Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Münafikun Suresi İniş Sebebi

Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبي الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
63- MUNÂFİKÛN SÛRESİ

Medîne'de ve Hacc Sûresinden sonra nazil olmuştur.[1]

1. Munâfıklar sana geldiklerinde "Şehâdet ederiz ki muhakkak sen Allah'ın Rasûlü'sün." derler. Allah da bilir ki sen elbette O'nun Rasûlü'sündür. Allah, munâfıkların şubhesiz yalancılar olduklarına şehâdet eder.
Abdullah ibn Raca kanalıyla Zeyd ibn Erkam'dan rivayette o şöyle anlatıyor: Bir ğazvede idim. Abdullah ibn Ubeyy'in: "Rasûlullah'ın yanında olanlara infakta bulunmayın ki yanından dağılıp gitsinler. O’nun yanından (Medîne’ye) döndüğümüzde elbette azîz olan, zelîl olanı oradan çıkaracaktır." dediğini duydum ve bunu amcama -veya Umer ibnu'l-Hattâb'a- söyledim, o da gidip Peygamber'e (sas) söylemiş. Allah'ın Rasûlü (sas) beni çağırıp sordu, ben de duyduklarımı Allah'ın Rasûlü'ne de söyledim. Peygamber (sas), Abdullah ibn Ubeyy ve arkadaşlarına haber gönderip çağırttı. Böyle bir şey söylemediklerine yemin ettiler, Rasûlullah da (sas) onları doğrulayıp beni yalanladı. Beni öyle bir üzüntü kapladı ki o zamana kadar başıma böyle bir üzüntü gelmemişti. Evimde oturup dışarı çıkamaz hale geldim. Amcam geldi ve: "Olsa olsa bu söylediklerinle Rasûlullah'ın (sas) seni yalanlamasını ve sana kızmasını istemiş olabilirsin." dedi. İşte bu hadise üzerine Allah Tealâ (cc): Munâfıklar sana geldiklerinde..." âyet-i kerimesini indirdi de Peygamber (sas) bana haber gönderdi, yanına vardığımda bana: "Ey Zeyd, muhakkak ki Allah seni doğruladı." buyurdular.[2]
Tirmizî'nin kendi isnadıyla yine Zeyd ibn Erkam'dan rivayetle tahric ettiği hadis biraz daha ayrıntılı. Bu rivayette Zeyd ibn Erkam şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sas) ile bir ğazvede idik. Bedevîlerden bir grup da bizimle birlikteydiler. Bir konaklama yerinde herkes suya koştu, o bedevîler bizden önce davrandılar ve içlerinden birisi suyun başına geldi, akmayıp toplanması için etrafına taş dizdi ve toplanan suyun üzerine deriden bir örtü örterek arkadaşlarının gelmesini bekledi. Bu arada ensârdan birisi o bedevînin bulunduğu yere geldi, devesinin yularını bıraktı ve suyun üzerindeki kırbayı kaldırdı ki hayvan su içebilsin. Bedevî de devenin su içmesini engelleyerek elindeki sopayı kaldırıp o ensarînin başına vurup kafasını yardı. Kafası yarılan ensârî Abdullah ibn Ubeyy'in yanına geldi. Onun arkadaşlarından birisiydi. Başına gelenleri anlatınca Abdullah ibn Ubeyy kızdı ve: "Rasûlullah'ın yanındakilere infakta bulunmayın ki çevresindeki bedevîler dağılıp gitsinler." dedi. Bedevîler, yemek vakti olunca Rasûlullah'ın (sas) etrafında