Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İman Yemen'dedir, Hikmet de Yemen'dedir Hadisinin Sıhhati Nedir ?

Hawkeye Çevrimdışı

Hawkeye

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
عن أبي هريرة رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : «الإيمانُ يمانٍ والحِكمةُ يمانِيَة، وأَجد نَفَسَ الرحمن من قِبَل اليمن، أَلَا إنَّ الكفرَ والفسوقَ وقسوةَ القلب في الفَدَّادين أصحاب المَعِز والوَبَر».

Ebu Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edilmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İman Yemen'dendir, hikmet Yemen'dendir, hafif esinti (veya rüzgârların en güzeli) Yemen yönündendir. Küfür doğu yönündedir ve sertlik ve merhametsizlik kaba ve medeniyetsiz at ve deve sahipleri arasında bulunur. Koyun sahiplerinin karakterinde ise sakinlik ve cana yakınlık vardır."

Hocam esselamu aleyküm we rahmetullahi we berakatuh
Hadis sahih midir ? Zayıf mıdır ? Allah razı olsun sizden
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh kardeşim

Hadis sahihtir.

حَدَّثَنَا أَبُو زُرْعَةَ، وَأَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ يَحْيَى بْنِ حَمْزَةَ، قَالَا: ثَنَا عَلِيُّ بْنُ عَيَّاشٍ الْحِمْصِيُّ، ثَنَا حَرِيزُ بْنُ عُثْمَانَ، عَنْ شَبِيبٍ أَبِي رَوْحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: الْإِيمَانُ ‌يَمَانٍ ‌وَالْحِكْمَةُ ‌يَمَانِيَةٌ، ‌وَأَجِدُ ‌نَفَسَ ‌الرَّحْمَنِ ‌مِنْ ‌قِبَلِ ‌الْيَمَنِ ، ‌أَلَا ‌إِنَّ ‌الْكُفْرَ ‌وَالْفُسُوقَ ‌وَقَسْوَةَ ‌الْقَلْبِ ‌فِي ‌الْفَدَّادِينَ ‌أَصْحَابِ ‌الْمَعْزِ ‌وَالْوَبَرِ
[صحيح] - [ رواه أحمد والطبراني ]
Ebû Hurayra -radıyallahu anh-'tan merfû olarak rivayet edildiğine göre;
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «İman Yemende'dir, hikmet de Yemen'dedir. Rahman'ın nefesini Yemen tarafından hissetmekteyim. Küfür, fısk ve kalblerin katılığı deve ve keçi besleyenlerdedir
(Taberâni, Musnedu'ş-Şâmiyyîn, Hadis no: 1083)
[Taberânî rivayet etmiştir - Ahmed rivayet etmiştir - Sahih Hadis]


Aynı rivâyetin son kısmı farklı olarak Ahmed bin Hanbel'in Musned'inde şöyle geçmektedir:

- حَدَّثَنَا عِصَامُ بْنُ خَالِدٍ، حَدَّثَنَا حَرِيزٌ، عَنْ شَبِيبٍ أَبِي رَوْحٍ، أَنَّ أَعْرَابِيًّا أَتَى أَبَا هُرَيْرَةَ فَقَالَ: يَا أَبَا هُرَيْرَةَ، حَدِّثْنَا عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم، فَذَكَرَ الْحَدِيثَ، فَقَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم: أَلَا إِنَّ الْإِيمَانَ يَمَانٍ، وَالْحِكْمَةَ يَمَانِيَةٌ، وَأَجِدُ نَفَسَ رَبِّكُمْ مِنْ قِبَلِ الْيَمَنِ - وَقَالَ أَبُو الْمُغِيرَةَ: مِنْ قِبَلِ الْمَغْرِبِ -، أَلَا إِنَّ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَقَسْوَةَ الْقَلْبِ فِي الْفَدَّادِينَ، أَصْحَابِ الشَّعْرِ وَالْوَبَرِ، الَّذِينَ يَغْتَالُهُمُ الشَّيَاطِينُ عَلَى أَعْجَازِ الْإِبِلِ
Bir Bedevi, Ebu Hurayra'ye gelerek şöyle dedi: Ey Ebu Hurayra, Hurayra Selam Ona, O da hadisi zikretti ve şöyle dedi:
"İman Yemen'dedir, hikmet de Yemen'dedir. Rahman'ın nefesini Yemen tarafından hissetmekteyim. - Ebu’l Muğire Rahman’ın nefesini Mağrib tarafında hissetmekteyim demiştir- Küfür, fısk ve kalblerin katılığı deve ve küçükbaş hayvan besleyenlerdedir. Şeytan Onları develerin oturakları üzerine gâfil yakalamıştır."
(Ahmed bin Hanbel, Musned, Fedâilu’s-Sahâbe, Bab 49, Hadis no: 10978)


Ebu Hurayra (r.anh) der ki:
RasululIah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yanınıza Yemen'liler geldi. Onlar yumuşak kalbli insanlardır. İman Yemenli, hikmet Yemenli, fıkıh da Yemenlidir.''
(Ahmed bin Hanbel, Musned, Fedâilu’s-Sahâbe, Bab 49, Hadis no: 28193) [Sahih]

Harız bildiriyor: Şebib Ebu Revh: "Bir bedevi Ebu Hurayra'ye gelerek: ''Ey Ebu Hurayra! Bize, Allah Rasulu'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir hadis bildir'' dedi" ve söz konusu hadisi zikredip şöyle devam etti:
Ebu Hurayra şu karşılığı verdi: "Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Bilmiş olun ki iman Yemenlidir, hikmet de Yemen'lidir. Ben Rabb'inizin nefesini Yemen tarafından alıyorum'' -Ebu'l-Muğire rivayetinde: ''Mağrib tarafından'' ibaresi geçmiştir.- Bilmiş olun ki küfür, günahkarlık, katı kalblilik davar ve deve sahiblerinde olur. Şeytan Onları develerinin peşine takarak yoldan çıkarır. ''
(Ahmed bin Hanbel, Musned, Fedâilu’s-Sahâbe, Bab 49, Hadis no: 28203) [Sahih]

****
Arabistan’ın güneyinde bulunan Yemen, oldukça kadîm bir tarihe sahibdir. Misalen San’a şehrinin Nuh tufanından sonra kurulduğu söylenir. Yemen, tarihte pek çok inancın, kültürün ve medeniyetin beşiği olmustur. Main Devleti, Sebe krallığı, Himyeriler gibi medeniyetler Yemen’de kurulmuştur. (
Ahmed Bedir, Kur’ân-ı Kerîm Atlası, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2009, Sf: 38, 63, 66, 108, 109, 112, 314, 473)
Yemen aynı zamanda Peygamberlerin iman davetini gerçekleştirdiği önemli coğrafyalardan biridir. Hud (a.s.)’ın ve Ad kavminin yasadığı yer Yemen’dir. (Kur’ân-ı Kerîm Atlası, Sf: 17, 29, 37, 83, 120, 135, 299)
Evs ve Hazrec kabilesine mensub olan Medineli Müslümanlar Arim selinden sonra Medine’ye göç etmiş ve buraya yerleşmişlerdir. Yani Ensar köken olarak Yemen'lidir. (Kur’ân-ı Kerîm Atlası, Sf: 319)
Zulum ve işkence karsısında imânî direnisin sembolü haline gelen Ashâb-ı Uhdûd (Burûc suresi) Yemen coğrafyasındadır.
Mekke’nin fethinden sonra çok sayıda Yemen'li kabileler Medine’ye gelip Müslüman olmuşlar, Peygamber’i sevindirmişler, Onun dua ve iltifatlarına nail olmuşlardır. (
Sâmî, Muhammed b.Yusuf, Sübülü’l-Hudâ ve’r-Resâd fî Sîreti Hayri’l-İbâd, Dâru’l- Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993, Sf: 254-440)
Ebû Musa el-Es’arî, Ebû Hurayra, Cerir b. Abdillah, Vâil b. Hucr, Adiyy b. Hâtim, Mikdam b. Ma’dikerîb, Serid b. Suveyd, Lagıt b. Amir, Abdullah b. Hâris, Sâ’b b. Lusâme, Es’as b. Kays, Huzeyfetu’l-Yemânî gibi sahâbîler Yemen'lidir. Yemenli 44 sahâbî 839 hadis rivayeti ile hadis ilmine büyük bir katkıda bulunmustur. 7 Yemenliler özellikle Ridde olaylarında dinden dönenlerle büyük mucadele etmis, imanın yılmaz savunucuları olmuslardır. İsin zirvesi olarak tanımlanan Cihad ibadetinde gösterdikleri gayretle iman âdeta onların siârı olmuş ve tesrif için onlara nisbet edilmistir.
Tâvus b. Keysân, Hemmâm b. Munebbih, Vehb b. Munebbih, Uveys-i Karanî, Kâbu’l-Ahbar, Ebû Muslim el-Havlânî gibi tâbiîler ile, Mâ’mer b. Râşid, Abdullah b. Tâvus, Hakem b. Ebân, Nu’man b. Ebî Seybe, Abdurrezzak b. Hemmâm, Muhammed b. Sevr, Musa b. Târık, Hisâm b. Yusuf gibi ilim, irfan ve hikmet ehli bir nesil Yemen’de ortaya çıkmıştır.
Yemen coğrafyası San’ânîler, Zebîdîler, Adenîler ile binlerce İslam âliminin yetiştiği bir ilim havzası olmuş, İbnu’l-Vezirlerden , Hasan Celallere, Mukbilîlere, Emir San’anîlere, Şevkânîlere kadar bu ilim ve hikmet halkası yakın tarihimize kadar hep süregelmistir. (
Abdusselâm b. Abbâs Vecîh, A’lâmu’l-Müellifîne’z-Zeydiyye, Amman: Muessesetu Zeyd b. Ali es-Sekâfiyye, 1999)
Yemen Konumu:
Ebû Said et-Temmâr
Rasûlullah’ın söyle söylediğini nakletmektedir: “Yakında bir kavim gelecek ki Siz Onların amelleri karşısında kendi amellerinizi küçümseyeceksiniz.
Onlar kimlerdir yâ Rasûlallah Kurays midir? diye sorduk.
Rasulullah: Hayır Onlar ince gönüllü, yumuşak kalblidirler, dedi ve eliyle Yemen tarafını işaret ederek. “Onlar Yemen ehlidir. Dikkat edin iman Yemen’dedir, hikmet Yemen’dedir” buyurdular.
Rasûlallah: Onlar Bizden daha mı hayırlıdırlar” dedik.
Rasûlullah: “
Allah’a yemin olsun ki Onlar altın bir dağı infak etseler dahi Sizin infak ettiğiniz küçücük bir miktara ve hatta onun yarısına bile ulaşamazlar.
Sonra şöyle buyurdular:
Dikkat edin şu âyet bizimle insanlar arasında ayırt edici bir âyettir:
Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra infak edip savasanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla birlikte Allah hepsine de en güzel olanı vaat etmistir. (Hadid 10)”
(Taberî, 23/176)
Elbânî ile Suayb Arnavut hadisin sahih olduğu kanaatine ulaşmışlardır.

