Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Vahhabiler Mekke'yi Yağmaladı mı?

U Çevrimdışı

Ubeyde b. Cerrah

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Daha önceki konuyu kitlemişsiniz, sitede yeniyim. Soru cevaplandıkça kitleniyor anladığım kadarıyla, yeni konu açmam gerekti. Bir kaç sorum daha var, zaman ayırdığınız için Allah razı olsun. Kendimce selef akidesinin hak olduğunu kabul edip ona göre yaşamaya çalışsam da, Vahhabilerin(muarızları öyle hitab ediyor) tevhid davetini anlamakta zorluk çekiyorum.
1) Şeyh Abdulvehhab osmanlı devletini tekfir etmiyor diyorsunuz, peki niçin torunları ona bu konuda katılmayıp tamamen tekfir ediyor, osmanlı askerlerine karşı harb ediyorlar?
Şeyh Makdisi bir risalesinde şöyle söylüyor:
"

Şeyh Süleyman ibni Abdullah ibni Şeyh Muhammed ibni Abdulvehhab ‘‘Şirk Ehline Dostluk Göstermenin Hükmünün Delilleri’’ adında bir kitap telif etti. Bu kitapta müslümanlara karşı Türk askerlerden yardım isteyenlerin küfrüne delalet eden bir çok delil topladı."​

Bu bilgi yanlış mı doğru mu bilmiyorum, size sormak istiyorum. Doğru mu?

2) Vahhabi müslümanların, mekkeye girdiklerinde mekkeyi yağmaladıkları, oradaki müslümanları öldürüp esir aldığı söyleniyor, tarih kitaplarında da çokça geçen bir mevzu bu. Bu doğru mu? Kafama takılan esasen, vahhabi-tevhid ehli- müslümanların osmanlıyla savaşması değil, müslümanların birbiriyle savaşması tarih boyunca olmuş. Fakat halkı öldürüp kanlarını mallarını helal kıldıkları, bazılarını da esir ettikleri rivayeti, bu doğru mudur, yoksa uydurma mıdır?

3) Hüccet ikamesi olmadan tekfir edilmiyor Allahualem. Peki diyelim ki Allahın izni ile ölülerden yardım isteyen biri var. Tamamen yardımı kula nispet etmiyor, sadece Allahın izni ile olduğunu söylüyor. Bu şirktir, peki bu insan bilmiyor ve büyüklerinden öğrendiklerini taklid ediyorsa, kendince uydurma rivayetleri sahih zannedip kendine kalkan ediniyorsa bu kişi ölürse durumu ne olur? Müslüman mıdır, kafir midir?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Daha önceki konuyu kitlemişsiniz, sitede yeniyim. Soru cevaplandıkça kitleniyor anladığım kadarıyla, yeni konu açmam gerekti. Bir kaç sorum daha var, zaman ayırdığınız için Allah razı olsun. Kendimce selef akidesinin hak olduğunu kabul edip ona göre yaşamaya çalışsam da, Vahhabilerin(muarızları öyle hitab ediyor) tevhid davetini anlamakta zorluk çekiyorum.

1) Şeyh Abdulvehhab osmanlı devletini tekfir etmiyor diyorsunuz, peki niçin torunları ona bu konuda katılmayıp tamamen tekfir ediyor, osmanlı askerlerine karşı harb ediyorlar?

Şeyh Makdisi bir risalesinde şöyle söylüyor:

"Şeyh Süleyman ibni Abdullah ibni Şeyh Muhammed ibni Abdulvehhab ‘‘Şirk Ehline Dostluk Göstermenin Hükmünün Delilleri’’ adında bir kitap telif etti. Bu kitapta müslümanlara karşı Türk askerlerden yardım isteyenlerin küfrüne delalet eden bir çok delil topladı."
Bu bilgi yanlış mı doğru mu bilmiyorum, size sormak istiyorum. Doğru mu?
Muhammed bin Abdulvehhâb’ın Osmanlı Devleti’ni açıkça tekfir etmediği, ancak Kendisinin ölümünden sonra özellikle Suud ailesiyle birlikte hareket eden takibçilerinin Osmanlı yönetimine karşı daha sert bir tutum sergilediği bilinmektedir.

Muhammed bin Abdulvehhâb’ın Osmanlı Devletine Karşı Tutumu

Şeyh Muhammed bin Abdulvehhâb (rahimehullah)’ın eserlerinde Osmanlı Devleti'ni doğrudan tekfir ettiğine dair açık bir delil yoktur. O, daha çok kendi bölgesindeki bidat ve hurafelerle mucadele etmiş, tevhidi ihya etmeye çalışmıştır. Osmanlı padişahlarına veya tüm Osmanlı halkına yönelik bir tekfir söylemi bulunmamaktadır. Ancak Osmanlı yönetimi içinde bidatleri ve şeriata aykırı uygulamaları eleştirdiği bilinmektedir.

Muhammed bin Abdulvehhâb Sonrası Süreç ve Osmanlı-Suud Çatışması

Muhammed bin Abdulvehhâb (rahimehullah)’ın ölümünden sonra (1792), özellikle Suud ailesi ile birlikte hareket eden torunları ve takibçileri Osmanlı Devleti’ni yönetenlerin tevhid ilkesine aykırı hareket ettiklerini iddia ederek, Osmanlı idaresini tanımamışlardır. Bu dönemde Osmanlı’nın bölgedeki yönetimi zayıflamış, Necid’deki kabileler üzerinde etkisi azalmıştı.

Bu süreçte özellikle Muhammed bin Suud ve oğlu Abdulaziz bin Muhammed, Osmanlı’ya bağlı olan yöneticileri ve Osmanlı askerlerini hedef alarak genişleme siyaseti güttüler. Bu savaşlar, Osmanlı Devleti’nin Necid, Hicaz ve çevresindeki hâkimiyetini yeniden tesis etme çabaları ile Suud - Vehhabi ittifakının bağımsız hareket etme isteğinin bir sonucu olarak gelişti.
Bazı sonraki nesil alimler, Osmanlı yöneticilerinin tevhid konusunda taviz verdiğini ve şirk unsurlarını barındırdığını iddia ederek Onları tekfir etme yoluna gitmişlerdir. Ancak bu tekfirin bütün Osmanlı halkına değil, yöneticilerin belirli uygulamalarına yönelik olduğu belirtilmelidir.

Muhammed bin Abdulvehhâb Torunlarının Osmanlı'ya Karşı Savaşın Sebebleri

Osmanlı Devleti, özellikle Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa aracılığıyla Necid ve Hicaz’daki Suud hakimiyetine son vermek istemiştir. Bunun üzerine savaşlar yaşanmış, 1818’de Diriyye düşmüş ve Suud yönetimi dağılmıştır.

Muhammed bin Abdulvehhâb (rahimehullah)’ın hareketi, Osmanlı yönetiminde bidatlerin ve şirk unsurlarının yer aldığını ileri sürmüş, özellikle türbe ve mezardaki ölülerden yardım isteme gibi konuları şirk olarak değerlendirmiştir. Bundan dolayı da Suud ailesi ve Necid uleması, Osmanlı'nın yönetiminden bağımsız hareket etmeyi istemiştir.

