Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Asr Suresi Meal ve Tefsiri

tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Asr suresi ayet 1
Andolsun asra ki;

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

1- "Asr" Nedir?:
Yüce ALLAH'ın: "Andolsun asra ki" buyruğu "zamana ki" demektir.
Bu açıklamayı İbn Abbas ve başkaları yapmıştır. Buna gnre "asr" (anlam itibariyle) dehr (zaman) gibidir. Şairin şu beyitinde de bu anlamdadır:
"Hevânın yolu çok kötüdür, hevâ denizi pek derindir
Hevânın bir günü bir ay eder, hevânın bir ayı da bir zaman (dehr)"

Yüce ALLAH, herhangi bir asra yemin etmişti] (de denilmiştir.) Çünkü herbir asırda (zamanda) hallerin evirilip çevirilmesine, değişip durmasına ve bunlarda yaratıcının varlığına delalet etmesine dikknı çeken bir özellik vardır. Asrın, gece ve gündüz olduğu da söylenmiştir. Humcyd b. Sevr dedi ki:
"İki asır olan bir gece ve bir gündüz mutlaka ele geçirir Birisinin peşine takıldılar mı, istediklerini mutlaka yetişirler."
"İki asır" aynı zamanda sabah ve akşama da denilir.
Şair şöyle demiştir:
"Ben iki asır onu savsaklayıp dururum, nihayet usanır benden Ve ister istemez borcun yarısına razı olur."
Şair şunu demek istiyor; O günün başında bana geldi mi, akşama ona söz veririm.
Bunun öğleden sonra demek olduğu, bunun da güneşin zevali ile batışı arasındaki zaman olduğu da söylenmiştir. Bu görüş el-Hascn ve Katade'ye aittir.
Şairin şu beyitinde de bu anlamdadır:
"Ey Amr! Bizimle birlikte öğleden sonra yola kayul. Çünkü asr (vakti) kısalmış bulunuyor, Hiç şüphesiz ilk öğle çıkışında ganimet ve ecir vardır."
Yine Katade'den, bu gündüzün vakitlerinden son vakittir, dediği rivayet edilmiştir.

Bunun, ikindi namazına yemin olduğu da söylenmiştir. Vusta namazı da odur. Çünkü o namaz, namazların en faziletlisi dir. Bu da Mukatü'in görüşü*dür.
Nilekim "asr okundu" ikindi namazı için ezan okundu, demektir.
"Asr kılındı" denildiği zaman, ikindi namazı kılındı, demek olur.
Sahih haberde de şöyle denmiştir: "Vusta (orta) namaz ikindi namazıdır."
Bir diğer görüşe güre bu, Peygamber (sav)'ın asrına -onunla peygamberliğin yenilenmesi suretiyle bu asrın faziletinden ötürü- yapılmış bir yemindir. Buyruğun, asrın Rabbine yemin olsun, anlamında olduğu da söylenmiştir.

2- Bir Kimse "Asr"ı Zikrederek Yemin Ederse:
Bir kimse, bir kişi ile bir asır konuşmamak üzere yemin ederse onunla bir sene konuşmamalıdır.
İbn Arabi dedi ki:
İmam Malik'in bir kimse ile bir asır boyunca konuşmamayı yemin edenin yeminini "bir sene'"ye yorumlamasının sebebi, bu husustaki görüşlerin çoğunluğunun bu doğrultuda olmasından dolayıdır. Bu görüşü kabul etmesi de; onun yorumlar i!e ilgili hususlarda manayı (yorumlamayı) ağırlaştırmak (tağiiz) şeklinde benimsediği asıl kaidesine binaendir.
Şafii de şöyle demişlir:
Belli bir niyeti olması hali dışında kısa bir süre dahi onunla konuşmasa yeminini yerine getirmiş olur. Ben de bu kanaatteyim. Ancak yemin eden kimse Arap ise ona: Neyi kastettin? diye sorutur. Eğer muhtemel bir mana ile yorumlayacak olursa, onun bu açıklaması kabul edilir. En az süreyi söylemesi müstesna. Malik'in mezhebine göre onun yapacağı açıklamaya göre yorumlanması da sözkonusıı olur. Doğrusunu en iyi bilen ALLAH'tır.
 
tahsin33 Çevrimdışı

tahsin33

Üye
İslam-TR Üyesi
Asr suresi ayet 2
Gerçekten İnsan ziyandadır.

Bu, yeminin cevabıdır. "İnsan" ile kastedilen kâfirdir. Bu açıklamayı Ebu Salih'in rivayetine göre İbn Abbas yapmıştır. Ebu'd-Dalıhâk de ondan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bununla müşriklerden bir grubu kastetmektedir: el-Ve!id b. ei-Mıığire, el-As b. Vaü, el-Esved b. Abdu'i-Muttalib b. Esed b. Abdi'l-Uzza ve el-Esved b. Abd-i Yeğus.

"İnsan" ile insan türünün kastedildiği de söylenmiştir.
"Gerçekten... ziyandadır." Aldanış içerisindedir. el-Ahfeş helak oluş, el-Ferra ukubet ve ceza, diye açıklamışlardır. Şanı yüce Allah'ın: "İşlerinin so*nu da hüsran oldu" (et-Talak, 65/9) buyruğunda da bu anlamdadır.
İbn Zeyd,
şüphesiz bir kötülük içerisindedir, diye açıkladığı gibi, muhakkak bir eksiliş içindedir, diye de açıklanmıştır. Anlamlar birbirine yakındır.

Sellam'dan ("asr" kelimesini) "sad" harfi kesreli olarak; diye okuduğu rivayet edilmiştir. el-A'rec, Talha ve İsa es-Sakafi "sin" harfini ötreii olarak; '" Ziyan" diye okumuşlardır. Bu ayrıca Harun'un, Ebu Bekir'den, onun Asım'dan rivayet ettiği okuyuştur. Her iki kelimedeki bu okuyuş itba (kendisinden önceki harfe ya da harfin harekesine göre okumak) ile açıklanır. Nitekim; "Ziyan'1 denildiği gibi; " ile Zorluk" dadenilir. Ali (r.a) bu sûreyi şöyle okurmus:
Asra ve zamanın musibetlerine andolsun ki! Muhakkak insan ziyandadır ve şüphesiz ki o dehrin ' sonuna kadar onun (o ziyanın) içindedir."
İbrahim dedi ki:
Şüphesiz ki insana dünyada uzunca bir ömür verilip, koca yıp yaşlanacak olursa elbetteki o eksiklik, zayıflık ve gerileyip ile içice olur. Müminler müstesna. Çünkü onlara gençlik hallerindeyken işledikleri amellerin ecirleri yazılır.
Bunun bir benzen de yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Andolsun, Biz insanı gerçekten ahsen-İ takvimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına döndürdük." (et-Tin, 95/4-5) (İbrahim devamla) dedi ki; Bizim okuyuşumuz da şöyledir: "Andolsun asra ki gerçekten insan ziyandadır ve şüphesiz o dehrin sonundadir."
Ancak sahih olan ümmetin okuduğu ve mushaflaıda yazdı olan şekildir.
 
