Murat Gezenler’in ilk videosundaki içerlemesine bakılırsa Musa Hoca’nın seçimlere iki gün kala yaptığı açıklamayı gözünde ciddi büyütmüş olmalı. Musa Hoca’nın bu açıklamasının oy kullananları cesaretlendirdiğini, en azından kafalarını karıştırdığını düşünüyor.
Gezenler’in kafasında kurduğunun aksine Musa Hoca halk önderi, herkesin eline kâğıt kalem alıp acaba ne söyleyecek diye beklediği biri değil. Videolarını en fazla birkaç bin kişi izliyor. Onları da ya sevenleri ya da sövenleri dinliyor.
Oy atmayla alakalı videosunda da kimseyi oy atmaya teşvik etmiyor, bilakis sakındırıyor ve ameli de şirk olarak nitelendiriyor. Murat Gezenler de bilir ki her ilim talebesi doğal olarak gündeminin ilk sırasına kendi kitlesini ilgilendiren şeyi alır.
Murat Gezenler’in sürekli halkların tekfirinden bahsetmesi toplumun gündeminde olduğu için değil kendi kitlesinin on yıllardır değişmeyen gündemi olmasından kaynaklanıyor.Musa Hoca sadece kendisinin değil...
Murat Gezenler’in kitaplarını tercüme ettirip piyasada dağıttığı âlimlerin tamamının yaptığı gibi meselede tafsilat olduğunu söylüyor. Bu açıklamayı seçimlere birkaç gün kala yapmakla zannımca şunu söylemeye çalışıyor:
Seçim olacak, milyonlarca kişi şu ya da bu sebeple oy kullanacak. Büyük çoğunluğu bizim nezdimizde mazeretli kimselerden olmasa da yine de kimisi babanız, anneniz; kimisi aranızda şer’i hukukun olduğu akrabalarınız, yakınlarınız bu amele bulaşacaklar.
İçlerinden şer’an mazur olanlar olabilir. Tekfir etmede ve şer’i haklarını düşürmede acele etmeyin, demeye çalışıyor. Gezenler, Musa Hoca’nın oy kullanmayla alakalı mezhebinin bu olduğunu on yıldır biliyor. Mezhebi buyken ve de yeni bir şey değilken itirazı anlamlı mı?
Oy kullanmaya teşvik etmiyor, meseleyi sulandırmıyor ve takipçilerine kendi mezhebine uygun bir şekilde dikkatli davranmalarını tavsiye ediyor. Aynı tavsiye ve ayrımı hiçbir zaman değişmediğini, 30 yıl önce neyse şimdi de aynı olduğunu söyleyen Gezenler’in...
Tercüme ettirip büyük bir iştahla yaydığı Otuz Risale kitabında Makdisi de yapıyor ve oy kullananların tekfirinde ayrım yapmamayı aşırılık olarak nitelendiriyor. Çektiği videolarda soru sormayı seven, cevap beklediğini tekrar tekrar yineleyen Gezenler’e birkaç soru da biz soralım
Musa Hoca’nın bu videosu mu insanları daha çok zehirlemiştir yoksa Makdisi’nin yazdıkları mı? İnsanlar Musa Hoca’ya mı daha çok itibar ederler yoksa Makdisi’ye mi? Uzun vadede Musa Hoca’nın söyledikleri mi daha büyük tahribata yol açmıştır yoksa Makdisi’nin yazdıkları mı?
Bu akide şirk akidesi ise bunu yayanın hükmü nedir? Âlimler içinde bidat sözlerin olduğu kitapları dahi yaymayı caiz görmezken içinde küfür olarak gördüğü sözleri yaymayı hangi şer’i gerekçeyle caiz görüyor?
Mutlak tekfir ile muayyen tekfir arasındaki ayrım müşriklere Müslüman demeye götüren bidat bir ayrımsa baştan sona bu ayrımdan bahseden ve bugün bu fikri savunanların ezici çoğunluğunun bakış açısına yön veren Otuz Risale tarzı kitapları basmak, halk arasında yaymak caiz mi?
Yoksa bizim bilmediğimiz; Youtube üzerinde yayınlamak küfür, kitap olarak basmak değildir diyen bir kaide mi var? Seçimlere iki gün kala bu tür kitapların satışını durduruyor mu?
