Reddiyesi yazılan kitabın adı: ...Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik, Ferit aydın.
Tasavvufi geleneğe sahip bir çevre içinden gelen Ferit Aydın Müslümanların maddi manevi gerilemesinde tarikatın rolü olabileceği kuşkusuyla çıktığını belirttiği mechul yolculuğunda kendince bir neticeye varır. Ve aslında yıllarını heba ederek vardığı bu sonuç imansız oryantalistlerin yıllar yılı ettikleri iftiralarından daha ileri bir yer değildir. Tarikat ve rabıta aleyhine söylenmiş temelsiz ve özünde kıskançlığa dönük kuruntuları tekrar etmekten öteye gidememiştir.
Ancak hakkını teslim etmek lazım, rabıta hakkında yapılmış güzel çalışmaları kitabında bir arada zikrederek ve akli nakli delillerini de aynen aktararak rabıta nurunun yayılmasına -istemeyerek de olsa- sebep olmuştur. Bu sebeple de ayrıca kendilerine mersi demeyi borç biliriz.
Bu kısa çalışmamızda ise Ferit Aydının kitabındaki bazı metodik mantıksal ve anlamsal çelişkileri, ilgilenenlerin gözleri önüne sermeyi ve hakkın güzel yüzüne düşen tozları yeniden silmeyi amaçladık, arz ederiz:
1. Ferit Aydın kitabının başında beşik şeyhi olduğunu söylerken tarikatın içinden gelmiş biri olduğu imasını verir, halbuki ne müridlik nede şeyhlik yapmamıştır.Kaldıki Tarikatta aslında beşik şeyhliği diye bir konum ve makam yoktur, seyrü süluk görmeden şeyh olmak maalesef özden kopmuş tarikat anlayışının yeni mahsulleridir.
Ayrıca kendi hakkında ‘yüksek öğrenim gördü’ diyerek övgüyle bahsederken hangi alanda, hangi okulda ve neyi ne kadar okuduğunu gizlemesi okuyucu gözünde kendini bu işe ehil gösterme çabasına matuf olduğu anlaşılımıştır. Daha en başında tatbik edilen bu aldatmacalı uslüp kitabın geneli hakkında fikir verirken okudukça yanılmadığımızı göreceğiz.
2. Rabıtayı karalamak ve din dışı göstermek için her türlü sözel akrobasiyi deneyen Ferit aydın bazen onu Allah’a değil şeyhe yapılan ayin gibi lanse edip eleştirirken başka yerde tam zıddını; Allahın huzuruna ermek vasıtası olarak icra edildiğini itiraf eder ancak ilginçtir ki, yine memnun olmaz ve tekrar saldırır. Şu halde Ferit aydının gayesi rabıtayı incelemek ve dini kurallar önünde yerini tayin etmek değil, her ne olursa olsun gözü kapalı inkar edip ehlini aşağılamaktır. Ancak bu uğraşı beyhudedir!!
3. Ferit Aydın Kitabının sayısız yerinde Müslümanları Nakşibendilere mukabil, bu ikisi farklı şeylermiş gibi zikrederek (sayfa 288,) Allah erlerini kendince İslam dairesinin dışında göstermeye çalışır. Bunun manası açıkça Ferit aydının ehli tarikatı kafir gördüğüdür. İslamı doğru bilen ve inanan hiçbir insan bir mümin cemaate hem de umumi bir yargıyla kafir demez ve diyemez. Zira bilir ki bu yargının kendisini kafir etme riski büyüktür. Bu cesaretini eğer cehaletinden almıyorsa ya peki nerden alıyor merak konusudur? Zira imanlı kalabilmek noktasında temkin ve ihtiyatlı olmak gerektirirdi ki bir adam Müslümanlara kolayca kafir demesin!? Müslümanlara kolay yoldan kafir diyebilen bir zihniyetten artık diğer hususlarda insaf beklemek abes olacaktır.
4. Hatta Ferit Aydın şu yukardaki cüretkarlığından daha ileri giderek kantarın topuzunu iyice kaçırır ve tarikat ehlinden hıncını alamamış bir haleti ruhiye içinde onları haşa ateistten bile beter göstermeye çalışır. (Sayfa: 244 )
5. Rabıta bugün bütün tarikatlarda var iken Ferit Aydın bunu sadece Nakşibendiliğe aitmiş gibi göstermeye çalışır ve güya bu yolla bu yöntem ve vesilenin marjinalliğini ve Müslüman cemaatler nezdinde kabulsüzlüğünü anlatmaya çabalar. Aldatmacalı uslüp kitabın her yerinde kendini gösterir durur.