A Çevrimdışı

aldemira

Üye
İslam-TR Üyesi
ASR SURESİ


Asr’ı, sıkıp suyunu çıkarmayı, özüne ulaşmayı düşün. Kuranı asr yapmayı, okumayı, anlamayı, ilkelerini kavramayı aklet. İnsana verilen özellikleri, melekeleri, imkanları, zamanı, gelip geçiciliği düşün. Nerden gelip nereye gittiğini, ne için geldiğini anla.
Aksi halde insan hasar içerisindedir. Hüsrana uğramaktadır. İnsanın yaratılışını, tüm melekelerin insana itaatini, ayartıcı melekenin yani Şeytanın ayartısını ve insanın geçici hayatın süsleri karşısındaki zaafını, çoğaltma tutkusunu, geçimlikleri amaç edinerek azmasını düşün. Allahın vaadi gereği insanlığa lütfettiği Kuranın rehberliğine olan ihtiyacını idrak et. Ancak, Kuranı asr edip, suyunu sıkanlar, özüne manasına, ilkelerine, amacına ulaşanlar hüsrandan, hasardan kurtulabilir.
Bunun için, Kuranı özüne, ilkelerine ulaşacak şekilde asr edip okuyanlar, gereğince alaka gösterenler, önem ve öncelik verenler de bu sonuçlara teslim olur, inanır, güvenir, emin olur, yaşarsa kurtulabilir. Kuranın rehberliğine, Allah’a ve öğretisine güvenmek, yaşama geçirmek, tercihlerde bulunurken uygulamakla olur. Her ne olursa olsun bu güvende zaafa uğramamalı, endişe etmemeli ve ümidini yitirmemelidir. Kuran ölçülerini görmezden gelmemelidir.
Kuran ve rehberliği doğrultusunda kendisinden başlayarak, kurbiyet kurarak, ilişki, bağ, tanışıklık, dostluk, sevgi, iletişim köprüsü ve diyalog kanalları oluşturarak tüm insanlığı, güzellikle, en uygun zaman, yer, ortam, söz, tavır ve yöntemle ıslah, değiştirme ve dönüştürme çalışmasında sürekli bulunmalıdır. Hasenat olan, yani kendi dışındakilere yansımayan, hasene olan işleri çok yapmak, gece gündüz hatta devamlı, namaz, oruç vb işleri çokca yapmak değildir. Hasenat olarak anılan bu ve benzeri, insanı kötülükten alıkoyan ve manevi yapısını güçlendiren güzel işlerin yanı sıra, esas rolünün, kulluğun ve ibadetin, ameli salihatta bulunmak, yani tüm insanlığı, düzenleri ve sistemleri değiştirmek, gerçek barışa, kainattaki teslimiyete ulaştırmaktır. Değişim, dönüşüm için Kuranla tanışmaya, ikra yapmaya vesile olmaktır. Kuran terbiyesine ulaştırmaktır. Kuran halkaları oluşturarak bu değişimi ve dönüşümü sürekli hale getirmektir. Gündemi Kuran yapmaktır. Kuranı amaç yapıp, araçları, mal vb her şeyi bu yolda seferber etmektir.
Bu yolda, hep Haktan, gerçekten, adaletten, güzellikten, doğruluktan, Kitaptan yana olmalıdır. Bunları savunmalıdır. Bu değerlerin yanında yer almalıdır. Davasında, yönteminde, usulünde, aracında, bu değerleri gözetmelidir. Hikmetli davranmalıdır.
Bu davada, karşılaşacağı zorluklara, sıkıntılara, engellere, dünyanın cazibeliği geçimliklerine, çekiciliğine, ayartısına, tüm insanlığı peşinden sürükleyip köleleştirmesine, zorbalıklara, tehditlere, baskı ve işkencelere karşı sabırlı olmalıdır. Tahammül göstermeli, dayanmalı, göğüs germeli ve direnmelidir. Mücadelesine devam ederek tüm zorlukları aşmaya ve amaçlarına ulaşmaya çalışmalıdır.
Kuranı sıkıp suyunu çıkaran, özüne ulaşan, bunlara iman eden, bu ilkelere güvenen, bu uğurda tüm insanlığı ıslah ve değiştirmeye çalışan, ameli salihat için uğraşan, bunu yaparken haktan, doğruluktan, güzellikten ayrılmayan ve tüm zorluklara tahammül ederek davasına devam eden, direnen insanlar kurtuluşa, felaha ermektedir.
İnsanlık tarihi, bu surede açıklanan Sünnetullaha uyan örneklerle doludur.
Bu tabloda yer almak isteyenler için buyurun asr’a ve Kuran sürelerine.
http://aaldemira.blogspot.com/


***


ASR SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI
rtfSelectedTabRef*7*3*3*103.003*Asr 1-3**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
rtfBulunanSayi*3*rtfBulunanSayi
rtfSndPly*103.1*
103.1*************وَالْعَصْرِ
103.1 - Vel asr.
SA - Asr'a andolsun ki,
ASara :Sıkmak, suyunu özünü çıkarmak, hapsetmek, menetmek, vergi vermek yağmurun yağması, usare, öz, asır, yüzyıl, zaman, devir, kasırga,
Bu kelimenin geçtiği 2/266 12/36, 12/49, 78/14 ayetlerde asr sıkmak, suyunu çıkarmak, yağdırmak anlamında yer almıştır.
rtfSndPly*103.2*
103.2*************اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ
103.2 - İnnel insâne lefî husr.
SA - İnsan ziyandadır.
Hısira:Hasar, zarar, zayi etmek, eksilmek, helak olma
rtfSndPly*103.3*
103.3*************اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
103.3 - İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti ve tevâsav bil haggı ve tevâsav bis sabr.
SA - Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler ziyânda değillerdir.
Amene: Güvenmek, emin olma, korkmama, emanet, inanma, iman, inanç

