Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yaşam Değil Ölüm…

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Yaşam Değil Ölüm…


Abdullah b. Nasır er-Reşid


Yayıncının Notu: Bu risale Suud devletinde mücahidlerin bir an önce Suud devletine teslim olmaları gerektiği, fitnenin ancak bu şekilde durdurulabileceği yaygaralarının koptuğu zamanlarda bunlara karşı yazılmıştır.

Mukaddime

Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun. Salât ve selam Rasullerin en şereflisi Muhammed’in, O’nun ailesinin, ashabının ve kıyamet gününe dek O’nu takip edenlerin üzerine olsun.

Bu risale, ümmetin seçkinlerine, dinin ve iffetin savunucularına, Müslümanların önde gelenlerine, Ebu Bekir, Ömer ve Halid bin Velid’in torunlarına, “Şerra” nın aslanlarına, savaşın kahramanlarına hitabendir. Onlar vadiler de özgürce dolaşanlardır. Arkadaşları arasında şeref sahibi olanlar onlardır. Onlar ki küfrün zirvesini tarumar etmiş, putları alaşağı edip yere çarpmışlardır. Allah onların eliyle kafirlere zilleti tattırmış, yine onların eliyle müminleri izzete kavuşturmuştur.

Bu risale, Allah yolunda cihat eden, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan, dışlayanların dışlaması, yalnız ve yardımsız bırakanların terk edişi sonucu hedeflerinden sapmayıp, umutsuzluğa düşmeyen mücahitleredir…

Vakit ilim ehline, ilim taşıyıcılarına ve talebelerine seslenme vaktidir. Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin olsun ki sizler bizden daha hayırlı kimselersiniz. Sizler insanlar arasında en onurlu, en şerefli, en izzetli, en çok takva sahibi tertemiz kimselersiniz. Allah’ın şeriatine hakkıyla uyan, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine layık-ı veçhiyle tabi olanlar sizlersiniz. Ümmetin en çok ihtiyaç duyduğu kimselersiniz siz… Bu ümmet sizinle güç ve kuvvet kazanır. Allah (Subhanehu ve Teala)’dan amellerinizi ve cihadınızı kabul etmesini dileriz. Ciahada gitmeyerek yerimizde çakılıp kaldığımız, hastalıklı kalplerimize mağlup olduğumuz için de günahlarımızdan dolayı bizlere mağfiret etmesini dileriz.

Ey mücahitler! Bu risale sizedir. Kâfirler size karşı birleşmişler… Sizi öldürmek, zindanlara hapsetmek adına komplolar kuruyorlar. Böylece cihadınızı durdurmak istiyorlar. Allah’a yemin olsun ki O, nurunu tamamlayacaktır. Bush, Şaron, Hüsnü, Naif hoşlanmasa da…

Ey mücahitler! Onlara asla teslim olmayın! Kendinizi onlardan koruyun. Onların üzerine hakimiyet sağlayın. Onlarla savaşın ki ya izzetli bir ölüme ya da şerefli bir yaşama erişesiniz. Yaşamayı değil ölümü tercih edin ey mücahitler!

Teslim olmayın!

Kişinin kendi tercihiyle kafirlerin hakimiyeti altına girmesi haramdır. İşte bunun haram olması sebebiyle Allah yolunda hicret etmek vaciptir. Kafirlerin emri altına girmek haram kılınmıştır. Bir kafirin Müslüman bir kul üzerinde söz sahibi olması kesinlikle doğru değildir. Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurur:

“Allah, kafirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.“ (4. Nisa/141)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:

“İslam üstün olandır. Kendisine üstün gelinen değildir.”

Kafirlere teslim olmanın haramlığı kaidesinin ilim ehli tarafından istisna tutulduğu tek bir durum vardır. İmam Buhari (rahimehullah) Sahihi’nde “Bir Kimse Kendi İsteği İle Teslim Olabilir mi?” şeklinde bir bab açmış ve orada Asım bin Sabit el-Ensari ile ilgili hadisi rivayet etmiştir.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) on kişilik küçük bir birlik oluşturur ve müşrikleri gözetlemesi için sefere gönderir. Başlarına da Asım bin Sabit el-Ensari’yi komutan olarak tayin eder. Ancak birlik bir süre sonra Lihyanoğulları tarafından 200 askerlik bir kuvvetle kuşatılır. Müslümanlar bir tepeye çıkarak sığınır. Müşrikler onlara “İnin aşağıya. Size dokunmayacağımıza söz veriyoruz. Bize güvenebilirsiniz. Hiç birinizi öldürmeyeceğiz” derler. Ancak Müslümanların komutanı Asım onlara şöyle cevap verir:

“Allah’a yemin ederim ki, ben bugün hiçbir kafirin zimmetini kabul edecek değilim. Allahım! Durumumuzu Rasulüne bildir.”

Hafız İbn-i Hacer (rahimehullah) hadisin şerhinde şöyle der:

“Hadisten anlaşılacağı üzere, esir alınan bir kimse kafirlerin hükmü altına girmeyi kabul etmediği takdirde öldürülecek dahi olsa kendisine yönelik emanı kabul etmeyebilir ve kendisine erişilmesini izin vermeyebilir. Elbette bu azimetle amel etmeyi istediği durumdadır. Dilerse ruhsat yönünü seçerek onların emanını kabul edebilir.”

Alimlerin cumhuru bu görüşü tercih etmişlerdir. Bununla beraber Acurri Ahmed bin Hanbel (rahimehullah)’ın kafirlere esir olmayı kabul etmenin haram olduğuna dair bir görüş nakletmiştir. Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir:

“Esir düşmek bana yakışmaz. Ölüm esaretten daha sevimlidir. Zira esaret ölümden daha zordur.”

İşte bu durumun ruhsat olarak kabul edildiği tek istisna anlaşma halindedir. Bu anlaşma ise kafirlere teslim olmadan karalılıkla yapılmalıdır. Ancak esir düşmek söz konusu ise bu gerçekten büyük bir fesaddır. Allah ona rahmet etsin Şehid Yusuf el-Iyeyrî der ki:

“Mücahitlerin teslim olması, hezimete uğramaları, boyun eğmeleri ve gururlarının kırılmasına yol açar. Bu, diğer mücahitlerin safında derin yaralara sebep olur. Aynı zamanda düşmanı sevince boğar, Müslümanları esir aldıkları için mutluluk duyarlar ve onlarla ile alay ederler. Esareti kabul etmenin bununla birlikte daha birçok zararı vardır. Teslim alınan kişi için korktuğu ölüm hemen gerçekleşmez. Zillet ve rezalet içinde öldürülmeyi bekler. Eğer teslim olmazsa diğer mücahitlere zarar verecek bilgileri kendisine zorla söyletemezler. Ve birçok eziyet ve işkenceye maruz kalmaz.”

Hasılı kelam sahabenin fiili kafirlere teslim olmanın ruhsat olduğunu ortaya koymaktadır. Yukarıda rivayetin tamamı okunduğu zaman görülecektir ki, onlar kaçmaktan acizdiler. Bununla birlikte savaşmak ya da esir düşmekten başka bir tercih hakları da yoktu. Bundan dolayı onlar kafirlerin hükmüne girme adına bulundukları yerden inmediler. Bilakis bir anlaşma ve eman üzerine indiler. İşte bu caiz olan anlaşma kapsamındadır. Kesinlikle kafirlerin hükmü altına girmeyi kabul etmek yoktur.

Şayet kaçmaktan acizse, dini ile ilgili bir hususta fitneye düşmekten endişe duymuyorsa, Müslümanların sırlarını ifşa ederek onlara zarar vermekten korkmuyorsa, teslim olmak caizdir. Bu durumda da kendi nefsi adına bir teminat noktasında anlaşır ve zannı galibince kâfirlere güvenir.

Ancak mücahitlerin sırlarını vakıf olduğu ve kaçmaya gücü yettiği halde kafirlerle anlaşma yapmak ya da onların emanına güvenmek caiz değildir. Zira kafirler ona işkence ederek ya da kendisini lafla büyüleyerek o sırlara vakıf olmak isteyeceklerdir. İşte bundan dolayı kesinlikle teslim olmak caiz değildir. Bilakis bu durumda Şeyh Muhammed bin İbrahim ve başkalarının da de dediği gibi kendisini öldürmesi dahi caizdir. İster istemez burada kısmen de olsa istişhad eyleminin caizliğine işaret ettim. Acaba esirlerin önemli sırlarını ifşa etmeme adına kişinin kendisini öldürmesi ile teslim olması nasıl bir arada değerlendirilir?

Bugün Suud hükümeti işbirlikçi mürted bir hükümettir. Kafirleri veli edinerek müşrikleri koruyup kollamaktadır. Allah’ın indirdiği hükümlerden gayrisiyle hükmeden, tağutun hükümleri ile muhakeme eden, din ile istihza eden ve buna benzer birçok bozgunculuğu icra eden bir hükümettir. Gün geçtikçe bu suçlarına yenisini eklerken aynı şekilde kafirlerle olan velayeti, onlara karşı hoşgörüsü ve kafirleri temize çıkarma hırsı da artmaktadır. Dostları olan kafir devletlere düşman olanlara düşmanlık sergiler. Hakkı insanlara kötü gösterir. Sonra bir de bu yaptıklarını ilan ederek bunlarla gurur duyar. Şayet Suudi hükümeti, yöneticilik kabiliyetine sahip bir hükümet olsaydı, bölgede hakim bir devlet olurdu. Kendisini ABD’ye ve onun küfrüne teslim eden bir hükümet olmazdı.

Suud hükümeti hali bu olduğu için ona teslim olmak caiz değildir. Amerika’nın casusu ve vekili iken bu nasıl caiz olsun? Ona teslim olmak Amerika’ya teslim olmak gibidir. Çünkü tutuklama emrini veren ve bundan faydalanacak olan Amerikadır. Bu işin amacı baştan sona Amerika’nın bölgedeki çıkarlarını korumaktır. Aynı şekilde esirlerden alınan bilgiler anında Amerika’ya ulaştırılmaktadır.

Mücahitin Suud Hükümetine teslim olması ile Hamit Karzai Hükümetine, Kuveyt Hükümetine, Mısır, Yemen ya da diğer hükümetlere teslim olması arasında hiç bir fark yoktur. Hepsi birbirinin aynısıdır. Mü’minler rablerinin onları vasfettiği gibidirler:

“Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar.” (5, Maide/54)

Eğer mücahitin teslim olmasını isteyenlerin müslüman bir hükümet olduğunu varsaysak, dine aykırı tavırlarını ve Amerika’ya itaat etmek uğruna Müslümanların peşine düşen bir vekilden başka hiçbir şey olmadığını vs. bunların hepsini görmezden gelsek bile aranan kişi kendini herkese teslim edemez. Hele ki bu teslimiyeti isteyen zalim bir kimse ise… Peygamberin hadisi şerifine göre kişinin malını zulümle almaya gelen kişiye karşı savaşması gerekir:

Bir kişi Rasulullah’a gelerek “Şayet adamın birisinin benim malımı almaya geldiğini görürsen ne yapayım” diye sorar. Rasulullah ona “Malını verme” buyurur. Adam “Benimle savaşırsa” der, Rasulullah “Sen de onunla savaş” diye buyurur. Adam “Eğer ben ölürsem…” diye sorunca Rasulullah “Sen şehit olursun” buyurur. Adam “Eğer onu öldürürsem…” diye sorar. Rasulullah “O cehennemdedir” buyurur.

Müslüman İslam’ın ona bahşetmiş olduğu izzet ile azizdir. Allah’tan başka hiç kimsenin kulu değildir. Eğer kendisinden Allah ve onun rızası için teslim olması isteniyorsa kendi tercihi ile bu isteğe boyun eğer. Ama eğer Allah’ın hükmü için değil de falanca sultanın ve ya filanca ceberrutun isteği ile teslim olması isteniyorsa teslim olmaz. Malını dahi teslim etmeyecek olan bir kişi söz konusu canı olunca neden teslim olsun?

”Yeminim var, Ya onurumla yaşayacağım ya da kırılacak kemiklerim..”

Amr bin As (radıyallahu anh) Rumları bir hasletinden dolayı övmüştür. Bu haslet günümüz insanlarının çoğunun yöneticiye karşı gelmek ve fitne çıkarmak olarak gördüğü bir haslettir. Zira günümüz insanına göre fitne; zalimler bir kenara tağutların kafir ve mürted devletlerin hoşlanmadıkları şeylerdir.

Müstevrid el-Kureyşî anlatıyor: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim:

“Rumlar insanların ekserisi olduğu bir sırada Kıyamet kopar.” (Bunu işiten) Amr İbnu’l-Âs (radıyallahu anh) atılarak:

“Söylediğine dikkat et!” dedi. Müstevrid

“Ben Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den işittiğimi söylüyorum! diye te’yid etti. Amr:

“Sen bunu söylersen (bil ki) onlarda dört haslet vardı: Fitne sırasında, insanların en halîmidirler. Musibete uğrayınca da onu en çabuk atlatanıdırlar. Kaçtıktan sonra geri dönmede insanların en çabuğudurlar. Miskin, yetim ve zayıflara en hayırlı olanlarıdır. Beşinci olarak hoş ve güzel bir hasletleri de kralların zulümlerine en fazla karşı koyan kimseler olmalarıdır.”

Görüyor musunuz Amr bin As kralların zulmünden imtina etmelerinden dolayı Rumları nasıl da övüyor. Hadiste “kralların zulümlerine en fazla karşı koyan kimseler” diyor ve bunu fitne zamanında hilm sahibi olmalarıyla muhalif bulmuyor.

Mücahit, bu kafir hükümetlerin sadece Allah’a itaat ettiği için kendisini cezalandırmak istediklerini bilmelidir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Mahkumların çoğu gerçek manada yargılanmıyor, aylarca hapsediliyor, işlemedikleri yalan yanlış suçlardan dolayı işkence görüyorlar. Tüm bunlardan sonra da Allah’ın hükümleri ile değil, içişleri bakanının sözcüsü olan savcının ya da hakimin görüşüne göre haklarında hüküm veriliyor.

1415 yılında şeyhleri ve yanlarındaki davetçileri nasıl hapsedip zulmettiklerine şahit olduk. Herhangi suçlama ve mahkeme olmaksızın. Sonra çıkanlara konuşmamalarını şart koştular. Said Bin Zair yakın zamana kadar çıkamadı. Hapishanede onun gibi haklarında hüküm bulunmayan ve mahkemeye çıkmamış olan başkaları da var. Ebu Subeyğ Velit Es-Senani gibi. (Allah onu esaretten kurtarsın ve ecrini arttırsın). Mahkumlara karşı işledikleri suç sadece bedenleri hapsetmekle sınırlı kalmadı ne yazık ki…

Dışarı çıkan mahkumların çoğunun yalan söylemeyi helal gördüğüne ve kolaylıkla yalan söylediğine şahit oluruz. Kendilerine bu yalanlar ezberletilmiştir. Ve asla tevil etmezler. Eskiden tağut olarak isimlendirdikleri kişilerle dostluk ediyor, mücahit ve muvahhitlerden uzaklaşıyorlar. Daha önce mücahidleri bazı hususlarda gizliden gizliye teşvik ediyorlardı. Ancak şimdi aynı konulardan dolayı mücahitleri kötülüyorlar. İşte bu kimselerde önce teslimiyet çağrısına itaat ettiler. Mahkemesiz bir şeklide içeri alındılar ve sonunda susacaklarına dair söz vererek çıktılar. Cihatla, mücahitlerle savaşmaya başladılar. Allah’ın şeriatını değiştirdiler.

Teslim olması istenen mücahit bunları iyice düşünmelidir. O Allah’ın emirlerini yerine getirdiği için teslim alınmak istenmektedir. Cihad amelini nafile olduğu bir zamanda dahi kötülemek büyük küfürdür. Ümmete vacip olduğu ve pek az insanın bu vacibiyeti kabul ettiği zaman da durum ne olur? Mücahit bilmelidir ki asla muhakeme edilemeyecektir. Edilse bile bu farizayı yerine getirdiği için cezalandırılacaktır.

Yine mücahit hapishanede maruz kalacağı imtihanları iyice düşünsün. Çünkü içindeki korkuları bir yana bıraksanız bile, hapishane başlı başına bir fitnedir. Kardeşlerimiz ,mücahitlerin hapse girmeden önce sahip oldukları dinlerini, ilkelerini ve metodlarını değiştirdiklerine şahit olmuşlardır. Bunun nedeni daha önce haberdar olmadıkları bir bilgiyi öğrendikleri ya da yeni bir delil elde etmeleri değildir. Aslına delilsiz hüccetsiz konuştuklarına şahit olursunuz. İnanmadıkları şeyleri söylerler. Bu fitne değil de nedir? Allah’tan hak yolda ayaklarımızı sabit kılmasını ve hidayet dileriz.

Mücahit, teslim olduğu zaman dininde fitneye düşecektir. Eğer imkanı olursa kaçmalıdır. Elinden geldiğince kendini savunmalıdır. Buhari bu konuya başlı başına bir bab ayırmıştır. “Fitneden Kaçmak Dindendir” başlığı altında. Orada şu hadise yer vermiştir:

“Müslüman bir kimsenin en hayırlı malı, neredeyse davarları olacaktır. Dinini fitnelerden kurtarmak için bunları dağ başları ve su birikintilerini sürüp götürür.”

Senden ne üstün kişiler fitneden korkmuşlardır. Hatta İbrahim (aa) bile “Beni ve oğullarımı putlara ibadet etmekten uzak tut” diyerek fitneden korktuğunu ifade etmiştir. Selef alimleri “İbrahim (aleyhisselam) bile fitneden emin değilse kim emin olabilir ki” derler.

Dolayısı ile kaç, saklan, kendini savun. Ama esir olma…
 
Üst Ana Sayfa Alt