Teslimiyetin Eşiğinde - Anestezi Korkusu

Voice of Ibn Taymiyyah Çevrimdışı

Voice of Ibn Taymiyyah

Voice of Ibn Taymiyyah
İslam-TR Üyesi
Ameliyathaneye yürürken insanın içine tarif edemediği bir boşluk dolar. Ne korkudur tam olarak, ne de sadece endişe. Belki de "kontrolü kaybetme" duygusunun en keskin halidir o an. Çünkü birazdan gözlerini kapatacaksın. O gözlerin ne zaman yeniden açılacağı – hatta açılıp açılmayacağı – artık senin elinde değil gibi gelir.


Ama işte tam da orada, o derin bilinmezliğin kıyısında bir hakikat seni bekler: Canı veren Allah’tır, alan da O’dur.


Anestezi… Bir nevi teslimiyet provası. Sen uyuyorsun, vücudun susuyor. Ama kalbin, eğer istiyorsa, tam da o anda Rabbine yöneliyor. İnsan, acziyetini orada en çıplak haliyle görüyor. Gücün, bilgin, birikimin; hepsi bir perde gibi çekiliyor. Elinde sadece dua kalıyor.


Ve ne güzeldir ki, dua, kontrolün kaybedildiği yerde yeniden gücün doğduğu yerdir.


Bazen düşünüyorum; sabah uyanacağımıza dair bir garantimiz var mı? Sofradaki lokmayı yutacağımıza? Yolda başımıza ne geleceğini bilebilir miyiz? Yok… Zaten hayat dediğimiz şey baştan sona bir teslimiyet yürüyüşü değil mi?


Ama anestezi bu yürüyüşün daha bilinçli bir adımı gibi. Çünkü kendi rızanla, kendi isteğinle bırakıyorsun her şeyi. Bu teslimiyet, korkuyu değil huzuru getiriyor eğer gerçekten inanıyorsan.


Beni en çok rahatlatan ayet şu olmuştur hep:


"Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter." (Talâk, 3)

Gerçekten de yeter. Çünkü Rabbim yeter.


O yüzden ameliyathaneye girerken, ağzımdan sadece şu kelimeler döküldü:
"Ya Rabbi, bana şifa verecek olan sensin. Beni sen koru. Kalbimi yalnız sana bağladım."


İnsan gözlerini yeniden açtığında, sadece bir operasyondan değil, bir teslimiyet imtihanından çıkmış gibi hissediyor. Belki hâlâ ağrın oluyor, belki hâlâ halsizsin… ama ruhun, o tevekkülün tadını bir kez aldıysa, bu defa başka uyanıyorsun.


Ve o zaman anlıyorsun:


Anestezi seni uyutmuş olabilir ama iman seni uyandırmıştır.
 
Y Çevrimiçi

YeniCimbom

Üye
İslam-TR Üyesi
Müşrik doktor ve cerrahlar ve kafirlerin bulduğu ilaçlar olmasa
Halimiz nice olurdu

Eczane ilaçları ve hastane makineleri tamamı kafir icadı.Yüksek tıp eğitimi de kafirlerin farmakoloji de
300 senedir muhtacız

Biz,
şifa Allahtan lafzını çok mu yanlış anladık?
 
Y Çevrimiçi

yalandunya1990

Üye
İslam-TR Üyesi
Ameliyathaneye yürürken insanın içine tarif edemediği bir boşluk dolar. Ne korkudur tam olarak, ne de sadece endişe. Belki de "kontrolü kaybetme" duygusunun en keskin halidir o an. Çünkü birazdan gözlerini kapatacaksın. O gözlerin ne zaman yeniden açılacağı – hatta açılıp açılmayacağı – artık senin elinde değil gibi gelir.


Ama işte tam da orada, o derin bilinmezliğin kıyısında bir hakikat seni bekler: Canı veren Allah’tır, alan da O’dur.


Anestezi… Bir nevi teslimiyet provası. Sen uyuyorsun, vücudun susuyor. Ama kalbin, eğer istiyorsa, tam da o anda Rabbine yöneliyor. İnsan, acziyetini orada en çıplak haliyle görüyor. Gücün, bilgin, birikimin; hepsi bir perde gibi çekiliyor. Elinde sadece dua kalıyor.


Ve ne güzeldir ki, dua, kontrolün kaybedildiği yerde yeniden gücün doğduğu yerdir.


Bazen düşünüyorum; sabah uyanacağımıza dair bir garantimiz var mı? Sofradaki lokmayı yutacağımıza? Yolda başımıza ne geleceğini bilebilir miyiz? Yok… Zaten hayat dediğimiz şey baştan sona bir teslimiyet yürüyüşü değil mi?


Ama anestezi bu yürüyüşün daha bilinçli bir adımı gibi. Çünkü kendi rızanla, kendi isteğinle bırakıyorsun her şeyi. Bu teslimiyet, korkuyu değil huzuru getiriyor eğer gerçekten inanıyorsan.


Beni en çok rahatlatan ayet şu olmuştur hep:




Gerçekten de yeter. Çünkü Rabbim yeter.


O yüzden ameliyathaneye girerken, ağzımdan sadece şu kelimeler döküldü:
"Ya Rabbi, bana şifa verecek olan sensin. Beni sen koru. Kalbimi yalnız sana bağladım."


İnsan gözlerini yeniden açtığında, sadece bir operasyondan değil, bir teslimiyet imtihanından çıkmış gibi hissediyor. Belki hâlâ ağrın oluyor, belki hâlâ halsizsin… ama ruhun, o tevekkülün tadını bir kez aldıysa, bu defa başka uyanıyorsun.


Ve o zaman anlıyorsun:


Anestezi seni uyutmuş olabilir ama iman seni uyandırmıştır.
3 kere ameliyat oldum.
Birinde zaten ölmek üzereyken ameliyata alındım. Şimdi düşünüyorum o telaşla ne tevbe etmişim ne şehadet getirmişim ne dua edebilmişim.
Sadece geri uyanamazsam diye korktuğumu hatırlıyorum.
Allah azap gelmeden tövbe edip ona yönelmeyi nasip etsin herkese.
 
Y Çevrimiçi

yalandunya1990

Üye
İslam-TR Üyesi
Müşrik doktor ve cerrahlar ve kafirlerin bulduğu ilaçlar olmasa
Halimiz nice olurdu

Eczane ilaçları ve hastane makineleri tamamı kafir icadı.Yüksek tıp eğitimi de kafirlerin farmakoloji de
300 senedir muhtacız

Biz,
şifa Allahtan lafzını çok mu yanlış anladık?
Sadece kendi ülkemizin 100 senedir içinde bulunduğu halı düşünürsek neden muhtaç olduğumuzu anlarız diye düşünüyorum.
İslam şuurunu bir toplumdan sökerseniz geriye böyle bir toplum kalıyor. Miskin, üretmeyen, emeksiz yemek bekleyen, heykel dikince tüm sorunları çözülen.
Böyle bir toplumdan alim de çıkmıyor bilim adamı da.
Çıkanların da ekseriyeti ortada.
 
Y Çevrimiçi

YeniCimbom

Üye
İslam-TR Üyesi
Sadece kendi ülkemizin 100 senedir içinde bulunduğu halı düşünürsek neden muhtaç olduğumuzu anlarız diye düşünüyorum.
İslam şuurunu bir toplumdan sökerseniz geriye böyle bir toplum kalıyor. Miskin, üretmeyen, emeksiz yemek bekleyen, heykel dikince tüm sorunları çözülen.
Böyle bir toplumdan alim de çıkmıyor bilim adamı da.
Çıkanların da ekseriyeti ortada.
Osmanlının son 250 senesi Sanayi devrimini ıskalamasıdan dolay batıyı takip etmek üzereydi. Hatta birinci Dünya Savaşı’nda savaştığımız silahların tamamı alman malı. Yani bütün suçu 1923’ten sonrasına yıkmak hata olur bütün İslam alemi 200 yıldır ilim namına bir şey üretemiyor ülkemizde münferit örneklerle üretilen şeyler var.
 
Üst