6. Mevlana Halid Bağdadi hazretlerinin doğu cihetinde bir Müslümana Allah için yaptığı ziyareti, her fırsatta diline dolayan Ferit Aydın bu ziyaretin sanki putperest Hindistan’a yapılmış ve güya bahramanlardan yoga moga gibi bir takım mistik uygulamaları almakla sonuçlanmış gibi bahseder. Bu ancak onun zannıdır ve zann gerçekten bir şey ifade etmez. Ve aslında kitap onun bu hayali bulgusu üzerine kurulu ve o eksende yazılmış alakalı alakasız sözlerle doludur. Sonrasında ise rabıtanın aslında çok önceleri var olduğunu ve Raşahat ve Mektubat gibi eserlerde de geçtiğini aktararak kendi kendini yalanlar ve şu iftirasını ifşa eder. Allah kimi şaşırtırsa ona yol gösterecek yoktur.
7. Ne ibretamiz bir çelişkidir ki Ferit A. kendi yurtiçi yurtdışı turlarını anlattığı sunuş bölümünde bu gezilerle güya geniş ufuk(!) kazandığını iddia ederek övünürken, bu seyahat ve ziyaretlerin benzeri ve halisane Allah için olanı ehli tarikat tarafından yapılınca bunları diğer kültürlerden etkilenme ve bozulmanın kaynağı gibi gösterir. Ancak anlaşılan o ki asıl kendisi batılı dinsiz müsteşriklerden ders alıp etkilenmiş, sonrada Allahın erlerine karşı kılıç çekmiştir.
8. Ferit Aydın ‘Geleneğe aşırı bağlılık, şeyhe mutlak itaat, şartlanmışlık’ gibi kurgusal betimlemelerle yerdiği ehli tarikatı değiştirmek ve etkilemenin güçlüğünden yakındıktan sonra bu kararlılıkta istikamet sahibi zatların kendilerine kalben çok uzak kafir toplumlardan etkilenmiş olduklarını(!) iddia ederek çelişkiye düşer.
9. Ferit Aydın karalamasının bir yerinde rabıtanın İmamı Rabbani tarafından dini delillere dayandırılmaksızın değinilip geçildiğinden şikayet ederken Mevlana Halidin Kitab’ın işaretinden istidlalini ise tenkid eder. Bir yerde rabıtayı kitaba sunmadan aktarmak suç ve eleştiri konusu olmuş, diğer yerde ise Kitaba sunup yerini belirtmek yine suç olmuştur. Hasılı Ferit A. ne istediği ve hangi usulü benimsediği belirsiz karmaşık düşünceler içinde bocalar durur. Aslında istediği tek şey ne pahasına olursa olsun rabıtayı ve ehlini aşağılamak ve olur olmadık her argümanı bu amaç uğurunda kullanmak.. İçine düştüğü bu acınası perişanlığı hırsına mağlup aklıyla fark edemez.
10. Tasavvuf ve tarikati müdafa etmiş saygın Alimlerin haklı ünvanlarını bir endişeyle gizlerken Şii öğretisinin mahsullerini Caferi alimler, Ayetullah gibi lakaplarla övmesi (Sayfa:67) kimlere yakın durduğunun ve ne kadar objektif olduğunun! ipuçlarını verir.
11. Ferit Aydın “Eğer şeyhülislam Ebussuud Efendi zamanında rabıta olsaydı elbette onu yererdi” gibi evhamsı bulgularla (Sayfa 75) kitabını doldurması ve bu hayali buluşunu kanıt diye servis etmesi çalışmasının ne kadar ilmi(!) olduğunun bir diğer işareti olsa gerek!!
12. Mevlana Halid Bağdadinin mevhum Hindistan yolculuğunu her fırsatta diline dolayıp onda kendi marazlı fikrine yarayacak buluntular arayarak bir tek yolculukla böylesi büyük bir Alimin şu dinsiz imansızlardan etkileneceğini hayal ederken ihtimal bunu kendi üzerinden kurgulamış ve Avrupalı dinsizler arasına gidişiyle geçirdiği fikri değişimini bu iftirasına baz almıştır. "Herkes kendi durumundan haber verir" vecizesini hatırlamanın tam sırası.. (bu maddedeki cevabımız Ferit aydın tarzı çıkartımsal oldu)
13. Rabıtayı her defasında (sayfa:114,155,156,283,286) ters teverrük oturuşu ifadesi içinde okuyucusuna aktararak bunun sanki bir tapınma şekli olduğunu vehmettirmeye çalışır. Şekil ve suretten öte kalbe ve muhabbete dayalı manevi bir keyfiyet olan rabıtayı sürekli bu ifadelerle sunarak bilgisiz okuyucusunu etkilemeye çalışır.
14. Tarihi deliller tam aksini ifade ederken Mevlana Halid hazretlerini devletle ilişkili ve destekli göstermeye çalışır ve bu yolla radikal müminlere kendince mesaj yollar. Osmanlı-Halid ilşkisini(!) güya ispat etmeye çabalarken kendi hayal ve kurgularından başka döküman gösteremeyen Ferit aydın bu karalamasının evhamsı düşünüşler üzerine kurgulandığını göstermiş oldu.
15. Ehli tarikatı, ilmi uslüpten uzak kitaplar yazmak suçunu attığı bir yerde, şeyhlerinin hayatını yazarken doğum-ölüm tarihlerini dahi ihmal ettiklerini anlatır (sayfa:130). Bu gereksiz ayrıntıları işleyerek okuyucusuna güya ciddiyet ve dikkat sahibi olduğu sanısını vermeye çalışır. Ancak gerçek bunun tam aksinedir; zira kitabında Ruhul Furkan tefsirinden defaten bahsetmesine rağmen yazarı Mahmud UstaOsmanoğlu’nun adını her seferinde gizlemesi (sayfa:141,219,236,269,281) göstermiştir ki, bunu unutarak değil kasden yapmaktadır.. Halkın bu büyük alime karşı haklı teveccühünü önlemeye çalışmak gibisinden taşıdığı endişeyi açığa vuran bu hareketi aynı zamanda taraflı ve sübjektif duruşunu ele verir.
Hasılı Ehli tarikati yerdiği hususların tümünü bizzat kendisi irtikap ederek adeta ilahi irade tarafından tazir ile gerçek niyeti deşifre edilir.
16. İmam Mahmud Efendi Fenafillahı şöyle anlatır: Allaha varmak isteyen bir mümin tarikate girer, bütün farz, vacip ve sünnetleri yaparak haram ve mekruhlardan kaçar ve bu hal üzre Allahı zikretmeye devam eder. Sonunda öyle bir nura daldırılır ki, Allahtan başkasını hatırlamaya güç yetiremez. Bu hale fenafillah denir. Ancak Ferit aydının anlayışında fenafillah Allahta erimek demektir ve bu yüzden karşı çıkılmalıdır. Bu yazarın bu zatları anlamadığı ve anlamak da istemediği belli olmuş ve hiç kimse anlamdığı bir fikire karşı reddiye yazamaz, nitekim Rabıtayı ne red edebilmiş nede etkinliğini zayıflatabilmiştir. Aksine onun kitabını inceleyince rabıtaya olan inancım daha da kuvvetlenmiştir.
Özetle Rabıta, Gayesi ve Faideleri:
Rabıta, maksat bir ibadet değil, Hakkın rızasına götürücü bir vesile ve araçtır. Vesile aramak ise dince emredilmiştir. Rabıtanın vesile olma ciheti, sevgiyi artırma yolu olması ve bu sevgiyle kalbi irtibat ve alışverişin sağlanmasıdır. Bu irtibat sonucu mürid, Takva ve ihlasın madeni Şeyhine rabıtayla şu faideleri ondan tahsil eder: Zikrullah, Marifetullah, muhabettullah, mehafetullah, ihlasi güzel ahlak ve her türlü kalbi ahval ve fezail. Şeyhin batınından istimdad yine bu hallerin ordan alınmasıdır. Rabıta seyrü sülukte devamlı değil, olgunlaşıncaya kadardır. Meyve olgunlaşınca artık dalda durmaz. Akıllı ve dürüst kişiye bu kadarı yeter.
