Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Imam Ebu Yusuf Ve Ilim Sevdası

M Çevrimdışı

Muzammil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İmam Ebu Yusuf (rahmetullahi aleyh) Hakkında

İsmi Yakub bin İbrahim el-Ensari. Künyesi: Ebu Yusuf’dur. Nesebinin Ensar’dan Sa’d bin Buceyr’e uzandığı aktarılır. Irak’ın Kufe şehrinde 113/731 yılında doğmuştur. Birçok âlimden dersler almıştır. Hocalarının başında 16 yıl ders halkasında bulunduğu büyük müctehid Ebu Hanife (rahmetullahi aleyh) gelmektedir.

İmam Ebu Hanife, müctehid olan bu talebesi hakkında; “hem baş kadılığa, hem de fetva makamına layık olan iki talebem var” diyerek bir tanesinin İmam Ebu Yusuf olduğunu söylemiştir. İmam Ebu Yusuf, uzun yıllar baş kadılık görevinde bulunmuştur.

Ayrıca İmam Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin kurulması ve gelişimde önemli bir rol oynamıştır. Bu gün, Hanefi mezhebindeki fetvaların ekseriyeti, İmameyn/iki imam olan, İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed bin Hasan eş-Şeybani (Rahmetullahi aleyh)’in vermiş oldukları fetvalardır.

İmam, 182/798 yılında Bağdat’ta arkasında -canlı eserleri olan- talebelerini ve -asırlardır yaşayan- kitaplarını bırakarak vefat etmiştir. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.

Vefatından Önce ki İlim Sevdası

Her insan farklıdır; cismi ve ruhuyla… Her insanın hayatı da farklıdır, amelleriyle… Büyük davanın büyük adamlarının, ümmetin örnek şahsiyetlerinin hayatları da elbette diğer insanlara göre farklıdır. Yine her insan, son anlarını farklı geçirmeye düşünebilir; ya büyük adamlar ne düşünür ve ne yaparlar?

Onlardan birisi olan İmam Ebu Yusuf’un son anları nasıldır, ne düşünmüş ve ne yapmıştır? Ömrü ilimle geçen büyük müctehidin ömrünün son demlerini, ebedi âleme intikalinden önceki son zamanlarında yanında olan talebesi Kadı İbrahim bin Cerrah’tan dinleyelim:

“Ebu Yusuf hastalandığında ziyaretine gittim. Gittiğimde onu baygın halde buldum. Ayılıp kendisine gelince:

-“Ey İbrahim! Şu mesele hakkında ne dersin?” dedi.

Bense:

-“Bu durumda bunu mu müzakere edeceğiz?” deyince, şöyle dedi:

-“ Bir beis yok. Bu meseleyi tetkik edelim ki belki bilmeyen bir kimse öğrenip kurtulur.”

Daha sonra da şunu söyledi:

-“Ey İbrahim! (Hac menasikinde) hangi taş atma daha faziletlidir? Yürüyerek mi yoksa binekli olarak mı?”

Ben:

-“Binekli olanı,” dedim.

-“Hata ettin,” dedi.

-“Yürüyerek,” dedim.

Yine:

-“Hata ettin,” dedi.

-“Allah sizden razı olsun, o halde siz söylesin,” dedim.

O da şöyle açıkladı:

-“Dua için durulan cemrelerde en faziletli olan yürüyerek taşları atmaktır. Dua için durulmayan cemrelerdeyse en faziletli olanı binekli olarak atmaktır.”

Sonra yanından kalktım. Evinin kapısına varmıştım ki ağlayışları duydum. Vefat ettiğini anladım. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.”



Evet, talebesinin ağzından İmam’ın son anları bunlar. Hayatını adadığı şeyle geçen son dakikaları… Hayatını ilim öğrenmeye ve öğretmeye adamış büyük bir âlimin hasta yatağında, baygınlığın pençesinde, vefatının hemen öncesinde ki ilim sevdası… Allah’u ekber! Bu nasıl bir sevda?

Onlar, ilme öyle düşkündüler, ilme hırsları ve istekleri öyle çoktu ki; bir tane çocuğu olan kadının o göz bebeği yavrusunu kaybettiğinde onu bulmaya olan isteği kadar, belki daha da fazla…

Tabi çok iyi anlamak lazım ki, onların ilim öğrenmekte ki amacı; ilimle kurtulmak idi… İlim, hem kendileri, hem de diğer insanlar için bir kurtuluş yoluyken, onlar bu yolda yürüdüler, son anlarına dek. Son anlarına dek, “ilmi müzakere yapalım, ilimden bir şeyler anlatalım ki, belki bilmeyen öğrenir; belki bu öğrenilenler birileri için kurtuluş vesilesi olur,” diye düşündü bu güzel insanlar.

Biz onların hayatlarından ilmin şan-şöhret, makam-mevki, diploma-kariyer için tahsil edilmediğini öğrendik. Hem sözleri, hem de yaşantılarıyla örnek oldular, nasihat ettiler ümmete. Yine biz, ilim talebinin beşikten mezara kadar olduğunun yaşanmış hallerini onların hayatlarında bulduk. Onlar, ilmi ve ilim talebeliğini medreselere hapsetmediler. Her yer medreseydi onlar için; son anlarında, hasta yataklarında bile son derslerini, son nasihatlerini yapabiliyorlardı, oradaki ve kıyamete kadar yollarını izleyecek talebelerine…
 
Üst Ana Sayfa Alt