toplanıyorlardı. Abdullah ibn Ubeyy şöyle devam etti: "Bedevîler, Muhammed'in etrafından dağılıp gittikten sonra ona yemek götürün; o ve beraberindekiler o zaman yemek yesinler." deyip çevresindeki arkadaşlarına da: "Şayet Medîne'ye dönerseniz mutlaka azîz olan zelîl olanı oradan çıkaracaktır." dedi. Bundan sonrasını Zeyd şöyle anlatıyor: Ben, bu ğazvede Rasûlullah'ın (sas) terkisinde idim. Abdullah ibn Ubeyy'in bu sözlerini duydum ve amcama haber verdim. Amcam da Peygamber'e (sas) gidip O'na haber verdi de Rasûlullah (sas) İbn Ubeyy'i çağırdı. İbn Ubeyy de yemin edip böyle söylediğini inkâr etti. Allah'ın Rasûlü (sas) onu doğrulayıp beni yalanladı. Amcam bana gelip: "Bu yaptığınla olsa olsa Rasûlullah'ın (sas) sana kızmasını istemiş olmalısın; biliyor musun Allah'ın Rasûlü ve muslumanlar seni yalanladılar." dedi. O kadar üzüldüm ki daha önce hiç kimse bu kadar üzülmemiştir. Ben, üzüntüden başımı eğmiş halde Rasûlullah'ın yanında yürürken Peygamber (sas) birden bana döndü, kulağımı hafifçe çekti, yüzüme güldü. Dünyada ebedî olarak kalmam dahi bana bundan daha sevimli olmazdı. Sonra Ebu Bekr, bana ulaştı ve: "Allah'ın Rasûlü sana ne söyledi?" diye sordu. Ben: "Bir şey söylemedi, sadece kulağımı hafifçe çekti ve yüzüme güldü." dedim. "Sana müjdeler olsun." dedi. Sonra Umer ibnu'l-Hattâb bize kavuştu, Ebu Bekr'e söylediğimi ona da söyledim. Sabah olunca Rasûlullah (sas) bize Munâfikûn Sûresini okudu"[3]
Adem ibn Ebî İyâs kanalıyla yine Zeyd ibn Erkam'dan gelen başka bir rivayette de sadece bu âyet-i kerimenin değil "Oysa izzet Allah'ın, Rasûlü'nün ve mu'minlerindir. Fakat munâfıklar bunu bilmezler." (âyet: 8) âyet-i kerimesine kadar olan âyetlerin bu hadise üzerine indiği belirtilmektedir.[4]
Amr ibn Hâlid kanalıyla gelen başka bir rivayette de Peygamber'in (sas), bu âyet-i kerimenin nuzûlü üzerine munâfıklara istiğfarda bulunmalarını söylediği, onlarınsa tevbe istiğfar etmek yerine başlarını çevirip gittikleri[5]; Beşîr ibn Muslim'den gelen bir rivayette de kendisine: "Ey Ebu Hubâb, senin hakkında şiddetli âyetler nazil oldu. Rasûlullah'a git de senin için istiğfar ediversin." denildiğinde başını çevirdiği ve: "İman et, dediniz iman ettim; zekât ver, dediniz verdim; kala kala bir tek Muhammed'e secde etmem kaldı." dediği[6] ayrıntısına yer verilmektedir.
Tirmizî'deki başka bir rivayette hadisenin Tebuk Ğazvesi sırasında olduğu[7] Suyûtî'deki rivayetlerden birinde de Sûrenin Tebuk Ğazvesinde ve gece nazil olduğu[8] ayrıntısı varsa da Abdullah ibn Ubeyy bu ğazveye katılmadığına göre bu ayrıntı, ravilerden birinin hatası olmalıdır. Hadisenin Mustalik Oğulları Ğazvesinde ve Mureysî' kuyusu başında olduğunda tarihçiler ve diğer hadis imamları muttefiktirler.
Nitekim yine Tirmizî'de İbn Ebî Umer kanalıyla Câbir ibn Abdullah'tan gelen bir rivayette bu husus açıkça belirtilmiştir. Bu rivayette Câbir şöyle anlatıyor: Allah'ın Rasûlü ile bir ğazvede, Mustalik Oğullan Ğazvesindeydik. Muhâcirlerden bir adam ensârdan bir adama eliyle (elinin tersiyle) vurdu. Muhâcirlerden olan adam: "Yetişin ey muhâcirler." diye, ensârdan olan da: "Yetişin ey ensâr!" diye bağırdı, az daha birbirlerine gireceklerdi ki Rasûlullah'a bu durum ulaşınca: "Nedir bu câhiliye davası?!" diye sordular. "Muhâcirlerden birisi, ensârdan birisine vurmuş." dediler. Rasûl-i Ekrem (sas): "Bırakın bu kokuşmuş şeyleri." buyurdular. Rasûl-i Ekrem'in bu sözünü Abdullah ibn Ubeyy duyunca: "bunu da mı yaptılar? Vallahi eğer Medîne'ye dönecek olursak mutlaka azîz olan zelîl olanı oradan çıkaracaktır." dedi. Umer ibnu'l-Hattâb: "Ey Allah'ın elçisi, beni bırak şu munâfığın boynunu vurayım." dedi. Peygamber (sas): "Bırak onu; insanlar, Muhammed ashabını öldürüyor demesinler." Umer ibnu'l-Hattâb'dan başkaları şöyle naklederler: Abdullah ibn Ubeyy'in oğlu Abdullah babasına: "Allah'a yemin ederim ki Medîne’ye dönmeden zelîl'in sen, azîzin de Rasûlullah olduğunu ikrâr edeceksin." dedi, o da oğlu Abdullah'ın bu söylediğini yaptı.[9]
Vâhidî'nin zikrettiğine göre tefsir ve Siyer âlimleri şöyle anlatırlar: Allah'ın Rasûlü Mustalik Oğullan Ğazvesinde iken Mureysî' suyu başında konaklamışlar. İnsanlar su almak üzere suyun başında toplanmışlar. Bu arada Ğifâr Oğullarından Umer ibnu'l-Hattâb'ın işçisi Cahcâh ibn Saîd el-Ğifârî ile Hazrec Oğullarından Sinan el-Cuhenî suyun başında munakaşaya tutuşmuşlar. Sinan el-Cuhenî "Yetişin ey ensâr topluluğu!" diye bağırırken, Cahcâh el-Ğifârî de "Yetişin ey muhâcirler topluluğu!" diye bağırmış.
Medîne-i Munevvere'ye dönüşlerinde Medîne girişinde Abdullah ibn Ubeyy gelip de şehre girmek isteyince oğlu Abdullah: "Geri çekil, giremezsin, ta ki Allah'ın Rasûlü (sas) girmene musaade edinceye ve kimin azîz, kimin de zelîl olduğunu insanlar bilinceye kadar." demiş de İbn Ubeyy, oğlunun bu yaptığını Rasûlullah'a (sas) şikâyet etmiş. O da İbn Ubeyy'in girmesine musaade etmesi haberini göndermiş de böylece Medîne-i Munevvere'ye girebilmiş. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerimeler inip de yalancılığı açıkça ortaya çıkınca "Ey Ebu Hubâb, senin hakkında çok şiddetli âyetler nazil oldu; Rasûlullah'a git de senin için istiğfar ediversin." denilmiş de o başını çevirip gitmiş. İşte "Onlara, gelin Allah'ın Rasûlü sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirdiler..." kavli budur.[10]
Vâhidî'nin bu haberini Taberî, Abdullah ibn Ebî Bekr ve Muhammed ibn Yahya ibn Hibbân'dan rivayetle daha geniş bir şekilde şöyle nakleder:
Rasûlullah'a (sas) Mustalik Oğullarının, Peygamber'in (sas) hanımlarından Cuveyriyye'nin babası el-Hâris ibn Dırâr komutasında kuvvet topladıkları haberi ulaşınca Rasûlullah (sas) onların üzerine yürüdü ve Kadîd tarafından sahile doğru Mureysî adındaki su başında onlarla karşılaştı. İki ordu birbirine girdi ve yapılan savaşta Allah Tealâ (cc) Mustalik Oğullarını bozguna uğrattı da onlardan öldürülenler öldürüldü, Rasûlullah (sas) oğullarını, kadınlarını ve mallarını ğanimet olarak aldı. Savaş esnasında Hişâm ibn Sabâbe adında Kelb ibn Avf ibn Amir oğullarından birisi yanlışlıkla ensârdan birisi tarafından öldürülmüştü. Ubâde ibnu's-Sâmit'in ashabından olan bu ensârî, onu düşman sanarak yanlışlıkla öldürmüştü.
İnsanlar henüz bu suyun başındalarken bir ara insanların sucuları suyun başına gelmişler. Umer ibnu'l-Hattâb’ın da Ğifâr Oğullarından Cahcah ibn Saîd adında bir işçisi atını yedekleyerek suyun başına gelmiş. Avf ibnu'l-Hazrec Oğullarının dostu Sinan el-Cuhenî ile suyun başında karşılaşıp sıkışmışlar ve tartışmaya başlamışlar. Sinan el-Cuhenî "Yetişin ey ensâr!" diye bağırırken Cahcâh da "Yetişin ey muhâcirler!" diye bağırmış Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl buna çok kızmış. Yanında kabilesinden bir grup ve henüz yaşı küçük olan Zeyd ibn Erkam da varmış. İbn Ubeyy: "Bunu da mı yaptılar? Çoğaldılar da bizi beldemizden mi kovacaklar? Bizim ve Kureyş celâbîbi'nin misali aynen "Besle köpeğini yesin seni" misali gibidir. Ama Allah’a yemin olsun ki eğer Medîne’ye dönecek olursak elbette azîz olan zelîl olanı mutlaka oradan çıkaracaktır." dedi sonra da yanında bulunan kabilesinden arkadaşlarına: "Bunu kendinize siz yaptınız: Onları beldenize aldınız, mallarınızı onlarla paylaştınız. İşte yaptığınızın neticesi. Allah'a yemin olsun ki şayet elinizdekileri onlara vermeyip tutsaydınız ülkenizden ayrılıp başka taraflara giderlerdi." dedi. Onun bu sözlerini duyan Zeyd ibn Erkam oradan ayrılıp Peygamber'in (sas) yanına geldi ve Peygamber (sas) ğazveyle ilgili işlerini bitirirken duyduklarını O'na haber verdi. O olanları Peygamber'e (sas) haber verirken Umer ibnu'l-Hattâb da Efendimiz'in (sas) yanında idi. "Ey Allah'ın elçisi, Abbâd ibn Bişr ibn Vakş'a emret, gidip şu adamı öldürsün." dedi. Rasûlullah (sas): "Ey Umer, insanlar, Muhammed ashabını öldürüyor, dedikleri zaman halimiz nice olur? Hayır, fakat insanlara buradan ayrılacağımızı ilân et." buyurdu. Vakit, Peygamber'in (sas) normal olarak yola çıkacağı bir vakit değildi. Yola çıkıldı ve Abdullah ibn Ubeyy, Zeyd ibn Erkam'in konuştuklarını Peygamber'e (sas) ulaştırdığını öğrenince Peygamber'e (sas) geldi ve onun söylediklerini söylemediğine, onları konuşmadığına yemin etti. Abdullah, kavmi nezdinde büyük, kendisine saygı gösterilen şerefli birisiydi. Peygamber'in (sas) ashabından yanında bulunan ensârdan bazıları: "Ey Allah'ın elçisi, çocuk belki de yanlış anlamış, sözü iyi bellememiştir." diyerek Abdullah ibn Ubeyy'i mudafaa etmek istediler. Allah'ın Rasûlü (sas) yalnız kaldığında Useyd ibn Hudayr yanına geldi, onu nubuvvet selâmıyla selâmladı, sonra: "Ey Allah'ın elçisi, daha önce yola çıkma âdetin olmayan bir zamanda yola çıktın." dedi. Rasûlullah (sas): "Arkadaşınızın söylediği sana ulaşmadı mı?" buyurdu. Useyd: "Hangi arkadaşımız ey Allah'ın elçisi?" diye sordu. Peygamber (sas): "Abdullah ibn Ubeyy.." dedi. Useyd: "Ne demiş?" diye sordu da Peygamber (sas): "Eğer Medîne’ye dönerse azîz olanın mutlaka zelîl olanı oradan çıkaracağını iddia etmiş." buyurdu. Useyd: "Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın elçisi, dilersen sen onu oradan çıkarırsın; elbette zelîl olan odur, azîz olan sensin." deyip şöyle devam eder: "Ey Allah'ın elçisi, ona rıfk ile muamele et. Alalh'a yemin olsun, Allah seni Medîne’ye getirdiğinde kabilesi ona taç giydirmeye hazırlanıyordu. O, senin bu krallığını ondan aldığına inanıyor."
Rasûlullah o gün ve gecesi boyunca, ertesi günün ilk saatlerinde de ashabını yürüttü, yola devam ettiler. O gün güneş etkisini gösterip yakmaya başlayınca konakladılar. iyice yorulan insanlar toprağa yayılıp uyuyakaldılar. Peygamber (sas), insanlar Abdullah ibn Ubeyy ile ilgili o konuyu konuşmaya fırsat bulamasınlar diye iyice yoruluncaya kadar onları yürütmüştü. Sonra insanları tekrar yola çıkardı ve hicaz bölgesine ulaşarak Fuvayku'n-Nakî'de Nak'â' (veya Bak'â') adındaki bir su başında tekrar konakladılar. Oradan yola çıktıklarında öyle bir fırtına çıktı ki insanlar bundan çok eziyet görüp korktular. Rasûlullah (sas): "Korkmayın, bu fırtına kâfirlerin büyüklerinden birisinin ölümü üzerine esmiştir." buyurdular. Medîne-i Munevvere'ye geldiklerinde duydular ki Kaynukâ' Oğullarından Rifâ'a ibn Zeyd ibn Tâbut o gün ölmüş. Ki yahudilerin büyüklerinden ve munâfıklara yataklık eden birisiydi. İşte bütün bunlar üzerine Allah Tealâ'nın (cc) munâfıkları zikrettiği Sûre Abdullah ibn Ubeyy ve onunla birlikte onun gibi olanlar hakkında nazil oldu, "O munâfıklar sana geldiklerinde..." buyruldu. Bu Sûre-i celilenin inmesi üzerine Peygamber (sas), Zeyd'in kulağını tutmuş ve ona: "Allah Tealâ senin kulağının duyduğunu tasdik eyledi." buyurmuştur.[11]
Mustalik Oğullan Ğazvesi Hicretin beşinci yılında olduğuna göre bu sûrenin nuzûlü de bu sene olmuş demektir.[12]

5. Onlara: "Gelin, Allah'ın Rasûlü sizin için mağfiret dilesin." denildiği zaman başlarını çevirdiler. Ve sen, onların büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.
Bu âyet-i kerime de seleften bir çoklarının söylediği gibi Abdullah ibn Ubeyy hakkında inen âyetlerdendir. Onun, bu âyetin inişine sebep olan davranışını Muhammed ibn İshak şöyle anlatıyor:
Bize İbn Şihâb ez-Zuhrî'nin anlattığına göre Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl'ün cuma namazında Mescid-i Nebevî'de durduğu bir yeri vardı. Kendisinin ve kavminin saygıdeğer bir yeri olması hasebiyle o yerde durması engellenmezdi. Peygamber (sas) hutbe okumak üzere kalktığında Abdullah ibn Ubeyy de kalkar ve: "Ey insanlar, işte Allah'ın Rasûlü aranızda; Allah onunla sizi şereflendirdi ve yüceltti. Binaenaleyh ona yardım edin, destek olun, dinleyin ve itaat edin." der ve otururmuş.
Nihayet Uhud Ğazvesinde yaptığı şeyi yapınca yani askerin üçte biriyle geri dönünce muslumanlar da Medîne'ye ğazveden dönüp geldiklerinde eskiden yaptığı gibi ayağa kalkıp konuşmak istedi. Muslumanlar, elbisesinin uçlarından çekerek dediler ki: "Ey Allah'ın düşmanı, otur; sen buna lâyık değilsin, yapacağın işi yaptın." O da kalkıp insanların omuzlarına basa basa Mescid’den çıktı, bir yandan da: "Allah'a andolsun ki ben, sanki büyük bir şey söyleyecekmişim gibi davrandılar. Halbuki kalkıp konuşsaydım onun (Peygamber'in) durumunu daha da kuvvetlendirecektim." diyordu.
Ensârdan birisi Mescid'in kapısında onunla karşılaşıp: "Yazıklar olsun sana, neyin var?" dedi. O da: "Ben kalkıp onun (Muhammed'in) durumunu pekiştirecektim ki arkadaşlarından bazıları beni çekip oturtmak ve tartaklamak istediler. Sanki ben, kalkıp onun durumunu zorlaştıracak büyük bir şey söyleyecekmişim gibi." dedi. Kendisine: "Yazıklar olsun sana, dön de Rasûlullah senin için mağfiret dilesin." dediklerinde o: "Andolsun ki ben, onun benim için mağfiret dilemesini istemem." dedi.[13]

6. Onlar için ha istiğfar etmişsin, ha onlara istiğfar etmemişsin, haklarında birdir. Allah onları kesinlikle yarlığamaz. Hiç şubhesiz Allah, fâsıklar topluluğuna hidayet etmez.
Daha önce (Tevbe Sûresinin 80. âyetinin nuzûl sebebinde) de geçtiği üzere Hişâm ibn Urve'nin, babasından rivayetine göre Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl, Peygamber ve ashabı hakkında: "Onlara infakta bulunmazsanız ashabı çevresinden dağılır gider." demişti. Yine: "Medîne’ye varınca elbette azîz olan, zelîl olanı oradan çıkaracaktır." diyen de o idi. Allah Tealâ (cc): "Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar için yetmiş kere istiğfar etsen de Allah, hiçbir zaman onları mağfiret edecek değildir." (Tevbe, 9/80) âyet-i kerimesi nazil olduğunda Peygamber (sas): "Yetmişten fazla istiğfar edeceğim." buyurdu da Allah Tealâ (cc): "Onlar için ha istiğfar etmişsin, ha onlara istiğfar etmemişsin, haklarında birdir. Allah onları kesinlikle yarlığamaz..." âyet-i kerimesini indirdi.[14]

7. Onlar öyle kimselerdir ki "Allah'ın Peygamberi'nin yanında bulunanlara infak etmeyin de dağılıp gitsinler." derler. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ama o munâfıklar bunu anlamazlar.
8. Onlar; "Şayet Medîne’ye dönersek, andolsun ki azîz, şerefli ve kuvvetli olanlar, zelîl ve zayıf olanları oradan muhakkak çıkaracaktır." diyorlardı. Oysa izzet Allah'ın, Rasûlü 'nün ve mu'minlerindir. Fakat munâfıklar bunu bilmezler.
Taberî'nin Ahmed ibn Mansûr kanalıyla İkrime'den rivayetle zikrettiğine göre Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl'un Hubâb adında bir oğlu varmış ve Rasûlullah (sas) onun adını Abdullah olarak değiştirmiş. İşte bu Abdullah, Rasûl-i Ekrem'e (sas) gelmiş ve: "Ey Allah'ın elçisi, babam Allah'a ve Rasûlü'ne eziyet veriyor, beni bırak onu öldüreyim." demiş. Rasûlullah da (sas): "Babanı öldürme." buyurmuş. Bir süre sonra Abdullah tekrar gelmiş ve: "Ey Allah'ın elçisi, babam Allah'a ve Rasûlü'ne eziyet veriyor, beni bırak onu öldüreyim." demiş. Rasûlullah (sas) yine: "Babanı öldürme." buyurmuş. O: "Ey Allah’ın elçisi, abdest al da abdest aldığın sudan ona içireyim. Belki kalbi yumuşar." demiş, Rasûlullah da (sas) abdest alıp o sudan Abdullah'a vermiş; o da götürüp babasına içirmiş ve: "Biliyor musun sana ne içirdim?" demiş, babası: "Evet, bana annenin sidiğini içirdin." demiş. Abdullah da: "Vallahi hayır, sana Rasûlullah'ın abdest suyundan içirdim." demiş.
İkrime der ki: Abdullah ibn Ubeyy onların (kavminin) içinde şânı yüce birisiydi. İşte onlar hakkında, yani munâfıklar hakkında "Onlar öyle kimselerdir ki "Allah'ın Peygamberi'nin yanında bulunanlara infak etmeyin de dağılıp gitsinler." derler..." âyet-i kerimesi nazil olmuştur. "Şayet Medîne’ye dönersek, andolsun ki azîz, şerefli ve kuvvetli olanlar, zelîl ve zayıf olanları oradan muhakkak çıkaracaktır." diyen de yine Abdullah ibn Ubeyy'dir. Rasûlullah (sas) ve beraberindekiler Medîne-i Munevvere'ye gelince Abdullah ibn Ubeyy'in oğlu kılıcını eline almış ve babasına: "Medîne’ye dönecek olursak azîz olanın, zelîl olanı oradan çıkaracağını iddia ediyordun. Allah'a yemin ederim ki Rasûlullah izin verinceye kadar Medîne’ye giremeyeceksin." demişti.[15]
İbn Ebî Hâtim'in Muhammed ibn Azîz kanalıyla Urve ibnu'z-Zubeyr ve Ensârdan Amr ibn Sâbit'ten rivayetinde onlar şöyle anlatıyorlar: Rasûlullah'ın (sas) el-Muşellel ile deniz arasında bulunan azgın Menât'ı yok ettiği Mureysî Ğazvesine gittiğinde Hâlid ibnu'l-Velîd'i gönderip Menât'ı yıkmıştı. İşte bu ğazvede biri muhâcirlerden, diğeri de ensârın muttefiki olan Behz kabilesinden iki kişi dövüştüler. Bu kavgada muhâcirlerden olan kişi, Behz kabilesinden olana ğalebe çaldı da Behz kabilesinden olan o kişi: "Ey ensâr topluluğu yetişin." dedi. Ensârdan bazıları ona yardıma gittiler. Muhâcirlerden olan kişi de "Yetişin ey muhâcirler topluluğu." dedi ve muhâcirlerden bazı kişiler de ona yardıma koştular. Öyle ki muhâcir ve ensârdan o kişiler arasında bir itişip kakışma oldu, sonra araları ayrıldı. Munâfıklardan -veya kalbinde hastalık olan- bir kişi Abdullah ibn Ubeyy ibn Selûl'a gidip: "Bir zamanlar sen isteniyor ve atılıyordun. Şimdi ne faydası ne de zararı dokunmayan birisi oldun. Şu örtülüleri -onlar, yeni hicret eden herkese örtülüler anlamına gelen celâbîb diyorlardı- bize üstün kıldın." Allah düşmanı Abdullah ibn Ubeyy dedi ki: "Medîne’ye döndüğümüzde içimizden azîz olan elbette zelîl olanı oradan çıkaracaktır." Munâfıklardan olan Mâlik ibnu'd-Duhşum dedi ki: "Ben size, Rasûlullah'ın yanında bulunanlara yardım etmeyin ki yanından dağılıp gitsinler." demedim mi?"[16] Bunu Umer ibnu'l-Hattâb işitip yürüdü ve Rasûlullah'ın (sas) yanına geldi: "Ey Allah'ın elçisi, bu adam hakkında bana izin ver, o halkı fitneye düşürüyor. İzin ver ki onun boynunu vurayım." dedi. Umer ibnu'l-Hattâb, Abdullah ibn Ubeyy'i kastediyordu. Rasûlullah (sas): "Ey Umer, ben sana onu öldürmeni emredersem gerçekten onu öldürür müsün?" buyurdu. Umer ibnu'l-Hattâb: "Allah'a andolsun ki onu öldürmemi emredersen muhakkak onun boynunu vururum." dedi. Rasûlullah (sas) ona: "Otur." buyurdular. Bu sırada ensârdan ve Abdu'l-Eşhel Oğullarından olan Useyd ibn Hudayr geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, bana izin ver şu halkı fitneye düşüren adamın boynunu vurayım." dedi. Rasûlullah (sas): "Ben onu öldürmeni emredersem gerçekten onu öldürür müsün?" buyurunca "Evet, Allah'a andolsun ki bana onu öldürmemi emredersen kulağının dibinden kellesini kılıcımla kopartırım." dedi. Rasûlullah (sas) ona da: "Otur." buyurdu. Sonra ashabına "Yola çıkılacağını ilân etmelerini emretti ve sıcakta yola çıkıldı. O gün ve gecesi yol aldılar. Ertesi günü de yürüyüşe devam ettiler, sonra konakladılar, sonra yine aynı şekilde sıcakta yola çıkıldı ve el-Muşellel’den itibaren üç gün yürüyerek Medîne’de sabahladılar.
Rasûlullah (sas) Medîne’ye gelince Umer ibnu'l-Hattâb'a haber gönderip buyurdu ki: "Ey Umer, eğer ben onu öldürmeni emretseydim onu öldürür müydün? Umer ibnu'l-Hattâb: "Evet ey Allah'ın elçisi." dedi. Bunun üzerine Peygamber (sas): "O gün eğer onu öldürmüş olsaydın birçok kişinin burnunu sürtmüş olurdun. Bugün de onu öldürmelerini emretsem elbette bu emrime imtisal ederler. Ancak insanlar, benim ashabım arasına fitne kattığımı ve onları birbirine kırdırdığımı söylerler." buyurdu ve işte bunun üzerine Allah Tealâ (cc): "Onlar öyle kimselerdir ki, Allah'ın Rasûlü'nün yanında bulunanlara hiçbir şey infak etmeyin ki dağılıp gitsinler, derler..." kavlini indirdi.[17]

9. Ey iman etmiş olanlar, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa onlar husrana uğrayanların ta kendileridir.
Mufessirlerden bazısı bu âyet-i kerimenin de munâfıklar hakkında nazil ol-duğunu söylerken diğer bazısı da mu'minler hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.[18]

________________________________________
[1] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/882..
[2] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Munâfikûn, 63/1; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Munâfikûn, 63/1, hadis no: 3312.
[3] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Munâfikûn, 63/2, hadis no: 3313; Vâhidî, age. s. 307.
[4] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Munâfikûn, 63/2.
[5] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Munâfikûn, 63/3.
[6] Taberî, age. XXVIII,71.
[7] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Munâfikûn, 63/3, hadis no: 3314.
[8] Lubâbu'n-Nukûl, n,169.
[9] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Munâfikûn, 63/4, hadis no: 3315; Ahmed ibn Hanbel. Musned, 111,392-393.
[10] Vâhidî, age. s. 307-308.
[11] Taberî, age. XXVIII,74-76; İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Beyrut 1391/1971, 01,302-305.
[12] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/882-886.
[13] İbn Kesîr, age. vm,153.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/886-887.
[14] Taberî, Câmiu'l-Beyân, X,138.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/887.
[15] Taberî, age. XXVIII,73.
[16] Mâlik ibnu'd-Duhşum bu rivayette munâfık olarak verilmekle birlikte İbnu'1-Esîr onun nifâkının çok açık olmadığını, iyi bir musluman olduğuna dair işaretler bulunduğunu, Mescid-i Dırâr'ı yıkmaya gönderilenlerden birisinin de bu Mâlik olduğunu söyler. Bak: İbnu’l-Esîr, Usdu’l-Ğâbe. v.22-23.
[17] İbn Kesîr, age. vm,158-159.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/888-889.
[18] Râzî, age. XXX, 18.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/890.
 
Üst Ana Sayfa Alt