Rabıta, tatbik örnekleri itibariyle bir müslümanın hayatından asla ayrılmaz. Yani kişi dilemese de rabıta etmektedir, orda burada gördüğü güzel hanımları hayale alan kişi, o rabıtanın etkisiyle şehvete gelir, bir zengini hayale alan kişi mal mülk sevgisini kalbinde coşturur, iktidar ve koltuk sahibi kişilere rabıta etmek ise riyaset ve makam sevgisini uyandırır. Göz kalbin en etkili yolu ve kişi nelere bakıyor ve neleri düşlüyorsa onun cinsinden kalbi duygularını harekete geçirir ve kalbini onunla doldurur. İşin bu kısmı inkarı mümkünsüz bir fıtri hakikattir.
Tarikat büyükleri işte bu fıtri hakikatı (psikolojik gerçeği) insanlığın hayrına kullanarak onun terbiyesi ve takviyesine vesile etmişlerdir. Rabıtanın dine uygunluğu da tam bu noktadadır. Evet, rabıta edilmesini açıkça talep eden bir ayet veya hadis bulunmamakta ancak yasaklayan da yoktur. Kuran ve sünnet her şeyi açıkça söylemez, bazılarını genel söyler ve o genelliğin kapsamına girenleri aklı selim tesbit eder. İşte Allah vesile arayın demiş ve madem buda vesiledir ve en faydalı bir vesiledir ve terbiye erbabınca alınmış ve uygulanmıştır. Ve sayısız faydaları meyveleri tahsil edilegelmektedir.
Müslümanın hayatında Rabıtanın tatbiki bir örneği salevat okuduğu esnadır. Evet “Allahım Muhammed’e salat ve selam et” derken hayalinden Muhammed aleyhisselamı düşünen kişi ona rabıta etmiş ve O büyük peygamberi düşünmek yoluyla nice bereketlere ermiştir. Onun yadı kişiye bir nevi huzur verir ki ,rabıtadan aranan da aslında budur.
Keza Yusuf aleyhisselamı, Züleyhanın planlı davetinde ona meyletmekten koruyan Rabbisinin burhanını görmek olmuştur. Bu ayet rabıtaya haram diyenleri reddeder. Zira şanlı bir peygamber Yusuf aleyhisselamın Allahın varlığına olan kesin inanç ve düşüncesi değil -maddi veya manevi her ne ise- başka bir şeyi görerek günahtan korunduğu bildirilmekte ve bu durum Kuranda yerilmeyip aksine övülmektedir. Sahabeden ve bazı büyük müfessirlerden bu burhan’ın Yakup aleyhisselamın sureti olduğunu söyleyen de olmuştur. Bu tefsire göre Burhan Ayeti rabıtanın cevazına en kuvvetli bir delildir.
Rabıtaya yapılan en ileri bir itiraz da uygulanış biçimine olmakta. Asında rabıtanın özel ve zorunlu bir biçimi yoktur. Aslolan her halde rabıtayı korumaktır. Ancak bu çoğu zaman mümkün olmuyor ve kişinin kalbi oraya buraya kayıyor. Bu sebeple günde on, on beş dakika rabıtaya kaliteli zaman ayırmak tavsiye edilmektedir. Ve bu süre içinde azami istifadeyi yapabilmek için bazı tecrübi bilgiler paylaşılmaktadır. Hasmın diline doladığı teverrük oturuşu ve sair şekiller hep bu son kısımdandır ve işin en küçük ayrıntısıdır.
Tarikatın devam eden yazılı geleneği içinde rabıta neden son zamanda daha çok kendini gösterir?
Bu durum bütünüyle ahir zaman insanının içine düştüğü zayıflıkla ilgilidir. Zaman ilerledikçe dikkatler dağılmış himmetler parçalanmıştır. İslam tarihinin ilk asırlarında dini liderlere duyulan saygı ,muhabbet ve ittibanın onda biri son zamanlarda görülmez, kalpler dünyaya ve hevesati nefse kaymıştır. Gönül hekimlerince teşhis edilen bu maraz yeni tedbir ve tedavi usullerinin uygulanmasına lüzum göstermiş ve müridin dikkatini şeyhinde toplamların bir çaresi rabıta şeklinde tesbit edilmiştir. Bu sayede aranan sevgi irtibatını yeniden arzulanan düzeye çıkarmak ve neticesinde de asıl maksad olan kalbi istifadenin akışı mümkün olacaktır.
Yazar: isa Erdoğan
Tasavvufi geleneğe sahip bir çevre içinden gelen Ferit Aydın Müslümanların maddi manevi gerilemesinde tarikatın rolü olabileceği kuşkusuyla çıktığını belirttiği mechul yolculuğunda kendince bir neticeye varır. Ve aslında yıllarını heba ederek vardığı bu sonuç imansız oryantalistlerin yıllar yılı ettikleri iftiralarından daha ileri bir yer değildir. Tarikat ve rabıta aleyhine söylenmiş temelsiz ve özünde kıskançlığa dönük kuruntuları tekrar etmekten öteye gidememiştir.
Ancak hakkını teslim etmek lazım, rabıta hakkında yapılmış güzel çalışmaları kitabında bir arada zikrederek ve akli nakli delillerini de aynen aktararak rabıta nurunun yayılmasına -istemeyerek de olsa- sebep olmuştur. Bu sebeple de ayrıca kendilerine mersi demeyi borç biliriz.
Bu kısa çalışmamızda ise Ferit Aydının kitabındaki bazı metodik mantıksal ve anlamsal çelişkileri, ilgilenenlerin gözleri önüne sermeyi ve hakkın güzel yüzüne düşen tozları yeniden silmeyi amaçladık, arz ederiz:
1. Ferit Aydın kitabının başında beşik şeyhi olduğunu söylerken tarikatın içinden gelmiş biri olduğu imasını verir, halbuki ne müridlik nede şeyhlik yapmamıştır.Kaldıki Tarikatta aslında beşik şeyhliği diye bir konum ve makam yoktur, seyrü süluk görmeden şeyh olmak maalesef özden kopmuş tarikat anlayışının yeni mahsulleridir.
Ayrıca kendi hakkında ‘yüksek öğrenim gördü’ diyerek övgüyle bahsederken hangi alanda, hangi okulda ve neyi ne kadar okuduğunu gizlemesi okuyucu gözünde kendini bu işe ehil gösterme çabasına matuf olduğu anlaşılımıştır. Daha en başında tatbik edilen bu aldatmacalı uslüp kitabın geneli hakkında fikir verirken okudukça yanılmadığımızı göreceğiz.
2. Rabıtayı karalamak ve din dışı göstermek için her türlü sözel akrobasiyi deneyen Ferit aydın bazen onu Allah’a değil şeyhe yapılan ayin gibi lanse edip eleştirirken başka yerde tam zıddını; Allahın huzuruna ermek vasıtası olarak icra edildiğini itiraf eder ancak ilginçtir ki, yine memnun olmaz ve tekrar saldırır. Şu halde Ferit aydının gayesi rabıtayı incelemek ve dini kurallar önünde yerini tayin etmek değil, her ne olursa olsun gözü kapalı inkar edip ehlini aşağılamaktır. Ancak bu uğraşı beyhudedir!!
3. Ferit Aydın Kitabının sayısız yerinde Müslümanları Nakşibendilere mukabil, bu ikisi farklı şeylermiş gibi zikrederek (sayfa 288,) Allah erlerini kendince İslam dairesinin dışında göstermeye çalışır. Bunun manası açıkça Ferit aydının ehli tarikatı kafir gördüğüdür. İslamı doğru bilen ve inanan hiçbir insan bir mümin cemaate hem de umumi bir yargıyla kafir demez ve diyemez. Zira bilir ki bu yargının kendisini kafir etme riski büyüktür. Bu cesaretini eğer cehaletinden almıyorsa ya peki nerden alıyor merak konusudur? Zira imanlı kalabilmek noktasında temkin ve ihtiyatlı olmak gerektirirdi ki bir adam Müslümanlara kolayca kafir demesin!? Müslümanlara kolay yoldan kafir diyebilen bir zihniyetten artık diğer hususlarda insaf beklemek abes olacaktır.
4. Hatta Ferit Aydın şu yukardaki cüretkarlığından daha ileri giderek kantarın topuzunu iyice kaçırır ve tarikat ehlinden hıncını alamamış bir haleti ruhiye içinde onları haşa ateistten bile beter göstermeye çalışır. (Sayfa: 244 )
5. Rabıta bugün bütün tarikatlarda var iken Ferit Aydın bunu sadece Nakşibendiliğe aitmiş gibi göstermeye çalışır ve güya bu yolla bu yöntem ve vesilenin marjinalliğini ve Müslüman cemaatler nezdinde kabulsüzlüğünü anlatmaya çabalar. Aldatmacalı uslüp kitabın her yerinde kendini gösterir durur.
6. Mevlana Halid Bağdadi hazretlerinin doğu cihetinde bir Müslümana Allah için yaptığı ziyareti, her fırsatta diline dolayan Ferit Aydın bu ziyaretin sanki putperest Hindistan’a yapılmış ve güya bahramanlardan yoga moga gibi bir takım mistik uygulamaları almakla sonuçlanmış gibi bahseder. Bu ancak onun zannıdır ve zann gerçekten bir şey ifade etmez. Ve aslında kitap onun bu hayali bulgusu üzerine kurulu ve o eksende yazılmış alakalı alakasız sözlerle doludur. Sonrasında ise rabıtanın aslında çok önceleri var olduğunu ve Raşahat ve Mektubat gibi eserlerde de geçtiğini aktararak kendi kendini yalanlar ve şu iftirasını ifşa eder. Allah kimi şaşırtırsa ona yol gösterecek yoktur.
7. Ne ibretamiz bir çelişkidir ki Ferit A. kendi yurtiçi yurtdışı turlarını anlattığı sunuş bölümünde bu gezilerle güya geniş ufuk(!) kazandığını iddia ederek övünürken, bu seyahat ve ziyaretlerin benzeri ve halisane Allah için olanı ehli tarikat tarafından yapılınca bunları diğer kültürlerden etkilenme ve bozulmanın kaynağı gibi gösterir. Ancak anlaşılan o ki asıl kendisi batılı dinsiz müsteşriklerden ders alıp etkilenmiş, sonrada Allahın erlerine karşı kılıç çekmiştir.
8. Ferit Aydın ‘Geleneğe aşırı bağlılık, şeyhe mutlak itaat, şartlanmışlık’ gibi kurgusal betimlemelerle yerdiği ehli tarikatı değiştirmek ve etkilemenin güçlüğünden yakındıktan sonra bu kararlılıkta istikamet sahibi zatların kendilerine kalben çok uzak kafir toplumlardan etkilenmiş olduklarını(!) iddia ederek çelişkiye düşer.
9. Ferit Aydın karalamasının bir yerinde rabıtanın İmamı Rabbani tarafından dini delillere dayandırılmaksızın değinilip geçildiğinden şikayet ederken Mevlana Halidin Kitab’ın işaretinden istidlalini ise tenkid eder. Bir yerde rabıtayı kitaba sunmadan aktarmak suç ve eleştiri konusu olmuş, diğer yerde ise Kitaba sunup yerini belirtmek yine suç olmuştur. Hasılı Ferit A. ne istediği ve hangi usulü benimsediği belirsiz karmaşık düşünceler içinde bocalar durur. Aslında istediği tek şey ne pahasına olursa olsun rabıtayı ve ehlini aşağılamak ve olur olmadık her argümanı bu amaç uğurunda kullanmak.. İçine düştüğü bu acınası perişanlığı hırsına mağlup aklıyla fark edemez.
10. Tasavvuf ve tarikati müdafa etmiş saygın Alimlerin haklı ünvanlarını bir endişeyle gizlerken Şii öğretisinin mahsullerini Caferi alimler, Ayetullah gibi lakaplarla övmesi (Sayfa:67) kimlere yakın durduğunun ve ne kadar objektif olduğunun! ipuçlarını verir.
11. Ferit Aydın “Eğer şeyhülislam Ebussuud Efendi zamanında rabıta olsaydı elbette onu yererdi” gibi evhamsı bulgularla (Sayfa 75) kitabını doldurması ve bu hayali buluşunu kanıt diye servis etmesi çalışmasının ne kadar ilmi(!) olduğunun bir diğer işareti olsa gerek!!
12. Mevlana Halid Bağdadinin mevhum Hindistan yolculuğunu her fırsatta diline dolayıp onda kendi marazlı fikrine yarayacak buluntular arayarak bir tek yolculukla böylesi büyük bir Alimin şu dinsiz imansızlardan etkileneceğini hayal ederken ihtimal bunu kendi üzerinden kurgulamış ve Avrupalı dinsizler arasına gidişiyle geçirdiği fikri değişimini bu iftirasına baz almıştır. "Herkes kendi durumundan haber verir" vecizesini hatırlamanın tam sırası.. (bu maddedeki cevabımız Ferit aydın tarzı çıkartımsal oldu)
13. Rabıtayı her defasında (sayfa:114,155,156,283,286) ters teverrük oturuşu ifadesi içinde okuyucusuna aktararak bunun sanki bir tapınma şekli olduğunu vehmettirmeye çalışır. Şekil ve suretten öte kalbe ve muhabbete dayalı manevi bir keyfiyet olan rabıtayı sürekli bu ifadelerle sunarak bilgisiz okuyucusunu etkilemeye çalışır.
14. Tarihi deliller tam aksini ifade ederken Mevlana Halid hazretlerini devletle ilişkili ve destekli göstermeye çalışır ve bu yolla radikal müminlere kendince mesaj yollar. Osmanlı-Halid ilşkisini(!) güya ispat etmeye çabalarken kendi hayal ve kurgularından başka döküman gösteremeyen Ferit aydın bu karalamasının evhamsı düşünüşler üzerine kurgulandığını göstermiş oldu.
15. Ehli tarikatı, ilmi uslüpten uzak kitaplar yazmak suçunu attığı bir yerde, şeyhlerinin hayatını yazarken doğum-ölüm tarihlerini dahi ihmal ettiklerini anlatır (sayfa:130). Bu gereksiz ayrıntıları işleyerek okuyucusuna güya ciddiyet ve dikkat sahibi olduğu sanısını vermeye çalışır. Ancak gerçek bunun tam aksinedir; zira kitabında Ruhul Furkan tefsirinden defaten bahsetmesine rağmen yazarı Mahmud UstaOsmanoğlu’nun adını her seferinde gizlemesi (sayfa:141,219,236,269,281) göstermiştir ki, bunu unutarak değil kasden yapmaktadır.. Halkın bu büyük alime karşı haklı teveccühünü önlemeye çalışmak gibisinden taşıdığı endişeyi açığa vuran bu hareketi aynı zamanda taraflı ve sübjektif duruşunu ele verir.
Hasılı Ehli tarikati yerdiği hususların tümünü bizzat kendisi irtikap ederek adeta ilahi irade tarafından tazir ile gerçek niyeti deşifre edilir.
16. İmam Mahmud Efendi Fenafillahı şöyle anlatır: Allaha varmak isteyen bir mümin tarikate girer, bütün farz, vacip ve sünnetleri yaparak haram ve mekruhlardan kaçar ve bu hal üzre Allahı zikretmeye devam eder. Sonunda öyle bir nura daldırılır ki, Allahtan başkasını hatırlamaya güç yetiremez. Bu hale fenafillah denir. Ancak Ferit aydının anlayışında fenafillah Allahta erimek demektir ve bu yüzden karşı çıkılmalıdır. Bu yazarın bu zatları anlamadığı ve anlamak da istemediği belli olmuş ve hiç kimse anlamdığı bir fikire karşı reddiye yazamaz, nitekim Rabıtayı ne red edebilmiş nede etkinliğini zayıflatabilmiştir. Aksine onun kitabını inceleyince rabıtaya olan inancım daha da kuvvetlenmiştir.
Özetle Rabıta, Gayesi ve Faideleri:
Rabıta, maksat bir ibadet değil, Hakkın rızasına götürücü bir vesile ve araçtır. Vesile aramak ise dince emredilmiştir. Rabıtanın vesile olma ciheti, sevgiyi artırma yolu olması ve bu sevgiyle kalbi irtibat ve alışverişin sağlanmasıdır. Bu irtibat sonucu mürid, Takva ve ihlasın madeni Şeyhine rabıtayla şu faideleri ondan tahsil eder: Zikrullah, Marifetullah, muhabettullah, mehafetullah, ihlasi güzel ahlak ve her türlü kalbi ahval ve fezail. Şeyhin batınından istimdad yine bu hallerin ordan alınmasıdır. Rabıta seyrü sülukte devamlı değil, olgunlaşıncaya kadardır. Meyve olgunlaşınca artık dalda durmaz. Akıllı ve dürüst kişiye bu kadarı yeter.
Rabıta, tatbik örnekleri itibariyle bir müslümanın hayatından asla ayrılmaz. Yani kişi dilemese de rabıta etmektedir, orda burada gördüğü güzel hanımları hayale alan kişi, o rabıtanın etkisiyle şehvete gelir, bir zengini hayale alan kişi mal mülk sevgisini kalbinde coşturur, iktidar ve koltuk sahibi kişilere rabıta etmek ise riyaset ve makam sevgisini uyandırır. Göz kalbin en etkili yolu ve kişi nelere bakıyor ve neleri düşlüyorsa onun cinsinden kalbi duygularını harekete geçirir ve kalbini onunla doldurur. İşin bu kısmı inkarı mümkünsüz bir fıtri hakikattir.
Tarikat büyükleri işte bu fıtri hakikatı (psikolojik gerçeği) insanlığın hayrına kullanarak onun terbiyesi ve takviyesine vesile etmişlerdir. Rabıtanın dine uygunluğu da tam bu noktadadır. Evet, rabıta edilmesini açıkça talep eden bir ayet veya hadis bulunmamakta ancak yasaklayan da yoktur. Kuran ve sünnet her şeyi açıkça söylemez, bazılarını genel söyler ve o genelliğin kapsamına girenleri aklı selim tesbit eder. İşte Allah vesile arayın demiş ve madem buda vesiledir ve en faydalı bir vesiledir ve terbiye erbabınca alınmış ve uygulanmıştır. Ve sayısız faydaları meyveleri tahsil edilegelmektedir.
Müslümanın hayatında Rabıtanın tatbiki bir örneği salevat okuduğu esnadır. Evet “Allahım Muhammed’e salat ve selam et” derken hayalinden Muhammed aleyhisselamı düşünen kişi ona rabıta etmiş ve O büyük peygamberi düşünmek yoluyla nice bereketlere ermiştir. Onun yadı kişiye bir nevi huzur verir ki ,rabıtadan aranan da aslında budur.
Keza Yusuf aleyhisselamı, Züleyhanın planlı davetinde ona meyletmekten koruyan Rabbisinin burhanını görmek olmuştur. Bu ayet rabıtaya haram diyenleri reddeder. Zira şanlı bir peygamber Yusuf aleyhisselamın Allahın varlığına olan kesin inanç ve düşüncesi değil -maddi veya manevi her ne ise- başka bir şeyi görerek günahtan korunduğu bildirilmekte ve bu durum Kuranda yerilmeyip aksine övülmektedir. Sahabeden ve bazı büyük müfessirlerden bu burhan’ın Yakup aleyhisselamın sureti olduğunu söyleyen de olmuştur. Bu tefsire göre Burhan Ayeti rabıtanın cevazına en kuvvetli bir delildir.
Rabıtaya yapılan en ileri bir itiraz da uygulanış biçimine olmakta. Asında rabıtanın özel ve zorunlu bir biçimi yoktur. Aslolan her halde rabıtayı korumaktır. Ancak bu çoğu zaman mümkün olmuyor ve kişinin kalbi oraya buraya kayıyor. Bu sebeple günde on, on beş dakika rabıtaya kaliteli zaman ayırmak tavsiye edilmektedir. Ve bu süre içinde azami istifadeyi yapabilmek için bazı tecrübi bilgiler paylaşılmaktadır. Hasmın diline doladığı teverrük oturuşu ve sair şekiller hep bu son kısımdandır ve işin en küçük ayrıntısıdır.
Tarikatın devam eden yazılı geleneği içinde rabıta neden son zamanda daha çok kendini gösterir?
Bu durum bütünüyle ahir zaman insanının içine düştüğü zayıflıkla ilgilidir. Zaman ilerledikçe dikkatler dağılmış himmetler parçalanmıştır. İslam tarihinin ilk asırlarında dini liderlere duyulan saygı ,muhabbet ve ittibanın onda biri son zamanlarda görülmez, kalpler dünyaya ve hevesati nefse kaymıştır. Gönül hekimlerince teşhis edilen bu maraz yeni tedbir ve tedavi usullerinin uygulanmasına lüzum göstermiş ve müridin dikkatini şeyhinde toplamların bir çaresi rabıta şeklinde tesbit edilmiştir. Bu sayede aranan sevgi irtibatını yeniden arzulanan düzeye çıkarmak ve neticesinde de asıl maksad olan kalbi istifadenin akışı mümkün olacaktır.
Yazar: isa Erdoğan