Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bid'at

K Çevrimdışı

kıtmir

Üye
İslam-TR Üyesi
Bid’at, sözlük anlamı itibarıyla geçmişte bir benzeri görülmeden meydana getirilen her yeni şeydir. Şer’i bakımından ise bida-i hudâ ve bida-i dalâle olmak üzere ikiye ayrılır.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إلاابْتِغَآءَ رِضْوَانِ اللهِ﴾
El-Hadîd suresi, 27. ayet
Manası: Onlar (İsâ’ya tâbi olanlar) ruhbaniyeti meydana getirdiler, halbuki Allâh kendilerine bunu farz kılmamıştır.
Allâh, İsâ’ya tâbi olan müslümanların, şehvetlerden uzak kalarak yaptıkları ruhbaniyet eylemlerini kendilerine farz kılmamış olduğu halde bu ayette onları övmüştür. Onlar ise bunu Allâh rızasını arzulayarak yapmışlardır. Bu da bazı bidatların iyi olduğuna dair bir delildir.

Peygamber efendimiz Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste ise “ her kim dine ,şeriata uygun olmayan yeni bir iş yaparsa yaptığı iş reddedilmiştir” buyurmuştur. Bu hadiste yapılan her iş değil sadece şeriata, Kuran ve hadise uygun olmayan amel kastedilmiştir. Müslimin rivayet ettiği başka bir hadisi şerifte “Kim İslâm’da iyi bir yol açarsa ona bunun ecri ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (ecirlerinden bir şey eksilmeden) ecri vardır. Kim sünnette kötü bir yol açarsa da ona bunun yükümlülüğü ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (yükümlülüğünden bir şey eksilmeden) yükümlülüğü vardır.” Yani iyi bir amel başlatanın hem bu ameli başlattığı için ecri vardır hem de kendisinden sonra bu ameli işleyenlerin ecri olduğu gibi kendisinin de sebep olması yüzünden fazladan ecri vardır. Aynı şey kötü bir amel başlatanın yükümlülüğü içinde geçerlidir. Kötü bir bidat başlatan kişi hem bu bidatı yaptığı için hem de kendisinden sonrakilere sebep olduğu için yükümlüdür. Aynı zamanda bu kötü ameli işleyenler de bu amelden dolayı yükümlüdürler.

Alimler bunun gibi ayet ve hadislerden yola çıkarak bidatı hasen (iyi) ve kötü bidat olarak ikiye ayırmışlardır. Hasen bidat Kuranı Kerim’e, şeriata ve sünnete uygun olan bidattır. Kötü bidat ise bunlardan birine aykırı olan bidattır. Bu ayırım aynı zamanda Müslim’in rivayet ettiği hadiste de peygamber efendimiz tarafından yapılmıştır. Bu hadiste iyi bidat yapan ve kötü bidat yapan hakkında iki ayrı hüküm verilmiştir. Şeriata uygun olan iyi bidatları ortaya koyacak olanlar islam alimleridir.

Ahmet İbni Teymiye Elharrani kötü bidatları ortaya çıkaranlardan biridir. İslam’a aykırı birçok meseleyi ortaya koymuştur. Bu kişi peygamber efendimize tevessülün haram olduğunu ilk söyleyen kişidir. Aynı zamanda diğer peygamber ve salihlere hayatlarında ve ölümlerinden sonra tevessül etmenin şirk olduğunu söylemiştir. Bu onun ortaya atmış olduğu zehirli bir bidattır. Hem bu bidatı ortaya attığı için hem de kendisinden sonra bu bidatla amel edenlere vesile olduğu için yükümlülüğü (günahı) vardır. Bu bidatla amel edenlerin de yükümlülüğü ortadan kalkmaz; hepsi aynı günahı işlemiş olur.

İslam alimlerinin hiçbiri İslam dininde bidat yoktur dememiştir. Hiçbir ayet ve hadisi şerifte böyle bir ibare yoktur. Hiçbir İslam imamı peygamberin yapmadığını yapmak haramdır dememiştir.


Hafız ibnu Haceri’in hakkında isnadı hasendir dediği Ebu Davud’un rivayet ettiği ve aynı zamanda sahih müslimde bulunan bir rivayette Ömer’in oğlu Abdullah namazın teşşehhüd esnasında kelimeyi şehadetten sonra “Allah’ın ortağı yoktur” anlamına gelen “vehdehu le şerike lehu” demiştir. bunu kendisinin eklediğini Peygamber Efendimizin böyle bir şey öğretmediğini söylemiştir. İbni Davut bunu rivayet etmiş hafız İbni Hacer ise isnadının hasen olduğunu söylemiştir. Bunu yapan Abdullah ise İslam aleminde üllemalığı şüphe götürmeyen bir kişidir.



Müslimde olan bir rivayette Hazreti Ali, hazreti Ömerin içki içeni seksen defa kırbaçlattığını duyduğunda şöyle demiştir “Rasulullah içki içeni kırk defa, Ebubekir kırk defa, Ömer ise seksen defa kırbaçlatmıştır. Hepsi sünnettir. Ama ilki benim en sevdiğimdir.” Hz. Ömer bu hadisede peygamber efendimizin uygulamasından fazla sayıda kırbaç vurdurmasına rağmen Hz. Ali bu konuda hepsi sünnettir demiştir. Ömer için hatalıdır dememiştir. Hz. Ömer’e sen kötü bir bidatçısın islamda olmayan bir şey getirdin dememiştir.

Ayrıca sahabilerden hiçbiri hakkında “Muhammed” kelimesinden sonra “sallallahu aleyhi vesellem” yazdığı sabit olmamıştır. Bunu alimlerimiz daha sonraki zamanlarda bu şekilde yazmış ve bugün Müslümanların güzel bir alışkanlığı haline gelmiştir. Hiçbir alim, bu kötü bir bidattır, Muhammed sözcüğünden sonra sallallahu aleyhi vesellem yazmak din dışı ya da dine sonradan eklenen kötü bir şeydir dememiştir. Tüm Müslümanlar bunu güzel bir amel olarak algılamış ve uygulamışlardır.

İyi bidat hakkında alimler değişik örnekler vermişlerdir bunlardan bir tanesi hicri yedinci yüzyılda ilk uygulayanı Melik Elmuğaffar olan Peygamber efendimizin doğumunu kutlamaktır. Melik Elmuğaffar İbni Kesir’in dediği gibi irak’ta, alim Allah’tan korkan ve cesur bir irbil kralı idi. Bu kral mevlidi ilk yapan kişidir. Alimleri, sadık sufileri, hadis ehlini, devlet adamlarını ve halkı toplayarak Allah rızası, ve Peygamber Efendimizin bu dünyaya gönderilmesine şükür etmek için Kur-an’ı Kerim okutmuş ve peygamber efendimizin hayatından bahsettirmiştir. Daha sonra yere büyük bir sofra serilmiş ve binlerce kuzu kestirmiştir. Bu sofradan toplanan tüm alimler ve sadık sufiler peygamber efendimizin doğuşuna sevinerek yemişlerdir. Bu davranışı iyi olarak karşılamış ve iyi bir bidat olduğunu söylemişlerdir. Krala sen peygamber efendimizin ya da O’nun sahabelerinin yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsın; sen onlardan daha mı iyi biliyorsun dememişler aksine bu amel iyi bir bidattır demişlerdir.

Ömer Bin Hattab Sahihi Buhari’de bulunan bir rivayete göre mescide gittiğinde insanları teravih namazını tek başlarına kılarken görmüş ve onların bu namazı cemaatle kılmalırını sağlamıştır. Ardından bu ne güzel bir bidattır demiştir. Teravih namazı, önceleri herkesin tek başına kıldığı bir namaz idi. Hazreti Ömer bu namazı cemaatle kıldırmış ve bunu İslam dinine uygun bir davranış olarak görmüştür. Hiçbir sahabi O’na, ya Ömer sen bunu nasıl yaparsın. Dine nasıl yeni bir şey katarsın dememiş akisne O’nun “bu ne güzel bir bidattır” demesini uygun bulmuş ve teravihi cemaatle kılmıştır
Peygamber efendimizden sonra yapılan ve buna
rağmen şeriata aykırı olmayan şeylerden biri de Kur-anı Kerim’in noktalanmasıdır. Kuranı kerim Peygamber efendimiz zamanında noktalama işaretleri olmadan yazılmıştı. “B, Nun, Ş, T, F Kaf, Cim, Ha” gibi harflerin noktaları olmadığı gibi “esre, ötre” gibi harekeler de yoktu. Hemze ve şedde yoktu. Hz Osman zamanında bile bu noktalama işaretleri yoktu. Bu noktalama işaretlerini sonradan Kur-anı Kerime ekleyen bir sahabi bile değildi. Bu kişi tabiilerden idi; adı ise Yahya İbni Yamır dır. Allah ondan razı olsun. Alimler bu şahsa ey Yahya, sen Allah’ın kitabı ile mi oynuyorsun. Sen Ebu Bekir ve Ömer’den daha mı akıllısın dememişler ve bu durumu güzel görmüşlerdir.Tabiin ülemalarından olan Sahip Essünen Ebu Bekir İbni Ebu Davut masahif kitabında bunu zikretmiştir. Hemze ve şeddeyi ise daha sonradan Hasan Elbısri Allah ondan razı olsun tarafından eklenmiştir. Alimler buna da itiraz etmemiştir.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra yapılan tüm bidatlar haramdır diyenler için gülünçtür ki bunu bügünkü camilerimizde yapmaktadırlar. Camilerde imamların namaz kılarken durdukları mihrap peygamber efendimiz zamanında yoktu. Dört halife zamanında da yoktu. Rasulullah’ın mescidinde mihrap yoktu. Mihrabı ilk yapan peygamber efendimizden yaklaşık doksan yıl sonra gelen halife Ömer Bin Abdulaziz’dir. İlk yüksek minareleri yaptıran da O’dur. Mimber ise Peygamberimiz zamanında üç basamaktan ibaret idi. Şimdi ise mimberlerin çoğu üç basamaktan fazladır.
 
K Çevrimdışı

kıtmir

Üye
İslam-TR Üyesi
Daha önce mevcut olmayan, sonradan ortaya çıkan amel ve inançlar.

Hz. Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen, hattâ bir benzeri olmayan ve İslâm'dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan ve ibâdet kabûl edilen görüş ve ameller, sünnete aykırı davranışlar.

Bid'at'ın kapsamı konusunda farklı bakış açılarının olmasından dolayı İslâm bilginleri tarafından farklı tarifler yapılmıştır.

Kimi âlimlere göre bid'at, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra meydana gelen her şeydir. Bu tarifi yapan âlimler bid'ate sözlük anlamından daha geniş bir anlam yüklemişlerdir. Bu sebeple de sonradan çıkan amel ve inançları iyi ve kötü olmak üzere ayırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sonradan ortaya çıkıp Kur'ân ve Sünnet'e muhâlif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şey(ere bid'at-i hasene (güzel bid'at); muhâlif olanlara ise, bid'at-i seyyie (kötü bid'at) ismini vermişlerdir. Ayrıca bid'at-i haseneyi kendi arasında, bid'at-i seyyieyi de kendi arasında ayrı kısımlara tabi tutmuşlardır. Böylece bid'at, vacib, mendub, mübah, mekruh ve haram olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır. Meselâ Kur'ân ve Sünnet'in anlaşılması için zorunlu olan Arap gramerini bilmek, fıkıh, fıkıh usûlü gibi ilimlerle uğraşmak vâcib; Ehl-i Sünnet itikadına muhalif sapık fırkaların ileri sürdükleri görüşler ise, bu âlimlere göre, haram bid'at kapsamında mütalaa edilmektedir. (Tahânevî, Keşşâfu İstilahâti'l-Funûn, İstanbul 1984 I, 133).

Bid'ati bu şekilde tarif edip taksimata tabi tutanlar, Kur'an ve Sünnete muhalif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan"şeylere bid'at isminin verilmesine dayanak olarak, Hz. Ömer'in şu sözünü ileri sürerler:

Hz. Ömer, Übey b. Ka'b'in, (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah (s.a.s.) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât"demiştir. (Muhammed Revvâs Kal'acî, Mevsüatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125).

Diğer âlimlerin bid'at tarifleri ise şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra ortaya çıkan, din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olan her şeydir. (Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 248).

Bu âlimlere göre önceki gruptakilerin "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz. Rasûlullah (s.a.s.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır: "Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler. "(Müslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).

Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "Allah bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. " (İbn Mace, Mukaddime, 7/49). Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır. Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur: "Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50). Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid'at olup, neyin olmadığını araştırır.

Meselâ, Rasûlullah'a selam ve salât Allah'ın emridir. Ama Rasûlullah'ı anmak için dini törenler yapmak ve mevlit okutmak kimin emridir?

Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır. Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani ölünün ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir?

Aslında her iki gruba göre de dinin aslına olan ilâve ya da aslından yapılan eksiltmeler yasaklanmış olup, kötü bir bid'attir. Ancak ikinci grup âlimlerin bid'atin tarifi konusunda daha tutarlı oldukları görülmektedir. Çünkü ilk grubun bid'at-i hasene kapsamına soktukları şeyler, aslında sonradan çıkmış şeyler değildir; onların Kur'an ve Sünnet'te dayanakları vardır.

Şu da bir vakıadır ki, birinci gruba tâbi olan fakat bu âlimlerin ne demek istediklerini hakkıyla anlamayan mukallidleri, dinde eksiltme ya da fazlalık durumunda olan şeyleri de bazen bid'at-i hasene kapsamına sokmuşlar; ikinci gruptakilerin mukallidleri ise, bid'at sayılmaması gereken bazı hususları bid'at kapsamına sokarak onlara karşı çıkmış ve hemen hemen her ictihada bid'at demeye başlamışlardır.

Kur'ân-ı Kerîm'i bir mushaf içerisinde toplamak, hadisleri derleyip toplayarak kitap haline getirmek, camilerin yanında minare yapmak, her ne kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra olmuş birer bid'at iseler de, bunlar bid'at kapsamına girmeyen güzel şeylerdir, İslâm'a aykırı değildir.

Bunun aksine yukarıda sözkonusu ettiğimiz hususlar kötü bid'at olup câiz değildir. Çünkü bu âdetler sonradan meydana çıkmış ve İslâmî itikatlarla çelişmektedir.

Bid'atlar alanları itibariyle de kısımlara ayrılmaktadır. İtikadî konularla ilgili olanlara "itikadî bid'atler", iş ve hareketle ilgili olanlara da "amelî bid'atler" denir. Ayrıca mahiyetleri itibariyle küfrü gerektiren ve gerektirmeyen bid'atler vardır.

Günümüzde pek çok bid'at, müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi, bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilâve mahiyetinde olan söz, tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise, Kur'ân ve Sünnet'tir.

M. Sait ŞİMŞEK
 
K Çevrimdışı

kıtmir

Üye
İslam-TR Üyesi
İmam Rabbanî gibi eazim-i eimme, bid'at-ı haseneyi kabul etmezler. Ancak, kabul eden bir hayli ulema da var. Onların tariflerine bakılırsa, bid'at-ı hasene, aslı dinde olup, faslı şer'an formüle edilmeyen şeylerden ibaret amel demektir. Bid'at-ı seyyie ise, hem aslı, hem de formülü dinde olmayan.

Şimdi bunu biraz daha açalım. Meselâ Kur'ân, Ey imân edenler! Allah'ı çokça zikredin.' Acaba buradaki çokluk, nedir? Eğer Allah'ın (cc) ganiyy-i ale'l-ıtlak olduğunu, bizim de nihayetsiz muhtaç olduğumuzu nazara alırsak, devamlı O'nu zikredip, takdiste bulunmamız gerekmez mi? Hem meselâ, tekrarlanması sevap olan ve aynı zamanda mesnun bulunan 'Sübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahi'l-Azim' kelimesini formüle etmişler ve demişler ki günde 500 defa, 'Lâilâhe İllallah' kelimesini de 1000 defa tekrar etmeliyiz. Bu adet 600-700 de olabilir. İşte Resûlullah'tan (sav) mervi olmayan âmâl ve ezkârın formülü buna benzer şekillerde ve daha çok da ilhamla tespit edilmiştir. Bu itibarla, bir şey sünnet-i sahihada yoksa hemen inkâra gidilmemeli, onun sünnette bir mahmilinin bulunup bulunmamasına bakılmalıdır. Ayrıca bu ezkârın cehrî ya da hafî şeklinde yapılması da mesnun değildir. Biz bunları, kendi rûh hâlimiz itibariyle bazen hafî, bazen cehrî yapmak isteyebiliriz. Tabiî, bütün bunların aslı dinde olduğu için bunlar bid'at-ı hasene tarifine girerler. Mevlit de böyledir. Meselâ Ka'b b. Züheyr, Efendimiz'in (sav) huzurunda O'nu övmüş ve teşvik görmüştür.. keza, Hassan bin Sabit de teyit ve teşvik görmüştür. Mevlit de çok rahatlıkla aynı şekilde mütalâa edilebilir. Belki formül olarak aslı yoktur denebilir. Ama, dinde hiç yeri yoktur, denmez. Ne var ki, bu güzel âdette işi ticarete döküp, yozlaştıranlar me'sul olurlar. Zaten ticarete dökülürse, bunların değil mevlit okumaları, Kur'ân okumaları bile tasvip edilemez. Zira Kur'ân, böyle ağızlarda renk kaybına uğrar ve tesirini yitirir.
 
K Çevrimdışı

kıtmir

Üye
İslam-TR Üyesi
BİDAT EHİLLERİNDEN BAZILARI 1. Hâricîler: Bunlar, Imam Ali (r.a)'a karşı çıkan ve ayaklananlardır. Bunların ayaklanmaları Irak'ta başlamıştır. Bid'atleri ise, müslüman olup büyük günah işleyenlerin kâfir olduğunu söylemek ve ashabı kiramı tân etmek şeklinde ortaya çıktılar. Daha sonra pek çok bid'atleri ilave ettiler ve yirmiden fazla fırkaya bölündüler. (Ayrıca bk. Hariciler, Hariciye mezhebi).

2. Râfîzîler: Bunların bid'atleri ise Hz. Peygamber (s.a.s)'ın Hz. Ali'nin hilafetini nâss ile tayin ettiğini, Hz. Ebu Bekir (r.a)'ın ve Hz. Ömer'in Allah'ın Rasulünün emrine muhalefet ettiklerini ileri sürmeleridir. Daha sonraları bunlardan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman'ı ve başka ashabı yoluyla rivâyet edilmiş hadisleri de reddederler, Kurân-ı Kerim'in manâlarına aykırı görüşler serdederler, yalan söylemeyi helâl kabul ederler.

3. Kaderiye: Bunlar da Allah'ın kadim ilmini kabul etmezler. Bunlar, Kaderiyye'nin gulâtı (aşırı) olanlarıdır. Avâmı ise Allah'ın kadim ilmini kabul etmekle birlikte, kulların fiilleri Allah tarafından yaratılmış değildir derler. Ashâb döneminin sonlarında Ibn Abbas ile Câbir b. Abdullah'ın hayatta olduğu sırada Basra'da ortaya çıkmışlardır.

4. Cehmiyye: Cehm b. Safvân'a uyan kimselerdir. Bunlar yüce Allah'ın sıfatlarını te'villere saparak nefyederler. Şanı yüce Allah'ın arşının üzerine yükseldiğini kabul etmezler. Onun konuşmasını, her gece dünya semasına nüzulünü vb. diğer sıfatlarını ederler. Bu görüşler kısmen veya tamamen Kuran ve Sünnetin neye delalet ettiğini bilmemekten dolayı, sünnet ehline mensup bazı kimselere de geçmiş bulunmaktadır. Cehmiyye II. asrın başlarında Horasan'da ortaya çıkmıştır, imamların pek çoğu onların küfrüne hükmetmiştir.

5. Mutezile: Bunlar da Allah'ın sıfatını kabul etmezler, büyük günah işleyenleri ebediyyen cehennemde kabul ederler. Hz. Peygamber (s.a.s)'ın şefâatini inkâr eder, Allah'ın mahlûkatı üzerinde yükselmesini kabul etmezler. Bunlar da Hasan-ı Basrî'nin vefatından sonra Basra'da ortaya çıkmışlardır.

7. Mezhebî taassub bid'ati: Bu, zaman itibariyle yukarıdakilerden daha sonra ortaya çıkmıştır. Böyle bir bid'at dört imamın vefatından bir süre sonra görülmeye başlandı. Bu gibi bid'atçiler dilleriyle imamların masum olduğunu kabul etmemekle birlikte vakıada böyle bir masumiyeti kabul ederler. Meselâ, bu bid'ate sahip bir kimse: Imam herhangi bir hadisi bilmeyebilir veya imamların hata edebileceği doğrudur ancak bizim imamımızın hata ettiği sabit olmamıştır derler. Hatta müteahhirlerden birisi şöyle der: Bizim mezhebimize aykırı olan her bir hadis ya te'vil yahut mensuhtur. Ancak ilim ehli bilirler ki bu bir bid'at ve bir dalalettir.
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
Allah razı olsun haci eline saglık . yanlız bu konuyta reddiye yazmam icab olur . inş. zamanımın bol oldugu bir an yazarım selametle.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
uksimu ' Alıntı:
ALLAH razı olsun haci eline saglık . yanlız bu konuyta reddiye yazmam icab olur . inş. zamanımın bol oldugu bir an yazarım selametle.

gelde gülme :muhaha
 
Üst Ana Sayfa Alt