Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yüce Rabbimizi Arşın üzerinde Olmadigina Zannedene Reddiye!

A Çevrimdışı

aliii

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Allâh'ın arşın üstünde olmadığına dair ve mekandan münezzeh olduğuna dair bir hadis ve hadis hafızı imam Beyhakî'nin bu yöndeki açıklaması

وقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "اللهم أنت الأول فليس قبلك شىء، وأنت الآخر فليس بعدك شىء، وأنت الظاهر فليس فوقك شىء، وأنت الباطن فليس دونك شىء" رواه مسلم.

Allâh’ın Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) mealen şöyle buyurmuştur: “Yâ Allâh … sen Ez-Zâhir’sin, ki senin üstünde bir şey yoktur. Sen El-Batın’sin, ki senin altında bir şey yoktur.“ Bunu Muslim rivayet etmiştir.
قال الإمام الحافظ البيهقي في الأسماء والصفات (2/144) ما نصه: (واستدل بعض أصحابنا في نفي المكان عنه ـ أي عن الله ـ بقول النبيّ عليه الصلاة والسلام: "أنت الظاهر فليس فوقك شىء، وأنت الباطن فليس دونك شىء" وإذا لم يكن فوقه شىء ولا دونه شىء لم يكن في مكان) .اهـ
Hadis hafızı imam Beyhakî, “El-Esmâu ve’s-Sifât“ (2. cilt/s.144) isimli eserinde şöyle demiştir: “Dostlarımızdan bir kısmı mekanın O’ndan (Allâh’tan) menfi olduğu hususunda (mekanı olmadığı hususunda) Peygamberin (aleyissalâtu vesselâm): “Sen Ez-Zâhir’sin, ki senin üstünde bir şey yoktur. Sen El-Batın’sin, ki senin altında bir şey yoktur.“ mealindeki sözünü delil göstermişlerdir. O’nun üstünde de altında da hiç bir şey bulumadığına göre bir mekanda olmaz.“ Bu hadis, Yüce Allâh’ın bir yönde bulunduğunu söyleyenlerin iddiasını da çürütmektedir.
 
E Çevrimdışı

elcevzi

Üye
İslam-TR Üyesi
(keyfiyeti bilinmez ve bu konulara fazla takınılmaz istiva malum keyfiyeti meçhul bu kadar dahada inat edenler fitnecilerin ta kendileridir)



KONUYLA İLGİLİ BAZI AYETLER
اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ “ Pâk söz ona yükselir, güzel ameli de O yükseltir” Fatır 35/10
اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِى السَّمَاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا“ Emin mi oldunuz o gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir rüzgar göndermesinden?” Mülk 67/17
ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ فى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ Sonra bütün bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde Ona yükselir. Secde 32/5
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذى خَلَقَ السَّموَاتِ وَالْاَرْضَ فى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوى عَلَى الْعَرْشِ
“Muhakkak ki. Rabbiniz o Allah Teâlâ'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istiva buyurdu.” Yunus 10/3 – Araf 7/54 - Rad 13/2
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لى صَرْحًا لَعَلّى اَبْلُغُ الْاَسْبَابَ (36) اَسْبَابَ السَّموَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلى اِلهِ مُوسى وَاِنّى لَاَظُنُّهُ كَاذِبًا 37
“ Ve Firavun dedi ki: Ey Hâman!. Benim için bir yüksek köşk yap, Belki, ben yollara ulaşırım. Göklerin yollarına ererim de Mûsa'nın Allah'ını görürüm ve şüphe yok ki, ben O'nu bir yalancı sanıyorum.” Mü’min 40/36-37
تَعْرُجُ الْمَلئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ فى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسينَ اَلْفَ سَنَةٍ
Melekler ve Rûh, Onun Arşına; miktarı elli bin sene olan bir günde yükselirler. Meariç 70/4
اَلرَّحْمنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوى “Rahman arş’a istiva etti” Taha 20/5
خَلْفِه تَنْزيلٌ مِنْ حَكيمٍ حَميدٍ “o (Kur’an) Hakîm ve Hamîd tarafından indirilmiştir.” Fussilet 41/42
سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلى “ En üstte olan Rabbini adını tesbih et” A’la 87/1
قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ “Deki: Kur-an’ı Ruhul Kudüs (Cebrail) Rabbinin katında indirmiştir.” Nahl 16/102
يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ “ Üstlerinde olan Rablerinden korkarlar.” Nahl 16/50
KONUYLA İLGİLİ BAZI HADİSİ ŞERİFLER
1- Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.) İsra ve Miraç hakkında ashabına haber verdiği hadisi şerifte uzunca geçen olaylardan bahsetmektedir. Ancak konumuzla ilgili olan kısmı:
a) Burak adında bir binit ile göğe yükselmesi ve Cebrail (a.s.) ile birlikte âli makamlara çıkmak üzere merdivene bindirildiğini ve onunla birlikte yükseldiğini sırasıyla dünya semasına, oradan birinci, ikinci, üçüncü derken yedinci kat gökten sonra sidre-i münteheya çıktığını haber vermiştir.
b) Kendisine ikramda bulunulduktan sonra 50 vakit namaz emredildiğini, dönerkende Musa (a.s.)’a uğradığını ve onunda ne ile emrolundun? diye sorduğunu ve kendisinin de 50 vakit namazla emrolundum demesi üzerine Musa (a.s.) “her gün 50 vakit namaza ümmetinin gücü yetmez.” dediğini ve tekrar Rabbine müracaat ettiğini dönüşte tekrar Musa (a.s.)’a uğraması ve bu gelip gitmeler neticesinde namazın 5 vakte indirilmesi hadisesi. [1]
2- “Gökte olanın emini olduğum halde bana güvenmeyecek misiniz? Bana göğün haberleri sabah akşam gelir.” [2]
3- “Ey gökte olan Allah, Ey Rabbim, ismin mukaddestir. Emrin ve işin gökte ve yerdedir.Rahmetin göktedir. Onu yere lütfet, günahlarımızı, hatalarımızı bağışla. Sen iyilerin Rabbi; rahmetinden bir rahmet indir. Bu ağrıya şifalardan bir şifa indir.”[3]
4- “Allah mahlukatı yaratınca Arş’ın üzerinde yanına konulmuş bir kitaba rahmetim gazabımı geçti yazmıştır.” [4]
5- “Allah haya sahibidir, yüce ve cömerttir. Kul kendisine el açtığı, ellerini göğe kaldırdığı zaman onun elini boş çevirmekten haya eder.”[5]
6- Cabir bin Abdillah (r.a)’den gelen rivayetle veda hutbesinde “Tebliğ ettim mi ?” buyuruyor. Sahabe de evet diyorlardı. Bunun üzerine parmağını göğe kaldırıyor, sonra onlara çeviriyor, Allah’ım şahit ol buyuruyor ve defalarca tekrar ediyordu.” [6]
7- “ Allah’ın her gece son üçte biri kaldığında dünya semasına indiği, elini açarak var mı bir isteyen?” buyurması [7]
8-Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den: Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Her gün) birtakım melâike geceleyin, diğer takım melâike de gündüzün yekdiğeri müteakip size gel(ip içinizde kal)ırlar. Bunlar sabah ile ikindi namazlarında buluştukdan sonra (evvelce) içinizde kalmış olanlar semâya rucu ederler. Rabları (Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri namaz kılmış kullarının) hallerine a'lem iken (yine o meleklere: "Kullarımı ne halde bıraktınız?" diye sorar. Onlar da: "Onları namaz kılarken bıraktık. Nitekim namaz kılarlarken bulmuştuk." cevâbını verirler.[8]
9- “Yazıklar olsun sana Allah’ın ne demek olduğunu bilmiyor musun? Allah’la kullarının hiçbirinden şefaat istenilmez. Allah’ın (c.c.) şanı bundan yücedir. Allah arş’ı üzeredir, işte böyle (diyerek parmaklarını kubbe gibi yaptı) [9]
10- Zeynep (r.a.) Rasulullah’ın diğer hanımlarına karşı övünür ve “sizleri aileniz evlendirdi. Beni ise, yedi göğün yukarısından Allah evlendirdi.” derdi. [10]
11- Süreyc b. En-Numan haber verdi ve dedi ki; Malik b. Enes’i işittim şöyle diyordu: “Allah göktedir. İlmi ise her yerdedir. İlminin olmadığı bir yer yoktur.”[11]
12- Ruhun kabzı ile ilgili hadiste “….nihayet Allah’ın bulunduğu göğe o ruhu götürür.” [12]
13- Hz. Peygamber vefat ettiğinde Ebubekir Sıddîk “Ey insanlar! Eğer siz Muhammed’e tapıyorsanız biliniz ki o vefat etmiştir. Yok eğer gökte olan ilaha tapıyorsanız. O vefat etmemiştir” dedi ve sonra da “Muhammed sadece bir peygamberdir ve ondan önce de (nice) peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse (bilsin ki) o Allah’a hiç bir zarar veremez! Muhakkak Allah şükredenlerin mükafaatını verecektir!” (Âl-imran/144) âyet-i kerimesini okudu.[13]
14- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem câriye’ye: “Allah nerede” diye sormuş, câriye: "Semâdadır", diye cevap vermiş. Bu sefer: “Ben kimim?” diye sormuş, câriye yine: “Sen Allah’ın Rasûlüsün” deyince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Sen bunu azad et, çünkü o mü’min birisidir”demiştir. [14]
15- Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Merhametli olanlara, Rahmân olan Allah Teâlâ da merhamet eder. Dünya ehline merhamet edin ki, semâdaki Rahmân olan Allah Teâlâ da size merhamet etsin.”[15]
BAZI ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ
1- İmam Ebu Hanife Allah ona rahmet etsin şöyle buyurmuştur: “Her kim, Rabbim gökte mi yoksa yerde midir? bilmiyorum’ derse kâfir olur."
Yine: ‘O, arşının üzerindedir. Fakat arş gökte midir, yerde midir bilmiyorum’ diyen kimse de kâfir olmuştur.” [16]
“Allah Teâlâ göktedir, yerde değil.”
Kendisine: “O sizinle beraberdir” (Hadid Sûresi: 4) âyetini hatırlatan adama:
Bu, senin bir adama mektup yazıp onunla beraber olduğunu söylemen gibidir. Halbuki sen onun yanında değilsin.” dedi. [17]
2- İmam Mâlik Allah ona rahmet etsin şöyle buyurmuştur: “Allah semâdadır. İlmi ise her yerde’ derdi.” [18]
3- İmam Şafii Allah ona rahmet etsin şöyle buyurmuştur: “İmam Mâlik, Süfyan ve onlardan başka Ehli Sünnet önderlerinden gördüğüm ve benim de üzerinde olduğum hak olan söz şudur; Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi vessellem’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet edip, Allah Teâlâ'nın da semâsında arşının üzerinde olduğunu, istediği gibi kullarına yaklaşıp ve istediği gibi de dünya semâsına indiğini ikrar etmektir.”[19]
4- İbn Teymiyye – Allah ona rahmet etsin söyle buyurdu : “Allah zatıyla her yerdedir diyenler Kur-an’a, sünnete ve ümmetin selefi ile imamlarının icmaına muhalefet etmekle birlikte Allah’ın kullarının üzerinde yarattığı fıtrata, sâlih akla ve bir çok delile muhalefet etmektedirler.”[20]
5- Sevri, Malik, ibn uyeyne, Hammad ibn Selame, Hammad ibn Zeyd, İbnü’l Mübarek, Fudayl ibn İyad, Ahmad, İshak, Abdulkadir el cili, Şeyhül İslam el-Ensari Ebu’l Abbas et-Turuki ve sayısını ancak Allah’ın bildiği bir çok İslam alimi ve imamı yüce Allah’ın bizâtihi arş’ı üstünde ve ilminin her yerde olduğunda görüş birliği etmişlerdir. [21]
GÖK VE ARŞ
اَللّهُ الَّذى رَفَعَ السَّموَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوى عَلَى الْعَرْشِ
Allah Odur ki gökleri, sizin de görüp durduğunuz gibi, direksiz yükseltti. Sonra da Arşı üzerine istiva etti. Rad 13/2
فَقَضيهُنَّ سَبْعَ سَموَاتٍ فى يَوْمَيْنِ وَاَوْحى فى كُلِّ سَمَاءٍ اَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا
“Derken, iki gün içinde, gökleri yedi kat olarak şekillendirdi ve her bir göğe kendisine ait işi vahyetti. Biz dünya semasını kandillerle, yıldızlarla süsledik, bozulup yıkılmaktan koruduk.” Fussilet 41/12
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًا “Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.” Nebe 78/12
Ebu Razin der ki; Ya Rasulallah Rabbimiz gökleri yaratmadan önce nerede idi ? dedim buyurdu ki: “Altında da, üstünde de hava olmayan ama’da idi sonra Arş’ını su üzerinde yarattı.” [22]
“ Dünya seması ile onu takip eden sema arası beş yüz senedir. Her sema arası beş yüz senedir. Arş su üzerindedir. Allah ise arş üzerindedir ve O sizin ne halde olduğunuzu bilir.”[23]
“Şüphesiz Allah (c.c.) arş’ı üzerindedir. Arş’ı da yerin ve göklerin üzerinde şu şekildedir. Diyerek parmaklarını kubbe gibi birleştirdi.” [24]
S O N U Ç
1- İmân’ın en öncelikli meselesi olan Allah inancının peygamber tarafından muallakta bırakılması peygamberin “sizi gecesi ile gündüzü apaydın bir yol üzere bıraktım” sözüne ters düşer. Şayet Peygamberimiz o dönemin insanlarına getirmiş olduğu dinin emirlerini buyuran Allah’ın nasıl bir Allah olduğunu ve nerede olduğunu bildirmemiş ve bu konuyu netleştirmemiş olsaydı kendisi sağ iken ve vefat edince sahabe arasında bu konuda bir çok ihtilaf çıkardı. Ancak sahabe arasında böyle bir ihtilaf olmamıştır. Ayrıca Allah’ı bilmek dinin temeli ve hidayetin esasıdır.
2- Yukarda geçen birçok ayet ve hadislere göre Allah’ın gökte ve arş’ı üzerinde olduğu hakkında hiçbir şüphe yoktur. Ancak keyfiyeti hakkında yorum yapmak bid’attir. Çünkü Peygamberimiz ve sahabe keyfiyeti hakkında yorum yapmamışlar, lafza inanıp manayı Allah’a havale etmişlerdir.
3- “Mekandan münezzehtir.” veya“ Allah her yerdedir.” gibi cümleler Kur-an’da geçmemiş ve ne peygamberimizden, nede sahabe tarafından naklolmamıştır. Şayet bu doğru olsaydı; Yukarda geçen hadislere göre Peygamberimiz yüce Rabbimize mekan tayin etmekte ve (haşa) küfre düşmektedir. Bu görüşün ne kadar da ahmakça ve çürük bir görüş olduğu akıl sahipleri için gayet açıktır.
4- Allah inancının bu kadar karmaşık hale sokulmasının en önemli nedenlerinin başında felsefeye aşırı şekilde dalan insanların basit ifadelerden bile değişik manalar çıkarmaya çalışmalarıdır. Felsefi alandaki sapık fikirli insanların karıştırdığı kafa yapılarıyla Rabbimizi öyle bir anlattılar ki; sahabe-i kiram bile gelse her halde bir şey anlayamazdı. Onlar çaba sarf ettikçe Allah zihinlerini karıştırdı. Oysa peygamberimize ashabının, Allah’ın gökte olmasının zâtıyla mı? Yoksa sıfatlarıyla mı? Diye soru sorduklarına dair bir rivayet bulunmamaktadır. Çünkü bu mesele soru sormaya gerek kalmayacak şekilde açık olarak anlaşılmaktadır.
“O zahirdir,(her şeyin üstündedir) batındır, ilmiyle her şeyi kuşatır.” Hadid 57/3 ayeti kerimesi zâtının gökte, ilminin ise her yerde olduğuna delildir. Çünkü ayette Allah her şeyi kuşattı demiyor ki; İlmi her şeyi kuşattı diyor.
İbn Teymiyye şöyle der: “Zat ve mahiyet kadim ve muhdes diye ikiye ayrılıp, Rabbinin mahiyeti zâtının aynısı (kendisidir).”[25]
“Ehli sünnet ve cemaatin görüşü yüce Allah’ın sıfatlarının gerçek olduğudur. Hatta kemal sıfatları onun zâtının bir gereğidir. Lâzimi kemal sıfatları olmadan zâtının sübutu imkansızdır. Hatta sıfatları bulunmayan bir zât’ın gerçeklik kazanması mümkün değildir. [26]
Allah göktedir ama zatı her yerdedir gibi bir ifade naklolmadığı gibi, bunun bu şekilde anlaşılması ne akla nede mantığa sığmaz.
5- Felsefecilerin ve filozofların ümmeti sürükledikleri kelime ve kavram kargaşasına karşı İslam’ın cevap verecek elbette delilleri vardır. Ve bu meseleleri delilleriyle izah etmek tevil değildir. Ancak Allah ve Rasulünün izâhatı dışında konunun mahiyeti hakkında yorum yapmak tevil ve bidattir. Şayet bu akımlara İslam’ın gerekli ve yeterli izahı olmasaydı bu dinin müntesiplerinin de kalbi mutmain olmazdı.
6- “O Yüce Mabud ki, senin üzerine Kurânı indirdi. Ondan bir kısmı muhkem âyetlerdir ki, onlar o kitabın aslıdır. Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. Artık kalplerinde eğrilik bulunan kimseler fitne aramak ve onu tevil arzusunda bulunmak için o kitaptan müteşâbih olanına tâbi olurlar. Halbuki, onun tevilini Allah Teâlâ'dan başkası bilemez. İlimde rüsuh sâhibi olanlar ise "Biz ona îman ettik, hepsi de Rabbimizin katındandır derler. Bunları tam akıllı zatlardan başkası düşünemez”[27] sahabe-i kiram da ayeti kerimede buyurulduğu gibi davranarak tevil yapmamışlardır.
7- Rabbimizin sıfatları ile insanların sıfatları arasındaki benzerlik sadece isim benzerliğidir. O yarattıklarına benzemez ve yarattıklarından ayrıdır. O, akla gelen her şeyden, hayalde canlandırılan her şeyden münezzehtir. Çünkü ayette “ Değil O’na benzer, benzer gibi olan bile yoktur. O, işiticidir, görücüdür.” Şura 42/11 buyurulmaktadır.
8- Allah’ın kullarına yakın olması, kullarıyla beraber olması; O’nun kullarını her an görmesi ve her hallerini bilmesidir.
“ Korkmayın ben sizinle beraberim, işitiyorum ve görüyorum” Nahl 16/128
Allah (c.c.) nerede olursanız olun sizin yanınızdayım demiyor ki, sizinle beraberim buyuruyor. Yani beraberinde olmakla yanında olmak tabiri farklı manalar ifade eder. Çünkü beraberinde olmak bitişiklik olmaksızın bir beraberliktir. Mesela, “Ay ile beraber gece yürüyüş yaptık” diyen birisi hakikatte ay ile yan yana yürüyebilir mi?
9- Biz ona şah damarından yakınız diye geçen ayette belirtilen yakınlık sağında ve solundaki meleklerin yakınlığıdır. Çünkü ayetin devamında “ onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek onun yaptıklarını) kaydetmektedir. buyurulmaktadır.[28]
Allah’ın yakınlığı asla zatının yakınlaşması değildir.
“Bana bir karış yaklaşana bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene koşarak gelirim.” buyurulmaktadır. [29] Bu hadisi kutside mecazi bir ifade olduğu gayet açıktır. Çünkü bir karış yaklaşmak ve koşarak gelmekten maksat; kulun itaatle Rabbine yaklaşarak rızasını kazanmasıdır. “Rabbine yaklaşmak için vesile ararlar” İsra 17/57 ayet-i kerimesinde buyurulduğu gibi yaklaşmak itaatle onun rızasını celbetmektir.
“Bazı kimseler yanılgıya düşerek Allah’ın yakınlaşmasını insanlarının bedenlerinin yakınlaşması türünden olduğunu sanırlar.”[30]










Mus’ab KÖYLÜOĞLU
[email protected]

[1] Buhari-mevakid 16 , Müslim [2] Buhari- megazim 61 ,Müslim- zekat
[3] Ebu Davut – tıp , Ahmed 4/21
[4] Buhari-tevhid ,Müslim-tevbe
[5] Tirmizi- Ebu Davut- Ahmed
[6] Ebu Davut 2/462
[7] Buhari –teheccüd 590
[8] Buhari-mevakit, Müslim-mesacid
[9] Ebu Davut- sünnet
[10] Buhari- Tevhid
[11] Ahmed
[12]İbn Mace –zühd
[13] Hayatüssahabe
[14] Müslim, Ebu Davud
[15] Ebu Dâvud, Tirmizi, Ahmed sahih bir senetle rivayet etmişlerdir.
[16] el-Fıkhu’l-Ebsat
[17] el-Esma ve’s-Sıfat
[18] Ebu Dâvud, Mesailu’l –İmam Ahmed
[19] ZEHEBİ-ULUV
[20] İstiva risalesi -131-İbn Teymiyye
[21] İstiva risalesi -191- İbn Teymiyye
[22] Tirmizi-tefsir, İbn Mace
[23] Ahmed 2/26 – Ebu Davut – İbn Mace
[24] Buhari- Cuma
[25]İstiva risalesi –İbn Teymiyye
[26] İstiva risalesi İbn Teymiyye 203-205
[27] Al-i İmran 3/7
[28] Kaf 50/16
[29] Buhari-tevhid, Müslim-zikir, Tirmizi
[30] İstiva risalesi -139- İbn Teymiyye
 
Muzzammil Çevrimdışı

Muzzammil

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH NEREDE ? - RAHMAN ARŞ'A İSTİVA ETTİ ! (kitap)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abu Hudhaifah 1996 Çevrimdışı

Abu Hudhaifah 1996

Üye
İslam-TR Üyesi
Yahu , niye butun sapiklar bizi rahatsiz ediyor ? Demokratik, Cumhuriyetci, milliyetci, sufi insanlar hep bizim sitelerde dolasip duruyorlar yaw
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Allâh'ın arşın üstünde olmadığına dair ve mekandan münezzeh olduğuna dair bir hadis ve hadis hafızı imam Beyhakî'nin bu yöndeki açıklaması

وقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "اللهم أنت الأول فليس قبلك شىء، وأنت الآخر فليس بعدك شىء، وأنت الظاهر فليس فوقك شىء، وأنت الباطن فليس دونك شىء" رواه مسلم.

Allâh’ın Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) mealen şöyle buyurmuştur: “Yâ Allâh … sen Ez-Zâhir’sin, ki senin üstünde bir şey yoktur. Sen El-Batın’sin, ki senin altında bir şey yoktur.“ Bunu Muslim rivayet etmiştir.
قال الإمام الحافظ البيهقي في الأسماء والصفات (2/144) ما نصه: (واستدل بعض أصحابنا في نفي المكان عنه ـ أي عن الله ـ بقول النبيّ عليه الصلاة والسلام: "أنت الظاهر فليس فوقك شىء، وأنت الباطن فليس دونك شىء" وإذا لم يكن فوقه شىء ولا دونه شىء لم يكن في مكان) .اهـ
Hadis hafızı imam Beyhakî, “El-Esmâu ve’s-Sifât“ (2. cilt/s.144) isimli eserinde şöyle demiştir: “Dostlarımızdan bir kısmı mekanın O’ndan (Allâh’tan) menfi olduğu hususunda (mekanı olmadığı hususunda) Peygamberin (aleyissalâtu vesselâm): “Sen Ez-Zâhir’sin, ki senin üstünde bir şey yoktur. Sen El-Batın’sin, ki senin altında bir şey yoktur.“ mealindeki sözünü delil göstermişlerdir. O’nun üstünde de altında da hiç bir şey bulumadığına göre bir mekanda olmaz.“ Bu hadis, Yüce Allâh’ın bir yönde bulunduğunu söyleyenlerin iddiasını da çürütmektedir.
"O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir." (Hadid 3)

O, her şeyden önce vardır. Her şey yok olduktan sonra kalacak O'dur. Varlığı apaçıktır. Zatı gizlidir. O, her şeyi bilendir.

Allah teala bu âyet-i kerimede kendisinin ezeli ve ebedi olduğunu kuvvet ve kudretinin apaçık görüldüğünü, zatının ise idrak edilemeyeceğini beyan etmektedir.
Mufessirler, Allah teahınin, âyette zikredilen "Zahir" ve "Bâtın" sıfatlarını çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.

"Zahir"in manasının. Allanın, ilmiyle herşeyin dışını kuşatması, "Bâtın"ın manasının ise yine Allah tealanın, ilmiyle herşeyin iç yüzünü bilmesi olduğu söylenmiştir. (Ruhini, K.Tefsir ul-Kıır'an, Sure: 57)

Diğer bir kısım âlimlere göre, buradaki "Zahir" ifadesinden maksat, Allah'ın, herşeyin üstünde ve herşeye galip olmasıdır.
"Bâtın" ifadesinden maksat ise, Allah tealanın herşeyin en üst noktasında bulunduğu gibi en alt noktasında da bulunmasıdır. O, herşeye şah damarından daha yakındır.

Ebu Hurayra (r.a.) diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.) yatağına yerleşince şöyle dua ederdi:
"Ey, göklerin Rabbi, yerin rabbi ve herşeyin rabbi olan, taneyi ve çekirdiği yaratan, Tevratı, İncili ve Kur'anı indiren Alhıhım, ben senin, perçeminden yakalayacağın her şer sahibinin şerrinden sana sığınırım. Sen evvelsin, senden önce hiçbir şey yoktu. Sen sonsun. Senden sonra da hiçbir şey kalmayacaktır. Sen zahirsin, senin üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın, senin altında hiçbir şey yoktur. Sen, benim borcumu öde, fakirliğimi gider.
(Ebu Davud, K. el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505/ Muslim, K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 / Tirmizi, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400)

Taberi bu hususta şu hadis-i şerifi rivayet etmektedir:
"Ebu Hurayra (r.a.) diyor ki:
"Bir gün Rasulullah (s.a.v.) sahabileriyle birlikte otururken üzerlerine bir bulut gelmiş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler.
Rasulullah da buyurmuş ki "Bu buluttur. Şunlar da yeryüzünün köşeleridir. Allah teberake ve teala bu bulutu, kendisine şükretmeyen ve kendisine dua etmeyen bir kavme gönderiyor." Rasulullah (s.a.v.) sözlerine devamla şöyle demiştir:
"Üzerinizde ne olduğunu biliyor musunuz?" Onlar da: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler.
Rasulullah (s.a.v.): "Üzerinizde bulunan göktür. O, muhafaza edilmiş bir tavan ve akması önlenmiş bir dalgasıdır." buyurmuştur. Rasulullah (s.a.v.) daha sonra "Sizinle gök arasında ne kadar mesafe vardır?" diye sormuş onlar da "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler. Rasulullah ise: "Sizinle onun arasında beş yüz yıllık bir mesafe bulunmaktadır." buyurmuştur. Daha sonra da "Bu göğün üzerinde ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler. Rasulullah da buyurmuştur ki: "Bunun üzerinde iki gök daha varılır. Bunlardan her biri arasında yeryüzü ile dünya seması arasındaki mesafe kadar bir uzaklık bulunan yedi göğü saymıştır. Sonra "Onun üzerinde ne var?" diye sormuş.
Sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir" diye cevap vermişler. Rasulullah (s.a.v.) ise: "Onun üzerinde Arş bulunmaktudır. Onunla yedi gök arasıdaki mesafe iki gök katının arasındaki mesafe kadardır." buyurmuştur. Rasulullah daha sonra "Altınızda ne bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler de: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." diye cevap vermişler. Rasulullah: "O, yeryüzüdür." buyurmuştur. Sonra Rasulullah "Yeryüzünün altında ne bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." diye cevap vermişler, Rasulullah da: "Onun altında başka bir yer daha vardır. Onların aralarındaki mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir." buyurmuştur.
Sonra Rasulullah: Onların her ikisinin arasında beş yüz yıllık bir mesafe bulunan yedi kat yeri saymıştır. Sonra Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Muhammed'in hayatı elinde olan Allaha yemin olsun ki, şayet sizler bir adamı ip ile en altta olan yer tabakasından aşağı sarkıtacak olsanız o, Allaha ulaşır."
Rasulullah (s.a.v.) daha sonra da: "Herşeyden önce var olan O'dur. Her şeyden sonra kalacak olan da O'dur. Zahir olan da(Üstte olan da) O'dur. Bâtın olan da (Altta olan da) O'dur. O, herşeyi bilendir." âyetini okumuştur.
(Tirmizi, K. Tefsiri el-Kur’an, Sure: 57, bab: 1, Hadis no: 3298)

Allah teala, bu âyet-i kerimede, herşeyi bildiğini, hiçbir şeyin, onun bilgisi dışında kalmadığını beyan etmektedir. Bu hususta başka bir âyette de şöyle huyurıılmaktadır:
"Ey Muhammed, her ne durumda olursan ol, Kur'andan ne okursan oku sen ve ummetin her ne iş yaparsanız yapın, onu yapmaya giriştiğinizde biz ona mutlaka şahid oluruz. Gerek yerde gerek gökte zerre kadar bir şey dahi Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın. (Yunus 61)

(Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi)









"O hem Evveldir, hem Âhirdir, hem Zahirdir, hem Bâtındır." buyruğunda geçen isimlerin anlamı hususunda farklı görüşler vardır. Bunların anlamlarını "el-Kitabu'l-Esna" adlı eserimizde açıklamış bulunuyoruz.
Rasulullah (s.a.v.) da bu konuda söz söylemiş, hiçbir kimsenin görüşüne ihtiyaç bırakmayacak şekilde açıklamış bulunmaktadır.
Muslim'in, Sahih'inde Ebu Hurayra'den gelen rivayete güre şöyle buyurmuştur:
"Allah'ım, Sen ilk olansın, Senden önce hiçbir şey yoktur. Sen Âhirsin, Senden sonra hiçbir şey yoktur. Sen Zahirsin, Senden üstün hiçbir şey yoktur. Sen Bâtınsın, Senden öte hiçbir şey yoktur. Borcumuzu öde ve bizi fakirlikten, ihtiyattan kurtar. "
(Muslim, IV, 2O4 ; K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 ; Tirmizi, V, 472, 51, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400 ; Ebû Davud, IV, 312, K el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505 ; ibn Afâce, II, \2V), 1274; Musned, II, 3H1, 536)

Peygamber bu buyruğu ile; "Zahir" ile galib gelmesini "Bâtın" ile de âlim olmasını kastetmiş olmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"O herşeyi" olmuşu yahut olanı, olacağı "en iyi bilendir." Hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
(Ebû Abdullah Muhammed İbn Ahmed İbn Ebî Bekr İbn Farh el-Kurtubî)









"O; hem Evvel'dir, hem Ahir'dir, hem Zânir'dir, hem Bâtın'dır. Ve O, her şeyi Bilendir." (Hadid 3)

Allah Teâlâ göklerde ve yerde bulunan her şeyin, yani canlıların ve bitkilerin zât-ı Süubhânîsini zikrettiğini haber veriyor. Nitekim bir başka âyette : «Yedi gök, yeryüzü ve içinde bulunanlar; O'nu tesbîh ederler. O'nu hamd ile tesbîh etmeyen hiç bir şey yoktur. Ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız (îsrâ, 44) demektedir.
«Ve O Azîz'dir.» Her şey kendisine boyun eğendir. «Hakîm'dir.» Mahlûkâtında, emir ve şeriatında hüküm sahibidir. «Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir, öldürür. Ve O, her şeye kadirdir.» Mahlûkâtına hükmeden mülk sahibi O'dur. Binâenaleyh öldürür ve diriltir. Dilediğine dilediği kadarını verir. Onun dilediği olur, dilemediği olmaz.

«O; hem Evvel'dir, hem Ahir'dir, hem Zânir'dir, hem Bâtın'dır.»

Irbâz İbn Sâriye'nin hadîsinde işaret edilen ve bin ayetten daha efdal olduğu söylenen âyet budur. Ebu Dâvûd der ki: Bize Abbâs İbn Abdulazîm... Ebu Zumeyl'den nakletti ki; o, şöyle demiş:
Abdullah İbn Abbâs'a içinde hissettiğin şey nedir? diye sordum.
O, ne hissediyorsun? dedi.
Ben; Allah'a yemîn ederim ki onu söyleyemiyorum, dedim.
O: şüphelendiğin bir şey mi var? dedi. Ve gülerek; bundan kurtulan hiç bir kimse yoktur ki, dedi.
Nihayet Allah Teâlâ «Sana indirdiklerimizden şüphe ediyorsan, senden önce indirdiğimiz kitabları okuyanlara sor» (Yûnus, 94) âyetini inzal buyurdu da kurtuldum. İçinde bir şey hissedersen; «O; hem Evvel'dir, hem Ahir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır. Ve O, her şeyi bilendir âyetini oku, dedi.


Mufessirler bu âyette ihtilâf ederek yaklaşık on küsur görüş zikretmişlerdir.
Buhârî der ki: Yahya; her şeyin bilgisi kendisinde zahir olan ve her şeyin bilgisi kendisinde bâtın olandır, der. Şeyhimiz Hafız el-Mizzî dedi ki: Burada sözkonusu olan, Yahya îbn Ziyâd el-Ferrâ'dır. Onun «Maânî'l-Kur'ân» adını verdiği bir kitabı vardır.Bu konuda pekçok hadîs vârid olmuştur. Bunlardan birisi de İmâm Ahmed İbn Hanbel'in naklettiği şu hadîstir :
Bize Halef İbn Velîd... Ebu Hurayra'den nakletdi ki; Rasûlullah (s.a.v.) yatacak zaman bizim için şu duayı okurdu :
Allah'ım, yedi kat göğün ve yüce Arş'ın Rabbı. Bizim Rabbımız ve her şeyin Rabbı. Ey Tevrat'ı, încil'i ve Kur'ân'ı indiren, taneyi ve çekirdeği yaratan, Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Senin, boynundan tutup yakalayacağın her şeyin şerrinden Sana sığınırım. Evvel Sensin; Senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir Sensin; Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir Sensin, Senin üzerinde hiç bir şey yoktur. Bâtın Sensin, Seninaltında hiç bir şey yoktur. Borcumuzu bize ödettir ve bizi, fakirlikten kurtar.

Muslim, bu hadîsi Sahîh'inde rivayet eder ve der ki: Bize Zuneyi İbn Harb Suheyl'den nakletti ki; bizden birimiz yatacağı zaman Ebu Salih sağ yanımız üzerine yatıp sonra şöyle dememizi emrederdi:
Allah'ım, göklerin Rabbı, yeryüzünün Rabbı, yüce Arş'm Rabbı, bizim Rabbımız ve her şeyin Rabbı. Taneyi ve çekirdeği yaratan. Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'ân'ı indiren. Senin almndan yakalayacağın her şerlinin şerrinden Sana sığınırım. Allah'ım, Evvel Sensin; Senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir Sensin; Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir Sensin; Senin üstünde hiç bir şey yoktur. Bâtın Sensin, Senin altında hiç bir şey yoktur. Borcumuzu bize ödet ve bizi fikirlikten kurtar.

Ebu Salih bu hadîsi Ebu Hurayra kanalıyla Hz. Peygamberden naklederdi. Hafız Ebu Ya'lâ el-Mavsılî de Musned'inde, Mu'minlerin annesi Aişe (r.a.)den buna benzer bir hadîsi nakleder ve der ki: Bize Ukbe...

Mesruk'tan nakletti ki; Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiş:
Rasûlullah (s.a.v.) yatağının yapılmasını emrederdi de yatağı kıbleye yönelik olarak serilirdi. Yatağına girdiğinde ne dediği anlaşılmazdı. Gecenin sonuna doğru sesini yükseltir ve şöyle derdi; Allah'ım, yedi kat göklerin Rabbı, yüce Arş'ın Rabbı, her şeyin ilâhı ve her şeyin Rabbı. Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'ân'ı indiren. Taneyi ve çekirdeği yaratan, alnından tutacağın her şeyin şerrinden Sana sığınırım. Allahım; Sen öyle bir Evvel'sin ki Senden önce hiç bir şey yoktur. Sen öyle bir Âhir'sin ki Senden sonra hiç bir şey yoktur. Sen öyle bir Zâ-hir'sin ki Senin üstünde hiç bir şey yoktur. Sen öyle bir Bâtın'sın ki Senin altında hiç bir şey yoktur.Bizim borcumuzu ödettir ve bizi fakirlikten kurtar.
Bu hadîsin râvîleri arasında yer alan Sırrı İbn İsmâîl Şa'bî'nin amcası oğludur ve cidden zayıf bir râvîdir. Allah en iyisini bilendir.

Ebu îsâ et-Tirmizî, bu âyetin tefsirinde der ki: Bize Abd İbn Humeyd ve bir başkası —ki her ikisinin de söylediği aynı şeydir— dediler ki: Yûnus İbn Muhammed... Ebu Hurayra'nin şöyle dediğini nakletti:
Rasûlullah (s.a.v.) ashabı ile beraber oturduğu bir sırada üzerlerine bir bulut geldi. Allah Peygamberi buyurdu ki: Bu nedir biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyi bilendir, dediler. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Bu buluttur. Bu, Allah'a şükretmeyen ve O'na ibâdet etmeyen bir kavme Allah'ın gönderdiği su taşıyan devedir. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:Üstünüzdeki nedir biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyisini bilendir, dediler. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: O; dünya göğüdür, korunmuş bir tavan ve düşmesi engellenmiş bir dalgadır. Sonra buyurdu ki: Onunla sizin aranızda olanı biliyor musunuz? Orada bulunanlar; Allah ve Rasulu en iyi bilendir, dediler. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Onun üstünde bir gök vardır. Beş yüz yıllık mesafededir. Hz. Peygamber yedi göğü saydı ve: her birinin arasında yerle gök arası kadar uzaklık vardır, dedi. Sonra buyurdu ki: Bunun üstünde ne vardır biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyisini bilendir, dediler. O buyurdu ki: Bunun üzerinde Arş vardır. Onunla göğün arası iki göğün arası kadar uzaklıktadır. Sonra buyurdu ki: Altınızda ne vardır biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyi bilendir, dediler. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Onun altında yer yüzü vardır. Sonra dedi ki; Onun da altında ne vardır? biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyisini bilendir, dediler. Buyurdu ki: Onun da altında bir başka yer vardır ki aralan beş yüz yıllık yoldur. Nihayet yedi kat yeri saydı ve her iki yerin arasındaki mesafenin beş yüz yıl olduğunu söyledi. Sonra buyurdu ki: Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki; eğer siz bir ipi yerin altına sarkıtacak olsaydınız o Allah'ın üzerine düşerdi. Sonra «O; hem Evvel'dir, hem Âhir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır. Ve O, her şeyi bilendirâyetini okudu. Sonra Tirmizî, bu hadîsin bu yönden garîb olduğunu bildirir. Eyyub ve Yunus îbn Ubeyd'le Ali İbn Zeyd'den nakledilir ki; onlar bu râvîler arasında yer alan Hasan'ın Ebu Hurayra'den hadîs işitmemiş olduğunu söylemişlerdir. Bazı ilim ehli bu hadîsi yorumlayıp şöyle demişlerdir :
İp; Allah'ın ilmi, kudreti ve saltanatı üzerine inerdi. Allah'ın ilmi, kudreti ve saltanatı ise; her yerde vardır ve O, kitabında vasfettiği gibi Arş'ın üstündedir. Onun sözü burada son buldu.

İmâm Ahmed İbn Hanbel bu hadîsi Suraye kanalıyla... Ebu Hurayra'den nakleder ve onun ifâdesinde; iki yer arasındaki uzaklık yedi yüz senedir, eğer sizden biriniz yedi kat yerin altına bir ip uzatabilseydi, O Allah'ın üzerine inerdi, bölümü yeralır ve ardından da «O ; hem Evvel'dir, hem Âhir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır...» âyetini okumuştur ifâdesi yer almaktadır.
İbn Ebu Hatim ve Bezzâr, Ebu Ca'fer er-Râzî kanalıyla... Ebu Hurayra'den bu hadîsi naklederler. Ancak îbn Ebu Hatim hadîsin sonundaki; siz yedi kat yerin altına bir ip uzatabilseydiniz ifadesine yer vermez. Hadîsi şöylece bağlar :
Nihayet yedi kat yeri saydı ve; her iki yerin arasındaki uzaklık beş yüz yıldır, dedi. Sonra da «O; hem Evvel'dir, hem Âhir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır...» âyetini okudu. Bezzâr bu hadîsin Hz. Peygamber'den yalnızca Ebu Hurayra kanalıyla rivayet edildiğini söyler. İbn Cerîr Taberî de... Katâde'den nakleder ki; Rasûlullah ve ashabı otururken anîden üzerlerine bir bulut gelivermiş. Rasulullah (s.a.v.); bu nedir biliyor musunuz? demiş... İbn Cerîr Taberî sonra hadîsin devamını aynı Tirmizî'nin ifâdesinde olduğu gibi nakleder. Ancak bu hadîs bu şekliyle murseldir. Belki de ezberlenmiş olan hadîs budur. Allah en iyisini bilendir.
Ebu Zerr el-Gıfârî'den de bu hadîs rivayet edilmiştir. Ebu Bekr el-Bezzâr Musned'inde ve Beyhakî de isimler ve sıfatlar babında bu hadîsi rivayet ederler. Ancak bu isnadın üzerinde durulması gerekir. Ayrıca metinde garîblik ve munkerlik vardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ en iyisini bilendir.


İbn Cerîr Taberî, Talâk sûresinin 12'nci âyetinin tefsirinde der ki:
Bize İbn Abd'ul-A'lâ... Katâde'den nakletti ki; o, şöyte demiş : Dört melek gökle yer arasında karşılaştılar ve birbirlerine nereden geldin? dediler. Birisi şöyle dedi: Rabbım Azze ve Celle beni yedinci gökten gönderdi ve O'nu orada bıraktım. Diğeri ise şöyle dedi: Rabbım Azze ve Celle beni yedinci kat yerden gönderdi ve O'nu orada bıraktım. Üçüncüsü dedi ki: Rabbım beni Doğudan gönderdi ve ben O'nu orada bıraktım. Sonuncusu da dedi ki: Rabbım beni Batıdan gönderdi ve ben O'nu orada bıraktım. Bu hadîs gerçekten garîbtir. Birinci hadîste zikredildiği gibi Katâde'de durup kalan mevkuf bir hadîs olabilir. Allah en iyisini bilendir.

(Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 14/7724-7727)
 
Üst Ana Sayfa Alt