Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Dede'nin Hikayesi

A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞİNCİ BÖLÜM

--Dede bir soru da benden, dedi ceylan.
--Buyur, seni dinliyorum.
--Bazı densizler şöyle söylüyor: Bir adam, “Önyargılı davranmamalı” diyerek şöyle konuşuyordu: “İçki içmeyenleri hatasız, içki içenleri hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Kumar oynamayanları hatasız, kumar oynayanları hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Namaz kılanları hatasız, namaz kılmayanları hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Dine uygun tesettürlü bir bayan hatasız, tesettürsüzler hata içerisinde gibi bir duyguya kapılmak çok ama çok yanlış bir düşünce. Dürüstlük giyim kuşamla değil yetişme tarzı ve karakterle ilgilidir. İnsanları giyim kuşamıyla yargılamak çok ama çok yanlıştır. Büyük hatadır. Böyle yanlış duygu ve düşünceye kapılanlar bu yanlışlarından vazgeçmelidir.” Bu adam din cahili değil mi?
--Böylelerini çok iyi tanırım, böyleleri dic cahili değil düzenin adamıdırlar, düzenbazlara yaranmak için böyle konuşuyorlar ki, bunların bir adı da Bel’am dır.
Bir insanın iyi veya kötü olduğu, konuşmalarından, hareketlerinden, yaptığı işlerden anlaşılır. Bir hadis-i şerifte, (Her kaptan içindeki sızar) buyuruluyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de, “Görünüşümüz, bâtınımızın [içimizin] alâmetidir” buyuruyor. Yunus Emre de diyor ki:
Kim ki edepsiz gezer, ergeç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise.
İstisnalar hariç, bir adamın işine bak, giyinişine bak, ne mal olduğu belli olur. İstisna olanları hüküm gibi ortaya atmak yanlıştır, hem de çok yanlıştır. Birkaç örnek verelim:
Minare olan yerde cami var demektir. Sünnet olmak Müslümanlık alameti sayılır. Sünnetsiz birini görsek buna gayri müslim demek yanlış olur. Türk bayrakları dalgalanan yerin Türkiye, polis elbisesi giyenlerin de polis olduğu anlaşılır. Ancak başka ülkede de Türk bayrağı dalgalanabilir, polis olmayan biri de, polis elbisesi giyebilir. Ama bunlar istisnadır. İstisnalara bakıp da genel bir hüküm verilemez.
Allah korkusunun alameti, haramlardan kaçmaktır. Her günahı çok tehlikeli görmelidir! Müminin alametlerinden biri de günahını çok tehlikeli görür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin günahını başucunda, hemen üstüne yıkılacak bir dağ gibi görür. Münafık ise burnuna konmuş hemen uçacak sinek gibi görür.)
Bedenin bozuk olması, yani günah işlemek, kalbin bozuk olmasının alametidir. Açık saçık gezenlerin veya başka günah işleyenlerin, (sen, kalbe bak, kalbim temizdir) demelerinin bir kıymeti, bir doğruluğu yoktur, yanlıştır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalp bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.)
İçki içen, kumar oynayan, namaz kılmayan, açık saçık gezen, ne kadar iyi birisi olursa olsun, bir kere açıktan işlediği bir günahı vardır. O peşinen salih birisi olmayı kaybetmiş, fâsık sınıfına girmiştir. Allahın emrine isyan ediyor. Tesettürlü olan, çok kötü olsa bile, açıkça bir günahı görülmemektedir. Fahişelerin hemen hepsi açık saçık giyinir. Tesettürlü kadından da fahişe olabilir, ama bu oran çok azdır. Onun için kıyafetlerin önemi inkâr edilemez. “Dürüstlük giyim kuşamla değil” diyen cahillere itibar etmemelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Din cahillerinin çoğalması, kıyamet alâmetlerindendir.)

--Hadi bir soru da ben sorayım Dede, dedi Nene:
--Ben de ne zaman soru soracak diye bekliyordum. Buyur sor.
-- Bazıları İslam’ın başka emirlerinden bahseder de, namazın öneminden, sünnet ve mekruhlarından, secde-i sehvden bahsetmiyorlar? Kabirde, ahirette neler sorulacak, iyi müslüman olmak için neler yapmak gerekir? Dini gazete denilen bazı yayın organları da böyle. Acaba namazdan bahsetmeyi aşağılık mı kabul ediyorlar?
Böyle sualleri sahiplerine sormak gerekir. Zan üzerine konuşmak doğru olmaz. Fakat namazın önemi söz konusu olduğu için, (Namaz kılmaz ama dayımın oğlunun imanı çok kuvvetlidir. Teyzem de açık saçık gezer ama imanı çok sağlam) diyenlere bu vesile ile cevap vermek istiyorum. Namaz kılmayanın, pervasızca günah işleyenin imanı kuvvetli olmaz. Bir kimse, namazı ne kadar doğru kılıyorsa, imanı o ölçüde kuvvetlidir, parlaktır. Namaz kılmayanın ve kılmadığı için üzülmeyenin imanı çok sönüktür, belki de çoğunun imanı yoktur. Peygamber efendimiz, (İman namaz demektir. Namaz dinin direğidir) buyuruyor. Direksiz din olur mu?
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

YETMİŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞBİRİNCİ BÖLÜM
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.)
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.)
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namaz düzgünse, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) (Namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez.)
(Namaz kılan kıyamette kurtulacaktır, kılmayan perişan olacaktır.)
(İman, namaz demektir. Namaz için kalbini hazırlar ve namazı itina ile, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir.)
Peygamberimizin son sözlerinden biri, Namaza dikkat edin idi.
Namazın önemi böyle iken, kendilerine mücahid diyen bazı yazarların namaz kılmadığını, karısının, kızının tesettüre riayet etmediklerini gördüm. Bir insanın sözü, yazısı kendine tesir etmiyorsa, başkalarına nasıl eder? Herkes, önce kendini ıslah etmelidir!
--Bir sorum daha var.
--Peki onu da sor.
--Sorum şu; Ben namaz kılmıyorum. Fakat hiç günah işlemiyorum. İçki içmem, kumar oynamam, hırsızlık etmem ve başka günahları da işlemem. Bunlar yetmez mi?


