Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Unutulan Sünnet: Vefa

Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Enes'ten nakledildiğine göre, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığının göstergesi olarak bir sancağı olacaktır...”

(Müslim, Cihâd ve Siyer, 14)

Es selamu aleykum,

Bu hadisi ilk kez duydum ve ilk aklıma gelen:

"İnsanlar arasında "vefa" ne demek bilen kaldı mı ki? Böylelikle vefasızlığın ne demek olduğunu da bilse ve ona göre sakınsa?"

Bu sebeple "Unutulmuş Sünnetler" bölümüne uyar diye düşündüm; ve işte burada.

Vefa ile ilgili tanım ararken, bir okul sayfasından yazı buldum ve vefayı öyle güzel tanımlamışlar ki, tanım ve giriş kısmını aynen aktarıyorum:

Unutulan Değer: Vefa

Vefa, sevgiyi sürdürme, sevgi ve dostluğa bağlılık demektir. Sözünde durmak, dosta değer verip onu hatırlamak, zor zamanda yanında olmak vefalı olmak olarak ifade edilir. Vefa; dostuna sahip çıkmak, iyiliği unutmamak, yaşlılara hizmet etmek, emeğe saygı duymak, yemine bağlı kalmak, arkadaşlığa sadakat, insana değer vermektir. Vefa arkadaşına yaptığın iyiliği az görmek, onun yaptığını çok bilmektir.

Vefa¸ kişideki sevgi ile bütünleşerek büyür ve güzel dostlukların kurulmasını sağlar. Konuşurken doğru söyleme¸ verdiği sözlerde sadık olma¸ aldatmama¸ yüklendiği sorumluluğun farkında olabilme vefadandır. Vefa¸ sevgide devamlılık ve ihtiyaç hâlinde sevdiğine yardım etmektir. Maalesef¸ günümüzde vefa¸ büyük ölçüde yitirmiş olduğumuz¸ çok değerli özelliklerimizden biridir. Artık birçoğumuz vefa örneklerini az gördüğümüzü ve vefasızlıkla suçladığımız dost ve akrabalarımızın çoğaldığını söylemekteyiz. Bu değerimizi yitirmemek, çocuklarımıza da öğretmek ve yaşatmak adına yapabileceğimiz çok şey var aslında. O halde “Vefa” için ne yapmalıyız?

Dostlarımızı sevmeli, değer vermeli ve onlara bağlı olmalıyız.

Dostlarımızı unutmamalı, onların yanında olmalıyız.

Kendimiz için istediğimiz iyiliği dostlarımız, arkadaşlarımız için de istemeliyiz.

Arkadaş ve dostlarımızın haklarını gözetmeliyiz.

Arkadaşlarımız için özveride bulunmalıyız.

Sözümüzü tutmalı, insanlara güven vermeliyiz.

Borcumuzu zamanında ödemeliyiz.

Sadakatli olmalıyız.

Büyüklerimize, yaşlılarımıza saygılı olmalıyız.

Toplumsal görevlerimizi yerine getirmeliyiz.

İnsanların emeğine saygı duymalıyız.

Akrabalarımızı hatırlayıp ziyaret etmeliyiz.

“… Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (İsra Suresi, 34. Ayet)

Vefa kelimesi¸ genel olarak biri dostlukta diğeri verilen sözde olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Dostlukta¸ “görülen iyilikleri unutmamak¸ iyilikte bulunanlara aynısıyla veya daha güzeliyle karşılık vermeye devam etmek¸ bağlılık ve dostluğu devam ettirmek” anlamına gelirken; sözünü yerine getirme ve sözünde durmaya “ahde vefa” diyoruz. Böyle olan insanlara da “vefakâr” denir.

Her insanın¸ hayatı boyunca bulunduğu ortamlarda samimi olacağı¸ kendisiyle neşesini¸ üzüntüsünü¸ duygularını¸ içinde bulunduğu durumu paylaşabileceği¸ seveceği ve sevileceği¸ görüş birliğinde bulunacağı ve kendi özellikleri ile uyum sağlayabileceği insanlarla dostluk kurmaya ihtiyacı vardır. Bu dostluk¸ yüzeysel bir dostluk olmayıp; sorumluluk¸ ahde vefa¸ kendisi için istediğini dostu için de istemeyi gerektirir. Vefakârlık¸ dostlukların devamını sağlayacağından¸ sosyal dayanışmayı daha güçlü kılar.