30 yıldır değişmedim derken akidesini mi kast ediyor yoksa hangi telden olursa olsun yeter ki satış olsun diyerek her kitabı satmayı mübah görmeyi mi? Sonra Musa Hoca’nın Oy kullanmak Kuran’da geçmiyor ki sözüyle dalga geçiyor ve...
Pek çok örnek vererek bunlar da Kuran’da geçmiyor o zaman bunlar da şirk değil mi diye soruyor. Bunu söylerken gülüyor. Dinlerken ben de güldüm. Sonra aynı yeri bir daha dinledim bir daha güldüm. Sonra başka ilim talebesi kardeşlere dinlettim hep birlikte güldük.
30 yıldır bu meselelerle uğraşıp ihtilafın neyden kaynaklandığını anlayamamak kaç kişiye nasip olur ki? Verdiği örneklerin Musa Hoca’nın söyledikleriyle alakasını kurabilenin gerçekten ilimden ne kadar nasibi vardır? Musa Hoca şöyle demiş olsa Gezenler elbette haklı olabilirdi:
Allah hükmün kendisine ait olduğunu söylüyor, günümüz yöneticilerine ait olmadığını söylemiyor ki ya da Allah kendisine dua etmemizi emrediyor, Mahmud Efendi’ye etmemizi yasaklamıyor ki tarzı bir şey söylese elbette çıkıp Hoca sen hiç mi usul okumadın...
Allah hüküm yalnız bana aittir dediğinde hükmün Allah’tan başkasına verilemeyeceği anlaşılır; Allah yalnız bana dua edin dediğinde duanın başkasına yapılamayacağı anlaşılır. Allah 1400 küsur yıldır gelen herkesin isimlerini tek tek sayıp bunlara dua etmeyin mi desin, diyebilirdi.
Musa Hoca oy kullanmanın şirk olduğunun Kuran’da geçmediğini söyleyerek meselenin aslına dikkat çekiyor. Oy kullanmak asıl itibariyle ne şirktir ne de küfürdür bilakis sadece ilim ehlinin değil akıl ehlinin icmasıyla da caizdir.
Aslı mübah olan diğer ameller gibi kendisine dahil olan bir etmen sebebiyle hükmü harama, küfre, şirke ya da müstehaba, vacibe dönebilir. Örneğin halife seçiminde halifeyi seçecek olan şura heyeti seçimi gizli oy, açık seçim sistemiyle yapmak isterlerse şirke mi girmiş olurlar?
Yolculuk yapan bir grup kendi aralarında birini emir seçmek isteseler bunun için de sandık kurup oylarını o sandığa atsalar şirke mi girmiş olurlar? Aklı başında herkes oy kullanma işinin aslen mübah olduğunda ittifak edeceğini bildiğim için bu noktanın üzerinde çok durmuyorum.
Oy kullanmaya şirk diyenler oy kullanmanın vekâlet verme anlamına geldiğini, vekilin de hükmen asıl gibi olduğu noktası üzerinde duruyorlar. Yoksa kimse çıkıp da oy kullanmanın şirk olması Kuran’da saraheten belirtilmiştir ya da bu amelin şirk olduğu fıtrat ile de bilinir demiyor
Büyük şirkin fıtraten bilineceğini söyleyip oy kullanmayı da buna dâhil eden arkadaşlara sormak lazım: Vekil, vekâlet ve bunlara taalluk eden hükümler fıtraten bilinebilir mi? Fıtraten bilinir diyenlerin fıtratlarına geçmiş olsun.
Ne Gezenler’in ne de başkalarının Bel’am demediği pek çok âlim hâkimiyetin Allah’tan başkasına verilemeyeceğini; Allah’ın bu hakkını bizzat gasp etmeye çalışan parlamenterleri muayyen olarak tekfir ederken oy kullanmanın vekalet verme anlamına geldiğini kabul etmiyorlar.
Oy kullanmanın vekâlet verme anlamı değil başa gelen ve savuşturulması mümkün olmayan iki beladan hafifini tercih etme kabilinden değerlendiriyorlar. Böyle değerlendirmeyip meselenin şirk olduğunu söyleyen âlimler de bu arkadaşların dediği gibi meseleyi fıtrata bağlamıyor
Bilakis meselenin şer’i delillerin bir araya getirilmesi ile karara bağlanacağını ikrar ediyor, içtihadıyla farklı bir sonuca ulaşan muhaliflerini de tekfir etmiyorlar. Gezenler’in Musa Hoca’ya gülerek okuduğu ayetlerin birinci dereceden muhatabı oy kullananlar değil
Bizzat teşri amelinde Allah’a ortak olmaya çalışanlar ki onlar da yasama faaliyetlerine katılanlardır. Oy kullananın da aynı hükümde olduğunu ispat etmeye çalışan bu ayetler üzerinden değil oy kullananın amelinin vekâlet verme anlamına gelmesi üzerinden ispat etmesi gerekir.
Bu da ister kabul edelim isterse kafamızı kuma gömelim ancak içtihadla, şer’i delilleri bir araya getirmeyle olabilecek bir şeydir ki bunu da ne selim fıtrat tespit ne de amelin hakikatini avam takdir edebilir.
İmam Şafii’nin Rey Ehli’nin imamlarından olan biri hakkında :“Önce yanlış bir şeyi asıl olarak tespit ediyor sonra da meseleleri onunla kıyaslayarak hüküm elde etmeye çalışıyor.” Dediği rivayet edilir. Bu durum her devirdeki bidatçilerin durumunu çok veciz şekilde özetliyor.
Büyük şirkin bütün suretleriyle birlikte fıtraten bilinebileceği gibi yanlış bir bilgiyi asıl ediniyor sonra her çıkan yeni meseleyi bu ölçüyle değerlendirip alakasız amellere şirk, millete de müşrik diyorlar.
Şirk her durumda fıtraten bilinen bir şey ise uzun uzadıya şirkten bahseden bu kadar ayet niye indirildi? Şirk her durumda fıtraten bilinen bir şey ise sizin de bel’am olarak isimlendirmediğiniz pek çok âlim daha doğrusu bilinen bütün alimler ya da istersen ezici çoğunluğu de...
Fıtraten bilindiğini iddia ettiğin bir ameli üstelik bu kadar da ayet varken şirk diye isimlendirmede nasıl hata ettiler? Hiçbiri hâkimiyetin sadece Allah’a ait olması, ibadetlerin sadece ona yapılması meselesinde ihtilaf etmez;
Hâkimiyetinde Allah ile çekişenin ya da ibadeti Allahtan gayrısına yöneltenin küfründe ve şirkinde durmazlarken bu meselede nasıl oldu da ihtilaf ettiler? Size göre dinin aslını tespit etmek için kitaba, peygambere dahi ihtiyaç yokken...
dinin aslına soktuğunuz meseleler nasıl oldu da bırak avamı sizin de çoğu için en azından ilimlerine şahitlik ettiğiniz kimselere gizli kaldı? Muhakkak ki bu nokta üzerine düşünen dinin aslı dedikleri şeyi heva ile doldurduklarını görür
Şirkin her durumda fıtraten bilineceğini iddia eden bu arkadaşların onlar da şirkin ancak fıtraten bilineceğini söyleyip sonucu kimsenin müşrik olamayacağına bağlayan dostlarıyla ara ara sohbet odalarındaki tartışmalarını dinliyorum.
Su katılmamış zındıklardan olan sohbet arkadaşları sorularıyla duman ediyor bunları. Büyük şirkin sadece fıtratla bilinebileceğini söylerseniz bu zındıkların ortaya attığı şüphelerin hiç birisine de cevap veremezsiniz, veremiyorsunuz da zaten.
Bu arkadaşlardan çok ümitli olduğum söylenemez. Lakin şu yazdıklarımı okuyan ortalama bir Müslümana şu nasihati edeyim: İman ve küfür meseleleri icmayla dinin en zor meseleleridir. Namaza, abdeste dair hükümleri bilmeyenin bu meseleler hakkında uzun boylu konuşması...
Şeytanın aldatmasından başka bir şey değildir. Abdestin farzlarını bilmekten aciz olanın bu meseleleri bilmesi mümkün değildir. Kendinize merhamet edin ve bu meseleyi ne selefi ne de halefi olmayan kimselere değil ilim ehline bırakın ve onların verdikleri fetvayla amel edip geçin...
Salih Seriyye
Gezenler’in kafasında kurduğunun aksine Musa Hoca halk önderi, herkesin eline kâğıt kalem alıp acaba ne söyleyecek diye beklediği biri değil. Videolarını en fazla birkaç bin kişi izliyor. Onları da ya sevenleri ya da sövenleri dinliyor.
Oy atmayla alakalı videosunda da kimseyi oy atmaya teşvik etmiyor, bilakis sakındırıyor ve ameli de şirk olarak nitelendiriyor. Murat Gezenler de bilir ki her ilim talebesi doğal olarak gündeminin ilk sırasına kendi kitlesini ilgilendiren şeyi alır.
Murat Gezenler’in sürekli halkların tekfirinden bahsetmesi toplumun gündeminde olduğu için değil kendi kitlesinin on yıllardır değişmeyen gündemi olmasından kaynaklanıyor.Musa Hoca sadece kendisinin değil...
Murat Gezenler’in kitaplarını tercüme ettirip piyasada dağıttığı âlimlerin tamamının yaptığı gibi meselede tafsilat olduğunu söylüyor. Bu açıklamayı seçimlere birkaç gün kala yapmakla zannımca şunu söylemeye çalışıyor:
Seçim olacak, milyonlarca kişi şu ya da bu sebeple oy kullanacak. Büyük çoğunluğu bizim nezdimizde mazeretli kimselerden olmasa da yine de kimisi babanız, anneniz; kimisi aranızda şer’i hukukun olduğu akrabalarınız, yakınlarınız bu amele bulaşacaklar.
İçlerinden şer’an mazur olanlar olabilir. Tekfir etmede ve şer’i haklarını düşürmede acele etmeyin, demeye çalışıyor. Gezenler, Musa Hoca’nın oy kullanmayla alakalı mezhebinin bu olduğunu on yıldır biliyor. Mezhebi buyken ve de yeni bir şey değilken itirazı anlamlı mı?
Oy kullanmaya teşvik etmiyor, meseleyi sulandırmıyor ve takipçilerine kendi mezhebine uygun bir şekilde dikkatli davranmalarını tavsiye ediyor. Aynı tavsiye ve ayrımı hiçbir zaman değişmediğini, 30 yıl önce neyse şimdi de aynı olduğunu söyleyen Gezenler’in...
Tercüme ettirip büyük bir iştahla yaydığı Otuz Risale kitabında Makdisi de yapıyor ve oy kullananların tekfirinde ayrım yapmamayı aşırılık olarak nitelendiriyor. Çektiği videolarda soru sormayı seven, cevap beklediğini tekrar tekrar yineleyen Gezenler’e birkaç soru da biz soralım
Musa Hoca’nın bu videosu mu insanları daha çok zehirlemiştir yoksa Makdisi’nin yazdıkları mı? İnsanlar Musa Hoca’ya mı daha çok itibar ederler yoksa Makdisi’ye mi? Uzun vadede Musa Hoca’nın söyledikleri mi daha büyük tahribata yol açmıştır yoksa Makdisi’nin yazdıkları mı?
Bu akide şirk akidesi ise bunu yayanın hükmü nedir? Âlimler içinde bidat sözlerin olduğu kitapları dahi yaymayı caiz görmezken içinde küfür olarak gördüğü sözleri yaymayı hangi şer’i gerekçeyle caiz görüyor?
Mutlak tekfir ile muayyen tekfir arasındaki ayrım müşriklere Müslüman demeye götüren bidat bir ayrımsa baştan sona bu ayrımdan bahseden ve bugün bu fikri savunanların ezici çoğunluğunun bakış açısına yön veren Otuz Risale tarzı kitapları basmak, halk arasında yaymak caiz mi?
Yoksa bizim bilmediğimiz; Youtube üzerinde yayınlamak küfür, kitap olarak basmak değildir diyen bir kaide mi var? Seçimlere iki gün kala bu tür kitapların satışını durduruyor mu?
30 yıldır değişmedim derken akidesini mi kast ediyor yoksa hangi telden olursa olsun yeter ki satış olsun diyerek her kitabı satmayı mübah görmeyi mi? Sonra Musa Hoca’nın Oy kullanmak Kuran’da geçmiyor ki sözüyle dalga geçiyor ve...
Pek çok örnek vererek bunlar da Kuran’da geçmiyor o zaman bunlar da şirk değil mi diye soruyor. Bunu söylerken gülüyor. Dinlerken ben de güldüm. Sonra aynı yeri bir daha dinledim bir daha güldüm. Sonra başka ilim talebesi kardeşlere dinlettim hep birlikte güldük.
30 yıldır bu meselelerle uğraşıp ihtilafın neyden kaynaklandığını anlayamamak kaç kişiye nasip olur ki? Verdiği örneklerin Musa Hoca’nın söyledikleriyle alakasını kurabilenin gerçekten ilimden ne kadar nasibi vardır? Musa Hoca şöyle demiş olsa Gezenler elbette haklı olabilirdi:
Allah hükmün kendisine ait olduğunu söylüyor, günümüz yöneticilerine ait olmadığını söylemiyor ki ya da Allah kendisine dua etmemizi emrediyor, Mahmud Efendi’ye etmemizi yasaklamıyor ki tarzı bir şey söylese elbette çıkıp Hoca sen hiç mi usul okumadın...
Allah hüküm yalnız bana aittir dediğinde hükmün Allah’tan başkasına verilemeyeceği anlaşılır; Allah yalnız bana dua edin dediğinde duanın başkasına yapılamayacağı anlaşılır. Allah 1400 küsur yıldır gelen herkesin isimlerini tek tek sayıp bunlara dua etmeyin mi desin, diyebilirdi.
Musa Hoca oy kullanmanın şirk olduğunun Kuran’da geçmediğini söyleyerek meselenin aslına dikkat çekiyor. Oy kullanmak asıl itibariyle ne şirktir ne de küfürdür bilakis sadece ilim ehlinin değil akıl ehlinin icmasıyla da caizdir.
Aslı mübah olan diğer ameller gibi kendisine dahil olan bir etmen sebebiyle hükmü harama, küfre, şirke ya da müstehaba, vacibe dönebilir. Örneğin halife seçiminde halifeyi seçecek olan şura heyeti seçimi gizli oy, açık seçim sistemiyle yapmak isterlerse şirke mi girmiş olurlar?
Yolculuk yapan bir grup kendi aralarında birini emir seçmek isteseler bunun için de sandık kurup oylarını o sandığa atsalar şirke mi girmiş olurlar? Aklı başında herkes oy kullanma işinin aslen mübah olduğunda ittifak edeceğini bildiğim için bu noktanın üzerinde çok durmuyorum.
Oy kullanmaya şirk diyenler oy kullanmanın vekâlet verme anlamına geldiğini, vekilin de hükmen asıl gibi olduğu noktası üzerinde duruyorlar. Yoksa kimse çıkıp da oy kullanmanın şirk olması Kuran’da saraheten belirtilmiştir ya da bu amelin şirk olduğu fıtrat ile de bilinir demiyor
Büyük şirkin fıtraten bilineceğini söyleyip oy kullanmayı da buna dâhil eden arkadaşlara sormak lazım: Vekil, vekâlet ve bunlara taalluk eden hükümler fıtraten bilinebilir mi? Fıtraten bilinir diyenlerin fıtratlarına geçmiş olsun.
Ne Gezenler’in ne de başkalarının Bel’am demediği pek çok âlim hâkimiyetin Allah’tan başkasına verilemeyeceğini; Allah’ın bu hakkını bizzat gasp etmeye çalışan parlamenterleri muayyen olarak tekfir ederken oy kullanmanın vekalet verme anlamına geldiğini kabul etmiyorlar.
Oy kullanmanın vekâlet verme anlamı değil başa gelen ve savuşturulması mümkün olmayan iki beladan hafifini tercih etme kabilinden değerlendiriyorlar. Böyle değerlendirmeyip meselenin şirk olduğunu söyleyen âlimler de bu arkadaşların dediği gibi meseleyi fıtrata bağlamıyor
Bilakis meselenin şer’i delillerin bir araya getirilmesi ile karara bağlanacağını ikrar ediyor, içtihadıyla farklı bir sonuca ulaşan muhaliflerini de tekfir etmiyorlar. Gezenler’in Musa Hoca’ya gülerek okuduğu ayetlerin birinci dereceden muhatabı oy kullananlar değil
Bizzat teşri amelinde Allah’a ortak olmaya çalışanlar ki onlar da yasama faaliyetlerine katılanlardır. Oy kullananın da aynı hükümde olduğunu ispat etmeye çalışan bu ayetler üzerinden değil oy kullananın amelinin vekâlet verme anlamına gelmesi üzerinden ispat etmesi gerekir.
Bu da ister kabul edelim isterse kafamızı kuma gömelim ancak içtihadla, şer’i delilleri bir araya getirmeyle olabilecek bir şeydir ki bunu da ne selim fıtrat tespit ne de amelin hakikatini avam takdir edebilir.
İmam Şafii’nin Rey Ehli’nin imamlarından olan biri hakkında :“Önce yanlış bir şeyi asıl olarak tespit ediyor sonra da meseleleri onunla kıyaslayarak hüküm elde etmeye çalışıyor.” Dediği rivayet edilir. Bu durum her devirdeki bidatçilerin durumunu çok veciz şekilde özetliyor.
Büyük şirkin bütün suretleriyle birlikte fıtraten bilinebileceği gibi yanlış bir bilgiyi asıl ediniyor sonra her çıkan yeni meseleyi bu ölçüyle değerlendirip alakasız amellere şirk, millete de müşrik diyorlar.
Şirk her durumda fıtraten bilinen bir şey ise uzun uzadıya şirkten bahseden bu kadar ayet niye indirildi? Şirk her durumda fıtraten bilinen bir şey ise sizin de bel’am olarak isimlendirmediğiniz pek çok âlim daha doğrusu bilinen bütün alimler ya da istersen ezici çoğunluğu de...
Fıtraten bilindiğini iddia ettiğin bir ameli üstelik bu kadar da ayet varken şirk diye isimlendirmede nasıl hata ettiler? Hiçbiri hâkimiyetin sadece Allah’a ait olması, ibadetlerin sadece ona yapılması meselesinde ihtilaf etmez;
Hâkimiyetinde Allah ile çekişenin ya da ibadeti Allahtan gayrısına yöneltenin küfründe ve şirkinde durmazlarken bu meselede nasıl oldu da ihtilaf ettiler? Size göre dinin aslını tespit etmek için kitaba, peygambere dahi ihtiyaç yokken...
dinin aslına soktuğunuz meseleler nasıl oldu da bırak avamı sizin de çoğu için en azından ilimlerine şahitlik ettiğiniz kimselere gizli kaldı? Muhakkak ki bu nokta üzerine düşünen dinin aslı dedikleri şeyi heva ile doldurduklarını görür
Şirkin her durumda fıtraten bilineceğini iddia eden bu arkadaşların onlar da şirkin ancak fıtraten bilineceğini söyleyip sonucu kimsenin müşrik olamayacağına bağlayan dostlarıyla ara ara sohbet odalarındaki tartışmalarını dinliyorum.
Su katılmamış zındıklardan olan sohbet arkadaşları sorularıyla duman ediyor bunları. Büyük şirkin sadece fıtratla bilinebileceğini söylerseniz bu zındıkların ortaya attığı şüphelerin hiç birisine de cevap veremezsiniz, veremiyorsunuz da zaten.
Bu arkadaşlardan çok ümitli olduğum söylenemez. Lakin şu yazdıklarımı okuyan ortalama bir Müslümana şu nasihati edeyim: İman ve küfür meseleleri icmayla dinin en zor meseleleridir. Namaza, abdeste dair hükümleri bilmeyenin bu meseleler hakkında uzun boylu konuşması...
Şeytanın aldatmasından başka bir şey değildir. Abdestin farzlarını bilmekten aciz olanın bu meseleleri bilmesi mümkün değildir. Kendinize merhamet edin ve bu meseleyi ne selefi ne de halefi olmayan kimselere değil ilim ehline bırakın ve onların verdikleri fetvayla amel edip geçin...
Salih Seriyye