K
Çevrimdışı
Bölgede cereyan eden sıcak gündeme farklı bir bakış açısını Küresel Haber editörlerinden Doğu Cem Toraman kaleme aldı.
Küresel Haber / Doğu Cem Toraman
Yüksek kapasiteli beyin sahipleri bile son günlerde, Irak’taki olayları çözümlemede, siyasal ve stratejik öngörü yürütmede yetersiz kalmış durumda. Olaylar ve gruplar dehşet bir şekilde iç içe girmiş, birbirlerine öyle yapışmış ki, kanalların kadrolu TV yorumcuları bile IŞİD’in içinden çıkamıyor.
TV kanallarının alt yazılarında ise sürekli; IŞİD, Ramadi’yi ele geçirdi, IŞİD Musul’a ilerliyor, IŞİD petrol rafinelerine el koydu, IŞİD kaptı, Maliki kaçtı, arkadan Türkiye ve Kürtler ise baktı… Fakat son gelişmeler ise işin sarmal boyutundan daha çok, bizlere Irak’taki sallantıda araç ve amacın ne olduğunu ufak ufak göstermeye başladı. IŞİD nerede, Maliki ne yapıyor, Kürtler soruyor, Sünniler ağlıyor, Türkiye arıyor, ABD ise sinsice izliyor. Bu farklı cepheleri tek tek ele aldığımızda, olayın iç örgüsü yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Fakat kafalarda hala, kim beşyüzbin ister’in final sorusundan daha zor sorular oluşmaya devam ediyor. Sorular ve cevaplar dürüst olmalı ki, çıkan sonuç adaletli olsun.
IŞİD:
IŞİD, El Kaide ile yollarını ve menhecini ayırdıktan sonra, gerek Suriye’de ve gerekse Irak’ta popülaritesini arttırdı. Özellikle Avrupa’dan gelen savaşçıların yarısından “biraz fazlası” IŞİD saflarında kendine yer buldu. Bu savaşçılar tabiatıyla “hoş geldin elleri boş geldin” dedirtmedi kendine. Gelirken güzel maddiyatlarda getirdiler kendileri ile. Yapılan propagandif videolar, kulağa hoş gelen best of neşitler, geniş çaplı olanaklar, rüzgarı bu grubun arkasından estirmeye yetti. Böylelikle kısa sürede Suriye’de kayda değer mevziler kazandı IŞİD. Aralık ayına kadar durum böyleydi. Aralıktan sonra ise olan oldu. Hepiniz malum, direnişçi gruplar birbirlerine karşı direnmeye başladı. Bu ayrı bir konu ve ayrı bir yazı ister. Irak’ta ise durum, Suriye’deki gelişmeler ışığında gelişti.
Suriye’deki alan ve mevzi genişliği, rahat hareket etme olanağı IŞİD’e bir fikir verdi. Irak’ta da neden, düzensiz, çapulcu disiplinden uzak “höt” dedin mi yüz metre koşucularını aratmayacak bir şekilde hızlı deparla cepheden kaçan Irak Ordusu ile alan tutma savaşına girmiyoruz? İşte bu soru bugünlerde cevabını buldu ve cevabı herkese gösterdi. IŞİD, Orta Irak’taki Sünni aşiretlerin Irak Ordusu ile çatışmasından yararlanarak, bazı kentlere girdi ve hâkimiyet sağladı. Sünni mazlum halkın ezilmişliği ve bezmişliği, artık ne olacaksa olsun dedirmişti Sünni halka. İri ufaklı diğer direniş gruplarının da saldırıları vardı Şii Irak Ordusu’na. İşte; IŞİD tüm bunları fırsat bilerek, zamanın doğru olduğuna kanaat getirdi ve savaşçılarını bu şehirlerde etkin eylem yapma ve kontrol noktaları oluşturma emri verdi.
Olaylar büyüdü ve IŞİD ilerledi. Maliki ordusu ise arazi olmada hünerli olduğunu ispatladı. IŞİD Musul, Kerkük’e dayanmaya ve petrol rafinelerini eline geçirmeye başladığı andan itibaren, özellikle Türk, Kürt ve Batı kamuoyunun gidişattan huzursuz olduğunu gördük. Musul’daki Türk konsolosluğunun basılması ve 48 kişinin rehin alınması, Türk kamuoyuna derinden etki etmeyi başardı. Aşiretlerle göreceli ittifak kuran IŞİD, Orta Irak ve Kuzey Irak’ın en güneyini ele geçirdi. Maliki’nin ordusu birçok bölgeden çekildiğinde, geride depolar dolusu mühimmat, askeri araç ve silah bıraktı. IŞİD; bunların tamamına el koydu. Aşiretler ise boynu bükük, birkaç araç ve gereçle yetindiler. IŞİD’in amacı, nedir, ne değildir, kazancı var mı, yoksa zararla mı karşılaşacak, kurtarılmış bölge ilan ettiği yerlerden, birileri onları geri çıkaracak mı, bunu ilerleyen günlerde göreceğiz. Ama örgütün nihai hedefi, adından da anlaşılacağı gibi Irak ve Şam’da Hilafete dayalı bir İslam Devleti kurmak. Sünni halkı, aşiretleri ve diğer grupları ise bu amaca uygun taban yapmak.
SÜNNİLER:
Sünniler ve Aşiretler ise 2003 Irak işgalinden bu yana işgalin verdiği yorgunluk, Şii despotizmi ve mezhebizmi altında bastırılmışlığın, yaşam alanlarının kısıtlığı, adam yerine koyulmamanın verdiği psikodinamik etkilerle IŞİD’e yaklaştı. 2013 Aralık ayında, Sünni halkın ve aşiretlerin Maliki protestosu, çadır kurma eylemleri, Şii Maliki Ordusu tarafından çok sert bir şekilde bastırıldı. Sünnilerin yaşadığı, Tikrit, Ambar, Ramadi yani tabiri caizse, Sünni yaşam üçgeni Sünni halkın boğulduğu zülüm gördüğü bir alan oldu. IŞİD boyutunda, olayın bu kısmı biraz daha ağırdır. Silahı kısıtlı, disiplinsiz, örgütlülüğü yetersiz Sünni halk, IŞİD’de örgüt kabiliyetini, şehir savaşını, taktiksel saldırı yapmayı ve işbirliği içinde yeni yaşam alanları açmayı görmüştür.
Olayların arka planı bize, bu yaşananların biraz da, bir Sünni ayaklanması olduğu gösteriyor. IŞİD, Sünni halk, Aşiretler ve diğer irili ufaklı gruplar kordinasyonel bir biçimde, hem güneye hem de kuzeye doğru alan açma refleksinde bulunma hareketidir aslında bu olay. Tabi her grup yaşananlardan ve “ganimetlerden” kendine düşen payı alacaktır. Türkiye ve Kürtler işin neresinde, ne yapmak istiyor? Bu noktada da, Türkiye’nin ve Kürtlerin olaya nasıl bir tepki verdiği bize biraz ipucu veriyor.
TÜRKİYE, KÜRTLER ve ÖTEKİLER:
Türkiye, Irak’ta başından beri işgali desteklemiş, işgali desteklemekle beraber oradaki Türkmenlere ve ılımlı Sünni muhalefete destek vermiştir. Bu durum aslında Suriye’de de böyledir. Esed’in yıkılması için Türkiye, oluşan muhalif grupların ılımlılarına siyasal bir destek vermiştir. Açtığı duble yaşam koridorundan insani yardım ve malzeme, mazlum Suriye halkına yönelik gerçekten samimi bir görüntü vermiştir. Fakat son zamanlarda, Türkiye- İran yakınlaşması, Türkiye’nin Suriye’de ve Irak politikalarında hafif rüzgar değiştirme eğilimi, Sünnileri ve diğer muhalif grupların tepkisini çekmiştir.
Rehin alınan 28 tır şoförü, ya da konsolosluk baskınına bu çerçeveden bakmak daha doğrudur. Sünniler ve IŞİD, bu iki eylemle Türkiye’ye mesaj verme eğiliminde olabilirler. IŞİD özelde ise, bunu bir örgütsel propagandaya dökebilir. Bunun üzerinden Türkiye ile derin bir pazarlığa da girebilir. Sonuçta ellerinde 1 Konsolos ve 80 Türk vatandaşı vardır. Konsolosluğun o bölgedeki, tek konsolosluk olma özelliği, gümbür gümbür, çala oynaya gelen IŞİD’in bilinmesine rağmen, Konsolosluğun boşaltılmaması ve içinde iyi eğitimli özel harekatçıların bulunmasına rağmen tek kurşun atılmadan teslim alınması gariptir. Türkiye’nin de burada Batı endeksli bir planı olabilir.
Türkiye belki de Musul ve Kerkük’e sınırdan göz kırpmıştır. Amerika’ya göre, ta başından beri Kürtleri ve Türkiye’yi barıştırma planı ve çözüm süreci, dandik, aslında olmayan bir Irak Ordusu’na petrol bölgelerinin kontrolünü vermek istememektedir. Petrolün, derin bir devlet geleneği olan, askeri tecrübesi yüksek ve bölgede 1000 yıldan fazladır bulunan Türkiye kontrolünde Batı piyasalarına akması daha mantıklıdır. Burada, Kürtlerin yerel tecrübesi, Irak işgalinden bu yana Amerika ile muhteşem işbirliği, yılların verdiği sadıklık, Kürtlere de pastadan pay çıkarmaktadır. İki yıldan fazladır bölgedeki çatışmayı, kontrol altına almak ve yapılan güç gösterilerini belirli saflarda ve alanlarda tutma çabasındadır, aslında Batı. Bu şekilde yer altı kaynaklarını “kontrol edilebilir kaos stratejisi” ile sömürmek istemektedir.
Kürtlere biraz da aba altından sopa gösterilmektedir. Sünnilerin ve IŞİD’in bu bölgeye girmesi Kürtlere tarihi bir ayar da olabilir. Belki Batı, orta ölçekli bir zamanda düşük yoğunlukta Kürt ve Arap savaşı isteyebilir. Araplar’ın tarihsel devlet anlayışı Kürtlerinkinden daha derindir. Kürtler devlet kurma arefesinde, “tarihsel sendromu”, ne zaman devlet kurmaya çalışsalar, yollarını gözledikleri devlet bir türlü vuku bulamamıştır.
Yakında Türkiye’nin bölgesel müttefiki kim olacak, IŞİD amacına ulaşabilecek mi, Sünniler nefes almışken hevesleri kursağında kalacak mı, Şii rafizileri isimlerindeki anlama mukabil, rafizitume (terk eden) arazi olan taraf mı olacak, Batı ve ABD ne gibi pozisyonlar alacak hepimiz göreceğiz.
İşlerin başı ve sonu Allah(sbt) aittir…
Kaynak : küresel haber.net
Küresel Haber / Doğu Cem Toraman
Yüksek kapasiteli beyin sahipleri bile son günlerde, Irak’taki olayları çözümlemede, siyasal ve stratejik öngörü yürütmede yetersiz kalmış durumda. Olaylar ve gruplar dehşet bir şekilde iç içe girmiş, birbirlerine öyle yapışmış ki, kanalların kadrolu TV yorumcuları bile IŞİD’in içinden çıkamıyor.
TV kanallarının alt yazılarında ise sürekli; IŞİD, Ramadi’yi ele geçirdi, IŞİD Musul’a ilerliyor, IŞİD petrol rafinelerine el koydu, IŞİD kaptı, Maliki kaçtı, arkadan Türkiye ve Kürtler ise baktı… Fakat son gelişmeler ise işin sarmal boyutundan daha çok, bizlere Irak’taki sallantıda araç ve amacın ne olduğunu ufak ufak göstermeye başladı. IŞİD nerede, Maliki ne yapıyor, Kürtler soruyor, Sünniler ağlıyor, Türkiye arıyor, ABD ise sinsice izliyor. Bu farklı cepheleri tek tek ele aldığımızda, olayın iç örgüsü yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Fakat kafalarda hala, kim beşyüzbin ister’in final sorusundan daha zor sorular oluşmaya devam ediyor. Sorular ve cevaplar dürüst olmalı ki, çıkan sonuç adaletli olsun.
IŞİD:
IŞİD, El Kaide ile yollarını ve menhecini ayırdıktan sonra, gerek Suriye’de ve gerekse Irak’ta popülaritesini arttırdı. Özellikle Avrupa’dan gelen savaşçıların yarısından “biraz fazlası” IŞİD saflarında kendine yer buldu. Bu savaşçılar tabiatıyla “hoş geldin elleri boş geldin” dedirtmedi kendine. Gelirken güzel maddiyatlarda getirdiler kendileri ile. Yapılan propagandif videolar, kulağa hoş gelen best of neşitler, geniş çaplı olanaklar, rüzgarı bu grubun arkasından estirmeye yetti. Böylelikle kısa sürede Suriye’de kayda değer mevziler kazandı IŞİD. Aralık ayına kadar durum böyleydi. Aralıktan sonra ise olan oldu. Hepiniz malum, direnişçi gruplar birbirlerine karşı direnmeye başladı. Bu ayrı bir konu ve ayrı bir yazı ister. Irak’ta ise durum, Suriye’deki gelişmeler ışığında gelişti.
Suriye’deki alan ve mevzi genişliği, rahat hareket etme olanağı IŞİD’e bir fikir verdi. Irak’ta da neden, düzensiz, çapulcu disiplinden uzak “höt” dedin mi yüz metre koşucularını aratmayacak bir şekilde hızlı deparla cepheden kaçan Irak Ordusu ile alan tutma savaşına girmiyoruz? İşte bu soru bugünlerde cevabını buldu ve cevabı herkese gösterdi. IŞİD, Orta Irak’taki Sünni aşiretlerin Irak Ordusu ile çatışmasından yararlanarak, bazı kentlere girdi ve hâkimiyet sağladı. Sünni mazlum halkın ezilmişliği ve bezmişliği, artık ne olacaksa olsun dedirmişti Sünni halka. İri ufaklı diğer direniş gruplarının da saldırıları vardı Şii Irak Ordusu’na. İşte; IŞİD tüm bunları fırsat bilerek, zamanın doğru olduğuna kanaat getirdi ve savaşçılarını bu şehirlerde etkin eylem yapma ve kontrol noktaları oluşturma emri verdi.
Olaylar büyüdü ve IŞİD ilerledi. Maliki ordusu ise arazi olmada hünerli olduğunu ispatladı. IŞİD Musul, Kerkük’e dayanmaya ve petrol rafinelerini eline geçirmeye başladığı andan itibaren, özellikle Türk, Kürt ve Batı kamuoyunun gidişattan huzursuz olduğunu gördük. Musul’daki Türk konsolosluğunun basılması ve 48 kişinin rehin alınması, Türk kamuoyuna derinden etki etmeyi başardı. Aşiretlerle göreceli ittifak kuran IŞİD, Orta Irak ve Kuzey Irak’ın en güneyini ele geçirdi. Maliki’nin ordusu birçok bölgeden çekildiğinde, geride depolar dolusu mühimmat, askeri araç ve silah bıraktı. IŞİD; bunların tamamına el koydu. Aşiretler ise boynu bükük, birkaç araç ve gereçle yetindiler. IŞİD’in amacı, nedir, ne değildir, kazancı var mı, yoksa zararla mı karşılaşacak, kurtarılmış bölge ilan ettiği yerlerden, birileri onları geri çıkaracak mı, bunu ilerleyen günlerde göreceğiz. Ama örgütün nihai hedefi, adından da anlaşılacağı gibi Irak ve Şam’da Hilafete dayalı bir İslam Devleti kurmak. Sünni halkı, aşiretleri ve diğer grupları ise bu amaca uygun taban yapmak.
SÜNNİLER:
Sünniler ve Aşiretler ise 2003 Irak işgalinden bu yana işgalin verdiği yorgunluk, Şii despotizmi ve mezhebizmi altında bastırılmışlığın, yaşam alanlarının kısıtlığı, adam yerine koyulmamanın verdiği psikodinamik etkilerle IŞİD’e yaklaştı. 2013 Aralık ayında, Sünni halkın ve aşiretlerin Maliki protestosu, çadır kurma eylemleri, Şii Maliki Ordusu tarafından çok sert bir şekilde bastırıldı. Sünnilerin yaşadığı, Tikrit, Ambar, Ramadi yani tabiri caizse, Sünni yaşam üçgeni Sünni halkın boğulduğu zülüm gördüğü bir alan oldu. IŞİD boyutunda, olayın bu kısmı biraz daha ağırdır. Silahı kısıtlı, disiplinsiz, örgütlülüğü yetersiz Sünni halk, IŞİD’de örgüt kabiliyetini, şehir savaşını, taktiksel saldırı yapmayı ve işbirliği içinde yeni yaşam alanları açmayı görmüştür.
Olayların arka planı bize, bu yaşananların biraz da, bir Sünni ayaklanması olduğu gösteriyor. IŞİD, Sünni halk, Aşiretler ve diğer irili ufaklı gruplar kordinasyonel bir biçimde, hem güneye hem de kuzeye doğru alan açma refleksinde bulunma hareketidir aslında bu olay. Tabi her grup yaşananlardan ve “ganimetlerden” kendine düşen payı alacaktır. Türkiye ve Kürtler işin neresinde, ne yapmak istiyor? Bu noktada da, Türkiye’nin ve Kürtlerin olaya nasıl bir tepki verdiği bize biraz ipucu veriyor.
TÜRKİYE, KÜRTLER ve ÖTEKİLER:
Türkiye, Irak’ta başından beri işgali desteklemiş, işgali desteklemekle beraber oradaki Türkmenlere ve ılımlı Sünni muhalefete destek vermiştir. Bu durum aslında Suriye’de de böyledir. Esed’in yıkılması için Türkiye, oluşan muhalif grupların ılımlılarına siyasal bir destek vermiştir. Açtığı duble yaşam koridorundan insani yardım ve malzeme, mazlum Suriye halkına yönelik gerçekten samimi bir görüntü vermiştir. Fakat son zamanlarda, Türkiye- İran yakınlaşması, Türkiye’nin Suriye’de ve Irak politikalarında hafif rüzgar değiştirme eğilimi, Sünnileri ve diğer muhalif grupların tepkisini çekmiştir.
Rehin alınan 28 tır şoförü, ya da konsolosluk baskınına bu çerçeveden bakmak daha doğrudur. Sünniler ve IŞİD, bu iki eylemle Türkiye’ye mesaj verme eğiliminde olabilirler. IŞİD özelde ise, bunu bir örgütsel propagandaya dökebilir. Bunun üzerinden Türkiye ile derin bir pazarlığa da girebilir. Sonuçta ellerinde 1 Konsolos ve 80 Türk vatandaşı vardır. Konsolosluğun o bölgedeki, tek konsolosluk olma özelliği, gümbür gümbür, çala oynaya gelen IŞİD’in bilinmesine rağmen, Konsolosluğun boşaltılmaması ve içinde iyi eğitimli özel harekatçıların bulunmasına rağmen tek kurşun atılmadan teslim alınması gariptir. Türkiye’nin de burada Batı endeksli bir planı olabilir.
Türkiye belki de Musul ve Kerkük’e sınırdan göz kırpmıştır. Amerika’ya göre, ta başından beri Kürtleri ve Türkiye’yi barıştırma planı ve çözüm süreci, dandik, aslında olmayan bir Irak Ordusu’na petrol bölgelerinin kontrolünü vermek istememektedir. Petrolün, derin bir devlet geleneği olan, askeri tecrübesi yüksek ve bölgede 1000 yıldan fazladır bulunan Türkiye kontrolünde Batı piyasalarına akması daha mantıklıdır. Burada, Kürtlerin yerel tecrübesi, Irak işgalinden bu yana Amerika ile muhteşem işbirliği, yılların verdiği sadıklık, Kürtlere de pastadan pay çıkarmaktadır. İki yıldan fazladır bölgedeki çatışmayı, kontrol altına almak ve yapılan güç gösterilerini belirli saflarda ve alanlarda tutma çabasındadır, aslında Batı. Bu şekilde yer altı kaynaklarını “kontrol edilebilir kaos stratejisi” ile sömürmek istemektedir.
Kürtlere biraz da aba altından sopa gösterilmektedir. Sünnilerin ve IŞİD’in bu bölgeye girmesi Kürtlere tarihi bir ayar da olabilir. Belki Batı, orta ölçekli bir zamanda düşük yoğunlukta Kürt ve Arap savaşı isteyebilir. Araplar’ın tarihsel devlet anlayışı Kürtlerinkinden daha derindir. Kürtler devlet kurma arefesinde, “tarihsel sendromu”, ne zaman devlet kurmaya çalışsalar, yollarını gözledikleri devlet bir türlü vuku bulamamıştır.
Yakında Türkiye’nin bölgesel müttefiki kim olacak, IŞİD amacına ulaşabilecek mi, Sünniler nefes almışken hevesleri kursağında kalacak mı, Şii rafizileri isimlerindeki anlama mukabil, rafizitume (terk eden) arazi olan taraf mı olacak, Batı ve ABD ne gibi pozisyonlar alacak hepimiz göreceğiz.
İşlerin başı ve sonu Allah(sbt) aittir…
Kaynak : küresel haber.net