Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Namazın Mahiyeti

H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Namazin mahiyeti

Namaz anlamina gelen salat kelimesi lugatta dua etmek veya hayir duada bulunmaktir.
ALLAH celle celaluhu ayeti kerimede

خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّٖيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ


Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.tevbe103
Burada rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) den ummetinden yapmasi istenen salat onlarin dirilerinede olulerinede yapacagi duadir


Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbn Abbâs'tan rivayette o şöyle anlatıyor:
"Tebük Gazvesinden geri kalmaları, sonra pişman olarak tevbe edip kendilerini Mescid-i Nebevî'nîn direklerinebağlamaları ve haklarında bundan önceki âyet-i kerime inerek bağışlanmaları üzerine Ebu Lübâbe ve iki arkadaşı gidipmallarını Hz. Peygamber (s.a.v.)'e getirdiler ve:
"Ey Allah'ın elçisi, bu mallar bizi seninle birlikte gazveye çıkmaktan geri bıraktı. Bizim için bu malları sadaka olarak dağıt, bizim mağfiret olunmamız ve bu günahtan temizlenmemiz için dua et." dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.):
"Emrolunmadıkça onlardan bir şey alıp da sadaka olarak dağıtmam." buyurdular da bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi ve Allah'ın Rasûlü ondan sonra onların mallarından alıp sadaka olarak dağıttı."
2- İbn Zeyd'den bu âyet-i kerimenin, Tebük Gazvesine katılmıyan bir grup münafığın Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek tevbe ettiklerini söylemeleri ve mallarından bir kısmını sadaka olarak dağıtmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmissede meşhur olan Ebu Lübâbe ve üç (veya altı) arkadaşı hakkında nazil olmuş olmasıdır.
3- Hasen el-Basrî der ki:
"Bu sadaka onların işlediği günaha kefaret oldu."
Fakihlerden bir grup ise, "Bu ayetten murad farz olan zekâttır" demişlerdir. Buna göre "Onların mallarından bir miktar sadaka al" ayet-i kerimesi bütün mallar ve bütün insanlar için umumi bir ifadedir. Bu genel ifade içine mallardan hususi şartları taşıyanlar girmektedir. Zira ülkeler ve elbiseler gibi zekâta tabi olmayan mallar bu ifadenin dışında kalmaktadır.
Her ne kadar bu ayet Rasulullah (s.a.v.)'a has ve hususi bir sebep için inmiş olsa da, Rasulullah (s.a.v.)'ın bütün halifelerine ve onlardan sonraki bütün müslüman idarecilere de hitap eden umumi bir ifadedir.
Bunun içindir ki Hz. Ebubekir Sıddık (r.a.) ve diğer sahabiler Arap kabilelerinden zekât vermeyenlere karşı savaş açtılar. Nihayet bunlar, Rasulullah (s.a.v.)'a verdikleri gibi onun halifesine de zekâtlarını vermeyi kabul ettiler.Sıddık (r.a.) hazretleri şöyle diyordu: "Vallahi, Rasulullah (s.a.v.)'a zekât olarak verdikleri bir ipi -bir oğlağı- zekât olarak bana vermezlerse onlarla mutlaka savaşırım."

Ayeti kerimenin hadislerle tefsiri ibn-i kesir


103 — Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları temizleyip arıtmış olasın. Ve onlara dua et. Senin duan

süphesiz ki, onlar için bir sükûnettir. Allah Semi'dir, Alîm'dir.
104 — Bilmezler mi ki; Allah, muhakkak kullarından tevbeyi kabul edecek ve sadakaları alacak olanın kendisidir. Ve muhakkak ki Allah, Tevvâb ve Rahîm'dir.
Onların Mallarından Zekât Al
Allah Teâlâ burada Rasûlüne, onların mallarından kendilerini temizlemek üzere sadaka (zekât) almasını emrediyor. Her ne kadar bazıları, buradaki zamiri «günâhlarını itiraf eden, iyi amel ile kötü ameli birbirine karıştıranlar.» a göndermişlerse de bu hüküm geneldir. Bu sebepledir ki arab kabilelerinden zekât vermeyen bazıları, zekâtın İmâm'a verilmesinin olmayacağına (gerekmediğine) inanmışlardır. Onlara göre bu, sâdece Allah Rasûlü'ne hâs idi. Yine bu sebepledir ki «Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları temizleyip arıtmış olasın. Ve onlara duâ et. Senin duan şüphesiz ki, onlar için bir sükûnettir.» âyetini delil getirmişlerdir. Hz. Ebubekir es-Sıddîk ve diğer sahabe, onların bu te'-vîllerini ve bozuk anlayışlarını reddetmiş ve Allah Rasûlü (s.a.) ne verdikleri gibi zekâtı halîfeye verinceye kadar onlarla savaşmışlardır. Hattâ Ebubekir es-Sıddîk : Allah'a yemîn olsun ki Allah Rasûlü (s.a.) ne vermiş oldukları devenin dizine bağlanan bir ipi —bir rivayete göre bir dişi oğlağı— bile vermezlerse bunun için onlarla mutlaka harb ederim, demiştir.
Allah Teâlâ : «Ve onlara duâ et (onlar için mağfiret dile).» buyurur. Müslim'in Sahîh'inde Abdullah îbn Ebu Evfâ'dan rivayete göre; o, şöyle demiştir: Allah Rasûlü'ne bir kavmin sadakası (zekâtı) geldiğinde onlara duâ ..buyururdu. Babam zekâtını getirdi de : Ey Allah'ım, Ebu Evfâ ailesine merhamet buyur, diye duâ etti. Başka bir hadîste zikredildiğine göre; bir kadın : Ey Allah'ın elçisi, bana ve kocama duâ et, demiş, Hz. Peygamber de : Allah sana ve kocana merhamet etsin, buyurmuştur. «Senin duan şüphesiz ki, onlar için bir sükûnettir.» âye-tindeki ( ^JL- ) kelimesini İbn Abbâs : Onlar için. bir rahmettir, şeklinde anlamış, Katâde ise bu kelimenin vakar anlamında olduğunu söylemiştir.
Allah Teâlâ buyurur ki: «Allah (senin duanı) en iyi işitendir. (Senin duana kimin hak kazandığını ve buna kimin ehil olduğunu) en iyi bilendir.»
îmâm Ahmed der ki: Bize Vekî'nin... tbn Huzeyfe'den, onun da babasından rivayetine göre; Hz. Peygamber (s.a.), bir adama duâ ettiği zaman; onun duası hem ona, hem çocuğuna hem de torununa ulaşırdı. Sonra İmâm Ahmed hadîsi Ebu Nuaym kanalıyla... İbn Huzeyfe'den de rivayet etmiştir. Mis'ar der ki: —Bir keresinde de o, hadîsi Huzeyfe kanalıyla zikretmiştir.
— Muhakkak ki Hz. Peygamber (s.a.) in duası; kişiye, çocuğuna ve çocuğunun çocuğuna ulaşırdı.
Allah Teâlâ'nın : «Bilmezler mi ki; Allah, muhakkak kullarından tevbeyi kabul edecek ve sadakaları alacak olanın kendisidir.)) kavli günâhları azaltıp silen, günâhlardan kurtaran ve günâhları gideren tevbe ve sadakaya teşvikten ibarettir. Allah Teâlâ tevbe eden herkesin tev-besini kabul buyuracağını, helâl kazançtan sadaka verenin sadakasını sağ eliyle kabul buyurup, bir hurmayı Uhud kadar oluncaya kadar arttıracağını haber vermiştir. Nitekim bu husus, bir hadîste Allah Rasûlü (s.a.) nden rivayet edilmiştir. Sevri ve Vekî'nin... Ebu Hüreyre'den rivayetlerine göre; Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur : Muhakkak ki Allah, sadakayı kabul buyurup sağ eliyle alır ve sizden birinizin mehrini arttırdığı gibi artırır. Öyle ki bir lokma, Uhud dağı gibi oluncaya kadar arttınr. Bunun Allah'ın kitabındaki tasdiki: «O, kullarından tevbeyi kabul eder ve sadakaları alır.» Ve : «Allah faizi mahveder, sadakaları arttırır.» (Bakara, 276) âyetidir. Sevrî ve A'meş' in... Abdullah îbn Mes'ûd (r.a.) dan rivayetlerine göre o: Muhakkak ki sadaka, isteyenin eline varmadan önce Allah'ın eline ulaşır, demiş ve sonra da ; «Bilmezler mi ki; Allah, muhakkak kullarından tevbeyi kabul edecek ve sadakaları alacak olanın kendisidir.» âyetini okumuştur.
İbn Asâkir Tarih'inde «Abdullah İbn eş-Şâir es-Seksekî ed-Dimaşkî» nin hal tercümesinde —bu zât, fakîh olup Muâviye ve başkalarından rivayette bulunmuştur. Havşeb İbn Seyf es-Seksekî İbn Hımsî de kendisinden rivayette bulunmuştur— şöyle rivayet eder : İnsanlar, Muâviye (r.a.) zamanında savaşa çıkmıştı. Başlarında Abdurrahmân İbn Hâlid İbn Velîd vardi^Müslümanlardan birisi, yüz rûm dinarını genîmetten çaldı. Ordunun dönüşünde pişman olup emîre geldi. Ancak o, bunu kendisinden kabul etmeyip : İnsanlar dağıldı. Senden onu asla kabul etmeyeceğim. Tâ ki kıyamet günü Allah Teâlâ onu getirinceye kadar, dedi. Şam'a gelince kabul etmesi için Muâviye'ye götürdü, o da kabul etmedi. Ağlayıp: «İnnâlillâh Ve İnnâ îleyhi Râciûn» diyerek onun yanından çıktı. Abdullah İbn eş-Ş|ir es-Seksekfye uğradı da kendisine : Seni ağlatan nedir? diye sordu. O da durumunu anlattı. Abdullah: Bana itaat eder misin? diye sordu. O; evet, dedi. Muâviye'ye git ve ona : Benden bunun beşte birini kabul et, de. Ona yirmi dînârını ver. Kalan seksen dînâra bak ve onu ordu için sadaka olarak ver. Muhakkak ki Allah, kullarından tevbeyi kabul eder. O, onların isimlerini ve yerlerini en iyi bilendir, dedi. Adam da böylece yaptı. (Bunu duyunca) Miıâvıye (r.a.): Ona bu fetvayı vermiş olmak, sâhib olduğum her şeyden muhakkak ki bana daha sevimlidir. Adam güzel yapmış, dedi.
Namazda basta fatiha I serife olmak uzere ALLAH u TEALA ya bircok dua ve niyaz bulundugundan bu ismi almistir.
Seriat istilahinda ise namaz bir takim fiiller ve ozel rukunlerden ibaret bir ibadettir.

Namazin farziyetine dair KURAN dan deliller


ALLAH u TEALA bir ayeti kerimesinde soyle buyurmaktadir.



فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِكُمْ فَاِذَا اطْمَاْنَنْتُمْ فَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا


Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır. NİSA suresi 103.

Diger ayeti kerimede ise



وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرّٰاكِعٖينَ


Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.


BAKARA suresi 43. Ayet


Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Fahreddin er-Razi der ki:
"Yahudiler namazlarında rükûya varmıyorlardı, bu nedenle Cenab-ı Hak, onları müslümanların namazını kılmaya teşvik için, özellikle rükû kelimesini zikretti."

2- Taberi diyor ki:
"Yahudi hahamları ve münafıklar, insanların namaz kılmalarını ve zekat vermelerini emrettikleri halde kendilerinin bunları yapmadıkları bu sebeple de Allah tealanın, onları bu âyetle ikaz ettiği zikredilmektedir. Ta ki Müslümanlarla birlikte namaz kılsınlar, onlar gibi mallarının zekatını versinler ve yine onlar gibi, Allah’a boyun eğsinler."

Ayeti kerimenin hadislerle tefsiri ibn-i kesir



43 — Namazı kılın, zekâtı verin, rükû' edenlerle birlikte rükû' edin.


Allah Teâlâ, yahûdîleri dayanmakta oldukları hak ile bâtılı karıştırma ve birbirine katma, hakkı gizleyip bâtılı açığa çıkarma gibi davranışlardan nehyediyor ve «hakkı bâtıla karıştırıp da bile bile siz gerçeği gizlemeyin» buyuruyor. Burada iki şeyi birden men'etmekte ve bâtıla karşılık hakkı izhâr edip onu açıklamalarını emretmektedir. Bunun için Dahhâk, İbn Abbâs'dan nakleder ki o şöyle demiş : «Hakkı bâtıla karıştırıp da bile bile gerçeği gizlemeyin.» yani hak ile batılı, doğru ile yanlışı birbirine karıştırmayın, demektir. Ebu'l-Âliye der ki; «hakkı bâtıla karıştırıp da» yani hak ile bâtılı birbirine katmayın ve Muhammed (s.a.) konusunda kullara doğru nasihat edin. Saîd îbn Cü-beyr ve Rebî' İbn Enes'den de buna benzer bir rivayet nakledilir. Katâ-de ise «hakkı bâtıla karıştırıp da» âyetini şöyle tefsir eder : Yahudilikle Hıristiyanlığı İslâm'a karıştırmayın. «Muhakkak ki Allah indinde hak din İslâm'dır.» Yahudilik ve Hıristiyanlık ise Allah katından değil, bir hurafedir. (Yani mevcûd Yahudilik ve Hıristiyanlık.) Hasan el-Basrî'-den de böyle bir rivayet nakledilir. Muhammed İbn İshâk... İbn Abbâs'dan nakleder ki: «Bile bile gerçeği gizlemeyin» âyetinin tefsiri şöyledir : Sizin yanınızda bulunan peygamberimi ve onun getirmiş olduğu gerçeği gizlemeyin. Siz onun geleceğinin elinizdeki kitaplarda yazılı olduğunu bilmektesiniz. Ebu'l-Âliye'den de böyle bir rivayet nakledilir. Mücâhid, Stiddî, Katâde, Rebî' fbn Enes «Bile bile gerçeği gizlemeyin» âyetinin Muhammed (s.a.)'i kasdettiğini söylerler.


«Namazı kılın, zekâtı verin, rükû' edenlerle birlikte rükû' edin.» Mukâtil der ki, Allah Teâlâ'nın ehl-i kitab'a «Namazı kılın» buyurmakla onların Hz. Peygamberle birlikte namaz kılmalarını emretmiştir.


«Zekâtı verin» buyurmakla Hz. Peygambere zekât vermelerini emretmektedir. «Rükû' edenlerle birlikte rükû' edin» buyurmakla, Muham-med (a.s.)'in ümmetinden rükûa gidenlerle birlikte rükûa gitmelerini emretmektedir. Yani onlarla beraber olun buyurmaktadır.


Ali ibn Ebu Talha, Ibn Abbâs'dan nakleder ki; buradaki zekât ile Allah'a itaat ve ihlâs kaydolunmaktadır. Vekî'... îbn Abbâs'dan nakleder ki «Zekâtı, verin» âyetiyle zekâtı gerektiren şeyi yani iki yüz veya daha fazlasını demek istemiştir. Mübarek İbn Fudâle Hasan'dan bu âyet konusunda şöyle dediğini nakleder : Zekât, vâcib olan bir farizadır. Zekât ve namaz olmadan ameller bir fayda vermez. İbn Ebu Hatim... Hâris'den nakleder ki: «Zekâtı verin» kavlinden maksad, fıtır sadakasıdır. «Rükû' edenlerle birlikte rükû' edin» âyetinden maksad; amellerin en güzeli konusunda mü'minlerle beraber olun, demektir. Amellerin en-husûsîsi ve en mükemmeli ise namazdır.



Iste bu ve daha bir cok ayet i kerime namazin farz oldugunun acik delilleridir
 
Üst Ana Sayfa Alt