Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ey Selef Yolcusu Tevhid Eri Tevhidin Merkezi, Şirkin Işgalinde

A Çevrimdışı

abdulwahid-musab

Üye
İslam-TR Üyesi
Tevhidin Merkezi, Şirkin İşgalinde


Mekke, yeryüzünün en emin beldesi... Âlemlerin Rabbi Allah (Azze ve Ceüe)'nin üzerine yemin ettiği güvenilir şehir...
"înûir'e ve zeytine andolsun, ve SinaDağı'na, ve emin beldeye.[1]
İnsanlar için ilk kurulan Ev'in bölgesi... İnsanlık âle-miniri ilk yuvası... İnsanın dünyayı tanımaya başladığı ilk yer... İnsanın yeryüzüne ayak bastığı mukaddes toprak... İnsanlığın beşiği, ilki ve sonu...
"Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan ev, Bekke (Mekke) de, O, kutlu ve bütün insanlar (Alemler) için hidayet olan (Kâbe)dir.[2]
Ebu Zerr el-Gıfarî (r.a.) anlatıyor:
Ben:
Ya Rasulullah, yeryüzünde ilk önce hangi mescid bina edilip konuldu?, diye sordum.
Rasulullah (s.a.s.): "El-Mescidu'1-Haram" buyurdu. Ben:
Sonra hangisi? dedim. Rasulullah (s.a.s.): "El-Mescidu'1-Aksa" buyurdu. Sonra ben:
Bu iki mescidin kuruluşu arasında ne kadar zaman vardır? dedim.
Rasulullah:
"Kırk sene" buyurdu.
Sonra da:
"Bundan böyle namaz sana nerede yetişirse sen, namazı orada kıl! Çünkü faziletli namaz, vakti içinde kılınandır," buyurdu.[3]
İbn Abbas (r.a.) da şunları rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.), Mekke'yi fethettiği gün, şöyle buyurdu: "(Fetihten sonra) hicret yoktur. Lâkin cihad ve niyet vardır. Cihada davet olunduğunuzda hemen seferber olup çıkınız. Şübhesiz, bu Mekke beldesini Allah, gökleri ve yeri yarattığı günden beri haram kılmıştır. Bu şehir, Allah'ın haram kılması sebebiyle kıyamet gününe kadar haramdır. Şu muhakkak ki, benden evvel burada kıtal hiç bir kimse için helâl olmamıştır. Benim için de, bir gündüzün bir saatinden başkasında helâl olmamıştır. Bu belde, Allah'ın haram kılması ile kıyamet gününe kadar haramdır. Buranın dikeni (bile) kesilmez. Av hayvanı ürkütülemez, yitiğini, sahibini arayacak olan kimseden başkası el uzatıp alamaz, yeşil otları kopanlmaz!"
Hutbenin akabinde Abbas:
Ya Rasulullah, izhâr bitkisi bu yasaktan müstesna olsun. Çünkü ızhır, Mekkelilerin demircileri için ve evleri .için (gerekli) d ir!, dedi.
Rasulullah: "Izhır müstesnadır." buyurdu.[4]
Amrb. Avf (r.a.)'dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Yılan toplanıp deliğe çekildiği gibi dinde, muhakkak surette çekilip toplanıp Hicaz'a çekilecek ve dağ keçileri dağın doruğunda üslendikleri gibi din de, muhakkak surette Hicaz'da üslenecektir. Din, garib (bir nizâm) olarak başlamıştır ve ileride tekrar garib olacaktır.
Benden sonra insanların sünnetimden (yolum ve şeriatımdan) bozmuş olduklarını düzeltmeye çalışan gariblere müjdeler olsun. [5]
Tek başman bir ümmet olan[6] peygamberlerin babası[7] ve Allah'ın halili[8] İbrahim (a.s.) şöyle dua ediyordu:
Hani İbrahim: "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır." demişti de (Alİah: "Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım, ne kötü bir dönüştür o." demişti...[9]
"Hani İbrahim şöyle demişti: 'Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut. [10]
Ve şöyle devam etmişti Allah dostu İbrahim (a.s.) duasına:
"Rabbim, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekin olmayan bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onlar bir takım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki, şükrederler. [11]
Peygamberliği, Peygamberliğin sonu, kendisi de Nebî olsun, Rasul olsun tüm Peygamberlerin sonuncusu[12] Rasulullah (s.a.s.), böyle emin ve mukaddes bir beldede dünyaya gelip tüm dünyayı şereflendirmiş, Tevhid Dini, yani İslâm'ı tebliğ etmek üzere[13] yegane Rabbimiz Alİah (c.c.) tarafından vazifeli kılınmıştır:
"İşte Biz sana, böyle Arabça bir Kur'ân't vahyettik, şehirlerin anası (olan Mekke halkı) nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şübhe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedir. [14]
Şehirlerin anası ve Tevhidin merkezi olan Mekke, tamamı Mescid olan yeryüzünün[15] en mukaddes bölümüdür... Beytullah'ın bulunduğu kutsal şehir...
Yegâne önderimiz ve biricik örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), mukaddes şehir Mekke için şöyle buyurduğu rivayet olunur...
Abdullah b. Adî b. el-Hamrâ (r.a.) anlatıyor:
Ben, Rasulullah (s.a.s.)'i, dişi devesi üstünde olup (Mekke'nin) el-Hazvara (semtin)de durarak şöyle buyururken gördüm:
"(Ey Mekke,) vallahi sen, Allah'ın arzının şübhesiz en hayırlısısın ve Allah'ın arzının bana en sevimlisisin. Vallahi (Allah'ın emriyle) senin dışına ihraç edilmem (durumu) olmasaydı senden çıkmazdım.[16]
Tevhid Dini'ni tebliğ etmek üzere vazifeli kılındığı, doğduğu, büyüdüğü ve çok sevdiği Mekke'den hicret etmeye mecbur bırakılan Resulullah (s.a.s.), hicret sırasında terke zorlandığı mukaddes belde Mekke için böyle diyordu...
Rasulullah (s.a.s.), yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle)'nin emri ve O'ndan aldığı vahyi insanlara tebliğ edip onları İslâm'a davet ederken Mekkeli Müşrikler tarafından hem engelleniliyor, hem de en ağır hakaretlerle işkenceler yapılıyordu...
Tevhidin sembolü ve muvahhid mü'minlerin kıblesi Beytullah olan Kabe ve çevresi bir puthâne hâline getirilmişti Mekkeli müşrikler tarafından... Kabe'nin içine ve üstüne putlar doldurulmuş, etrafına iriii-ufaklı bir çok putlar yerleştirilmişti... Müşrik ve kâfir olan Mekke halkı, hem Allah'a inanıyor, hem de kendi elleriyle yontup diktikleri putları Allah'a ortak ediyorlardı... Allah'ın sıfatlarına ortak ettikleri bu put heykellerin, Allah'ın yanında kendilerine şefaat edeceğine ve yardımcı olacaklarına inanıyorlardı...
Yegâne Rabbimiz Allah (c.c), onların bu aşağılık ve sapık inançlarını şöyle beyan buyurur:
"Haberiniz olsun, halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete erdirmez.[17]
"Ey insanlar, (size) br örnek verildi, şimdi onu dinleyin: Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şübhesiz Allah, güç sahibidir, azizdir. [18]
"Allah'dan başka yakardıkları, hiç bir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar, yaratılıp durmaktadırlar.
Ölüdürler, diri değildirler, ne zaman dirileceklerinin şuuruna varamazlar. [19]
Mekkeli müşrik ve kâfir halk böyle bir durumdaydılar... Kapkara bir cahiliyyetin içine gömülmüş, onlar gibi müşrik ve kâfir atalarından kendilerine miras kalan bir şirk dininin, yani batıl ideolojisinin mensubuydular... Atalarının izinde olan bu müşrikler, kendilerine miras kalan şirk ideolojisinin ilkeleri doğrultusunda hareket ediyor ve bu müşrik düzeni gözbebekleri gibi korumaya gayret ediyorlardı...
Kendi heva ve heveslerini, yani istek ve tutkularını ilâhlaştırmlş, arzularının, hem de tam şeytanî olan arzularının kulu-kölesi olmuş, bu tağutî isteklerini de, put ilâhlarının üstüne yıkmışlardı... Bütün şeytanî ve tağutî istekler, hâl ve hareketler, onların şirkinin ve küfrünün bir gereği olarak ortaya çıkarken, gerekçe ise, atalarından miras kalan put heykellerin isteği olarak yorumlanmaktaydı...
Rabbimiz Allah, onların bu ihanetini, bu adî oyunlarını şöyle beyan buyuruyor:
"Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfî) isimlerden başkası değildir. Alİah, onlarla ilgili hiç bir delil indirmemistir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa an-dolsun, onlara Rabblerinden yol gösterici gelmiştir.[20]
Tek başına bir ümmet olan Peygamberlerin babası İbrahim (a.s.)'ın mirası olan Tevhid Dini'nin merkezi mukaddes belde Mekke, nasıl oldu da şirk ideolojisinin ana merkezi oldu?.. Beytullah olan Kabe'nin bulunduğu yer, nasıl oldu da bir puthâne oluverdi?.. Yegâne Rabbimiz Allah'ın vaz'etmiş olduğu ve İbrahim (a.s.)'dan beri bütün Peygamberlerin (Allah'ın salat ve selâmı cümlesinin üzerine olsun) insanlara tebliğ ettikleri İslâm'ın ana merkezi Mekke, bu hâle nasıl geldi?..
Bu konuda en sağlıklı haberleri veren kaynak eserlerde şu bilgi yer almaktadır:
"İbn Hişam dedi:
Bana, ehl-i ilimden birisi haber verdi ki:
Amr b. Luhayy, bazı işleri görmek için Mekke'den Şam'a gitti. Belka topraklarından Meab'a geldiği zaman-ki o zaman orada Amâlik: imlik b. Lâviz b. Sânı b. Nuh'un zürriyeti bulunuyordu. Onları putlara ibadet ederlerken gördü.
Dedi ki:
İbadet ettiğiniz ve gördüğüm bu putlar nedir? Onlar, dediler ki:
Bunlar, ibadet ettiğimiz bir takım putlardır ki, onlardan yağmur isteriz, bize yağmur yağdırırlar, onlardan yardım isteriz, bize yardım ederler.
Bunun üzerine onlara dedi ki:
Onlardan bir putu bana verir misiniz ki, onu Arab memleketine götüreyim de ona ibadet etsinler.
Onlar da, Hübel denilen bir putu ona verdiler. Onu, Mekke'ye getirdi, dikti ve millete ona ibadet ve hürmet etmelerini emretti.[21]
Kabe'ye ilk putu, yani Hübel'i diken ve putculuğu Mekke'ye sokan Amr b. Luhayy, o zaman Mekke devletinin yöneticisi idi.
Bu konuda el-Kelbî, şunları kaydeder:
"El-Hâris, Kabe'nin yöneticisiydi. Amr b. Luhayy büyüyünce yönetim işinde onunla anlaşmazlığa düştü, İs-mailoğulları ile birleşip Cürhüm ile savaştı. Onları yendi, Kabe'den uzaklaştırdı, Mekke'nin dışına sürerek kutlu Ev'in bekçiliğini üzerine aldı. Sonra ağır bir hastalığa tutuldu, kendisine denildi ki:
Suriye'de Balka denilen yerde sıcak bir pınar vardır, oraya gidersen iyileşirsin.
Oraya gitti, yıkandı ve iyileşti. Oranın halkının putlara taptığım gördü..[22]
Said İbnu'l-Müseyyeb, Cahiliyye devri putculuğu ile ilgili şunları anlatır:
Bahîra, sütü tağutlara, şeytanlara aid olmak üzere sütten insanların faydalanması men olunan, yani haram kılınan devedir. Artık bundan sonra bu deveninn sütünü insanlardan hiç bir kimse sağamazdı.
Sâibe ise, Cahiliyye Arabları'nın taptıkları putları için adayıp salıverdikleri devedir. Artık onun üzerine hiç bir yük yüklenmez.
Said İbnu'l-Müseyyeb dedi ki:
Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.s.):
"Ben, (Kusûf namazı kılarken) cehennemde Huzaalı Amr İbn Amir İbn Luhayy'ı kendi barsaklannı ateş içinde sürükler hâlde gördüm. Çünkü O, develeri putlar için salma adağı yapanların ilki idi," buyurdu.[23]
"İbnİshakdediki:
İddia ederler ki:
Taşa (puta), Beni İsmail'de ibadet edilmesinin ilki şundan idi: Onlardan, üzerlerine darlık olduğu ve geniş yerlere çıkmak için Mekke'den ayrılan her bir adam, kendisiyle birlikte Harem'e tazim için Harem'in taşlarından bir taşı aldı. Nereye inerlerse onu, oraya koyar ve onun etrafında tavaf ederlerdi. Tıpkı Kabe'yi tavaf ettikleri gibi. O derece ilerlediler ki, güzel gördükleri ve beğendikleri her taşa ibadet etmeye başladılar. Bu durum, asırlarca devam etti ve üzerinde bulundukları durumu unuttular, İbrahim ve İsmail'in dinini değiştirdiler.
Böylece putlara ibadet ettiler ve kendilerinden önceki sapıklıkta bulunan ümmetlerin yaptığı şeylere döndüler. Bununla beraber İbrahim (a.s.) zamanından tuttukları bazı kalıntılar kalmıştı. Beyt'i tazim, onu tavaf etme, Hacc, Umre, Arafa ve Muzdelife'de vukuf ve develeri hedy etmek, Hacc ve Umre'ye telbiye getirmek gibi. Bununla beraber ondan olmayan şeyleri de, o dinin içine sokmaktan geri durmadılar.
Kinâne ve Kureyş, telbiye getirdikleri zaman şöyle derlerdi:
"Ey Allah'ım, senin emrine amadeyim, senin emrine hazırım, senin emrine hazınm (buyur Allah'ım buyur). Senin şerikin yoktur, ancak bir şerik vardır ki, o da, Senin içindir. Onun ve Mâlik olduğunun Mâlikisin."
Böylece onlar, O'nu telbiye ile tevhid ediyorlar (yani birliyorlar), sonra onunla birlikte putları sokuşturuyorlardı. Ve o putların mülkünü de, O'nun eline veriyorlardı.
Allah Tebâreke ve Teâlâ, Muhammed (s.a.s.)'e dedi ki:
"Onların çoğu Allah'a iman etmezler de, ancak şirk atıp dururlar.[24] Yani Beni, hakkımı bilmek için Tevhid etmiyorlar, ancak Beenimle birlikte halkımdan bir şerik kılıyorlar, demektir.[25]
İmam Buhârî (rh.a.)'in Sahih'inde kaydetmiş olduğu şu haberde, Cahiliyye devrini çok net bir biçimde göz önüne seriyor:
"Ebu Recâ el-Utârîdî, şöyle demiştir:
Biz, taşlara ibadet ederdik. İbadet etmekte olduğumuz taştan daha hayırlısını (yani daha güzelini) bulduğumuz zaman onu atar ve güzel olan diğerini alırdık. Taş bulamadığımız zaman ise, topraktan bir miktar toplar, sonra davarı getirir ve o toprak yığınının üzerine süt sağar, sonra da o yığına tavaf ederdik..[26]
Böyle koyu bir cehaletin içine düşmüş olan müşrikler, bu halleriyle kendi felsefe ve rnantıklannca, Alemlerin Rabbi Allah'a ibadet etmekten de geri kalmıyorlardı... İmanlarına şirk karıştıranlar, ibadet yapıyoruz iddiasıyla hurafe ve aslı olmayan hâl ve harekette bulunuyorlardı...
Yegâne Rabbimiz Allah (c.c), müşrik ve kâfirlerin bu batıl anlayıştan kaynaklanan hareketlerini şöyle beyan buyurur:
"Onların, Beyt (-i Şerif) Önündeki (ibadet ve) duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan baş;kası değildir. Artık inkâr ettikleriniz dolayısıyla tadın azabı. [27]
Abdullah b. Abbas (r.a.) diyor ki:
Müşrikler, çıplak olarak Kabe'yi tavaf ederler ve ıslık çalıp el çırparlardı. Ayet-i kerime, onların bu çirkin işlerini anlatmaktadır.
Said b. Cübeyr, diyor ki:
Rasulullah (s.a.s.), tavaf ederken, Kureyşliler, O'na sataşıyor, O'nu alaya alıyorlar, O'na ıslık çalıyor ve el
çırpıyorlardı.
İşte bu ayet, bunun üzerine nazil oldu. [28]
Yeryüzüne imtihan için gönderilen insanlara, Rabb-leri Ailah'dan ilâhî mesajı ulaştırmak için Allah tarafından vazifeli kılınan en son Rasul ve en son Nebi Rasulullah (s.a.s.), böyle şirkin, küfrün ve hurafenin hakim olduğu Mekke toplumunda vazifelendirilmişti... Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), yalnız Mekke ve Arab toplumu için vazifelendirilmemiş, O (s.a.s.), kıyamete kadar bütün insanlar için biricik Peygamber olarak seçilmişti...
Biz seni, insanlara bir elçi olarak gönderdik, şahid olarak Alİah yeter.[29]
"Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir. [30]
"Biz seni, ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar[31]"De ki: "Ey insanlar, ben, Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (Peygamberi)yim. Ki, göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka İlâh yoktur, O, diriltir ve Öldürür. Öyleyse Allah'a ve Ümmî Peygamber olan elçisine iman edin. O da, Allah'a ve O'nun sözlerine inkanmaktadır. O'na iman edin ki, hidayete ermiş olursunuz. [32]
Cabir b. Abdullah (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur dünyada ve ahirette yegâne önderimiz Resulullah (s.a.s.):
"Peygamber, hasseten kendi kavmine gönderilirken ben, bütün insanlığa gönderildim. [33]
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), şirkin ve küfrün en ka-ranlığmdaki toplumun her ferdini, istisna yapmadan davet ediyor, onlara Tevhid Dini olan yegâne hayat nizâmı islâm'ı tebliğ ediyordu... Mekke Müşriklerini put heykellere ibadet etmekten ve hevalarını il anlaştırmaktan vazgeçip Âlemlerin yegâne Rabbi Allah'dan başka tüm ilâhları reddederek yalnızca Allah'a kul olmaları için davet ediyordu...
Şöyle haykırıyor ve Tevhidi ilân ediyordu yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.);
"Ey insanlar, Lâ ilahe illallah deyin de, felaha (kurtuluşa) erin!"[34]
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), insanları yegâne hayat nizâmı İslâm'a davet edip iman etmelerini arzu kılarken, onların, hayvanlardan daha aşağılık bir durum olan şirk ve küfür hâlinden kurtulmalarını can-u gönülden istiyordu... Çünkü şirk hâli, bir pislik ve müşrik ise necistir... Müşrik-lik ve kâfirlik hâli, hayvanlardan daha aşağılık bir hâldir...
Rabbimiz Allah, şöyle buyurur:
"Ey iman edenler, müşrikler, ancak bir pisliktirler (necistirler), öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanız, Allah dilerse sizi kendi fazlından zengin kılar. Şübhesiz Alİah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. [35]
"Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişiler yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır, bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır, bununla görmezler, kulakları vardır, bununla işitmezler. Bunlar, hayvalar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar, gafil olanlardır.[36]
"Misak anında", yegâne Rabblerinin Allah (Azze ve Celle) olduğuna inanıp kabul ederek şahid olanlar, [37] yeryüzüne geldikten sonra vefasızlık yapıp sözlerinden vazgeçerlerse, ayet-i kerimede beyan buyrulan "necis" ve "hayvanlardan aşağı" duruma düşmüş olurlar... Rabbleri Allah'ın Rabbliğini inkâr eder, baş kaldırır, kul olması gereğini unutarak, Allah'ın yeryüzündeki insan kullarının üstünde olan egemenlik hakkım gasbeder ve yönetimi altındaki insanların rabbi olduğunu ilân ederler... Fir'avn gibi... Nemrud gibi...
"(Fir'avn) sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi. Dedi ki: "Sizin en yüce rabbiniz benim. [38]
Yüce Rabbimiz Allah, böyle âsî ve azgın yönetici ta-ğutları ve onların rabbliklerini, yani egemenliklerini kabul edip razı olan müşrik tabilerini uyarmak, onlara haddlerini bildirmek kendilerinin rab değil de, birer kul olduklarım, Âlemlerin yegâne Rabbi Allah'a kul olmaları gerektiğini hatırlatmak için Rasul veya Nebi kullarını vazifelendirir...
Peygamberler, vazifeli kılındıkları ülkelerde, Tevhide davet vazifelerini yaparken, yeryüzünde egemen olan müstekbir tağutların ve onların ayak takımı olan vatandaşlarının çok şiddetli tepkileriye karşı karşıya geliyor, onların korkunç düşmanlıklarıyla karşılaşıyorlar...
Peygamberlerin muhatabları olan müşrik ve kâfir kavimleri, azgın, inatçı, necis ve ruhsal yapı bakımından, hayat anlayışı yönünden hayvanlardan daha aşağılık oldukları için, peygamberlerine olmadık eziyetler ediyorlardı... Bu eziyet ve işkenceler, yalnızca peygamberlerine olmuyor, o peygamberin, Allah tarafından alıp tebliğ etmiş olduğu hak dine inanan mü'min müslümanlar içinde aynı korkunçluğuyla gündeme geliyordu...
Müşrik ve kâfirler, Mü'min müslümanlara dilleriyle, elleriyle, hâl ve hareketleriyle alabildiğine zulüm etmeye devam ediyorlardı...
Şirk ve küfrün egemen, müşrik ve kâfirlerin iktidar olduğu Mekke şirk devletinin yetkilileri ve cahiliyye toplumunun cahilleri, önderimiz RasuİlulIah (s.a.s.)'e ve O'nunla beraber iman etmiş olan mü'min müslümanlara etmedikleri zulüm, uygulamadıkları işkence türü kalmamıştı...


ALINTI( KENDİ ALINTIM ;) )
selefin izinde - kul sadi


[1] Tin, 95/1-3

[2] Âl-i İmrân, 3/96.

[3] Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Enbiyâ, B. 12, Hds. 40
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Mesacid ve Mevazi'is-Salat, Hds. 2. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Mesacid, B. 7, Hds. 753. Siinen-İ Neseî, Kitabu'l- Mesacid, B. 3, Hds. 690.

[4] Sahih-i Buhâri, Ebvabu'l-Muhsar ve Cezai's-Sayd, B.21, Hds.28.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Hacc, B. 82, Hds. 445.
Sünen-i Neseî, Kitabu Menasiku'1-Hacc, B. 110, Hds. 2861. B. 111,
Hds. 2862-2863,
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'1-Menasik, B. 103, Hds. 3109.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Menasik, B. 89, Hds. 2017.

[5] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l- İman. B. 13, Hds. 2765.

[6] Gerçek şu ki, İbrahim (tek basma) bir ümmetti, Allah'a gönülden yö-nelip itaat eden bir muvahhiddi ve O, müşriklerden değildi." Nahl, 16/120.

[7] Biz O'na İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik ve O'nun soyundan (seçtiklerimize) Peygamberliği ve Kitabı (vahy ihsanı) kıldık, ecrini de dünyada verdik. Şübhesiz O, ahirette salih olanlardandır." Ankebut, 29/27

[8] İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (Tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel dinli kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir." Nisa, 4/125.

[9] Bakara, 2/126.

[10] İbrahim, 14/35.

[11] İbrahim, 14/37.

[12] Muhammed, sizin erkeklernizden hiç birinin babası değildir, ancak O, Allah'ın Rasulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.'1 Ahzab, 33/40. Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Şübhesİz, benim meselimle benden önceki peygamberler zümresinin meseli, şu kimsenin meseli gibidir ki, o kimse, bir ev yaptırmış ve onu süsleyip güzelleştirmiş, yalnız bir köşede bir kerpiç yeri boş bırakılmış. Akabinde insanlar evi dolaşmaya, evi takdirle beğenmeye ve: — Keşke, şu tek kerpiç de yerine konulsaydı!, demeye başlarlar." Rasulullah:
"İşte ben, o (yeri boş bırakılan) kerpicim. Ben, Hatemu'n-Nebiyyin'im (Peygamberlerin sonuncusuyum)." buyurdu. Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Menakıb, B. 18, Hds. 42 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedail, B. 7, Hds. 20-23.
Cubeyr İbn Mut'ım (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Bana mahsus (ve ümmetlerce meşhur) beş ismim var: Ben, Muhammed'im ve Ahmed'im. Ben, o Mâhî'yim kî, Allah benim (peygamberliğim) le küfrü mahvedecektir. Ben, o Hâşir'im ki, (kıyamet gününde) insanlar beni takib ederek toplanacaklardır. Ben, o Akıb'ım ki, Peygamberlerin sonuncusuyum." Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Menakıb, B. 17, Hds. 39. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedail, B. 34, Hds. 124-126. Sa'd Ibn Ebi Vakkas (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.), Tebûk Gazası'na çıktı ve Ali'yi Medine'de vekil bıraktı. Ali:
Beni, çocuklar ve kadmlar içinde vekil mi bırakıyorsun?, dedi. Rasuluflah, O'na hitaben:
"Bana nisbetle sen, Musa'ya nisbetle Harun menzilesinde olmana razı olmaz mısın? Şu kadar ki, benden sonra Peygamber yoktur." buyurdu. Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Mağâzî, B. 80, Hds. 409. Sahih-i Müslim, Kitabu Fedailu's-Sahabe, B. 4, Hds. 32.

[13] Andolsun, Biz, her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının, (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik....." Nahl, 16/36.

[14] Şura, 42/7

[15] Cabir b. Abdillah (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Benden önceki Peygamberlerden hiç bir kimseye verilmeyen beş şey bana verilmiştir:
Yer (yüzü) bana mescid ve temizlik sebebi kılındı. Onun için Ümmetimden kendisine namaz vakti erişen herkes namazını kılıversin." Sahih-i Buhârî, Kitabu's-Salat, B. 56, Hds. 84. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Mesacid, Hds. 3-4-5. Sünen-i Neseî, Kitabu'1-Gusl ve't-Teyemmüm, B.26, Hds. 431.

[16] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Menasık, B. 103, Hds. 3108
Sünen-i Tirmizî, Kiiabu'l-Menakıb, Hds. 4180 (Mekke'nin Fazileti)

[17] Zümer, 39/3

[18] Hacc, 22/73-74.

[19] Nahl, 16/20-21.

[20] Necm, 53/23.

[21] İbn Hişam, İslâm Tarihi-Siret-i İbn Hişam Terceraesi, çev. Hasan Ege, İst. 1985, C. I, Sh. 117.
Ebu'l- Velid Muhammed El-Ezrakî, Kabe ve Mekke Tarihi, Çev. Y. Vehbi Yavuz, İst. 1980, Sh. 106. İbnu'l- Kelbî, Putlar Kitabı, Çev. Beyza Düşfingen, Ank. 1969, Sh. 28 İbn Kesir, El-Bidaye ve'n-Nİhaye- Büyük İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, C. 2, Sh. 308.

[22] el-Kelbî, A.g.e. Sh. 27. El-Ezrakî, A.g.e. Sh. 106.

[23] Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Menâkıb, B. 12, Hds. 33. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenne, B. 13, Hds. 51.

[24] Yûsuf, 12/106

[25] İbn Hişam, A.g.e. C- 1, Sh. 118-119.
İbn Kesir, A. g.e, C. 2, Sh. 308-309. tbnu'I-Kelbî, A.g.e, Sh. 26. el-Ezrakî, A.g.e, Sh. 104

[26] Sahih-i Buhârî, Kitabu'l- Mağâzî, B. 72, Hbr. 372. İbn Kesir, A.g.e. C. 2, Sh. 308.

[27] Enfâl, 8/35.

[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Kerim Aytekim- Hasan Karkaya, İst. 1996, C. 4, Sh. 215.
İmam Ebu'İ-Hasen Ali b. Ahmed El-Vahİdî, Esbab-ı Nüzul, Çev. Dr. Necati Tetik-Necdet Çağıl, Erzurum, T.Y. Sh. 255. Abdulfettah el-Kadî, Esbab-ı Nüzul, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, Sh. 192.

[29] Nisa, 4/79

[30] Furkan, 25/1

[31] Sebe', 34/28.

[32] A'raf, 7/158.

[33] Sahih-i Buhârî, Kitabu's-Salat, B. 56, Hds. 84. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Mesacid, Hds. 3-4-5. Sünen-i Neseî, Kitabu'1-Gusl ve't-Teyemmüm, B.26, Hds. 431.

[34] İmam Ahmed b. Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî, Cemu'l-Fevaid Min Cami'İl-Usûl ve Mecma'iz-Zevaid, Büyük Hadis Külliyatı, çev. Naim Erdoğan, İst. T.Y. C. 3, Sh. 258, Hds. 6395. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, Sh. 63'den.

[35] Tevbe, 9/28.

[36] A'raf, 7/179.

[37] Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (Demişti de) Onlar: "Evet (Rabbi-mizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) kıyamet günü; "Biz, bundan habersizdik, dememeniz içindir." A'raf, 7/172.

[38] Nazi'at, 79/23-24.
 
Üst Ana Sayfa Alt