Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Zenginin Borcunu Savsaklaması Irzını Helal Kılar mı ?

N Çevrimdışı

nereyeboyle

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hocam bir yerde su hadis ile alakalı sunu okudum ;

"eş-Şerrid (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselàm) buyurdular ki: "Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını helal kılar."

İbnu'l-Mübàrek der ki: "Irzını helâl kılar", kendisine kaba davranılır demektir. "Cezalandırılması" da, hapsedilmesidir."
borcunu savsaklayan zenginin haysiyetinin ihlal edilmesinden kasıt nedir ?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebû Hurayra (r.anh)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Zenginin borcunu geciktirmesi (savsaklaması) zulumdür. Biriniz, (alacağı) bir zengine havale edilirse kabul etsin.”
(Ebu Davud, Alış-veriş, Bab 10, Hadis no: 3345; Buharî, havale 1, 2, istikraz 12; Muslim, musâkât 33; Nesâî, buyû, bab 100, 101, Hadis no: 4609, 4610, 4611; Tirmizî, buyû 68; İbn Mâce, sadaka 8; Muvatta, buyû 84; Dârimî, buyû, 48; Ahmed b. Hanbel, II, 71, 245, 254, 260)

Ebu Hurayra (r.anh)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
Borcunuz istendiğinde ödeyecek durumda iseniz hemen ödeyiniz. Asıl zulûm varlıklı kimsenin borcunu geciktirmesidir.”
(Nesâî, buyû, bab 100, Hadis no: 4609; İbn Mâce, Sadaka: 8)

Amr b. Şerîd (r.anh) babasından aktararak şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Varlıklı kimsenin borcunu geciktirmesi (savsaklaması) hem şerefini düşürür hem de cezalandırılmayı gerektirir.”
(Nesâî, buyû, bab 100, Hadis no: 4610; İbn Mâce, Sadaka: 8)

(Abdullah) bin Ömer (Radıyallâhu anhumâ)'dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Borcunu ödemeye muktedir olanın özürsüz olarak borcunu ödemeyi geciktirmesi bir zulûmdür. Ve sen (alacaklı durumda iken) varlıklı ve güvenilir bir kimseye havale edildiğin zaman ona havale edilmeni kabullen.»"
(İbn Mâce, Sadaka, bab 8, Hadis no: 2404)
Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Yûnus bin Ubeyd ile Nâfi arasında bir inkıta vardır.
Ahmed bin Hanbel : Yûnus, Nâfi'den bir şey işitmemiştir. O ancak Nâfi'in oğlunun aracılığıyla Nâfi'den işitmiş yâni rivayet etmiştir, demiştir. İbn-i Muin ve Ebû Hatim de : Yûnus Nâfi'den bir şey işitmemiş, demişlerdir. Ben derim ki: Huşeym bin Bişr de tedliscidir ve bunu an'ane ile rivayet etmiştir.

eş-Şerrid (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselàm) buyurdular ki:
"Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını helal kılar."

İbnu'l-Mubârak der ki: "Irzını helâl kılar", kendisine kaba davranılır demektir. "Cezalandırılması" da, hapsedilmesidir."
(Ebu Dâvud, Akdiye 29, (3628); Nesâi, Buyû 100, (7, 316); İbnu Mâce, Sadakât 18, (2427); Buhâri de bâb başlığında kaydetmiştir. İstikrâz 13)

Matl: Aslında, bir şeyi uzatmak, demiri uzatmak için yaymak manalarına gelir. Burada; bir kimsenin borcunu vermeyi geciktirmesi, alacaklıyı oyalaması, savsaklaması karşılığında kullanılmıştır. Kurtubî, bu kelimenin; "Ödemesi gereken borcu, imkânı varken ödememek" manasına olduğunu söyler.

Ganî: Zengin demektir. Hadis-i şerifte, borcunu ödeme imkânına sahib olan kişi manasında kullanılmıştır.

Kelimelerle ilgili bu kısa açıklamamızdan sonra, hadisin temas ettiği konulara dönebiliriz.

1- Yukarıda da işaret edildiği gibi, hadis-i şerifte önce borcunu ödeme imkânına sahip olduğu halde, borcu ödemeyip geciktirmenin zulüm olduğu belirtilmektedir. Tercemeden anlaşılacağı üzere, burada sözkonusu edilen zengin, borçlu durumundadır. Yani "matl" masdarı, failine muzaf olmuştur. Bu anlayış, ulemanın çoğunluğuna aittir.

Bazı âlimler ise cümlenin, "Zengine olan borcu geciktirmek zulumdür." manasına geldiğini söylerler. Bu manaya göre; matl masdarı, mef'ulune muzaf olmuş olur. Bu durumda hadisi; "Zengine olan borcu ödemeyip geciktirmek zulum olduğuna göre, fakire olanı geciktirmek öncelikle zulumdür" şeklinde anlamak gerekir. Ancak, yukarıda da işaret edildiği gibi, âlimlerin büyük çoğunluğu önceki manayı benimsemiş ve hadisi, "Zenginin, borcunu geciktirmesi zulümdür" şeklinde anlamışlardır.

Hattâbî; "Bu cümlenin delâleti ile anlıyoruz ki, ödeyecek bir şey bulamadığı için borcunu geciktiren zalim değildir, dolayısıyla bu durumda olan borçlu hapsedilemez. Çünkü hapis bir cezadır ve ceza ancak zalime verilir." demektedir.

Peygamber (s.a.v.), gücü yettiği halde borcu ödemeyi zulüm olarak nitelediğine göre, bu davranışın caiz olmadığı kesindir. Ancak, bu yasağın delâlet ettiği hüküm konusunda âlimler ihtilâf etmişlerdir:

Cumhura göre, borcunu kasden ödemeyen fâsık olur. Bir kimsenin fa-sık sayılması için, Şâfiîlerden Nevevî'nin tercihine göre, bu işi (borcunu geciktirmeyi) tekrarlaması gerekir. Sübkî ise, tekrarlamanın şart olmadığını, bir kere borcu oyalamakla kişinin fâsık sayılacağını söyler.

Mâlikîlerden Sahnûn da: "Zengin birisi borcunu ödemeyip savsaklarsa, şahitliği kabul edilmez. Çünkü kendisine zalim denilmiştir." der.

2- Hadisin ihtiva ettiği ikinci konu, zengine yapılan havaleyi kabul konusudur. Buradaki "zengin"den maksat, borcu ödemeye kadir olan kişidir.
Havale: Sözlükte, "nakletmek" manasına gelir. Fıkıh ıstılahında; "Borcu bir zimmetten başka bir zimmete aktarmak" demektir. Yani, boçlunun, alacaklıyı alacağım almgsı için başka birisine göndermesidir. Havalenin sahih sayılması için; muhîl, muhtâl ve muhâlün aleyhin rızaları yani havaleyi kabul etmeleri şarttır.

Muhîl; havale eden, yani borçlu olup da borcunu başkasının zimmetine aktaran kişidir.
Muhtâl; alacaklı olandır. Buna muhâlun leh de denilir.
Muhâlun aleyh: Kendisine havale edilen muhîlin borcunu kabullenen kişidir. Buna, muhtâlun aleyh de denilir.
Havale edilen borca da, "muhâlun bih" denilir.

Havalenin sahih olması için saydığımız taraflarca kabulunun şart oluşu, Hanefî mezhebindeki zahir rivayete göredir. Diğer mezheblerde, muhtâl ve muhâlun aleyhin rızasını şart koşmayanlar da vardır.
Havalenin sahih olması için; borcun belli olması, muhîl ve muhâlun lehin akıllı, muhâlun aleyhin hem âkil hem de baliğ olması gibi başka şartlar da vardır.
Hadis-i şerifin zahiri, zengin birine yapılan havaleyi kabul etmenin vacib olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) bunu emretmiştir. Zahirîler, Hanbelîlerin çoğu,Ebu Sevr ve İbn Cerîr et-Taberî bu görüşe sahibdirler. Cumhura göre ise havaleyi kabul etmek vacib değil mustehabdır. Buna göre Peygamber Efendimiz'in emri, havaleyi kabule teşvik içindir. Nitekim İbn Vehb'in bu konudaki bir sorusuna İmam Mâlik, "Bu teşvik içindir, bağlayıcı değildir" karşılığını vermiştir.

Havale tahakkuk edince, alacaklı alacağını sadece muhâlün aleyh (kendisine havale edilen) den isteyebilir, muhîl (havale yapan borçlu)'den isteyemez. Havale ile borçlunun zimmeti borçtan ibra edilmiş olur. Ancak, alacaklının hakkının zayi olma tehlikesi ortaya çıkarsa; Hanefîlere göre muhtâl, alacağını muhilden isteyebilir.

Alacaklının hakkının zayi olma tehlikesine "tevâ" denilir. Bu, İmam A'zam'a göre;
a) Muhâlun aleyhin havaleyi inkâr edip, muhtâlin bunu isbat için elinde delilinin bulunmaması,
b) Muhâlun aleyhin, muflis olarak ölmesi ile ortaya çıkar.

İmam Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre yukarıdakilere ilâveten, hâkimin muhâlun aleyhin iflasına hükmetmesi ile de, alacaklının hakkının alamama tehlikesi tahakkuk etmiş sayılır.
İmam Mâlik, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, Ebû Ubeyd ve Ebû Sevr'e göre; havale tamamlandıktan sonra muhîl tamamen borçtan kurtulmuştur. Ne olursa olsun, alacaklı alacağını kendisinden isteyemez.
Hattâbî'nin, Munzirî'den nakledilip "sahiblerini bilmiyorum" dediği üçüncü bir görüşe göre; muhâlun aleyh hayatta olduğu muddetçe alacaklı borcunu ödemesi için borçluya (muhîl) muracaat edemez. Ama muhâlun aleyh ölür ve borcun ödenebileceği bir şey bırakmazsa, o zaman muracaat edebilir.

Bu görüş sahiblerinin hepsi, üzerinde durduğumuz hadisi kendi görüşlerine delil kabul etmişlerdir. Hanefîler, Peygamber (s.a.v.)'in; "Zengine havale edilen kabul etsin" sözünün muhtâlin borcu ödeyecek imkâna sahib olması gerektiğini gösterdiğini, iflâs ile de bu imkânın kalktığını söylerler. Karşı görüşte olanlar ise; zenginliğin, sonrası için değil sadece havale anında şart olduğunu iddia ederler ve iddialarını cümledeki zarfını öne sürerek desteklerler. Çünkü, vakitle sınırlı bir şart kelimesidir. Bununla hüküm ileriye değil, sadece o hale bağlıdır.


1. Matl, yâni borcunu ödiyebilir durumdaki şahsın özürsüz olarak borcunu geciktirmesi zulüm ve haramdır. Cumhura göre, bile bile böyle yapan kişi büyük günah işlemiş olur ve fâsık sayılır. Bâzı âlimlere göre kişinin fâsık sayılabilmesi için bunu bir defa yapması yeterlidir, tekrarlanması gerekmez.

2. Alacaklı kişi, alacağını istemeksizin borçlunun ödemeyi geciktirmesi fâsık sayılmasını gerektirir mi, gerektirmez mi? Bu hususta ihtilâf vardır. Hadîsin zahirine göre alacaklı tarafından taleb vuku bulmadıkça, borç ödeme geciktirilmesi ile borçlu fâsık sayılmaz. Çünkü Matl. taleb anlamını işaret eder. Boynunda bir hak bulunan herhangi bir kimsenin bu hakkı vaktinde ödememesi ve özürsüz geciktirmesi Matl sayılır. Meselâ: Erkeğin karışma, efendinin kölesine ve hâkim'in kendisine baş vuranlara karşı mükellef olduğu hakları geciktirmeleri bu hükme girer.

3. Borçlunun ödemeye muktedir olmadığı borcu geciktirmesi zulûm sayılmaz.

4. Malı hazır olmadığı için borcunu vaktinde ödemeyen zengin zulüm etmiş sayılmaz. Çünkü bu durumdaki zengin fakir hükmündedir.

5. Borcunu ödemekten âciz kalan fakir, borcunu vaktinde ödemedi diye hapsedilmez, eline imkân geçinceye kadar kendisinden ödeme istenmez. Ama hapsedilebileceğini söyleyenler olduğu gibi borcunu ödemesi için istekte bulunulabileceğini söyleyenler de vardır.

6. Havale işlemi taraflarca kabul edilip kesinleştikten sonra Muhâlun aleyh'in yâni borç ödemesi kararlaştırılan kişinin ölmesi veya iflâs etmesi gibi bir engel nedeni ile borcun tahsili imkânsızlaşınca, Muhtâl yâni alacaklı şahıs Muhil yâni asıl borçluya dönüş yapamaz ve ondan tahsil edemez. Çünkü eğer ondan taleb etmesi yolu açık tutulsaydı, borcun havale edildiği şahsın zengin olması şartı koşulmamalı idi ve bu şartın koşulması anlamsız kalırdı. Zenginlik şartı koşulunca, alacaklının ilk borçluya dönüş yapmaması gereği ortaya çıkmış olur.
Hanefîler'e göre yukarda anlatılan durumda, alacaklı şahıs asıl borçluya dönüş yapabilir.

7. Borcunu ödeme gücüne sâhib olduğuna rağmen mazeretsiz ve bilerek borcunu geciktiren şahısdan borcun cebirle tahsili, tahsil edilinceye kadar peşinin bırakılmaması, ısrarla taleb edilmesi ve tahsil için gerekli her çâreye baş vurmanın meşruluğu anlaşılıyor. Çünkü onun yaptığı iş bir zulümdür.

8.
Havale işleminin oluşması için muhil ve muhtâlın yâni asıl borçlu ile alacaklının rızâsı şarttır. Fakat muhâlün aleyh'in yâni borcun havale edildiği kişinin rızâsı şart değildir. Çünkü hadîste kendisinden söz edilmemiştir. Cumhurun görüşü böyledir. Fakat Hanefî âlimler, onun da rızâsının şart olduğunu söylemişlerdir. Şâfiiler'den el-Ustuhrî de böyle demiştir." (El-Fetih'ten yapılan nakil bitti)


 
Üst Ana Sayfa Alt