Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

YOLLARIN BELİRGİNLEŞMESİ

eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Günahkârların yolu belli olsun diye ayetlerimizi böyle ayrıntılı biçimde açıklarız."

"Böylece ayetleri ayrıntılı biçimde açıklarız..."

Aynı metod ve yolu takip ederek...

Tıpkı bunun gibi uzun uzun açıklayarak...

Ayetlerimizi böyle uzun uzun açıklarız ki bu ayetler gerçek olanın etrafında hiçbir kapalılık ve şüphe bırakmasın. İşte bununla beraber gerçek olan kesin bir şekilde belirir. Mesele açık ve net olarak ortaya çıkar. Bundan sonra bir mucize istemeye gerek kalmaz. Çünkü Kur'an'ın akışında, örneği sunulan bu metod aracılığı ile gerçek son derece açık ve gözler önündedir.

Bununla beraber surenin içerisinde hidayete dair deliller ve imanın belirtilerine ilişkin olarak geçen tüm ayrıntılar, açıklanan tüm gerçekler, hayatla ilgili tüm mesajlar Yüce Allah'ın şu sözünün kapsamı içine girmektedir.

"Böylece ayetleri ayrıntılı biçimde açıklarız".

Bu kısacık ayetin sonu ise,

"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye..."

Oldukça tuhaf ve ilginç bir durum...

Kur'an'ın bu akide ve bu akide ile ilgili hareket metodunun planlarını gözler önüne sermektedir. Kuşkusuzki bu metod sadece hakkı açıklayarak salih müminlerin yolunun ortaya konup, açıkça belli olmasını amaçlamaz. Bununla beraber batılı açıklayarak beyan etmeyi ve salih kimselerin yolu gibi günahkârların yolunun aydınlanıp açıklanmasını da hedef alır. Çünkü günahkârların yolunun belirlenip aydınlanması mü'minlerin yolunun açık seçik belli olması için bir zorunluluk ve ihtiyaçtır. Tıpkı iki yolun ayrılış noktasını belirleyen bir çizgi gibi...

Şüphesiz ki Kur'an'ın bu hareket metodu beşerin (insanlığın) kendisi ile hareket etmesi için Hak Teala tarafından belirlenen bir metoddur. Şöyleki:

Allahü Teala hakka ve hayra karşı kuvvetli, saf, katıksız bir imanın meydana gelebilmesi için hakka karşı olan batıl yolununda görülüp bilinmesi gerektiğini bilir. Aynı şekilde bunun katışıksız baştan sona şer ve kötülük olduğunun, yine bununda baştan sona gerçek ve baştan sona hayır olduğunun vurgulanması gerektiğini bilir. Nitekim bu noktada, hak yolda önce atılma gücü sırf hak taraflarının kendilerinin haklı olduğunun bilincinde olmasından kaynaklanmaz. Aynı şekilde kendilerine düşman olanların, kendileri ile savaşa başlayanların batıl ehli olduğunun bilmesinden kaynaklanır. Nitekim Allahü Teala her peygambere insanlardan ve cinlerden düşmanlar kıldığını da hatırlatıyor.

"Böylece biz her peygamber için suçlulardan bir düşman kıldık"

Böylece gerek Peygamber gerekse ona inananlar kendilerine düşmanlık edenlerin suçlular, günahkârlar olduğunu açık ve seçik olarak bilsinler. Güven ve huzura kavuşsunlar. Küfrün, kötülüğün ve suçluluğun açığa çıkarılması, imanın hayrın ve salâhın açığa çıkarılması için zaruridir. Ve suçluların yolunun aydınlanıp açığa çıkarılması bu Rabbani nizamın ayetlerde takip ettiği hedeflerden birisidir. Çünkü suçluların tutumu ve yollarına ilişkin yanlışlık ve şüphe mü'minlerin kendi yollarında bir yanlışlık ve şüphenin meydana gelmesine sebeb olur. Zira mü'minlerin yolu ile suçluların yolu, birbirine karşı duran zıt iki sayfa gibidir. Bununla beraber birbirinden tamamen ayrı iki kol. Bu yüzden renklerin ve çizgilerin açığa kavuşması kaçınılmazdır.

İşte tüm bu gerçeklerden hareketle her İslami hareketin, yolun başlangıcında, mü'minlerin yolunu ve mücrimlerin yolunu açığa çıkarıp aydınlatmakla işe başlaması gerekmektedir.

Önce mü'minlerin yolu açığa çıkarılıp aydınlatılmalı sonra da suçlu günahkârların yolu açığa çıkarılıp aydınlatılmalıdır...

Mü'minlerin ayırıcı vasıflarını belirten işaretler mü'minlerin yoluna dikilmeli,

Günahkârların ayırıcı vasıflarını belirten işaretlerde günahkârların yoluna dikilmelidir.

Bu sadece teoriler dünyasında değil bizzat realiteler dünyasında tahakkuk ettirilmelidir.

Böylece İslam davasının mensupları, çevrelerinde bulunan insanlar arasında kimlerin mü'minlerin safında olduğunu, kimlerinde suçlu günahkârların safında olduğunu bilmiş olurlar. Bu da ancak mü'minlerin yolunun izinin ve metodunun açığa çıkarılması ve bunun yanı sıra mücrimlerin yolunun izinin ve metodunun açığa çıkarılması ile mümkün olur. Bu belirginlik o kadar net olmalıdır ki iki yol birbirine karıştırılmamalı ve iki işaret birbirine benzetilmemelidir. Mü'minler ile mücrimler arasındaki çizgiler ve şekiller birbirine girmemelidir.

İşte Arap yarımadasında bu dinin, müşriklerle karşı karşıya gediği günlerde bu belirginlik ortaya çıkarılmış ve bu netlik en açık biçimde gerçekleşmişti.

Salih mü'minlerin yolu Rasulullah'ın ve beraberindekilerin yoluydu.

Suçlu müşriklerin yolu ise bu dine girmeyenlerle onlarla birlikte olanların yoluydu.

Ve bu açık ve netliğe rağmen birde suçlu günahkârların yolu belli olsun diye vahiy iniyor gerek bu surede gerekse diğer surelerde örneklerini gördüğümüz gibi Hak Teala ayetleri uzun uzun açıklıyordu. Tek amaç yolların aydınlatılması ve ayrılması idi.

İslam'ın putperestlikle, Allah tanımamazlıkla, imansızlıkla ve esas itabarı ile semavi bir temele dayanmasına rağmen sonradan bir tahrifata uğratılarak tabiileri tarafından değiştirilerek bozulan dinlerle karşılaştığı sıralarda. Evet nerede ve nasıl olursa olsun...

İslam'ın tüm bu grub ve milletlerle karşılaştığı günlerde mü'minlerin yoluda, suçlu günahkârların yoluda kafirlerin yoluda açık seçik gözler önündeydi. Bunların birbirilerine karışmalarına imkân ve ihtimal yoktu.

Ancak günümüzde gerçek İslami hareketin yüz yüze geldiği ve karşılaştığı büyük zorluklar bu değildir. Bugünün asıl proplemi, gerçek İslami hareketin karşısında müslüman bir sülaleden gelen ve Allah'ın dininin egemen olduğu ve onun şeriatının hükmettiği zamanlarda İslam yurdu olan ülkelerin varlığında karşımıza çıkmaktadır. Bir zamanlar onlar Allah'ın dinine uyarak onun şeriatinin hükmüne razı oluyorlardı.

Sonra birde bakmışız aynı insanlar ve aynı milletler aynı yerlerde İslami gerçek hayattan uzaklaştırmışlar ve sadece isim olarak ilan etmişlerdir. İnanç ve akide alanında İslamı din olarak benimsediklerini zannetmelerine rağmen, gerçek hayatta hareketleri ile İslami inkâr ediyorlar.

Şüphesiz ki İslam Kelime-i Şehadet getirmek ve Allah'dan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik etmektir.

Allah'dan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik ise; evrende sadece yüce Allah'ın tasarrufda bulunduğuna, kulların ibadet kasıtlı davranışlarını ve hayatla ilgili tüm meselelerini ona sunacaklarına, kulların yasa ve hükümlerini sadece ondan edineceklerine, hayatlarına ilişkin konularda tek başına onun hükümlerine boyun eğeceklerine inanmakla gerçekleşir.

Kim -bu anlamı ile- Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik getirmezse hiç bir zaman şehadet getirmemiş ve İslam dinine girmemiş demektir.

Adı ne olursa olsun...

Soyu ve lakabı ne olursa olsun değişmez...

Ve hangi bölgede - bu anlamı ile- Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik etme gerçeği gerçekleşmezse, o bölge hiçbir zaman Allah'ın dinini din edinmemiş ve asla İslam sınırları içerisine girmemiş demektir.

Bugün yeryüzünde bir takım milletler vardır. İsimleri müslüman ismi, kendileride müslüman bir sülaleden gelen milletler...

Yine bir zamanlar İslam yurdu olan ülkeler...

Ancak ne bu milletler günümüzde -bu anlamı ile - Allah'tan başka ibadete layık ilah bulunmadığına şahitlik etmedikleri gibi ne de bu ülkeler bu anlamın gereği olarak Allah'ın dinini din edinmemiş ve İslamı benimsememişlerdir.

İşte gerçek islami hareketlerin bu ülkelerde, bu milletlerle karşılaşırken önüne çıkan en büyük engel, bir yandan "Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur" mefhumunun ve İslam kelimesinin çevresini saran, diğer taraftanda şirk ve cahiliyye anlamlarının etrafını kuşatan belirsizlik, kapalılık ve karışıklıkdır.

Bugünkü İslami hareketlerin karşılaştığı en büyük zorluk salih müslümanların yolu ile suçlu mücrimlerin yolunun açık seçik belli olmaması, işaret ve özelliklerin karışması, isim ve sıfatların birbirine girmesi, yolların ayrılış noktalarını seçemeyecek kadar bir şaşkınlığın egemen olmasıdır.

İşte gerçek İslam hareketinin düşmanları bu kapalı deliği çok iyi bildikleri için, deliğin biraz daha genişlemesini, meselenin biraz daha karışmasını, sorunun laçkalaşmasını arzulayıp bütün güçlerini bu noktaya toplamaktadırlar. Öyle olmuştur ki hak sözü açıkça söylemek insanı alnından ve ayaklarından bağlayan bir töhmete düşürür.

"Müslümanları tekfir ediyorlar" töhmetine...

Neticede İslam ve küfür konusunda, hüküm verme noktasında, esas kaynak insanların örf ve gelenekleri olur. Yüce Allah'ın ve Peygamberin sözleri değil...

İşte en büyük engel budur...

Bu engel her çağda gelen Allah davasının yolcularının, ilk olarak aşması gereken belli başlı engellerden birisidir.

İslami Hareket, öncelikle mü'minleri yolu ile mücrimlerin yolununun belirginleşip ayrılması ile yola koyulmalıdır. İnsanları Allah'ın yoluna davet eden bu hareketin mensupları hakka davet konusunda açık ve kesin olmalıdırlar. Doğru olan sözü söyleme noktasında yağcılığa ve uzlaşmacılığa yeltenmemelidirler. Davayı sunarlarken hiç bir korku ve endişeye kapılmamalıdırlar.

Kınayıcıların kınaması, çığırtkanların bağırıp çağırması onları davalarından alıkoymamalıdır. "Bakınız bunlar müslümanları kafir sayıyorlar, dinsiz kabul edip tekfir ediyorlar" diye bağıran çığırtkanların bağırmasından etkilenmemelidirler.

Kuşkusuz bu aldanmışların zannettiği gibi Allah'ın dininin bu tür ciddiyetsizlik ve başıboşlukla ilgisi yoktur. İslam açık ve seçik olarak ortadadır. Küfür de öyle...

İslam, yukarıda vurguladığımız anlam ile Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik etmektir. Kim bu şekilde şahitlik etmez ise ve onu bu anlamı ile hayatına aktarmaz ise Allah ve Rasulunun bu kişi hakkında hükmü açık ve nettir. Bunlar Allah'ın kitabına göre kafirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır, mücrimlerdir...

"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye ayetlerimizi işte böyle ayrıntılı biçimde açıklıyoruz..."

Evet...

İslami hareketin mensupları bu engeli aşmalıdırlar. Kendi vicdanlarında bu ayrılık kesin bir şekilde yapılmalıdır. Ancak bundan sonra bütün enerjilerini Allah yolunda harcayabilirler. Bu hususta kimsenin içinde bir şüphe ve endişe bulunmamalıdır. Gizli ve kapalı nokta kalmamalıdır.

Çünkü kendilerinin kesin bir şekilde müslüman olduklarına, yollarına çıkanların, engel olanların, insanları Allah'ın dininden alıkoyanların suçlu günahkârlar olduklarına içtenlikle ve samimiyetle inanmadıkları sürece bütün enerjilerini dava uğruna harcayamazlar. Mesele bu şekildedir. İslami hareketin mensupları davalarının bir küfür ve iman davası olduğunu yakınen bildikleri zaman ancak yoldaki zorluklara tahammül edebilirler. Kendileri ile mensup oldukları milletlerin arasında yolların ayrıldığını, kendilerinin bir başka inanç sistemine, milletlerinin başka bir inanç sistemine, kendilerinin bir dine, milletlerinin başka bir dine mensup olduklarına kesin bir şekilde inanmadıkları sürece yolun zorluklarına direnmeleri ve dayanmaları mümkün olmayacaktır.

"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye ayetlerimizi işte böyle ayrıntılı biçimde açıklarız"


Seyyid KUTUB
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt