Ubeydullah Hoca'dan Çok Önemli Bildiri - 2
Bismillah ...
Hamd Allah'a mahsustur. En faziletli salat ve selam Muhammed Mustafa'ya, O'nun ailesine, ashabına ve onun yoluna ihsan ile tabii olan alim ve mucahidlere olsun...
Risale konusu;
Biz hapsedildiğimizde bizden önce hapsedilmiş, mucahid ve ilim talebesi kardeşlerimizin katkılarıyla savunmuş olduğumuz fikirlerimizi yeniden deliller ışığında ve muteber alimlerin kitaplarından faydalanarak gözden geçirme neticesinde bizde oluşan bazı yeni kanaatlerimiz, tağutları fevkalede rahatsız eden ve cihad sancağını taşıyan mucahidleri sevindiren olumlu değişim süresi içerisinde , hapishane dışında ve içinde yirmilik dişleri yeni çıkan bazı gençlerin meselenin anlaşılmaması veya yanlış anlaşılması için meseleyi yalan ve yanlış yorum ve söylemler ile bulandırıp, basit ve aslı astarı olmayan söylemler ile kanabilen İslam'ı yeni öğrenmiş veya öğrenmeye çalışan kişilerin bizde oluşan olumlu ve faydalı değişimin sebeb ve delillerini öğrenmelerine ellerinden ve dillerinden gelen bütün engellerle engellemeye çalışmaları, hatta bazı kendini bilmez kişilerin tehditvari söylemler ile bu kişileri zannınca korkutmaya çalışması üzerine sorumluluk bilinci gereğince bu risaleyi yazmaya kendimi mecbur gördüm. Muvaffakiyet Allah'tandır.
Hapse girmeden önceki durum :
Hamd olsun tevhid akidesiyle Mısır'da tanıştık. Şeyh Makdisi, Şeyh Abdulkadir bin Abdulaziz, Şeyh Ebu Basir , Şeyh Ebu Katade ve diğer tevhidi alimlerin kitaplarıyla tevhid akidesine sahip olduk elhamdulillah.
Mısır'da arzu ettiğimiz kadarınca ilmi tedrisatımızı tamamlayamadan bazı engeller nedeniyle geri dönmek zorunda kaldık.
Geri döndüğümüzde (her müslümanda olması gereken) tevhid akidesine davet etmeye ve öğrendiklerimizi insanlara anlatmaya çalıştık. Bulunduğumuz ortamda tevhid akidesini hakkıyla savunacak alimler bulunmamaktaydı. Tevhidi savunacak ve oluşan şüphe ve sorulara cevap verecek alimlere ihtiyaç vardı.
Etrafımızdaki gençlerin bu konularda bizden büyük beklentileri olduğunu görünce istediğimiz haricinde (hiç olmazsa katkımız olsun niyetiyle) kendimizi böyle bir konumda bulduk.
Bu zaman içinde vuku bulan hassas meseleler hakkında yeterliliğimiz olmadığı haldefetva veya fikir belirtme ya da bir noktada karar vermek zorunda kalıyorduk. Gün geçtikçe vermiş olduğumuz fetvalar veya kararlar neticesinde alimler ve mucahidler ile bizim aramızda görüş farklılıklarının oluştuğunu görmeye başladık. Ancak bu farklılığın vakıa farklılığından kaynaklandığını netice itibari ile çok büyük bir farklılık olmadığını zannediyorduk. Hatta alim ve mucahidlerin bizim gibi düşündüklerini veya bizim yerimizde olmuş olsalardı aynı şeyleri yapacaklarını tahmin ediyorduk...
Son olarak alim ve mucahidlerin söylemleri ile bizim söylemler arasındaki farklılığa bir son vermek için gidip alimler ve mucahidler ile görüşmeye ve bu sorunu ortadan kaldırmaya karar verdik...
Esaret altındaki durum :
Malumdur ki; tağuti düzen A.B.'ne girme çabası içinde olduğundan dolayı esir olarak kaldığımız hapishanede bize karşı şu ana kadar fiili bir işkence olmadı. Durum böyle olunca nefsi muhasebe yapmak, okumak, araştırmak, dışardayken vermiş olduğumuz karar veya fetva ya dafikirleri yeniden gözden geçirmek, bu konularda alimlerin fetvalarına bakmak ve buradaki ilim talebesi ve mucahid kardeşlerimiz ile durum değerlendirmesi ve fikir alış verişinde bulunmak fırsatım oldu.
Özellikle cihadın öncülerindne olan, mucahidlerin fikir ve akidelerini çok iyi bilen, Şeyh Zerkawi (r.h.)'ın yakın arkadaşı ve Irak cihadının 2. emiri olan, hususen Türkiye ortamını çok iyi bilen, Irak'ta mucahidlerin şer'i sorumlularını dahi kendisi belirleyen, mucahid alimleri ve cihad önderlerini çok iyi tanıyan, onlarında kendisini çok iyi tanıdıkları, büyük güven duydukları ve ona önem verdikleri, Irak'ta asli veya murted kafirlere karşı cihad eden, işbirlikçilere Allah'ın hadlerini uygulayan menheci net olan cihad cemaatini Şeyh Zerkawi ile beraber kuran iki adamdan biri olan değerli mucahid kardeşimiz ile bu konuları en ince ayrıntısına kadar, üç aya yakın bir süre içerisinde muzakere etme fırsatım oldu.
Tabi ki aklını başkalarına teslim etmemiş her müslüman da olması gereken isim ve şahıslara taasubtan uzak bir şekilde, delillere tabi olmak, her yerde ve her zaman kimden olduğuna hakkı gördüğü yerde kabul etmek prensibi (hamd olsun) hem benim hem de bu mucahid kardeşimizin metodudur.
Bugün bazı kendini beğenmiş kişilerin yapmış olduğu sadece kendi bildiği üç beş kelime veya fikirde taasub edip delillere ve alimlerin söylediklerine bakmaktan korkan, kendi görüşüne muhalif olan (hak olsa dahi) her şeyi red edenler gibi tutumumuz ve kör taasubumuz yoktu.
Bizim esaretimiz her ne kadar gidip alim ve mucahidlerle görüşmemize engel olmuş olsa da yüce Allah'ın hikmetinin bir tecellisi ve bize bir lutfu olarak tağutların eliyle niyetimizde olan "mucahid kardeşlerle görüşme fırsatını" bize burada ihsan eyledi. Allah'a hamd olsun.
Bu mucahid kardeşimiz ile aynı ortamda kalmamız ve mucahid alimlerin net bir şekilde görüş ve fetvalarına ulaşma imkanımız daha fazla oldu elhamdulillah...