Vefa¸ ortak bazı şeyleri¸ duyguyu¸ düşünceyi¸ sevgiyi paylaşan kişilerin özelliğidir. Kişideki sevgi ile bütünleşerek büyür ve güzel dostlukların kurulmasını sağlar. Dostlukta vefa¸ sevgide ölünceye kadar devam etmektir. Ölümünden sonra da dostunun ailesine ve dostlarına sevgiyi devam ettirmektir. Atalarımız¸ “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” derken vefanın ne kadar önemli olduğunu ve yıllar öncesinde bu özelliğin nasıl yaşandığını bizlere anlatmışlardır...

Alıntı burada son erdi.

Yazı daha da uzun ve esasen güzel de, ancak uzun yazı sevilmiyor diye en önemli kısmı aldım. Geriye ise, kardeşlik hukuku ile doğrudan bağlantılı bu konuda düşünmek kaldı:

Reelde veya internet ortamında, bilhassa uzun yılları birlikte geçirdiğimiz insanlar hakkında tutumumuz nedir? Eskilerin nezdinde, bir fincan kahvenin bile kırk yıl hatırı varken, şimdilerde "uzun uzun birlikte geçirilen yılların" hiç hatırı yok mudur?

Görünen, çok çok azınlık hariç, genel olarak "yoktur" gibi. Ama bakın bu hadis bu konuda ne diyor:

Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığının göstergesi olarak bir sancağı olacaktır...
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Bu arada Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarını da bu konu ile birlikte hatırlamak gerek:

 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Sizi Allah için seviyorum. Allah'a vermiş olduğunuz ahde vefa gösteriyorsunuz. Zannım bu yönde. Bunun için burdaki kardeşleri seviyorum. Allah zannım da beni yanıltmasın inşallah.
Kendisi için beni/bizleri sevdiğiniz Allah da sizi sevsin ahi. Ben de davasını dava edinmiş ve bu yönde çalışan tüm kardeşleri Allah için seviyorum. Ki bu davanın içinde yıllardır en önemli gördüğüm şey (çünkü bakınca en çok eksikliğini gördüğüm şey) : kardeşlik bilincini diri tutmaya çalışmak.

Öyle ki, bu dava tek başına kazanılacak türde bir şey değil, düşman her koldan birleşmiş ve ama biz ise parça parça. Rabbimiz "parçalanıp bölünmeyin" emrini verirken, bunu bir başka ayette "çekişmeyin, yoksa kuvvetiniz gider" diye tamamlamış. Bu, yani kardeşlik bilinci keyfi bir şey değil yani, bu bir emir.

Bununla birlikte bilirim ki, biliriz ki insanların huyları tür türdür ve kimisi kimisi ile pek iyi anlaşamaz; bu açıdan bana veya birbirine yakın olmayanları hiç yadırgamadım, bu çok olağan. Ancak bunu selam sabahı kesecek kadar çoğaltmak, sanki küs gibi uzak kalmak (ki küs olunsa bile üç günden sonrası haram), soğukluğu iliklere kadar hissettirmek... İşte bu emrin tam zıttı.

Bilmiyorum, daha da yazılır da, bence anlamak isteyenler için fazlası ile yeterli bunlar. Üzerinde ciddi ciddi düşünmek gerek...
 
Culeybib Horasani Çevrimiçi

Culeybib Horasani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ALINTIDIR

Köylü, kurt, tilki ve acı gerçek

Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü atlatamamaktadır.
Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü, elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt, adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: "Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler."
Köylü, bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü "Görmedim" der ve avcılar uzaklaşır.
Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. "Çok teşekkür ederim, bana büyük bir iyilik yaptın" der kurt.
"Önemli değil" der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar. "Bir dakika" diye seslenir kurt: "Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım. Kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lâzım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok."
Köylü şaşırır: "Olur mu, ben senin hayatını kurtardım."
"Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur" der kurt ve devam eder: "Ben de kendi çıkarım için iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım."
Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. "Ne vefası" der kısrak, "Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu..."
Öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. "Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim" der köpek. "Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime... Koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım ama o beni her gün tekmeler, sopayla döver..."
Kurt köylüye döner, "İşte gördün" der. Köylü de son bir çabayla "Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye" diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir ve ona seslenir: "Her şeyi anladım da bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?"
Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: "Gözümle görmeden inanmam..."
İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü, eline bir taş alır ve "Beni yemeye kalktın ha nankör" diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar.
Sonra tilkiye döner "Sana minnettarım, beni bu kurttan kurtardın" der. Tilki de "Benim için bir zevkti" diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır. Bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür.
Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: "Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş..."
***
Yıllar önce denk geldiğim bu hikâyeyi arşive atmışım... Anonim mi yoksa birine mi ait, doğrusu hatırlamıyorum...
Her insan için hissesi büyük olan bir kıssa bu… Üstelik ilişkilerin daha fazla çıkara dayandığı günümüz dünyasında… Dostluk ve vefanın değersizleştiği, sentetik ilişkilerin sahne aldığı zamanda… Para ve güç karşısında kişiliklerin nasıl değiştiğini gösteren o klasik oyunda… Çıkarı bozulduğunda insanların birbirini satabildiği sahte dostluklar kumpanyasında… İbret almak isteyen için güzel ama içinde 'iyi kahraman' olmayan bir hikâye bu...
Hikâyedeki köylü de, kurt da, tilki de evlerden ırak olsun..
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
ALINTIDIR

Köylü, kurt, tilki ve acı gerçek

Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü atlatamamaktadır.
Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü, elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt, adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: "Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler."
Köylü, bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü "Görmedim" der ve avcılar uzaklaşır.
Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. "Çok teşekkür ederim, bana büyük bir iyilik yaptın" der kurt.
"Önemli değil" der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar. "Bir dakika" diye seslenir kurt: "Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım. Kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lâzım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok."
Köylü şaşırır: "Olur mu, ben senin hayatını kurtardım."
"Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur" der kurt ve devam eder: "Ben de kendi çıkarım için iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım."
Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. "Ne vefası" der kısrak, "Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu..."
Öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. "Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim" der köpek. "Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime... Koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım ama o beni her gün tekmeler, sopayla döver..."
Kurt köylüye döner, "İşte gördün" der. Köylü de son bir çabayla "Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye" diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir ve ona seslenir: "Her şeyi anladım da bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?"
Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: "Gözümle görmeden inanmam..."
İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü, eline bir taş alır ve "Beni yemeye kalktın ha nankör" diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar.
Sonra tilkiye döner "Sana minnettarım, beni bu kurttan kurtardın" der. Tilki de "Benim için bir zevkti" diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır. Bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür.
Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: "Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş..."
***
Yıllar önce denk geldiğim bu hikâyeyi arşive atmışım... Anonim mi yoksa birine mi ait, doğrusu hatırlamıyorum...
Her insan için hissesi büyük olan bir kıssa bu… Üstelik ilişkilerin daha fazla çıkara dayandığı günümüz dünyasında… Dostluk ve vefanın değersizleştiği, sentetik ilişkilerin sahne aldığı zamanda… Para ve güç karşısında kişiliklerin nasıl değiştiğini gösteren o klasik oyunda… Çıkarı bozulduğunda insanların birbirini satabildiği sahte dostluklar kumpanyasında… İbret almak isteyen için güzel ama içinde 'iyi kahraman' olmayan bir hikâye bu...
Hikâyedeki köylü de, kurt da, tilki de evlerden ırak olsun..
Amin ahi... Bu hikâyede hepsinin bir çıkarı vardı (kiminin önceden, kiminin sonradan ortaya çıkan). Ve bizlerin de çıkarları illâ ki var.

Sadece:

Çıkarımız Allah rızası olursa ne mutlu, bu değerin üstünlüğü kadar değer katar insana;

Dünyalık geçici şeyler üzerine olursa da ne üzücü, bu da dünyanın değeri kadar değer katar insana.

İkisi arasında seçim yapılırken, akıl ve vicdan eşliğinde bir seçim yapmak gerek. Ne uğruna vefa silinip atılıyor; hangi gurur, alınganlık, umursamazlık, kibir vb bu değeri kaçırtıyor; bunu çok iyi düşünmek lazım. Aksi halde nefse ve şeytana düşünmeden takılı kalınırsa, dünyada ve ahirette sonuçları hiç hoş olmayacaktır.
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Kendisi için beni/bizleri sevdiğiniz Allah da sizi sevsin ahi. Ben de davasını dava edinmiş ve bu yönde çalışan tüm kardeşleri Allah için seviyorum. Ki bu davanın içinde yıllardır en önemli gördüğüm şey (çünkü bakınca en çok eksikliğini gördüğüm şey) : kardeşlik bilincini diri tutmaya çalışmak.

Öyle ki, bu dava tek başına kazanılacak türde bir şey değil, düşman her koldan birleşmiş ve ama biz ise parça parça. Rabbimiz "parçalanıp bölünmeyin" emrini verirken, bunu bir başka ayette "çekişmeyin, yoksa kuvvetiniz gider" diye tamamlamış. Bu, yani kardeşlik bilinci keyfi bir şey değil yani, bu bir emir.

Bununla birlikte bilirim ki, biliriz ki insanların huyları tür türdür ve kimisi kimisi ile pek iyi anlaşamaz; bu açıdan bana veya birbirine yakın olmayanları hiç yadırgamadım, bu çok olağan. Ancak bunu selam sabahı kesecek kadar çoğaltmak, sanki küs gibi uzak kalmak (ki küs olunsa bile üç günden sonrası haram), soğukluğu iliklere kadar hissettirmek... İşte bu emrin tam zıttı.

Bilmiyorum, daha da yazılır da, bence anlamak isteyenler için fazlası ile yeterli bunlar. Üzerinde ciddi ciddi düşünmek gerek...
Selamun aleykum ve rahmetullahi ve bereketuhu.

Allah Rasulü Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman Muhacir ve Ensarı birbirine kardeş kıldı. Bu kardeşlik belli bir süre sonra sona mı erdi? Elbette ki hayır. Onların kardeşliği sonsuza kadar devam etti. Ta ki günümüze kadar bile onların kardeşliklerini konuşuyoruz. Onların kardeşliği "Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var" deyiminden çok ilerdeydi.

Allah Rasulü "Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemediği müddetçe iman etmiş olmaz." diye buyurmuyor mu? "İman" hayatımız boyunca bunun için çabalamıyormuyuz? Peki biz kendimiz için istediğimizi, kardeşimiz için de istemezsek nasıl iman edelim? Hayatımızı adadığımız, tek gayemiz olan imanı elde etmenin yollarından biride bu. "Vefalı olmak"

“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim, kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir.” (Buhari, Mezâlim, 3)
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Selamun aleykum ve rahmetullahi ve bereketuhu.

Allah Rasulü Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman Muhacir ve Ensarı birbirine kardeş kıldı. Bu kardeşlik belli bir süre sonra sona mı erdi? Elbette ki hayır. Onların kardeşliği sonsuza kadar devam etti. Ta ki günümüze kadar bile onların kardeşliklerini konuşuyoruz. Onların kardeşliği "Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var" deyiminden çok ilerdeydi.

Allah Rasulü "Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemediği müddetçe iman etmiş olmaz." diye buyurmuyor mu? "İman" hayatımız boyunca bunun için çabalamıyormuyuz? Peki biz kendimiz için istediğimizi, kardeşimiz için de istemezsek nasıl iman edelim? Hayatımızı adadığımız, tek gayemiz olan imanı elde etmenin yollarından biride bu. "Vefalı olmak"

“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim, kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir.” (Buhari, Mezâlim, 3)
Ve aleykum selamu ve rahmetullahi ve berakatuhu ahi,

"Kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de istemedikçe..." İşte sadece bu kısmı bile hatırlasak yeterdi. Kim sevip, benimseyip, "birlikte şunları bunları yaparız" diye hayaller kurduğu kardeşinin bir anda, sebepsiz, geçerli mazeret bile sunmadan sırra kadem basmasından hoşlanır ki?

Ki insan, az-çok aynı şeylere değer veren birini gördüğünde otomatik olarak şöyle düşünüyor: "şu işte de şu kardeşimle dayanışırız, şu işe de birlikte öncü oluruz" vs. Ancak genel olarak baktığımda, elde avuçta çok az kişi kalmış ve onlar da zaman sorunu vb olan kişiler olunca işler yürümüyor.

Bu arada şu da var, hadi diyelim ki ben sebep oldum, küstürdüm veya küstürdük. Ama 3 günden fazla küslük haram? Yani sonuç olarak, arada sürtüşme olur mu olur; küslük de 3 güne kadar nefsimizin hakkıdır, küsülsün; haram olan 3 günden sonrası. Ama işte, ya sonrası, neredeler?

Ayrıca gidenlerin %90'ı ile herhangi bir sürtüşmemiz bile olmamıştır, sadece öylece bir anda gidiliyor. Bize de ardlarından "Ne yaptık ki, bilmeden yanlış bir şey mi söyledik?" diye dert edinmesi kalıyor. Veya öldüler mi, başka bir sorunları mı var...

Bu açıdan, eğer bir mazeret varsa o mazeretin sunularak gidilmesi, helallik alarak, kırmadan ve güzelce: gitmek isteyen için en güzel yol ve tam bir vefa örneği. Bu şekilde kimse giden kişi ardından vehimlere kapılmaz, hayırla anar ve gıyabında samimiyetle dua eder; ki dua da, kardeşin kardeşle kurduğu en güzel bağlardan biridir. Görünürde gitmiş gibidir ama aslında hep olduğu yerdedir o kişi işte: kalpte, ait olduğu yerde, sevgi ile birlikte.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt