Bu yazı Şeyh Hubeyb es-Sudani'nin Inspire dergisinde yayınlanan makalesinin Türkçe'ye tercüme edilmesiyle hazırlanmıştır.
Yakın Tehdit
Yakın zamanda Batı televizyonları, terörizmin kilit rolü hakkında sağduyulu birkaç kişi ile yapılan röportajlar yayınladı. Maalesef bu röportajlar biraz geç kaldı. Çünkü topraklarımız, kendilerinin seçtiği ve vergi ödedikleri hükümetlerinin acı tadını çoktan tattı.
Bu röportajlarda, tecrübe etmeye başladıkları korku ve ızdıraptan – ki bizim topraklarımız bunları uzun zamandır yaşıyor – bahsediyorlar. Yakın tehlikeden ve güvenliklerine yönelik tehditten bahsediyorlar. Batı ülkelerinden nefret etmemize sebep olan gerçek neden ve motivasyonumuzun ne olduğu hakkında konuşuyorlar. Şeyh Usame’nin açıkladıkları ile aynı nedenler, silahlarımıza sarılmaya ve onlarla savaşmaya sebep oldu ve sonuçta onların ifadesiyle “terörizm fenomeni” ortaya çıktı.
Röportaj yapılan kişiler Batı toplumunun farklı kesimlerinden, farklı alanlarda uzmanlardan oluşuyor; yazarlar, profesörler, akademisyenler, ekonomistler, politikacılar, gazeteciler, Amerikan ordusunda görev yapmış askerler hatta Bin Ladin’i Yakalam Timi’nin eski şefi Michael Scheuer’ın kendisi. Bu röportajlar gösteriyor ki Batı ülkelerinin – Amerika önderliğinde – İslam dünyası üzerinde estirdiği zulüm ve vahşet, terörizm fenomeninin gün geçtikçe büyümesindeki ana faktör. Nasıl derler bilirsiniz, “düşmanın onayladığı gerçektir.”
Makaleye yapılan röportajlardaki itirafları baz alarak devam edeceğim.
Ekonomik İtiraf
Birincisi Amerikalı ekonomist, yazar ve aktivist olan John Perkins’in ekonomik itirafı. Kendisi petrol akışını güvenceye alan Amerikan-Suudi anlaşmasında anahtar role sahip biri. Amerika’nın 70’lerin başında İsrail’i desteklemesi OPEC’in boykot kararı almasına neden olmuştu. Perkins’e göre Amerika 1929 krizinin tekrar yaşanmasından korktu. Amerikan Hazine Bakanlığı Perkins’ten ve diğer “ekonomik tetikçiler”den, OPEC başka bir yaptırım kararı daha almadan bir çözüm bulmalarını istedi. Tabi ki planda Suudi Arabistan yer almak zorundaydı. Çünkü birincisi, OPEC üyeleri arasında en çok petrol rezervine sahip ülkeydi. İkincisi, Suud ailesi yozlaşmıştı ve yozlaşmaya da elverişliydi. Bu nedenle Amerikan çıkarlarını koruyan her tür anlaşmaya imza atarlardı. Böylece tarihteki en büyük soygun – Perkins’in deyişiyle “yüzyılın en büyük soygunu” – yapıldı. Video beni şoka uğratmıştı. Ekonomik tetikçilerin yaptığı hırsızlığın miktarı hayal dahi edilemezdi. Şeyh Usame’nin sürekli bahsettiği ve örnekler verdiği bu konular şimdi kafamda daha iyi oturmuştu.
Perkins şöyle diyor: “Anlaşmaya göre, Suudiler petrol satışlarından elde ettikleri gelirlerin neredeyse tamamını, altyapı yatırımları ve güvenlik hizmetleri karşılığında ABD’ye verecekti. ABD Hazine Bakanlığı da Suudi Arabistan’ı batılılaştırmak için trilyonlarca dolar harcayarak, petrokimya kompleksleri, çölün ortasında devasa şehirler, McDonalds ve diğer Batı kültürüne ait altyapıları kuracaktı. Suud ailesi ayrıca petrol fiyatlarını şirketlerin makul gördüğü seviyede tutmayı ve en önemlisi sadece Amerikan doları üzerinden satış yapmayı da kabul etti.” Böylece iflas etmelerinden hemen önce müttefikleri Amerikalıların yardımına koştular. Petrolü dolara endekslemenin arkasında yatan anafikir ise, dünyadaki hiçbir ülkenin dolar dışında bir para birimi ile petrol alamamasını sağlamaktı. Perkins şöyle devam ediyor: “Bu tarihi ve olağanüstü anlaşmada, Suud ailesini güçlü tutmak da vardı. Ancak anlaşma CIA’in ‘geri-tepme’ olarak adlandırdığı istenmeyen sonuçlar doğurdu: Bin Ladin’i sinirlendirdi.”
Askeri İtiraf
İkinci itiraf, Irak savaşında yer almış eski bir Amerikan askeri olan Mike Braisner tarafından yapılıyor. Savaşa karşı olan eski Amerikan askerlerinin itiraflarından sadece biri bu. Diyor ki: “Birinci Körfez Savaşında, Amerikan ordusu sivil konvoyları bombalıyor, yüzbinlerce çocuğun ölümüne neden olacağını bile bile su kaynaklarını ve sivillerin yaşadığı binaları kasten hedef alıyordu.” ve sözlerine şunları ekliyor: “Biz öğrendik ki işgalin başlangıcından itibaren bir milyondan fazla Iraklı öldürdük ancak şunu da öğrendik ki doksanlardaki işgalden önceki dönemde, bombalamalar ve kuşatma ile çoktan bir milyondan fazla Iraklıyı öldürmüştük bile. Gerçek rakam ise bundan çok daha fazla.” Irak’a geldiğinde yeni bir kelime öğrendiğinden bahsediyor: Hacı. “Hacı düşmandı. Herhangi bir Iraklı’yı temsil ederdi. Bir baba, öğretmen veya işçi, herkes olabilirdi.” İnsanların evlerine yaptıkları baskınlar hakkında detaylı bilgiler veriyor. ABD ordusuna ait olduğu bahanesiyle onları evlerinden nasıl zorla dışarı çıkardıklarını anlatıyor. Bir keresinde gitmeyi reddeden bir kadın ve iki kız çocuğunu sokağa fırlatıp tutukladıklarından bahsediyor.
Braisner ve onun gibileri evlerine döndükleri zaman, Irak, Afganistan, Somali, Filipinler, Vietnam ve diğer ülkelerde işledikleri insanlık dışı ve canice suçlar için, üzgün bir yüz ifadesi takınıp, (sözde) pişmanlıklarını dile getiriyorlar. Gerçek teröristlerin kendileri olduğunu, yaptıkları işgallerin gerçek terörizm olduğunu, kendilerine söylenenin aksine teröristlerle savaşmadıklarını itiraf ediyorlar. Bunlar gibi yeni yetmelerin, üstlerinden ve liderlerinden öğrendikleri kendini tekrar etmeye devam ediyor. Ne zamanki bir ülkeyi işgal ederler – Irak ve Vietnam gibi – oranın insanlarını öldürürler, binalarını yerle bir ederler ve taş üstünde taş bırakmazlar. Eğer savaşı kaybetmeye başladıklarını görürlerse bu işgalin yersiz olduğu ve yanlış istihbarat aldıkları hakkında sızlanmaya başlarlar. Böylece insanları kandırır ve zihinlerini bulandırırlar ki onların tebriklerini kazansınlar.
Amerika’nın yakın ve uzak tarihinde, hiçbir vatandaşını ICC’ye (Uluslararası Ceza Mahkemesi) gönderdiğini görmedik. Hatta insanlığa karşı yapılmış savaş suçları ve soykırımlardan sorumlu tek bir liderini dahi… Katliamlarına Kızılderilileri yok ederek başladılar ve on üç koloninin sınırlarını genişletmeye karar verdiklerinde, kurucu babaları tarafından uygulanan Açık Kader (ing. Manifest Destiny) politikaları… Ardından ABD sınırları ötesinde, Güney Amerika, Filipinler, Vietnam, Hiroşima ve Nagazaki’de işledikleri savaş suçları. Dahası bu milletlerden tek bir özür bile dilemediler. Neden? Çünkü Amerikan kanı hepsinden değerlidir. Kendilerini birinci dünya ülkesi diğerlerini ise ikinci ve üçüncü dünya ülkeleri olarak nitelendirmelerinin sebebi de budur. Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Yahudi ve Hristiyanlar: ‘Biz Allah'ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz’ dedi.” (Maide 5/18) “Bu onların ‘ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur’ demiş olmalarındandır.” (Al-i İmran 3/75) “Firavun dedi ki: ‘Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum.’” (Mü’min 40/29)
O halde Amerika, Şeyh Usame gibi kimselerden ne bekliyor? Topraklarını işgal eder, namuslarını kirletir, çocuklarını öldürür ve zenginliklerini çalarken oturup izlemelerini mi? Yaptığınız onca şeyden sonra kendilerini savunma hakları yok mu? Yoksa bu hak sadece sizin için mi? Ancak görünen o ki yanıldınız… Her eylemin aynı şekilde karşı bir eyleme sebep olacağını unuttunuz mu? OPEC petrolünüzü kestiğinde Perkins’in yukarıda açıkladığı gibi bir eylem planladınız. O halde Bin Ladin’in torunlarının vereceği cevabı da bekleyedurun. Ey Amerikan halkı! Bu vergi ödediğiniz ve seçimle başa getirdiğiniz hükümetinizin politikası. O halde Mike Briasner gibi tavsiye verenlerin tavsiyelerine kulak verin. O şöyle demişti: “Artık uyanmalı ve anlamalıyız ki düşmanımız uzak topraklarda değil, gerçek düşmanımız yakınımızdaki kimseler. Düşmanımız kârlı olduğunda savaş veren bu sistemdir, 5000 mil uzakta değildir. Onlar evlerinde oturuyorlar. Eğer birleşir ve kardeşlerimizle beraber mücadele edersek bu savaşa bir son verebiliriz. Bu hükümeti durdurabilir ve daha iyi bir dünya yaratabiliriz.” Eğer yinede bu sözlere kulak vermezseniz kendi ellerinizle ektiklerinizi biçeceksiniz – kendi topraklarınızdaki Mücahidlerin Yalnız Kurt operasyonları ile korku, terör ve ölümü tadacaksınız. Afganistan ve Şam’daki Cihad topraklarına adım atmamış ve FBI ya da CIA’in kara listelerinde isimleri geçmeyen Mücahidler… Ey Amerikalılar! Hükümetinize baskı yaparak saldırgan politikalarına bir son vermelerini ve Müslüman topraklarından son askerlerini çekmelerini sağlamadıkça asla güvende olmayacaksınız.
Hamd alemlerin Rabbi Allah’adır.
Şeyh Hubeyb Sudani
Temmuz 2017
Inspire Magazine issue: 17 s. 27
Yakın Tehdit (Şeyh Hubeyb Sudani)Yazının PDF haline aşağıdan ulaşabilirsiniz.