Şeyh Suleyman bin Abdullah bin Muhammed bin Abdulvehhâb, "Şirk Ehline Dostluk Göstermenin Hükmünün Delilleri" (Delâil fi Hukmi Muvâlâti Ehl-i'ş-Şirk) adlı eserinde Muşriklerle dostluk kurmanın ve Onlardan yardım istemenin küfür olabileceğini savunmuştur. Bu eser, İslam'da velâ (mûminlere dostluk) ve berâ (kâfirlerden uzak durma) prensibini ele alır. Şeyh Suleyman, özellikle muşrikleri dost edinmenin ve Onlardan yardım almanın tehlikelerini vurgulamış, bu tür davranışların kişiyi İslam'dan çıkarabileceğini belirtmiştir.
Eserde "Türk askerlerinden yardım istemek" ifadesi doğrudan geçmese de, Osmanlı yönetimi altındaki bazı grupların İslam dışı yönetimlerle iş birliği yapmasını eleştirdiği bilinmektedir. O dönemde Suud-Vehhabi hareketi ile Osmanlı Devleti arasında ciddi bir savaş vardı. Vehhabi âlimleri, Osmanlı ordusunun içinde tevhid ilkesine aykırı gördükleri uygulamalar nedeniyle bazılarını şirkle itham ediyordu.
Şeyh Suleyman, İslam'a düşman olan güçlerden yardım almanın küfür olabileceğini savunurken, Osmanlı askerleriyle iş birliği yapanları da bu bağlama dahil etmiş olabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bütün Osmanlı halkını veya ordusunu genelleyerek tekfir etmediğidir. Eleştirileri, özellikle Osmanlı yönetiminde şirk unsurlarını barındıran uygulamalara ve bunları destekleyen kesimlere yöneliktir. Şeyh Suleyman, muşriklerle dostluk kurmayı ve onlardan yardım almayı tehlikeli görmüş ve bunu küfre götürebilecek bir fiil olarak değerlendirmiştir. Osmanlı ordusu hakkında yaptığı değerlendirmelerde, özellikle tevhide aykırı olduğunu düşündüğü uygulamalara dikkat çekmiştir. Ancak, bu görüşler bütün Osmanlı Devleti’ni veya halkını tekfir etmek anlamına gelmez; daha çok yöneticilerin ve onlarla iş birliği yapanların durumu tartışılmıştır.
Bu mesele, dini-fıkhi bir ihtilaf olmanın yanı sıra, siyasi ve askeri bir çekişmeyle de ilgilidir. Dönemin şartlarını ve savaş ortamını göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir.
2) Vahhabi müslümanların, mekkeye girdiklerinde mekkeyi yağmaladıkları, oradaki müslümanları öldürüp esir aldığı söyleniyor, tarih kitaplarında da çokça geçen bir mevzu bu. Bu doğru mu?
Kafama takılan esasen, vahhabi-tevhid ehli- müslümanların osmanlıyla savaşması değil, müslümanların birbiriyle savaşması tarih boyunca olmuş. Fakat halkı öldürüp kanlarını mallarını helal kıldıkları, bazılarını da esir ettikleri rivayeti, bu doğru mudur, yoksa uydurma mıdır?
Vehhabi-Suud hareketinin Mekke'ye girdiğinde yağma yaptığı, halkı öldürdüğü ve esir aldığı iddiaları, tarih kaynaklarında farklı anlatımlarla yer almaktadır. Ancak bu tür olayların mahiyeti ve ölçüsü hakkında ciddi tartışmalar mevcuttur.

Mekke’nin Vehhabiler Tarafından Fethi (1803)

1803 yılında Suud-Vehhabi kuvvetleri, Mekke'yi Osmanlı'nın atadığı Şerif ailesinden aldı. Bu olay sırasında, kaynaklara göre:
Mekke'deki Osmanlı yanlısı yönetim ve bazı kişiler bölgeden kaçtı.
Suud güçleri şehre girdikten sonra bazı bidat ve hurafe saydıkları uygulamaları kaldırdılar.
Türbeleri ve bazı anıt ve yüksek mezar yapıtlarını yıktılar.
Mekke halkına ağır zarar vermedikleri, genel bir katliam yapmadıkları belirtilir.
Ancak bazı Osmanlı ve Batılı tarihçilerin aktardığına göre, suçlu görülen bazı kişilere cezalar uygulandığı ve Mekke'nin mallarına el konulduğu söylenir. Bu tür anlatımlarda abartı olabileceği gibi, o dönemin şartlarını da göz önünde bulundurmak da gerekir.


Taif Katliamı (1802)

Mekke’nin fethinden önce 1802 yılında Taif’te yaşanan vakıa daha tartışmalıdır. Osmanlı kaynaklarına göre:
Vehhabi-Suud güçleri, Taif’e girdiklerinde bâzı Osmanlı askerlerini ve destekçilerini öldürdü.
Halktan bazı kişileri de öldürdükleri, mallarına el koydukları iddia edilir.
Bu olay Osmanlı yönetimi tarafından "katliam" olarak nitelendirilmiştir.

Vehhabi-Suud kaynakları ise bu üstteki anlatılanları reddederek, öldürülenlerin Osmanlı askerleri olmayıp destekçileri ve direnişçilere ait olduğunu savunur.
Ancak bu olay, daha sonra Osmanlı’nın Vehhabi hareketine karşı Kavalalı Mehmet Ali Paşa komutasında sert önlemler almasına neden olmuştur.

Esir Alma Meselesi

Esir alma konusu ise tartışmalıdır. Savaşlarda esir almak o dönemin yaygın bir uygulamasıydı. Ancak esirlerin köleleştirilmesi veya mallarının tamamen helal kılınması gibi bir uygulamanın Vehhabi-Suud kaynaklarında meşru görülüp görülmediği açık değildir. Fakat Osmanlı kaynaklarında bu suçlamalar sıkça yapılmıştır.

İki Tarafın Kaynaklarınca Yağmalama ve Halkın Öldürülmesi Meselesi

Vehhabi-Suud tarafı, Mekke halkına karşı kitlesel bir saldırı yapmadıklarını, yalnızca Osmanlı yanlısı idarecileri ve askerleri hedef aldıklarını söylemektedir.
Osmanlı ve Batılı kaynaklar ise, Taif ve Mekke’de ciddi bir yağma ve katliam yapıldığını iddia etmektedir. Gerçek muhtemelen iki anlatımın ortasında yer almaktadır. Savaş sırasında öldürülenler olmuştur ancak bunun bir genel kıyım olup olmadığı net değildir. Bu konuda sahih delil yoktur.

Sonuç Olarak;
Mekke'nin fethi sırasında geniş çaplı bir katliam yapıldığına dair kesin bir delil yoktur. Ancak Taif’te Osmanlı yanlısı güçlere yönelik sert bir askeri harekât düzenlendiği bilinmektedir.
Yağmalama iddiaları, dönemin savaş şartlarına bağlı olarak abartılmış olabilir. Ancak bazı mallara el konulmuş olması mümkündür.
Esir alma konusu savaş hukukuna bağlıdır, ancak köleleştirme veya halkı İslam dışı görüp tamamen helal kılma gibi bir anlayışın Vehhabi doktrininde sistematik bir yer tuttuğuna dair sağlam deliller bulunmamaktadır.

3) Hüccet ikamesi olmadan tekfir edilmiyor Allahualem. Peki diyelim ki Allahın izni ile ölülerden yardım isteyen biri var. Tamamen yardımı kula nispet etmiyor, sadece Allahın izni ile olduğunu söylüyor. Bu şirktir, peki bu insan bilmiyor ve büyüklerinden öğrendiklerini taklid ediyorsa, kendince uydurma rivayetleri sahih zannedip kendine kalkan ediniyorsa bu kişi ölürse durumu ne olur? Müslüman mıdır, kafir midir?
Tekfirin şartları ve kimlerin huccet ve tekfir yapması gerektiği, Allah'ın izni ile ölülerin yardım edebileceği hakkında sorular konu başlığından alakası yoktur. Ayrıca forumda daha önce sorulup cevablanmış olması muhtemeldir. Öncelikle soru açmadan önce forumda araştırma yapınız. Bi diğer mesele en üstteverdiğimiz soru sorma ve konu açma linkini iyi okuyunuz. Eğe yönetime sorum soracaksanız üyeler arası soru cevab bölümüne konu açmayınn, Kur'an ve sunnetten delillerle soru cevab bölümünde ilgili konu başlıklarını açınız. Soru konu başlıklarının ilk harflerini büyük harfla yazınız ve her bir soru için tek konu açınız, bir konu başlığına fazla soru sormayınız.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt