Diyanet TV’de canlı olarak yayınlanan Farklı Bakış programının 189. bölümünde ‘Yapay Zekâ ve Din’ konusu masaya yatırıldı.
Sami Bayrakcı’nın sunduğu programda, Prof. Dr. aslan gülcü ile Prof. Dr. adnan bülent baloğlu yer aldı.
Bir buçuk saat süren program boyunca, yapay zekâ ile din arasındaki ilişki ayrıntılı olarak ele alındı.
Gülcü: “İslam dünyasında ‘yapay zekâ’ çok erken dönemden itibaren ele alınmıştır”
Sami Bayrakcı: Yapay zekâ deyince ilk bakışta aklımıza robotlar geliyor. Bir bakıma robotlarla özdeşleşen bir kavram gibi karşımızda duruyor. Yapay zekâ sadece robotlarla ilgili bir kavram mıdır? Yapay zekânın boyutlarını ve sınırlarını bizim için tanımlar mısınız?
Aslan Gülcü: Yapay zekâ, günümüzün en popüler konularından bir tanesi. İslam dünyası olarak çok erken konuşmaya başladığımız bir konu ve bu anlamda takdire şayan bir durumla karşı karşıyayız. Yapay zekâ için efradını câmî ağyârını mânî bir tanım yapmak zor. Sizin sorunuzda ifade ettiğiniz gibi zaman zaman robotlardan ibaret bir konuymuş gibi algılanabiliyor. Peki, sadece robotlarla mı sınırlı? Bilgisayar işin neresinde? Programlama neresinde? Yazılım neresinde? Uzman sistemlerden bahsediliyor. Derin öğrenmeden bahsediliyor. Dolayısıyla bütün bu kavramları yerli yerine oturtarak yapay zekâyı ciddi bir şekilde etraflıca tanımlamamız gerekiyor.
Gülcü: “Yapay zekâyı tanımlamak ve kullanım alanlarını netleştirmek çok zor”
Yapay zekâ; bildiğimiz, şu ana kadar öğrendiğimiz, bilgisayarlarla ve teknolojilerle bire bir özdeşleşen, onlara benzeyen, onlar gibi bir şey değil. Yeni, farklı bir şeyden bahsediyoruz. O kadar farklı ki, anlaşılması da, kullanım alanlarının netleştirilmesi de çok zor. Belki bir benzetme ile anlatmak anlamayı biraz daha kolaylaştırabilir.
Az önce de vurguladığımız gibi öncelikle bir robot değil ama robot da olabilir. Tam olarak bir yazılım değil ama yazılım da olabilir. Bir site değil ama bir site olması da mümkün. Hem siber tarafı hem mekanik tarafı olan bir sibernetik aygıt mı? O da değil ve o da olabilir. Peki, hem o değil hem o olabilir dediğimiz şey; tüm bunları dikkate alınca, insan zekâsına benzetemez miyiz? Bence benzetebiliriz.
Bizim, insan zekâsına özgü algılama sistemimiz var. İnsan zekâsına özgü algılama sistemini öğrenmiş, öğrenmeyi bilen, çoğul kavramları bilen, onları birbirine bağlayıp oradan bir takım kavramlar üretebilen, düşünebilen, saatlerce düşünüp, yeni şeyler üretebilen, fikir yürüten, sorunları çözen, iletişim kuran, çıkarsama yapan bir şeyden bahsediyoruz. Ve her şeyden önemlisi karar veriyor. Bu saydıklarımız yüksek bilişsel fonksiyonlardır. Yapay zekâ; algılama, öğrenme, çoğul kavramları bağlama, düşünme, fikir yürütme, sorun çözme, iletişim kurma, çıkarsama yapma, karar verme ve otonom davranışlar sergilemesi beklenen bir işletim sistemidir. Böyle bir teknik tanım verebiliriz.
Baloğlu: "Yapay zekâ, kendi kararlarını alabilen otonom bir aygıt olacaksa, insanlık için ciddi tehdittir”
Sami Bayrakcı: Yapay zekâ gibi sınırları belli olmayan, kullanım alanlarının nerelere kadar uzanabileceğinden emin olmadığımız bir konuda sadece teknolojiyi kullanma ahlakını geliştirmek yeterli olmayacak. Dolayısıyla yeri geldiğinde kendi kendine yetebilen, kendisi karar verebilen böyle bir yapı insanlık için ne tür sonuçlar doğurabilir?
Adnan Bülent Baloğlu: Bizim şu anki mevcut verilerimizle tam anlamıyla tanımlayabileceğimiz bir aygıttan konuşmuyoruz. O zaman şunu söyleyebiliriz. Büyük bir resmi görmemiz gerekiyor. Büyük resim derken, daha ziyade görünen o resmin arkasını okumak gerekiyor. Elimizdeki resmin arkasını okuduğumuz zaman, yapay zekânın insanlığın geleceği ile ilgili ne tür bir senaryo kuracağını da tahmin edebiliriz diye düşünüyorum. Şöyle ki; acaba bu yapay zekâ kendi kararını kendi alabilen otonom bir aygıt olacaksa, nihai noktada bu insanlık için ciddi bir tehdittir. Bunun altını kalın bir çizgi ile çizmemiz gerekiyor.
İkinci husus biz bugün biliyoruz ki özellikle askeri alanda yapay zekâyı içeren robot teknolojisi ciddi manada kullanılıyor. Kendini görünmez kılarak uçabilen bir takım aygıtlar yapılabildiğini, radarların fark edemediği hava araçlarının yapıldığını ve kullanıldığını biliyoruz. Bunun, insanlık için nasıl bir faturayı, nasıl bir bedeli önümüze çıkaracağını iyi hesaplamamız gerekiyor. Acaba yapay zekâ full otonom konumuna kavuştuğu zaman veya kendi bağımsız konumunu elde ettiği zaman, insanın failliğini iptal eden, insanı devreden çıkaran bir aygıta mı dönüşecek sorusunu da zihnimizin bir kenarında tutmalıyız.
Elon Musk uyarıyor, Birleşmiş Milletler uyarıyor, hatta yapay zekâ araştırmaları yapan bir enstitü olan Deepmine uyarıyor: Yapay zekânın bir gün, kötülerin eline geçtiği zaman, insanlığın başına gelebilecek felaketlerin sorumlusu olabileceği noktasında uyarılar yapıyorlar. Ancak şunu da biliyoruz ki, bu uyarıyı yapanların belki yarısı da bu araştırmaları fonlayan grupları, kuruluşları temsil ediyorlar. Dolayısıyla bir taraftan tehlikeleri hakkında uyarıyorsunuz, bir taraftan da onları fonluyorsunuz. Bu senaryoyu, bu filmi iyi okumak gerekiyor. İnsanın yeryüzünün halifesi olduğu bizim İslami anlayışımızda, insanın devreden çıkarılması bütün yeryüzünün iptali anlamına da geliyor. Tabii bu kabul edilebilir şey değil. Dolayısıyla insanoğlu, acaba hangi kavşakta hangi yol ayrımında? Görünüşte iyi ve faydalı olan teknolojileri, akıl gücünü, kurumları; baskı ve sömürü amaçlı mı kullanacağını henüz bilemiyoruz ve kestiremiyoruz. İnsanlık için iyiye de kullanılabilecek, kötüye de kullanılabilecek bu araçların, bu teknolojinin nerede insanlığını aleyhine döndürülebileceğini henüz kestirebilmiş değiliz.
Bu nedenle gücün ve refahın “çaktırmadan”, küçük bir azınlığın elinde toplanması ve bunun adına yenidünya düzeni denmesi noktasında, yapay zekânın bu azınlığın elinde bütün insanlığı yeni baştan dönüştürmek veya yeni baştan kurgulamak için tehlikeli bir silaha dönüşebileceğini düşünüyorum.
Sami Bayrakcı: Yapay zekâ bir yönüyle insanlığın sonunu getirmek ve “Tanrıyı kıyamete zorlamak” isteyen bir grubun elinde varoluşsal anlamda büyük bir tehdit olabilecekken, aynı zamanda insanlığın işlerini kolaylaştıracak ve yeryüzünü “cennet”e dönüştürme potansiyelini de içinde barındıran bir imkân gibi duruyor. Fırsat ve imkân ekseninde baktığımızda yapay zekâ bize ne tür imkanlar sunar? İçinde ne tür tehditler barındırmaktadır?
Aslan Gülcü: Pozitif bilimler açısından baktığımız biz bilim insanlarının kehanet gösterme bir özelliğimiz yok. Dolayısıyla elimizdeki donelere bakarak bu konuda bir parça tahmin yürütebiliriz. Bu tahminlerimizin de yine deneylere ve gözlemlere dayalı olması gerekiyor. Burada “ilerde yapay zekâ şöyle bir canavara dönüşecek, Frankenstein’da tanımlanan bir canavara dönüşecek ya da siborglar ortalığı kasıp kavuracak” gibi şeyler söyleyip, insanların muhayyilesini meşgul etmek yormak ya da korkuya kapılmalarına neden olmak bizim işimiz değil. Dolayısıyla Müslüman sorumluluğuna sahip olarak, bilimsel gelişmelerin nereye doğru gidebileceğini verilerle ortaya koyarsak, üzerimize düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmiş oluruz.
Tehdit mi yoksa imkân mı sorusunun cevabı, yapay zekâya kimin sahip olduğuyla alakalı. Yapay zekâ kimin? Hangi dünyanın elinde bu imkân? Eğer yapay zekâ şimdiye kadar diğer teknolojik ürünlerde olduğu gibi hem tavşana kaç hem tazıya tut diyen bir avuç azınlık tarafından piyasaya sürülürse sadece İslam dünyasını değil, bütün insanlığı tehdit eden bir duruma sebep olabilir.
Ve eğer yapay zekânın gerçekten ileride bütün insanlığı tehdit edecek bir şeye dönüşme ihtimali varsa, şimdiden buna karşı çalışmalar yapmak, bunu engellemek ve iyiye yönlendirmek bir görevimiz vardır. Biz o görevi yerine getirmeliyiz.
“Yapay zekânın, yeni bir yapay zekâ üretme kapasitesi var”
Sami Bayrakcı: Hocam şunu sorayım burada tam bugün yapay zekâ üretilmiş, tamamlanmış ve kullanmaya hazır bir yapıdan bahsetmiyoruz. Halen üretimi, deneyleri devam eden bir şeyden bahsediyoruz. Halen, her an müdahaleye açık bir süreçten bahsediyoruz. Doğru mu anlıyorum.
Aslan Gülcü: Çok doğru anlıyorsunuz. Hiç ummadığımız yerden ummadığımız şekilde ortaya çıkıp vazifesini icra etmeye çalışırken iyi ya da kötü yönlerini gösterecek bir yapıdan bahsediyorum. Yani şuana kadar alışık olmadığımız bir çıkış hareketi olacak yapay zekânın. Çünkü yapay zekâyı sadece yapay zekâyı geliştirenler oluşturmuyor. Yapay zekâ aynı zamanda kendi iş bağından da kendi kendisini de üretebiliyor. Yapay zekâ oturup kendi içinde başka yapay zekâlar üretebilecek. Dolayısıyla biz yapay zekâ nasıl bir yapay zekâ üretti onu da bilemeyeceğiz, öğrenemeyeceğiz. Yani bir ana makine düşünün o ana makine kendisi gibi ya da kendisinden daha üstün büyük makinalar fabrika yapan fabrikalar gibi yapay zekâ yapay, zekâ yapan yapay zekâları üretmiş olacak. O yapay zekâlar nereye yönlendirilecek nasıl çalışacak nerede işlem görecek iyi mi, kötü mü, zararlı mı, faydalı mı hangi sektörde ya da hangi alanda yaşamın hayatın hangi alanlarında yer bulup oralarda çalışacak. Onu da bilmiyoruz. Dolayısıyla işte bir reklamı da yok bunun mesela işte Elon Musktan bahsetti Adnan hocam Elon Musk diyor işte ben diyor bir firması var bunun o firmada yaptığı çalışmaları sıralamış ben şu çalışmaları yapıyorum diyor. Bugün şunu yapacağım bir sene sonra şunu yapacağım birkaç sene sonrada şunu yapacağım diyor. Ve yani sağlıkla ilgili genellikle şeyler bunlar reklamını da yapıyor şimdi. Yani bir tanesi mesela diyor ki “ben çip yapacağım, insanların beynine takacağım, ilerde benim ürettiğim arabayla o çip bütünleşik bir devre olacak, o çipi taktıran vatandaş arabasına yavaşla dediği zaman yavaşlayacak, şöyle hafif sağa gel dediği zaman sağa gelecek, silecekleri çalıştır dediğim zaman silecekleri çalıştıracak”. Dolayısıyla benim ürettiğim arabayı kullanabilir hale gelecek diye bir şeyler söylüyor. Dolayısıyla bu reklam yapılanın dışında yapay zekânın yapay zekâ üretme kabiliyeti var. O üretilen yapay zekâlar nerede, nasıl ortaya çıkacak dediğim gibi hangi alanlarda kullanacak onu da bilmiyoruz. Bu bakımdan da ciddi bir tehdit karşımızda duruyor.
Adnan Bülent Baloğlu: Aslında hocam da vurguladı. Müslüman ülkelerin İslam dünyasının da yapay zekâya bigane kalmaması lazım. Yani kulağımızın üstüne yatmamamız lazım. Ben mutlaka bizde de bu çalışmaların ciddi bir seviyede olduğunu tahmin ediyorum. En azından silikon vadilerinin önemli bir parçası bu sektör üzerine şuan yoğunlaşmış durumda. Dolayısıyla orada işte belki 2. Bölümde geleceğiz. Yani ahlak dediğimiz vicdan dediğimiz o Müslüman bilinci ve şuuru dediğimiz noktadan olaya baktığımız zaman bunu kendi lehimize de çevirebiliriz. (İslamvemedya'dan alıntıdır)
Sami Bayrakcı’nın sunduğu programda, Prof. Dr. aslan gülcü ile Prof. Dr. adnan bülent baloğlu yer aldı.
Bir buçuk saat süren program boyunca, yapay zekâ ile din arasındaki ilişki ayrıntılı olarak ele alındı.
Gülcü: “İslam dünyasında ‘yapay zekâ’ çok erken dönemden itibaren ele alınmıştır”
Sami Bayrakcı: Yapay zekâ deyince ilk bakışta aklımıza robotlar geliyor. Bir bakıma robotlarla özdeşleşen bir kavram gibi karşımızda duruyor. Yapay zekâ sadece robotlarla ilgili bir kavram mıdır? Yapay zekânın boyutlarını ve sınırlarını bizim için tanımlar mısınız?
Aslan Gülcü: Yapay zekâ, günümüzün en popüler konularından bir tanesi. İslam dünyası olarak çok erken konuşmaya başladığımız bir konu ve bu anlamda takdire şayan bir durumla karşı karşıyayız. Yapay zekâ için efradını câmî ağyârını mânî bir tanım yapmak zor. Sizin sorunuzda ifade ettiğiniz gibi zaman zaman robotlardan ibaret bir konuymuş gibi algılanabiliyor. Peki, sadece robotlarla mı sınırlı? Bilgisayar işin neresinde? Programlama neresinde? Yazılım neresinde? Uzman sistemlerden bahsediliyor. Derin öğrenmeden bahsediliyor. Dolayısıyla bütün bu kavramları yerli yerine oturtarak yapay zekâyı ciddi bir şekilde etraflıca tanımlamamız gerekiyor.
Gülcü: “Yapay zekâyı tanımlamak ve kullanım alanlarını netleştirmek çok zor”
Yapay zekâ; bildiğimiz, şu ana kadar öğrendiğimiz, bilgisayarlarla ve teknolojilerle bire bir özdeşleşen, onlara benzeyen, onlar gibi bir şey değil. Yeni, farklı bir şeyden bahsediyoruz. O kadar farklı ki, anlaşılması da, kullanım alanlarının netleştirilmesi de çok zor. Belki bir benzetme ile anlatmak anlamayı biraz daha kolaylaştırabilir.
Az önce de vurguladığımız gibi öncelikle bir robot değil ama robot da olabilir. Tam olarak bir yazılım değil ama yazılım da olabilir. Bir site değil ama bir site olması da mümkün. Hem siber tarafı hem mekanik tarafı olan bir sibernetik aygıt mı? O da değil ve o da olabilir. Peki, hem o değil hem o olabilir dediğimiz şey; tüm bunları dikkate alınca, insan zekâsına benzetemez miyiz? Bence benzetebiliriz.
Bizim, insan zekâsına özgü algılama sistemimiz var. İnsan zekâsına özgü algılama sistemini öğrenmiş, öğrenmeyi bilen, çoğul kavramları bilen, onları birbirine bağlayıp oradan bir takım kavramlar üretebilen, düşünebilen, saatlerce düşünüp, yeni şeyler üretebilen, fikir yürüten, sorunları çözen, iletişim kuran, çıkarsama yapan bir şeyden bahsediyoruz. Ve her şeyden önemlisi karar veriyor. Bu saydıklarımız yüksek bilişsel fonksiyonlardır. Yapay zekâ; algılama, öğrenme, çoğul kavramları bağlama, düşünme, fikir yürütme, sorun çözme, iletişim kurma, çıkarsama yapma, karar verme ve otonom davranışlar sergilemesi beklenen bir işletim sistemidir. Böyle bir teknik tanım verebiliriz.
Baloğlu: "Yapay zekâ, kendi kararlarını alabilen otonom bir aygıt olacaksa, insanlık için ciddi tehdittir”
Sami Bayrakcı: Yapay zekâ gibi sınırları belli olmayan, kullanım alanlarının nerelere kadar uzanabileceğinden emin olmadığımız bir konuda sadece teknolojiyi kullanma ahlakını geliştirmek yeterli olmayacak. Dolayısıyla yeri geldiğinde kendi kendine yetebilen, kendisi karar verebilen böyle bir yapı insanlık için ne tür sonuçlar doğurabilir?
Adnan Bülent Baloğlu: Bizim şu anki mevcut verilerimizle tam anlamıyla tanımlayabileceğimiz bir aygıttan konuşmuyoruz. O zaman şunu söyleyebiliriz. Büyük bir resmi görmemiz gerekiyor. Büyük resim derken, daha ziyade görünen o resmin arkasını okumak gerekiyor. Elimizdeki resmin arkasını okuduğumuz zaman, yapay zekânın insanlığın geleceği ile ilgili ne tür bir senaryo kuracağını da tahmin edebiliriz diye düşünüyorum. Şöyle ki; acaba bu yapay zekâ kendi kararını kendi alabilen otonom bir aygıt olacaksa, nihai noktada bu insanlık için ciddi bir tehdittir. Bunun altını kalın bir çizgi ile çizmemiz gerekiyor.
İkinci husus biz bugün biliyoruz ki özellikle askeri alanda yapay zekâyı içeren robot teknolojisi ciddi manada kullanılıyor. Kendini görünmez kılarak uçabilen bir takım aygıtlar yapılabildiğini, radarların fark edemediği hava araçlarının yapıldığını ve kullanıldığını biliyoruz. Bunun, insanlık için nasıl bir faturayı, nasıl bir bedeli önümüze çıkaracağını iyi hesaplamamız gerekiyor. Acaba yapay zekâ full otonom konumuna kavuştuğu zaman veya kendi bağımsız konumunu elde ettiği zaman, insanın failliğini iptal eden, insanı devreden çıkaran bir aygıta mı dönüşecek sorusunu da zihnimizin bir kenarında tutmalıyız.
Elon Musk uyarıyor, Birleşmiş Milletler uyarıyor, hatta yapay zekâ araştırmaları yapan bir enstitü olan Deepmine uyarıyor: Yapay zekânın bir gün, kötülerin eline geçtiği zaman, insanlığın başına gelebilecek felaketlerin sorumlusu olabileceği noktasında uyarılar yapıyorlar. Ancak şunu da biliyoruz ki, bu uyarıyı yapanların belki yarısı da bu araştırmaları fonlayan grupları, kuruluşları temsil ediyorlar. Dolayısıyla bir taraftan tehlikeleri hakkında uyarıyorsunuz, bir taraftan da onları fonluyorsunuz. Bu senaryoyu, bu filmi iyi okumak gerekiyor. İnsanın yeryüzünün halifesi olduğu bizim İslami anlayışımızda, insanın devreden çıkarılması bütün yeryüzünün iptali anlamına da geliyor. Tabii bu kabul edilebilir şey değil. Dolayısıyla insanoğlu, acaba hangi kavşakta hangi yol ayrımında? Görünüşte iyi ve faydalı olan teknolojileri, akıl gücünü, kurumları; baskı ve sömürü amaçlı mı kullanacağını henüz bilemiyoruz ve kestiremiyoruz. İnsanlık için iyiye de kullanılabilecek, kötüye de kullanılabilecek bu araçların, bu teknolojinin nerede insanlığını aleyhine döndürülebileceğini henüz kestirebilmiş değiliz.
Bu nedenle gücün ve refahın “çaktırmadan”, küçük bir azınlığın elinde toplanması ve bunun adına yenidünya düzeni denmesi noktasında, yapay zekânın bu azınlığın elinde bütün insanlığı yeni baştan dönüştürmek veya yeni baştan kurgulamak için tehlikeli bir silaha dönüşebileceğini düşünüyorum.
Sami Bayrakcı: Yapay zekâ bir yönüyle insanlığın sonunu getirmek ve “Tanrıyı kıyamete zorlamak” isteyen bir grubun elinde varoluşsal anlamda büyük bir tehdit olabilecekken, aynı zamanda insanlığın işlerini kolaylaştıracak ve yeryüzünü “cennet”e dönüştürme potansiyelini de içinde barındıran bir imkân gibi duruyor. Fırsat ve imkân ekseninde baktığımızda yapay zekâ bize ne tür imkanlar sunar? İçinde ne tür tehditler barındırmaktadır?
Aslan Gülcü: Pozitif bilimler açısından baktığımız biz bilim insanlarının kehanet gösterme bir özelliğimiz yok. Dolayısıyla elimizdeki donelere bakarak bu konuda bir parça tahmin yürütebiliriz. Bu tahminlerimizin de yine deneylere ve gözlemlere dayalı olması gerekiyor. Burada “ilerde yapay zekâ şöyle bir canavara dönüşecek, Frankenstein’da tanımlanan bir canavara dönüşecek ya da siborglar ortalığı kasıp kavuracak” gibi şeyler söyleyip, insanların muhayyilesini meşgul etmek yormak ya da korkuya kapılmalarına neden olmak bizim işimiz değil. Dolayısıyla Müslüman sorumluluğuna sahip olarak, bilimsel gelişmelerin nereye doğru gidebileceğini verilerle ortaya koyarsak, üzerimize düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmiş oluruz.
Tehdit mi yoksa imkân mı sorusunun cevabı, yapay zekâya kimin sahip olduğuyla alakalı. Yapay zekâ kimin? Hangi dünyanın elinde bu imkân? Eğer yapay zekâ şimdiye kadar diğer teknolojik ürünlerde olduğu gibi hem tavşana kaç hem tazıya tut diyen bir avuç azınlık tarafından piyasaya sürülürse sadece İslam dünyasını değil, bütün insanlığı tehdit eden bir duruma sebep olabilir.
Ve eğer yapay zekânın gerçekten ileride bütün insanlığı tehdit edecek bir şeye dönüşme ihtimali varsa, şimdiden buna karşı çalışmalar yapmak, bunu engellemek ve iyiye yönlendirmek bir görevimiz vardır. Biz o görevi yerine getirmeliyiz.
“Yapay zekânın, yeni bir yapay zekâ üretme kapasitesi var”
Sami Bayrakcı: Hocam şunu sorayım burada tam bugün yapay zekâ üretilmiş, tamamlanmış ve kullanmaya hazır bir yapıdan bahsetmiyoruz. Halen üretimi, deneyleri devam eden bir şeyden bahsediyoruz. Halen, her an müdahaleye açık bir süreçten bahsediyoruz. Doğru mu anlıyorum.
Aslan Gülcü: Çok doğru anlıyorsunuz. Hiç ummadığımız yerden ummadığımız şekilde ortaya çıkıp vazifesini icra etmeye çalışırken iyi ya da kötü yönlerini gösterecek bir yapıdan bahsediyorum. Yani şuana kadar alışık olmadığımız bir çıkış hareketi olacak yapay zekânın. Çünkü yapay zekâyı sadece yapay zekâyı geliştirenler oluşturmuyor. Yapay zekâ aynı zamanda kendi iş bağından da kendi kendisini de üretebiliyor. Yapay zekâ oturup kendi içinde başka yapay zekâlar üretebilecek. Dolayısıyla biz yapay zekâ nasıl bir yapay zekâ üretti onu da bilemeyeceğiz, öğrenemeyeceğiz. Yani bir ana makine düşünün o ana makine kendisi gibi ya da kendisinden daha üstün büyük makinalar fabrika yapan fabrikalar gibi yapay zekâ yapay, zekâ yapan yapay zekâları üretmiş olacak. O yapay zekâlar nereye yönlendirilecek nasıl çalışacak nerede işlem görecek iyi mi, kötü mü, zararlı mı, faydalı mı hangi sektörde ya da hangi alanda yaşamın hayatın hangi alanlarında yer bulup oralarda çalışacak. Onu da bilmiyoruz. Dolayısıyla işte bir reklamı da yok bunun mesela işte Elon Musktan bahsetti Adnan hocam Elon Musk diyor işte ben diyor bir firması var bunun o firmada yaptığı çalışmaları sıralamış ben şu çalışmaları yapıyorum diyor. Bugün şunu yapacağım bir sene sonra şunu yapacağım birkaç sene sonrada şunu yapacağım diyor. Ve yani sağlıkla ilgili genellikle şeyler bunlar reklamını da yapıyor şimdi. Yani bir tanesi mesela diyor ki “ben çip yapacağım, insanların beynine takacağım, ilerde benim ürettiğim arabayla o çip bütünleşik bir devre olacak, o çipi taktıran vatandaş arabasına yavaşla dediği zaman yavaşlayacak, şöyle hafif sağa gel dediği zaman sağa gelecek, silecekleri çalıştır dediğim zaman silecekleri çalıştıracak”. Dolayısıyla benim ürettiğim arabayı kullanabilir hale gelecek diye bir şeyler söylüyor. Dolayısıyla bu reklam yapılanın dışında yapay zekânın yapay zekâ üretme kabiliyeti var. O üretilen yapay zekâlar nerede, nasıl ortaya çıkacak dediğim gibi hangi alanlarda kullanacak onu da bilmiyoruz. Bu bakımdan da ciddi bir tehdit karşımızda duruyor.
Adnan Bülent Baloğlu: Aslında hocam da vurguladı. Müslüman ülkelerin İslam dünyasının da yapay zekâya bigane kalmaması lazım. Yani kulağımızın üstüne yatmamamız lazım. Ben mutlaka bizde de bu çalışmaların ciddi bir seviyede olduğunu tahmin ediyorum. En azından silikon vadilerinin önemli bir parçası bu sektör üzerine şuan yoğunlaşmış durumda. Dolayısıyla orada işte belki 2. Bölümde geleceğiz. Yani ahlak dediğimiz vicdan dediğimiz o Müslüman bilinci ve şuuru dediğimiz noktadan olaya baktığımız zaman bunu kendi lehimize de çevirebiliriz. (İslamvemedya'dan alıntıdır)