Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Istiva'nın Istila Manasına Geldiği Iddiasının Çürütülmesi

karafi Çevrimdışı

karafi

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Onlar, istivanın istila manasına geldiğine, aşağıdaki şiiri delil getirirler:
Büşr, Irak'ı istiva etti.
Kılıçsız ve kan akıtmadan
Buna şu şekilde cevap veririz:
Öncelikle bu şiir insan yapısıdır, bu yüzden onunla delil getirilmez. Sonra da; 'Allah'ın (c.c.) istilası, Büşr'ün Irak'ı istilası gibidir' demek bizatihi teşbihin kendisidir. Halbuki Allah'ın istilası kendisine layık bir şekilde ve özel olarak gerçekleşmektedir. Büşr'ün istilası da böyledir.
İbn Kayyım şiirinde şöyle diyor:
Kim azamet sahibi Allah'ı yaratıklarına benzetirse
O, Müşrik Hristiyanlara nispet edilir.
Ya da kim Rahman'ı O'nun sıfatlarından ta'til ederse
O da, imanı olmayan kafir kimsedir.
Şimdi istivanın hakikatini belirtmeye çalışalım:
Tevilciler istiva kelimesinin istevla manasına geldiğini iddia etmektedirler. Buna delil olarak da, istivanın istevla manasına geldiğim ifade eden bir şiiri getirirler. Şair şöyle diyor:
Büşr, Irak'ı istila etti (istiva).
Kılıçsız ve kan akıtmadan.
Bu münasebetle bizde tevillerinde delillerin takibinde yanlışlığa düştüklerini, yani isitvanın istevla manasında olmadığını tesbit etmeye çalışalım.
1. Hafız İbn Kayyım, bu şiirin tahrif edildiğini iddia etmektedir. Çünkü şiirdeki ifade "istiva" değil de "istevla" şeklindedir. Ayrıca şairin kim olduğuda belli değildir. Bu şiirin şairi belli de olsa durum aynıdır. Halbuki bu şiir, Arapların şiir divanlarının hiç birinde bulunmamaktadır. Ayrıca bu, Arapça hususunda delil olabilecek şiirlerin hiç birisinden değildir.
2. Şayet bu şiir doğru olsa yani istiva kelimesi kullanılmış ve tahrif edilmemiş olsa bile yine de delil olmaz. Belki tevilcilerin aleyhine bir delil olur. Şöyle ki istiva burada (şiirde) gerçek manasında kullanılmıştır. Çünkü bu şiirin konusu olan "Büşr" Abdulmelik b. Mervan'ın kardeşidir. Kendisi Irak'ın emiri idi. Saltanat tahtında oturmak kral ve kral vekillerinin adetidir. İşte bu, lafzın lügat manasına uygun olarak yapılmış bir tevildir.
Nitekim Cenab-ı Hak:
"Onların sırtlarında istiva edesiniz diye" ve başka bir ayette "...ekin kökünün üzerinde istiva etti" buyuruyor.
3- Eğer şiirde kastedilen, cebren ve saltanat yoluyla istila etmek ise, o zaman Irak'ı istila eden Abdulmelik b. Mervan'dır, onun kardeşi Büşr değildir. Çünkü Büşr hiçbir zaman krallık hususunda kardeşiyle mücadele etmemiş ve kral olmamıştır. Ancak Irak'ta onun vekili ve onun tayin ettiği bir vali idi. Bu sebeple, Irak'ı istila eden Büşr değil de Abdulmelik'tir. Ama hakiki istiva onun aksinedir. Bu Irak'ta yerleşmesi ve Irak'ın saltanat tahtına oturmasıdır.
4- Bir memleketi istila edip de o memlekete giremeyen, oraya yerleşmeyen kendisiyle o memleket arasında uzun bir mesafe bulunan bir hükümdar veya bir kimse için bu zat, falan memleketi istiva etti denilmez. Mesela Ebu Bekir-i Sıddık için 'Ebu Bekir Şam'ı istiva etti.' Ömer için 'Ömer Mısır'ı istiva etti, Irak'ı istiva etti' denilmez. Rasulü Ekrem (s.a.v.) Yemeni istila ettiği halde onun için hiç kimse "Yemeni istiva etti" dememiştir. Ondan sonra halifeleri Şam'ı, Mısır'ı ve Irak'ı istila etmişlerdir. Şairler şiirlerinde, istiarelerinde kral ve halifeleri fetihlerle övüp dururlar; bunlara geniş geniş yer verirler. Fakat ister cahiliye dönemindeki, ister İslami dönemdeki, isterse sonradan İslam'a giren şairlerden olsun, hiç birinin herhangi bir kral yada halifenin fethettiği bir memleket için 'falan memleketi istiva etti' dediğini göremezsin. Buna mevcut divanlarında rastlamak mümkün değildir.
5- İstila ile istiva zıt anlamlı iki kelimedir. Onları eşanlamlı kabul etmek vaz yoluyla mümkündür. Araplar, istiva lafzını hiçbir zaman istila manasında kullanmamışlardır. Eğer 'pratik kullanımda böyledir' denilirse, bu da yalandır. Buna onların nazım ve nesirleri delildir. Ayrıca Kur'an ve Sünnette istiva kelimesinin geçtiği yerlere bakıldığında, istila manasına kullanılmadığı görülür. Bu kelimelerin anlamca aynı değerlendirilerek kullanımları sadece bu şiirde söz konusudur. Eğer istivayı mecazi kıyas yoluyla istila manasına alacak olursak, bu sadece bunu yapana has bir kullanım olur ve başkasına genellenemez. Bu yapılamayacağına göre Allah'ın Rasulüne ait olan kelamın buna hamledilmesi hiç mümkün değildir.
6- Onlar: "Allah mahlukatı yarattıktan sonra ister Arş'a olsun ister başkasına olsun, bütün mahlukatına istiva etmektedir" diyorlar. O zaman istivayı istila (mal edinme, kahretme, galebe çalma) ya tevil etmelerinin hiçbir anlamı yoktur. İstivanın hakiki manası üzerinde bulunduğu "söz bakımından Allah'tan daha doğru kim olabilir?" ayetiyle açıklamaktadır.
Hakikat şudur ki: yüce Allah, zattyla Arşının üzerindedir; ancak Arşın üzerinde olması keyfiyetsizdir Cenab-ı Hak, bütün yaratıklardan ayrıdır ve Allah (c.c.), yarattığı bütün mekanlarda zatıyla değil ilmiyle hazırdır. Çünkü sınırlı olan mekanlar, O'nun sınırsız zatını kapsayamazlar. Ayrıca O'nun zatı, bütün mekanlardan daha büyüktür.
Cenab-i Hakkın:
"Siz nerede olursanız olun o sizinle beraberdir" ayetindeki beraberlikten maksat ilmi beraberliktir.
"Şüphesiz Allah, takva sahipleri ve ihsanda bulunanlarla beraberdir" ayetindeki beraberlikten maksat ise; onlara yardım etmesi, onları desteklemesidir ve onları takviye etmesidir.
Özetle; gerek Kur'an nasları, gerek Sünnetteki hadisler gerekse selefi salihinin konuşmaları, yüce Allah'ın göklerde, Arş üzerinde celal ve kemaline yaraşır şekilde istiva ettiğinde ittifak halindedir. Yine Kur'an, Sünnet ve selefi salihinin konuşmaları, bu sıfatı inkar etmenin çok açık ve çirkin bir bid'at ve sapıklık olduğunda birleşmişlerdir. Böyle bir sıfatı inkar etmenin İslam diniyle bağdaşmayacağını, İslam'ın zaruri meselelerine ve bir çok nasslarına ters düştüğünü de ittifakla belirtmişlerdir. Kitap, Sünnet ve selefi salihinin sözlerinde bu sıfatın inkarını gerekli kılacak tek bir delil yoktur. Araştıran böyle bir delile rastlayamaz. Ne Allah'ın Kitabında, ne de Peygamberinin Sünnetinde bu sıfatın yokluğuna delalet edebilecek bir tek lafız yoktur ki, Cenab-ı Hakkın bu sıfatla sıfatlanmasının doğru olmadığını açıklasın ve yine hiçbir zaman, ne selefin kelamında, ne de Kur'an ve Sünnetin durduğu noktada duran, meşhur imamların kelamından bir tek kelime yoktur ki, Yüce Allah'ın semada olmadığına ve Arş üzerinde istiva etmediğine delalet etsin. Bu sıfatı Allah'a (c.c.) izafe etmenin teşbih ve tecsim (cisimlendirmek) olduğunu söyleyen de olmamıştır. Bu imamların hiç birisinden, bu hususta varit olan nassları, te'vil etmek ve zahirinin hilafıyla tefsir etmek gibi bir durum vaki olmadığı gibi, fasih insanların kelamında da böyle bir şey yoktur.
Kitap, Sahih Sünnet veya sahabi, tabiin, tebei tabiin ya da selef kelamından, sıfatı tevil ettiklerine veya bu ispatı noksanlığa veya Allah'ın (c.c.) teşbih veya tecsimine (cisimleştirilmesine) delalet eden bir tek harf delil getirsinler. Yüce Allah onların söylediklerinden yüce ve büyüktür. Allah'a yemin ederim ki, onlar göklere yükselip, yedi kat yerin dibine inseler de kendilerini destekleyecek bir delil bulamazlar. Ancak bozuk teviller, Cehmiyye ve Mutezile'nin batıl sözleri hariçtir. Ve ben anlayamıyorum, onlar nasıl düşünemiyorlar ki Kur'an ve Sünnet; abdest, taharet, hayız, hela adabı ve haram çeşitlerini açık seçik hükme bağlarken, nasıl olur da onlarda Allah'ın (c.c.) semada olmadığına işaret eden bir tek lafız zikredilmez ve onların tevilinin doğruluğuna delalet edecek bir delil bulunmasın. İşte ben hitabımı İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'ari'ye tabi olduklarını iddia edenlere yöneltiyorum; eğer gerçekten ve hakkıyla Eş'ari iseler, İmam Eş'ari El-Mücez, Makalatu'l-İslamiyyin ve selefi salih akidesi üzerine yazılmış son eseri El-İbane’de kesinlikle istiva, vech, yedeyn gibi sıfatları ispat ettiğini bilirler. O, bu eserlerinde Kitap ve Sünnetle gelen sıfatları, keyfiyetsiz ve temsilsiz olarak nassan belirtmekte ve kendisinin İmam Ahmed b. Hanbel akidesi üzerine olduğunu bildirmektedir.

Ahmed b. Hacer,( Tevhid,) : 10/82-86.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
sonsuz milyon isik yili uzakta olabilen insana sah damarindan daha yakin olabilen,bizlerede sah damarindan daha yakin olabilen bir ALLAH celle celaluhunun ayeti kerimesindeki istiva kelimesinin ne anlama geldigi acik acik net bir sekilde bellidir.....bizlere dusen gorevlerimizi kusursuzca yapmya calismaktir bu istiva kelimeside bir cok alimin ihtilafa dustukleri yerden biridir ve o ihtilafa dusenlerin hic biri istisnasiz su anki dunyamizda yasanan gelinen uzay teknolojisinden haberleri yoktu dolayisi ile hayalleri bile yetersizdi anlamaya.sizce o alimler isik yili nedir zamani nasildir aya cikilabilirmi marsa gidilebilirmi? sorulara ne cevab verilerdi BIZE DUSEN ALLAH CELLE CELALUHU BIZ SONSUZ ISIK YILI UZAKLIKTADA OLSAK BIZE SAH DAMARIMIZDAN DAHA YAKINDIR......
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Sen ışık yılına bakacağına naslara bak Habibullah Ayet Hadisler ve 3 hayırlı nesil bunu nasıl anladı ise sende bunu böyle anlamak zorundasın bunun dışına çıkarsan dosdoğru yoldan ayrılmış ve eğri büğrü yollara sapmışın demektir...
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bir adam İmam Malik’e gelip: “Ey Ebu Abdullah! “Rahman Arş üzerine istiva etti” Allah arşa nasıl istiva eder? Diye sordu. İmam Malik bu soru üzerine çok öfkelendi.

Yere bakarak elindeki çöpleri karıştırmaya başladı, ter içinde kalmıştı. Sonra başını kaldırarak “İstivanın manası bilinen bir şeydir (malumdur), nasıllığı bizce meçhuldür. Buna iman vacip, hakkında soru sormak ise bidattir.” Dedi.

El-Beyhaki el-Esma ve’s-Sıfat: sf: 408
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Sen ışık yılına bakacağına naslara bak Habibullah Ayet Hadisler ve 3 hayırlı nesil bunu nasıl anladı ise sende bunu böyle anlamak zorundasın bunun dışına çıkarsan dosdoğru yoldan ayrılmış ve eğri büğrü yollara sapmışın demektir...

senin kesinlikle beyninde anlama kitligi var sen size sah damarindan daha yakiniz ayetinden ne anliyorsun yaz bir buraya inancinin senin deyiminle EGRIMI BUGRUMU ANLIYALIM NEDERSIN.....
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
bak ehli hadis kardes aytikerimeler dunyada ki insanlara gelmistir bunu sunlara bunlara diye ayiramazsin,tasnifedemezsin,yorumlamazsin,insan denen varlik evrenin neresinde nasil konumda ne sekilde olursa olsun ALLAH celle celaluhu sah damarimizdan daha yakindir eger bundan zerre kadar suphen var ise yerin bellidir.ilim olayini ISLAM ile butunlestiremedigimizden dolayi ISLAM hala dunyada keferelerin ayaklari altinda inim inim inliyor yokmu beni en ust seviyelere cikaracak muminler diye sizin gibi zihniyetler dunyayi hala okuzun boynuzunda duruyor zannediyorsunuz,ISLAM ummetinin yasadigi ihtilaflarin bir coklari sizlerinve sizin gibi dusunenlerin eseri....
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nitekim İmam Malik’ten, hatta bazı sahabîlerden, ehl-i beytten, ezvâc-ı tâhirattan nakledilen bir söz var: الاستواء معلوم والكيف مجهول istivâ malumdur, nasıl istivâ ettiği meçhuldür. İmam-ı Malik’e sorulduğunda böyle demiş: الاستواء معلوم والكيف مجهول والسؤال عنه بدعة birisi sormuş “nasıl istivâ ediyor” diye o da böyle cevap vermiş.

Şimdi soruya ve cevaba iyi dikkat etmek lazım. “Nasıl istivâ etti” demiş adam. Cevap bu: “İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür.” Oysa adam istivâ malum mu, meçhul mü bunu sormuyor. Nasıl istivâ etti, ben de biliyorum istivâ ettiğini, ama nasıl istivâ etti? diye soruyor.

Bu cevap iki şekilde yorumlanıyor.

Bir: İstivâ Allah Teâlâ hakkında Kur’ân’da kullanılan Allah Teâlâ’nın zâtı hakkında sıfatı olarak kullandığı bir kelimedir. Bu mânâda malumdur. Allah Teâlâ arşa istivâ etmiş midir? Etmiştir. Çünkü Allah Teâlâ Kur’ân’da bunu haber veriyor. Peki nasıl istivâ etmiştir? İşte onu bilemeyiz. Keyfiyeti meçhul çünkü. Sadece Kur’ân’da haber verildiği için biliyoruz ki istivâ diye bir şey vardır. Ama nasıl olduğunu bilemeyiz. Bu Ehl-i Sünnet kelâm alimlerinin anlama biçimidir.

İki ; İbn-i Teymiye’nin ve takipçilerinin anlama biçimi var. Onlara göre istivâ malumdur demek “istivânın ne anlama geldiğini biliyoruz o mânâda istivâ malumdur” demektir. Yerleşmek, istikrar etmek, mekan tutmak, kurulmak bu anlamda istivâ malumdur. Ama nasıl yerleşti, nasıl kuruldu nasıl mekan tuttu, nasıl oturdu, bilemeyiz. Bu anlamda keyfiyet meçhuldür.

İki farklı anlama biçimiyle karşı karşıyayız. Allah Teâlâ dileseydi arşa istivâsını bize daha net ifadelerle haber verebilirdi. Ebûbekir bin Arabi diyor ki: İstivâ kelimesinin Arap dilinde on küsur tane anlamı vardır. Bunlardan hangisi? el-Avâsım mine’l-Kavâsım’da anlatıyor: Bazı Hanbeliler bir yolculuk esnasında yolunu kesmişler. Israrla sormuşlar: “Allah nasıl istivâ etti” diye. Demiş ki: “İstivanın oturmak, mekan tutmak, yerleşmek anlamlarına geldiğini söylememi istiyorsunuz. Ama istivâ kelimesinin on küsur tane anlamı vardır. Niye bunların içerisinde diğerleri değil de bu?”


1.anlama şeklinin doğruluğu şöyleki;

“İmam Malik’e bir adam “Allâh, Arş’a nasıl istiva etmiştir?” diye sormuştur. İmam Malik de adama “Allâh’ın istivası malumdur, yani sabittir (Kur'an'da geçtiği ve bir benzetme içermediği malumdur). Keyfiyet ise imkânsızdır ve ona iman edilmesi farzdır. Bunun hakkında "Nasıl" diye soru sormak bid’at’tır” diye cevap vermiştir.

Molla Aliyyu’l-Kârî ,İmam Mâlik’in bu sözünü naklettikten sonra şöyle demiştir: “Bunu büyük İmamımız Ebû Hanîfe de tercih etmiştir.” (Mirkâtü’l-Mefâtih 8/251) Fıkh-ı Ekberi şerh ederken ise açıkça ;-''Ebû Hanîfe Müteşâbih sıfatlara inanır ve tevilinden sakınırdı.ALLAH Teâlâ'yı bu sıfatların zahirî manasından da tenzih eder, dolayısıyla Selef âlimlerinin görüşünde olduğu gibi bu husustaki bilgiyi ALLAH Teâlâ'ya havale eder. '' burdan anlamaktayız ki Molla Aliyyu’l-Kârî de İmam Malik'in bu sözünde zahiri manasınınherhengisini tercih etmediği görüşünü desteklemektedir.

Şu dediğimiz Hanbeli alim İbn-i Kudâme katılır.Haberi sıfatların manalarının tevil ya da tefsir edilmesinden sükût edilmesi” gereği ve ma'nâlârının yalnızca Allah teala tarafından bilinilebileceği hakîkati, Kitâb’ın, Sünnet’in ve Selef’in ittifakıyla sabittir.[Tahrimu’n-Nazars. 47,48,49,50]Bu konuda tevile girişmek Allah’ın zatı hakkında bilgisizce söz söylemek olacaktır. Luğavi açıdan bu lafızların manalarının bilinmesinden o manaların Allah’ın muradı olduğu neticesine varılamaz. Çünkü luğat açısından başka manalara gelmesi de söz konusu olduğu gibi, Allah’ın muradının o mana olduğunun iddiasının onayı da gerekir. Bu onay peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatıyla imkan haricine çıkmıştır. Diğer taraftan Allah kendisi hakkında bilmediğimiz halde konuşmamızı haram kılmıştır. Bu sebeple bu lafızların manalarına girilmemeli, Allah’ın muradı üzerine iman edilmelidir. [Age. s.51]Peygamberimiz bu ayetlerin manalarının bilinmesinin vacib olduğunu söylememiştir. Kendisi de açıklamamıştır [Age. s.50

Şehrestânî 'de el-Milel ve'n-Nihal' de diyor ki;;
-''Seleften bir topluluk da söz konusu sıfatların ''zahirî tefsirine'' meylederek teşbihe düşmüşlerdir.Selef içinde hem tevile bulaşmayan hem de teşbih hatasına düşmek*ten sakınanlar da olmuştur. Mâlik b. Enes bunlardan biridir ve şöyle demiştir: "İstiva malûm , nasıl olduğu ise meçhuldür. Ona olduğu gibi inanmak vacip, hakkında soru sormak ise bidattir." Ahmed b. Hanbel, Süfyân es-Sevrî, Dâvud b. Ali el-İsfahânî ve onları izleyenler de bu görüştedir.Abdullah b. Saîd el-Küllâbî, Ebu'l-Abbâs el-Kalânisî ve el-Hâris b. Esed el-Muhâsibî'nin devrine gelindiğinde bunlar Seleften bir topluluk olarak Kelâm ilmine dalmış ve Selefî akideleri kelâmı deliller ve usûlî burhanlarla desteklemeye çalışmışlardır. Bunlardan bazıları kitaplar telîf etmiş, bazıları da tedrisât faaliyetinde bulunmuştur. Örneğin Ebu'l-Hasan el-Eş'arî ile hocası arasında salâh-aslah meselesinde bir münazara yaşanmış ve aralarındaki görüş ayrılığı açığa çıkmıştır. el-Eş'arî bu son gruba meyletmiş ve onların görüşlerini kelâm yöntemleriyle desteklemeye çalışmıştır. Onun tarafından ortaya konulan bu çabalar Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinin temellerini oluşturmuştur.''

İbni Hacer Askalani'de derki;-''Mânânın Allah’ın ilmine havale edilmesi evla olan metoddur.--İstivâ müteşâbihtir, mânâsı Allah’a tafvid edilir.-Arş’a istivâ, Allah’ın arşa istikrar etmesi mânâsında değildir.--Allah zâtıyla arştadır, itikâdı yanlıştır. --Allah’ın semâda oluşu sözünün zâhiri murad değildir. Zira Allah bir mekana girmek ve hülûl etmekten münezzeh olduğundan bu sözden zâhiri (ilk akla gelen mânâsı) kasdedilmemiştir, deriz(Fethu'l Bari'den)

Hanbeli Alim İbnu'l Cevzi derki; Eğer sizler hadisi şerifleri (ve ayetleri) kabul edip manalarından konuşmayıp suküt ediyoruz demiş olsaydınız ,hiç kimse size itirazda bulunamaz ,inkar edemezdi.Fakat böyle hadisleri zahirine hamletmeniz çirkindir.Bu salih Selef Alim (Ahmed b. Hanbel) 'in mezhebinde olmayan şeyi,mezhebine sokmayın! Mezhebine öyle çirkin ,ayıp şeyleri giydirdiniz ki herhangi bir Hanbeli ,kim olursa olsun (sizin yüzünüzden) Mücessimedir denilmektedir. (İbnul Cevzi Def-u Şübbetü't-Teşbih'den naklen Bkz. Ebu Hamid bin Merzuk, Bera'atü'l-Eş'ariyyin, Bedir Yayınevi, 1994; sh 43 Tercüme: Emekli Müftü Hasib Seven )

Deliller çoğaltalıbilir ,İstiva konusunda görüldüğü gibi ilk görüş doğrudur.............
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
istiva ,istila,kusatma,hukumdarlik,hukmetme,idare etme,sahip olma, FOREVER bu kelimelerin turevleri cesitleri ve bunlarin soyundan tureyebilecek butun kelimeler YARATILMISLARIN SADECE NOKTA BAZINDA SAHIP OLDUKLARI YADA YAPABILDIKLERI SEYLERDIR.DIYEBILIRMISINIZKI OLURMU OYLE SEY TABIKI DIYEMEZSINIZ ISTERSENIZ DEYIN VE BILETINIZI HAZIRLAYIN CUNKI ISLAM DA OTURACAK YER BULAMAZ BOYLE DUSUNEN,GELELIM DETAYLARA INSANLAR DAHA DOGRUSU YARATILMISLAR HIC BIR ZAMAN ALEMLERE HUKUMDARLIK,ISTIVA,ISTILA GIBI YUKARIDA SAYDIGIMIZ FIILERI YAPAMAZ (YAPMAK ISTER AMMA MALIK OLAMAZ)DOLAYISI ILE SADECE NOKTASAL SEHIR VILAYET YADA ULKE BAZINDA OLABILIR ODA SINIRLI SADECE YARATIMISLARA VERILEN OMUR KADAR HEPSI BU SIMDI GELIYORUZ ESAS MESELEYE YARATILMISIN EVRENIN NERESINDE OLURSA OLSUN ALLAH celle cealuhunun KENDISINE SAH DAMARINDAN DAHA YAKIN OLDUGUNU BILMESI GEREKMEZMI TABIKI GEREKIR ISTERSENIZ DEMEYIN GENE BILET ALMAKTA SERBESTSINIZ KIMSE SZI TUTMUYOR,DOLAYISI ILE EVRENIN NERESINDE OLURSA OLSUN SOYLEDIGIMIZ AYETI KERIMEYE IMAN EDENSAHSIN TUTUPTA ALLAH CELLE CELAUHUNUN ISTIVASININ NE SEKILDE NASIL OLDUGUNU TARTISMASI SADECE ABESTIR.......VESSELAM ....
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tatil teşbih,temsil yapmadanmış geç bunları....9 dakkalık arapça bir konuşmadan bunumu anladın sen baya arapça biliyormuşun yavv ))
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
KALDIKI ALLAH CELLE CELAUHUNUN KENDI YARATTIGI ARS.ALEMLER,ICIN ISTIVA,ISTILA.HUKMETMEK,KUSATMAK GIBI KELIMELERI KULLANMAK SADECE YARATILMISLAR ICIN ACIKLAMA MAHIYETINDEDIR HEPSI BU YOKSA O KELIMELER ALLAH CELLE CELAUHUYA YAKISIR BICIMI NE ISE O SEKILDE KABUL EILMESI GEREKIYOR .KIRACININ OTURDUGU EVE SAHIP CIKMASI NE KADAR SACMA ISE BU KONUYU DEGIL ARAPCA PATAGONYACA BILE TARTISSANIZ SONU DUVARDIR.......
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Konu gayet açık ve nettir aslında tartışmaya bile gerek yoktur Kur an ve Sahih hadisleri ve 3 hayırlı neslin bu konuda ki sözlerine bakanlar bunu gayet iyi anlarlar bunun dışında bir metod benimseyenler ise Kur'an Sahih sünnet ve 3 hayırlı neslin yolundan ayrılmıştır o her ne kadar kendisinin bu yoldan ayrılmadığını zannetse bile
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Konu gayet açık ve nettir aslında tartışmaya bile gerek yoktur Kur an ve Sahih hadisleri ve 3 hayırlı neslin bu konuda ki sözlerine bakanlar bunu gayet iyi anlarlar bunun dışında bir metod benimseyenler ise Kur'an Sahih sünnet ve 3 hayırlı neslin yolundan ayrılmıştır o her ne kadar kendisinin bu yoldan ayrılmadığını zannetse bile

nihayet guzel bir sey yazdin insanlar bilmeliki senin yazdiklarin sadece kendilerine neyi nasil yapmasini anlatabilir,ve soyleyebilir yoksa o yukaridaki yazdiklarin bizlere ulsanlara onlardan 1200 1300 yil sonra gelip bu zayif,bu sisman,gibi tevil yapip kitap yazanlarinkine degil................................dolayisi ile o kislerin disindakilerin yazdiklarina bakanlar aynen senin dedigin gibi baska bir method un GOBEGINDEDIR ....
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
FerdiOsman akhi, bak videodaki kisi benim getirdigim su sözü zikrediyor (ilk dakikalarda):

Bir adam İmam Malik’e gelip: “Ey Ebu Abdullah! “Rahman Arş üzerine istiva etti” Allah arşa nasıl istiva eder? Diye sordu. İmam Malik bu soru üzerine çok öfkelendi.

Yere bakarak elindeki çöpleri karıştırmaya başladı, ter içinde kalmıştı. Sonra başını kaldırarak “İstivanın manası bilinen bir şeydir (malumdur), nasıllığı bizce meçhuldür. Buna iman vacip, hakkında soru sormak ise bidattir.” Dedi.

El-Beyhaki el-Esma ve’s-Sıfat: sf: 408

Ve bu söz selefin görüsüdür.

 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbniibraheem kardeş naklettiğin söz sahihtir.Bunda bir problem yok ..İmam Malik'in sözü nasıl anlaşılmalı problem burada,işte bu söz iki şekilde yorumlanıyor.Ben birinci yorumun doğru olduğuna inanıyorum,Aşağıda vereceğim Ebu Hanife,AliyyulKARİ,ibni Kudame,İbnul Cevzi,İbni Hacer ve niceleri gibi....

Birinci yorum: İstivâ Allah Teâlâ hakkında Kur’ân’da kullanılan Allah Teâlâ’nın zâtı hakkında sıfatı olarak kullandığı bir kelimedir. Bu mânâda malumdur. Allah Teâlâ arşa istivâ etmiş midir? Etmiştir. Çünkü Allah Teâlâ Kur’ân’da bunu haber veriyor. Peki nasıl istivâ etmiştir? İşte onu bilemeyiz. Keyfiyeti meçhul çünkü. Sadece Kur’ân’da haber verildiği için biliyoruz ki istivâ diye bir şey vardır. Ama nasıl olduğunu bilemeyiz. Bu Ehl-i Sünnet kelâm alimlerinin anlama biçimidir.

İkinci yorum ; İbn-i Teymiye’nin ve takipçilerinin anlama biçimi var. Onlara göre istivâ malumdur demek “istivânın ne anlama geldiğini biliyoruz o mânâda istivâ malumdur” demektir. Yerleşmek, istikrar etmek, mekan tutmak, kurulmak bu anlamda istivâ malumdur. Ama nasıl yerleşti, nasıl kuruldu nasıl mekan tuttu, nasıl oturdu, bilemeyiz. Bu anlamda keyfiyet meçhuldür. Hatta günümüzde bir takım Selefi ekolden görünenler işi dahada öteye taşımıştırla şöyleki;Abdulaziz b. Faysal er-Racihi'nin çıkardığı bir kitapta ;İstiva'nın culus anlamına geldiği ile ilgili rivayetler yapar.Bununlada yetinmez -''bu doğru bir sözdür,bunda toz bile yoktur,istivanın anlamlarındandır,Arşın üzerine yükseldi ve oturdu,Lakin oturur ama celaline ve kamaline yaraşır şekilde oturur,nasıl oturduğunu düşünmeyiz,tevil etmeyiz,tatil etmeyiz,benzetmeyiz bu İmam Malik'in ''İstiva malum''sözünün manasıdır ''- der.(Salih ibn Fevzan bu kitap için takriz yazmıştır.) Kulaklarıyla duymak isteyenler için.http://www.muslems.net/madeeh/mojaseem.MPG


Şimdi burda İki farklı anlama biçimiyle karşı karşıyayız. Allah Teâlâ dileseydi arşa istivâsını bize daha net ifadelerle haber verebilirdi. Ebûbekir bin Arabi diyor ki: İstivâ kelimesinin Arap dilinde on küsur tane anlamı vardır. Bunlardan hangisi? el-Avâsım mine’l-Kavâsım’da anlatıyor: Bazı Hanbeliler bir yolculuk esnasında yolunu kesmişler. Israrla sormuşlar: “Allah nasıl istivâ etti” diye. Demiş ki: “İstivanın oturmak, mekan tutmak, yerleşmek anlamlarına geldiğini söylememi istiyorsunuz. Ama istivâ kelimesinin on küsur tane anlamı vardır. Niye bunların içerisinde diğerleri değil de bu?”


1.anlama şeklinin doğruluğu şöyleki;

“İmam Malik’e bir adam “Allâh, Arş’a nasıl istiva etmiştir?” diye sormuştur. İmam Malik de adama “Allâh’ın istivası malumdur, yani sabittir (Kur'an'da geçtiği ve bir benzetme içermediği malumdur). Keyfiyet ise imkânsızdır ve ona iman edilmesi farzdır. Bunun hakkında "Nasıl" diye soru sormak bid’at’tır” diye cevap vermiştir.

Molla Aliyyu’l-Kârî ,İmam Mâlik’in bu sözünü naklettikten sonra şöyle demiştir: “Bunu büyük İmamımız Ebû Hanîfe de tercih etmiştir.” (Mirkâtü’l-Mefâtih 8/251) Fıkh-ı Ekberi şerh ederken ise açıkça ;-''Ebû Hanîfe Müteşâbih sıfatlara inanır ve tevilinden sakınırdı.ALLAH Teâlâ'yı bu sıfatların zahirî manasından da tenzih eder, dolayısıyla Selef âlimlerinin görüşünde olduğu gibi bu husustaki bilgiyi ALLAH Teâlâ'ya havale eder. '' burdan anlamaktayız ki Molla Aliyyu’l-Kârî de İmam Malik'in bu sözünde zahiri manasınınherhengisini tercih etmediği görüşünü desteklemektedir.

Şu dediğimiz Hanbeli alim İbn-i Kudâme katılır.Haberi sıfatların manalarının tevil ya da tefsir edilmesinden sükût edilmesi” gereği ve ma'nâlârının yalnızca Allah teala tarafından bilinilebileceği hakîkati, Kitâb’ın, Sünnet’in ve Selef’in ittifakıyla sabittir.[Tahrimu’n-Nazars. 47,48,49,50]Bu konuda tevile girişmek Allah’ın zatı hakkında bilgisizce söz söylemek olacaktır. Luğavi açıdan bu lafızların manalarının bilinmesinden o manaların Allah’ın muradı olduğu neticesine varılamaz. Çünkü luğat açısından başka manalara gelmesi de söz konusu olduğu gibi, Allah’ın muradının o mana olduğunun iddiasının onayı da gerekir. Bu onay peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatıyla imkan haricine çıkmıştır. Diğer taraftan Allah kendisi hakkında bilmediğimiz halde konuşmamızı haram kılmıştır. Bu sebeple bu lafızların manalarına girilmemeli, Allah’ın muradı üzerine iman edilmelidir. [Age. s.51]Peygamberimiz bu ayetlerin manalarının bilinmesinin vacib olduğunu söylememiştir. Kendisi de açıklamamıştır [Age. s.50

Şehrestânî 'de el-Milel ve'n-Nihal' de diyor ki;;
-''Seleften bir topluluk da söz konusu sıfatların ''zahirî tefsirine'' meylederek teşbihe düşmüşlerdir.Selef içinde hem tevile bulaşmayan hem de teşbih hatasına düşmek*ten sakınanlar da olmuştur. Mâlik b. Enes bunlardan biridir ve şöyle demiştir: "İstiva malûm , nasıl olduğu ise meçhuldür. Ona olduğu gibi inanmak vacip, hakkında soru sormak ise bidattir." Ahmed b. Hanbel, Süfyân es-Sevrî, Dâvud b. Ali el-İsfahânî ve onları izleyenler de bu görüştedir.Abdullah b. Saîd el-Küllâbî, Ebu'l-Abbâs el-Kalânisî ve el-Hâris b. Esed el-Muhâsibî'nin devrine gelindiğinde bunlar Seleften bir topluluk olarak Kelâm ilmine dalmış ve Selefî akideleri kelâmı deliller ve usûlî burhanlarla desteklemeye çalışmışlardır. Bunlardan bazıları kitaplar telîf etmiş, bazıları da tedrisât faaliyetinde bulunmuştur. Örneğin Ebu'l-Hasan el-Eş'arî ile hocası arasında salâh-aslah meselesinde bir münazara yaşanmış ve aralarındaki görüş ayrılığı açığa çıkmıştır. el-Eş'arî bu son gruba meyletmiş ve onların görüşlerini kelâm yöntemleriyle desteklemeye çalışmıştır. Onun tarafından ortaya konulan bu çabalar Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinin temellerini oluşturmuştur.''

İbni Hacer Askalani'de derki;-''Mânânın Allah’ın ilmine havale edilmesi evla olan metoddur.--İstivâ müteşâbihtir, mânâsı Allah’a tafvid edilir.-Arş’a istivâ, Allah’ın arşa istikrar etmesi mânâsında değildir.--Allah zâtıyla arştadır, itikâdı yanlıştır. --Allah’ın semâda oluşu sözünün zâhiri murad değildir. Zira Allah bir mekana girmek ve hülûl etmekten münezzeh olduğundan bu sözden zâhiri (ilk akla gelen mânâsı) kasdedilmemiştir, deriz(Fethu'l Bari'den)

Hanbeli Alim İbnu'l Cevzi derki; Eğer sizler hadisi şerifleri (ve ayetleri) kabul edip manalarından konuşmayıp suküt ediyoruz demiş olsaydınız ,hiç kimse size itirazda bulunamaz ,inkar edemezdi.Fakat böyle hadisleri zahirine hamletmeniz çirkindir.Bu salih Selef Alim (Ahmed b. Hanbel) 'in mezhebinde olmayan şeyi,mezhebine sokmayın! Mezhebine öyle çirkin ,ayıp şeyleri giydirdiniz ki herhangi bir Hanbeli ,kim olursa olsun (sizin yüzünüzden) Mücessimedir denilmektedir. Bununla beraber ,kendileri güya bir şeyi Allah'a benzetmekten veya benzetmeyi Allah'a izafe etmekten kaçınıyorlar.Bir kısım cahillerde onların bu inançlarına uymuşlardır. Sonra sizler,-Peygamberin hadisleri zahirlerine göre hamd edilir- dediniz.Mesela;bir hadisi şerifte geçen (kadem) kelimesinin zahiri manası ayaktır.Bu mana ,Allahu teala hakkında muhaldir.Bu durumunuz ,Hristiyanların durumu gibidir.Çünkü İsa (as)'ya ruhullah denilince Hıristiyanlar Allah-u teala için ,bir sıfatı da ruhtur.Yani ruhu vardır.O sıfatı Meryeme dahil olmuştur... Bu hadisler,müteşabih hadis kısmından olup manaları bilenemez dediniz.Vay acaba Allah'tan başkasının manasını bilmediği kelimenin manası nasıl zahir olur?.. Kendiliklerinden Allaha sıfat isnad ettiler,Halbuki hak celle va ala'nın sıfatlarını isbatı,zatının isbatı gibi ancak kat'i delile olur.Onlar hadislere hissin ,aklın muktezası üzere mana verip demişlerdir ki; Allah'ın gökten nuzulu hadisinin manası ,Allah bizatihi iner.Bir yerden yere naklonur.Sonrada Allah iner ama bizim düşümdüğümüz gibi değildir dediler .Böylece hadisi şerifi işiten kimseyi şaşırtıp hisse ve akla zulmetmekle müteşabih hadisleri zahiri manalarına hamletmişlerdir... Bu görüşlerin İmam Ahmed'e isnad edilmemesi için onların reddi lazım geldiği kanaatindeyim..Sukut edip de reddetmezsem ,dediklerine benim de itikad etmiş olduğumu söyleyecekler... (İbnul Cevzi Def-u Şübbetü't-Teşbih'den naklen Bkz. Ebu Hamid bin Merzuk, Bera'atü'l-Eş'ariyyin, Bedir Yayınevi, 1994; sh 43 Tercüme: Emekli Müftü Hasib Seven )

Yine selefin önde gelen Müfessirlerinden İmam Taberi İstiva'nın bir takım sözlük anlamlarını aktardıktan sonra عُلُوٌّ=/"Uluvv" ve ;اِرْتِفَاعٌ=/"İrtifa'”/”yüksekte olmak, yücelmek ve yükselmek” demektir der iken ve bu “O’nun yükselmesi mülk ve sultan yükselmesidir. Bir yerden bir yere intikal ve bir yerden ayr‎lma yükselmesi deًildir, manevi bir yükselmedir.”. der(Tefsîr-i Taberî:1/428 Mektebetü فbni Teymiyye-Kâhire);


Deliller çoğaltalıbilir ,İstiva konusunda görüldüğü gibi ilk görüş Selefin görüşüdür ve doğrudur.............
 
I Çevrimdışı

I.C.C.B

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
selam herkese.
yemenden birisi gelip istiva nedir diye ortalikta sorarmis ve hz. ömere denk gelince, hz. ömer o adami bayilana kadar dövmüs, adami yemene göndermis ve oranin valisine bu adamla kimse konusmasin diye mektup yazmistir...
imam malikin dedikleride cok mukembel dir.... ehli sünnetin görüsü budur..
ali-imran suresi 7. ayet bu meseleye deginiyor aslin da herkesin okumasini tavsiye ederim...
muhkem ve mutesabih ayetlerin ne oldugunu ve mutesabih ayetlerle kalplerinde hastalik olanlarin ugrastigini bildirmektedir. allah (hasa) arsa indi diyenlere soru, allah (hasa) arsa indi ise allahin üstünde ne kalir.? el cevap hic birsey , ali imran 7 aciklamaktadir....
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Al-i Imran / 7:
هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ ۖ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ ۗ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ ۗ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ

Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.

Gercekten mükemmel bir cevap mahiyetinde, ...


 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
الرَّحْمنُ عَلََى العَرْشِ اسْتَوَى

‘Rahman arş üzerinde istiva etmiştir’ (Tâhâ, 20/5)

إِنَّ رَبَّكُمْ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ.


‘Rabbınız, şüphesiz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da ‘Arş üzerinde istivâ edendir.’ (A‘râf, 7/54)

وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ.

‘O yücedir, büyüktür.’ (Bakara, 2/255)

تَعْرُجُ الْمَلاَئِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ.


‘Melekler ve Rûh, ona, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselirler.’ (Me‘âric, 70/4)
إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ

‘Güzel sözler O’na çıkar.’ (Fâtır, 35/10).

ن معاوية بن الحكم السلمي رضي الله عنه قال : كانت لي جارية ترعى غنماً لي قِبَـلَ أحد و الجوانية ، فاطّـلعت ذات يوم فإذا الذيب قد ذهب بشاة من غنمها ، و أنا رجل من بنى آدم آسف كما يأسفون ، لكني صككتها صكّـة فأتيت رسول الله صلى الله عليه وسلم فعظّم ذلك عليّ .

قلت : يا رسول الله أفلا أعتقها ؟

قال : ائتني بها .

فأتيته بها فقال لها : أين الله ؟

قالت : في السماء .

قال : من أنا ؟

ال : من أنا ؟

قالت : أنت رسول الله .

قال : أعتقها ، فإنها مؤمنة . رواه مسلم
.

Muâviye't -Ubnu'l -Hakem es –Sülemiyy r.a dan, şöyle dedi : Benim, Uhud ve Cevvaniyye taraflarında koyunlarımı güden bir cariyem vardı.Bir gün yanına çıkıb vardım.Birde ne göreyim, güttügü koyunlardan birisini kurt kapmış. Ben de Adem oğullarından biriyim, onların öfkelendiği gibi bende öfkelenib esef ettim. Lakin ben o cariyeye bir şamar vurdum. Akabinde Resulullah s.a.v’e gelip - cariyeye vurduğum tokatı haber verdim – Resulullah s.a.v bu şamarı aleyhime çok büyüttü. Bende, Ya Rasulallah : - yaptığım bu işten dolayı - cariyeyi azad edeyim mi ? dedim. Onu bana getir, buyurdu. Bende cariyemi Resulullah s.a.v’e getirdim. Resûlullah s.a.v cariyeye hitaben " Allah Nerede’dir " ? diye sordu. Câriye : " Semada’dır " dedi. Tekrar, " Ben kimim " ? buyurdu. Câriye : " Sen Allah'ın Resulüsün ", dedi. Bunun üzerine Resûlullah s.a.v bana: Onu azad et, çünkü o bir " Mumi’ne " dir,buyurdu. } Bu hadis sahih olup bunu Müslim İbn Ebi Şeybe el-İman (84) İbn Ebi Asım Tahricu’s-Sünne (489) Beyhaki el-Esma ve’s-Sıfat’ta hadisin akabinde (s.422) Bu sahih’tir bunu Müslim rivayet etmiştir demiştir Zehebi uluv’da bunun sahih olduğunu söylemiştir (s.105)

( صحيح لغيره ) حديث عبد الله بن عمرو بن العاص أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : ( الراحمون يرحمهم الرحمن ارحموا من في الأرض يرحمكم من في السماء )


Abdullah b Amr b el-As’ın rivayet ettiği hadise göre Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Merhamet edenlere Rahman olan Allah da merhamet eder Yerde bulunanlara merhamet ediniz ki semadaki de size merhamet buyursun.(Hadisi Ebu Davud ve Sahih olduğunu belirterek Tirmizi rivayet etmiştir. (isnadı Sahih li gayrihi’dir.

وعن أنس أن زينب بنت جحش كانت تفخر على أزواج النبي صلى الله عليه وسلم تقول: زوجكن أهاليكن، وزوجني الله من فوق سبع سماوات. وفي لفظ: كانت تقول: إن الله أنكحني في السماء. وفي لفظ أنها قالت للنبي صلى الله عليه وسلم: زوجنيك الرحمن من فوق عرشه.

هذاحديث صحيح أخرجه البخاري


Enes’in rivayet ettiği hadise göre Cahş kızı Zeyneb Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in diğer hanımlarına karşı övünerek şöyle derdi:Sizi (Peygamber efendimizle) akrabalarınız evlendirdi Ama beni yedi kat semanın üstünden Allah evlendirdi Bir lafızlada da Şüphesiz Allah semada benim nikahımı kıymıştır derdi.Bir başka lafızda o Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e Rahman beni seninle Arş’ının üstünden evlendirdi demiştir.Bu sahih bir hadis olup bunu Buhari rivayet etmiştir.

Mücahid,den dedi ki : İbn Abbas,a : Bir takım kimseler kader hakkında ileri geri konuşuyorlar denilince,şöyle dedi : Bunlar kitabı yalanlıyorlar.Eğer onlardan birisini saçlarından yakalayacak olursam onun perçemini yolarım .Şüphesiz Allah,hiçbir varlığı yaratmadan önce Arşı üzerinde idi.Sonra yaratıkları yarattı ve kıyamet gününe kadar ne olacaksa hepsini yazdı.İşte insanlar da takdir edilip bitirilmiş bir işe uygun olarak haraket etmektedirler (*)

(*)-Hadisin senedi Sahih tir. El-Acurri bu hadisi eş-Şeri,a adlı eserinde (s.293) el-Lalekai es-Sünne (I,91/b) de İbn Kudame de el-Uluv adlı eserinde (169/a) de tahric etmiş bulunmaktadır.

Sabit el-Bunani,den dedi ki Davud aleyhisselam namazı uzun kılar,sonra rükü yapar,sonra başını semaya kaldırıp arkasından şöyle dua ederdi :Ey semayı imar eden,başımı kölelerin rablerine (efendilerine) baktığı gibi sana doğru kaldırıyorum ey semanın sakini (*)

(*)-Hadisin senedi sahih tir.Bu hadisi el-Lalekai es-Sünne de (I,92/b) rivayet etmiş İbn Kudame el-Makdisi de ondan naklen İsbatu Sıfati,l-Uluvv lillahi Teala adlı cüzünde (162/b) de nakletmiştir.
أبو بكر الصديق رضي الله عنه:
لما مات النبي صلى الله عليه وسلم، صعد أبو بكر رضي الله عنه المنبر فحمد الله وأثنى عليه ثم قال: «أيها الناس! إن كان محمدٌ إلهكم الذي تعبدون فإن إلهكم محمدًا قد مات، وإن كان إلهكم الذي في السماء فإن إلهكم لم يمت، ثم تلا: ﴿وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ﴾ (2) إسناده حسن


Hz. Ebû Bekr (r.a.), Hz. Peygamber vefat edince şöyle demiştir: Her kim Muhammed’e kulluk ediyorsa bilsin ki O, ölmüştür. Kim semadaki Allah’a kulluk ediyorsa, bilsin ki O, diridir ve asla ölmeyecektir.﴾Muhammed, ancak bir peygamberdir.Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisingeriye mi döneceksiniz﴿Zehebî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman, Kitabu’l-Arş, Beyrut, 1464/2003, s. 35.İsnadı hasen’dir

Ömer b. el-Hattâb (r.a.), bir keresinde yaşlı bir kadına (ki, rivayetlerden bu kadının Havle bint-ü Sa’lebe olduğu anlaşılmaktadır) rastladı. Kadın, Ömer (r.a.)’i durdurdu ve O’nunla sohbet etti. Bu arada Hz. Ömer’in yanında bulunan bir adam:

“Ey mü’minlerin emiri, sen yanındaki bu kadar insanı, şu yaşlı kadın için mi bekletiyorsun deyince
Hz. Ömer: “Yazıklar olsun sana. Sen, bu kadının kim olduğunu biliyor musun!? O, yedi kat semanın üzerinde bulunan Allah’ın, şikâyetini işittiği ve hakkında; “Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitti. Allah, ikinizin birbirinizle konuşmasını işitir. Çünkü Allah işitendir görendir(Mücâdele, 58/1.)âyetini indirdiği bir kadındır.”Cüveynî, Ebû Muhammed Abdullah b. Yûsuf, Risâle fî İsbâti’l-İstivâi ve’l-Fevkiyye, Nşr. Ahmed Muâz ‘Ulvân, Riyad, 1419/1998, s. 60

Süleymân et-Temîmî rahımullah şöyle demiştir: “Şayet bana ‘Allah nerededir? diye sorulsaydı, elbette ki semadadır derdim. Eğer ‘sema yaratılmadan önce Arş neredeydi?’ diye sorulsa, suyun üzerindeydi derdim, ‘peki su yaratılmadan önce Arş neredeydi?’ şeklinde bir soru sorulsa, o zaman bilmiyorum derdim.” İbn Ebî Şeybe, Kitabu’l-Arş, s. 80.ayrıc bkz:Buhari ef-Ali’l ibad ver Redd Alel-Cehmiyye

Allah c.c’nun kendisini Kitâb’ında ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’inde O’nun Sünnet’inde vasfetmiş olduğu el-‘Uluv ve el-İstivâ sıfatlarını, nefyedip inkar etmek ve bunca ayet ve hadisi tahrif ederek reddetmek olduğundandır.

Zira geçmişteki ümmetler de böyle bir belayı düşmüşlerdi.

﴿فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنْ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ.﴾

‘O zulmeden (Yahûdîler var ya) emir olundukları (tövbe ettik manasına gelen hıtta kelimesine denilmeyen bir nun ilave ederek hınta kelimesine) tebdil ettiler. Biz de, o zalimlere, yaptıkları fıskın karşılığı olarak, gökten bir azap indirdik.’ (Bakara, 2/59)

Aynen de Cehmiyye ve takipçileri Allah c.c’nun Kur’ân’da İstivâ olarak zikretmiş olduğu bu ilahi sıfatı denilmeyen bir lam ilave ederek İstevlâ diye tebdil ettiler.

Böylelikle Allah c.c’ istenilmeyen bir sıfatla vasfetmiş oldular. Geçen ümmetlerden de Allah c.c’ böyle ilâhî bir vahye dayanmadan vasfedenler olmuştu da Allah c.c şöyle buyurmuştu:

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ.


‘İzzet sahibi rabbin onların (müşriklerin uygunsuz) vasıflandırmalarından münezzehtir.’ (Sâffât, 37/180)

Allah'ı Rasül'den ve O'nun sahabesinden Daha iyi vasfederiz diye İddia eden Dallinler bu naslar kıyamet gününde sizin aleyhinize bir şahittir.
 
Üst Ana Sayfa Alt