Bu uzun görüşmelerimiz neticesinde şunu gördük :
Bizim dışarıdayken gittikçe sivrileşen , sertleşen fikirlerimizden cehaleti akidede mazeret kabul etmeme, halkı tekfir etme , okula çocuk göndermenin tafsil ve manilerine bakılmaksızın küfür kabul etme , devlet işlerinde çalışmayı aynı şekilde tafsil ve manilere bakmaksızın küfür kabul etme, askerlik ve oy atma meselesinde hiç bir şekilde (ikrah-ı mulci haricinde) mazereti kabul etmeme, mescid ve camileri "Mescidu'l Dırar" kabul etme ve orada namaz kılmama gibi fikirlerimizin (başta isimlerini yazmış olduğum) kendilerinden akideyi öğrendiğimiz alimler hem de mucahidler tarafından şiddetle reddedilip yanlış olduğu, hatta harici fikri ve akidesi olduğunun söylendiğinin hem bil fiil kitap ve fetvalarından hem de bu mucahid kardeşimiz bize aktardı. Bizim fikirlerimiz ile alim ve mucahidlerin görüşleri arasında bu kadar büyük farklılığı çok açık ve net bir şekilde gördüm...
Bu durumda önümde iki seçenek oluştu:
Ya kendi aklıma ve dışardayken savunduğumuz fikirlerimizin doğru olduğuna delil getirdiğimiz ama aslında bu fikirlere delil olmayan nasslara yanlış bir şekilde taasub edip eski fikirlerimde ısrar edeceğim, haktan yüz çevirip (Allah korusun) sahih delillere büyük bir inat ile red edeceğim ( bazılarının yaptığı gibi) ya da bütün muteber alimlerin (özellikle kendisinden akideyi öğrendiğimiz alimlerin) ve mucahidlerin ittifakla kabul ettikleri ehl-i sunnet ve'l cemaatin savunduğu, uğruna ummetin mucahid evlatlarının kanlarını feda ettiği, sahih ve muhkem delillerle isbatlanmış hakikatleri kabul edeceğim.
Sizlere soruyorum ; siz benim yerimde olsanız bu iki seçenekten hangisini tercih ederdiniz?
Evet, bende yukarıda açıkladığım prensibim ve metodum doğrultusunda bu hakikatleri kabul ettim.
Tabi ki bunu sadece kabul etmekle kalamazdım. Bir risale yazıp hem içerdeki hemde dışardaki kardeşlere bunu bildirmek istedim. Hamdolsun insanın nefsine zor gelsede Rabb'ımın lutfuyle bunu yaptım. Çünkü bazı kardeşlerin bu fikirleri etmelerine bende sebep olmuştum. Sorumluluğum gereğince hem bu kardeşlere hemde diğer kardeşlere hakikatleri ulaştırmam benim üzerime vâcib olmuş gibiydi.
Başta söylediğimiz gibi bizim mucahid alimlerle görüşme arzumuzda, bu sebebten dolayıydı. Onlardan öğreneceğim yeni ve faydalı hakikatleri buradaki kardeşlerle paylaşmaktı ve aradaki farklılığa bir çözüm bulmaktı. Ancak ben bu durumu beyan ettikten sonra hayret edilecek durumlar yaşandı.
Kardeşlerin büyük bir kısmı, daha meseleyi anlamadan Risaleyi ve delilleri görmeden (Subhanallah) İnsi ve cinni şeytanları sevindirecek, müslüman ve mucahidleri üzecek zora sokacak davranışlarda ve cahilane söylem ve fiillerde bulundular.
Allah'a hamd olsun ki; ben ve bu hakikatleri kabul eden kardeşler, cahillerin dahi yapmayacağı bu fiillere karşı cahilane tepkilerde bulunmadık.
Bu sure içerisinde yüce Allah'ın, bu cahilane tasarruflarda bulunan kardeşlere muhkem delilleri görmeyi nasib etmesini, körüklenmeye çalışılan fitnenin sönmesini ve herkesin aklıseşim ile bu meseleyi düşünmesini bekledim. Ancak aşağıda aktaracağım bazı iğrenç iftira ve davranışlardan dolayı bu risaleyi yazmak gerekli hale geldi.
Öncelikle şu bilinmelidir ki ; hapislerde oluşan her değişim olumsuz, kötü ve menfur değildir.
Yakın tarihimize baktığımızda olumsuz değişimleri iki şekilde görürüz:
A ) Selman Avde, Nacih İbrahim, Cematu'l İslamiyye'den etkin kişiler, İhvan cemaatinden bazı kişiler vs. vs. ..
B ) Mustafa Şükrü ve arkadaşları (Mısır'da tekfir ve hicret cematini kuran kişiler) vs. ..
Bunların değişimi en çok müslümanlara zarar oldu. Bu değişim nedeniyle Cezayir'deki cihad dumura uğradı. Cihad eden mucahidlerden bir gurup bu tekfir fikriyle birbirlerini tekfir edip silahlarını tağutlardan çevirip birbirlerini öldürmeye kadar gittiler. Bunların bir devamı olarak Afganistan'da bir ara mucahidler arasında birbirlerini tekfir etme fitnesi ve birbirlerine silah doğrultma fitnesi oluştuysa da Allah'a hamd olsun sayılarının az olması ve mucahid alimlerin onlara karşı hikmetli tutumları onların zararlarını bertaraf etti. 199 yılında 13 kişilik bir gurup aynı fikirler ile mucahidleri tekfir e derek onların kanlarını helal görmeleri üzerine Pakistan'da mucahidlerin kaldığı yerlere saldırıp onları öldürüyorlardı. Bu kişiler ellerinde zanlarınca yaptıklarının doğru olduğunu destekleyen deliller olduğunu söylüyorlardı ve kendilerine harici denilmesine şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Bu davranışlar tabi ki müslümanları üzerken diğer taraftan tağutları neredeyse sevinçten uçar hale gelmesine sebep oluyordu.
Hapishanelerdeki olumlu değişime örnek verecek olursak :
Bence buna en güzel örnek Şeyh Zerkawi olur. Ürdün'de hapsedilmesinden sonra Şeyh Makdisi ve oradaki diğer tevhidi kardeşlerin etkileriyle oluşturdukları çekirdek kadrosuyla senelerce cihadın bayrağını izzetli bir şekilde dalgalandırdılar.
Şeyh Zerkawi bu tevhidi cihad menhecini Ürdün hapishanelerinde kendisinde oluşan olumlu değişimler neticesinde benimsemiştir.
Şeyh Zerkawi hapishanede yaşadığı bu olumlu değişimi inkar etmiyor ve hatta bununla iftihar ederek şöyle diyordu: "Ben bu menhec ve mucadelemi Ürdün hapishanelerinden (1993-1999) olumlu değişime borçluyum."
Hatta şunu diyebiliriz ki Ürdün'lü Mucahidlerin geneli hapishanede Şeyh Makdisi ve diğer kardeşlerin etkileriyle yaşadıkları olumlu değişime borçluydular.
Şeyh Makdisi şöyle diyor : "Bizler 'Suvaka' hapishanesini medreseye çevirmiştik. Oraya gelen mahkum ve tutuklular (dışarı) çıkınca mucahid oluyorlardı. Ürdün hükümeti bundan çok rahatsız olup bizi çölde yaptırdıkları bir hapishaneye götürmek zorunda kaldı."
Benim bunları anlatmamım sebebi şudur ki :
Hapishanelerdeki her değişim tağutların hoşuna gitmez. Nasıl ki Şeyh Zerkawi ve Ürdün mucahidleri tağutları sevindirmiyorsa; biiznillah bizimde burada yaşadığımız olumlu değişimin tağutlara bir faydası olmayacağı gibi, onları fevkalade üzeceğine inanıyoruz.
Ancak bazı kardeşlerin bu büyük nimete karşı yaptıkları cahilane söylemler ve davranışlar eminim ki tağutları çok sevindirmiş, bizi ve mucahid kardeşlerimizi üzmüştür. Bu yanlış davranışlarını bir an önce sonlandırmalarını, bu tağuti düzenin istihbaratını daha fazla sevindirmeden bu fitne ateşini söndürmelerini, mucahid kardeşleri yanında yerlerini almalarını, önce yüce Allah'tan sonra da bu risaleyi okuyan bütün kardeşlerden istiyorum.
Kardeşlerin yapmış olduğu bazı yanlış tasarruflardan söz etmek istiyorum:
a ) Dediler ki : "Hapishane zor geldi, fikirlerinden vaz geçtiler."
Bu kardeşlere derim ki : Allah sizi avf etsin, ne kadar ucuz ve tutarsız bir söz söylediniz. Yarın birileri çıkıpta size demezler mi:
Bu adamlara hapis zor geldi bu yüzden kalkıp "mucahidlerin ve alimlerin fikirlerini mi kabul ettiler?" Böyle mi demek istiyorsunuz?
Bizi tanıyan kardeşler bilirler ki : Biz bu davayı kabul edince iftira, boykot, işkence, hapis ve ölümü göze alarak kabul ettik. Hamd olsun hala bu sözümüzün üzerindeyiz. Rabbim ayaklarımız ve kalblerimizi sabit kılsın....
Bizi tanıyanlar bu sözün büyük bir iftira olduğunu bilirler. Tanımayanlara gelince, nasıl olurda tanımadıkları müslümanlar hakkınd a böyle tutarsız ve basit sözleri hiç bir araştırma yapmadan (hatta yazdığımız risaleyi bile okumadan) böylesi sözlere inanır, söyler ve yayarlar?
Bu sözü söyleyenlere tavsiyem Allah'tan korkmaları, böylesi basit iftiraları söyledikleri ve yaydıklarından dolayı Allah'a tevbe edip beyan etmeleri ve atmış oldukları iftiralardan dolayı Allah'tan avf dilemeleridir. Aksi taktirde kıyamet günü kimsenin kimseye fayda sağlayamayacağı o günde, Allah'ın huzurunda O'ndan davacıyım bilmiş olsun....
Risalede beyan ettiğim gibi biz fikirlerimizden dönmedik sadece İslam alimlerinin şiddetle reddettiği "harici fikridir" dedikleri yanlış olan bazı cuzi meseleleri tashih ettik.
b ) Deniliyor ki : "Bu değişme ile tağutu sevindirdiniz."
Derim ki : Maazallah bu büyük bir iftiradır. Aynı şekilde çok tutarsız basit bir sözdür. Bu sözü söyleyenler hiç düşünmüyorlar mı, bugün cihad eden mucahidlerin ve alimlerin söylediklerini kabul etmek tağutları sevindirebilir mi?
Şeyh Zerkawi'nin fikrini benimsemek tağutları sevindirir mi? Bunu hangi akıllı insan söyleyebilir ?
Başta belirttiğim gibi gün geçtikçe eski fikirlerimiz ile alim ve mucahidlerden uzaklaşıyorduk. Hatta bazı kendini bilmez kişiler rahat yerlerinde oturup dünya zevkleri içerisinde ellerindeki sigaraları yudumlayıp, Allah için , tevhid için mallarını ve canlarını feda eden, kanlarıyla cihad meşalesini yakan, muvahhid mucahhidlerin yaptıklarını eleştirip onlara laf atıyor, hatta bazı 20'lik dişleri yeni çıkan harici zihniyeti ile kendini bilmez yaratıklar sudanh sebeblerle onları tekfir ettiklerini dahi gördük. Bu haddi aşmışlığı (hamd olsun) hiç bir zaman yapmadık. Her zaman buna karşıydık. Ancak fikirlerimiz gün geçtikçe bizi böyle yapanların tarafına daha fazla yakınlaştırıyordu.
Şimdi Allah için söyleyin hangi durum bu zalim ve tağuti sistemlerin işine yarar?
Mucahidlerle birlikte olmak mı yoksa gün geçtikçe onlardan uzaklaşmak mı ?
c ) Bazıları bu hakikatleri dinlememek ve insanlarında (kardeşlerinde) bunları dinlememesi için var gücüyle çalışır hale gelmişlerdir. Hapishane içinde beni dinlememek için spor ve sohbet faaliyetlerine çıkmıyorlar.
Tağutların okuduğu ve ilk olarak onların haberlerinin olduğu mektup ve fakslarla kardeşler benimle sohbet ve spora çıkmamaları için telkinlerde ve hatta emirlerde bulunuyorlardı. (Bu içerikleri taşıyan mektuplar elimdedir)
Hatta bu hakikatleri kabul eden kardeşlerin kendileriyle akide konusunda konuşmalarını (akide konusu dışında istediğini konuşabileceğini) akideyi konuşmak için yanlarına gelecekse gelmemesini, hatta akide konuşursa kötü şeyler yapacağını ... vs. vs. söyleyenler oldu.
Bizimle aynı arabada mahkemeye gitmemek için cezaevi idaresine (tağutların idaresine) başvuranlar oldu, bizimle aynı odada kalmak istemeyenler dahi oldu... vs. vs. Bu boykot ve kaçışların tamamı akideyi dinlemek istemediklerinden yani delilleri duymak istemedikleri için yapıyorlardı.
Hatta sohbet ortamlarında kardeşlere akide ve delilleri sunduğumu öğrenen bazı kardeşler bizimle alay edercesine 'Konferanslar veriyorsun' diyerek alay edenler, hakkı anlattığımız için bizi emanete ihanet etmekle suçlayanlar, bize hakaret ederek ve basiretsizsin diyerek sövenler, mucahid kardeşimizin yazmış olduğu Risaleye atıfta bulunarak; kardeşimizi mürekkep cehalet, fikir teröristi, insanları ezmeye çalışan, yalancılık, ahlaksızlık ve yalan icmalar zikreden kişi olarak söyleyenler ve bunu resmi olarak tağutların ellerinden geçen faxlar ile ilan edenler, hakaret edenler oldu.
Aslında bu kişiler yine kendi yazılarında bu fikirlerin ilmi bir seçenek olduğunu söyledikleri halde, bu yazdıklarıyla ilmi seçeneklere nasıl davrandıklarını, ilmi seçeneklere ne kadar değer verdiklerini görmüş olduk...
Bu saydıklarım hapishane içerisinde bu kardeşlerin yapmış ve söylemiş olukları bazı ifade ve ahlak sınırlarını zorlayan şeylerdir. (Bu söylediğim yazıların tamamı ve asılları elimde mevcuttur.)
Hapishane dışında yapılanlar elbette bunlardan az şeylerden değildir. Bizimle birlikte mucahidlerin menhecini kabul eden kardeşlere karşı boykot ve hatta tehditvari söylemler, yazmış olduğumuz Risaleye karşı boykotlar...
Hatta çok hazin bir yönü ise kadınlara bu konuda konuşma izninin verilmesi gerçekten tuhaf bir durum... Ve daha nice zikredilmeye bile deymeyen tutum ve davranışlar.
Bu tutumlara ve sözlere karşı bu güne kadar bizden bir cevap dahi verilmedi. Bu cahilane işleri yapanlara karşı içimizde onlara bir kin veya herhangi bir kötü niyet beslemedik. Hatta bu yaktıkları fitne meşalelerini kendilerinin söndürmelerini bekledik...
Evet şimdi size Allah için soruyorum; Hangi tutum tağutları sevindirir?
Bizim yaptığımız mı? Yoksa bu kardeşlerin yaptıkları mı?
Evet yine soruyorum; Neden bizimle diyalogtan kaçıyorlar?
Yoksa delilleri görünce hakikat olduğunu anlayıp uymaktan başka bir yollarının olmayacağından dolayı mı korkuyorlar?
Neden Risaleyi okumuyor ve okumak isteyenleri engellemeye çalışıyorlar?
Yoksa hakkı görmede onlara yardımcı olmasından mı korkuyorlar?
d ) Bazıları beni tanımadıkları halde 'benim siyaset yaptığımı, içerdeyken eski fikirlerimi bıraktığımı, ancak dışarı çıkınca yeniden o fikirlere döneceğimi' söylediler.
Aynı şekilde beni tanımayan kişilerde oraya buraya gidip diyar diyar dolaşarak beni tanıyan ancak son durumumdan haberleri olamayan kardeşlerin yanında beni karalamaya, benim davayı bıraktığımı, değiştiğimi, davadan geri döndüğümü söylediler. (Allah bilir belki de benim dinden çıktığımı söyleyenler dahi olmuştur.)
Evet kardeşler dediğim gibi bu çirkin iftiralarda bulunanlar beni hiç görmemiş yada bir defa görmüş insanlardır... Kim bilir belki de yazmış olduğumuz Risaleyi dahil okumamışlardır. Bu söyledikleri asılsız iftiraların cevabını ve hesabını Yüce Allah'a bırakıyorum.
Muhakkak ki Allah iman edenleri müdafa eder ve muhakkak ki Allah hainlik ve nankörlük edenleri sevmez.
NASİHAT :
Öncelikle kendi nefsime ve 'din nasihattir' hadisine inanan kardeşlerime şunları söylemek istiyorum:
İhtilaflar insi ve cinni şeytanların tuzaklarıdır. Bizleri bu fitneler ile alı koymaya çalışıyorlar. Sakın ola ki muvahhid alimlere ve herşeylerini Allah için feda eden mücahidlere ihtilaf etmeyiniz.
Bilmeliyiz ki: Genel olarak alimlerin ve mucahidlerin üzerinde ittifak ettikleri birşeye muhalefet etmek fitnenin, zararın, tehlikenin ve uçurumun ta kendisidir. Bugün yeryüzünde hak üzerinde olan taife muvahid ve mucahidlerin taifesidir.
Bugün birilerine uymamız, takip ve taklit etmemiz gerekiyorsa bu; alimler ve mucahidler olması gerekir.
Birkaç yeni bilgi veya birkaç kitab okuduktan sonra artık kendimizin herşeyi bildiği, varmış olduğumuz kararlarda yanılmayacağımızı, bu fikirlerimize mualif olan görüş ve söylemlerde bulunan herkesin cahil olduğu, kendimizin çok bilgili hatta bütün alimlerden çok daha bilgili olduğumuzu, onların bırakılıp bizim taklit edilmemiz gerektiği ve bunlar gibi tehlikeli ve yanlış vehimlere şeytanın vesveselerine kapılmamalıyız!
Ey kardeşler!
Nasıl olur da bilgi kirliliği ve haber çarpıtmalarının en çok yaşandığı, fitnenin kol gezdiği böyle ortamlarda doğru oup olmadığını araştırmadan Allah için bedel ödemekte olan müslüman kardeşleriniz hakkında söylenilen asılsız ve yanlış olduğu apaçık olan söylentilere inanır ve doğrularsınız?
Daha üzücü olan ise; Sizlere alim ve mucahidlerden delil sunmaya çalışan kardeşlerinizi tehdit ve boykot etmek vs. gibi cahilane davranışlarda bulunan kişilerin yaptıklarına sessiz kalıp ortak olursunuz?
Rasullullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Mûmine sövmek (ona hakarette bulunmak) fasıklıktır, onu öldürmek ise küfürdür."
Başka bir hadiste de şöyle buyurmaktadır:
" Müslümana haksız yere eziyet eden (eza veren) Allah'ın evini (Kâbe'yi) yıkmış gibidir."
(Taberani; mucem es'sağir)
Ey kardeşler!
Yukarıda saydığım hatalar küçük ve normal hatalar değillerdir! Bu hatalar şubhesiz Kâb Bin Malik (r.anh)'ın ve Mistah Bin Esase (r.a.)'ın işlemiş olduğu hatadan daha büyüktür.
Bu işleyenler hem bizlere hem alimlere hem de mucahıdlere karşı çok büyük bir yanlışlarda bulundular. Tabi ki bu büyük hatanın telafisi de en az işlenen hatalar kadar büyük olması gerekir. Bu hatayı işleyenler öncelikle yapmış oldukları hatayı anlamalı, kabul etmeli, zulme uğramış olan kardeşlerden özür dilemeli, bu hataları tashih etmeli v bunu beyan etmelidir. Aksi taktirde Yüce Allah'ın huzurunda bu yapılanların sorumluluğu ve hesabı daha büyüktür.
Son olarak şuna değinmek istiyorum:
Bazı kardeşler bu yaptıkları hatalara bayan bacılarımızı ortak etme girişiminde bulundular. Kısmen buna muvaffak olabildiler. Ben bu Risalede bacılarımın yapmış oldukları hataları zikretmeyeceğim. Ancak bacılarıma şu nasihatim olacak;
Ey muvahhide bacılarım!
Sizlerin bizi savunmanıza, desteklemenize, hüsnü zanda bulunmanıza en fazle ihtiyacımız olan böylesi karışık ortamda sizlerin bizi yüzüstü bırakıp, ne yazık ki bizi üzen ve sizlere yakıştıramadığımız sözler ve davranışlar sergilemenize hayretimi file getirmekten ve Yüce Allah'tan hem beni hem de sizleri islah etmesini dilemekten başka ne söyleyebilirim ki?
Ey bacılarım!
Ayşe (r.anha) annemize atılan iftiranın ne kadar çirkin olduğunu bildiğinizden eminim. Yüce Allah'ın , bu iftirada bulunan kişiler hakkında indirmiş olduğu çok ağır ayetleri yeniden okumanızı istiyorum...
Ey bacılarım!
Size soruyorum; muvahhide bir kadına 'zina etti' iftirası atmak mı? Yoksa davayı bıraktı iftirası atmak mı? daha büyüktür?
"Allah şüphesiz inananları savunur. Çünkü hainleri ve nankörleri hiç sevmez." (Hacc 38)
Davamızın başında ve sonunda alemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd olsun!
Bismillah ...
Hamd Allah'a mahsustur. En faziletli salat ve selam Muhammed Mustafa'ya, O'nun ailesine, ashabına ve onun yoluna ihsan ile tabii olan alim ve mucahidlere olsun...
Risale konusu;
Biz hapsedildiğimizde bizden önce hapsedilmiş, mucahid ve ilim talebesi kardeşlerimizin katkılarıyla savunmuş olduğumuz fikirlerimizi yeniden deliller ışığında ve muteber alimlerin kitaplarından faydalanarak gözden geçirme neticesinde bizde oluşan bazı yeni kanaatlerimiz, tağutları fevkalede rahatsız eden ve cihad sancağını taşıyan mucahidleri sevindiren olumlu değişim süresi içerisinde , hapishane dışında ve içinde yirmilik dişleri yeni çıkan bazı gençlerin meselenin anlaşılmaması veya yanlış anlaşılması için meseleyi yalan ve yanlış yorum ve söylemler ile bulandırıp, basit ve aslı astarı olmayan söylemler ile kanabilen İslam'ı yeni öğrenmiş veya öğrenmeye çalışan kişilerin bizde oluşan olumlu ve faydalı değişimin sebeb ve delillerini öğrenmelerine ellerinden ve dillerinden gelen bütün engellerle engellemeye çalışmaları, hatta bazı kendini bilmez kişilerin tehditvari söylemler ile bu kişileri zannınca korkutmaya çalışması üzerine sorumluluk bilinci gereğince bu risaleyi yazmaya kendimi mecbur gördüm. Muvaffakiyet Allah'tandır.
Hapse girmeden önceki durum :
Hamd olsun tevhid akidesiyle Mısır'da tanıştık. Şeyh Makdisi, Şeyh Abdulkadir bin Abdulaziz, Şeyh Ebu Basir , Şeyh Ebu Katade ve diğer tevhidi alimlerin kitaplarıyla tevhid akidesine sahip olduk elhamdulillah.
Mısır'da arzu ettiğimiz kadarınca ilmi tedrisatımızı tamamlayamadan bazı engeller nedeniyle geri dönmek zorunda kaldık.
Geri döndüğümüzde (her müslümanda olması gereken) tevhid akidesine davet etmeye ve öğrendiklerimizi insanlara anlatmaya çalıştık. Bulunduğumuz ortamda tevhid akidesini hakkıyla savunacak alimler bulunmamaktaydı. Tevhidi savunacak ve oluşan şüphe ve sorulara cevap verecek alimlere ihtiyaç vardı.
Etrafımızdaki gençlerin bu konularda bizden büyük beklentileri olduğunu görünce istediğimiz haricinde (hiç olmazsa katkımız olsun niyetiyle) kendimizi böyle bir konumda bulduk.
Bu zaman içinde vuku bulan hassas meseleler hakkında yeterliliğimiz olmadığı haldefetva veya fikir belirtme ya da bir noktada karar vermek zorunda kalıyorduk. Gün geçtikçe vermiş olduğumuz fetvalar veya kararlar neticesinde alimler ve mucahidler ile bizim aramızda görüş farklılıklarının oluştuğunu görmeye başladık. Ancak bu farklılığın vakıa farklılığından kaynaklandığını netice itibari ile çok büyük bir farklılık olmadığını zannediyorduk. Hatta alim ve mucahidlerin bizim gibi düşündüklerini veya bizim yerimizde olmuş olsalardı aynı şeyleri yapacaklarını tahmin ediyorduk...
Son olarak alim ve mucahidlerin söylemleri ile bizim söylemler arasındaki farklılığa bir son vermek için gidip alimler ve mucahidler ile görüşmeye ve bu sorunu ortadan kaldırmaya karar verdik...
Esaret altındaki durum :
Malumdur ki; tağuti düzen A.B.'ne girme çabası içinde olduğundan dolayı esir olarak kaldığımız hapishanede bize karşı şu ana kadar fiili bir işkence olmadı. Durum böyle olunca nefsi muhasebe yapmak, okumak, araştırmak, dışardayken vermiş olduğumuz karar veya fetva ya dafikirleri yeniden gözden geçirmek, bu konularda alimlerin fetvalarına bakmak ve buradaki ilim talebesi ve mucahid kardeşlerimiz ile durum değerlendirmesi ve fikir alış verişinde bulunmak fırsatım oldu.
Özellikle cihadın öncülerindne olan, mucahidlerin fikir ve akidelerini çok iyi bilen, Şeyh Zerkawi (r.h.)'ın yakın arkadaşı ve Irak cihadının 2. emiri olan, hususen Türkiye ortamını çok iyi bilen, Irak'ta mucahidlerin şer'i sorumlularını dahi kendisi belirleyen, mucahid alimleri ve cihad önderlerini çok iyi tanıyan, onlarında kendisini çok iyi tanıdıkları, büyük güven duydukları ve ona önem verdikleri, Irak'ta asli veya murted kafirlere karşı cihad eden, işbirlikçilere Allah'ın hadlerini uygulayan menheci net olan cihad cemaatini Şeyh Zerkawi ile beraber kuran iki adamdan biri olan değerli mucahid kardeşimiz ile bu konuları en ince ayrıntısına kadar, üç aya yakın bir süre içerisinde muzakere etme fırsatım oldu.
Tabi ki aklını başkalarına teslim etmemiş her müslüman da olması gereken isim ve şahıslara taasubtan uzak bir şekilde, delillere tabi olmak, her yerde ve her zaman kimden olduğuna hakkı gördüğü yerde kabul etmek prensibi (hamd olsun) hem benim hem de bu mucahid kardeşimizin metodudur.
Bugün bazı kendini beğenmiş kişilerin yapmış olduğu sadece kendi bildiği üç beş kelime veya fikirde taasub edip delillere ve alimlerin söylediklerine bakmaktan korkan, kendi görüşüne muhalif olan (hak olsa dahi) her şeyi red edenler gibi tutumumuz ve kör taasubumuz yoktu.
Bizim esaretimiz her ne kadar gidip alim ve mucahidlerle görüşmemize engel olmuş olsa da yüce Allah'ın hikmetinin bir tecellisi ve bize bir lutfu olarak tağutların eliyle niyetimizde olan "mucahid kardeşlerle görüşme fırsatını" bize burada ihsan eyledi. Allah'a hamd olsun.
Bu mucahid kardeşimiz ile aynı ortamda kalmamız ve mucahid alimlerin net bir şekilde görüş ve fetvalarına ulaşma imkanımız daha fazla oldu elhamdulillah...
Bu uzun görüşmelerimiz neticesinde şunu gördük :
Bizim dışarıdayken gittikçe sivrileşen , sertleşen fikirlerimizden cehaleti akidede mazeret kabul etmeme, halkı tekfir etme , okula çocuk göndermenin tafsil ve manilerine bakılmaksızın küfür kabul etme , devlet işlerinde çalışmayı aynı şekilde tafsil ve manilere bakmaksızın küfür kabul etme, askerlik ve oy atma meselesinde hiç bir şekilde (ikrah-ı mulci haricinde) mazereti kabul etmeme, mescid ve camileri "Mescidu'l Dırar" kabul etme ve orada namaz kılmama gibi fikirlerimizin (başta isimlerini yazmış olduğum) kendilerinden akideyi öğrendiğimiz alimler hem de mucahidler tarafından şiddetle reddedilip yanlış olduğu, hatta harici fikri ve akidesi olduğunun söylendiğinin hem bil fiil kitap ve fetvalarından hem de bu mucahid kardeşimiz bize aktardı. Bizim fikirlerimiz ile alim ve mucahidlerin görüşleri arasında bu kadar büyük farklılığı çok açık ve net bir şekilde gördüm...
Bu durumda önümde iki seçenek oluştu:
Ya kendi aklıma ve dışardayken savunduğumuz fikirlerimizin doğru olduğuna delil getirdiğimiz ama aslında bu fikirlere delil olmayan nasslara yanlış bir şekilde taasub edip eski fikirlerimde ısrar edeceğim, haktan yüz çevirip (Allah korusun) sahih delillere büyük bir inat ile red edeceğim ( bazılarının yaptığı gibi) ya da bütün muteber alimlerin (özellikle kendisinden akideyi öğrendiğimiz alimlerin) ve mucahidlerin ittifakla kabul ettikleri ehl-i sunnet ve'l cemaatin savunduğu, uğruna ummetin mucahid evlatlarının kanlarını feda ettiği, sahih ve muhkem delillerle isbatlanmış hakikatleri kabul edeceğim.
Sizlere soruyorum ; siz benim yerimde olsanız bu iki seçenekten hangisini tercih ederdiniz?
Evet, bende yukarıda açıkladığım prensibim ve metodum doğrultusunda bu hakikatleri kabul ettim.
Tabi ki bunu sadece kabul etmekle kalamazdım. Bir risale yazıp hem içerdeki hemde dışardaki kardeşlere bunu bildirmek istedim. Hamdolsun insanın nefsine zor gelsede Rabb'ımın lutfuyle bunu yaptım. Çünkü bazı kardeşlerin bu fikirleri etmelerine bende sebep olmuştum. Sorumluluğum gereğince hem bu kardeşlere hemde diğer kardeşlere hakikatleri ulaştırmam benim üzerime vâcib olmuş gibiydi.
Başta söylediğimiz gibi bizim mucahid alimlerle görüşme arzumuzda, bu sebebten dolayıydı. Onlardan öğreneceğim yeni ve faydalı hakikatleri buradaki kardeşlerle paylaşmaktı ve aradaki farklılığa bir çözüm bulmaktı. Ancak ben bu durumu beyan ettikten sonra hayret edilecek durumlar yaşandı.
Kardeşlerin büyük bir kısmı, daha meseleyi anlamadan Risaleyi ve delilleri görmeden (Subhanallah) İnsi ve cinni şeytanları sevindirecek, müslüman ve mucahidleri üzecek zora sokacak davranışlarda ve cahilane söylem ve fiillerde bulundular.
Allah'a hamd olsun ki; ben ve bu hakikatleri kabul eden kardeşler, cahillerin dahi yapmayacağı bu fiillere karşı cahilane tepkilerde bulunmadık.
Bu sure içerisinde yüce Allah'ın, bu cahilane tasarruflarda bulunan kardeşlere muhkem delilleri görmeyi nasib etmesini, körüklenmeye çalışılan fitnenin sönmesini ve herkesin aklıseşim ile bu meseleyi düşünmesini bekledim. Ancak aşağıda aktaracağım bazı iğrenç iftira ve davranışlardan dolayı bu risaleyi yazmak gerekli hale geldi.
Öncelikle şu bilinmelidir ki ; hapislerde oluşan her değişim olumsuz, kötü ve menfur değildir.
Yakın tarihimize baktığımızda olumsuz değişimleri iki şekilde görürüz:
A ) Selman Avde, Nacih İbrahim, Cematu'l İslamiyye'den etkin kişiler, İhvan cemaatinden bazı kişiler vs. vs. ..
B ) Mustafa Şükrü ve arkadaşları (Mısır'da tekfir ve hicret cematini kuran kişiler) vs. ..
Bunların değişimi en çok müslümanlara zarar oldu. Bu değişim nedeniyle Cezayir'deki cihad dumura uğradı. Cihad eden mucahidlerden bir gurup bu tekfir fikriyle birbirlerini tekfir edip silahlarını tağutlardan çevirip birbirlerini öldürmeye kadar gittiler. Bunların bir devamı olarak Afganistan'da bir ara mucahidler arasında birbirlerini tekfir etme fitnesi ve birbirlerine silah doğrultma fitnesi oluştuysa da Allah'a hamd olsun sayılarının az olması ve mucahid alimlerin onlara karşı hikmetli tutumları onların zararlarını bertaraf etti. 199 yılında 13 kişilik bir gurup aynı fikirler ile mucahidleri tekfir e derek onların kanlarını helal görmeleri üzerine Pakistan'da mucahidlerin kaldığı yerlere saldırıp onları öldürüyorlardı. Bu kişiler ellerinde zanlarınca yaptıklarının doğru olduğunu destekleyen deliller olduğunu söylüyorlardı ve kendilerine harici denilmesine şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Bu davranışlar tabi ki müslümanları üzerken diğer taraftan tağutları neredeyse sevinçten uçar hale gelmesine sebep oluyordu.
Hapishanelerdeki olumlu değişime örnek verecek olursak :
Bence buna en güzel örnek Şeyh Zerkawi olur. Ürdün'de hapsedilmesinden sonra Şeyh Makdisi ve oradaki diğer tevhidi kardeşlerin etkileriyle oluşturdukları çekirdek kadrosuyla senelerce cihadın bayrağını izzetli bir şekilde dalgalandırdılar.
Şeyh Zerkawi bu tevhidi cihad menhecini Ürdün hapishanelerinde kendisinde oluşan olumlu değişimler neticesinde benimsemiştir.
Şeyh Zerkawi hapishanede yaşadığı bu olumlu değişimi inkar etmiyor ve hatta bununla iftihar ederek şöyle diyordu: "Ben bu menhec ve mucadelemi Ürdün hapishanelerinden (1993-1999) olumlu değişime borçluyum."
Hatta şunu diyebiliriz ki Ürdün'lü Mucahidlerin geneli hapishanede Şeyh Makdisi ve diğer kardeşlerin etkileriyle yaşadıkları olumlu değişime borçluydular.
Şeyh Makdisi şöyle diyor : "Bizler 'Suvaka' hapishanesini medreseye çevirmiştik. Oraya gelen mahkum ve tutuklular (dışarı) çıkınca mucahid oluyorlardı. Ürdün hükümeti bundan çok rahatsız olup bizi çölde yaptırdıkları bir hapishaneye götürmek zorunda kaldı."
Benim bunları anlatmamım sebebi şudur ki :
Hapishanelerdeki her değişim tağutların hoşuna gitmez. Nasıl ki Şeyh Zerkawi ve Ürdün mucahidleri tağutları sevindirmiyorsa; biiznillah bizimde burada yaşadığımız olumlu değişimin tağutlara bir faydası olmayacağı gibi, onları fevkalade üzeceğine inanıyoruz.
Ancak bazı kardeşlerin bu büyük nimete karşı yaptıkları cahilane söylemler ve davranışlar eminim ki tağutları çok sevindirmiş, bizi ve mucahid kardeşlerimizi üzmüştür. Bu yanlış davranışlarını bir an önce sonlandırmalarını, bu tağuti düzenin istihbaratını daha fazla sevindirmeden bu fitne ateşini söndürmelerini, mucahid kardeşleri yanında yerlerini almalarını, önce yüce Allah'tan sonra da bu risaleyi okuyan bütün kardeşlerden istiyorum.
Kardeşlerin yapmış olduğu bazı yanlış tasarruflardan söz etmek istiyorum:
a ) Dediler ki : "Hapishane zor geldi, fikirlerinden vaz geçtiler."
Bu kardeşlere derim ki : Allah sizi avf etsin, ne kadar ucuz ve tutarsız bir söz söylediniz. Yarın birileri çıkıpta size demezler mi:
Bu adamlara hapis zor geldi bu yüzden kalkıp "mucahidlerin ve alimlerin fikirlerini mi kabul ettiler?" Böyle mi demek istiyorsunuz?
Bizi tanıyan kardeşler bilirler ki : Biz bu davayı kabul edince iftira, boykot, işkence, hapis ve ölümü göze alarak kabul ettik. Hamd olsun hala bu sözümüzün üzerindeyiz. Rabbim ayaklarımız ve kalblerimizi sabit kılsın....
Bizi tanıyanlar bu sözün büyük bir iftira olduğunu bilirler. Tanımayanlara gelince, nasıl olurda tanımadıkları müslümanlar hakkınd a böyle tutarsız ve basit sözleri hiç bir araştırma yapmadan (hatta yazdığımız risaleyi bile okumadan) böylesi sözlere inanır, söyler ve yayarlar?
Bu sözü söyleyenlere tavsiyem Allah'tan korkmaları, böylesi basit iftiraları söyledikleri ve yaydıklarından dolayı Allah'a tevbe edip beyan etmeleri ve atmış oldukları iftiralardan dolayı Allah'tan avf dilemeleridir. Aksi taktirde kıyamet günü kimsenin kimseye fayda sağlayamayacağı o günde, Allah'ın huzurunda O'ndan davacıyım bilmiş olsun....
Risalede beyan ettiğim gibi biz fikirlerimizden dönmedik sadece İslam alimlerinin şiddetle reddettiği "harici fikridir" dedikleri yanlış olan bazı cuzi meseleleri tashih ettik.
b ) Deniliyor ki : "Bu değişme ile tağutu sevindirdiniz."
Derim ki : Maazallah bu büyük bir iftiradır. Aynı şekilde çok tutarsız basit bir sözdür. Bu sözü söyleyenler hiç düşünmüyorlar mı, bugün cihad eden mucahidlerin ve alimlerin söylediklerini kabul etmek tağutları sevindirebilir mi?
Şeyh Zerkawi'nin fikrini benimsemek tağutları sevindirir mi? Bunu hangi akıllı insan söyleyebilir ?
Başta belirttiğim gibi gün geçtikçe eski fikirlerimiz ile alim ve mucahidlerden uzaklaşıyorduk. Hatta bazı kendini bilmez kişiler rahat yerlerinde oturup dünya zevkleri içerisinde ellerindeki sigaraları yudumlayıp, Allah için , tevhid için mallarını ve canlarını feda eden, kanlarıyla cihad meşalesini yakan, muvahhid mucahhidlerin yaptıklarını eleştirip onlara laf atıyor, hatta bazı 20'lik dişleri yeni çıkan harici zihniyeti ile kendini bilmez yaratıklar sudanh sebeblerle onları tekfir ettiklerini dahi gördük. Bu haddi aşmışlığı (hamd olsun) hiç bir zaman yapmadık. Her zaman buna karşıydık. Ancak fikirlerimiz gün geçtikçe bizi böyle yapanların tarafına daha fazla yakınlaştırıyordu.
Şimdi Allah için söyleyin hangi durum bu zalim ve tağuti sistemlerin işine yarar?
Mucahidlerle birlikte olmak mı yoksa gün geçtikçe onlardan uzaklaşmak mı ?
c ) Bazıları bu hakikatleri dinlememek ve insanlarında (kardeşlerinde) bunları dinlememesi için var gücüyle çalışır hale gelmişlerdir. Hapishane içinde beni dinlememek için spor ve sohbet faaliyetlerine çıkmıyorlar.
Tağutların okuduğu ve ilk olarak onların haberlerinin olduğu mektup ve fakslarla kardeşler benimle sohbet ve spora çıkmamaları için telkinlerde ve hatta emirlerde bulunuyorlardı. (Bu içerikleri taşıyan mektuplar elimdedir)
Hatta bu hakikatleri kabul eden kardeşlerin kendileriyle akide konusunda konuşmalarını (akide konusu dışında istediğini konuşabileceğini) akideyi konuşmak için yanlarına gelecekse gelmemesini, hatta akide konuşursa kötü şeyler yapacağını ... vs. vs. söyleyenler oldu.
Bizimle aynı arabada mahkemeye gitmemek için cezaevi idaresine (tağutların idaresine) başvuranlar oldu, bizimle aynı odada kalmak istemeyenler dahi oldu... vs. vs. Bu boykot ve kaçışların tamamı akideyi dinlemek istemediklerinden yani delilleri duymak istemedikleri için yapıyorlardı.
Hatta sohbet ortamlarında kardeşlere akide ve delilleri sunduğumu öğrenen bazı kardeşler bizimle alay edercesine 'Konferanslar veriyorsun' diyerek alay edenler, hakkı anlattığımız için bizi emanete ihanet etmekle suçlayanlar, bize hakaret ederek ve basiretsizsin diyerek sövenler, mucahid kardeşimizin yazmış olduğu Risaleye atıfta bulunarak; kardeşimizi mürekkep cehalet, fikir teröristi, insanları ezmeye çalışan, yalancılık, ahlaksızlık ve yalan icmalar zikreden kişi olarak söyleyenler ve bunu resmi olarak tağutların ellerinden geçen faxlar ile ilan edenler, hakaret edenler oldu.
Aslında bu kişiler yine kendi yazılarında bu fikirlerin ilmi bir seçenek olduğunu söyledikleri halde, bu yazdıklarıyla ilmi seçeneklere nasıl davrandıklarını, ilmi seçeneklere ne kadar değer verdiklerini görmüş olduk...
Bu saydıklarım hapishane içerisinde bu kardeşlerin yapmış ve söylemiş olukları bazı ifade ve ahlak sınırlarını zorlayan şeylerdir. (Bu söylediğim yazıların tamamı ve asılları elimde mevcuttur.)
Hapishane dışında yapılanlar elbette bunlardan az şeylerden değildir. Bizimle birlikte mucahidlerin menhecini kabul eden kardeşlere karşı boykot ve hatta tehditvari söylemler, yazmış olduğumuz Risaleye karşı boykotlar...
Hatta çok hazin bir yönü ise kadınlara bu konuda konuşma izninin verilmesi gerçekten tuhaf bir durum... Ve daha nice zikredilmeye bile deymeyen tutum ve davranışlar.
Bu tutumlara ve sözlere karşı bu güne kadar bizden bir cevap dahi verilmedi. Bu cahilane işleri yapanlara karşı içimizde onlara bir kin veya herhangi bir kötü niyet beslemedik. Hatta bu yaktıkları fitne meşalelerini kendilerinin söndürmelerini bekledik...
Evet şimdi size Allah için soruyorum; Hangi tutum tağutları sevindirir?
Bizim yaptığımız mı? Yoksa bu kardeşlerin yaptıkları mı?
Evet yine soruyorum; Neden bizimle diyalogtan kaçıyorlar?
Yoksa delilleri görünce hakikat olduğunu anlayıp uymaktan başka bir yollarının olmayacağından dolayı mı korkuyorlar?
Neden Risaleyi okumuyor ve okumak isteyenleri engellemeye çalışıyorlar?
Yoksa hakkı görmede onlara yardımcı olmasından mı korkuyorlar?
d ) Bazıları beni tanımadıkları halde 'benim siyaset yaptığımı, içerdeyken eski fikirlerimi bıraktığımı, ancak dışarı çıkınca yeniden o fikirlere döneceğimi' söylediler.
Aynı şekilde beni tanımayan kişilerde oraya buraya gidip diyar diyar dolaşarak beni tanıyan ancak son durumumdan haberleri olamayan kardeşlerin yanında beni karalamaya, benim davayı bıraktığımı, değiştiğimi, davadan geri döndüğümü söylediler. (Allah bilir belki de benim dinden çıktığımı söyleyenler dahi olmuştur.)
Evet kardeşler dediğim gibi bu çirkin iftiralarda bulunanlar beni hiç görmemiş yada bir defa görmüş insanlardır... Kim bilir belki de yazmış olduğumuz Risaleyi dahil okumamışlardır. Bu söyledikleri asılsız iftiraların cevabını ve hesabını Yüce Allah'a bırakıyorum.
Muhakkak ki Allah iman edenleri müdafa eder ve muhakkak ki Allah hainlik ve nankörlük edenleri sevmez.
NASİHAT :
Öncelikle kendi nefsime ve 'din nasihattir' hadisine inanan kardeşlerime şunları söylemek istiyorum:
İhtilaflar insi ve cinni şeytanların tuzaklarıdır. Bizleri bu fitneler ile alı koymaya çalışıyorlar. Sakın ola ki muvahhid alimlere ve herşeylerini Allah için feda eden mücahidlere ihtilaf etmeyiniz.
Bilmeliyiz ki: Genel olarak alimlerin ve mucahidlerin üzerinde ittifak ettikleri birşeye muhalefet etmek fitnenin, zararın, tehlikenin ve uçurumun ta kendisidir. Bugün yeryüzünde hak üzerinde olan taife muvahid ve mucahidlerin taifesidir.
Bugün birilerine uymamız, takip ve taklit etmemiz gerekiyorsa bu; alimler ve mucahidler olması gerekir.
Birkaç yeni bilgi veya birkaç kitab okuduktan sonra artık kendimizin herşeyi bildiği, varmış olduğumuz kararlarda yanılmayacağımızı, bu fikirlerimize mualif olan görüş ve söylemlerde bulunan herkesin cahil olduğu, kendimizin çok bilgili hatta bütün alimlerden çok daha bilgili olduğumuzu, onların bırakılıp bizim taklit edilmemiz gerektiği ve bunlar gibi tehlikeli ve yanlış vehimlere şeytanın vesveselerine kapılmamalıyız!
Ey kardeşler!
Nasıl olur da bilgi kirliliği ve haber çarpıtmalarının en çok yaşandığı, fitnenin kol gezdiği böyle ortamlarda doğru oup olmadığını araştırmadan Allah için bedel ödemekte olan müslüman kardeşleriniz hakkında söylenilen asılsız ve yanlış olduğu apaçık olan söylentilere inanır ve doğrularsınız?
Daha üzücü olan ise; Sizlere alim ve mucahidlerden delil sunmaya çalışan kardeşlerinizi tehdit ve boykot etmek vs. gibi cahilane davranışlarda bulunan kişilerin yaptıklarına sessiz kalıp ortak olursunuz?
Rasullullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Mûmine sövmek (ona hakarette bulunmak) fasıklıktır, onu öldürmek ise küfürdür."
Başka bir hadiste de şöyle buyurmaktadır:
" Müslümana haksız yere eziyet eden (eza veren) Allah'ın evini (Kâbe'yi) yıkmış gibidir."
(Taberani; mucem es'sağir)
Ey kardeşler!
Yukarıda saydığım hatalar küçük ve normal hatalar değillerdir! Bu hatalar şubhesiz Kâb Bin Malik (r.anh)'ın ve Mistah Bin Esase (r.a.)'ın işlemiş olduğu hatadan daha büyüktür.
Bu işleyenler hem bizlere hem alimlere hem de mucahıdlere karşı çok büyük bir yanlışlarda bulundular. Tabi ki bu büyük hatanın telafisi de en az işlenen hatalar kadar büyük olması gerekir. Bu hatayı işleyenler öncelikle yapmış oldukları hatayı anlamalı, kabul etmeli, zulme uğramış olan kardeşlerden özür dilemeli, bu hataları tashih etmeli v bunu beyan etmelidir. Aksi taktirde Yüce Allah'ın huzurunda bu yapılanların sorumluluğu ve hesabı daha büyüktür.
Son olarak şuna değinmek istiyorum:
Bazı kardeşler bu yaptıkları hatalara bayan bacılarımızı ortak etme girişiminde bulundular. Kısmen buna muvaffak olabildiler. Ben bu Risalede bacılarımın yapmış oldukları hataları zikretmeyeceğim. Ancak bacılarıma şu nasihatim olacak;
Ey muvahhide bacılarım!
Sizlerin bizi savunmanıza, desteklemenize, hüsnü zanda bulunmanıza en fazle ihtiyacımız olan böylesi karışık ortamda sizlerin bizi yüzüstü bırakıp, ne yazık ki bizi üzen ve sizlere yakıştıramadığımız sözler ve davranışlar sergilemenize hayretimi file getirmekten ve Yüce Allah'tan hem beni hem de sizleri islah etmesini dilemekten başka ne söyleyebilirim ki?
Ey bacılarım!
Ayşe (r.anha) annemize atılan iftiranın ne kadar çirkin olduğunu bildiğinizden eminim. Yüce Allah'ın , bu iftirada bulunan kişiler hakkında indirmiş olduğu çok ağır ayetleri yeniden okumanızı istiyorum...
Ey bacılarım!
Size soruyorum; muvahhide bir kadına 'zina etti' iftirası atmak mı? Yoksa davayı bıraktı iftirası atmak mı? daha büyüktür?
"Allah şüphesiz inananları savunur. Çünkü hainleri ve nankörleri hiç sevmez." (Hacc 38)
Davamızın başında ve sonunda alemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd olsun!
İlmi Konu - Ubeydullah Hoca'dan Çok Önemli Bildiri - 1
"BU RİSALE ÖNCEDEN BENİMSEDİĞİMİZ VE DAVET ETTİĞİMİZ ŞİMDİ İSE AŞIRI VE YANLIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜĞÜMÜZ VE İNANDIĞIMIZ MUAYYEN KİŞİNİN TEKFİRİ VE GENEL TEKFİR KONULARINDA YAPMIŞ OLDUĞUMUZ HATALARIN TASHİHİ VE BEYANIDIR" Bizi doğru yola ileten Allah"a hamd olsun zaten bize hidayet vermiş olmasaydı...
www.islam-tr.org