İbn Batta, Ebu Bekir el-Mervezi'den rivayet ediyor:
"Ebu Abdullah'ı (İmam Ahmed) şöyle derken işittim: Kim kelamla uğraşırsa felaha eremez." (İbn Batta, el-İbane, c: 2 syf: 538)
Herevi, Abullah bin Ahmed'ten rivayet ediyor:
"Babam, Ubeydullah b. Yahya b. Hakan'a bir mektup yazarak şöyle dedi: Ben kelam sahibi mütekkellim değilim ve kelamında herhangi bir değeri olduğunu zannetmiyorum. Allah'ın kitabı ve Rasulullah'ın Sünnetinden başkasını kabul etmiyoruz. Bunun dışında bir söz söylemek hoş değildir." "Zemmu'l-Kelam, K-216)
İbnu'l Cevzi, Musa b. Abdullah et-Tarsusi'den rivayet ediyor: "İmam Ahmed'i şöyle derken işittim: Kelamcılarla oturmayınız. Sünneti savununuz." (Menakıbu'l İmam Ahmed, 205)
İbn Batta, Ubeydullah b. Ahmed'den rivayet ediyor:
"Babam bize şöyle nasihatte bulundu: Sünneti terk etmeyiniz. Hadisle Allah size pek çok hayırlar verir. Siz siz olun sakın cedel ve tartışmaya girmeyin. Zira kelamcı felaha kavuşamaz. Çünkü kelam hayra davet etmez. Ne kelamı, ne cedeli seviyorum. Sünnete sarılın, sahabenin eserine uyun, kendisinden yararlanacağınız fıkhı elde ediniz. Kalpleri sapkın ve riyakarların kelamını terk ediniz. Biz, bizden öncekilerin böyle sözlerle hiçbir alakaları olmadığını gördük. Onlar kelamcılardan kaçınırlardı. Kelamcılığın sonu hayır değildir. Allah bizi ve sizi fitnelerden korusun. Bizi de, sizi de helak olmaktan beri kılsın." (el-İbane, c:4, syf:539)
İmam Şafiî'nin öğrencisi Yunus b. Abdula'la, Şafiî'den şu sözleri işittiğini naklediyor:
"Bir kişinin şirkten başka Yüce Allah'ın yasak kıldığı tüm günahları işlemesi, kelama müptela olmasından daha hayırlıdır. Ben kelam ehlinden öyle sözler işittim ki Müslüman birisinin öyle sözler söyleyeceğini aklımın ucundan geçirmezdim." (İbn Ebu Hatim, Adabu'ş Şafii ve Menakibuh, 137)
Muhammed bin Abdullah bin Abdulhakem, İmam Şafii'den şu sözleri işittiğini rivayet ediyor: "İnsanlar heva ve hevesten kaynaklı meseleleri savunan kelamda neler olduğunu bilselerdi aslandan kaçtıkları gibi ondan kaçarlardı." (İbn Asakir, Tebyin Kezibi'l Müfteri, 252)
Imam Malik, Rasulullah (s.a.v.)'in kabrini işaret ederek şöyle demiştir: "Şu kabrin sahibi dışında her adamın sözü alınabilir de, atılabilir de." (Ebu Şame el-Makdisi, Muhtasaru'l-Müemmel)
Yahyâ b. Şeyban’ın rivayet ettiğine göre Ebû Hanîfe
şöyle anlatmaktadır:
“Ben kelâmda, münazârada kuvvetli olan bir kimse idim. Bir müddet bununla uğraştım. Münakaşalar yapıyor, kelâmı müdafaa ediyordum. Bu münazâra erbabının çoğu Basra’da bulunuyordu. Yirmi defadan fazla Basra’ya gidip geldim. Orada bir sene kadar,
daha az veya daha çok kaldığım olurdu. Haricîlerden İbaza, Sufriyye gibi fırkalarla münakaşa yaptım. Kelâm ilmini ilimlerin en efdalı sayıyordum. Kelâm dinin aslındandır derdim. Ömrümün birazı böyle geçtikten sonra, kendi kendime düşündüm ve şu kanaate vardım: Geçmiş olan sahabe ve tabiîler,
bizim anladığımız şeylerin hiç birisini gözden kaçırmamışlardır. Onlar, bu şeyleri anlamada daha muktedir ve daha iyi kavrayış sahibi idiler. Meselelerin inceliklerini onlar daha iyi anlıyorlardı. Sonra onlar, bu hususlarda birbirleriyle sert bir şekilde münakaşa ve mücadelede bulunmuyorlar, faydasız mücadelelere dalmıyorlardı.
Aksine, bunlardan uzak kalıyorlar ve halkı da men ediyorlardı. Keza, gördüm ki onlar, şeriata ve fıkıh konularına dalmışlar, bu hususlarda birçok şeyler söylemişlerdir. Onlar, fıkıh meclisleri teşkil ederek, birbirlerini fıkha teşvik etmişlerdir. Halka fıkıh öğretmişler, Müslümanları fıkıh öğrenmek için çağırmışlar ve teşvik etmişlerdir.
Birbirlerine fetva vermişler ve fetva sormuşlardır. İşte İslâm’ın ilk asrı böyle geçmiştir. Sonrakiler de onlara, yani ilk asır Müslümanlarına böylece uymuşlardır. Kısaca tasvir etmeye çalıştığım; onların bu tutumunu görünce ben de münakaşa, mücadele ve kelâm bahislerine dalmayı bıraktım. Fıkıh ilmi ile yetindim ve seleflerimizin yaptığı işlere döndüm. Marifet sahibi olanlarla beraber oldum. Ve
gördüm ki, kelâmla uğraşan ve kelâm meseleleri üzerinde tartışmalarda bulunan kimselerin simaları, eskilerin sımalarına, metotları da salihlerin metotlarına uymamaktadır. Yine gördüm ki, cedelcilerin kalpleri katı, ruhları kabadır. Onlar Kitap, Sünnet ve selef-i sâlihin’e muhalefetten çekinmiyorlar, vera’ ve takvadan da uzaktırlar.” (Hatip Bağdadî; Târih-i Bağdad, Mekkî; el-Menâkıb, İbn-i Hacer Heysemî; Hayratu’l-Hisan)