Hakaka: Sabitleme, ispat, gerçekleştirme, hak kazanma, layık olma, uygun olma, denk olma, hak, gerçek, adalet, doğruluk, şeriat, tam, mükemmel, caiz, hikmetli, aşikar, diriliş, hakkıyla, gerçek ilimle, kitap, Allah, hukuk, hırslı, düşkün,
SaleHa: Doğru, salih, sulh, barış, anlaşma, ıslah etme, düzeltme,
SÂLİHÂTI İŞLEMEK: “عملواالصّلحات - amilu’s-sâlihâtı” Sâlihâtı işleyenler” olarak çevirdiğimiz ifade kalıbı Kur’ân’da toplam 62 âyette yer almıştır. Bu kalıbın pek çok meal ve tefsirde olduğu gibi “amel-i salih işleyenler” şeklinde çevrilmesi yanlıştır. “اصلاح- Islâh” sözcüğünden türemiş olan “sâlihât” düzeltmek demektir. “Sâlihâtı işlemek” ise bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, düzeltmeye yönelik işler yapmak anlamlarına gelir. Diğer taraftan da Kur’ân, bu âyette geçen “hakkı ve sabrı tavsiyeleşme”yi, Bakara Sûresinin 277. âyetinde geçen “namaz kılma ve zekât verme”yi, Hud Sûresinin 23. âyetinde geçen “edep ve gönülden Allah’a boyun eğme”yi belirtilen âyetler içinde ayrı ayrı zikretmek sûretiyle “sâlihât”tan ayırmıştır. Yani “hakkı ve sabrı tavsiyeleşme”, “namaz kılma ve zekât verme”, “edep ve gönülden Allah’a boyun eğme” gibi hasenat, Kur’ân’a göre “sâlihât”tan” sayılmamaktadır. Kur’ân’daki bu hususlar dikkate alınarak “sâlihât” konusunda şunları söylemek mümkündür: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek sâlihâtı işlemek değildir. Ama öğüt verme yolu ile namaz kılmayanı namaz kılar hale getirmek, zekât vermeyeni zekât verir hale getirmek, oruç tutmayanı da oruç tutar hale getirmek, sâlihâtı işlemektir. Bu kavramı toplumsal boyuta taşıdığımızda, bulunduğumuz zaman ve zeminde adlî, idarî, siyasî, iktisadî ve benzeri alanlarda her türlü bozukluğun düzeltilmesi için gösterilecek çaba, yapılacak uygulama, sâlihâtı işlemektir. Bu konuda, “dışa yansımayan işler” demek olan hasenat ile sâlihât arasındaki fark iyi anlaşılmalıdır. Rabbimiz de bu iki konu arasındaki farkı, her bir haseneye on karşılık verirken (En’âm 160) sâlihât karşılığında cenneti vaat etmek sûretiyle çok açık bir şekilde belirlemiştir. (Bakara 25, 82; Nisa 57, 122, 124; Hud 23, İbrahîm 23, Kehf 107 ve daha birçok âyet)HY

Sabera: Sabır, oruç, bekleme, cüret, beka, tahammül, kendini tutma.
SABRI TASVİYELEŞMEK: “صبر- sabr” en geniş anlamıyla aklın ve dinin gösterdiği yolda azimle yapılan mücadele demek olduğu, “katlanmak”, “ses çıkarmamak” gibi pasif eylemlerle herhangi bir ilgisinin olmadığı unutulmamalıdır. Bu konuda gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta, sabrın kesinlikle atalet değil, bir hareketlilik içerdiğidir. Miskin ve uyuşuk bir halde eylemsiz kalarak payına düşen rezillikleri “kader böyle imiş, tahammül etmeli” mantığıyla kabullenmek, M. Akif Ersoy’un da çok yerinde olarak saptadığı gibi asla Kur’ân’da geçen “sabr” sözcüğü ile açıklanamaz: “Aman yarabbi! Kur’ân ne söylüyor, biz ne anlıyoruz! Sabır ‘katlanmak’ değil, ‘göğüs germek’ demektir. Neye göğüs germek? Evet, sonunda katlanılamayacak acılara katlanma ıstırabına mahkûm olmamak için, önceden her türlü şedaide [sertliklere, çetinliklere], her türlü mezalime [zulümlere] mertçesine, insancasına göğüs germek… Fedakârlıkların semtine uğramayarak miskin miskin oturmak, sonra da hissesine düşecek rüsvalığı [rezilliği, kepazeliği] ‘kader böyle imiş, tahammül etmeli’ diye hazma [sindirmeye] çalışmak, hiçbir zaman ’sabır’ sözcüğü ile telif olunamaz [bağdaştırılamaz].” (Doç. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Nuran Abdülkadiroğlu,Mehmet Akif’in Kur’ân-ı Kerim’i Tefsiri, Mev’ıza ve Hutbeleri , Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları) Gerçekten de Kur’ân “sabr” sözcüğü ile katlanmayı değil, göğüs germeyi kastetmektedir. Göğüs germek ise, içinde bulunulan zorlukların verdiği acılara katlanmak ama aynı zamanda o zorluğu yenmek için onunla mücadele etmek demektir. Dolayısıyla “sabr” sözcüğü, tam bir aktivite, tam bir canlılık ihtiva etmektedir.HY
 
Üst Ana Sayfa Alt