--Ona da şöyle cevap verebiliriz: Namaz kılmamak çok büyük günahtır. Hırsızlık etmekten, kumar oynamaktan, içki içmekten daha büyük günahtır. Birçok hadis-i şerifte, kasten namaz kılmamanın küfür olduğu bildirilmiştir. Amel imandan parça olmadığı halde, namaz konusunda ittifak hasıl olmamıştır. Namazın imandan olduğunu bildiren âlimler de olmuştur. Bu bakımdan namaz kılmamak, çok büyük tehlikedir.
Bir insan her türlü kötülüğü işlese, namaz kılmaya devam etse, namazı doğru olarak kılsa, kötülüklerin çoğunu, hatta tamamını terk eder. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Namaz, münker ve fahşâdan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan her türlü kötülükten, her türlü günahtan] alıkor.) [Ankebut 45]
Namaz kılmanın fazileti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.)
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.)
(Namaz, her hayrın, her iyiliğin anahtarıdır.)
(Namaz kılan kıyamette kurtulacak, kılmayan perişan olacaktır.)
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.)
Bu hadis-i şerifleri okuduktan sonra, namaz kılmayan müslümana hayret etmemek imkansızdır.
--Desene namaz kılmayanlar yandı.
--Yandı ki hem de ne yandı. Başka sorun var mı?
--Var tabi olmaz mı? Sorum şu:
YETMİŞBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞİKİNCİ BÖLÜM

-- Büyük günahlardan kurtulmanın çaresi nedir?
--Aslında çare çok kolay. Çare şu: Her türlü günahın tek ilacı vardır. Bu ilaç Kur'an-ı kerimde açıkça bildiriliyor. Bu ilacı kullanan her müslüman, alışkanlık haline gelen büyük günahlardan mutlaka kurtulur. Ankebut suresi 45. ayet-i kerimesinde (Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan, esrar, içki, zina, livata gibi her türlü kötülükten] alıkor) buyuruldu.
Bir genç, namaz kılar ve her türlü kötülüğü de yapardı. Bu gencin durumunu Resulullaha bildirdiler. Peygamber efendimiz, (Bir gün gelir namaz, onu diğer günahları işlemekten alıkor) buyurdu. (Haram işliyorsa, namaz kılmasın) demedi, (Namaza devam etsin) buyurdu. Aradan çok zaman geçmedi. O genç günahlarına tevbe etti, iyi hâl sahibi oldu. Bu bakımdan mutlaka namaz kılmalıdır!

Namaz kılmanın fazileti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cennetin anahtarı namazdır.)
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.)
(Namaz kılan, Kıyamette kurtulur, kılmayan perişan olur.)

(Namaz, Allahın hoşnut olduğu amellerin en faziletlisidir. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. İmanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.)
(En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdır.)
(Allah beş vakit namazı farz kıldı. Eksiksiz eda edeni Cennete koyacağına söz verdi. Namaz kılmayana verilmiş bir sözü yoktur, böyle kimseye dilerse azap eder, dilerse Cennete koyar.)
(Müslüman, namaz kılarken günahları başı üzerine konur. Her secde ettiğinde başından dökülür. Namazı bitirince hiçbir günahı kalmaz.)
(Mümin, Allah rızası için namaz kılınca, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi, günahları dökülür.)
(Her namaz vakti gelince, melekler, "Ey insanlar, günahlarınız sebebiyle hasıl olan ateşi namaz kılarak söndürün!" derler.)
Bir kimse, (İman eder, namaz kılar, zekât verir, oruç tutar ve diğer ibadetleri yaparsam, kimlerden olurum?) diye sual edince, Peygamber efendimiz, (Sıddık ve şehidlerden olursun) buyurdu.
Namaz kılmak böyle büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günahtır. Hanbelide namazı terk eden küfre düştüğü için, Şafii ve Malikide büyük günah işlediği için ceza olarak öldürülür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez)
(Namaz kılmayan, Kıyamette, Allahı kızgın olarak bulacaktır.)
(Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.)
(Beş vakit namazı kasden, mazeretsiz terk eden, Allahın hıfz ve emanından mahrum olur.)
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.)
(Namaz kılmayanın dini yoktur.)
(Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.)

Yukarıdaki hadis-i şerifleri, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır:
Dinimizde en büyük günahı işleyen kâfir olmaz. Bunun için namaz kılmayana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez. Bazı âlimler, namaz kılmayanın kâfir olacağını bildirmişlerdir. Bu bakımdan her ne şart altında olursa olsun muhakkak namazı kılmalı!

YETMİŞİKİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞÜÇÜNCÜ BÖLÜM

--Bir arkadaş namaz kıldığı halde içki ve diğer kötülükleri bırakmıyor. Bu nasıl oluyor?
--Onun kıldığı namazda eksiklik var demektir. Çünkü, doğru kılınan namaz her türlü kötülükten alıkoyar. (Ankebut 45) Namaz, kötülükten alıkoymuyorsa, namaz doğru kılınmıyor demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Bir kişinin namazı, kendini fahşa ve münkerden [Her türlü kötülükten] alıkoyamıyorsa, Allahtan uzaklığı artar.)
O halde yapılacak iş, namazı doğru kılmaya çalışmaktır. Namazı doğru kılabilmek için önce itikadın düzgün olması şarttır. Daha sonra diğer şartlar gelir. Guslün ve abdestin doğru olması lazımdır. Bu şartlara riayet eden, mutlaka her türlü kötülüğü bırakır.
Kötülerle gezmek bile çok zararlıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kötü arkadaş, demirci körüğü gibidir. Üflenince, ateş kıvılcımları seni yakmazsa da, kokusu seni rahatsız eder.)
(İyi arkadaş, güzel koku satan gibidir. Sana koku sürmese de, yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan faydalanırsın.)
--Bir soru daha.
--Anlaşıldı sırayı kimseye vermeyeceksin.
--Canım ne fark eder, ben zaten onlar adına da soruyorum.
--Tamam tamam, hadi sor.
-- Müslüman olmak isteyen gayrı müslimler, (Müslüman oluruz ama, günde beş kere namaz kılmak, yılda bir ay oruç tutarak aç kalmak ve daha başka emirler bize güç geldiği için müslüman olmuyoruz) diyorlar. İbadet etmek niçin güç gelir?
Müslüman olana ibadetler güç gelmez. Müslüman olsalar böyle şeyler söylemezler. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Mektubat)ında buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ, kullarına yapabilecekleri şeyleri emretmiştir. Güç yetiremeyeceği işleri emretmemiştir. İnsanları zayıf yarattığı için, kolaylık göstermiştir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki: (Allah, size hafif, kolay emretmek istedi, çünkü insan, zayıf yaratılmıştır.) [Nisa 28] Namaz, oruç kolaydır. Zekat için de malın tamamının değil, kırkta birinin verilmesini emretmiştir. Dinin diğer emirlerine dikkatle ve insafla bakılırsa, bu kolaylıklar görülür. Bununla beraber ibadet etmenin güç geldiği kimseler yok değildir. İbadetlerin zor gelmesi, Allahü teâlânın düşmanı olan nefstendir. Namaz kılmak ve diğer ibadetleri yapmak, ancak müminlere kolay gelir. Kalbi kararmışlara zor gelir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bu din [inanıp ibadet etmek] müşriklere güç gelir.) [Şura 13]




([Her çeşit günahtan çekinmek, oruç tutmak ve diğer ibadetleri yapmak için] Sabrederek ve namaz kılarak Allahtan yardım isteyiniz. Sabır ve namaz, yalnız Allahtan korkan müminlerden başkalarına zor gelir.) [Bakara 45]




Namaz kılmamak, imansızlıktan veya iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek, kolaylıkla uymaktır. Bedeni hasta olana bazı işleri yapmak güç geldiği gibi, kalbi ve ruhu hasta olana da ibadet etmek güç gelir.)


(Kalbi temizlemek için, iman edip, Allahü teâlânın nimetlerine şükretmek gerekir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Allaha iman edip, nimetlerine şükrederseniz, size niçin azap etsin?) [Nisa 147] Allaha şükretmek, Ona inanıp, emir ve yasaklarına riayet etmekle olur.)
--Eveeeeeeeeeeeeeeet namaz konusunda söyleyeceklerim bu kadar. Sanmayın ki namaz sadece bu söylediklerimden ibaret. Ama bu kadarı yeter sanıyorum.
--Allah (cc) razı olsun bey, olduka istifade ettik.
--ALLAH (cc) hepimizden razı olsun. Bu arada bir hafta geçmiş haberimiz yok. Yarın tarlaya gideceğiz hep beraber, unutmayın ha.
--Merak etme Dede, hepimiz hazırız.
--Hadi bakalım, nöbetçiler dışında herkes yatmaya. Allah (cc) rahatlık versin.
--Size de inşallah Dede.

YETMİŞÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Ertesi sabah sabah kahvaltısını müteakip Dede tüm hayvanları toplayıp tarlalara doğru gitti. Mahsulun artık toplanma zamanı gelmişti. Dört bir elden işe sarıldılar bir hafta içerisinde tüm mahsulü biçmişlerdi. Biçilen mahsuller uygun şartlarda mağaraya depolanmıştı. Kışa hazırlık yapılmış sayılırdı artık. Şehirden alınması gereken birkaç kalem mal dışında her şey tamamdı. Büyük bir yük kalkmıştı Dede’nin sırtından. Hepsi oldukça yorulmuştu. Dede herkese iki gün istirahat vermişti. Nöbet dışında kimseye çalışma yoktu. Nene ve torun da bu hayata oldukça alışmıştı. Onlar da hallerinden menundu. Şehrin o gürültülü ve kirli havasından eser yoktu. Her şey tabii idi. Burada iki yüzlü mahluk bulmak mümkün değildi. Bazı ufak tefek aksilikler dışında problem yoktu. Bu da onlara huzur veriyordu. Zaten problem çıkaranlar da sınır dışı edilmişti. Hayvanların İslami konulara ilgisi birçok insandan daha fazlaydı. İçlerinde hiç münafık yoktu. Ve kendi dillerince yaptıkları ibadetlerden de hiç gafil olmuyorlardı. Bu da Dede’nin çok hoşuna gidiyordu. Sohbetlere ilgileri çok fazlaydı. Dede de onları sohbetlerden hiç mahrum etmiyordu. Gene bir sohbet zamanı gelmiş ve herkes tam takım sohbeti dinlemeye hazırdı.
—Bakıyorum da tam tekmil buradasınız.
—Evet, 10 gündür sohbetten mahrum olduk. Ve bugünü sabırsızlıkla bekliyorduk.
—Allah (cc) sizi sıkıntılardan korusun.
—Âmin. Sizi de inşaallah.
— Bugün size Allah (cc) hakkında bilgi vereceğim inşallah.
—Evet, en çok da bu konuyu merak ediyoruz. Hepimiz cankulağıyla seni dinliyoruz.
—Şu halde sizi daha fazla merakta bırakmayayım. Hepinizin malumu Allah (cc) hepimizin yaratıcısı ve Tek olan ilahtır. Kâinatta olan her şey onun eseridir. Hal böyle olmasına rağmen maalesef bazı nankör insanlar bu gerçekten habersiz Şeytan Aleyhi lanenin iğvasına kapılıp isyan etmektedirler. İsyan edenlerin akıbetlerinin ne olacağı hususunda daha önce size bilgi vermiştim.
—Evet, öylelerinin sonlarının Cehennem olduğunu söylemiştin.
—Doğrudur. Tebrik ederim unutmamışsınız. Sohbetimize devam edelim inşallah. Allah’a iman nedir?
İmanın birinci şartı, Allah’a imandır. Amentü’deki, (billahi) ifadesi, Allahü teâlânın varlığına, birliğine inanmayı, iman etmeyi bildirmektedir.

Her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Yerde ve göklerde bulunan bütün varlıkları, maddeleri, cisimleri, özellikleri, olayları, kuvvetleri, kanunları, bağlantıları yaratan, yalnız Odur. Ondan başka yaratıcı yoktur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Her şeyi yaratan Allah’tır.) [Zümer 62]

(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]

(Her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah’tır.) [Mümin 62]

(Allah her şeyin yaratıcısıdır. O birdir.) [Rad 16]

(Her şeyi O yaratmıştır.) [Enam 101]

(Yaratmak Ona mahsustur.) [Araf 54]

Allahü teâlâ birdir, Ondan başka ilah yoktur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(İlahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur.) [Bekara 163]

(Allah’tan başka ilah yoktur.) [Bekara 255, Al-i İmran 2, Nisa 87, Taha 8, Tegabün 13]

(Ondan başka ilah yoktur.) [Al-i İmran 6,18, Enam 102, Tevbe 31, Hud 14, Rad 30, Müminun 116, Kasas 88, Fatır 3, Zümer 6, Mümin 3,62,65, Müzzemmil 9]

(Tanrı üçtür demeyin! Allah, ancak bir tek ilahtır.) [Nisa 171]

(O ancak bir tek ilahtır.) [Enam 19]

(İlahınız tek bir ilahtır.) [Nahl 22]

(İlahınız birdir.) [Saffat 4]

(O Allah birdir.) [Zümer 4]

(O Allah tektir.) [İhlas 1]

(İki ilah edinmeyin, O ancak bir ilahtır. O halde yalnız benden korkun.) [Nahl 51]

(Sizin ilahınız, elbette kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır.) [Taha 98]

(Ey Resulüm, senden önceki her peygambere, "Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk edin" diye vahyettik.) [Enbiya 25]

Allah’ı tanımak
Bazılarınca Allah’ı tanıyan kurtulur deniyor. Çoğu, Allah diyor, dua ediyor. Allah’ı tanımak ne demektir?


Allah demekle, dua etmekle, tanınmış olmaz. Mesela, Yahudi ve Hristiyanlar da Allah diyor veya başkaları hâşâ Allah göktedir diyorlar. Bazı kimseler de, tabiatı yaratıcı bilip, sıkışınca Allah diyorlar. Allahü teâlânın tek yaratıcı ve mutlak kudret sahibi olduğuna inanmıyorlar. Bunlar Allah’ı tanımış olmuyorlar.

Tanımak, Amentü’deki altı esasa dinimizin bildirdiği şekilde inanmakla olur. Tanımak, sevmek ve itaat etmektir. Onun emir ve yasaklarına meydan okuyan, inkâr eden, tanımış olmaz. Söz dinlemeyenin, mesela namaz kılmayanın Allah’ı tanıyorum demesi, yalancılık olur.
YETMİŞDÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞBEŞİNCİ BÖLÜM

: Allahü teâlâ bir olduğU Kur'an-ı kerimde Defalarca bildirmiştir. Birkaçı şöyle:
(İlahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur.) [Bekara 163]

(Allah’tan başka ilah yoktur.) [Bekara 255, Al-i İmran 2, Nisa 87, Taha 8, Tegabün 13]

(Ondan başka ilah yoktur.) [A.İmran 6,18, Enam 102, Tevbe 31, Hud 14, Rad 30, Müminun 116, Kasas 88, Fatır 3, Zümer 6, Mümin 3,62,65, Müzzemmil 9]

(Tanrı üçtür demeyin! Allah, ancak bir tek ilahtır.) [Nisa 171]

(O ancak bir tek ilahtır.) [Enam 19]

(İlahınız tek bir ilahtır.) [Nahl 22]

(İki ilah edinmeyin, O ancak bir ilahtır. O halde yalnız benden korkun.) [Nahl 51]

(Allah’tan başka ilahlar olsaydı, bu ilahlar, Arşın sahibi Allah’a elbette bir yol ararlardı. İlahlıkta ortaklık olmaz. Onun için, Allah ile savaşıp Onu yok etmeye çalışırlardı.) [İsra 42]

(Allah’tan başka ilah olsaydı, her ilah, kendi yarattığını idare eder, bir gün elbette biri diğerlerine galip gelirdi. Allah, onların vasfettiklerinden münezzehtir.) [Müminun 91]

(Sizin ilahınız, elbette kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır.) [Taha 98]

(Allah’tan başka, yerde-gökte ilahlar olsaydı, yerin-göğün nizamı bozulurdu. Arşın rabbi olan Allah, onların vasfettiklerinden münezzehtir, Allah’tan başka ilah yoktur.) [Enbiya 22]

(Ey Resulüm, senden önceki her peygambere, "Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk edin" diye vahyettik.) [Enbiya 25]

(Allah her şeyin yaratıcısıdır. O birdir.) [Rad 16]

(Her şeyi O yaratmıştır.) [Enam 101]

(Yaratmak Ona mahsustur.) [Araf 54]

(İlahınız birdir.) [Saffat 4]

(O Allah birdir.) [Zümer 4]

(O Allah tektir.) [İhlas 1]

Birliğini ispat
Sual: Allahü teâlânın birliği nasıl ispat edilebilir?
CEVAP
Allahü teâlânın varlığı ve birliği, ilmî ve aklî yollar ile de ispat edilmiştir. Kelam âlimleri, aklî yollarla eseri görüp, müessirin [buna tesir eden, bunu yapanın] var olduğunu bildirmişlerdir. Hukema, yani fen bilgilerine de vakıf olan hikmet ehli âlimler ise, ilmî usule göre, müessirin kudretini görerek, her şeyi bunun yaptığını bildirmişlerdir. Allahü teâlânın var ve bir olduğunu gösteren delillerden bazıları şöyledir:

1- Bir âyet-i kerime meali:
(Eğer yer ile gökte, Allah’tan başka ilahlar olsaydı, bunlardaki nizam bozulur, karma karışık olurdu.) [Enbiya 22]

Bu âyet-i kerimenin işareti kâinatın yaratıcısının iki olduğu farz edilse, bu iki yaratıcının işleri, birbirinden, ya farklı veya aynı olur. Birbirinden farklı olursa, âlem bozulur. Yani gökler ve yerin bu özel düzeninden çıkmasını ve yok olmasını veya birbirine zıt şeylerin aynı anda bir araya toplanmasını gerektirir. Mesela, iki ilahtan birisi, bir insanın hareketini, diğeri de o anda hareket etmeyip oturmasını dilese, ilah oldukları için kudretleri o insana tesir edince, iki zıttın birleşmesini gerektirir. Bu ise, mümkün değildir. Çünkü, iki zıt şeyin, aynı anda bir araya gelmesi, mümkün değildir. Yani, o insan, aynı anda hem hareketli, hem hareketsiz olamaz. Ya hareketlidir veya hareketsizdir.

İki ilahın bir konudaki işi farklı olursa, birisi bu iş şöyle olsun, öteki de hayır böyle olsun derse, o işte ikisinden birisinin istediği olursa ikisinden birisinin âcizliğini gösterir. Âcizlik ise, sonradan olma, yani yaratılma alametidir. Bu ise, ilahlığa yakışmaz. Sonradan yaratılan ilah olamaz.

2- Kâinatın yaratıcısının hâşâ iki olduğu farz olunsa, ikisinden biri, dilediğini yapmakta ya kâfi olur veya olmaz. Birisi, yaratıcı olarak, dilediğini yapmakta kâfi ise, ikinci ilahın gereksiz ve fazla olması gerekir. Bu ise, noksanlıktır. Noksan olan ise, ilah olamaz. Eğer ikinci ilah, dilediğini yapmakta kâfi gelirse, birinci ilahın yok olması veya atıl olması gerekir. Atıl olan, ilah olur mu hiç? Atıl, iş yapmaz, işe yaramaz demektir.

3- İki ilah olduğu farz edilse, ya birbirine muhtaçtır, ya değildir. Yahut biri diğerine muhtaç olup, diğeri ona muhtaç değildir. Eğer ikisi birbirine muhtaç ise, ikisinin de noksan olması gerekir. Noksan olan ise, ilah olamaz. İkisi birbirine muhtaç değilse, ikisi de ilah olamaz. Her biri, diğerine göre, fazla ve lüzumsuzdur. Bu da, ilahlık vasfına zıttır. Çünkü ilah, her şeyin kendisine, her an muhtaç olduğu ve her şeye kâfi olan bir varlık olup, buna ihtiyaç duyulmaması olamaz. Biri diğerine muhtaç ise, muhtaç olan ilah olamaz. Sadece muhtaç olmayanın ilah olması yani ilahın bir olması lazım gelir.

Bu âlemin mutlak bir yaratıcısı vardır. O, bu âlemi yaratmayı dilemiş ve yaratmıştır. Eğer o dilemeseydi, yaratmasaydı hiçbir şey var olamazdı. Hiçbir şey, kendi kendine var olamaz. Her şeyi mutlak bir yaratan vardır. Kalem, kendi kendine yazmaz. Yazması için, mutlaka bir sebep lazımdır. Bu sebep ise, herkesin bildiği gibi, katiptir. Katipsiz kalemin yazması nasıl mümkün değil ise, bir yaratıcı olmadan, âlemin var olması da, mümkün değildir.

4- Yaratıcının iki olduğu farz olunsa, onlardan biri, bir kimsenin kalkmasını dilediği anda, diğerinin de, onun oturmasını dilediğini farz edelim. O kimsenin hem kalkması, hem de oturması mümkündür. Fakat, iki ilahın iradeleri aynı anda hasıl olunca, o kimsenin aynı anda hem oturması, hem de kalkması gerekir. Bu ise, iki zıt şeyi birleştirmek olduğundan imkansızdır. Eğer, sadece birinin dilediği hasıl olursa, diğerinin âciz olması lazım gelir. İlahın âciz olması muhaldir. Çünkü âcizlik, mahluklarda bulunur. Mahluk olanın ise, ezelde var olması muhaldir. Ezeli âcizlik muhal olduğu gibi, ilahın âciz ve hadis olması da muhaldir. Eğer, diğer ilah için, o kimsenin oturmasını irade etmek mümkün olmaz ise, ikisinden biri, diğerinin iradesine mani olduğundan âciz olmuş olur. Âciz olan ise, ilah olamaz.

Âlemde mevcut olan varlıklar, kendi kendilerine var ve yok olamazlar. Onlara bir tesir eden, yani onları bir yaratan vardır. Madem ki, âlemler ve âlemlerde mahluklar vardır. Öyle ise, âlemleri ve âlemde olan mahlukları bir yaratan vardır. Mahlukların var olması, bu yaratıcının varlığına bir delildir ki, bu yaratıcı Allahü teâlâdır. Âlemdeki mahlukların sıfatları vardır. O halde onları yaratan Allahü teâlâda da bu sıfatlar vardır.

Kâinatta hiçbir şey yok idi. Hepsini Allahü teâlâ yarattı. Hepsi mahluktur. Yani, yok iken var olabilir ve var iken de yok olabilir ve yok iken var olmuştur. (Allahü teâlâ var idi. Hiçbir şey yok idi) hadis-i şerifi, bunu bildiriyor.

Âlemin hadis olduğunu gösteren diğer bir delil de, âlemin her zaman bozularak değişmesidir. Her şey değişmektedir. Kadim olan şey ise, hiç değişmez. Allahü teâlânın zatı ve sıfatları böyledir. Bunlar hiç değişmez. Halbuki âlemde, fizik olaylarında, maddelerin hâl değiştirmesi oluyor. Kimya reaksiyonlarında, maddelerin özü, yapısı değişiyor. Cisimlerin yok olarak, başka cisimlere döndüğünü görüyoruz. Bugün yeni bilinen atom değişmelerinde ve çekirdek reaksiyonlarında, madde, element de yok oluyor. Enerjiye dönüyor. Âlemlerin, maddelerin böyle değişmeleri, birbirlerinden hasıl olmaları, sonsuzdan gelemez. Bir başlangıcı olması, yoktan var edilmiş olan ilk maddelerden, elementlerden hasıl olmaları gerekir.

Âlemin mümkün olduğuna, yani yok iken var olabileceğine başka bir delil de, âlemin hadis olmasıdır. Yani her şeyin yok iken var olduklarını görüyoruz. Cisimler yok oluyor. Bunlardan, başka cisimler meydana geliyor. Ancak, son kimya bilgimize göre, yüz beş madde, kimya reaksiyonlarında, hiç yok olmuyor. Yalnız yapıları değişiyor. Radyoaktif olaylar, elementlerin, hatta atomların da yok olduklarını, maddenin enerjiye döndüğünü ispat etmiştir. Hatta Alman fizikçisi Einstein, bu değişmenin matematik formülünü ortaya koymuştur.

Cisimlerin durmadan değişmeleri, birbirlerinden hasıl olmaları, sonsuzdan gelerek değildir. Böyle gelmiş, böyle gider denilemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı vardır. Değişmelerin başlangıcı vardır demek, maddelerin var oluşlarının başlangıcı vardır demektir. Hiçbir şey yok iken, hepsi sonradan yoktan yaratılmıştır demektir. İlk, birinci olarak maddeler yoktan yaratılmış olmasalardı ve birbirlerinden hasıl olmaları, sonsuz öncelere doğru uzasaydı, şimdi bu âlemin yok olması lazım olurdu. Çünkü, âlemin sonsuz öncelerde birbirlerinden var olabilmesi için, bunu meydana getiren maddelerin daha önce var olmaları, bunların da var olabilmeleri için, başkalarının bunlardan önce var olmaları lazım olacaktır. Sonrakinin var olması, öncekinin var olmasına bağlıdır. Önceki var olmazsa, sonraki de var olmayacaktır. Sonsuz önce demek, bir başlangıcı yok demektir. Sonsuz öncelerde yoktan var olmak demek, ilk yani başlangıç olan bir varlık yok demektir. İlk, birinci varlık olmayınca, sonraki varlıklar da olamaz. Her şeyin her zaman yok olması lazım gelir. Her birinin var olması için, bir öncekinin var olması lazım olan sonsuz sayıda varlıklar dizisi olamaz. Hepsinin yok olmaları lazım olur.

Âlemin şimdi var olması, sonsuzdan var olarak gelmediğini, yoktan var edilmiş bir ilk varlığın bulunduğunu göstermektedir. Âlemin yoktan var edilmiş olduğuna, o ilk yaratıktan hasıl ola ola, bugünkü âlemin var olduğuna inanmak gerekir.

Var olan şey ikidir: Biri, yok iken, sonradan var olan (yaratık), ikincisi hep var olan (Vacib)dir. Eğer var olan yalnız yaratık olsaydı ve vacib-ül-vücud bulunmasaydı, hiçbir şey var olamazdı. Çünkü, yok iken var olmak, bir değişikliktir, bir olaydır. Fizik bilgimize göre, her cisimde bir olay olması için, bu cisme dışardan bir kuvvetin tesir etmesi, bu kuvvet kaynağının, bu cisimden önce var olması lazımdır. Bunun için, mahluk olan, kendi kendine yoktan var olamaz ve varlıkta duramaz. Ona bir kuvvet tesir etmeseydi, hep yoklukta kalırdı. Var olamazdı. Kendini var edemeyen, başka mahlukları da elbette yaratamaz. Mahlukları yaratanın, vacib-ül-vücud olması lazımdır. Âlemin var olması, bunu yoktan var eden bir yaratıcının var olduğunu gösteriyor.

Görülüyor ki, sonradan olmayarak ve yaratık olmayarak, yani hep var olarak, bütün yaratıkları tek yaratıcısı, ancak vacib-ül-vücud olan Allahü teâlâdır.

Vacib-ül vücud, varlığı mutlak lazım olan demektir. Varlığı başkasından olmayıp, ancak kendindendir, yani kendi kendine hep vardır demektir. Başkası tarafından yaratılmadı. Eğer böyle olmazsa, yaratık olması, başkası tarafından yaratılması lazım olur. Yaratılan ise ilah olamaz. Farsça’da, (Huda) demek, kendi kendine hep var olucu, yani kadim demektir.

Tam bu esnada baykuş nefes nefese geldi ve….


YETMİŞBEŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞALTINCI BÖLÜM

--Ne bu halin?
--Dede birileri çok gürültü çıkaran bir şeyle bizim sınırdan içeri girdi. Ellerinde de senin tüfeğe benzeyen şeyler var. Niyetleri hiç de iyi değil.
--Sabah erkenden oraya gideriz inşallah. Kartal da seninle birlikte gelsin. Sabahleyin bize adamların olduğu yeri bildirin. Bunları engellememiz lazım. Dediğin gibi bunlar iyi niyetli değil. Sanırım avcılardır. Neyse siz gidin, biz de sohbete kaldığımız yerden devam edelim inşaallah:
—Dede ben bir soru sorayım inşallah, dedi Nene.
—Tabii buyur.
—Bazıları, (İlah diye bir şey yoktur. La ilahe illallah, “İlah yoktur, Allah vardır” demektir) diyor. Böyle söylemek uygun mu?
—Uygun değildir; çünkü Allahü teâlâ, ilahtır. İlah, her şeyi yoktan var eden ve her an varlıkta durduran demektir. (Ş. Nübüvve)

La ilahe illallah demek, ilah yok demek değil, Allah’tan başka ilah yoktur demektir.

La ilahe = ilah yoktur, illallah = ancak Allah vardır diye cümle bölünürse, yukarıdaki gibi yanlış anlaşılır. Kelime kelime değil, cümle olarak ele almak gerekir.

