Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Yemin veya Adak Lafzı Kullanmadan Söylenen Sözler Yemin veya Adak Yerine Geçer mi?

Öğrenen Müslüman Çevrimdışı

Öğrenen Müslüman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum ve RahmetuLlahi ve Berekatuh

Hocam yemin lafzı kullanmadan "şunu yapacağım" diyen veya adak lafzı kullanmadan "şu olursa şu ibadeti yapacağım" diyen adak adamış veya yemin etmiş olur mu?

Yeminde istisna konusunda sadece inşeAllah sözü mü geçerli?
Yapmayı planladığı şeylere "şu olursa örneğin şu ibadeti yapacağım" demek istisna olur mu? Çünkü ibadeti yapacağını değil örnek olarak bir ibadet çeşidi söylüyor.
 
Son düzenleme:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakâtuh kardeşim;

Adağın 3 Ruknu vardır:

1. Adakta bulunan kişi,
2.
[Adakta bulunurken kullanılan] Sözlü İfade,

3. Adanan şey.

Sorunuzu ilgilendiren 2. madde, yani sözlü ifade ile adağın durumudur.


2. Adakta Kullanılan Sözlü İfade

Adanan şey iki türlüdür:

1. Kendini bir şeyden engellemeye bağlı olan adak.
Bu, mesela kişinin "eğer falan kişiyle konuşursam Allah için köle azat etmek / oruç tutmak borcum olsun" demesi şeklinde olur.

Bu tür adakta yemin keffareti gerekir. İmam ŞafiI'nin bir başka görüşüne göre kişinin yapmayı üstlendiği şey ne ise o gerekli olur. Bir başka görüşe göre ise kişi bu ikisinden [yemin keffareti ve yapmayı üstlendiği şey] dilediğini yerine getirir.

Ben [Nevevi] derim ki: Üçüncü görüş daha güçlüdür. Irak'lılar da bu görüşü tercih etmiştir.
Kişi "eğer girersem yemin keffareti veya adak borcum olsun" dese girmesi halinde yemin keffaretini yerine getirmesi gerekli olur.

2. Teberrur adağı.
Bu da şayet bir nimet elde edilirse veya bir sıkıntı ortadan kalkarsa Allah'a yaklaştırıcı bir ibadet yapmayı üstlenmektir. Bu tür adak "eğer hastam şifa bulursa Allah için şunu yapmak borcum olsun / şunu yapmak borcum olsun" gibi ifadelerle olur. Bu durumda şarta bağlanan şey gerçekleşirse belirtilen şeyi yapmak gerekli olur.

8. Adakta kullanılan sözlü ifadede bir şeyi üstlenip yüklenme anlamına gelecek ifadenin kullanılması şarttır. Bu sebeble diğer akitlerde olduğu gibi adak da sırf niyet etmekle kurulmaz. Dilsizin, anlaşılabilir olan işaretiyle adak yerine gelir. Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin belirttiği üzere konuşabilen bir kimsenin adağa niyet ederek kullandığı kinaye sözcükle de adak yerine gelmiş olur. Ezrai "adağın bu şekilde yerine gelmesi, satım akdinin kurulmasından daha önceliklidir" demiştir.

9. Adak iki türlü olup bunların ilki husumete devam etmek durumunda yapılan adaktır.
Buna Arabca'da "husumete devam etme" anlamına gelen "lecac" denilmiştir; çünkü genellikle bu tür adaklar öfke anında gerçekleşir. Buna "lecac yemini", "gadab yemini", "galak yemini", "galak adağı" da denilir. Bununla yemin şeklinde ifade edilen adak kastedilir. Bu tip adakta kişi, kendisini veya bir başkasını bir şeyden men etmek veya ona teşvik etmek, bir haberi gerçekleştirmek sebebiyle yahud öfke sebebiyle Allah'a yaklaştırıcı bir fiil yapmayı üstlenir.
Bu tip adağa örnek olarak kişinin şu ifadesini zikredebiliriz: "Zeyd ile konuşursam / konuşmazsam / durum benim dediğim gibi değilse köle azat etmek / oruç tutmak / sadaka vermek / hacca gitmek / namaz kılmak Allah için üzerime borç olsun / borcum olsun. "

10. [Öfke ve husumet durumunda yapılan bu tip adaklarda, şart gerçekleştiğinde ne yapmak gerekir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

Birinci görüş
Bu tip adakta şart gerçekleştiğinde yemin keffareti gerekli olur. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Adak keffareti, yemin kefaretidir." (Muslim, Nezr, 4229)

[Birazdan gelecek olan]
teberrur adağında yemin keffareti kesinlikle söz konusu değildir.
Dolayısıyla bununla kastedilenin ledk [husumet sebebiyle] olan keffaret olduğu kesindir. Bu, Ömer, Aişe, İbn Abbas, İbn Ömer, Hafsa ve Ummu Seleme'den (r.anhum) rivayet edilmiştir.

İkinci görüş
İmam Şafii'ye ait bir başka görüşe göre bu durumda, adakta bulunan kişi, üstlendiği şeyi yerine getirmekle yükümlü olur.
Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse adakta bulunur da [şöyle yapacağım] diye bir şey belirtirse, o belirttiği şeyi yapması gerekli olur." (Zeylai, Nasbu'r-Raye, 3, 200)
Ayrıca bu kişi bir şart karşılığında bir ibadeti yerine getirmeyi üstlendiğine göre şart mevcut olduğunda o ibadeti yapması gerekli olur.

Üçüncü görüş
İmam Şafii'ye ait bir görüşe göre adakta bulunan kişi bu ikisinden [yani yemin keffareti veya adağında üstlendiği dil] dilediğini seçerek "seçtim" demeye gerek olmaksızın uygulayabilir. Hatta bu ikisinden muayyen birini seçse bile onu yapması zorunlu olmayıp diğer seçeneği tercih edebilir. Nevevi, Râfiî''nin eş-Şerhu'l-Kebir'de belirttiği üzere bu üçüncü görüşün en güçlü görüş olduğunu ve Iraklıların da bu görüşü tercih ettiğini belirtmiştir. Hatta Ebu't-Tayyib, Irak'lılardan bunun dışında bir görüş nakletmemiştir. Zira bu, kişinin Allah'a yaklaştırıcı bir şeyi üstlenmiş olması bakımından adağa, kişinin [bu ifadeyle kendisini veya bir başkasını bir şeyi yapmaktan] men etmesi itibarıyla da yemine benzemektedir. Bu ikisinin gereklerini bir arada bulundurmak mümkün olmadığı gibi ikisini birden ibtal etmek de mümkün olmadığından geriye tek seçenek olarak dilediğini seçme şıkkı kalmıştır.

Not: Nevevi"nin "Allah için köle azat etmek / oruç tutmak borcum olsun" ifadesinden anlaşıldığına göre husumet tarzında yapılan adakta Allah'a yaklaştırıcı bir fiili üstlenmenin olması şarttır. Rafii el-Muharrer'de bunu açık olarak ifade etmiş olmakla birlikte eş-Şerhu'l-Kebir'de kişinin "eve girersem ekmek yemek Allah için borcum olsun" ifadesinin de husumet tarzındaki adak kapsamında olduğunu sahih görüş olarak kabul etmiştir ve bunun yemin keffaretini gerektirdiğini söylemiştir. Ancak burada kişi üzerine yalnızca yemin keffareti gerekir; çünkü bu, adağa değil yemine benzer; çünkü adağın kendisine bağlandığı şey Allah'a yaklaştırıcı bir fiil değildir.


Nevevi köle azadı ve oruç örneğini vererek Allah'a yaklaştıcı fiiller arasından malı ve bedeni fiillerde bir fark olmadığının bilinmesini istemiştir.
Köle azadı ancak şarta bağlama ve bir şeyi üstlenme yoluyla yemine konu olabilir. Bu da mesela "şöyle yaparsam köle azat etmek borcum olsun" ifadesinde olduğu gibi olur. Bu durumda keffaret gerekli olur. Kişi yemin keffareti ile üstlendiği şeyi yerine getirmek arasında muhayyer olur.

Kişi "şöyle yapmayacağım, yoksa köle azadı bana gerekli olsun" derse ve bunu söylerken şarta bağlamaya niyet etmezse bu ifadesi yemin olmaz. Kişi "şöyle yaparsam kölem hürdür" dese ve öyle yapsa kölesi kesin olarak hür olur.
Kişi "köle azadına / boşamaya yemin olsun ki şöyle yapmayacağım" dediğinde bu ifadesi yemin olmaz. Belirttiği şeyi yaptığında da yemini bozulmuş olmaz.

Nevevi"nin "veya" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir. Aksine kişi "ve" ifadesiyle söyleyerek "şayet konuşursam Allah için oruç ve hac borcum olsun" dese ve biz keffareti gerekli görsek mezhebde esas alınan görüşe göre bir keffaret gerekli olur. Şayet üstlendiği şeyi yerine getirmesi görüşünü kabul edersek o zaman bunların tümünü yerine getirmesi gerekli olur.

11. Kişi" eve girersem yemin / adak keffareti üzerime olsun" dese eve girmesi halinde her iki durumda da yemin keffareti gerekli olur. İlk durumda yemin hükmü baskın kabul edilerek yemin kefaretinin gerekli kılınacağı konusunda ittifak vardır. İkinci durumda ise Muslim'in yukarıda geçen rivayeti sebebiyle yemin keffareti gerekli olur.


Nevevi, "yemin keffareti üzerime olsun" ifadesiyle "yemin üzerime olsun" ifadesini dışarıda bırakmıştır; zira daha doğru görüşe göre bu durumda söz hükümsüz olur. Zira bu kişi adak veya yemin şeklinde bir ifade zikretmemiştir. Yemin etmek, zimmette üstlenilen bir şey değildir.

Not: Nevevi'nin "veya adak" ifadesi "yemin" ifadesine atfedilmiştir. Nitekim ben Nevevi'nin ifadesinde "keffaret" sözcüğünü takdir ederek bunu yaptım. Bu kelimenin, bazılarının zannettiği üzere keffaret kelimesine atfedilmesi doğru değildir. Hocamız Zekeriya el-Ensar'i Menhecü 't-tullab adlı eserinde buna dikkat çekmiştir. Buna göre kişi "adak üzerime gerekli olsun" dese bu ifade sahih olur ve kişi Allah'a yaklaştırıcı bir fiil yapmak veya yemin keffaretini yerine getirmek şıklarından birini seçer. Buveyti'nin muhtasarında yer alan İmam Şafii'nin ifadesine göre bu sahih olmayıp herhangi bir şey gerekmez.


Bu durum "teberrur adağında" olsa, yani kişi "Allah, hastama şifa verirse üzerimde adak olsun" dese veya herhangi bir şarta bağlama söz konusu olmaksızın "Allah için üzerimde bir adak borcu vardır" dese Allah'a yaklaştırıcı fiillerden birini yapması gerekli olur. Bunun ne olduğunu tayin etmek Bulkıni'nin de belirttiği üzere ona ait olur.

12. Adağın ikinci türü teberrur adağıdır. Buna, iyilik anlamına gelen "birr" kökünden teberrur denilmiştir; çünkü bu tip adakta kişi adakta bulunarak iyilik yapmayı ve Allah'a yaklaşmayı taleb etmektedir.

13. el-Minhac metninde de belirtildiği üzere teberrur adağının iki türü vardır:
Birincisi bir şarta bağlı olan adaktır. Bu, kişinin bir nimet elde etmesi veya bir sıkıntıdan kurtulması halinde Allah'a yaklaştırıcı bir fiil yapmayı adaması ile olur. Örneğin kişi "hastam şifa bulursa / şu sıkıntı benden giderse köle azad etmek / oruç tutmak vb. Allah için borcum olsun / üzerime olsun" diyerek bu adağı yapar. Bu durumda şart gerçekleştiğinde şarta bağlanan şeyi yapmak gerekli olur. Çünkü Yüce Allah "bir söz verdiğinizde Allah adına verdiğiniz sözü tutun" [Nahl, 91] buyurmuştur.
Yine Allah (c. c.) söz verip de bu sözlerine bağlı kalmayanları kötüleyerek şöyle buyurmuştur: Onlardan kimi de, Eğer AlIah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz salihlerden olacağız! diye Allah'a and içti.

Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.
Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük) soktu. [Tevbe, 75-77]


Ayrıca yukarıda geçen hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah'a itaat etmeyi adayan O'na itaat etsin. Allah'a isyan etmeyi adayan isyan etmesin. (Buhari, el-Eyman ve'n-Nuzür, 6696; Ebu Davud, Eyman ve'n-nuzur, 3289)

Not: Nevevi "nimet" kelimesini mutlak olarak kullanmış olmakla birlikte Şeyh Ebu Muhammed bunu "nadiren hasıl olan" şeklinde kayıtlamıştır. Buna göre mumad olan nimetler sebebiyle adakta bulunmak sahih değildir. Nitekim bu tip nimetler için şükür secdesi yapmak da mustehab değildir. Cuveyni şöyle demiştir:
"Alimlerimizden bir grup onun bu görüşüne katılmış olmakla birlikte Kadı Huseyin bu hükmü bütün mubahlarda geçerli saymıştır. Kadı Huseyin, daha fakihtir."
"Sonradan meydana gelme" ifadesi nimetin devamını dışarıda bırakmaktadır. Zerkeşi'nin belirttiğine göre şükür secdesine kıyasla hüküm bunu gerektirir. Şeyh Ebu Muhammed'in ifadesi de bunu teyid etmektedir.


Rafiî ve Nevevi, her ne kadar "zekatın vaktinden önce ödenmesi" bölümünde adanan şeyin vaktinden önce yerine getirilmesini caiz görmemişlerse de "yeminler" bölümünün ikinci başlığında belirttikleri üzere şayet adanan şey mali bir şey ise şart gerçekleşmeden önce adak yerine getirilebilir.
Bir kimse "Allah, hastama şifa verirse" şeklinde bir adakta bulunsa ve Allah şifa verse, daha sonra kişi sadaka mı, köle azadı mı, namaz mı yoksa oruç mu adamış olduğu konusunda şubheye düşse ne olur?
Beğavi fetvalarında şöyle demiştir: "Beş vakit namazdan birini unutan kimsenin durumunda olduğu gibi bu kimsenin bu şeylerin tümünü birden yapmasını gerekli görmek ihtimal dahilinde olduğu gibi namaz meselesinin aksine bu kişinin ictihadda bulunarak [bir tercihte bulunması da] ihtimal dahilindedir. Çünkü biz namazı unutma meselesinde bütün namazların kişi üzerine farz olduğunu kesin olarak biliyoruz. Bu sebeble namaz, [kılınmış olduğuna dair] kesin bilgi olmadıkça kişinin üzerinden düşmez. Burada ise kişi üzerine [adayıp adamadığında şüphe ettiği] bütün şeylerin aynı anda gerekli olmadığını, bunlardan yalnızca birinin gerekli olduğunu kesin olarak biliyoruz. Bu ise karıştığından kişi tıpkı [temiz ve necis] kaplar [içinden temiz olanını] ve kıble [yönünü belirlemek için] ictihad ettiği gibi burada da ictihad eder." Bu, en uygun görüştür.

14. Nevevi daha sonra adağın ikinci türünün ikinci kısmını ele almıştır. Bu da adakta bulunan kişinin adağı herhangi bir şarta bağlamamasıdır. Örneğin kişi ilk olarak [yani herhangi bir şarta bağlı olmaksızın] "oruç tutmak / hac vb. şeyler üzerime Allah için gerekli olsun" der. [Bunun hükmü nedir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre kişinin üstlendiği şey kendisine gerekli olur; çünkü yukarıda geçen deliller geneldir.

İkinci görüş
Üstlenilen şey gerekli olmaz; çünkü herhangi bir bedel bulunmaktadır.


Not: Kişi adağını ["inşeAllah diyerek] Allah'ın dilemesine veya ["Zeyd dilerse" diyerek] Zeyd isimli şahsın dilemesine bağlasa, Zeyd dilemiş olsa bile adak sahih olmaz; çünkü ibadetlere layık olan kesin niyet burada söz konusu değildir. Ancak kişi Allah'ın dilemesine bağlarken bunu teberruk [bereket bulmak] amacıyla yapıyorsa veya Zeyd'in dilemesi, başlı başına bir nimet olarak gerçekleşmişse, örneğin "Zeyd gelirse şöyle yapmak üzerime borç olsun" dediğinde Zeyd gelse Ezral'nin ilk duruma ilişkin olarak, Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin de ikinci duruma ilişkin olarak açıkça ifade ettikleri üzere adak sahih olur.

Kişinin adakta bulunurken kullandığı ifade hem husumet şeklindeki hem de iyilik şeklindeki adağa uygun olursa burada adakta bulunan kişinin kastına müracaat edilir.
Kişinin rağbet ederek yaptığı adak iyilik adağı, kendisinden yüz çevirerek yaptığı adak ise husumet yoluyla olan adaktır. Alimler bunu şöyle bir ölçüye bağlamışlardır: "Bir fiil ya taat, ya masiyet veya mubahtır. Her birini üstlenmek bazen bir şeyin olumlanmasına bazen de olumsuzlamaya bağlanır.

Taatte olumlamak şu ifade olduğu gibidir: "Şayet namaz kılarsam şunu yapmak üzerime borç olsun". Burada iyilik yapma ihtimali söz konusu olabilir. Zira kişi bununla "Şayet Allah beni namaz kılmaya muvaffak kılarsa şunu yapmak borcum olsun" gibi. Bu ifade husumet / inatlaşma anlamına da yorumlanabilir. Örneğin bir kimseye "namaz kıl" denildiğinde o kişi "kılmam, şayet kılarsam şunu yapmak borcum olsun" derse böyledir.
Taatte olumsuzlamak, namaz kılması yasaklanan bir kimsenin şöyle demesiyle olur: "Şayet namaz kılmazsam şunu yapmak üzerime borç olsun." Burada inatlaşma / husumet dışında bir şey düşünmek mümkün değildir; çünkü bu kişi taati terk ettiğinde iyi bir şey yapmış olmaz.
Günah olan bir şeyde olumlu ifade, şarab içmesi emredilen kişinin "şarab içersem şunu yapmak borcum olsun" demesinde olur. Bu ifade yalnızca husumet türünden kabul edilir.

Günah olan bir şeyde olumsuzlama, kişinin "şarab içmezsem şunu yapmak üzerime borç olsun" ifadesinde olduğu gibi olur. Burada iyilik yapma anlamı kastedilmiş olabilir. Bu da "şayet Allah beni şarab içmekten korursa [buna şükretmek için] şunu yapmak üzerime borç olsun" ifadesi böyledir.
Burada inatlaşma anlamı ise şöyle olabilir: Şarab içmesi yasaklanan kişi "şayet şarab içmezsem şunu yapmak borcum olsun" der ve bunu derken "eğer Allah şarab içme konusundaki şehvetimi kırma konusunda yardım ederse şunu yapmak boynumun borcu olsun" demeyi kasteder.

Yine olumlama şöyle olabilir: Bir kimse "şunu yersem şunu yapmak borcum olsun" der ve bunu derken de "Allah bunu yememi nasib ederse şunu yapmak borcum olsun" demeyi kasteder.
Olumsuzlama konusunda husumet adağı şöyle olabilir: Ekmek yemesi yasaklanan bir kimse "ekmeği yemezsem şunu yapmak boynumun borcu olsun" der. Olumlama konusunda şöyle olabilir: Ekmek yemesi emredilen bir kimse "eğer yersem şunu yapmak boynumun borcu olsun" der. (İmam Nevevi, Muğnil Muhtaç, Adaklar, Nuzur)

***


Bir adağın geçerli olabilmesi için adağın konusu ile ilgili birtakım şartlar vardır. Sadaka olacak şekilde yapılan adaklar bütün muctehidlere göre adak şartını sağlar. Bu itibarla fakirlere yemek yedirmek sadaka türünden sayıldığı için adağın diğer şartlarını da taşıması hâlinde yerine getirilmesi gerekir. Buna göre “Adağım olsun ki fakirlere yemek yedireceğim/lokma döktürüp dağıtacağım.” gibi ifadeler adak olduğu gibi “Şu işim olursa fakirlere yemek yedireceğim/lokma döktürüp dağıtacağım.” şeklinde şartlı olarak zikredilen ifadeler de adaktır ve bunların yerine getirilmesi vâcibdir.
Ancak adak kastı olmadan ve zengin fakir ayrımı yapmadan “Lokma döktürüp dağıtacağım.”, “Yemek yedireceğim.” gibi sözler adak kapsamında değildir. Bununla beraber verilen bu tür sözlerin yerine getirilmesi de güzel bir davranıştır.
İslâm dininin esaslarına göre sadece düşünmek ve niyet etmekle sorumluluk altına girilmez. Sorumluluğun oluşabilmesi için irade beyanı şarttır. Bu itibarla yemin ve adağın da geçerli olabilmesi için dille telaffuz edilmeleri gerekir. Telaffuz etmeden sadece içinden geçirmekle yemin ve adak hükümleri oluşmaz. (Kâsânî, Bedâi‘, 3/5; 5/81-82; Nevevî, el-Mecmû‘, 8/451; Dimyâtî, İânetu’t-tâlibîn, 2/412)
 
Üst Ana Sayfa Alt