“Ey iman edenler! Allah’tan korkulması gerekti-ği gibi korkun ve sizler ancak müslümanlar olarak ölün!”
(Ali İmran: 102)
Demokratik sistem içerisinde İslam'ı hakim kılabileceklerini iddia eden, aşırı Parti savunanların ileri gelenleri ile Parti'nin küfür olup olmadığını tartıştık.
Partici olan kimse Parti kuranları ve bu Partilere oy verip destek-leyenleri niçin tekfir ettiğimizi sordular.
Kendilerine ; Rasulullah (s.a.s) Rasul olarak gönderildiğinde, Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen Kureyyiş müşrikleri o an Mekke'nin yönetimini elinde bulunduruyordu. Müşriklerin yönetim şekli ise günümüz Demokratik sistemine benzer bir sistemle yönetiliyordu.
Rasulullah (sas) Mekke müşriklerini Allah'tan başka kendi kanunlarına tabi oldukları, Mekke yönetimini ve ilahlarını reddedip yalnız Allah'ın hüküm ve yasalarını kabul edip, ibadeti yalnız Allah'a yapmaya, onun dışındakileri ise reddetmeye çağırıyordu
Allah Rasulünün bu daveti üzerine Allah'ın kendisine hidayet ettiği kimseler, Allah'ın dinine akın akın girmeye başladı. Rasulün çağırdığı "Tevhid dini" anayı kızdan, babayı oğuldan, kardeşi kardeşten ayırıyordu. Mekke müşrikleri ailelerinin dağıldığını, sahte İlah ve kanunlarının reddedildiğini, saltanatlarının sarsılmaya başladığını gördüğünde, hemen Rasulullah (s.a.s) ile görüşmeye başladılar. Dediler ki; "Ey Muhammed! Biz seni iyi bilirdik, fakat sen bize öyle bir kötülük getirdin ki; Anayı kızdan, babayı oğuldan ve kardeşi kardeşten ayırdın, bizi mahvettin. Bunları yapmakla ne istiyorsun, amacın nedir? Eğer bunu yapmakla maksadın; Kral olmaksa, seni başımıza Kral yapalım; yok eğer bu dini getirmekteki amacın zengin olmaksa, Seni en zenginimiz yapalım. Yok eğer bundan muradın en güzel kızlarla evlenmekse, en güzel kızlarımızı, sana verelim. Yok eğer bu sana isabet eden bir hastalık ise; bütün imkanlarımızı senin tedavinde sarfedelim. Eğer bu teklifleri kabul etmessen; gel biraz sen bizim kanun ve kurallarımıza uyup saygı duy, biraz da biz senin İlahına ibadet edip saygı duyalım." ve yönetimde ortaklaşalım dediler.
Allah Rasulü'nün cevabı; "Ayı sağ elime Güneşi de sol elime koysanız yine de davamdan vazgeçmem." oldu.
(Siyeri İbni Hişam)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Eğer o, (Muhammed) bazı laflar uydurup bize iftira etsiydi." "Elbette onun sağ elini veya gücünü kuvvetini alırdık"şah damarını koparırdık.
(Hakka: 44-45)İşte Allah'ın Rasulü (s.a.s), Allah'ın hükümleriyle hükmedilmediği bir ortamda yapılan bütün teklifleri reddediyor. Ve bu teklifleri kabul etmenin, Allah'ın kendisine bildirdiği davadan vazgeçmek olduğunu haykırıyordu. Size gelince; müslüman olduğunuzu iddia etmekle birlikte, Allah Rasulü'nün, bütün seçeneklere rağmen reddetiği teklifleri sizler kabul ediyorsunuz. Allah Rasulü, yapılan teklifleri kabul ettiği takdirde davasından vazgeçmiş oluyordu. Siz hâla nasıl müslüman kalabiliyorsunuz. Yoksa Allah'ın Rasulüne bildirmediği birşeyi, size mi bildirdi de ondan dolayı Parti kurarak İslam'ı hakim kılmaya çalışıyorsunuz.
Zaten Parti kurmakla Allah'ın, Rasulüne bildirmediği birşeyi size bildirdiğini iddia etmiş oluyorsunuz, siz ise kendinize göre İslam dışı gördüğünüz bir Partiyle, koalisyon yapıp betondan yapılmış Heykel ve Putlarına saygı duruşunda daima bulundunuz ve bulunmaktasınız. Siz İktidar olduğunuzda bu Devleti hangi kanunlarla yönettiniz. Allah (c.c) Kur'an'da; "Allah'ın indirdikleriyli hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir." buyuruyor.
(Maide: 44)
Bu kafir kanunları ile hükmetmenize rağmen hâla nasıl müslüman kalabiliyorsunuz. Allah (c.c) Bu ayetle sizin kafir olduğunuzu bildiriyor, siz ise hâla müslüman olduğunuz söyleyip Halkı kandırıyorsunuz, fakat Allah'ı ve gerçek müslümanları kandıramazsınız. Siz diyorsunuz ki; Parti bir araçtır, amaç değildir. "Allah'a şirk koşularak Allah'ın dini hakim kılınamaz. Eğer öyle olsaydı Rasulullah (s.a.s) yapılan teklifleri kabul ederdi ve yönetimi ele geçirir ve sonra da bütün müşrikleri, davasına boyun eğdirirdi ve bu onun için bir amaç değil araç olabilirdi. Fakat Allah Rasulü (s.a.s) vahye göre hareket ettiği için kafasına göre hareket edemezdi. Zaten bu tekliflerde onun için bir araç olmadı. Örneğin bir kimse Allah rızası için namaza dursa fakat ayak ayak üzerine atarak kılsa, Allah bu namazı kabul edir mi? Tabî ki etmez" diyeceksiniz. Bir ibadetin kabul olması için niyetin de şeklinde de Allah'ın istediği ve razı olduğu şekilde olursa Allah o ameli kabul eder. Fakat sizin her ne kadar niyetiniz. Allah rızası için olsa da Allah'ın değilde kafirlerin istediği şekilde İslam'ı hakim kılmaya çalıştığınız için Allah (c.c.) niyetinizi kabul etmediğigibi sizide müslüman olarak görmez hem de bu çalışmanızı sizden kabul etmez.
Aşırı parti savunucusu olan bu kimse "Demokrasinin ve seçim sisteminin küfür olduğunu açık bir şekilde ortaya koyan Kur'an ve sahih sünnette bir delil varmı?" diye sordu. Kendisine, İslam'da her hangi bir amel işlendikten sonra bu amalin caiz olup olmadığına delil aranmaz. Daha o, amel işlenmeden Kur'an ve sünnetten bu amelin caizliğini açık ve net bir şekilde ortaya koyan bir nassın olup olmadığına bakılır ki insan küfre, şirke, harama düşmesin. Demokrasiye gelince Demokraside insanların kendi nefsi ve arzularına göre çıkardıkları kanun ve yasalar insanların günlük yaşantılarını belirler. Demokraside insanlar Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezler. Kendi yanlarından çıkardıkları hükümlerle hükmederler.
Bu hususta Allah'u Teala hakınızda şöyle buyuruyor:
"Her kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kandileridir.
(Maide: 44) İslam'da ise hükmün tamamı Allah'a aittir:
"Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. (Yusuf: 40)
Seçim sistemine gelince, İslam küfre seçim hakkı tanımaz. Bir tarafa İslam'ı bir tarafada küfrü koyup insanlara isteyen istediğini seçsin diye bir hak tanımaz. Küfre böyle bir hak tanımak küfürtür.
Allah'u Teala şöyle buyuruyor:
"Allah ve Rasulu birşeye hükmedince inanan erkek ve kadının işlerinde başka yolu seçme hakkı yoktur. Kim Allah'ın Kitab'ına ve Rasulün sünnetine karşı gelirse apaçık bir şekilde sapmış olur.
(Ahsap: 36)
Allah ve Rasulünün hüküm bildirdiği bir konuda başka yolu seçmenin, Kur'an ve sünnete karşı gelmek olduğunu, bu kimselerin apaçık sapmış olduğunu dolayısıyla kafir ve müşrik olacağını bildirmektedir. İşte bu ve buna benzer ayetler Demokrasinin ve seçim sisteminin küfür olduğunu açık ve net orta koymaktadır. Partici; Yusuf (a.s)'da kafir olan hükümdarın ülkesinde hazine bakanlığı yapmıştır. Eğer parti kurmak küfür olsaydı hiç Yusuf (a.s) kafir bir ülkede maliye bakanlığı yaparmıydı.
Particiye, Peygamberler Allah'a şirk koşarmı, siz bu iddianızla Yusuf (a.s)'a şirk koştuğunu iddia etmiş olursunuz. Bu sizin iddianızı çürütür. Çünkü Yusuf (a.s) hayatı boyunca Allah'ın hükmüyle hükmetmiştir. Bir tek delil dahi Kral'ın hükmüyle hükmettiğine dair bir delil gösteremezsiniz. Bilakis: "Biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasaydık, hükümdarın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı." (Yusuf: 76)
Ayettede görüldüğü gibi Yusuf aleyyisselam Kralın dinine göre değilde Allah'ın hükmüne göre hükmettiğini görüyoruz. Bu da Yusuf (a.s) Allah'ın hükmü dışında bir hükümle hükmetmediğini gösterir. Bu da sizin iddianızı boşa çıkarır. Bilakis; (Yusuf: 40)'da hükmün tamamen Allah'a ait olduğunu bildiren kendisidir.
Siz, ise yönetime geldiniz bırakın, Allah'ın hükmüyle hükmetmeyi bunun teklifini bile yapamadınız gerek muhalefette gerekse iktidarda küfür olan hükümlerden başka hükümlerle hükmetmediniz. Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyenlerin kafir olduğunu bildiğiniz halde, bile bile bu parlamentoya girerek, kafir oldunuz. Hatta parlamentoya girmeseniz fakat oraya girmeyi arzulasanız bu niyet sizi kafir yapar. Sizler kendiniz küfre girdiğiniz gibi sizleri destekleyenleride saptırdığınız için küfrünüz kat kat artmış olur.
Demokratik sistemin gereği olan parlemontolarda çoğunluğun kararı geçerlidir ilsi hakimdir. Bu il ise islama temelden zıttır. Bu ilyi kabul etmek, Çoğunluk islamı reddederse bende reddederim. Reddetmesem bile il bunu gerektirdiği için kararı kabul ederim demektir.
İslamda vekil ve müvekkil vardır. Vekil müvekkilin aslı gibidir. Çoğunluğun kararı geçerlidir ilsini kabul eden vekillere oy verenler onların işlemiş olduğu şirk ve küfürlerde ortaktırlar. Aralarındaki fark sadece, Tapan ve tapılan farkıdır. Kim, kimin küfrüne rıza gös-teriyorsa oda onun işlemiş olduğu küfürde onunla ortaktır.
Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.