(Muhammed Elbânî, Silsiletu Ehâdîsu’s-Sahîha, 13/170, 172; İbn- Hıbban, Sahih, Hadis no: 7297, 16/286, Hadis no: 7299, 16/288, Hadis no: 7300, 16/289)
Rivâyet’in Metin Tahlili
“el-İmânu yemânun ve’l-hikmetu yemâniyetun” ifadesinin zahirinde bir mensûbiyet olduğu anlaşılmaktadır. Yani bu ifade ile ‘İman’ Yemen’e nisbet edilmiştir. Buna göre ifade ‘İman Yemen’e aittir, Yemen’e mensubdur, Yemenlidir’ anlamına gelmektedir.
Hadiste geçen ‘yemân’ kelimesinin aslı ‘yemeniyyun’ dur. Kelimede yer alan nisbet ‘ya’ sı hazfedilmis ve onun yerine bedel olarak ‘elif’ getirilmiş ve kelime ‘yemân’ şeklini almıştır. (İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Ali, Fethu’l-Bârî, Da’ru’l-Ma’rife, Beyrut, 1379, 6/532)
Hadiste geçen ‘fıkıh’ kelimesi ‘dini bilme ve anlama’ manasına gelmekte, ıstılâhî anlamda kullanılan ‘fıkıh’ kastedilmemektedir. (
Nevevî, Ebû Zekeriya Yahya.b Seref, Serhu’n-Nevevî,ala Sahîhi Muslim, Dâru İhyâi’t- Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1392)
Ayrıca hadisin bazı versiyonlarında yer alan ‘hikmet’ kelimesi de insanı doğruya, güzele sevk eden ve onu kötü ve çirkin şeylerden uzaklaştıran her söz anlamında tanımlanmıştır. (Nevevî, Ebû Zekeriya Yahya.b Seref, Serhu’n-Nevevî,ala Sahîhi Muslim, Dâru İhyâi’t- Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1392)
Rivâyetlerde Yemenlilerin vasfı olarak sık sık kullanılan ‘kalb yumuşaklığı ve inceliği’ hakka icâbet, ilâhî gerçekleri düşünme, etkilenme gibi hasletlere sahib olma anlamına gelmektedir. (Nevevî, Ebû Zekeriya Yahya.b Seref, Serhu’n-Nevevî,ala Sahîhi Muslim, Dâru İhyâi’t- Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1392)
İslam alimleri Peygamber’in bu hadisinde neyin murat edildiği hususunda ihtilaf etmişler ve birbirinden farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şimdi bu görüşleri maddeler halinde görelim:
1. Hadiste geçen ‘Yeman’ kelimesi ile kastedilen Mekke’dir. Zira Mekke imanın kaynağıdır. İman orada doğmuş ve oradan tüm dünyaya yayılmıştır.
Mekke’nin Yemen ile alakasına gelince; Mekke Medine’ye nispetle sağ cihette kaldığından ‘yeman’ kelimesi ile ifade edilmiştir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 10/299) Kastedilenin Mekke olduğuna iliskin bir baska açıklamada da Mekke’nin Tihame’de olduğu ve Yemen’in de Tihame arzında yer aldığı söylenmiştir. (
Nevevi, 1/133; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 8/431; Aynî, Bedru’d-dîn, Umdetu’l-Kârî, Daru’l-Fikr, ty. 24/18; Mubârekpûrî, Muhammed Abdurrahman, Tuhfetu’l-Ahvezî bi-Serhi Câmii’t-Tirmizî, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ty., 6/423)
Ancak bu görüş isabetli değildir. Zira Peygamber hadisin bir başka tarikinde katı kalbli kimselerin Rabia ve Mudar kabilelerindeki deve sahibleri olduğunu bildirmiştir. Tihame ehlinin çoğu da Mudar kabilesindendir. (Tahâvî, Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed, Serhu Muşkili’l-Asâr, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1994, 1/468)
Bu görüşler bize göre isabetli olmayıp, hadisin metninde yer alan açık ifadeyi zorlayıcı yorumlardır. Bu yorumlar hadisin zahirine aykırıdır.
"Peygamber eliyle Yemen istikametini işaret ederek, "iman Yemenlidir, işte şu taraftadır. Dikkat edin, kasvet ve katı kalplilik ise develecin kuyruklarının dibinde, şeytanın iki boynuzunun çıktığı yerde/ iki akranında, Rabi'a ve Mudar'dadır'' buyurdu
(Buhari, Bed'ul-halk 15; Muslim, İman 81)
Hadisin anlamı ile ilgili garibu'l-hadis lugatierinde ve şerhlerde başlıca iki hususun tartışıldığı dikkat çekmektedir. Bunlardan biri "iman Yemenlidir" ifadesinde Yemen lafzı ile gerçekten bir bölge adı olarak Yemen'in kastedilip edilmediğidir.
Bazı ilim adamlan Rasulullah'ın (s.a.v.) Tebuk Gazvesi'nde Yeınen'i işaret ederek bu hadisi irad etmesinden hareket ederek Yemen' den kastedilenin Mekke veya hem Mekke hem Medine olabileceğini belirtmişlerdir. Örneğin Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam (ö. 223/838) "Yemen" maddesinde söz konusu hadisi zikrettikten sonra şu açıklamaları yapmıştır:
"İman Mekke'de doğmuştur, çünkü Mekke Peygamber'in doğduğu şehirdir. 'Peygamber daha sonra Medine'ye hicret etmiştir. Mekke, Tihame toprağıdır. Tihame de Yemen toprağıdır. Bu nedenle Mekke ve çevresi Yemen olarak adlandırılmıştır. "
(Ebu Ubeyd, Kasım b. Sellam, Garibu'l·hadis, (thk. Muhammed Abdulmuid Han), Haydarabad 1384/1964, II, 162)
Ebu Ubeyd'in değerlendirmelerinde Yemen bir bölge değil bir yön olarak kabul edilmiş görünmektedir:
Ebu Ubeyd'in değerlendirmelerinde Yemen bir bölge değil bir yön olarak kabul edilmiş görünmektedir:
"Peygamber bu hadisi Şam istikametinde olan Tebuk'te söyledi. Böylece onun bulunduğu mevkide, Mekke ve Medine şehirleri, Şam ve Yemen arasında, Yemen istikametindeydi. O, iman Yemenlidir, derken, iman bu istikamettedir, demeyi kastetmişti." (Ebu Ubeyd, Garibu'l-hadis, II, 162)
Nevevi de (ö. 676/1277) Ebu Ubeyd'in yorumunu aktardıktan sonra bu değerlendirmede olduğu gibi Yemen'e yön anlamı vermenin, "Rukn-i yemani" terkibindeki manaya benzediğini belirtmiştir. (Nevevi, Şerhu Sahihi Muslim, Il, 32) Öte yandan İbn Hacer de (ö. 852/1448) bu yorumun Sahih-i Muslim'de Cabir b. Abdullah'tan (ö. 74/693) nakledilen "İman Hicaz halkındadır" rivayetiyle (Muslim, İman 92) te'yid edildiği belirtilmiştir.
bn Hacer, Ebu'l-Fadl Ahmed b. Ali el-Askalaru, Fethu'l-bdri Şerhu Sahihi'l-Buhfıri, (nşr. Muhammed Fuad Abdülbili), Beyrut 1379, VI, 532) Dolayısıyla Ebu Ubeyd ve İbn Hacer'e göre hadiste her ne kadar Yemen denilmişse de aslında imanın zuhur ettiği yer olan Mekke ve Medine kastedilmiştir.

Buhari'nin "insanlar maden gibidir. Cahiliyede hayırlı olanlar, İslam devrinde de hayırlıdır" (Buhari. Menâkıb, 1) rivayetine yer vermesi dikkat çekicidir. Buhari'nin bu tertibi, "imanı Yemen'e, kabalığı Ceziretu'l-Arab'ın doğu bölgesine nisbet eden" haberi, tarihsel anlamının ötesinde de yorumladığının önemli bir göstergesidir. Bu tasnifiyle Buhari, kabile ve milletlerin birbirlerinden farklı kültürlere ve karakterlere sahib olduklarını, İslam dinini benimsenmesi halinde bile bireyin ve toplumun karakteristik özelliklerinin sabit
kaldığını ifade etmiş gibidir.
Şubhesiz, bu rivayete tarihsel anlamı dışında .evrensel bir anlam yükleyebilmek ve sosyolojik bir sonuca ulaşabilmek için rivayetin söylendiği dönem ve öncesinde Yemen bölgesinden, bu bölgedeki toplum yapısından, aynı zamanda rivayette zemmedilen Doğu Arabistan bölgesinden, bu bölgede ikamet eden: Rabi'a ve Mudar kabilelerinin başlıca özelliklerinden söz etmek gerekmektedir.
İslam öncesi Dönemde Yemen'in ve Yemenli Toplulukların Başlıca Hususiyetleri
Ceziretu'l-Arab İslam coğrafyacıları tarafından üç, dört ya da beş· bölüm olarak sınıflandırılmıştır. Asmai'ye (ö. 217/832) göre yarımada Hicaz, Necid, Yemen ve Tihame olmak üzere dört, Istahri'ye (ö. 346/957) göre Hicaz, Necid ve Yemen olarak üç, Yakut el Hamevi'ye (ö. 626/1228) göre Tihame, Hicaz, Necid, Aruz ve Yemen olarak beş bölüme ayrılır. Tarihi sınırları bakımından Yemen bölgesi Uman, Mehre, Hadramut ve Necran'ı kapsamakta Teslis'e kadar uzanmaktadır. (
Hemdani, İbnu'l-Haik, Sıfatu Cezireti'l-arab, Leiden 1884, Sf: 51, ıstahri, İbrahim b. Muhammed, el-Mesiilik ve'l-memalik, Mısır ts., Sf: 21; Hamevi, Yakut b. Abdullah, Mu'cemu'l buldan, Beyrut 1995, V, 447. Ayrıca bk. Mustafa Fayda, lslamiyet'in Güney Arabistan'a Yayılışı, A$-ra 1952, Sf: 7-8; Kudret Büyükcoşkun, "Arabistan", DlA, III, 248; Hakkı Dursun Yıldız, "Arabistan", DlA, m, 252)
Peygamber döneminden geriye doğru bakıldığında, Yemen bölgesi, M.Ö 3500 yıllarına kadar uzanan köklü bir medeniyeti barındırımıştı. Siyasi, ekonomik ve ticari ilişkiler yönünden gelişmiş olup pek çok dini bünyesinde barındırmasının yanı sıra sanattan edebiyata, mimariden mühendisliğe büyük bir terakkinin beşiği durumundaydı. Bu bölgede kurulan Main, Sebe ve Himyer devletleri zitai, ticari, ekonomik, idari ve mimari alanlarda olağanüstü gelişmiş bir medeniyet tesis etmişlerdi. Bu nedenle tarihçiler tam anlamıyla
bir medeniyet havzası olan Yemen bölgesini, "Arabia felix" yani "Mes'ud Arabistan" olarak tanımlamışlardır. (Cevad Ali, el-Mufassal fi tarihi'l-Arab kable'l-İslam, Beyrut, 1422/2001, ı, 164)
Güney Arabistan, o dönemde mutedil bir iklime ve zengin bir bitki örtüsüne sahibti. Bölge tarım bakımından bir hayli gelişmişti. En meşhurları Arim ve Me'rib seddi olmak üzere ülkede yüzden fazla baraj vardı ve tarım alanlarında kanallar aracılığıyla sulama yapılıyordu. Bu baraj ve kanallar dünya medeniyet tarihinde oldukça önemli bir yere sahibdir. Sulamanın gelişmesi nedeniyle bölgenin yeşil alanlan bol, sebze ve meyvesi çoktu. Öyle ki "yeşil Yemen" adıyla anılıyordu. (Hemdani, Sıfatu Cezireti'l-arab, Sf: 51; Hamevi, Mûcemu'l-buldan, ı, 447)


2. Medine’yi dışarıda bırakan birinci görüş pek rağbet görmemiş olacak ki bu sefer hadiste kastedilen Mekke ve Medine’dir denilmiştir. Zira her iki şehir Şam’a nisbetle sağ cihette kalmaktadır. Nitekim “iman Hicaz ehlindedir(İbn Ebî Seybe, Hadis no: 33101, 17/318) hadisi de bu görüsü teyit etmektedir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 10/299)

Hadiste kastedilenin Mekke ve Medine olduğu ile ilgili bir başka açıklama da şöyledir:
Peygamber bu sözü Tebuk seferinde iken söylemiştir. Tebuk ile Yemen arasında Mekke ve Medine bulunmaktadır. ‘İman Hicaz ehlindedir’ hadisi de bunu teyid etmektedir. Hadiste geçen ‘ehl-i Yemen’ ifadesi ile kastedilen ‘Medine Ehlidir’ zira onlar Yemenlidirler. (Kurtubî, Ahmed b. Ömer, el-Mufhim limâ Eskele min Telhîsi Kitâbu Muslim,ty, yy., 2/2) O zaman Mekke ve Medine Yemen nahiyesinde bulunmakta idi. Dolayısıyla kastedilen Yemen nahiyesi olan Mekke ve Medine’dir. (Nevevi, 1/133; Mubârekpûrî, 6/423) Yemen’in nahiyesi olması sebebiyle Mekke ve Medine’nin kastedildiği de anlamlı değildir. Zira Yemen’in nahiyeleri övülüyorsa, Yemen’in kendisi de bütünüyle övülüyor demektir. Sonra kısa, öz, açık, seçik, veciz özellikleriyle Arab’ın en iyi konuşanı olarak bilinen Peygamber’in Mekke ve Medine ismini zikretmeden, Yemen üzerinden Mekke ve Medine’yi kastettiğini söylemek de pek anlamlı olmaz. Sonra Peygamber’in Mekke ve Medine ismini zikretmesine de hiçbir mani yoktur.

3. Bir başka görüşe göre kastedilen Medine’dir. Zira Medine’nin çoğu Yemenlidir. Rivâyette sâbık Yemenliler kastedilmektedir. (Kurtubî, el-Mufhim, 2/3) Bir başka görüşe göre hadiste kastedilen Ensar’dır. Zira Onlar Yemen asıllıdır. İmanın Ensar’a nisbet edilmesi Onların Peygamber’e olan yardım ve desteklerinde asıl unsur olmalarından kaynaklanmaktadır.
(İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 10/299; Aynî, 24/18)
Nevevî insanların çoğunun bu görüşte olduğunu ve Ebu Ubeyd’e göre görüşlerin en güzeli olduğunu kaydetmektedir. Ancak İbnu’s- Salah bu görüşe itiraz etmis ve hadisin zahiri anlamına ters olduğunu söylemiştir. Zira hadisin bir başka tarikinde “Sizin yanınıza Yemen ehli geldi” denilmiştir. Buna göre muhatab Ensar’dır, gelenler ise Ensar’ın dışında baska kişilerdir. (Nevevi, 1/133; Fethu’l-Bârî, 8/431; Aynî, 24/18; Mubârakfûrî, 6/423)
4. İbn-u Salah hadisin zahiri manası ile anlaşılmasında bir problemin olmadığını ifade eder. Ona göre hadiste kastedilenin Yemen ehlinin Meşrik ehline tafdil edilmesidir. Bunun da sebebi, Yemenlilerin Meşriklilerin aksine büyüklük taslamadan ve Müslümanlara sıkıntı ve meşakkat vermeden imanı kabul etmeleridir. Bir kimse her hangi bir vasıf ile tavsif edildiğinde ve o vasfı güçlendirdiğinde O kimsenin kemal halini işaret etmek için o vasıf kendisine nisbet edilir.
Bu ifade başkalarında iman yoktur anlamına gelmez. İmanın kendilerine nisbet edildiği kisilerde imanın kemaline isaret eder. Bu anlamda hadis “iman Hicaz ehlindedir” hadisi ile de çelismez. (Fethu’l-Bârî, 8/431; Nevevi, 1/133; Mubârakfûrî, 6/423) Hadiste “yeman” ifadesi hem Yemenli olanlara hem de Yemen’de ikamet edenlere sâmildir. Ancak hadisin zahirinden anlaşılan Yemen’de ikamet eden kimselerdir. (Fethu’l-Bârî, 8/431)

5. Bu görüşe göre hadiste muayyen bir belde değil de kavimlerin özellikleri, nitelikleri kastedilmiştir. “İncelik ve yumuşak kalblilik”, “Kibir ve katı kalblilik” murat edilmistir.(Fethu’l-Bârî, 8/431) Özellikle Kalabâzî’nin bu hadis ile ilgili yorumu oldukça güzeldir. O ince ve yumuşak kalblilikle iman ve hikmet iliskisine dikkat çekmiştir. Diğer taraftan da kibir ve katı kalblilikle küfür arasında bir ilişki kurmustur. (Kalâbâzî, Bahru’l-Fevâit, Mevkiu Câmi’il Hadis, ty. 1/91)

6. Hadiste o zaman diliminde mevcud olan Yemen ehli kastedilmiştir. Hadisteki “ehli Yemen” bütün zamanlarda Yemenlileri içine alan bir ifade değildir. (Fethu’l-Bârî, 8/431; Aynî, 24/18; Mubârekfûrî, 6/423)
Ancak Sindî hadiste ifade edilen niteliklerin her zaman Yemen cihetinde yer alan insanlarda bulunan nitelikler olduğunu belirtmektedir. Çoğunlukla Yemen cihetinde bulunan insanlar yumusak kalbli, halim ve selim insanlardır, buna mukabil kuzey tarafında yer alanlar da katı kalbli insanlar olduğunu dile getirmektedir. (es-Sindî, Muhammed b. Abdilhâdî, Hâsiyeyi Buharî, Dâru’l-Fikr, yy.ty, 3/31)

7. Hakim et-Tirmizi hadiste özel bir sahsın kastedildiğini ileri sürmüş ve O şahsın Uveys el-Karnî olduğunu belirtmiştir. İbn Receb de aynı görüsü paylaşmakta ilave olarak hadiste Ebu Musa el-Eş’ari’nin kastedildiğini söylemektedir. Ancak Ebu’l-Muslim el-Havlani, Tâvus, Vehb b. Munebbih gibi Yemenli âlimler de bunun kapsamına girebilirler. (İbn-i Receb, Camiu’l-Ulum ve’l-Hikem, 9. hadis, 11/20) Nevevî de Peygamber’in vefatından sonra bu gibi zatların oradan çıkmasının Yemen ehli hakkında söylenen övgü sözlerini teyit edici mahiyette olduğunu ifade etmektedir. (Nevevî, Minhâc, 2/30) Hakîm et-Tirmizî’ye nisbet edilen görüsün ise görünen hiçbir dayanağı yoktur.

8. Hadiste kastedilenin Yemenli kabîleler olduğu söylenmiştir. Bunlar, Ebû Bekir döneminde Şam’ın ve Irak’ın bir bölümünün fethedilmesi için Ebû Bekir’e heyetler halinde gelen Yemenli kabilelerdir. Nitekim Peygamber bunlara su rivâyetle işaret etmiştir: “Yemen tarafından gelecek olan Rahman’ın yardımını hissediyorum” (Kurtubî, el-Mufhim, 2/3)
Biz “İman Yemen’dedir, Hikmet Yemen’dedir” sözünün Peygamber’i ziyarete gelen ve iman eden heyetlerle özellikle Yemenli heyetlerle yaptığı görüşmelerin bütünlüğü içerisinde daha rahat bir şekilde anlaşılabileceği kanaatindeyiz. Söyle ki; Bilindiği gibi hicretin 8. veya 9. yılı “Elçiler Yılı” diye isimlendirilir. (Muhammed Bin Yusuf Es Salihi Eş Şami, Subulu’l-Huda we'l Reşad Fi Sireti Hayrul İbad, 6/254, 260) Peygamber’in Mekke’yi fethetmesinin ardından Kurayş’in zayıflayan gücü bölgede yer alan pek çok kabilelerin İslam’a yönelmesi sonucunu doğurdu. Kabileler heyetler halinde akın akın Medine’ye gelip Peygamber’i ziyaret ediyor ve İslam’a giriyorlardı. Her ne kadar 8. yıl “Elçiler Yılı” seklinde adlandırılmış olsa da kabilelerin Medine’ye geliş ve gidişleri bu seneye mahsus değildi. Heyetlerin gelişi hicrî 9. ve 10. yıllarda da devam etti. Kabilelerin Medine’ye gelişleri, giyinişleri, Peygamber’in yanında takındıkları tavır ve tutumları, Peygamber ile olan diyalogları, getirdikleri ve götürdükleri hediyeler, Peygamber’in onlara söyledikleri İslam tarihinin oldukça dikkat çeken kesitlerini oluşturur.
Peygamber’in kendisini ziyarete gelen kabileleri çok güzel bir şekilde karşıladığını, onlara iltifat edici sözler söylediğini, hediyeler verdiğini biliyoruz. Örneğin, Yemen’den Ezd Senûe heyeti gelmişti. On kusûr kişiden oluşan bu heyetin başkanı Surad b. Abdillah el-Ezdî idi. Sahabeden Ferve b. Amr onları on gün ağırladı. Bu heyet ziyaretlerinin sonunda Müslüman oldu. Peygamber Surad’ı komutan olarak görevlendirdi. Sonra ona Müslüman olanlarla birlikte muşrik kabilelere karsı cihad etmesini emretti. Surad’ın fedakarlıkları neticesinde pek çok kabile Müslüman oldu. Bu kabilelerden biri de Curesliler idi. Heyet halinde Peygamber’in yanına geldiler ve Müslüman oldular. Peygamber gelen heyetlere özelliklerine göre hitab eder, onlara çeşitli iltifatlarda bulunurdu.
Nitekim Cureslilere de söyle hitab etti: “Merhaba! İnsanların en güzel yüzlüleri, en güzel sözlüleri, ahde vefa bakımından en doğruları, emanete riayet bakımından en yüceleri! Siz bendensiniz ben de sizdenim” (Muhammed Bin Yusuf Es Salihi Eş Şami, Subulu’l-Huda we'l Reşad Fi Sireti Hayrul İbad, 6/262)
Peygamber’in heyetlere yaptığı iltifat cümleleri ile “İman Yemen’dedir, hikmet Yemen’dedir” hadisindeki ifade sekli arasında bir takım benzerlikler olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, Ezd heyeti hakkında Peygamber söyle söylemişti: “Ezd heyeti ne iyidir! Ağızları temiz, yeminlerinde sadık, kalbleri takvadır”
Yine Onlar hakkında Peygamber: “Ezd bendendir; ben de onlardanım. Onlar kızdığında kızarım; ben kızdığımda da onlar kızar, onlar hoşnut olduğunda hoşnut olurum, ben hoşnut olduğumda da onlar hoşnut olur”(Subulu’l-Huda, 6/264) demişti. Peygamber heyetlere iltifat edici sözler söylerken bu sözler ile kabilelerin isimleri arasında da bir ilişki kurduğu yani seci’ yaptığı görülmektedir. Örneğin, Eslem heyeti geldiğinde onlara söyle dedi: “Eslem kabilesine Allah selamet, Gıfar kabilesine de Allah gufran versin” (Esleme Sâlemehallah ve Gıfara gafarallah leha) (Muhammed Bin Yusuf Es Salihi Eş Şami, Subulu’l-Huda we'l Reşad Fi Sireti Hayrul İbad, 6/270) Benzer şekilde Peygamber’in Yemen’den gelenler ile ilgili olarak kullandığı “el İmânu Yemân” ifadesinde de bir seci’ yaptığı görülmektedir.
Heyetler içerisinde birbirinden farklı özellikte olan heyetlerin bulunduğunu, Peygamber’in özellikle Yemen’den gelen heyetlerden oldukça memnun olduğunu, onların İslam’a olan sadakat ve bağlılıklarının, İslam’ı öğrenme gayretlerinin Peygamber’i ziyadesi ile sevindirdiğini görmekteyiz. Örneğin, Peygamber baslarında Mâlik b. Namt el-Hemdânî ile birlikte yüz yirmi binekli kisi ile Medine’ye gelen Hemdân heyeti hakkında söyle söylemiştir: “Hemdân ne güzel bir yerdir. Düşmanlara karsı yardımda, savunmada atiktirler, gayrette sabırlıdırlar. İslam’ın direkleri olan Salih kişiler de onlardadır” (Subulu’l-Huda, 6/427)
Hemdân heyetinin başkanı Mâlik b. Namt bir şairdi. Peygamber’in önünde güzel siirler söyledi. Ayrıca çok güzel fasih konuşmalar yaptı. Peygamber, Ali’yi Yemen’e gönderdi. Ali’nin orada yaptığı çalışmalar neticesinde bütün Hemdân Müslüman oldu. Ali bütün bu gelişmeleri Peygamber’e bir mektubla bildirdi. Mektubu okuyan Peygamber bütün Hemdân’ın Müslüman olduğunu öğrenince sevinçten secdeye kapandı ve “Hemdân’a selam olsun! Hemdân’a selam olsun” dedi. (Muhammed Bin Yusuf Es Salihi Eş Şami, Subulu’l-Huda we'l Reşad Fi Sireti Hayrul İbad, 6/427)
Peygamber’e gelen heyetler içerisinde Yemen’den gelenler özellikle hal ve hareketleri, tavır ve tutumları ile diğer heyetlerden ayrılmaktaydı. Hatta bu durum sahabîlerin de dikkati çekmiş ve bu farklılığı ifade etmişlerdi. Örneğin;
Yemen’den gelen Tücîb oğulları heyeti hakkında Ebû Bekir: “Yâ Rasûlallah! Arab heyetleri içinde su Tucîb kabilesi gibisi yoktur” dedi. (Muhammed Bin Yusuf Es Salihi Eş Şami, Subulu’l-Huda we'l Reşad Fi Sireti Hayrul İbad, 6/285) Tucîb oğulları on üç kişilik bir heyet ile Medine’ye gelmişlerdi. Peygamber’in yanına gelirken aynı zamanda yanlarında Allah’ın farz kıldığı zekatları da getirmişlerdi. Onların bu tutum ve davranısları Peygamber’i ziyâdesiyle memnun etti. Peygamber onlara: “Bu zekatları geri götürüp fakirlerinize bölüştürün” dedi. Onlar da “Yâ Rasûlallah! Biz fakirlerimizden arta kalanı getirdik” dediler. Ebû Bekir’in de Onları övücü sözleri üzerine Peygamber: “Hidayet Allah’ın elindedir. Allah hayrını dilediği kimsenin kalbini imana açar” buyurdu. (Muhammed Bin Yusuf Es Salihi Eş Şami, Subulu’l-Huda we'l Reşad Fi Sireti Hayrul İbad
, 6/285)
 
Üst Ana Sayfa Alt