İlah elbette vardır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yahudiler Allah’ı bırakıp hahamlarını, Hıristiyanlar da rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı Rab edindiler. Hâlbuki onlara ancak, tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu. Ondan başka ilah yoktur.) [Tevbe 31]

(Allah’la birlikte, bir ilah daha tanıma.) [İsra 22]

(De ki: Bana, ilahınızın sadece Allah olduğu vahyedildi.) [Enbiya 108]

Bu âyet-i kerimelerde de, Allahü teâlânın tek ilah olduğu bildirilmektedir.

Ayrıca, her namazda okuduğumuz Sübhaneke’nin sonunda (ve la ilahe gayrüke) deniyor. Buradaki gayrüke, “senden gayrı” demektir. (La ilahe gayrüke) ifadesiyse, (Senden başka ilah yoktur) demektir. Yani, ilah sadece sensin demektir. İlah yok demek, yaratıcı yoktur, Allah yoktur demek olur.
—Allah razı olsun. Epeyce geç oldu bey, yarın avcıların olduğu yere gitmemiz lazım biliyorsun. Peki bunlar gece bir şey yapabilirler mi?
—Hayır. Orman oldukça karanlık. Bu da onlar için tehlike demektir.
—Peki ne yapmayı düşünüyorsun?
—Sabah ola hayr ola hanım, merak etme. Bir planımız var elhamdulillah. Hadi bakalım, herkes istirahate çekilsin. Yarın çok işimiz var. Allah (cc) rahatlık versin.
—Size de Dede.
YETMİŞALTINCI BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞYEDİNCİ BÖLÜM

Sabah erkenden kartal geldi.
—Ne oldu?
—Adamlar hâlâ oradalar.
—Tamam, yola çıkıyoruz. Hadi bakalım gidiyoruz.
Ormandaki birçok hayvan Dede’nin peşine takıldı. Kartal yukarıdan onlara yol gösteriyordu. Dede yanına kazma kürek, balta ve tahrayı da aldı. Anlaşılan bir planı vardı. Avcıların olduğu yere yaklaşmışlardı. Dede bir keşif yaptı. Dar ve oldukça yumuşak olan bir patikada avcılara bir tuzak kurmaya karar verdi. Patikanın iki tarafı sık ağaçlarla çevriliydi. Ve neredeyse yoldan çıkmayı imkânsız hale getiriyordu. Uygun bir yer tesbit edip orayı kazmaya başladılar. Epeyce derin bir çukar kazdılar. Sıra bu çukurun üstünü kapatmaya gelmişti. Balta ve tahra ile kesilen dallar itina ile çukurun üstüne yerleştirilerek üzerleri toprakla kapatıldı. Kapatılan yerin üzerinden yaban kedisi, kirpi ve hafif olan birkaç hayvan gidip gelerek yerin kazılmış olduğu görüntüsünü kaybettiler. Tuzak hazırdı. Sıra avcıları bu tuzağa çekmeye gelmişti.
—Dede, bunları buraya nasıl çekeceğiz?
—Kolayı var. İki tane geyiği kullanacağız bu iş için.
—Neden iki tane?
—Geyiklerden biri avcıları üzerine çekecek, tuzağa yaklaşınca yoldan çıkacak ki kendisi tuzağa düşmesin. Diğer geyik de tuzağın öbür tarafında duracak, avcılar geldiğinde kaçacak ve böylece avcılar tuzağa düşecekler.
—Çok güzel bir plan Dede.
—Ya avcıların hepsi tuzağa düşmezse?
—Merak etmeyin, onlar şaşkınlıklarını üzerinden atamadan biz onları etkisiz hale getireceğiz.
—Anladık Dede. Hadi hayırlısı.
Avcılar kahvaltıyı yapmış, birer sigara da içtikten sonra ne yapacakları konusunda konuşmaya dalmışlardı. Dede’nin gönderdiği geyik atış menzilinin hemen dışına gelmiş ve orada yayılıyor görüntüsü vermeye başlamıştı. Bir süre sonra geyik avcılara sesini duyurmak için bağırmaya başladı. Avcılar sesi duymuştu.
—Bir ses geliyor.
—Evet, ben de duydum.
—Hangi taraftan geliyor acaba?
—Kuzey tarafından. Şu dürbünü ver bakalım.
—Evet, evet, orada. Oldukça da iri bir geyik.
—Günümüz bereketli geçecek desene.
—Öyle görünüyor. Hadi bakalım, sessizce takip ediyoruz.
Avcılar geyiğin peşine takıldılar. Tam tuzağın olduğu yere yaklaşmışlardı ki…

YETMİŞYEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞSEKİZİNCİ BÖLÜM

..geyik sağa saptı. Ama biraz ileride başka bie geyik duruyordu.
--Nereye gitti bu geyik?
--Onu boşverin karşıda bir tane daha var, onu takip edelim.
--Evet, bence de. Onu hakladıktan sonra diğerine döneriz.
--Hadi bakalım. Sakin olun da hayvanı ürkütmeyelim.
Avcılar birbirlerine çok yakın yürüyorlardı. BU arada Dede ve orman timi hemen tuzağın yanında pusuya yatmıştı. Avcılar tuzağa düştüğünde harekete geçeceklerdi. Avcılar tuzağın olduğu yere vardılar. Koşar adım yürüdükleri için beşi de kazılan kuyuya düştü. Dede ve orman timi hemen kuyunun başına vardı. Dede silahını adamlara doğrulttu ve:
--Sakın kıprıdamayın?
Avcılarda şafak atmıştı. Yukarıda elinde silah olan bir adam ve yanında da bir çok yırtıcı hayvan vardı. Çaresiz ellerindeki silahları bıraktılar. Dede;
--Şimdi sizi teker teker yukarı çekeceğim. Sakın bir aptallık yapmaya kalkışmayın. Aksi takdirde, bu hayvanlar sizi parçalar ve ben de seyrederim.
Adamlarda korkudan kıpırdayacak hal kalmamıştı. Güç bela konuşabildiler;
--Sen bizi çıkar, ne yapmamızı istersen onu yaparız.
--Pekala anlaştık.
Dede, avcıları teker teker çıkardı.
--Yav sen de kimsin? Seni daha önce buralarda görmedik. Hem bu hayvanlar neden sana zarar vermiyor?
--Ben ormanın dedesiyim. Ve onlarda benim dostlarım. Ben onlara zarar vermiyorum ki onlarda bana zarar versin. Şimdi beni iyi dinleyin ve buraları da iyi tanıyın. Sakın ola ki bir daha buralara gelmeyin. Şayet bir daha gelirseniz sizi ben de kurtaramam. Şimdi doğru aracınıza binin ve gidin buradan.
--Tamam, tamam! Ben bir daha avlanmaya tövbe ediyorum.
--İyi edersin. Hem şunu unutmayın ki İslam avcılık konusunda da kurallar koymuştur. Bakın, bir hayvan sadece acıktığı zaman avlanır ve karnını doyurduğunda ise diğer hayvanlara karışmaz. Sadece karnını doyuracak kadar avlanır. Peki insanlar böyle mi? Şimdi sizin önünüze bin tane geyik çıksa binini de avlarsınız. Bize bir tane yeter demezsiniz. Şimdi söyleyin bakalım, siz mi daha yırtıcısınız bu hayvanlar mı?
--Haklısın Dede. Bize iyi bir ders verdin. Bundan böyle hiç birimiz avlanmayacağız.
--İslam ihtiyaç olduğunda avlanmaya izin verir. Ama bazıları var ki zevk için avlanır ve bunu bir spor olarak görür. Allah (cc) aşkına hayvan öldürmenin neresi spor?
--Söyleyecek bir şey bulamıyorum.
--İslam tuzak kurmaya cevaz vermez. Hayvana kaçma hakkını vereceksin, sonra avlayacaksın. Hadi bakalım, uğurlar olsun.
Adamlar arkalarına bakmadan araçlarına doğru hızla yol aldılar. Tam araçlarının yanına varmışlardı ki…

YETMİŞSEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
YETMİŞ DOKUZUNCU BÖLÜM

…başka bir avcı gurubu ile karşılaştılar. Yeni gelenler bunlardaki tuhaf durumu sezmişti.
--Ne o hayalet görmüş gibisiniz.
--Hayaletten de beter. Aklınız varsa hemen geri dönün.
--Niye, ne oldu ki?
Başlarına gelenleri bir bir anlattılar ve;
--Durum bu. İster geri dönün ister gidin. Siz bilirsiniz. Tam o esnada ağaçların tepesinde kanat çırpan kartallrı gördüler.
--İşte bunlar da gözcüler. Bunlar bizi takip ediyor. Şayet geri dönmezsek bize hücum edecekler.
Yeni gelenlerin de gözü korkmuştu.
--Hımmm! Dediğiniz gibiyse, burada avlanmak tam bir aptallık. Geri dönüyoruz. Şansımızı başka ormanda deniyelim diyeceğim ama oranın da burası gibi olmadığı ne malum. En iyisi uzun süre avdan uzak olmak galiba.
Tüm avcılar kısa süre içerisinde ormanı terk ettiler. Gözcüler onları ormanın sınırına kadar takip ettikten sonra geri dönerek durumu Dede’ye bildirdiler.
--Dede, o avcılardan başka bir gurup daha gelmişti. Bu avcılar onları da geri çevirdi. Sanırım uzun süre kimse burada avlanma cesareti gösteremeyecek.
--Merak etmeyin, bu durum dildin dile yaılır kısa sürede. Senin de dediğin gibi uzun süre rahat edeceğiz bu konuda. Aferin çocuklar çok iyi bir iş başardınız.
--Esas teşekkürü hak eden sensin Dede.
--Aslında yapılması gereken tek şey Rabbimize hamdetmek. Alemlerin Rabbi olan
iccon04.gif
’a (cc) hamd olsun.
--Elhamdulillahi Rabbil Alemin.
--Hadi bakalım. Burada işimiz kalmadı. Daha kışa hazırlık yapmamız lazım. Elimizi çabuk tutmalıyız.
--Haklısın Dede.
--Gidiyoruz.
Dede ve orman ekibi kulübenin yolunu tuttular. Nene ve torun merakla Dede ve ekibi bekliyordu. Uçan ekip göründüğünde Nene:
--Şükürler olsun, galiba döndüler.
--Evet nene. Duruma bakılırsa işleryolunda gibi.
--Evet öyle görünüyor.
Takriben yarım saat sonra da yaya ekip göründü. Nene ve torun ekibe doğru koştu.
--Nerede kaldınız bey, öldük meraktan?
--Tamam hanım. Merak edilecek bir şey yok. İşler yolunda. Biraz dinlenip kış için hazırlık yapmak zorundayız.
--Şehre de inmek lazım. Bu erzakla bu kışı çıkarmamzı zor görünüyor. Kar yağdığında şehre ulaşmamız imkansız gibi.
--Merak etme hanım, şehre ineceğiz elbette. Hem yiyecek hem de elbise ve battaniye almamız lazım. En kısa zamanda şehre gideceğiz inşaallah.
Dede ve orman ekibi bir süre dinlendikten sonra ormanın yolunu tuttular. Kışın hayvanlara verilmek üzere ot ve yaprak ile orman meyvelerinden toplamak zorundaydılar. Orman sakinleri artık evcil hayvan konumuna girmişlerdi ve onların bakımını üstlenmek de Dede’ye düşüyordu. Gerekli tedbirleri alıp neticeyi
iccon04.gif
’a (cc) havale edecekti. Birkaç gün zarfında epeyce yiyeceği mağaraya stoklamışlardı. Şehirden de etobur hayvanlar için kurutulmuş et alacaktı. Bu vesile ile bu kışı rahatça geçirebileceklerdi. Daha önce buldukları altın madeninden yeteri kadar altın aldıktan sonra ertesi sabah şehre ineceklerdi. Tabii ki Dede ve orman sakinlerinin hiç aksatmadıkları bir şey daha vardı….

YETMİŞDOKUZUNCU BÖLÜMÜN SONU
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt