Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İbn Teymiyye'nin İnanç dayanağı....

S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ibni Teymiyye el-Harrani "Mecmu el-Fetva" adlı kitabında aynen şunları söylüyor:

فقد حدَّثَ العلماء المرضيون وأولياؤه المقبولون: أن محمدًا رسول الله يجلسه ربه على العرش معه
Rasulullah s.a.a Arşın üzerinde Rabbi ile birlikte oturucaktır.

ibni Teymiyye, "Mecmu el-Fetva", 4/374

peki bu sapık inanç, Allahın -haşa- cism olduğunu, sınırlı, bir makamda oturduğunu bildiren inanç nereden kaynaklanıyor? gelin bu inancın kaynağını araştıralım:

Rab İsa onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe alındı ve Tanrı’nın sağında oturdu.

İncil, Markos, 16/19
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Şeyhulİslam İbn Teymiyye'nin İnanç dayanağı Kur'an ve Sunnetir! Ya Tasavvufçuların?

Şeyhulİslam İbn teymiyye'nin kafir dediği Şiilerin sitelerinden iftiraları alıp buraya koymaya utanmıyor musun? Allahtan korkmuyorsun bari kuldan utan?
Okudun mu "Mecmu el-Fetva", 4/374, bu kitabı eline atıp bu mucessime inancını gözlerinle gördün mü?

Aksine şeyhulislam, Mucessimeyi sapık olarak addeder ve iddalarını reddeder!

Biz sizin gibi sapıklara daha Allah c.c. nın arşa istivasını kabul ettiremiyoruz, siz iftira atacam diye Peygamberi bile arşa istiva ettirdiniz! seni gidi Şianın bayisi!
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İftira'dan Allah azze ve celleye sığınırım...

Bu kitap arkadaşımda mevcuttur ve orda bu ifadeyi gözümle gördüm...

Hadi onuda gçrtik , Siz Mesnevi'de pornografik yazıların orjinalinde olmadığını , İran'lıların pers ve farsçadan tercüme derek değişiklikler yaptığını...hatta Fars'cada bir kelime iki eş anlama gelebildiğini ve bununda diğer anlamı müstehcen olduğunu ve şia'ların bunu kullanıp mesnevi'nin içeriğini bu şekilde tahrip ettiğini bilmeden neden yazıyorsunuz ? ( Bu İftiralarınızdan sadece bir örnekti kardeşim )

Peki Siz Allah azze ve celleden korkmuyormusunuz ? Kul'dan utanmıyormusunuz Fida kardeşim ?
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ayrıca , İbn Teymiyyenin bu sözü söylediği kitabın orjinali bu linktedir.. Doğruları gizlemek güzel bir haslet değildir..deyin ki , Bizim itikadımız Allah azzeve celle Gökte oturmuştur.Muhammed'de s.a.v Sağ tarafında oturuyor...Allah azze ve celleyi yanlış te'villerle Göğe oturtuyorsunuzda neden Muhammed'i s.a.v yanına oturtmayı kabul etmiyorsunuz ve iftira diyorsunuz ?

işte Orjinal kitabın linki , o zaman ben değil İbn Teymiyye iftira atıyor...ben neden iftira atayım kardeşim ?

Link : ????? ???????/?????? ??????/??? ?? ??????? ??? ???????? ?????? - ???? ????
 
Muzzammil Çevrimdışı

Muzzammil

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
'' peki bu sapık inanç, Allahın -haşa- cism olduğunu, sınırlı, bir makamda oturduğunu bildiren inanç nereden kaynaklanıyor? ''

Bu cumleniz ile hem bize etek altindan aba gosteriyor hem de Allah'tan korkmamizi istiyorsunuz..
Emin olun, Allah'tan korkuyoruz.
Acaba siz ?
Tarikatlerde bu tip mustehcen durumlar artik o kadar siradan ki..Ismailaga'nin kiz Kur'an kurslarinin durumunu bir arastirin derim.
Ne de olsa feyizlendikleri kab aynidir.

Seyh Ebu Basir soyle der ; '' Tasavvuf, yonetici taagutlarin dinidir. ''

Yanlis hatirlamiyor isem sizde bir Tayyib sevdalisi idiniz...
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Sözlükte cisim, kütle anlamında olup Allah bundan münezzehtir."

(İbn Teymiyye Külliyatı, c: 5, sf: 311)


Şeyhulislam ibn teymiyye: ''O'nu (ALLAH'ı) herhangi bir şeyde mahlûkâtın sıfatlarına benzer bir sıfatla vasıflandıran kimse, kesinlikle yanılgı içindedir. Meselâ insanın evin damından aşağıya inmesi gibi Allah'ın indiğini, hareket ettiğini, intikâlde bulunduğunu söyleyen kimse böyledir.''(5.cild)



İbn Arabi diyor ki :

''HAKKIN YARATIKLARIN SIFATLARI İLE ORTAYA ÇIKTIĞINI GÖRMÜYORMUSUN?BUNU KENDİSİ BELİRTMİŞTİR.NOKSANLIK VE KÖTÜLÜK SIFATLARI İLE ORTAYA ÇIKTIĞINI KENDİSİ BELİRTMİŞTİR..
YARATIKLARINDA BAŞTAN SONUNA KADAR HAKKIN SIFATLARIYLA ORTAYA ÇIKTIĞINI GÖRMÜYORMUSUN?YARATIKLARIN SIFATLARI ONUN İÇİN HAK OLDUĞU GİBİ ONUN SIFATLARIDA YARATIKLAR İÇİN HAKTIR..''

fusus el-hikem s.80

yine İbn Arabi diyor ki :

''ALLAH MADDEDEN SOYUT OLARAK HİÇBİR ZAMAN MÜŞAHEDE EDİLMEZ.VARLIK BAKIMINDAN MEVCUDATIN AYNISIDIR.MUHDESAT(sonradan olan)DİYE İSİMLENDİRİLENLER ONUN YÜCE ZATIDIR VE ONDAN BAŞKASI DEĞİLDİR.''

fusus el - hikem 1/76 el-halebi baskısı


ve yine (İbn Arabi) diyor ki :

''BİZ HAKKI NE İLE NİTELEDİYSEK BİZDE O NİTELİĞİN AYNISIYIZ.HAKTA KENDİSİNİ BİZİMLE NİTELEMİŞTİR.NE ZAMAN ONU GÖRSEK KENDİMİZİ GÖRÜRÜZ.NE ZAMAN O BİZİ GÖRSE KENDİNİ GÖRÜR.''

fusus el-hikem adem fassı ayrıca bkz.ali el kari-risale fi vahdetul vucud 52-114

alibey matbaası ist.1294.h.( 3 nakil de tasavvuf ve islam adlı kitaptandır)


İbn Arabi'ye mücessime ve müşebbihe diyemeyen bazı insanlar nasıl oluyor da Şeyhulislam ibn teymiyye'ye mücessime diyebiliyorlar ?
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
''istiva ve nuzul konusunda şeyhulislam ibni teymiyye'ye atılan iftiralara cevap

HABERİ SIFATLARA İMAN KONUSUNDA EHLİ SÜNNETİN YOLU.....

Allahın arşa istivası ve Allahın gecenin son üçte birinde dünya semasına inişi(nuzul) gibi haberi sıfatlara iman konusunda ehli sünnet alimleri yorum yapmaktan kaçınmış ve bu haberi sıfatları haber verildiği şekliyle kabul edip ..bu sıfatlar hususunda ne bir ilhada,ne bir tatile,ne bir tahrife,ne bir tekyife,ne bir temsile ne de bir teşbihe sapmaksızın aynen haber verildiği gibi kabul etmişlerdir......

tatil : sıfatları nefyetmek...
tahrif : nası lafsen yada mana itibariyle değiştirmek..
temsil : benzetme yapıp başka varlıklarla aynılığını ortaya koyma iddiası...
tekyif : sıfatların keyfiyeti hakkında yorum yapmak...
teşbih : bir şeye bazı yönleriyle benzeyen başka bir varlığı kabul etmek...

HABERİ SIFATLARA İMAN KONUSUNDA İBNİ TEYMİYE YE ATILAN İFTİRALAR...

ibni teymiyenin istiva ve nuzul sıfatlarına iman konusunda ehli sünnetten ayrıldığını iddia eden bu kişiler..iddialarına dayanak olarak ibni batutanın seyehatnamesinde ibni teymiye hakkında ileri sürdüğü sözleri delil almışlardır.

bu iddiacılar ibni teymiyenin hiçbir eserinde iddialarına dayanak olacak görüşler bulamayınca..ibni batutanın iddiasına sıkı sıkı sarılmış ve devamlı gündemde tutmuşlardır..

oysa ibni teymiyye telif ettiği büyük hama fetvası (akidetül hamaviye) adlı risalesinde allahın inişi(nuzul) meselesini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor..ehli sünnet imamlarının görüşlerini çok sayıda zikrediyor..ve kitabın hiçbir yerinde batutanın bahsettiği bir şekilde iddialar ortaya atmıyor..aksine batutanın söylediğinin aksine..nuzulun keyfiyetinin bilinemeyeceğini defalarca vurguluyor...Allahın bir lutfu olarak kitab türkçeyede çavrilmiştir..ve bu kitabta teymiyenin nuzul konusunda hiçbir temsile sapmaksızın ehli sünnet imamları (ebu hanife şafi malik ve ahmed bin hanbel) gibi iman ettiği gerçeği açıkça ortaya konulmuştur..

.ibni teymiye külliyatı-cild 5-s.271- den 372 ye kadar/tevhid yayınları

ibni teymiyenin bu konu hakkında kaleme aldığı müstakil bir kitab varken bu kitabı okumaya yanaşmayan ve gerçeklerden kaçıp iftira yolunu tutanlar..batutanın sözlerine sıkı sıkı sarılıyorlar...halbuki ibni batutanında bu iddiasını el baytar sekiz yönden reddetmiştir...ve batutanın söylediği tarihte teymiyenin şamda camide değil..kalada hapis hayatı yaşamakta olduğu ispatlanmıştır..ve ayrıca teymiyenin döneminde yaşayan teymiye muhalifleri dahi teymiyenin eserlerini didik didik araştırmışlar ve teymiye hakkında bir çok eleştiride bulunmuşlardır...ama hiçbirisi batutanın bahsettiği türden bir iddia ile teymiyeyi suçlamamıştır...

zaten gezgin batuta ibn teymiyye yi gördüğünü iddia ettiği tarihte ibn teymiyye hapiste idi ve o hapisten naaşı çıktı.

BÜTÜN BUNLAR BATUTANIN İDDİASININ HAYAL ÜRÜNÜ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR...


yine iddiacıların dediğine göre ibni teymiye kitabul arş isimli kitabta güya demişki :

''--Allah arş üzerinde oturur ve muhammede de yanında yer ayırır...''

iddiacıların dediğine göre teymiye böyle demiş.. tabi müslümanlar ibn teymiyye nin külliyatında böyle bir söz olmadığını kanıtlayınca

bu sefer de bazı iftiracılar şöyle demektedir: ama teymiyenin bu iddiası külliyatından çıkarılmış..bunu yapanda suudi arabistanlılarmış..yani kitabı basanlar bu yazıyı çıkarmışlar...yüzyıllar boyu bu yazıyı hiçbir alim görmemişte...50- sene kadar önce suudlar bu yazıyı farketmiş ve hemen külliyattan çıkarmışlar...şu iddia hiç akla ve mantığa sığan bir iddia mıdır..şunu söyleyen kişi bu söylediğine kendisi inanıyor mu? böyle bir iddia ibn teymiyye nin külliyatında yoktur bu iftirayı yapan hiç bir zaman ispatlayamayacağı bu iftirayla yalancıdır.


kaldı ki ibni teymiyye külliyatında arşa istivanın da haberi bir sıfat olduğunu ve mahiyetinin bilinemeyeceğini defalarca söylemiştir..iddiacıların iddialarına dayanak olabilecek tek bir kelime dahi söylememiştir...


teymiyye'nin bu kitabı ve bir kaç iddiacının dışında hiç bir kişinin böyle bir iddiada bulunmamış olması bu iddianın koca bir palavra ve iftira olduğunun açık delilidir...


kitablarından..ve sözlerinden hiç bir delil bulunamadığı halde bu şekil dayanaksız iddialar delil alınarak bir kişiyi ehli sünnet dışı ilan etmek asaletsizce bir tavırdır....


imam şafi için bir çok kişi rafizi demiştir...hemen imam şafinin rafizi olduğunu kabul mü etmek gerekir? yoksa imam şafinin eserlerine başvurup görüşlerini mi öğrenmek gerekir?


işte aynı şey teymiye içinde geçerlidir...sadece iddia var..sadece iftira var..sadece karalama var...

gerçek olan şu ki ibni teymiye istivanın mahiyetinin bilinemeyeceğini defalarca vurgulamış..istiva konusunu da işlerken bu görüşlüne dayanak olarakta sayıları yüze varan tanınmış alimin görüşlerini zikrediyor ve ehli sünnetin yolunu açıkça ortaya koyuyor...

görüşlerini zikrettiği alimlerin bazıları :

imam ahmed bin hanbel--
abdullah bin ahmed(imam ahmedin oğlu)-
abdullah bin mübarek-
imamlar imamı olarak bilinen muhammed bin ishak b.huzeyme-
ibni ebi hatim
asmai
imam buharinin şeyhi asım bin ali.b .asım
imam malik
imam malikin hocası rabia
hılye yazarı ebu nuaym isfehani
ülkesinde sufiyenin şeyhi olarak bilinen mamer b. ahmed el-isfehani
imam-ı beyhaki
yahya bin muaz er-razi
imam evzai
ibnul medini
ebu isa et-tirmizi
ebu zura er-razi
meşhur imam abdurrahman bin mehdi
imam azam ebu hanife
haris el muhasibi
imam ebu abdullah.b. muhammed hafif
şeyh abdulkadir geylani
ibni cerir et taberi
ibn abdulberr
imam şafii
haşan el eşari

vs daha adını yazamadığım birçok alimin görüşlerini zikrediyor.ve kendi görüşlerinin de ehli sünnete uygunluğu açıkça görülüyor.

akidetül hameviye-ibni teymiye külliyat 5.cild s. 11 'den 97 'e kadar..



bütün bunlara rağmen yinede ibni teymiyenin haberi sıfatlar konusunda ehli sünnetten ayrıldığını söyleyen varsa o kişiyi ehli sünnet imamlarının sözleriyle ibni teymiyenin konu hakkındaki sözlerini bire bir karşılaştırmaya çağırıyorum...


taki iddialarında yalancı olanlarda iddialarında sadık olanlarda açığa çıksın....


VELHAMDÜLİLLAHİRABBİLALEMİN.''

alıntıdır.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İftira'dan Allah azze ve celleye sığınırım...

Bu kitap arkadaşımda mevcuttur ve orda bu ifadeyi gözümle gördüm...

Hadi onuda gçrtik , Siz Mesnevi'de pornografik yazıların orjinalinde olmadığını , İran'lıların pers ve farsçadan tercüme derek değişiklikler yaptığını...hatta Fars'cada bir kelime iki eş anlama gelebildiğini ve bununda diğer anlamı müstehcen olduğunu ve şia'ların bunu kullanıp mesnevi'nin içeriğini bu şekilde tahrip ettiğini bilmeden neden yazıyorsunuz ? ( Bu İftiralarınızdan sadece bir örnekti kardeşim )

Peki Siz Allah azze ve celleden korkmuyormusunuz ? Kul'dan utanmıyormusunuz Fida kardeşim ?

Şeyhul İslam İbn teymiyyenin kulliyatında Allaha yaratılmışların sıfatını veren Mucessimelere nasıl savaş açtığı İspatlıdır. Buraya bununla ilgili akidesini aktaracağım ve senin gibi iftiracı sofilerin iç yüzünü ortaya koyacağız.
Ayrıca , tasavvuf sapıklarının; Şeyhulislam İbn Teymiyyeye atılan tek iftira bu da değildir. Daha başka, hesab veremeyecekleri sapıkça iftiraları da vardır!

Bu kulliyat (mecmuul fetava 4.cilt) ben de var ve senin iftira attığın bir yazı kesinlikle bulunmamaktadır. Yoksa sen "Tehran" baskısı (şia-sofi) imalatına mı bakıyorsun?

İbn Arabi ; hallaç , Celalledin-i Rumi'nin onlarca sapıklıkları zaten tescillidir. Bunu çürütecek bir delilde yoktur. Saadat çırpınma biz birbirimizi biliriz!
 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Insan ne yaparsa yapsin gercek yuzu er yada gec ortaya cikiyor bi zamanlar ama ogrenmek icin geldim gercekleri ariyorum diyenler eninde sonunda tevhid ehline karsi olan iclerindeki kini ve nefreti kusuyorlar
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
EL-AKÎDETU'L-VÂSITİYYE ÜZERİNE TARTIŞMA

İbn Teymiye'ye Yapılan İftiralar ve Yamanan Kitablar
Yazıp gönderdiğimi söylediğiniz kitablara (mektuplara) gelince, ben doğrusu hiçbir zaman durup dururken kimseye, bu konuda propaganda amacıyla hiçbir şey yazmadım. Sadece soru soranlara gerek Mısır'dan olsun gerek başka yerden, cevap yazmışımdır.
Doğrusu benim adıma uydurulmuş bir kitab (mektup)ın Dâru's-Sultan hocası Emir Ruknu'd-Din Caşnekîr'e ulaştırıldığından haberim var. Tahrif edilmiş bir itikadı içeriyormuş, ama hakikatine vâkıf değilim. Ancak uydurulmuş olduğunu biliyorum.
Ayrıca Mısır'dan bana gerek itikad konusunda gerekse başka hususlarda soru sormaya gelenler oluyor. Ben de onlara Kitab, Sünnet ve Selefin icmâ ettiği şeylerle cevap veriyordum.
Emir: "inancını bize yazmanı istiyoruz" dedi.
Yazın dedim, Emir, Şeyh Kemâlu'd-Din'in yazmasını emretti. Şeyh ona Allah'ın sıfatları, kader, iman, vâid, hilâfet ve halifelerin fazilet dereceleri ile ilgili mes'elelerde mucmel itikadı yazdı.
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in mucmel itikadı ise şudur:
"Allah'ın ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vasfettiği şekilde Allah'a inanmak, tahrif, ta'til, tekyif ve temsile sapmamak,
Kur'ân-ı Kerîm'in de yaratılmamış bir Allah kelâmı olup, O'ndan başladığına ve O'na döneceğine iman etmek,
Allah'ın hem kullarının fiillerini, hem diğer şeyleri yarattığına, dilediğinin olduğuna, dilemediğinin olmadığına, itaati emredip itaati sevdiğine ve bundan razı olduğuna, masiyetten nehyedip hoşlanmadığına,
kulun hakikaten fail (yapan) olup Allah'ın onun fiilinin yaratıcısı olduğuna,
iman ve dinin kavil (söz) ve amel olup artıp eksilmediğine,
ehl-i kıbleden hiçbir kimseyi günahları sebebiyle tekfir edemeyeceğimize,
hiçbir ehl-i imanı ebedî cehennemlik sayamayacağımıza,
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra (meşru) halifelerin sırasıyla Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali olup fazilet bakımından da aynı sıralamaya tâbi olduklarına, Ali'yi Osman'a takdim edenlerin Muhacir ve Ensâr'ın önemsememiş olacağına iman etmektir.
Bu şekilde veya buna yakın bir şey söyledim. Doğrusu şimdi çok zaman geçmiş bulunuyor. Ne yazdırdığım tam hafızamda değil. Fakat o zaman yazılmıştı.
Sonra emîre ve meclistekilere dönerek, grubların bana yalan attıklarını biliyorum. Daha önceden de atıyorlardı. Bu itikadı ezberimden yazdırırsan belki bazısını gizlemiştir veya müdâhane ve mudara ediyordur, diyebilirler. Onun için Tatarların Suriye'ye gelmesinden takriben yedi yıl önce yazılmış bir itikadı getireyim dedim.
Yazılı itikad gelmeden önce de bir şeyler söylemiş çok fena kızmıştım. Tabiî yıllar geçti, şu kadarını hatırlıyorum.
Grubların bana yalan attıklarını, hükümdara jurnal ettiklerini biliyorum. Bir şeyler söylemiş kendimi şöyle savunmuştum.
Meselâ dedim ki:
İhtiyaç vaktinde İslâm'a benden başka kim sahip çıkıyor, delilleri kim açıklıyor, kim izah ediyor, İslâm düşmanlarıyla kim mücadele ediyor, İslâm'ı sahihine kim doğrultuyor, herkes bu işe yanaşmazken bunu kim yapıyor; hani delilini ortaya koyan, savunan?
Kimse yokken ben delilini ortaya koydum, ben İslâm için mücahede ettim, ona insanları ben çekmeye çalıştım.
Şimdi bu adamlar bana dil uzattıktan sonra başkasına nasıl uzatmazlar?
Şimdi bir Yahudi bile hükümdardan adalet ve insaf istese insaf etmesi gerekir. Yani ben hakkımdan feragat edebilirim, etmeyebilirim de, ondan insaf da isteyebilir, yalan söyleyen bu adamların getirilip yalan söylediklerini anlayıp beni tasdik etmelerini de talep edebilirim.
Doğrusu bu şekilden çok şeyler söylemiştim.
Fakat yıllar geçti. Bu sözlerim üzerine emîr divân kâtibi Muhyiddin'e bunları yazmasını işaret etti.
Ayrıca bana yazdıklarımdan herhangi bir hususta muhalefet edenin mezhebini ondan daha iyi bilirim, dedim. Fakat bunu yazılı akide gelmeden önce mi, sonra mı dedim, bilmiyorum. Ancak o getirilip okunduktan sonra akide ile ilgili hiçbir fasıl yoktur ki onda ehl-i kıbleden herhangi birilerinin aksi görüşü olmasın.
Bu akidenin her bir cümlesi grub ve fırkalardan mutlaka birine terstir.
Sonra akideyi getirene haber saldım. Akideyle birlikte kendi el yazımla notlarım olduğu halde evden geldi, el-Akîdetu'l-Vâsıtiyye hazırdı.

Şeyhulislam İbn Teymiyye ; mecmuu'l Fetava Cilt : 3
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ey iftiracılar; aynı ciltteki bu başlıktaki konuyu da mı göremediniz ? Bakın Hem sizin (sofiyye) hem Cerhmiye'nin sapıklığını nasıl ortaya koyuyor.
Siz hala Şiayı tekfir eden İbn Teymiye'nin düşmanlarının eklemeleriyle bel altı savaşın!

Vahdet-i Vucûd Düşüncesinin Ortaya Çıkışı
Vahdet-i vucudçular da benzerlerine, ancak ilmin ve Cenâb-ı Hakk'ı yaratıklardan ayıran sıfatlarına imanın azlığı sebebiyle, bu konuda Sünnet'e ve selefin metoduna çok az ittibâ edilmesi dolayısıyla rağbet olunmaktadır. Halbuki, bunlar bâzan felsefeciler ve kelâmcılardan olarak Sünnet'e tamamen zıt düşen Cehmî inançlara sahip çıkmakta ve bu inanç onları Allah'ın yolundan alıkoymaktadır.
Onların kalbleri ne zaman Rablerine yaklaşmayı, O'na ileten dosdoğru yola sülük etmeyi ve - fıtratlarının gereği olarak ve kendilerine peygamberlerin tebliğ ettiği Cenâb-ı Hakk'ın yüceliği ve azameti icabı- O'na kulluk etmeyi arzulamışsa, hep bu saptırıcı engeller onları bundan alıkoymuştur.
Öyle ki Cehmiyye mukallidi bazı kimselerin dilleriyle onlara muvafakat ettiklerini, kalblerinin ise fıtrat ve Sünnet üzere olduğunu görmek mümkündür. Bunların büyük çoğunluğu, dilleriyle söyledikleri Allah'ın sıfatlarını reddetmenin ne demek olduğunu anlamamakta, hattâ bunu mutlak ve mücmel olarak bir tenzîh saymaktadırlar.
Bunlar arasında Cehmiyye'nin görüşünü anlamayan, sıfatları reddetmekten doğru bir mânâ anlayan ve kasdeden kimseler de vardır ki, bunlar sıfatları kabul edenlerin bu doğru mânânın aksini kabul ettiğine inanmakta, birtakım kimselerden de bu yolda bâzı şeyler duymaktadırlar.
Meselâ bunlar, Cehmiyye'ye âit olan, "Allah, herhangi bir yönde değildir; mekândan münezzehtir; gökte de değildir" şeklindeki görüşlerden Allah'ın, göklerin ortasında olmadığı mânâsını anlar ki, bu doğrudur ve buna inanmak haktır. Fakat bu kimseler zannederler ki, bu red görüşüne sahip olanlar sâdece bu kadarla kalacaklardır. Halbuki durum böyle değildir.
Bunlar şunu demek istemektedirler:
"Kesin olarak Arş üzerinde hiçbir şey yoktur; göklerin üzerinde ancak sırf yokluk vardır ve burada ibâdet olunan ilâh, duâ olunan ve istenilen Rab, mahlûkatı yaratan yaratıcı da yoktur. Hz. Peygamber, asla mi'rac ile Rabbine yükselmemiştir".
Evet, onların maksadı bunları söylemektir.
Vahdet-i vücûdçuları, "Allah, bizzat mevcudatın kendisidir" sözüne götüren husus da işte budur. Çünkü onların kalbleri, bu mevcudatın üzerinde başka bir şey olmadığı tasavvur edildiği zaman bu mevcudattan başka bir mevcut bulamayacaktır.
Halbuki fıtrî olarak bilinen, müşâhade olunan ve varlığı görülen bilgilerdendir ki, varlık âleminde ya yaratılmış olan varlıklar vardır, ya da bunlardan ayrılmış, ayrı bir varlık vardır.
Hele hele bunlar, feleklerin dairevî bir şekilde bulunduğunu ve en üst noktanın çepeçevre kuşatan felek olduğunu bildikleri zaman bu yaratılmış mevcudatın yanısıra bir de onların üstünde başka bir varlık olduğunu anlayacaklardır.
Buna rağmen, varlık âleminde başka bir varlığın bulunmadığına ve âlemin üstünde hiçbir şey olmadığına inanacak olurlarsa, aynen vahdet-i vücûdçuların dediği gibi Cenâb-ı Hakk'ın bu yaratılmış varlıklardan ibaret olduğunu söylemeleri gerekir. Vahdet-i vücûdçuların delili tamamıyla bu şekildedir.
Aynı zamanda bu husus, Cehmiyye'nin eski ve yeni müntesiplerinin beslendiği kaynaktır.
Nitekim Cehmiyye şöyle der:
"Allah her yerdedir ve hiçbir yerde değildir. O, hiçbir şeye mahsus kılınamaz".
Böylece onlar daima iki zıt unsuru bir araya getirirler. Çünkü onlar bir varlığın mevcut olduğunu kabul etmek istemektedirler; onlara göre ise bu âlemin üstünde hiçbir şey yoktur. Bu durumda da Allah'ın, bu âlemden ibaret olması veya bu âlem içinde bulunması taayyün etmiştir. Bunun arkasından onlar, yaratılmamış bir şeyin varlığını kabul etmek isterler ve şöyle derler:
"Allah, bu âlemin dışında olmadığı gibi, içinde de değildir".
Veya şunları söylerler:
"Allah mahlûkatın varlığından ibarettir; ama onların a'yânı değildir".
Yahut da derler ki:
"Allah, mutlak varlıktır".
Böylece onlar Allah'ın varlığını, varlığını kabul ettikleri eşya arasında kabul ederler. Çünkü onların kalbleri, Allah'ın sıfatlarını red ve ta'tîl (işlevsiz kılıp boşa çıkarma) konusunda karmakarışıktır. Esasen bu durum, mahlûkattan ayrı ve onların üzerinde yüce, hakîkî varlığın inkârı demektir.
Bunlar, varlığını kabul ettikleri konularda fırkalara ayrılmışlardır ve fıtratları ile akıllarının muhal ve çelişen şeyleri kabule zorlamaktadırlar. Meselâ tutup şunları söylemektedirler:
"Allah âlemin içindedir",
"Allah, onun içinde değildir",
"Allah, âlemden ibarettir",
"Allah, âlem değildir".
Ya kabul yönüne ağırlık vermekte ve:
"Allah, varlığın ta kendisidir" demekte; ya da red yönüne ağırlık vererek;
"Allah, âlemde değildir, fakat âlemin dışında da değildir" demektedirler.
Veyahut da bâzı durumlarda kabul, bâzı durumlarda da red yolunu izlemektedirler ki, bunlara aklı hâkim olduğu zaman red unsuru galiptir ve;
"Allah, âlemde değildir" görüşü savunulur.
Ama vecd ve ibâdet hâkim olduğu zaman kabul unsuru ağır basar ve;
"Allah, âlemdedir" veya
"Allah, kâinattan ibarettir" görüşü ileri sürülür.
Cehmiyye mensuplarından hangisine bakarsanız bakınız, mutlaka bu dört şekilden birisi üzere olduğunu görürsünüz. Gerçi onlar - belirttiğim gibi - kabul ettikleri konularda birçok fırkalara ayrılmışlarsa da, ta'tîl noktasında ittifak etmişlerdir.
Ben bunlardan birçokları ile karşılaştım, pek çok kitablarını gördüm, nicelerini dinledim, bu hususları onlardan nakleden kimseler işittim.
Bu hususlarda onların tamamı, mabûdları, ilâhları ve yaratıcılarından uzak düşmüş sapıklık içinde kalmışlardır.
Ayrıca bütün selef-i sâlihînin ve güzide âlimlerin, bunları aynı şekilde nitelendirdiklerini gördüm.
Cenâb-ı Hak bize mü'minlerin yoluna tabî olmayı lütfetmiş, bu sayede bizler Allah'a ve Resulüne iman etmişizdir.
Buna karşılık bu adamların hepsi, bizzat çelişkisi dolayısıyla sahip oldukları bu itikaddan dolayı içlerini sıkıntı ve illet içinde görmektedirler. Fakat bu illet ve sıkıntılarını ya bir taltif edici unsur sebebiyle, ya avânesinin muhalefetinden korktuğu için, ya da bu sıkıntının aklı dolayısıyla değil de vehim ve hayalden kaynaklandığını zannederek bir nevi taklitle teskin eder.
Fıtratlarının, müşâhadelerinin ve akıllarının reddettiği ve "ne âlemin dışında olan", "ne de âlemden ibaret olan" böyle bir varlığın kabulündeki çelişkinin yanısıra ayrıca bir de fıtratta mevcut bulunan, âlemin üstünde bir yaratıcının olduğunu kabul etme gerçeğini göz önünde bulundurmak lâzım. Çünkü bu husus, bilinen ve güzel olan gerçeğin fıtrat tarafından ikrar edilmesi, yadırganan ve kötü olan bâtılın da yine fıtrat tarafından reddedilmesi demektir.
Bu konuyla ilgili olarak, Muhammed b. Tâhir el-Makdîsî'nin naklettiği şu meşhur olayı zikredebiliriz:
Şeyh Ebû Ca'fer el-Hemedanî, bir gün Üstâd Ebû'l - Meâli'nin konuşmasına tanık olmuştu. Ebû'l-Meâlî, minberde şöyle diyordu:
"Allah vardı; henüz Arş'ı da yoktu..."
Böylece o, istivayı reddediyordu - ki önceleri Ebû'l-Meâlî'nin istivayı reddettiği bilinmektedir. Gerçi hayatının sonlarında bu inancından vazgeçmiş ve annesi ile Neysâbûr kocakarılarının dini üzere ölmüştür.
Bunları duyunca Şeyh Ebû Ca'fer dedi ki:
"Üstâd! Bize Arş mes'elesini zikretmeyi bırak" bunu derken "Çünkü bu husus, rivayetlerde yer almıştır" demek istiyordu da kalblerimizde bulduğumuz şu zorunlu bilgiden söz et!
'Yâ Allah!' diyen her arif mutlaka kalbinde yücelik arayan bir anlam bulmuş, ne sağa, ne sola yüz çevirmemiştir. Nasıl olur da kalbimizden bu zorunlu bilgiyi uzaklaştırabiliriz?!"
Bunun üzerine Ebû'l-Meâlî, bir çığlık attı; elini başına koydu; "Hemedânî beni hayrete düşürdü" anlamında bir şey söyledi ve minberden indi.
Görüldüğü gibi Şeyh Hemedânî, bütün insanların anlayacağı bir dille konuşmuş ve haber vermişti ki, Arş ve onun üzerine Cenâb-ı Hakk'ın istivası, Şerîat'tan, Kitab ve Sünnet'in haberlerinden alınıp öğrenilmiştir.
Oysa Arş'ı ve istivayı, özel olarak zikretmeye kalkmaksızın Cenâb-ı Hakk'ın mahlûkâtı üzerinde yüce olduğunu ikrar etmek bunun zıddınadır. Çünkü bu ikrar, fıtrî ve zorunlu bir şeydir. Ve biz de, Allah'a duâ eden herkes de bunu kalbimizde buluruz.
Bu zarurî ikrarı kalbimizden nasıl atabiliriz?!
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin, kendisine:
"Allah nerededir?" diye sorduğu, "göktedir" cevabını alınca da:
"Bunu azad et, çünkü bu mü'mindir" buyurduğu câriye, arab olmayan bir câriye idi.
Ne dersiniz, acaba bu cariyeye söylediği bu sözü kim öğretmiş, kim haber vermişti?
Elbette bu husus ona, ancak Cenâb-ı Hakk'ın bahşettiği fıtrat sayesinde bildirilmişti ve Peygamber Efendimiz, cariyenin bu sözünü tasdik etmiş, onun mü'min olduğuna şehâdette bulunmuştu.
Şimdi, akıl sahibi olan kişi bu olayı düşünsün, Şeytan'ın kendilerini aldatıp tahrik ettiği, fırsat ve müddet verdiği olur-olmaz mes'elelere giren ve bilir-bilmez hüküm veren kimselerin uydurduğu bid'atleri değil...
O zaman bu olayın, kendisini, Rabbini gereği gibi tanıyıp ikrar etmeye sevkettiğini görecektir.
Şeyhulislam İbn Teymiyye ; mecmuu'l Fetava Cilt : 4
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İftira'dan Allah azze ve celleye sığınırım...

Bu kitap arkadaşımda mevcuttur ve orda bu ifadeyi gözümle gördüm...

Hadi onuda gçrtik , Siz Mesnevi'de pornografik yazıların orjinalinde olmadığını , İran'lıların pers ve farsçadan tercüme derek değişiklikler yaptığını...hatta Fars'cada bir kelime iki eş anlama gelebildiğini ve bununda diğer anlamı müstehcen olduğunu ve şia'ların bunu kullanıp mesnevi'nin içeriğini bu şekilde tahrip ettiğini bilmeden neden yazıyorsunuz ? ( Bu İftiralarınızdan sadece bir örnekti kardeşim )

Peki Siz Allah azze ve celleden korkmuyormusunuz ? Kul'dan utanmıyormusunuz Fida kardeşim ?


madem sizde mesnevideki igrenc hikayeleri biliyorsunuz ve sialarin icerigini tahrif ettigini iddia ediyorsunuz o zaman SORUN ne ? demekki bizler hakli olarak bir seylere karsiyiz o zaman sizlerde gunumuzde kendini islama nispet eden, musriklerin evinde OVUNEREK tutuklari bu kitab hakkinda insanlari bilinclendirin ..

simdi bizlerin karsi ciktigi hak olmuyormu ? en azindan orjinali sizin elinizde ise onu cogaltin insanlar icinde igrenc hikayeler bulunmayan kitabi okusun ona gore konussun, lakin samimi degilsiniz samimi olsaydiniz su sekilde baslayip ....HADI BUNU GECTIK .. bu sekilde bitirmezdiniz Peki Siz Allah azze ve celleden korkmuyormusunuz ? Kul'dan utanmıyormusunuz Fida kardeşim .... cunki samimi olsaydiniz allahtan korkmamiz ve kuldan utanmamiz icin bir sebeb olmayacakti ki sebebini siz aciklamissiniz icerisinde pornografik yazıların bulundugu ve şia'ların mesnevi'nin içeriğini tahrip ettiğini siz soylediniz .. demekki su anki mesneviye laf eden dogru soyluyormus ... ( ayrica icerisinde pornografik hikayeler olmasada o kitap kufur iceriyor )


asil sorun ne biliyormusunuz arkadaslar bu kisiler saglikli dusunemiyorlar .. cunki bizler ne imam ebu hanifeyi gorduk nede imam safiyi nede imam ibni teymiyeyi nede diger alimleri gorduk ( allah swt nin rahmeti uzerlerine olsun ) nede bizler said nursiyi nede celaleddini nede diger sapiklari gorduk zaten bizlerin hukmu onlardan kalan yada onlara nisbet edilen kitablara, sozlere binaen olusmus egerki celaleddin denen kisi su anki mesneviden sorumlu degil ise bizimde karsi ciktigimiz su anki mesneviyi yazan celaleddin'dir .. hadi bizler onlari bu kitablarina binaen tekfir ettik sapik dedik siz neye gore ovdunuz musluman saydiniz?


gecen biri diyordu celaleddin bunu soylemez, adama nereden biliyorsun diye soramadim adam ahmak hic bir bilgisi yok olurmu boyle bir hikaye millet essekmi sen yanlis anlamissindir diyordu .. iste en son yok onu o yazmamistir dedi .. neye gore dedi kendide bilmiyor,

sormak istedim hadi celaleddin'i o kitabi yazmamis diyerek kurtardinda, gunumuzde sianin bozdugunu iddia ettiginiz icinde pornografik yazilar olan, icerigi kufur dolu olan bu kitabi oven, o kitaba sahip olupta muslumanlari bilgilendiren bir kitaba sahip oldugunu dusunen okuyupta seven, icerigini tastik edeni kim kurtaracak ?

rahman cumlemizi islah etsin ...
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Insan ne yaparsa yapsin gercek yuzu er yada gec ortaya cikiyor bi zamanlar ama ogrenmek icin geldim gercekleri ariyorum diyenler eninde sonunda tevhid ehline karsi olan iclerindeki kini ve nefreti kusuyorlar

Ewet öğreniyordum...ama burdan sebebsiz banlanmam büyük bir vesile oldu..Düşündüm , neden banladılar beni ? sırf onların söylediği Bazı şeylere şak şak'lamadığım içinmi?

Sonra detaylı araştırmaya girdim , Mesnevi , İbn Arabi'nin eserleri , Ğeylani gibi şahsiyetlerin eserlerinin orjinallerini buldum , Doktor olduğum için çok zor olmadı çevrem geniştir elhamdulillah hemen temin edildi...

uzunca araştırdım , Ve burda Net'ten kopyalanıp yapıştırılan İftiraların Zerresine rastlamadım..kendimi çok zorladım hata bulmak için ama yok o tür iftiraların zerresi yoktu...Hata yoktu demem HATASIZ anlamında değil , İftiralar bazında diyorum..

sonra düşündüm , Burda harıl harıl yazan kardeşlerim , sürekli kopyala yapıştır yapıyor , bir yerden mesnevide şöyle pornografi geçiyor ; VAY KAFİR !!

İbn Arabi bahdeti vücud diyor ; VAY KAFİR !!

Vahdeti vücudun sizin net'te öğrendiğiniz gibi olmadığını ben orjinal eserinden bizzat gördüm :) ama malum kabul etmeyeceksiniz...çünkü siz şartlanmışsınız illa KAFİR ONLAR..

e bende arkadaşımda ibn teymiyyenin o cümlesi geçen orjinal kitabını ve sitesini buldum..yazdım buraya , bu seferde VA İFTİRACI :D

Acaib işler bunlar v'esselam :)
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kardeş pornografi yazılar yokki , kabul edeyim :) gelin hastaneme vereyim orjinalini diyecem ama nerde öyle Hakk'ı aramak :)
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş pornografi yazılar yokki , kabul edeyim :) gelin hastaneme vereyim orjinalini diyecem ama nerde öyle Hakk'ı aramak :)



sormak istedim hadi celaleddin'i o kitabi yazmamis diyerek kurtardinda, gunumuzde sianin bozdugunu iddia ettiginiz icinde pornografik yazilar olan, icerigi kufur dolu olan bu kitabi oven, o kitaba sahip olupta muslumanlari bilgilendiren bir kitaba sahip oldugunu dusunen okuyupta seven, icerigini tastik edeni kim kurtaracak ?
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
canım kardeşim , nöbetteyim hastam gelmeden bir şey daha yazıp çıkayım :)

Tıp'ta algıda seçicilik vardır..bir şeyi nasıl görmek istersen öyle görürsün... mesela ben sana '' Çaktım '' kelimesini edeyim..kimi bunu müstehcen şekildeki mana ile kimi bunu sözcük fiil özne kökü olarka anlar..

yani bakış açısı...

Mesnevide geçen ve sizin Küfür iddiasında bulunduğunuz cümleler yahut konular bakış açınıza göre şekil alıyor...Mecazi bir anlam bir şeyi ifade etmekte çok önemlidir , bu mecazı kaçırdınmı doğal olarak o kişinin Küfür işlediğini yada sapık oldugunu kanaat getiriyorsun....

Neyse , sonuçta bişey değişmeyecek değilmi? siz KAFİR demeye devam edeceksiniz bende kafir dememeye...Ahirette her iki güruhada kolay gele, yada bir tarafa baya bir zor gelecek bakalım AllahuAlem :)

Hasta muayene etmem lazım , hadi V'esselam kardeşim...
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SORUM BUYDU

sormak istedim hadi celaleddin'i o kitabi yazmamis diyerek kurtardinda, gunumuzde sianin bozdugunu iddia ettiginiz icinde pornografik yazilar olan, icerigi kufur dolu olan bu kitabi oven, o kitaba sahip olupta muslumanlari bilgilendiren bir kitaba sahip oldugunu dusunen okuyupta seven, icerigini tastik edeni kim kurtaracak ?



CEVABINIZ ISE BU OLMUS


canım kardeşim , nöbetteyim hastam gelmeden bir şey daha yazıp çıkayım :)

Tıp'ta algıda seçicilik vardır..bir şeyi nasıl görmek istersen öyle görürsün... mesela ben sana '' Çaktım '' kelimesini edeyim..kimi bunu müstehcen şekildeki mana ile kimi bunu sözcük fiil özne kökü olarka anlar..

yani bakış açısı...

Mesnevide geçen ve sizin Küfür iddiasında bulunduğunuz cümleler yahut konular bakış açınıza göre şekil alıyor...Mecazi bir anlam bir şeyi ifade etmekte çok önemlidir , bu mecazı kaçırdınmı doğal olarak o kişinin Küfür işlediğini yada sapık oldugunu kanaat getiriyorsun....

Neyse , sonuçta bişey değişmeyecek değilmi? siz KAFİR demeye devam edeceksiniz bende kafir dememeye...Ahirette her iki güruhada kolay gele, yada bir tarafa baya bir zor gelecek bakalım AllahuAlem :)

Hasta muayene etmem lazım , hadi V'esselam kardeşim...

DOKTOR SANA BIR SEY OGRETEYIM KITAPLAR CUMLELERDEN OLUSUR HIC BIR KITAP SADECE BIR KELIME ILE OLUSMAZ .. CUMLELERDEN OLUSUR VE CUMLE ICINDE BIRDEN FAZLA MANAYA GELEN KELIME YERINE OTURUR ANLAMINI KAZANIR ...

MESELA BEN KUS DESEM, SEN KUS ANLARSIN AMA SANA KUS BEYINLI DERSEM, sende BENIM SIZE BEYINSIZ DUSUNEMEYEN MANASINA GELEN BIR SEY SOYLEDIGIMI ANLARSIN ...

konuya gore cumlenin basina ve sonuna bakarsin kelime yerine oturur zaten oda anlamak isteyen icindir ... ayrica mesnevideki igrenc hikayeleri kurtarmak icin diyorsan bu sozlerini size isterseniz mesneviden bir kac hikaye yazayimda ( KESIN FORUM ADMINLERI SILER O HIKAYELERI) siz icerisindeki kelimeleri oturturun yerinede bu nasil oluyormus gorelim ...
 
B Çevrimdışı

Bedrin aslanları

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Allah ibni Teymiyye rahmet etsin .Lakin tecsimi red etsede,kaçmaya çalışsada de tecsime delalet eden sözler külliyatında mevcuttur.Ve günümüzde onu şeyhül islam diyenlerin ve önder kabul edenlerin tecsim ve teşbih akideleri ortadadır.

Kısaca lafı uzatmadanİbni Teymiyye adında eserinde Ebu Zehra'dan FeYZLE Uespit yeterlidir;

Yine o İbni Teymiyye '' «Selef mezhebi —O'na göre bu, aynı zamanda kendilerinin de mezhebidir— sıfatlan inkâr (ta'til) ile Allah'ı yaratılmışlara benzetme (temsil) arasındadır. Selef Allah'ın sıfatlarını, yaratıklarının sıfatlarına benzetmezler. Nitekim O'nun zatını da mahlukların zatına benzetmezler. Allah'ın ve Rasulü'-nün O'nun zatını vasıflandırdıkları ilâhî sıfatları inkâr edip de güzel isimlerini, yüce sıfatlarını reddetmezler. Böylece Nassı tahrif etmekten, Allah'ın isim ve âyetlerini inkâr etmekten uzak dururlar.» ''derler.

Ne varki, mezhebinin selef mezhebi olduğunu açıklayan, teşbih ve tecsimi reddeden bu kişi ''Zatı ile Allah'ın cihet manasında herşeyin üstünde olduğunu, Arş'ın üstünde olduğunu ve semanın üstünde bulunduğunu bazı ayetlerin zahirinin bunu ihtiva etttiğini ve O'na parmak vs. ile işaret olunabileceğini ifade eden sözler söylemişlerdir Yükseklik ve yüceliği manevimidir? desek şidddetle karşı çıkmışlardır..

Burada itiraf edelim ki, Allah'a (c.c) parmakla işaret etme(ki bu yöndür) ile, O'nun gökte olmasını kabul etme(ki bu mekandır) ve O'nun Arş'ın üstüne yerleşme anlamında istiva etmesini kabul etme ile ,cisim olma ve sonradan olanlara benzemekten mutlak olarak münezzeh olduğunu inanmak nasıl bağdaşır, aklımız almamaktadır. Ancak biz biliyoruz ki, sahabe bu konuda susmuş, te'vile karşı bir söz söylememiştir.


Her ne kadar rivayet olunan lâfızlar tefvide delâlet ediyorsa da, bunlar arasında Allah (c.c) için bir yönü ispat eden de mevcut değildir.Art‎ık ‏şüphecilerin Allah Azze ve Celle'yi ‏şu söylediklerine rağmen insanlara benzetmekten tenzih etmesine gelince,onu Ha‏şviyye'de yapm‎‏ıştı‎r....


Hanbeli Alim İbnu'l Cevzi derki; Onlar demi‏şlerdir ki; Allah'‎ın gökten nuzulu hadisinin manas‎ı ,Allah bizatihi iner. Bir yerden yere naklonur.Sonrada Allah iner ama bizim dü‏şündüğümüz gibi değildir dediler .Böylece hadisi ‏şerifi i‏şiten kimseyi ‏şaşı‏‎rt‎ıp hisse ve akla zulmetmekle müte‏şabih hadisleri zahiri manalar‎ına hamletmi‏şlerdir... Bu görüş‏lerin İmam Ahmed'e isnad edilmemesi için onlar‎ın reddi laz‎ım geldiği kanaatindeyim..Sukut edip de reddetmezsem , dediklerine benim de itikad etmi‏ş olduğumu söyleyecekler..(İbnul Cevzi Def-u Şübbetü't-Te‏bih'den naklen Bkz. Ebu Hamid bin Merzuk,Bera'atü'l-E‏'ariyyin, Bedir Yay‎ınevi,sh.43 Akidetü't-Tenzih)

İbni Teymiyye'nin sıfatları zahiri manasında alması ve selefin de inancının bu olduğunu söylemesi bir çok açıdan alimler tarafından yanlış olduğu vurgulanmıştır.

Birkaç şüpheye dikkat çekmeden önce bu hususa değinmek yerinde olucaktır. Ehli-Sünnetin Selef ve Halef ulemasından vereceğimiz görüşler arasında İmam Nevevi'nin tasnif ettiği gibi ''Tenzih'' asıl olmak üzere Müteşabihata iki farklı yaklaşım görmekteyiz.Selef ve Halef uleması arasındaki icma ise noksanlık ve hudusa delalet edebilecek zahiri manaları almamalarıdır.Oysa İbni Teymiyye tam aksini savunmaktadır.


1- Selefin yaklaşımı;(et-tevhid maa't-tenzih) Allah'u Tealâ'yı şanına uygun olmayacak vasıflardan tenzih etmekle beraber ,kendine sıfat olarak zikretmiş vasıfların hakikatini Allah'a havale etmek,yorum ve açıklamaya girişmemektir.Diğer bir ifadeyle Allah için sıfatlarını dil ile söyleyip anlamına dalmaksızın ,maksadının ne olduğunu söylemeyip zevahirinden tenzih etmektir. Allah'ın indirdiği şekilde iman edip,onların hakikatını Allah'a havele ederler.Mesela istivâ kelimesinin zahiri on küsür manasından biri olan ''istikrar''ı almamak gibi ,''nuzülü'' bir yerden bir yere intikal ve yukarıdan aşağıya inme anlamında almamak gibi ,muradı ilahiye karışmamaktır.
Haberi sıfatlara iman ettikten sonra manalarının Allah’ın ilmine havale edilmesi, Hanefi, Hanbeli, Maliki ve Şafiilerin seleften naklettikleri görüş ve anlayıştır. Ehl-i Sünnet bu ana çerçevede ittifak halindedir.

2-Halefin yaklaşımı; (et-tevil maa't-tenzih) Bu tür ayetlerin zahirine yapışan tecsim ve teşbih akidesine ilhat edenlerin yayılmasını engellemek için illa bir mana anlatılacaksa ilgili kelimeleri arap lisanın müsaade ettiği manaları arasından tenzih akidesine en uygun olanı seçip manalandırırlar.Mesela ''istiva'' yı on kusur anlamından ''istirar''(yerleşti) veya ''celese''(oturdu) değilde, istila (malik oldu) manasını alır ve bu mananın mutlak olarak Allah'ın muradı olduğunu iddia etmeden Allahu alem (En doğrusunu Allah bilir) derler.

Bu yüzdendir ki İmam Cüveyni selef ve halef alimlerinin benimsedikleri “tefvid” ve “te’vil” sistemlerinin Allah Teala’yı tenzih etmeleri ve yaratılmışlara benzetmemeleri itibariyle aynı olduklarını söylemektedir ''. (Kevseri, el-Esma ve’s-Sıfat, (d.not:1),s.377)


Buhari şarihi Büyük Muhaddis İbn Hacer el-Askalânî ‎ـ'nin mezkûr hadîsin ‏şerhinden söylediklerinden örnek verelim :


İbni Hacer derki; "Nüzul" kelimesinin manası‎ üzerinde çe‏şitli görüş‏ler ileri sürülmü‏ştür;

(Bir):Bazı‎ları‎ kelimenin zahirî ve hakiki (teş‏bih çağr‎‏ışt‎racak) manas‎ını‎ kabul etmiş‏lerdir; bunlar mü‏şebbihedir.

(İki): Baz‎ılar‎ı, bu mevzuda varid olan hadislerin sı‎hhatini inkâr etmi‏şlerdir; bunlar havaric ve muteziledir.İşin garib taraf‎ı, buna benzer Kur'ân âyetlerini de tevil etmi‏şlerdir. Fakat bu, gerçeği bildikleri halde s‎rf inatç‎ılı‎ktan ba‏şka bir ‏şey değildir. Yahutta cehaletleri yüzünden bu hadîsleri inkar etmi‏şlerdir.

(Üç):Baz‎lar‎ı da Allah Ta'âlâyı‎, keyfiyet ve te‏şbihten tenzih ederek, hadîsin manas‎ını‎ icmâl yolu üzere/tafsîlâta girmeden kabul etmi‏şlerdir. Bunlar da sahabe ve tâbiûndan olan ekseri seleftir. el-Beyhakî ve diğerlerinin naklettiğine göre Dört imâm, Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfiî ve Ahmed İbnü Hanbel, iki Süfyân (Süfyân-‎ Sevrî ve Süfyân ibnü ‘Uyeyne), iki Hammâd (Hammâd ibnü Süleymân (veya Zeyd) ve Hammâd ibnü Seleme), Evzâî, Leys ve diğer bir çok imam, bu görü‏şe sahiptir... (İşte Selef'in görüşü)

(Dört): Kimileri lây‎ık olacak ve Arab dilinde kullan‎ılan bir ‏şekilde te’vîl etmi‏şlerdir...(Bu da Halef'in görüş‏ü).(bak: Fethü'1-Bârî, III, 20-25)

Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra ise, İmam İbn-i Teymiyye eserinde ''Rivayete göre inme, görülme ve ayağı kayma ile ilgili hadisler hakkında görüşü sorulan Ahmed b. Hanbel (R.A.); «Onlara inanır ve tasdik ederiz. Ama nasıl olduğuna ve ne manaya geldiğine ilişmeyiz» cevabını vermiştir. Hallal ise Müsned'inde Ahmed b. Hanbel'e (R.A.) istiva hakkında sual sorulduğunu ve imamın buna «Allah (C.C.) Arş'a nasıl murad etti ise tarifsiz ve kimsenin tavsif edemeyeceği bir şekilde istiva etti» cevabını verdiğini rivayet etmiştir. Bu bîr tefviz ve tenzihtir. Burada lâfzı ne zahir ve ne de mecaz manasında anlamak söz konusu değildir.Hatta Ahmed b. Hanbei'in (R.A.) kardeşinin oğlu imamın şöyle dediğini duyduğunu rivayet etmiştir: Münazara günü «ahirette Bakara suresi gelir, Tebareke, suresi gelir» gibi hadisleri delil göstererek bana karşı çıktılar. Ben de bunların manası «sevapları gelir» tarzındadır, diye cevaplandırdım. Çünkü Allah Taalâ (C.C.) «Rabbin ve melek saflar halinde gelir» buyurmuştur ki, «Rabbinin kudreti gelir», demektir. Burada Ahmed b. Hanbel'in (R.A.) mecaz yolunu esas alarak tefsir ettiği görülüyor. İbn-i Tey-miyye (R.A.) ise bunun manası Allah'ın (C.C.) gelmesi tarzındadır, diyor.İbn-i Hazım da el-Fas! adil eserinde Ahmed b. Hanbel'in (R.A.) «Rabbin gelir» âyetine «Rabbinin emri gelir» tarzında mana verdiğini zikretmiştir.

Biz Seleften naklolunan rivayetlerde, onlardan bazılarının istiva hakkında tevakkuf ettiğine (durduğunu), İbn-i Teymiyye'nin dediği gibi O'nu zahir manası ile tefsir etmediğine meyletmekteyiz. Keza onlar «Rabbingelir>>ayetinde olduğu gibi, mecazın bulunduğu açık olan yerlerde açık olan mecazı tefsire meylettiklerini biliyoruz.'' (Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, İmam İbn-i Teymiyye, İslamoğlu Yayınları: 257-259.
 
Üst Ana Sayfa Alt