Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Tekfiri Kim Yapar? Murat Gezenler ve Tekfircilerin Akıbeti

İmam Ebu Hanif Çevrimdışı

İmam Ebu Hanif

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamün Aleyküm arkadaşlar bugünlerde tekfirci cenahin geldi noktayı görüyoruz Murat Gezenler şimdide tekfir zor bir şey kolay değildir gibi şeyler demeye başladı onunda geçtim bayuncuk grubu da hadis meselesini tiyatro veya gösteri haline getirdi oda yetmedi gergerli oluna gitti oda yetmedi fetocu dedikleri bir adam ile röportaj yaptılar oda yetmemiş gibi piknik engellendi diye ağlamaya başlıyorlar ve artık ortalık da hep ebular ve tekfircileri görüyoruz
 
Repentant Çevrimdışı

Repentant

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
“Zandan sakının. Zira zan sözün en yalan olanıdır. İnsanların özel hallerini araştırmayın, konuşmalarını dinlemeye çalışmayın, birbirinizin alışverişini kızıştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeşler olun.”
 
İmam Ebu Hanif Çevrimdışı

İmam Ebu Hanif

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
“Zandan sakının. Zira zan sözün en yalan olanıdır. İnsanların özel hallerini araştırmayın, konuşmalarını dinlemeye çalışmayın, birbirinizin alışverişini kızıştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeşler olun.”
Bunu bana mı diyon kardeşim yoksa bahsettim kişilere mi
 
kalemşur Çevrimdışı

kalemşur

berhedan jiyane
İslam-TR Üyesi
muayen tekfir xevariç tolulugunun ortaya cıkardıgı ilk bidaattir....,

Aynı şekilde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur ki:
«أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لاَ إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَيُقِيمُوا الصَّلاَةَ، وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ، فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّ الإِسْلاَمِ، وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ.»
«İnsanlarla, Allah’tan başka hak ilah olmadığına, Muhammed’in Onun Rasulü olduğuna, namazı ikame edip, zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum! Şayet bunu yaparlarsa, kanlarını ve mallarını İslam’ın hakkı müstesna benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah’a aittir.» İşte bu, Allah’ın rasulünün kelamıdır! Buhari, no: 25; Müslim, no: 22

Ali el-Kâfi (1014/1606) bunun için daha geniş bir tanım yaparak şöyle der: Ehl-i kıble zarûrât-ı diniye üzerinde ittifak eden kimselerdir" (Ali el-Karı, Şerhu'l-Fıkhı'l Ekber, 139).
Cundub b. Abdillah radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
مَنْ صَلَّى صَلاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا فَذَلِك الْمُسلم، لَهُ ذمَّة الله، وَذمَّة رَسُولِهِ
“Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir, kestiğimizi yerse o Müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasulünün zimmeti onun üzerindedir.” Sahih. Taberani (2/162) Ru’yani (954) el-Muhallisiyyat (1393) İbn Adiy (2/454) El-Esbehani el-Hucce (442)

Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem el-Munzir b. Sâvâ’ya şöyle yazdı:
مَنْ صَلَّى صَلَاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا، وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا، فَذَاكُمُ الْمُسْلِمُ، لَهُ ذِمَّةُ اللهِ وَذِمَّةُ الرَّسُولِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestğimizi yerse işte o müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasul sallallahu aleyhi ve sellem’in zimmeti onun üzerinedir. [3] Sahih ligayrihi. Taberânî (10/152, 20/355) Ebu Nuaym Ma’rife (6100) Bkz.: Ebu Ubeyd el-Emval (51) Ebu Yusuf el-Harac (268)

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ صَلَّى صَلَاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا، وَصَامَ شَهْرَنَا، فَذَلِكَ الْمُسْلِمُ، لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ رَسُولِهِ
Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve (Ramazan) ayımızın orucunu tutarsa o müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasulünün zimmeti onun üzerinedir.”
Hasen ligayrihi. İshak b. Rahuye (407) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (2363) Ebu Yusuf el-Harac (270) isnadında Kulsum b. Muhammed vardır. “Ramazan ayımızın orunu tutarsa” kısmı sadece onun tarikinden geldiği için bu kısım zayıftır.

Ehl-i kıbleyi, ehl-i sünnet ve ehl-i bid'at şeklinde ikiye ayıran âlimler Hâriciye bir kısmı Mutezile, Şia, Kerrâmiye, Mücessime, Müşebbihe, Mürcie gibi bid'at mezheplerini de ehli kıbleden saymışlar; fakat açıkça İslâm'ın temel nasslarını değiştiren, bozan, reddeden Batınîlik, Gulât-ı Şia, Hâriciye bir kısmı, Cehmiye, Bahâiye, Kadıyânilik, Ahmedîlik, Nusayrilik, Dürzilik gibi fırka ve mezhepleri ehl-i dalâletten saymışlardır. Çünkü bunlar arasında meselâ Hâricî* Ezârika mezhebi gibi müslümanın kanını, malını, canını helâl sayarak birçok müslümanı katletmiş olanlar bulunmaktadır. İslâm da tekfiri, ayrılığı, bölük bölük fırkalara ayrılmayı, cedeli, te'vili, inanç esaslarının tartışılmasını ehl-i bid'at mezhepleri ortaya atmışlardır. Bunların içinde de, dalâlet ehli olanlar, hevâlarına uyanlar İslâm için en tehlikeli olanlardır.
Cenâb-ı Hak, Nisâ Sûresi’nde şöyle buyuruyor:
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًاۚ

“Size selâm verene, ‘Sen, mü’min değilsin.’ demeyin.”[1] [1] Nisa, 4:94.
Resûl-i Ekrem (sav) de hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
عَنْ أب۪ى ذَرٍّ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللهِ يَقُولُ: لَا يَرم۪ي رَجُلٌ رَجُلاً بِالْفِسْقِ أَوِ الْكُفْرِ، إلَّا ارْتَدَّتْ عَلَيْهِ، إنْ لَمْ يَكُنْ صَاحِبُهُ كَذٰلِكَ
Ebu Zer (ra)’dan rivâyet edildiğine göre O, Resûlullah (sav)’i şöyle buyururken işitmiştir:
“Hiç kimse, başkasına fâsık ve kâfir demesin. Şayet o kimsede bu haller mevcûd değilse, o söz, onu söyleyene döner.”[ Buharî, Edeb, 44.

وعَنْ أَب۪ي ذَرٍّ رَضِيَ اللّٰه عَنْهُ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ يَقُولُ : مَنْ دَعَا رَجُلاً بالْكُفْرِ ، أَوْ قَالَ عَدُوَّ اللّٰهِ ، ولَيْسَ كَذٰلِكَ إِلَّاحَارَ علَيْهِ .مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ .حَارَ : رَجَعَ

Yine Ebû Zer (ra)’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Kim, bir adamı, ‘Ey kâfir!’ diye çağırır veya ona, ‘Ey Ellah'ın düşmanı!’ derse, o adam da böyle değilse, bu söz, söyleyenin kendisine döner.”[
Buhârî, Edeb, 44; Müslim, Îmân, 112.

عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ : إِذَا قَالَ الرَّجُـلُ لِاَخ۪يهِ : يَا كَافِرُ ، فَقَدْ بَاءَ بِهَا أَحَدُهُمَا ، فَإِنْ كَان كَمَا قَالَ وَإِلاَّ رَجَعَتْ عَلَيْهِ. مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ

İbni Ömer (ra)’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Bir adam, din kardeşine, ‘Ey kâfir!’ derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer böyle denilen kişi söylenildiği gibi ise, söz doğrudur; yerini bulmuş olur. Aksi takdirde bu söz, söyleyene geri döner.”[
Buhârî, Edeb, 73; Müslim, Îmân, 111. Tirmizî, Îmân 16.
 
Never Give Up Çevrimdışı

Never Give Up

Üye
İslam-TR Üyesi
muayen tekfir xevariç tolulugunun ortaya cıkardıgı ilk bidaattir....,

Aynı şekilde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur ki:
«أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لاَ إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَيُقِيمُوا الصَّلاَةَ، وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ، فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّ الإِسْلاَمِ، وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ.»
«İnsanlarla, Allah’tan başka hak ilah olmadığına, Muhammed’in Onun Rasulü olduğuna, namazı ikame edip, zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum! Şayet bunu yaparlarsa, kanlarını ve mallarını İslam’ın hakkı müstesna benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah’a aittir.» İşte bu, Allah’ın rasulünün kelamıdır! Buhari, no: 25; Müslim, no: 22

Ali el-Kâfi (1014/1606) bunun için daha geniş bir tanım yaparak şöyle der: Ehl-i kıble zarûrât-ı diniye üzerinde ittifak eden kimselerdir" (Ali el-Karı, Şerhu'l-Fıkhı'l Ekber, 139).
Cundub b. Abdillah radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
مَنْ صَلَّى صَلاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا فَذَلِك الْمُسلم، لَهُ ذمَّة الله، وَذمَّة رَسُولِهِ
“Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir, kestiğimizi yerse o Müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasulünün zimmeti onun üzerindedir.” Sahih. Taberani (2/162) Ru’yani (954) el-Muhallisiyyat (1393) İbn Adiy (2/454) El-Esbehani el-Hucce (442)

Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem el-Munzir b. Sâvâ’ya şöyle yazdı:
مَنْ صَلَّى صَلَاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا، وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا، فَذَاكُمُ الْمُسْلِمُ، لَهُ ذِمَّةُ اللهِ وَذِمَّةُ الرَّسُولِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestğimizi yerse işte o müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasul sallallahu aleyhi ve sellem’in zimmeti onun üzerinedir. [3] Sahih ligayrihi. Taberânî (10/152, 20/355) Ebu Nuaym Ma’rife (6100) Bkz.: Ebu Ubeyd el-Emval (51) Ebu Yusuf el-Harac (268)

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ صَلَّى صَلَاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا، وَصَامَ شَهْرَنَا، فَذَلِكَ الْمُسْلِمُ، لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ رَسُولِهِ
Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve (Ramazan) ayımızın orucunu tutarsa o müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasulünün zimmeti onun üzerinedir.”
Hasen ligayrihi. İshak b. Rahuye (407) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (2363) Ebu Yusuf el-Harac (270) isnadında Kulsum b. Muhammed vardır. “Ramazan ayımızın orunu tutarsa” kısmı sadece onun tarikinden geldiği için bu kısım zayıftır.

Ehl-i kıbleyi, ehl-i sünnet ve ehl-i bid'at şeklinde ikiye ayıran âlimler Hâriciye bir kısmı Mutezile, Şia, Kerrâmiye, Mücessime, Müşebbihe, Mürcie gibi bid'at mezheplerini de ehli kıbleden saymışlar; fakat açıkça İslâm'ın temel nasslarını değiştiren, bozan, reddeden Batınîlik, Gulât-ı Şia, Hâriciye bir kısmı, Cehmiye, Bahâiye, Kadıyânilik, Ahmedîlik, Nusayrilik, Dürzilik gibi fırka ve mezhepleri ehl-i dalâletten saymışlardır. Çünkü bunlar arasında meselâ Hâricî* Ezârika mezhebi gibi müslümanın kanını, malını, canını helâl sayarak birçok müslümanı katletmiş olanlar bulunmaktadır. İslâm da tekfiri, ayrılığı, bölük bölük fırkalara ayrılmayı, cedeli, te'vili, inanç esaslarının tartışılmasını ehl-i bid'at mezhepleri ortaya atmışlardır. Bunların içinde de, dalâlet ehli olanlar, hevâlarına uyanlar İslâm için en tehlikeli olanlardır.
Cenâb-ı Hak, Nisâ Sûresi’nde şöyle buyuruyor:
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًاۚ

“Size selâm verene, ‘Sen, mü’min değilsin.’ demeyin.”[1] [1] Nisa, 4:94.
Resûl-i Ekrem (sav) de hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
عَنْ أب۪ى ذَرٍّ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللهِ يَقُولُ: لَا يَرم۪ي رَجُلٌ رَجُلاً بِالْفِسْقِ أَوِ الْكُفْرِ، إلَّا ارْتَدَّتْ عَلَيْهِ، إنْ لَمْ يَكُنْ صَاحِبُهُ كَذٰلِكَ
Ebu Zer (ra)’dan rivâyet edildiğine göre O, Resûlullah (sav)’i şöyle buyururken işitmiştir:
“Hiç kimse, başkasına fâsık ve kâfir demesin. Şayet o kimsede bu haller mevcûd değilse, o söz, onu söyleyene döner.”[ Buharî, Edeb, 44.

وعَنْ أَب۪ي ذَرٍّ رَضِيَ اللّٰه عَنْهُ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ يَقُولُ : مَنْ دَعَا رَجُلاً بالْكُفْرِ ، أَوْ قَالَ عَدُوَّ اللّٰهِ ، ولَيْسَ كَذٰلِكَ إِلَّاحَارَ علَيْهِ .مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ .حَارَ : رَجَعَ

Yine Ebû Zer (ra)’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Kim, bir adamı, ‘Ey kâfir!’ diye çağırır veya ona, ‘Ey Ellah'ın düşmanı!’ derse, o adam da böyle değilse, bu söz, söyleyenin kendisine döner.”[
Buhârî, Edeb, 44; Müslim, Îmân, 112.

عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ : إِذَا قَالَ الرَّجُـلُ لِاَخ۪يهِ : يَا كَافِرُ ، فَقَدْ بَاءَ بِهَا أَحَدُهُمَا ، فَإِنْ كَان كَمَا قَالَ وَإِلاَّ رَجَعَتْ عَلَيْهِ. مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ

İbni Ömer (ra)’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Bir adam, din kardeşine, ‘Ey kâfir!’ derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer böyle denilen kişi söylenildiği gibi ise, söz doğrudur; yerini bulmuş olur. Aksi takdirde bu söz, söyleyene geri döner.”[
Buhârî, Edeb, 73; Müslim, Îmân, 111. Tirmizî, Îmân 16.
Bu durumda Cübbeli müslüman mı oluyor? Sonuçta bu 3 şartı yerine getiriyor peki Cübbeli’ye kafir diyenler mi kafir oldu? Bu konuda görüşünüz nedir?
 
kalemşur Çevrimdışı

kalemşur

berhedan jiyane
İslam-TR Üyesi
Bu durumda Cübbeli müslüman mı oluyor? Sonuçta bu 3 şartı yerine getiriyor peki Cübbeli’ye kafir diyenler mi kafir oldu? Bu konuda görüşünüz nedir?
ben alim deyilim ki tekfir edeyim tekfir usulu fıkıhtır. ancak alimler,kadılar şura mahkeme yoluyla tekfir eder... bir de itiraz etiğin sahih hadisler

Abdullah ibni Abbas (ra) der ki:
فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ فَخَلُّواْ سَبِيلَهُمْ
" 'Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı kılar, zekâtı da verirlerse dinde kardeşlerinizdir, (diğer bir rivayette '…yollarını açın/onları serbest bırakın.').' ayeti Ehl-i Kıble'nin kanını haram kılmıştır." Tefsiru't Taberi, 14/153
İbni Abbas (ra) birinin Ehl-i Kıble'den olup İslami koruma altında olması için şirkten tevbe etmesini, namazı kılmasını ve zekât vermesini şart koşmuştur. Bu ayeti kaidenin delili olarak kabul etmiştir.
Abdullah ibni Abbas (ra) ayet ile mezkûr kaide arasında nasıl bir bağ kurmuştur? Elbette bu bağı kurmasını sağlayan, Allah Resûlü'nün sünnetidir:
Buhari (rh) şöyle der:
فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ فَخَلُّواْ سَبِيلَهُمْ
" '…Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirlerse yollarını açın/onları serbest bırakın.' "Tevbe Suresi 5. Ayet Hakkındaki Bab, Kitabu'l İman, 17. bab
İbni Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ben, Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim O'nun elçisi olduğuma şahitlik edinceye ve namazı kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum."
.Buhari, 25; Müslim, 22
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Dinin asıllarından olan, açık olan büyük Küfr/şirke giren mevzularda konuya vâkıf herkes fâili tekfir edebilir. Misâlen İman'ın şartları olarak bililnen tüm konuları (6 şart), Allah'tan başkasına kurban, tavaf, dua, Puta secde etmek gibi ibâdet türlerini Allah'tan başkasına yapanın tekfiri için ; "ben âlim değilim, benim makamım yok" veya "tekfir edersem harici olurum (derler)" düşüncesi bâtıldır. Böyle açık, sârih meselelerde / durumlarda âlime, ilim ehline ihtiyaç yoktur.
Aksi taktirde büyük küfr / şirke giren mevzulardan habersiz kimse tağutu nasıl inkâr / red edebilir?

Allah'a dua ile Kul'a duayı (ibadeti) ayırt / fark göremeyen kişi (Büyük Şirk olup, tekfirin engelleri kendisinde yoksa) nasıl tevhid üzerine kalabilir ki?


 
Hawkeye Çevrimdışı

Hawkeye

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşler büyük şirkte cehalet mazeret midir konusunu iyi anlamamız lazım. Abdulmuizz hocam dikkat ederseniz batıl düşünceler için Allah'tan başkasına yapılan ibadetler yapan sufilerin tekfiri hakkında ihtilafa düşmeyin diye uyarıyor bizleri;

/// Alıntı

“Allahu Teala, yalanlayarak olsun veya olmasın, ayetlerinden yüz çevirenlere en ağır cezayı vereceğini belirtmiştir. Bu da gösteriyor ki peygamberlerin getirdiklerini kabul etmeyenler kâfirdir. Bunun yalanlama, büyüklenme, hevaya uyma veya getirilen şeylerden şubhe etme sebebi ile meydana gelmesi arasında fark yoktur.
Peygamberin getirdiği şeyleri yalanlayan herkes kâfirdir. Yalanlamasa bile, iman etmediği sürece yine kâfir olur.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/196)


Dinin bazı meseleleri, açıklama yapmayı gerektirir. Bu meseleleri, Tevhid ve zıddı olan şirk gibi veya dinden zorunlu olarak bilinen ve meşhur olan şeyler gibi değerlendirmek doğru olmaz.

İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Eğer ki kişinin muhalefeti, dinin açık olmayan ve herkes tarafından bilinmesinin zor olduğu meselelerde olursa, hata ettiği, dalalete düştüğü ve kendisine hüccet ikamesinin yapılmadığı söylenebilir. Ancak kişinin muhalefeti, açık olan ve Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun ile gönderildiği ve ona muhalefet edenlerin tekfir edildiği bütün Müslümanlar ve hatta Yahudi ve Hristiyanlar tarafından da bilinen meselelerde ise durum böyle değildir. Tek olan Allahu Teala’ya ibadetin emredilmiş olması ve Allahu Teala’dan başka, meleklere, peygamberlere, güneşe, aya, yıldızlara, putlara ve başka şeylere ibadetin yasaklanmış olması bu türdendir. Bunlar İslam esaslarının en açık olanlarıdır. Yine beş vakit namaz ve Yahudi, Hristiyan, Mecusi ve muşriklere düşmanlığın emredilmiş olması ile içki, kumar, zina ve faizin yasaklanmış olması da bu kabildendir.” (Mecmuu’l-Fetava, 4/37)

///

Şeyhülislam İbn Teymiye'nin (rahimahullah) sözlerinden, içtihatta hata yapanları veya dinin bazı yönlerini bilmeyenleri tekfir etmediği açıktır. Aksine, onların affedileceğini ve kafir olmadıklarını söylemektedir.

Ebu Hurayra Radıyallahu Anhu Allah Rasûlu’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Bir adam nefsine zulmetmiş ve ölüm anında oğullarına şöyle demişti:
‘Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin, sonra denize saçın. VAllahi eğer Rabbim beni diriltmeye güç yetirirse, hiç kimseye azab etmediği şekilde bana azab eder.’
Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki: “Oğulları bu isteğini yaptılar”
Allahu Teala yeryüzüne şöyle dedi: “Aldığını geri ver.” O an adam dirildi ve kalktı.
Allahu Teala ona şöyle dedi: “Bu yaptığın şeye seni sevk eden nedir?”
Adam; “Senden korkumdur Ya Rabbi!” dedi.
Bu söylediğinden dolayı Allahu Teala onu affetti.”
(Buhari , Muslim)


Ancak Allah'ın varlığını, peygamberleri, ahiret gününü vb. inkâr edenler, sahabeye sövenler veya bid'atı savunanlar gibi dinin esaslarına bilerek ve kasten muhalefet edenleri tekfir etmektedir. Buna mutasavvıf ehli de dahildir.

Dolayısıyla yukarıda anlatılanlara dayanarak Cübbeli'ye kâfir diyenlerin kâfir olduğunu söylemek doğru değildir. Bilakis tekfir edilesi belamlardan birisi zaten.

Tekfir edeceksek de şunu okuyalım;

 
Son düzenleme:
Ummetbilinci Çevrimdışı

Ummetbilinci

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşler büyük şirkte cehalet mazeret midir konusunu iyi anlamamız lazım. Abdulmuizz hocam dikkat ederseniz batıl düşünceler için Allah'tan başkasına yapılan ibadetler yapan sufilerin tekfiri hakkında ihtilafa düşmeyin diye uyarıyor bizleri;

/// Alıntı

“Allahu Teala, yalanlayarak olsun veya olmasın, ayetlerinden yüz çevirenlere en ağır cezayı vereceğini belirtmiştir. Bu da gösteriyor ki peygamberlerin getirdiklerini kabul etmeyenler kâfirdir. Bunun yalanlama, büyüklenme, hevaya uyma veya getirilen şeylerden şubhe etme sebebi ile meydana gelmesi arasında fark yoktur.
Peygamberin getirdiği şeyleri yalanlayan herkes kâfirdir. Yalanlamasa bile, iman etmediği sürece yine kâfir olur.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/196)


Dinin bazı meseleleri, açıklama yapmayı gerektirir. Bu meseleleri, Tevhid ve zıddı olan şirk gibi veya dinden zorunlu olarak bilinen ve meşhur olan şeyler gibi değerlendirmek doğru olmaz.

İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Eğer ki kişinin muhalefeti, dinin açık olmayan ve herkes tarafından bilinmesinin zor olduğu meselelerde olursa, hata ettiği, dalalete düştüğü ve kendisine hüccet ikamesinin yapılmadığı söylenebilir. Ancak kişinin muhalefeti, açık olan ve Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun ile gönderildiği ve ona muhalefet edenlerin tekfir edildiği bütün Müslümanlar ve hatta Yahudi ve Hristiyanlar tarafından da bilinen meselelerde ise durum böyle değildir. Tek olan Allahu Teala’ya ibadetin emredilmiş olması ve Allahu Teala’dan başka, meleklere, peygamberlere, güneşe, aya, yıldızlara, putlara ve başka şeylere ibadetin yasaklanmış olması bu türdendir. Bunlar İslam esaslarının en açık olanlarıdır. Yine beş vakit namaz ve Yahudi, Hristiyan, Mecusi ve muşriklere düşmanlığın emredilmiş olması ile içki, kumar, zina ve faizin yasaklanmış olması da bu kabildendir.” (Mecmuu’l-Fetava, 4/37)

///

Şeyhülislam İbn Teymiye'nin (rahimahullah) sözlerinden, içtihatta hata yapanları veya dinin bazı yönlerini bilmeyenleri tekfir etmediği açıktır. Aksine, onların affedileceğini ve kafir olmadıklarını söylemektedir.

Ebu Hurayra Radıyallahu Anhu Allah Rasûlu’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Bir adam nefsine zulmetmiş ve ölüm anında oğullarına şöyle demişti:
‘Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin, sonra denize saçın. VAllahi eğer Rabbim beni diriltmeye güç yetirirse, hiç kimseye azab etmediği şekilde bana azab eder.’
Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki: “Oğulları bu isteğini yaptılar”
Allahu Teala yeryüzüne şöyle dedi: “Aldığını geri ver.” O an adam dirildi ve kalktı.
Allahu Teala ona şöyle dedi: “Bu yaptığın şeye seni sevk eden nedir?”
Adam; “Senden korkumdur Ya Rabbi!” dedi.
Bu söylediğinden dolayı Allahu Teala onu affetti.”
(Buhari , Muslim)


Ancak Allah'ın varlığını, peygamberleri, ahiret gününü vb. inkâr edenler, sahabeye sövenler veya bid'atı savunanlar gibi dinin esaslarına bilerek ve kasten muhalefet edenleri tekfir etmektedir. Buna mutasavvıf ehli de dahildir.

Dolayısıyla yukarıda anlatılanlara dayanarak Cübbeli'ye kâfir diyenlerin kâfir olduğunu söylemek doğru değildir. Bilakis tekfir edilesi belamlardan birisi zaten.

Tekfir edeceksek de şunu okuyalım;


Bu nedenle Cehmiyye, Hululiyye ve Allahu Teala’nın Arş’ın üzerinde olduğunu kabul etmeyenlere şunu söylüyordum: ‘Ben size, bu iddianızda muvafakat edersem kafir olurum. Çünkü söylediğinizin küfür olduğunu biliyorum. Ancak bana göre siz tekfir edilmezsiniz, çünkü cahilsiniz.”

Attığınız linkte böyle bir ifade buldum bu ifade doğru değildir Allah arşın üzerinde altında sağında solunda değildir

Rasûlullâh sallallâhu âleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;
 
''Sen zahirsin, senin Üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın, senin Altında hiçbir şey yoktur ''
(Ebu Davud,K.el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505/ Müslim, K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 / Tirmizi, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400)

İmam Beyhakî rahimehullah demiştir ki,

-Dostlarımız bu Hadisi delîl göstererek: "Üstünde ve altında bir şey bulunmayan mekansız olarak vardır" demişlerdir.-(“El-Esmâ ve’s-Sifât“ 2. cilt/s.144)
 
T Çevrimdışı

Toplumsal Hipnoz

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Tekfir konusunda biraz fazla aşırılar malesef aralarında anlaşmazlığa düşüp birbirlerinide tekfir ediyorlar bazen mesela abdulkadir polat mevzusunda olanlar gibi.. Tevhid ehli bölünüp birbirine tekdir etmemeli bence..
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bu nedenle Cehmiyye, Hululiyye ve Allahu Teala’nın Arş’ın üzerinde olduğunu kabul etmeyenlere şunu söylüyordum: ‘Ben size, bu iddianızda muvafakat edersem kafir olurum. Çünkü söylediğinizin küfür olduğunu biliyorum. Ancak bana göre siz tekfir edilmezsiniz, çünkü cahilsiniz.”

Attığınız linkte böyle bir ifade buldum bu ifade doğru değildir Allah arşın üzerinde altında sağında solunda değildir

Rasûlullâh sallallâhu âleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;
 
''Sen zahirsin, senin Üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın, senin Altında hiçbir şey yoktur ''
(Ebu Davud,K.el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505/ Müslim, K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 / Tirmizi, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400)

İmam Beyhakî rahimehullah demiştir ki,

-Dostlarımız bu Hadisi delîl göstererek: "Üstünde ve altında bir şey bulunmayan mekansız olarak vardır" demişlerdir.-(“El-Esmâ ve’s-Sifât“ 2. cilt/s.144)
Kendi kendine anlam yükleyerek hedefe saldırıyorsun.
Allah c.c. Arşın üzerindedir, semadadır deyince nasıl anlıyorsun? Arşa oturuyor, dayanıyor mu anlıyorsun?

''Sen zahirsin, senin Üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın, senin Altında hiçbir şey yoktur '' deyince mekansız olarak nerede kabul ediyorsun? Arşa istiva etmesini nasıl anlıyorsun?
 
Hawkeye Çevrimdışı

Hawkeye

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bu nedenle Cehmiyye, Hululiyye ve Allahu Teala’nın Arş’ın üzerinde olduğunu kabul etmeyenlere şunu söylüyordum: ‘Ben size, bu iddianızda muvafakat edersem kafir olurum. Çünkü söylediğinizin küfür olduğunu biliyorum. Ancak bana göre siz tekfir edilmezsiniz, çünkü cahilsiniz.”

Attığınız linkte böyle bir ifade buldum bu ifade doğru değildir Allah arşın üzerinde altında sağında solunda değildir

Rasûlullâh sallallâhu âleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;
 
''Sen zahirsin, senin Üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın, senin Altında hiçbir şey yoktur ''
(Ebu Davud,K.el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505/ Müslim, K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 / Tirmizi, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400)

İmam Beyhakî rahimehullah demiştir ki,

-Dostlarımız bu Hadisi delîl göstererek: "Üstünde ve altında bir şey bulunmayan mekansız olarak vardır" demişlerdir.-(“El-Esmâ ve’s-Sifât“ 2. cilt/s.144)

Arşın üzerinde sağında solunda değildir derken ne demek istiyorsun ? Arşa istiva ettiğini nasıl anlıyorsun ?

Bu nedenle Cehmiyye, Hululiyye ve Allahu Teala’nın Arş’ın üzerinde olduğunu kabul etmeyenlere şunu söylüyordum: ‘Ben size, bu iddianızda muvafakat edersem kafir olurum. Çünkü söylediğinizin küfür olduğunu biliyorum. Ancak bana göre siz tekfir edilmezsiniz, çünkü cahilsiniz.” derken ne anlıyorsun da yorumluyorsun bunu ? Allah (c.c.) Secde Suresi 32. ayette açıkça arşa istiva ettiğini söylemiyor mu ?

Allah'u Teala şöyle buyuruyor (mealen)

"Allah; gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra da arşa istivâ etmiştir. Sizin O’ndan başka bir veliniz de şefaatçiniz de yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?" [Secde Suresi, 32]

"Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine (kudretine yakışır bir şekilde) istiva eden ve her şeyin işine hükmeden Allah'tır." [Yunus Suresi, 3]

"Kim, izzet istiyorsa, bilsin ki izzet tümüyle Allah’ındır. Güzel söz O'na yükselir. Salih amel de onu yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlar onlar için çok şiddetli bir azap vardır ve bizzat onların tuzağı boşa çıkar." [Fatir Suresi, 10]


"O, İlk'tir (O'ndan önce hiçbir şey yoktur) ve Son'dur (O'ndan sonra hiçbir şey yoktur), En Yüce'dir (O'ndan üstün hiçbir şey yoktur) ve En Yakın'dır (O'ndan daha yakın hiçbir şey yoktur)." [Hadid Suresi, 10]

Ebu Hureyre (r.anh)'ın naklettiği hadiste;
"Fatıma bir hizmetçi istemek için Rasûlullah (s.a.v.)'e geldi, Rasûlullah (s.a.v.): 'Sana verecek bir şeyim yok' dedi. Bunun üzerine Fatıma geri döndü, fakat daha sonra Peygamber (s.a. v.) ona gelerek şöyle buyurdu: "İstediğin şey mi senin için daha değerlidir, yoksa ondan daha hayırlısı mı?" Ali (a.s.) ona: "Ondan daha hayırlısını söyle" dedi. Bunun üzerine o da söyledi. Dedi ki: 'Allahümme Rabbes-semavatis-Seb'i ve Rabbel-'Arşil-'Azim, Rabbena ve Rabbe Kulli şey'in, münzil et-Tevrati vel-İncili vel-Kur'anil-'Azim. Entel-Evvelu fe leyse kablike şey', ve Entel-Akiru fe leyse ba'daka şey', Antaz-Zahiru fe leyse fevka şey', ve Entel-Batinu fe leyse dunaka şey', İkdi 'ennad-daina ve ağnina minel-fakr (Ey Allah'ım, Yedi göğün Rabbi ve yüce Arş'ın Rabbi, bizim Rabbimiz ve her şeyin Rabbi, Tevrat'ın, İncil'in ve apaçık Kur'an'ın açıklayıcısı. Sen her şeyin evvelisin ve senden sonra hiçbir şey yoktur; sen her şeyin âhirisin ve senden sonra hiçbir şey yoktur. Sen yücesin, senden yüce bir şey yoktur; sen yakınsın, senden yakın bir şey yoktur. Borçlarımızı öde ve bizi yoksulluktan kurtar.") [Sünen İbn Mace 3831]

Buna benzer pek çok ayet ve hadis vardır. Ama aynı zamanda Allah bize, nerede olurlarsa olsunlar kullarıyla birlikte olduğunu söyler:

"Görmedin mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Üç kişi yoktur ki, O onların dördüncüsü olmasın (Kendisi Arş'ın, yedinci göğün üzerindeyken ilmiyle), - beş kişi de yoktur ki, O onların altıncısı olmasın (ilmiyle), - ne bundan daha azı, ne de daha çoğu yoktur ki, nerede olurlarsa olsunlar O onlarla beraberdir (ilmiyle)." [Mücadele Suresi, 7]

Allah, Arş'ının üzerinde oluşundan söz etmeyi, bir ayette (ayet) birleştirmiştir:

"Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine (kudretine yakışır bir şekilde) istiva eden O'dur. O, yere ne girdiğini ve ondan ne çıktığını, gökten ne indiğini ve oraya ne yükseldiğini bilir. Ve siz nerede olursanız olun, O (ilmiyle) sizinle beraberdir." [Hadid Suresi, 4]

Allah'ın bizimle birlikte olduğunu söylemek, O'nun yarattıklarıyla karıştığı (ya da onların içinde yaşadığı) anlamına gelmez; aksine O, ilmiyle kullarıyla birliktedir. O, Arş'ının üzerindedir ve onların yaptıklarından hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ayet-i kerimeye (mana yorumuna) gelince:

"Ve Biz ona (ilmimizle) şah damarından daha yakınız." [Kaf Suresi, 16]

Müfessirlerin çoğu, "O, insanların amellerini kaydetmekle görevli melekleri vasıtasıyla yakın olandır" demişlerdir. O'nun yakın olduğunu söyleyenler ise, O'nun bizimle beraber olduğu hususunda söylendiği gibi, O'nun ilmiyle yakın olduğu şeklinde açıklamışlardır.

Bu, Allah'ın yarattıklarının üstünde olduğunu ve kullarıyla beraber olduğunu söyleyen Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in (nebevî hidayet taraftarlarının) görüşüdür. Cahiliye (sapkın bir mezhep) ve takipçileri tarafından dile getirilen tüm İlahi sıfatların inkarına gelince, O'nun Zatının yarattıklarının üzerinde olduğunu ve Arşının üzerine yükseldiğini inkar ederler ve O'nun her yerde Zatıyla mevcut olduğunu söylerler.


"O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir." (Hadid 3)

O, her şeyden önce vardır. Her şey yok olduktan sonra kalacak O'dur. Varlığı apaçıktır. Zatı gizlidir. O, her şeyi bilendir.

Allah teala bu âyet-i kerimede kendisinin ezeli ve ebedi olduğunu kuvvet ve kudretinin apaçık görüldüğünü, zatının ise idrak edilemeyeceğini beyan etmektedir.
Mufessirler, Allah teahınin, âyette zikredilen "Zahir" ve "Bâtın" sıfatlarını çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.

"Zahir"in manasının. Allanın, ilmiyle herşeyin dışını kuşatması, "Bâtın"ın manasının ise yine Allah tealanın, ilmiyle herşeyin iç yüzünü bilmesi olduğu söylenmiştir. (Ruhini, K.Tefsir ul-Kıır'an, Sure: 57)

Diğer bir kısım âlimlere göre, buradaki "Zahir" ifadesinden maksat, Allah'ın, herşeyin üstünde ve herşeye galip olmasıdır.
"Bâtın" ifadesinden maksat ise, Allah tealanın herşeyin en üst noktasında bulunduğu gibi en alt noktasında da bulunmasıdır. O, herşeye şah damarından daha yakındır.

Ebu Hurayra (r.a.) diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.) yatağına yerleşince şöyle dua ederdi:
"Ey, göklerin Rabbi, yerin rabbi ve herşeyin rabbi olan, taneyi ve çekirdiği yaratan, Tevratı, İncili ve Kur'anı indiren Alhıhım, ben senin, perçeminden yakalayacağın her şer sahibinin şerrinden sana sığınırım. Sen evvelsin, senden önce hiçbir şey yoktu. Sen sonsun. Senden sonra da hiçbir şey kalmayacaktır. Sen zahirsin, senin üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın, senin altında hiçbir şey yoktur. Sen, benim borcumu öde, fakirliğimi gider.
(Ebu Davud, K. el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505/ Muslim, K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 / Tirmizi, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400)

Taberi bu hususta şu hadis-i şerifi rivayet etmektedir:
"Ebu Hurayra (r.a.) diyor ki:
"Bir gün Rasulullah (s.a.v.) sahabileriyle birlikte otururken üzerlerine bir bulut gelmiş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler.
Rasulullah da buyurmuş ki "Bu buluttur. Şunlar da yeryüzünün köşeleridir. Allah teberake ve teala bu bulutu, kendisine şükretmeyen ve kendisine dua etmeyen bir kavme gönderiyor." Rasulullah (s.a.v.) sözlerine devamla şöyle demiştir:
"Üzerinizde ne olduğunu biliyor musunuz?" Onlar da: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler.
Rasulullah (s.a.v.): "Üzerinizde bulunan göktür. O, muhafaza edilmiş bir tavan ve akması önlenmiş bir dalgasıdır." buyurmuştur. Rasulullah (s.a.v.) daha sonra "Sizinle gök arasında ne kadar mesafe vardır?" diye sormuş onlar da "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler. Rasulullah ise: "Sizinle onun arasında beş yüz yıllık bir mesafe bulunmaktadır." buyurmuştur. Daha sonra da "Bu göğün üzerinde ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler. Rasulullah da buyurmuştur ki: "Bunun üzerinde iki gök daha varılır. Bunlardan her biri arasında yeryüzü ile dünya seması arasındaki mesafe kadar bir uzaklık bulunan yedi göğü saymıştır. Sonra "Onun üzerinde ne var?" diye sormuş.
Sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir" diye cevap vermişler. Rasulullah (s.a.v.) ise: "Onun üzerinde Arş bulunmaktudır. Onunla yedi gök arasıdaki mesafe iki gök katının arasındaki mesafe kadardır." buyurmuştur. Rasulullah daha sonra "Altınızda ne bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler de: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." diye cevap vermişler. Rasulullah: "O, yeryüzüdür." buyurmuştur. Sonra Rasulullah "Yeryüzünün altında ne bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." diye cevap vermişler, Rasulullah da: "Onun altında başka bir yer daha vardır. Onların aralarındaki mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir." buyurmuştur.
Sonra Rasulullah: Onların her ikisinin arasında beş yüz yıllık bir mesafe bulunan yedi kat yeri saymıştır. Sonra Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Muhammed'in hayatı elinde olan Allaha yemin olsun ki, şayet sizler bir adamı ip ile en altta olan yer tabakasından aşağı sarkıtacak olsanız o, Allaha ulaşır."
Rasulullah (s.a.v.) daha sonra da: "Herşeyden önce var olan O'dur. Her şeyden sonra kalacak olan da O'dur. Zahir olan da(Üstte olan da) O'dur. Bâtın olan da (Altta olan da) O'dur. O, herşeyi bilendir." âyetini okumuştur.
(Tirmizi, K. Tefsiri el-Kur’an, Sure: 57, bab: 1, Hadis no: 3298)

Alıntılar;


Gösterdiğin hadiste ne yorumlayıp da bu kanıya vardın ?
 
Son düzenleme:
Ummetbilinci Çevrimdışı

Ummetbilinci

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ben bu akideye inandım ve Allah'tan bir rüya istemiştim müslüman mıyım yoksa değil miyim diye tam hatırlamıyorum ne dediğimi ama içimi bir korku kapladığını hatırlıyorum çünkü amellerimin boşa gitme tehlikesini göze alamam ve ayetleri ve hadisleri yorumlayacak bilgimde yoktu hala da yok ama ben rüya gördüm ve mübeşşirat bir rüyaydı ve emin oldum doğru akidede olduğuma daha sonra baktım ki bazı insanlar bazılarinın görüşlerine muhalif sözler ediyorlar ve bu muhalif sözleri edenlerin ibn teymiyye den etkilendiklerini ve istiva gibi müteşabih ayetleri hadisleri eksik sıfatlarla tevil ettiklerini gördüm el ayak vermek ya da göz vermek gibi elbetteki bu el ayak ve göz vermek mütaşabihattan çıkarsa şekil vermeye döner hakeza arşa istiva vardır kabul etmeyen dinden çıkar ancak bunu tevil etmiyorum istiva haktır ancak oturma kalkma ya da yer edinme gibi bir mana değildir Allah arş yokken neredeydi sorusu beni uyandıran bir soru olmuştu ve mütaşabihata dalmaktan kurtardı şimdi sizinde doğruyu görmenizi istiyorum ve elbette ki ecrimi Allah'tan bekliyorum kendime adam toplamıyorum adımı bilmiyorsunuz ve bunun karşılığında her hangi bir ücrette talep etmiyorum
 
kalemşur Çevrimdışı

kalemşur

berhedan jiyane
İslam-TR Üyesi
Dinin asıllarından olan, açık olan büyük Küfr/şirke giren mevzularda konuya vâkıf herkes fâili tekfir edebilir. Misâlen İman'ın şartları olarak bililnen tüm konuları (6 şart), Allah'tan başkasına kurban, tavaf, dua, Puta secde etmek gibi ibâdet türlerini Allah'tan başkasına yapanın tekfiri için ; "ben âlim değilim, benim makamım yok" veya "tekfir edersem harici olurum (derler)" düşüncesi bâtıldır. Böyle açık, sârih meselelerde / durumlarda âlime, ilim ehline ihtiyaç yoktur.
Aksi taktirde büyük küfr / şirke giren mevzulardan habersiz kimse tağutu nasıl inkâr / red edebilir?

Allah'a dua ile Kul'a duayı (ibadeti) ayırt / fark göremeyen kişi (Büyük Şirk olup, tekfirin engelleri kendisinde yoksa) nasıl tevhid üzerine kalabilir ki?




biz küfrü mutlakı konuşmuyoruz müslümanı tekfiri konuşuyoruz elbette kafir kafirdir ...peki kelimeyi şahadet getirip namaz kılıp zekat veren kimi bir bidaat ve islama aykırı görüşünden dolayı resulallah s.a.v kim tekfir etmiş ? veya hz Muhammet tekfirteşfik etmeye dair bir hadisi ve nası varmı ?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ben bu akideye inandım ve Allah'tan bir rüya istemiştim müslüman mıyım yoksa değil miyim diye tam hatırlamıyorum ne dediğimi ama içimi bir korku kapladığını hatırlıyorum çünkü amellerimin boşa gitme tehlikesini göze alamam ve ayetleri ve hadisleri yorumlayacak bilgimde yoktu hala da yok ama ben rüya gördüm ve mübeşşirat bir rüyaydı ve emin oldum doğru akidede olduğuma daha sonra baktım ki bazı insanlar bazılarinın görüşlerine muhalif sözler ediyorlar ve bu muhalif sözleri edenlerin ibn teymiyye den etkilendiklerini ve istiva gibi müteşabih ayetleri hadisleri eksik sıfatlarla tevil ettiklerini gördüm el ayak vermek ya da göz vermek gibi elbetteki bu el ayak ve göz vermek mütaşabihattan çıkarsa şekil vermeye döner hakeza arşa istiva vardır kabul etmeyen dinden çıkar ancak bunu tevil etmiyorum istiva haktır ancak oturma kalkma ya da yer edinme gibi bir mana değildir Allah arş yokken neredeydi sorusu beni uyandıran bir soru olmuştu ve mütaşabihata dalmaktan kurtardı şimdi sizinde doğruyu görmenizi istiyorum ve elbette ki ecrimi Allah'tan bekliyorum kendime adam toplamıyorum adımı bilmiyorsunuz ve bunun karşılığında her hangi bir ücrette talep etmiyorum
Rüyayla akide belirliyorsun., Allah (c.c.) seni ıslah etsin.

 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
biz küfrü mutlakı konuşmuyoruz müslümanı tekfiri konuşuyoruz elbette kafir kafirdir ...peki kelimeyi şahadet getirip namaz kılıp zekat veren kimi bir bidaat ve islama aykırı görüşünden dolayı resulallah s.a.v kim tekfir etmiş ? veya hz Muhammet tekfirteşfik etmeye dair bir hadisi ve nası varmı ?
Müslüman niye tekfir edilsin? Sen, biz tekfir edemeyiz derken ayırım yapmadın, şimdi gelmiş bidat işleyen müslümanın tekfirinden bahsediyorsun. Bunun tekfirini kimden okudun da yazıyorsun?

Kâdı tekfir yapar fakat her tekfiri kâdı yapmak zorunda değildir. Çünkü tekfirde taksimat vardır. Tekfirin isimlendirme ve had tatbiki (cezalandırma) sınıfları vardır. Yani dinin açık, sarih, ihtimali olmayan, küfür olan meselelerinde (Allah'a peygambere sövme, inkar etme meselelerinde) herkes tekfir yapabilir, küfürle isimlendirebilir. Ben Kâdı değilim diye tekfir edemiyorum denemez. Adlandırma ve muamelat meselesinde, bu durum isimlendirme tekfiridir ki bunu her mûmin yapabilir, yapmalıdır ki ilişkilerini ona göre muamelede bulunsun.

Fakat iş murted cezası verip öldürme hükmünü verip tatbik etmede cezalandırma tekfiri Kâdı'nın işidir.
Yani ihtimalli , kişinin söz veya fiilinin farklı mana veya izahat gerektiren meselelerde huccetin ikamesi ve kişinin açıklamasına göre kufrunun veya mûminliğinin ortaya çıkmasını sağlayacak Kâdı'dır. Çünkü kişinin murted olması durumunda öldürülmesine hukmedecektir. Bu da ilim ve otorite gerektirir. Aksi taktirde kişi muhalif olduğu, düşmanı olduğu bir muslumanı Allah'a kufretti, peygambere sövdu diyerek ben de murted olduğu için öldürdüm diyerek kaosa sebeb olabilir. Bundan dolayı had gerektiren durumlarda tekfiri Kâdı yapar. Üstte saydığımız gibi isimlendirme ve muamelat gerektiren açık, sarih meselelerde her musluman tekfir edebilir.


Sana istiğase yapan, ve bilumum küfür sözleri olan Cübbeli'yi tekfir ediyor musun diye sorulmuş,

ben alim deyilim ki tekfir edeyim tekfir usulu fıkıhtır. ancak alimler,kadılar şura mahkeme yoluyla tekfir eder... bir de itiraz etiğin sahih hadisler
diyorsun.

Sen net küfür işleyeni tekfir etmeye karar ver. Kapalı, ilim gerektiren mevzularda tekfirin engellerine /manilerine bakıyoruz. Bunu da ilim ehli huccetin ikamesi ile başlatır.
 
kalemşur Çevrimdışı

kalemşur

berhedan jiyane
İslam-TR Üyesi
Bu durumda Cübbeli müslüman mı oluyor? Sonuçta bu 3 şartı yerine getiriyor peki Cübbeli’ye kafir diyenler mi kafir oldu? Bu konuda görüşünüz nedir?
Müslüman niye tekfir edilsin? Sen biz tekfir edemeyiz derken ayırım yapmadın, şimdi gelmiş bidat işleyen müslümanın tekfirinden bahsediyorsun. Bunun tekfirini kimden okudun da yazıyorsun?
Sen net küfür işleyeni tekfir etmeye karar ver. Kapalı, ilim gerektiren mevzularda tekfirin engellerine /manilerine bakıyoruz. Bunu da ilim ehli huccetin ikamesi ile başlatır.
müslüman tekfir edilmiyormu ? bu günümüzde ediliyor ... sahabenin ve ya 4 mezhep imamimizın tekfir ettigi ehli kıbleden bir şahısın muayen olarak isimini vere bilirmisin ?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
müslüman tekfir edilmiyormu ? bu günümüzde ediliyor ... sahabenin ve ya 4 mezhep imamimizın tekfir ettigi ehli kıbleden bir şahısın muayen olarak isimini vere bilirmisin ?
Demagojiyi bırak, müslüman kişi şirk koşup, küfür işleyip dinden çıkmaz mı?
Müslüman olan, Allah yaratıcıdır dedikten sonra ne yaparsa yapsın imana zarar gelmez mi?


Şeyh Suleyman Nasır el Ulvan: Ehli Sünnet Muayyen Tekfir Eder mi?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
müslüman tekfir edilmiyormu ? bu günümüzde ediliyor ... sahabenin ve ya 4 mezhep imamimizın tekfir ettigi ehli kıbleden bir şahısın muayen olarak isimini vere bilirmisin ?
Ömer (r.anh), Kurayş'lilere mektub yollayan Hatib bin ebi Beltea'ya "Ya Rasulullah, bırak şu munafığın boynunu vurayım" derken
Rasulullah (s.a.v.), 'ne diyorsun ya Ömer, müslümanı tekfir ettin, küfrün sana döndü mü' dedi?

Ömer b. el-Hattâb, ashâbtan Hâtıb b. Ebî Beltea için:
"Yâ Rasûlâllah! Musaade et de şu munâfığın boynunu vurayım" demiş, Peygamber Efendimiz ise şöyle buyurmuşlardı: "Hâtıb, Bedir Harbine katıldı. Sen nereden bileceksin ki, Cenâb-ı Hak Bedir ehlinin durumlarına muttalîdir ve onlar hakkında: 'Dilediğinizi yapın, Ben sizi bağışladım, buyurmuştur".
(Buhârî, Meğâzî, 46; Muslim, Fedâilu's-Sahâbe, 161)

(Hâtıb b. Ebî Beltea (30/650): Peygamber'le beraber bütün seferlere katılmış bir sahâbîdir. Rasûl-u Ekram Efendimiz Mekke Fethi için hazırlıkları son derece gizli bir şekilde yürütürken Hâtıb, Mekke'deki yardımcısız kalmış, oğulları, kardeşleri ve akrabaları için himâyekâr olurlar, düşüncesiyle Mekke ileri gelenlerine durumu gizli bir mektubla bildirmek istemişti. Bu teşebbüsü tesbit edilince gelip özür beyân etti. Peygamber onun özünü kabul etmiştir. (İbn Hacer, İsâbe, 1/300)

Hafız İbni Hacer el-Askalani bu hadisin şerhinde şöyle dedi:
"Hatıb radiyallahu anh’ın mazereti; bu yaptığının müslümanlara ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e zarar vermeyeceğini düşünerek yaptığı tevildir." (Fethu’l-Bari c:8 s: 634)

Buhârî ve Muslim'de îfk hadisesiyle ilgili olarak şu rivayet de yer alır:
Useyd b. el-Hudayr, Sâd b. Ubâde'ye:
"Sen, munafıkları koruyan bir munafıksın!"dedi.
Bunun üzerine iki grub (Evsliler ve Hazrecliler) munakaşaya başladılar. Ama Peygamber aralarına girip onları yatıştırdı ve barıştırdı. (Buhârî, Şehâdât, 15; Meğâzî, 34; Muslim, Tevbe, 56)

***
Bir başka mesele de Hilafeti döneminde Ebubekir (r.anh)'ın zekat vermekten imtina edenlerin bir kısmını tekfir etmiş ve tarihte ridde savaşları olarak bilinen zekat vermeyenlerle savaşması da misaldir.
 
Üst Ana Sayfa Alt