Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Halklarin Hükmü

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
U Çevrimdışı

usamezeyd

Üye
İslam-TR Üyesi
İyi bil ki ey kardeşim, bir kişinin İslamına ancak müşriklerden ayrıldığı, ayırıcı bir vasıf ile hükmedilebilir. Bu vasıf müşriklerin dinine ait bir şey olmaması gerekir. Ancak müslümanlar ile müşrikler arasında ortak olan şeyler ise kişinin İslamına hükmedilecek ayırıcı bir alamet olmaz.
Bu mesele Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in siyretinde açıkça ortadadır. Lailaheillallah’ın manası şirkten uzaklaşarak ibadeti Allah’a birlemekti. Araplar bu kelimenin neyi ifade ettiğini biliyorlardı. Peygamber sallahu aleyhi ve sellem kavmine "Lailaheillallah diyin" dediği zaman onlar ayette zikredildiği gibi şöyle cevap verdiler; "İlahları bir ilah mı kıldın bu şaşılacak bir şeydir."1
Arapların İbrahim aleyhisselam’ın dininden kalma, sadaka ve hac gibi ibadetleri mevcuttu. Ancak o zaman Nebi sallahu aleyhi ve sellem darulharp olan Mekke’de bu yaptıkları ibadetleri İslamlarına delalet eden alametler kılmadı. Çünkü bu ameller, müslümanlar ile müşrikleri birbirinden ayırmıyordu. İki taife de bunlarda ortak idiler. O gün Lailaheillallah kelimesi ayırıcı bir alametti. Çünkü kafirler bu kelimeyi söyleyenlere Sabiîler diyorlardı. Yani kavminin dininden çıkanlar manasında idi.
Ehli kitaba gelince; naslar onların Lailaheillallah demek ile İslama giremeyeceklerine delalet etmektedir. Çünkü onlar zaten bu kelimeyi söylerler. Onların İslamlarını bozdukları kapı Muhammedun Rasulullah kısmıdır ki, ancak bunu ikrar etmek ile İslama girebiliyorlardı. Kureyşlilere Lailaheillallah demeleri kafi olmasına rağmen, ehli kitab hakkında ise, bize ulaşan rivayette Ubade ibn Samit şöyle buyurmuştur; "Her kim Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, onun ortağı olmadığına, Muhammed sallahu aleyhi ve sellem’in kulu ve resulü olduğuna, İsa’nın Allah’ın kulu ve resulü olduğuna, Meryem’e attığı kelimesi ve ondan bir ruh olduğuna, cennetin hak olduğuna, cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, Allah onu hangi amel üzere olursa olsun cennete girdirir."
Irak Yahudileri gibi bazı Yahudiler, Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in risaletine de şehadet ederler. Ancak onların bu şehadeti, onun bütün insanlığa resul olarak gönderildiğine şehadet etmeden geçerli olmaz. Çünkü onlar, Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in sadece araplara gönderildiğine inanırlar. Buna da Kur'an’dan "O ki ümmilere kendi içlerinden bir resul göndermiştir" ayetini delil olarak göstermektedirler. Ancak onlar, kelime-i şehadeti yerine getirip, Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in bütün insanlığa gönderildiğini ikrar etmeden iman dairesine giremezler ve onların Lailaheillalah kelimesini mücerred ikrar etmeleri, onların İslamına hükmedilecek bir alamet kılmaz.
Bu iki delil bize şu iki faydayı öğretmektedir;
1- İslama delalet eden alametler yerden yere mekandan mekana göre değişir. Bu değişim de onların itikatları ve şekilleri ile alakalıdır.
2- Kafirin İslamına, ancak küfrüne sebep olan batıldan beraati ile hükmedilir. Kimin küfrü içkinin helalliği ise, onun İslamına içkinin haram olduğunu izhar etmesi ile hükmedilir.
1 Sad/5

___________________________________________________________________
3
İşte bu yüce kural ve asıl, aziz Kitabın, temiz sünnetin ve hayırlı sahabenin siyretinde var olan bir kuraldır.
Keşmiri "İkfarul Mulhidiyn" adlı eserinde dedi ki; "Her kimin küfrü zaruri olan bir şeyi inkar etmek ise, tıpkı içkiyi helal saymak gibi, kesinlikle bu batıl itikadında beraat etmelidir. Bununla beraber kelime-i şehadeti ikrar etmektedir. Ondan kesinlikle beri olması gerekmektedir. Şafiîler bunu beyan etmişlerdir. Bu "Reddul Muhtar"da zahir olan görüştür. Aynı zamanda "Cami'ul Fusuliyyin" adlı eserde de böyledir. Sonra kelime-i şehadeti toplumun adeti ile ikrar etse, söylediği küfründen (içkinin helalliği) dönmedikçe ona bu telaffuz fayda vermez. Bununla küfrü kalkmış olmaz."
3- Lailaheillallah sözü Kureyş kafirlerine göre şirkten arınmak idi. Bu yüzden bu kelimeyi söyleyen Kureyşli bir müşriğin İslamına hükmediliyordu.
Ancak bu güne gelince, insanlar nazarında Lailaheillallah, şirkten beri olup yalnızca Allah’a ibadet etmek demek değildir. Bu kelimeyi söyleyenlerin Allah’ın indirdiği ile hükmetmediklerini, kafirlere dostluk ettiklerini, sonradan konulmuş kanunlara hem ibadet edip , hem itaat edip hem de muhakeme olduklarını görebilirsin. Onlar bu sözlerini adet olarak söylüyorlar, yoksa manasına iman edip gereklerini yerine getirdiklerinden değil.
Günümüzün vakıasına şöyle bir bakacak olursak ;
İnsanların çoğu müşriktir. Onlar İslamlarını birçok yönden bozmuşlardır;
 Tağutların ahkamına itaat edip onlara boyun eğmeleri
 Tevhidi talim etmekten yüz çevirmeleri
 Dinin aslından cahil olmaları2
2 Şeyh Muhammed ibn Abdulvehhab dedi ki; İslam dininin aslı ve kaidesi ikidir;
Birincisi; Allah’a şirksiz ibadeti emretmek, buna teşvik etmek, bunun için dostluk yapmak, terk edeni de tekfir etmektir.
İkincisi; Allah’a ibadette şirkten sakındırmak, bunda katı olmak, bunun için düşmanlık yapmak, yapanı tekfir etmektir.
Bu asla muhalefet edenler çoktur;
- En şiddetli muhalefet edenler hepsine muhalefet edenlerdir.
- İnsanlardan kimi varki Allah’a tevhid üzere ibadet eder, şirki inkar etmez ve ehline düşmanlık yapmaz.
- Onlardan kimileri vardır ki düşmanlık eder ama onları tekfir etmez.
- Onlardan kimileri vardır ki tevhidi sevmez ona buğzda etmez.
- Onlardan kimi vardır ki onları hem tekfir eder hem de salihlere sövdüğünü zanneder.
- Onlardan kimi vardır ki şirki sevmez ona buğz da etmez.
- Onlardan kimi vardır ki şirki bilmez onu inkar da etmez.
- Onlardan kimi vardır ki tevhidi bilmez onu inkar da etmez.
- Onlardan kimi vardır ki – Bu da en şiddetli bu asla muhalefet edenlerdir- tevhid ile amel eder. Ancak kadrini bilmez. Terk edene buğz etmez. Onları tekfir de etmez.
- Onlardan kimileri vardır ki şirki terk eder onu kerih görür ama onun kadrini bilmez ve onlara düşmanlık etmez ve tekfir etmez.
İşte bunlar Nebilerin topluca getirdiğine muhalefet edenlerdir. Allah daha iyi bilendir.
Halkların Hükmü
___________________________________________________________________
4
 Özellikle muhakeme şirkinin insanlar arasında yayılması ve insanların tağuta muhakemeye koşuşarak onun hükmüne razı olmaları
Bugünkü insanların küfrünün illeti darulharpte yaşıyor olmaları değil saydığımız nedenlerdir.
Şeyh Hamid ibn Atik dedi ki; "… Bundan sonra; bana yalan olduğunu umduğum üzücü bir şey ulaştı. Sen Ahsa ehlinden kahren alınan malları inkar ediyormuşşsun. Bu doğru ise seni buna ulaştıran arız nedir bilmiyorum. Bizim yanımızda böyle bir şey inkar edilmez. Ancak batıl itikat sahipleri buna muhalefet ediyorlar. Bu batıl itikat sahipleri Lailaheillallah diyen tekfir edilmez diyorlar. Yaratılmışların ekserisinin üzerinde olduğu şirk ve tabileri ve bunlara rıza göstermeleri onları da inkar etmemeleri onları İslam’dan çıkarmaz diyorlar.
Bu davetin başında bununla Şeyh Muhammed ibn Abdulvehhab’a itiraz ettiler. Muhakkiklerin takrir ettikleri gibi; o beldelerde şirk izhar olduğunda, haramlar ilan edildiğinde, dini öğretenler tatil edildiğinde, işte o zaman o belde Darul Küfür olur. Oranın ehlinin malları ganimet olur. Kanları mübah olur. Bu beldelerin halkları küfürlerine ziyade yaparak, Allah subhanehu ve teala’ya ve dinine sövmeyi izhar ettiler. Başlarındakilerin tenfiz ettiği kanunlar koydular. İşte bunlar Allah subhanehu ve teala'nın kitabına ve rasulunün sünnetine muhaliflerdir. Ben bunun İslam şehadeti ile gelenin İslamdan çıkması için küfür olarak tek başına yettiğini anladım.
İşte bu. Biz o beldelerde batını hakkında küfrüne hükmetmediğimiz mustazaflar vb. gibilerinin var olduğunu söylüyoruz. Ancak onların da zahir hükmü açıktır. Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in Mekke ehline yaptıkları sana yeterlidir. Onların arasında mustazaflar olmasına rağmen. Onun ashabının mürted olanlardan çoğuna yaptıkları ortadadır. Onların mallarını, kanlarını ve ırzlarını mübah saymışlardır. Her akıl sahibi alim kişi bilir ki bugünkülerin riddeti ve küfrü o günkilerin riddettinden daha kötü ve daha fahiştir.3
Bakışını Kitap, sünnet ve Resulullah sallahu aleyhi ve sellem’in ve ashabının siyretine çevir. Onu bembeyaz, saf ve temiz bulacaksın. Ondan ancak sapan helak olacaktır. Sonra alimlerin zikrettiklerine bak. Kalbinin hidayetini ve şüphelerin izalesini Allah subhanehu ve teala’dan dile. Ben bunun gibi sözlerin senden sadır olacağını zannetmiyorum. Sakın seni cahillerin üzerinde olduğu şey ve şüphe ehlinin söyledikleri kandırmasın.
Şüphesiz bana şu da ulaştı ki; Bazıları diyorlarmış ki; İhsa şehrinde dinini izhar edenlerde vardır. Onlar mescidden ve namazdan geri durmayanlardır. İşte bu onların yanındaki dini izhar etmektir. İşte bu, fahiş bir zelledir. Bunların kast ettikleri halklar, Bağdat ehli, Menbec
İşte bu bütün resullerin dininin aslı nerededir. İnsanların bundan haberleri bile yoktur ki onu gerçekleştirsinler ve dine girsinler.
3 Burada bahsettiği mallarının ganimet olması ve kanlarının helal olması meselesi İslam diyarına hicret eden ve orada müşriklere karı savaşan müslümanların hakkı olan şeylerdir. Müşriklerden eman alarak onların diyarlarında yaşayanlar bu sözleri kendilerine delil alamazlar. Çünkü bize onların mallarına ve ırzlarına zarar vermemek üzere verdikleri eman ile oturum hakkı vermektedirler. Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in dediği gibi
" Müslümanlar şartları üzerinedirler."

___________________________________________________________________
5
ehli ve Mısır ehlidir. Onların yanında dini izhar edenler bunlardır. Çünkü onlar namaz kılanı men etmiyorlar ve mescidlerden alıkoymuyorlar.
Ey Allah’ın kulları akıllarınız nerede? Bizim ile bu müşrikler arasındaki tartışma meselesi namaz değildir. Onlarla aramızdaki fark tevhidi ikrar etmek, onu emretmek, şirki kötü görüp ondan nehyetmek meselesindedir. Dini izhar ancak bununla olur. Necid davetinin imamının dediği gibi;
İslam dininin aslı ve kaidesi ikidir;
Birincisi; Allah’a şirksiz ibadeti emretmek, buna teşvik etmek, bunun için dostluk yapmak, terk edeni de tekfir etmektir.
İkincisi; Allah’a ibadette şirkten sakındırmak, bunda katı olmak, bunun için düşmanlık yapmak, yapanı tekfir etmektir.
Bu asla muhalefet edenler çoktur;
- En şiddetli muhalefet edenler hepsine muhalefet edenlerdir.
- İnsanlardan kimi varki Allah’a tevhid üzere ibadet eder, şirki inkar etmez ve ehline
düşmanlık yapmaz.
- Onlardan kimileri vardır ki düşmanlık eder ama onları tekfir etmez.
- Onlardan kimileri vardır ki tevhidi sevmez, ona buğzda etmez.
- Onlardan kimi vardır ki onları hem tekfir eder hem de salihlere sövdüğünü zanneder.
- Onlardan kimi vardır ki şirki sevmez, ona buğz da etmez.
- Onlardan kimi vardır ki şirki bilmez, onu inkar da etmez.
- Onlardan kimi vardır ki tevhidi bilmez, onu inkar da etmez.
- Onlardan kimi vardır ki – Bu da en şiddetli bu asla muhalefet edenlerdir- tevhid ile amel eder. Ancak kadrini bilmez. Terk edene buğz etmez. Onları tekfir de etmez.
- Onlardan kimileri vardır ki şirki terk eder onu kerih görür ama onun kadrini bilmez ve onlara düşmanlık etmez ve tekfir etmez.
İşte bunlar Nebilerin topluca getirdiğine muhalefet edenlerdir. Allah daha iyi bilendir.
İşte bu bütün resullerin dininin aslı nerededir. İnsanların bundan haberleri bile yoktur ki onu gerçekleştirsinler ve dine girsinler.
İşte bu dini izhar etmektir. Allah seni irşad etsin, iyi düşün. Mekki şu suredeki, şu sözünü; "Deki Ey kafirler; ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem" surenin sonu kadar olan kısımda olduğu gibi. Bu kalbine ulaştı mı? Allah celle celaluhu, onlara "Kafirler" diye hitap etmesini emretti. Onun, onların ibadet ettiklerine ibadet etmeyeceğini haber verdi. Yani o, onların dininden beridir. Onlara haber verdi ki; onlar, onun ibadet ettiğine ibadet etmeyeceklerdi. Yani onlar tevhidden beridirler. Bu yüzden şu sözü ile tamamladı; "Sizin dininiz size benim dinim bana." Burada onun onların dininden müşriklerin de onun dininden beri olmasını kapsamaktadır.
Halkların Hükmü
___________________________________________________________________
6
Allah’ın şu sözünü düşün; "De ki ey insanlar eğer dinimden şüphe ederseniz. Allah’tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Ancak sizi öldürecek olan Allah’a ibadet ederim. İman edenlerin ilki olmakla emrolundum. Yüzünü hanif olarak dön. Asla müşriklerden olma."4 Sen Allah’ın, Nebisine neyi emrettiğini işittin mi? Şüphesiz onların dininden beriyim. Onların düşmanları olan müminlerden olmak ile emrolundu. Müşriklerden olmaktan nehyolundu. Onların dostları ve taraftarları olanlardan olmaktan nehyolundu.
Kur'an’da birçok ayet bulunmaktadır. Allah subhanehu ve teala’nın Halili ve onunla beraber olanlar hakkında söylediklerini hatırla; "Onlar kavimlerine dediler ki biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan beriyiz."5 Allah onları söz ve fiil ile örnek almamızı istiyor. Benim bunu uyarmamdaki kastım, dinin dışında kardeş edinmemendir. Allah seni ve bizi saptırıcı fitnelerden korusun.
Aynı şekilde Mekke ehli hakkında görüşünü şöyle belirtti; “ Mekke’nin Darul Küfür mü yoksa Darul İslam mı olduğu konusunda Allah’ın tevfiki ile deriz ki; Allah celle celaluhu Nebisi Muhammed sallahu aleyhi ve sellem'i, bütün resullerin dini ile gönderdi. Bunun hakikati Lailaheillallah şehadetinin kapsadığı şeylerdir. Bu da Allah subhanehu ve teala’nın yaratılmışların mabudu olmasıdır. İbadetin her hangi bir çeşidinin ondan başkasına sarf edilmemesidir. Dua ibadetin özüdür. Korku, ummak, tevekkül, yönelme, korku, namaz ve buna benzer daha birçok ibadetin çeşidi vardır. İşte bu büyük asıldır. İşte bu da her amelin şartıdır.
İkinci asıl; emrettiğinde Allah’ın Rasulüne itaat etmektir. İşlerin incesinde ve büyüklerinde hepsinde ona muhakeme olmayı, onun şeriatını ve dinini tazim etmeyi dinin aslında ve fuurunda onun ahkamını ilan etmektir.
Birincisi; şirki iptal etmektir. Onun varlığı ile iman sahih olmaz.
İkincisi; bidatı iptal etmektir. Onun ihdası ile ikame edilmez.
Eğer bu iki şart ilim, davet ve amel olarak tahakkuk ederse işte bu beldenin dini olmuştur. Yani o belde; onunla amel ettikleri, ona davet ettikleri, onu din edindikleri dostları kıldıkları, ona muhalefet edenleri düşmanları kıldıkları zaman işte onlar muvahhidlerdir.
Eğer şirk her yere yayılmış ise; Kabe’ye dua etmek, Hatime dua etmek, Makamı İbrahim’e dua etmek, Nebilere ve salihlere dua etmek ve şirkin ifşa olmuş tabiîleri gibi meseleler. Örneğin; zina ve faiz gibi.
İşte bunlar zulmün kısımlarıdır. Sünneti arkalarına attılar. Bidatlar yayıldı ve sapıklıklar yayıldı. Muhakeme zalim imamlara yapılıyor. Ya da müşriklerin görevlilerine yapılıyor. Davet ise Kuran ve sünnetin gayrısına yapıldı. Bu her beldede böyle olduğu bilinen birşeydir. En az ilmi olan bile bundan şüphe etmez. Bu beldelerin şirk ve küfür beldeleri olduğuna hükmedilir. Özellikle tevhid ehline düşmanlık yapıyor iseler, ya da tevhid dinini izalede koşturuyorsa ve İslam beldesinin tahrip olması için yardımlaşıyorlarsa böyledir. Eğer bunun delilini ikame
4 Yunus/104-105
5 Mümtehine/4

___________________________________________________________________
7
etmek istiyorsan, Kur'an'ın tamamı buna delalet etmektedir. Alimler buna icma etmişlerdir. Her alimin yanında bilinmesi gereken zaruri meseledir.
Derseler ki; "Bu zikrettiğiniz şirk belde ehlinin başındakiler için geçerlidir yoksa belde halkı hakkında değildir.". Denilir ki; "Birincisi; bu kibirle de olabilir veya vakıanın ilminden habersiz olmaklada olur. Burada ikrar kılan şey bütün bölgeler bu beldeye tabiîdir. Kabe’ye, Makam’a ve Hatim’e dua etmekte onlarladırlar. Bu her işitenin işiteceği ve her muvahhidinde bildiği gibidir. İkinci olarak denir ki; "Eğer bu ikrar bulursa bu da malum olur ki onların bu fillerine ortak olmaları yeterlidir." Kim bunların arasını ayırabilir ki!
Eğer onların beldelerinde tevhidinizi izhar edemiyorsanız, dininizi izah etmeye güç yetiremiyorsanız, namazınızı gizlemek zorunda kalıyorsanız ki, onların sizin dininize düşmalık ettiklerini ve bu dini din edinenlere buğz ettiklerini bildiğinizdendir. Nasıl olurda akıl sahibinin bu meselede sorunu olabilir. Siz Kabe’ye, Hatime, Makamı İbrahim’e, Rasule ya da sahabeye dua edene "Allah’tan başkasına dua etme sen müşriksin." dediğiniz de onlar size müsamaha gösteriyorlar mı? Ya da size tuzak mı kuruyorlar? Bu mesele de mücadele eden iyi bilsin ki ,onlar Allah celle celaluhu’yu birlemiyorlar. Vallahi onlar hakkında mücadele edenler, tevhidi bilmiyorlar ve Rasulünü dinini din edinmiyorlardır.
Siz onlardan bir adamın, "Ey insanlar dininize geri dönün kabirlerin üzerine bina edilenleri yıkın, Allah’tan başkasına dua caiz değildir." dendiğinde; Kureyş’in Muhammed sallahu aleyhi ve sellem’e yaptığı yetmezmiydi? Vallahi hayır. Eğer bu beldeler İslam beldeleri iseler; niçin onları İslama çağırıyorsun ve neden bu kubbelerin yıkılmasını, şirki ve onun mukaddimesi olan fuhşiyatları terk etmelerini istiyorsunki! Eğer seni onların namaz kılması, hac etmeleri kandırıyor ise bu dinin ilk geldiği zamanı düşün.
Tevhid Mekke’ye geldiğinde İbrahim oğlu İsmail’in daveti ile uzun müddet tevhid üzere kalmışlardı. Sonradan şirk yayıldı. Amr ibn Luhay sebebi ile bu kadar yayıldı. Müşrik oldular ve beldeleri de şirk beldesi oldu. Ancak bununla beraber dinin bazı şeyleri onların yanında da bulunuyordu. Hac yapıp, hacılara infak etmeleri gibi dinin bazı amelleri kalmıştı yanlarında. Abdulmuttalib’in şiiri size ulaştı. Fil kıssasındaki ihlasının ne olduğu ve buna benzer diğer inançlarına dair kıssalar sizlere ualştı. Ancak bu zaman onlara düşmanlık edilip onların tekfir edilmesine engel olmadı. Bizim ve başkalarının yanında bilakis zahir olan ise; bunların şirki onların şirkinden daha katıdır. Hatta onlardan öncekilerin hepsinden daha katıdır.
Yeryüzü ehli on asır şirksiz yaşamışlardı. Daha sonra onlar salihler hakkında aşırı gittiler. Onlara dua ederek küfre düştüler. Allah subhanehu ve teala onlara tevhid davetini Nuh aleyhisselam ile gönderdi. Allah celle celaluhu’nun onlar hakkında anlattıklarını düşün. Allah subhanehu ve teala’nın Hud aleyhisselam hakkında anlattıklarına da bak. İbadeti Allah celle celaluhu’ya has kılmaya çağırmıştı. Çünkü onlar ibadetin aslında nebileri ile zaten tartışmamışlardı. Aynı şekilde İbrahim aleyhisselam’da kavmini ibadeti Allah’a has kılmaya çağırmıştı ve Uluhiyyet tevhidi müstesna olmak üzere aslı ikrar etmişlerdi.
İşin toplanması şu şekildedir. Eğer bir belde de Allah’tan başkasına dua etmek ve benzeri fiiller izhar olursa, oranın ehli bunlara devam ederseler, bunun için savaşırsalar, tevhid ehline düşmanlık orada istikrar bulursa, dine boyun eğmekten büyüklenirlerse vb şeyler nasıl olurda
Halkların Hükmü
___________________________________________________________________
8
oranın küfür beldesi olduğuna hükmedilmez. Velev ki onlar tevhid ehline sövmelerine, onlara kafir veya harici demelerine rağmen, kendilerini küfür ehline müntesip kılmasalar, küfür ehlinden, Mekkelilerden ve gerekse başka yerlerden beri olduklarını söyleselerde fark etmez. İşte buna benzer bütün eşyalar mevccut olursa o beldenin durumu nasıl olur? Bu genel bir meseledir."6
İşte bu genelin hükmüdür. Bu zamanda ve Şeyhin yaşadığı zamanda da durum aynı idi. Genel bu ise muayyen hükümde budur. Çünkü mutlak ve muayyen ayrımı gibi bir ayrım bidattır. Şeriat mutlak ile muayyeni birbirinden ayırmamıştır. Bu sonrakilerin uydurduğu pis bir bidattır. Şeyh Muhammed ibn Abdulvehhab diyor ki; "Sahabenin döneminden, Mansurun dönemine kadar kim "Bunlar bunlar şirktir ama yapanlar muayyen olarak tekfir edilmezler" dedi?!"
Şeyh Abdullah Ebu Batın rahimehullah dedi ki; "Biz muayyen tekfirde ayetlerin, hadislerin zahirine bakarak ve cumhur ulemanın kavline bakarak, Allah’tan başkasına Allah’la beraber ibadet edenin şirkinde, deliller muayyen ile mutlak tekfiri birbirinden ayırmadığını söylüyoruz. Allah dedi ki; "Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez" ve gene dedi ki; "Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün". Bu genelleme müşriklerden her biri içindir.”7
Eğer bugün insanların genelinin küfrünün sebebi tağutlara ve onların ahkamlarına boyun eğmek ise, bunlardan beraatlerini beyan etmeden onların İslamlarına hükmetmek doğru değildir.
Bu bahsettiğimiz kural ile alakalı olarak Şeyh Hamid İbn Atik dedi ki; "İyi bil ki küfrün çeşirleri ve kısımları vardır… Her küfür taifesinin yanında meşhur olan küfürleri vardır. Kişi dinini izhar eden bir Müslüman olması için, her taifenin meşhur olmuş küfründen beraatını ve onlara olan düşmanlığını izhar etmeden Müslüman hükmünü alamaz. Her kimin küfrü şirk ise, onun yanında dini izhar etmek tevhidi beyanla olur. Ondan sakındırmak ve nehyetmek ile olur. Her kimin küfrü risaleti inkar etmek ise, onun yanında dini izhar etmek Muhammed sallahu aleyhi ve sellem’in risaletini kabul ettiğini beyan etmektir. Ona tabiî olmaya insanları davet etmesidir. Her kimin küfrü namazı terk etmek ise, onun için dini izhar etmek namaz kılmak ve onu emretmektir. Her kimin küfrü müşriklere dostluk beslemek ve onların taatine girmek idi ise, onun yanında dini izhar etmek, müşriklere düşmanlık edip onlardan beraatini beyan etmesi ile olur Sonuç olarak kişi, yanında isyan eden her kafir topluluktan beraatını beyan etmedikçe, dinini izhar etmiş olamaz.
Bugün namaz, oruç vb. amelleri İslam sayarak insanların İslam’ına hükmedenler, müminler ile kafirlerin ortak oldukları filleri İslamı izhar etmek olarak vasfılandırmışlardır. Oysa ki bugün yeryüzünün en azılı tağutları, şeytanın elçileri ve Allah’ın düşmanları dahi namaz kılıp oruç tutmaktadırlar. Bunları yapan insanlar İslamlarını izhar etmiş olmazlar.
6 Durerus Seniyye 9/256-264
7 Durerus Seniyye 10/ 401-402

___________________________________________________________________
9
Bu meseleyi anlamak isteyen hakkın taliplileri iyi bilmelidirler ki, her kim küfür beldesinde İslamını izhar ederse işte o mümindir. Ancak her kim zahir de İslamını izhar edemezse ancak batınında Müslüman ise, bazı mustazaflar gibi, bu meselede Müslümanın bir mesuliyeti bulunmamaktadır. Çünkü bizler zahire bakmak ile mükellefiz. Zahir de görülen namaz ve oruç gibi ameller Müslümanların ortak oldukları amellerdir. Ancak bugün ki toplumun birçok babtan küfrü sabittir. Bu yüzden bu meşhur olan küfürlerden beraatleri izhar etmeden Müslüman hükmü alamazlar. Ne zaman bunu izhar ederseler, işte o vakit dinlerini izhar etmelerinden dolayı müslüman hükmü alabilirler.
Usulcülerin yanındaki şu meşhur kaide sabittir ki; "Küfür ademsizliktir (birşeyin yokluğudur), İslam ise subutidir."
İbn Teymiyye rahimehullah da bu hakikatten şu sözleri ile bahsetmiştir; "İman, vücudi (var olan) bir iştir. Kişi, imanın aslını izhar etmeden, zahiren mümin biri olamaz. Ancak imanın aslını izhar ederse, zahirinde Müslüman olabilir… Küfür ise müslümanların ittifakı ile zahir de imanın olmayışıdır. Onun İmanı bozan şeye itikat edip konuşması ile itikat etmeyip konuşmaması arasında fark yoktur."8
Yani imanın olduğuna hükmetmek için ispat lazımdır. Ancak küfrün varlığını sabitlemek için ise küfürün varlığı gerekli değildir. Yani şunu demek istiyoruz; bugün bazı kardeşlerimiz diyorlar ki; "Sokakta gördüğümüz bir namaz kılan adam ki, kendisi Müslümanlar ile müşriklerin ortak olduğu bir amel işliyor. Bu amelde ne iman olduğunu söyleyebiliriz ne de küfrün. Adamın küfrünü görmedik. İmanını da görmedik. Nasıl imanını görmedi isek ve bu nedenden ötürü nasıl imanına hükmetmiyorsak, aynı şekilde iman ile beraber küfür de görmediğimiz için küfrüne de hükmetmeyiz ve onlar hakkında tevakkuf ederiz." İşte bunu söyleyen kardeşlerimiz, Müslümanların üzerine ittifak ettikleri bu kaideyi göz ardı etmemelidirler. İman ispat gerektirir. Ancak küfür ise ispat isteyen bir şey değildir. İmanın izhar edilmeyişi ve varlığının bilinmemesi küfrün varlığına hükmedilmesine engel değildir. Küfrün varlığına hükmetmek ile beraber ister o kişi de herhangi bir küfür olsun, isterse herhangi bir küfür olmasın. O yüzden hangi dönemde ve hangi asırda olursa olsun, ya İslamını darul harpte izhar eden Müslüman vardır ya da izhar etmeyen kafirler vardır. Haklarında tevakkuf edilen üçüncü bir grup ihdas edilmez.
Bu kaidenin üzerine bina ederek şu sonucu ortaya koymaktayız: Bir kimsenin, küfür diyarında ne İslamına ne de küfrüne dair herhangi bir amelini görmediğimiz müddetçe, o kafirdir. Çünkü küfür ademsizliktir.
İslam subuti olduğundan dolayı; Müslümanları müşriklerden ayırıcı bir özellik olmadan, şirkten ve meşhur olan küfürlerden beraat beyan edilmeden, bir kimsenin İslamına hükmedilmez. Çünkü İslam subutidir.
Bu ortaya koyduğumuz asıldan sonra meseleye dair şüphelere ve onların izahlarına geçmekte fayda vardır.
8 Mecmuatul Fetava 20/86
Halkların Hükmü
___________________________________________________________________
10
Namazın İslam alameti olması meselesi;
Ebu Muhammed İbn Kudame dedi ki;
"Ashabımız (namazın İslam alameti olması noktasında) dedi ki; Kişi ister darulharpte kılsın, isterse darul islamda kılsın, ister tek kılsın, isterse cemaat ile kılsın onun İslamına hükmedilir. Bundan sonra İslam olduğu beyan olursa söylenecek söz yoktur. Eğer bundan sonra küfür beyan olursa mürteddir. Ona mürtedlerin ahkamı uygulanır. İslamın zıddı olan şey, ölümünden önce beyan olmazsa, müslüman ölmüş deriz ve kafirlerin dışında müslümanlar ona mirasçı olurlar. Ebu Hanife dedi ki; "Eğer mescidde tek veya cemaat ile kılarsa İslamına hükmedilir.". Tıpkı bizim sözümüz gibidir bu söz. Ancak mescidin dışında tek kılarsa İslamına hükmedilmez. Bazı Şafîiler dediler ki; "Hiçbir halde (namaz kılmasına rağmen) İslamına hükmedilmez. Çünkü namaz İslamın furûndandır. Hac ve oruç gibi İslamın furûndan olan diğerleri gibi bu namazla da kişinin Müslümanlığına hükmedilmez. Çünkü Nebi sallahu aleyhi ve sellem dedi ki; "İnsanlarla Lailaheillallah diyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Eğer bunu söylerlerse benden mallarını ve kanlarını korurlar."." Bazıları dediler ki; "Eğer darul harpte namaz kılarsa Müslüman değildir. Çünkü o namazı ile dinini gizlemek ve saklamayı kast edebilir. Ancak darul harpte kılarsa o Müslümandır. Çünkü darul harpte onu namaz kılmamasından dolayı kimse töhmet altında bırakmaz."
Bizim görüşümüz ise; Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in şu sözlerindendir; "Ben namaz kılanları öldürmekten nehyolundum." Dedi ki; "Bizim ve onlar arasında namaz vardır." Namazı, iman ve küfrün arasındaki sınır kıldı. Her kim namaz kılarsa, İslamın sınırına girmiş olmuştur. Memluk’a dedi ki; "Eğer namaz kılarsa senin kardeşindir" Çünkü namaz müslümanlara has bir ameldir. Onu açığa vurmak kelime-i şehadet gibi İslamdır. Ancak Hac ve oruç ise değildir. Çünkü onları kafirlerde yaparlar."9
İbn Kudame’nin sözlerini iyice anlamak için şimdi sözlerinin tek tek açalım inşallah;
"Ashabımız (namazın İslam alameti olması noktasında) dedi ki; Kişi ister darulharpte kılsın, isterse darul islamda kılsın, ister tek kılsın, isterse cemaat ile kılsın onun İslamına hükmedilir."
Bu Hanbelilerin meşhur görüşüdür. Namaz onların katında İslam alametidir. İster darulharp olsun ister darulharp olmasın fark etmez, namaz İslam alametidir.
"Ebu Hanife dedi ki; eğer mescidde tek veya cemaat ile kılarsa İslamına hükmedilir. Tıpkı bizim sözümüz gibidir bu söz. Ancak mescidin dışında tek kılarsa İslamına hükmedilmez."
Şimdi bu noktada bir hakikatin beyanının tam vaktidir. Biz, "Bugün namaz sadece Müslümanlara has bir amel olmadığı için İslam alameti değildir." Dediğimiz için ve "Kim
9 Muğni 2/35

___________________________________________________________________
11
namazımızı kılar, kestiğimizi yer ve bizim kıblemize dönerse, bizdendir" hadisini tevil ettiğimiz için birçok insan bize harici yaftası vurmuşlardır. Ey vicdan ehli size sesleniyorum!
Ebu Hanife mescidin dışında kılınan tek namazı İslam alameti saymayıp, bizim gibi hadisin zahirinden çıkarıp tevil edince, oda haricilerden mi oldu? Yoksa bizi haricilik ile itham edenler bize mi zulmettiler? Vallahi onlar bizlere zulmettiler. Ebu Hanife az önce zikrettiğimiz hadisin acaba hangi lafzında "Cemaatle namaz kılarsa bizdendir, tek namaz kılarsa bizden değildir" ibaresine bakarak böyle bir tevil yapmıştır? Tabii ki hadise ait böyle bir lafız yoktur. Peki neden böyle bir tevile gitmiştir denilirse Allah'ın tevfiki ile deriz ki; çünkü İslam alameti denen şey Müslümanlara hastır. Ebu Hanife’de cemaat ile namazın veya mesciddeki bu şekli ile bir namazın bu ümmete has olduğunu beyan ederek hadisi tevil etmiştir. Çünkü İslam alameti denen şey sadece Müslümanlara has olan bir amel olmalıdır. Bu illetten dolayı hadisi tevil etmiştir. Bugün bizlerde bu illete bakarak bu hadisleri tevil ettik. Ancak bize harici yaftası vuranlar bu illeti görmezden geldiler.
"Bazı Şafîiler dediler ki; "Hiçbir halde (namaz kılmasına rağmen) İslamına hükmedilmez. Çünkü namaz İslamın furûndandır. Hac ve oruç gibi İslamın fûrundan olan diğerleri gibi bu namazla da kişinin Müslümanlığına hükmedilmez. Çünkü Nebi sallahu aleyhi ve sellem dedi ki; "İnsanlarla Lailaheillallah diyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Eğer bunu söylerlerse benden mallarını ve kanlarını korurlar."."
Eğer biz; "Şu anda namaz Müslümanlara has değildir. O yüzden İslam alameti değildir. Ancak birgün eğer sadece Müslümanlar namaz kılarsalar, o zaman alamettir." dediğimiz için harici oluyor isek, acaba "Namaz hiçbir halde alamet değildir.Çünkü şeriatın furûndandır." diyen Şafiîler, bu hasımlarımıza göre haricilerin hangi fırkasındandır? Belki de onları haricilerin kafir ve en azılı olan ve bazı peygamberleri bile tekfir eden Ezarika fırkasına müntesip sayarlardı. İşte bu büyük bir iftiradır ve zulümdür. Şüphesiz aynı illeti göz önünde bulundurduğu için, Şafiîlerin bir kısmı böyle bir fetva vermişlerdir.
"Bazıları dediler ki; "Eğer darul harpte namaz kılarsa Müslüman değildir. Çünkü o namazı ile dinini gizlemek ve saklamayı kast edebilir. Ancak darul harpte kılarsa o Müslümandır. Çünkü darul harpte onu namaz kılmamasından dolayı kimse töhmet altında bırakmaz."
Darulharpte İslam alameti saymalarının sebebi, orada yaşayan kafirlerin namaz kılmamalarıdır. Darulharpte namaz kılan bir adamın, Müslüman olması nedeni ile namaz kıldığını, bu yüzden darulharpte namazın Müslümanı kafirlerden ayırıcı bir özellik kazandığını, ve o kişinin namaz ile Müslüman hükmü aldığını beyan ettiler. Tekrar soruyoruz acaba hadisin hangi lafzında darulharpte namaz kılarsa bizdendir ifadesini bulmuşlardır? Cevabımız tabii ki hadisin hiçbir lafzında bu ibarenin bulunmadığı yönünde olacaktır.
“Bizim görüşümüz ise; Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in şu sözlerindendir; “ Ben namaz kılanları öldürmekten nehyolundum.” Dedi ki; “ Bizim ve onlar arasında namaz vardır” namazı İman ve küfrün arasındaki sınır kıldı. Her kim namaz kılarsa İslamın sınırına girmiş olmuştur. Memluk’a dedi ki; “ Eğer namaz kılarsa senin kardeşindir.”
Halkların Hükmü
___________________________________________________________________
12
Burada da kendi mezhebinin görüşlerinin delillerini zikretmektedir. Birinci delile bakacak olursak "Ben namaz kılanları öldürmekten nehyolundum." hadisinden hiçbir alim Allah’a da küfretse namaz kıldığı için hiçbir kafirin öldürülmeyeceği manasını ve sonucunu çıkarmamışlardır. Hadis, küfrünü izhar etmeyen ancak Nebi sallahu aleyhi ve sellem’in vahiy ile kendilerini bildikleri münafıkları öldürmeme nedeni beyan etmesi ile alakalıdır. "Bizim ve onlar arasında namaz vardır." hadisi de o dönemde kafirler ile müminlerin arasında namazın var olduğunu o gün, sadece Müslümanların bu amel ile amel ettiklerini açıkça ortaya koymaktadır.
“Çünkü namaz müslümanlara has bir ameldir.”
O ve mezhebindeki diğer imamların namazı İslam alameti saymalarının illeti işte budur. Bu altın değerinde bir sözdür. Çünkü namaz Müslümanlara has bir ameldir. Bugün yeryüzünün en kafir ve azgın tağutları bile namaz kılmaktadır.
“Onu açığa vurmak kelime-i şehadet gibi İslamdır.”
İşte burada kelime-i şehadetin de İslam alameti olmasından bahsetmektedir. O zamanlar risalenin başında da bahsettiğimiz gibi kelime-i şehadeti de sadece Müslümanlar telaffuz ediyorlardı ve manasının ne demek olduğunu biliyorlardı. Onların kelime-i şehadetin manasının ne demek olduğunu bildiklerinin delili şu sahih hadistir; "Ne zamanki Ebu Talib’in vefatı yaklaşmıştı, Nebi sallahu aleyhi ve sellem yanına geldi ve yanında Umeyye ibn Halef ve Ebu cehil vardı. Ona dedi ki; "Lailaheillallah de amcacımda onun Allah katında sana karşı delilim olsun." O ikisi ona dediler ki; "Abdulmuttalib’in dininden yüz mü çeviriyorsun."10
İşte bu hadis o zamanki müşriklerin Lailaheillallah kelimesinden ne anladıklarını açıkça ortaya koymaktadır. Onlar Lailaheillallah deyince Abdulmuttalib’in dininden beraat etmeleri gerektiğini anlıyorlardı. O yüzden o gün bu sözü sadece Müslümanlar söylüyorlardı. İnsanlarla Lailaheillallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum hadisleri ile alakalı alimler şöyle tevillerde bulunmuşlardır;
Hafız İbn Hacer rahimehullah dedi ki; "Hadiste Lailaheillallah diyenin bunun üzerine bir şey yapmasa da öldürülmemesi ifade edilmektedir. Ki bu böyledir. Fakat kişi sadece bunu söylemekle Müslüman olur mu? Tercih edilen görüş olamamasıdır."11
İmam Begavi rahimehullah dedi ki; "Kafir puperest ya da Allah’ın birliğini ikrar etmeyen bir müşrik ise Lailaheillallah dediği zaman İslamına hükmedilir. Sonra İslam’ın tüm hükümlerini kabul etme sonra da İslam dinine muhalif olan bütün dinlerden beri olmaya zorlanır. Ancak her kim tevhide itikad ediyorsa, ancak Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in nübüvvetini inkar ediyorsa, onun mücerred kelime-i tevihidi söylemesi ile İslamına hükmedilmez. Ta ki Muhammed sallahu aleyhi ve sellem Allah’ın Rasulüdür diyene kadar. Eğer bunu söylerse Müslüman olur. Ancak eğer Muhammed sallahu aleyhi ve sellem’in sadece Araplara gönderildiğini söyleyenlerden ise, işte o vakit sadece Lailaheillallah
10 Buhari ve Müslim
11 Fethul Bari 12/279

___________________________________________________________________
13
Muhammedur Rasulullah demesi ile İslamına hükmedilmez. Ta ki onun bütün insanlığa gönderildiğini ikrar edene kadar. Sonra ikrarını imtihan ederek dirilişi ve bütün batıl dinlerden beraati ikrar ettirilir. Aynı şekilde mürted de İslam’dan ne ile çıktı ise ordan İslam’a geri dönebilir."12
İmam Nevevi dedi ki; ""İmam Hattabi şöyle dedi; "İşte bundan murad edilenler ehli kitabın dışında putperestlerdir. Çünkü ehli kitap Lailaheillallah derler ancak onlarla savaşılır, bunu söylediler diye onlardan kılıç kaldırılmaz."" Kadı Iyad dedi ki; "Nefsin ve malın korunmasını, imana icabetin tabiri olan Lailaheillallah kelimesini söyleyene has kıldı. Bundan murad edilenler Arap müşrikler ve Allah’ı birlemeyen putperestlerdir. Onlar ilk İslam’a çağırılanlar ve ilk bunun için öldürülenlerdir. Ancak bunlardan başka tevhidi ikrar edenler ise onların Lailaheillallah demeleri koruma için yeterli değildir. Eğer onun küfründe söylüyor ise o itikadındandır… Bunun için başka bir hadiste şöyle diyor; "Ben Allah’ın resulü olduğuma şehadet edene, namaz kılıp zekatı verene kadar savaşmakla emrolundum""13
Neden bu teviller sorusuna ise İmam Şevkani’nin sözleri ile cevap veriyoruz inşallah;
"Bu hadislerin herhangi bir mani olmaması ile kayıtlandığı konusunda Müslümanların icması vardır. Bundan dolayı da selef bunları tevil etmişlerdir. Aralarında Said ibnul Museyyeb’inde bulunduğu bir grup bunun farzların, emir ve nehiylerin indirilmesinden önce olduğunu söylemiştir. Nevevi onların bazılarının şöyle dediğini nakletmiştir; "Bu hadisler mücmeldir ve şerhe ihtiyacı vardır. Manası ise, her kim bu kelimeyi söyler hakkını ve farzlarını yerine getirirsedir." Nevevi bunun Hasan'ul Basri’nin sözü olduğunu söylemiştir.”14
Buraya kadar naklettiğimiz nakiller buz dağının görünen kısmıdır. Çünkü çok fazla nakilleri genişletip meseleyi daha da uzatmak istemiyoruz. Ancak bu nakillerin hepsi gösteriyor ki, namaz kılan birinin İslamına hükmedebilmemiz için, bugün var olan tağutlara ve onların ahkamlarına boyun eğme ile alakalı küfürlerden beri olduğu kanaatine varmamız gerekiyor. Eğer bugün kü meşhur olan küfürlerden beri olduğuna dair tek bir alamet bulur isek, o zaman İslamlarına hükmedebiliriz. Çünkü bütün akidesini bilmeden kimsenin hakkında İslam hükmü vermem demek, Haricilere mezheplerinde muvafakat etmek demektir. Çünkü İslamda delaleten, yani İslama has olan alametlerle hüküm vermek, Müslümanların ittifakı ile sabittir. Ancak ondan sonra getirdiği İslam aslını bozacak herhangi bir iş işlerse, o zaman gereken ahkam icra edilir.
En genel sonuç olarak şöyle diyebiliriz ki; İslam alameti sadece Müslümanlara has olan şeylerdir.
12 Şerhus Sunne , Begavi 1/241-243
13 Şerhu Sahih-i Muslim , Nevevi 1/208
14 Neylul Evtar 1/367
Halkların Hükmü
___________________________________________________________________
14
Akidesini bilmediğinin arkasında namazı terk etmenin bidat olması meselesi;
Şeyhulislam ibn Teymiyye’nin bu meselede aktardığı icma herkes tarafından malumdur. Ancak Şeyhulislam bu icmasını kendi nakilleri ile bozmaktadır ki bu da bu icmanın kati değil zanni bir icma olduğunu ortaya koymaktadır. Şeyhulislam ibn Teymiyye diyor ki;
"İnsanlardan çoğu bidatlar arttığı dönemlerde istihbab babından akidesini bilmediklerinin arkasında namaz kılmadılar. Ahmed’den de bu nakledilmiştir. Ancak o sadece akidesini bildiğinin arkasındaki namaz sahihtir diğeri değildir dememiştir.
Ebu Ömer Osman ibn Merzuk, Mısır beldesine gitmişti ki o zaman oranın kralı şialığı ve sapık batıniyye mezhebini izhar ediyordu. İşte bu şekilde Mısır diyarında bidatlar çoğaldı ve arttı. İşte o zaman ashabına akidesini bildiklerinden başkasının arkasında namaz kılmamalarını emretti."15
İbnu Ebi Yala şunu rivayet etti; “ Ebu Bekir El Mervezi dedi ki; Ahmed’e soruldu; "Bir yoldan geçerken ikame işitsem namazı kılmam için ne dersin?" Dedi ki; "Ben musamahalı idim. Ancak bidatlar çoğaldı ise bildiğinden başkasının arkasında namaz kılma."16
Aslında bu nakillerdeki işkalin sebebi şudur. Allah geçmiş salihlere rahmet etsin onlar "Her kim dinini değiştirirse öldürün" sözü ile amel ediyorlardı. Bunun gereği olarak Müslümanlara has ameller vardı, bunu yapabilecek kafirler yoktu. Ancak sonradan bidatlar çoğalıp zalim yöneticiler ve kadılar gelip bu konuda taksiratta bulununca, şirk ehli de Müslümanların ibadetlerinde onlara ortak oldular. Bu nedenle Selefi Salihin, ileriki dönemlerde akidesini bilmediklerinin arkasında namazı terk ettiler.
Her kim bugün akidesini bilmediklerinin arkasında namazı terk eden salih insanlara biddatçı derse dolaylı yoldan Ahmed’e de bidatçı demiştir. Ahmed’e bidatçı diyen sapığın ve bidatçının ta kendisidir.
İmam Ahmed’in oğlu Abdullah dedi ki; "Ebu Ubeyd’den işittim Kasım ibn Selam dedi ki; "Eğer 50 tane imam olsa, Cuma günü ve Kur'an'ın mahluk olduğunu söylemeseler. Her biri birbirine namaz için emretse ve sadece başlarındaki "Kur'an mahluktur" dese, onların arkasında kılınan namazın iadesi olması gerekir. Çünkü Cuma baştaki ile sabit olur." Babam Ahmed bana haber verdi ki; "Ebu Ubeyd bunu duyunca dedi ki; "Bu insanları sıkıntıya sokar. Eğer arkasında namaz kıldığım imam bunu söylemezse ben kılarım iade etmem. Ancak arkasında namaz kıldığım imam bunu söylerse ben iade ederim."17
15 Mecmuatul Fetava 3/280
16 Tabakatul Hanabile 1/59
17 Es-sunne 130 , Abdullah ibn Ahmed

___________________________________________________________________
15
Ahmed ibn Hanbel’in şeyhi olan Abdurrahman ibn Mehdi dedi ki; "Eğer ben bu işin emiri olsam bir köprünün üzerinde dururum, ordan geçen herkese Kur'an hakkında sorarım. Eğer mahluktur derse, kellesini vurup suya atarım."18
Selefin Salihinin İslam devletinde iken, sadece izhar olan birkaç itikadi bidat olduğu dönemdeki tavırları bu idi. Eğer onlara bidatçı diyen varsa, iyi bilsin ki o sapığın kendisi bidatçıdır.
İşte bunlar selefin nakilleri ve günümüz penceresinde görünüşü…
Başarım Alemlerin Rabbi Allah’ın yardımı iledir…
Hamd alemlerin rabbi Allah’a mahsustur.
15 Şevval 1432
***
18 Şerhus Sunne
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt