Neler yeni

Son mesajlar

Cevaplar
323
Görüntüleme
58K

Son profil mesajları

"Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed kemâ salleyte alâ Îbrahime ve alâ âl-i İbrahim. İnneke hamîdun mecîd.
Allahumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed kemâ bârekte alâ İbrahîme ve alâ âl-i İbrahime inneke hâmîdun mecîd"
S
sdfgh
–«Allâh’ım! (İbrâhîm’e ve) âline salât (rahmet) ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de salât et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin. Allâh’ım! (İbrâhîm’e ve) âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsân et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin!»
S
sdfgh
(Buhârî, Deavât 32; Tirmizî, Vitir, 20; İbn-i Mâce, İkâme, 25)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) kadınlarla alakalı olarak:

“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz.”

(Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ’ 60)
Rasûlullâh (s.a.v), şahsına yapılan hatalar ve saygısızlıklara müsamaha gösterirdi. Bilhassa bedevîlerin kabalıklarına karşı, onların kalplerini İslâm’a ısındırmak maksadıyla mülayim davranırdı.

Enes -radıyallâhu anh- şöyle der:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış, kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. Bir bedevî, Rasûl-i Ekrem’e yetişerek hırkasını sertçe çekti. Bedevînin bu hareketinden dolayı hırkanın kenarı Efendimiz’in boynunda iz bırakmıştı. Daha sonra bedevî:
S
sdfgh
“–Ey Muhammed! Elinde bulunan Allâh’a âit mallardan bana da verilmesini emret.” dedi.

Fahr-i Kâinât Efendimiz, bedevîye dönüp tebessüm buyurdu. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emretti.

(Buhârî, Humüs 19, Libâs 18, Edeb 68; Müslim, Zekât 128)
Allâh Teâlâ: “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmedin” (en-Nisâ, 58) buyurur.

Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemiz şöyle anlatır:

Peygamber Efendimiz döneminde Mekke’nin fethi sırasında hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyş’i oldukça endişelendirmişti.

“–Bu kadın hakkında Rasûlullâh (s.a.v) ile kim konuşur?” dediler.

“–Buna Rasûlullâh (s.a.v)’in çok sevdiği Üsâme b. Zeyd’den başkası cesâret edemez” dediler. Kadın Rasûlullâh (s.a.v)’in huzûruna getirildi, Üsâme onun hakkında Allâh Rasûlü (s.a.v) ile konuştu. Efendimiz’in yüzü renkten renge girdi ve:

S
sdfgh
“–Allâh’ın hadlerinden birini düşürmem için mi şefaat ediyorsun?” buyurdu. Üsâme:

“–Ya Rasûlallâh, benim için istiğfar ediver!” dedi. Akşam olunca Peygamber Efendimiz ayağa kalktı, Allâh Teâlâ’ya lâyıkı vechile hamd ü senâda bulunduktan sonra şu hitâbede bulundu:
S
sdfgh
“–Sizden öncekiler, ileri gelenlerden biri hırsızlık yaptığı zaman onu cezâlandırmadıkları, zayıf biri hırsızlık yaptığı zaman ise ona hemen had tatbik ettikleri için helak oldular. Bana gelince, nefsim elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, şayet Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı muhakkak elini keserdim.”

Sonra emretti ve hırsızlık yapan kadının eli kesildi.

(Müslim, Hudûd, 9)
Muâviye ibni Hakem es-Sülemî (r.a) şöyle anlatır:

Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in arkasında namaz kılarken cemaatten biri aksırdı. Ben de hemen “yerhamukellah” dedim. Cemaat bana dik dik bakmaya başladı. Bunun üzerine:

“–Vay başıma gelenler! Yâhu bana niye öyle bakıyorsunuz?” deyince de, ellerini uyluklarına vurmaya başladılar. Onların beni susturmaya çalıştıklarını görünce kızdım; ama yine de sustum.

S
sdfgh
Anam-babam Rasûl-i Ekrem’e fedâ olsun. Ne ondan önce ne de ondan sonra kendisinden daha güzel bir muallim görmedim. Vallâhi beni ne azarladı ne dövdü ne de sövdü. Namazı kıldırıp bitirince bana şunları söyledi:

“–Bu ibâdetin adı namazdır. Namaz kılarken dünyâ kelâmı konuşulmaz. Çünkü namaz tesbih, tekbir ve Kur’ân okumaktan ibârettir.” Yahut buna benzer bir şey söyledi. Ben de:

“–Yâ Rasûlallâh! Ben yeni Müslüman oldum. Allâh Teâlâ İslâmiyet’i gönderdiği hâlde hâlâ kâhinlere gidenlerimiz var!” dedim. Bana:
S
sdfgh
“–Sen kâhinlere gitme!” buyurdu. Ben tekrâr:

“–Aramızda uğursuzluğa inanan adamlar var” deyince de:

“–Bu onların gönüllerinde hissettikleri bir duygudur. Bu duygu onları işlerinden alıkoymasın.” buyurdu.

(Müslim, Mesâcid, 33)
Üst