Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

NEFSE UYGUN BİR RASÛL'E Mİ, ALLAH'IN GÖNDERDİĞİ BİR RASÛL'E Mİ İMAN EDİYORUZ ?

eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
RAHMAN VE RAHİM, TEK RAB, TEK İLAH OLAN ALLAH'IN ADI İLE...
Tarih boyunca insanlık başlangıcından bu yana şanı yüce rabbimiz,yeryüzüne yeryüzünde seçtiği bir kuluna kendi bilgisi olan vahyiyle peygamberler aracılığıyla müdahale ediyordu.
İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor ?(1) diyordu ya rabbimiz. İşte insan da kendi aklından hevasından bugün doğrudur dediğine yarın yanlış diyebilecek kadar ileriyi bilmeyen hakkı ve batılı birbirinden ayırmak için furkan anlayışında olmayan nefsi olan bir varlığa yol gösterici olarak numune-i timsal olabilecek, yine insanların kendi içinden çıkardığı kendileri gibi konuşan,kendileri gibi yiyip içen, kendileri gibi uyuyan, kendileri gibi acı çeken bir insan seçiyordu rabbimiz. İnsanın dilinden insan anlayacaktı ya bu yüzden rabbimiz bir melek değil de bir insan seçip gönderiyordu. Böylece insanlar nefsani şekilde konuşup biz bizden olmayan, bizim gibi insan olmayan birinin yaptıklarını nasıl yapalım demesinler diye. Bu kulların seçimi elbetteki seçilmiş kullar olacaktı. İnsan cinsinden, insanların çilesini çekecek, her türlü zorbalığa, her türlü işkenceye direnecek, zerre taviz vermeyeceklerdi. Kendilerine tevdi edilen davalarından asla dönmeyecek, sabrı kuşanacak, zilletten ateşe atılacakmışcasına kaçınacaklardı ya. İşte peygamber deyince bunlar aklımıza gelsin. Yani sembolik laflardan, resmi ağızlardan bilgilenmeyelim. Kendilerine kitap verilen rasûllerin ve nebilerin mûcadelesini anlatan vahiyden tanıyalım onları. İlk önce işte bu noktada rasûlü kim göndermiştir, neden göndermiştir ? Az öncede arz ettiğim gibi rasûlün yeryüzüne gönderilişi bir müdahaledir. Neye müdahale, şirke müdahale, sahte rablerin istikbarına müdahale, kokuşmuşluğun pisliğin hakim olduğu topluma müdahale... Makas gibi kolları açıp, "ey kalabalıklar durun bu cadde çıkmaz sokak, gittiğiniz yol yol değil, ateşe gidiyorsunuz" örneğini taşıyanlardı. Her bir rasûl rabbinden aldığı emirleri ve yasakları ilk önce kendi nefsinde yaşıyor, sonra toplumun bütün kesimine makamları mevkileri farketmeksizin her yaş grubuna hitap edecek şekilde, eğilip bükülmeden onlardan ücret talep etmeden, beklenti içinde olmadan, medeniyet kurma adına tebliğlerini en güzel şekilde bıkmadan usanmadan yapıyorlardı.

''Ey peygamber , rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan Allah'ın elçiliğini tebliğ etmemiş olursun''2.
Ne adına ? Allah'ın istediği bir medeniyet projesi adına. Ne şekilde peki, yaratan rabb adına okuyorlardı,yaşıyorlardı ve anlatıyorlardı. Evet Nuh a.s geldi aynı şeyi söyledi , Hud a.s geldi aynı şeyi söyledi, Lut a.s geldi aynı şeyi söyledi, Salih a.s geldi aynı şeyi söyledi, İbrahim a.s geldi, İsa a.s geldi, Muhammed a.s geldi aynı şeyleri söylediler. Hep aynı hakikati dile getirdiler. Şirk zulmüne karşı tevhid'i dile getirdiler. Tevhid'i tevhidî duruşa yaraşır biçimde tebliğ ettiler. Her türlü yalanlamalara, sıkıntılara, ambargolara, iftiralara, eziyetlere, satınalma taktiklerine karşı rableri istediği için ta ki Allah'ın vadi gelinceye kadar onlar sabrettiler, direndiler ve kazandılar.
''Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlanmalarına ve sıkıştırılmalara katlandılar. Allah’ın sözlerini değiştirecek yoktur... 3

İyi biliyorlardı ki bu din Allah'tandır, onun koruyucusu da odur ve vadi haktır. Peygamberler ve peygamber yolunun yolcuları görevlerini yerine getirdiklerindendir ki, Allah onları yüzüstü bırakmıyor ve yardımını çeşitli yollarla gönderiyordu. Nuh a.s a, Salih a.s a, Hud a.s a, Lut a.s a, İbrahim a.s a, Musa a.s a, İsa a.s a ve bütün nebi ve rasûllerin önderi Muhammed a.s'a geldiği gibi...

Nasıl bir rasûle nasıl inanıyoruz ? Evet ayette buyrulduğu üzere biz peygamberler arasında ayrımcılık yapmayız.4 Biz, gönderilen bütün rasûl ve nebilere rabbimizin istediği gibi iman eder tasdik ederiz. Rabbimiz, gönderdiği rasûl Muhammed a.s ile peygamberlik makamını bitiriyordu. Artık kalan iki önemli bilgi kaynağı vardı. KUR'AN ve SÜNNET. Evet bizim Allah anlayışımız eğer aristo mantığı değilse, sapmış hristiyan anlayışı değilse, gazap olunmuş yahudi anlayışı değilse, batıl dinlerin Allah anlayışı değilse, reddediyor tanımıyor, sadece Kur'an'ın ve Hz.peygamber a.s ın algılayıp yaşadığı Allah anlayışını tanımış isek ilk aşamada yol almışız demektir. Evet işin başı rabbimizin tanınması aslında. Kendi kafamıza göre mi, nefsimize göre mi, birilerinin istediği gibi mi inanıyoruz ? Allah karışan mı değil mi.? Allah sadece göklerin mi ilahı, yoksa yeryüzününde mi ilahı ? Koskoca dağları, galaksileri, güneş sistemini, yıldız sistemini, dünyadan daha büyük sistemleri idare edebilecek te bir parça alaktan yaratılan insanı mı idare edemiyecek, onun yaşadığı düzeni mi idare edemiyecek ?İşte öncelikle bu mantığımızı düzeltmeliyiz. Yani Allah anlayışımızı düzgün hale getirmeliyiz. Allah'a iman edeceğiz. Nasıl bir Allah'a, Allah'ın istediği gibi bir iman. Peygamber a.s ın anladığı, yaşadığı ve anlattığı gibi bir iman. Sonra bu noktada Allah anlayışımız düzgünse, bir eğrilik yok ise mantığımızda, rasûl anlayışımız da düzgün olacaktır. Bizler rasûlün gönderilişini iyi anlamamız gerekiyor. Rasûl gelecek, şirki yani Allah'ın hakkını gaspedenlere karşı, zulmedenlere karşı müdahale edecekti. Vahiy getiriyordu rasûl, vahyi yaşıyor, yaşatmak için de bütün sıkıntılara göğüs geriyordu...Vahyi anlamamız için, rasûl a.s ın hayatını da iyi öğrenmeliyiz. Hakkıyla öğrenmediğimizdendir ki birileri sahneye çıkıyor, rasûl a.s ı toplumun belleğine yanlış empoze edip rasûlü bir posta memuru ilan ediyorlardı. Böylece peygamberi hayatttan diskalifiye edecek, kendilerince buldukları sahte rabciklerin sözlerini gündeme getireceklerdi... Allah'ın hoş görmediğini nasıl biz de hoşgörmezsek, rasûl a.s ın hoşgörmediğini de biz hoşgöremeyiz. Evet ne peygamberden fazla sert olacağız, ne de rasûl a.s dan fazla hoşgörülü olacağız. Şahsına yapılan menfi saldırılarda affedici, ama islam'a karşı girişilen bir savaşta tavrını net ortaya koyan, ayetin ifadesiyle heva ne hevesinden konuşmayandı o.
''O Kendi heva ve hevesinden konuşmaz,konuştuğu vahiyden ibarettir.5

Vahiy ve rasûl bütün bir insanlığa gönderilmiştir. Sadece bir ırka, kavme değil. Biz peygamberi iyi anlamalıyız. Onun metodunu fiiliyatını hayatımıza geçirmediğimiz müddetçe, nefsimizi değiştirmediğimiz müddetçe, elbetteki peygamber a.s ı hakkıyla anlamadığımız ortaya çıkacaktır. Ama işte peygamberin yaşantısı olan tevhidi mücadelesini, zamanın Ebu cehillerine, Ebu leheplerine karşı, tavizsiz duruşunu okuyor, yaşam programı haline getirmiyor isek, "canım o peygamberdir, biz peygambermiyiz ki onun gibi yaşayalım" deyip, kendi kafamızdan stratejiler, metodlar buluyorsak bu nefsimizdendir bilelim. Biz açıkca kendi yanlış adetlerimizi, bidatlerimizi, yanlış metodlarımızı, yani açıkca nefsimizi değiştirmek istemediğimizdendir ki, rasûlü anlamak da istemiyoruz. Bakın, inanmak ile iman etmek arasındaki farkı iyi anlamak gerekiyor. Zamanın müşrikleri bile efendimize "el-emin" sıfatını ona yakıştırmışlar, yalancı olduğunu dile getirememişlerdir. Ama ne zaman tevhîd mesajı gündeme gelmiş, rasûl özelliği gündeme gelmiş, işte o zaman bir ayrım ortaya çıkmış, saflar belli olmaya başlamıştır. Demek ki önemli olan rasûl as. ın aldığı, yaşadığı, anlattığı vahiydir. Rasul a.s, Allah'ın vahyini anlatıyordu çünkü.
“Allah’a itaat edin ve Resule itaat edin eğer ( Allah’a ve Resulüne itaatten) yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah kafirleri sevmez.” 6
Dolayısıyle rasûlün tebliğ ettiği din Allah'ın dinidir. Rasûle karşı çıkmak,Allah'ın dinine savaş açmak gibidir. Rasûle itaat aslında Allah'a itaat anlamını taşır. İşte bu noktada rasûlün sunduğu, yaşadığı islam'ın bir bölümünü mü, yoksa tamamını mı ele alacağız ? Evet bu nokta iyi irdelenmelidir. Nasıl bir rasûle inanacağız, hangi yaşayışını ele alacağız ? İşimize, makamımıza kısacası nefsimize mi uyduracağız rasûlü, yoksa biz mi hayatımızı, makamımızı, rütbemizi, işimizi,aşımızı,toplumumuzu nefsimizi rasûle uyduracağız ? Sırf mevkimiz makamımız gitmesin diye, rasûlün mesajını kırpacak mıyız, ya da vaazlarımızda, tebliğimizde, sırf insanlar kırılmasın diye islam'ın, Hz. peygamberin sadece hoşgörüden ibaret olduğunu mu anlatacağız? Ne yapacağız yani ? İşte yaşantımız içerisinde, rasûle tam manasıyla Allah'ın istediği şekilde ki iman, rasûl a.s ın yaşadığı, tebliğ ettiği tevhid davasının tümüne sımsıkı sarılmakla, tutunmakla, uymak ve onunla yol bulmak ve ilerlemekle olur. Rasûlü eksik anlayıp, eksik anlatmak, hakiki manada rasûle iman değildir. Nasıl ki rabbimizin bütün sıfatlarını anlatıp, bir tek muntakim sıfatını anlatmamak anlattığımız zatın Allah olmasına engeldir. Yani yüce Allah'ın sıfatını eksik anlattığımızdan nasıl ki anlattığmız zat Allah olmaktan çıkar, aynen bu şekilde rasûl a.s ı da eksik anlamak, anlatmak, yaşantısının, sözlerinin bir kısmını gündeme getirip diğer kısmını hiç gündeme getirmemek te anlattığımız rasûlü rasûllükten çıkarır; Allah korusun. Yani anlattığımız, Allah'ın gönderdiği, vahyin tanıttığı rasûl değildir, başka birisidir o artık. Yani işimize gelen bir rasûldür o artık. Bakıyoruz da müslümanlardan kimileri peygamber a.s ın sadece zikrini, fikrini, tesbihini, misvak kullanışını, gece namazını gündeme getirirken, öteki yaşantısını sanki görmezden geliyor. Tamam bunlar da var, bunlar da kesinlikle bilinmeli, anlaşılmalı, yaşanmalı ama yine mesela bakıyoruz müslümanlardan kimileri de peygamber a.s ın devlet, nizam kurduğunu, savaştığını gündeme getirirken, diğer öteki bölümlerini de bu kez bunlar atlamaya, kapatmaya çalışıyor.

Evet, biz rasûle tüm özellikleri, tüm sıfatlarıyla, Allah'ın istediği şekilde iman edeceğiz, daha sonra bu imanımızı günlük hayat proğramımıza yerleştirip yaşamaya gayret edeceğiz.

Biz, devamlı şirke çatan, şirk düzenlerine çatan bir rasûle iman ediyoruz. Biz, Bedir'in komutanı Hz. Muhammed a.s a inanıyor ve iman ediyoruz. Biz, Taif'te kendisine zulmedenlere karşı dua eden bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, Hendek'te savaş meşakkatinden dolayı namazını kazaya bırakmak zorunda kalıp ta bu sıkıntıdan dolayı kafirlere beddua eden "Ya Rabbi onların evlerini ateşle doldur, onların evlerini başlarına yık" diyen bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, mü'mine bir kadının tesettürüne el uzatılmasını savaş sebebi sayan devlet reisi bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, yüce Allah'ın hukuku karşısında "Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa elini keserim" diyen bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, peygamber as. ın çocuklara önem verdiğine iman ettiğimiz gibi, onların islami bir eğitimle yetiştirilmelerine de önem veren bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, diyalog değil, tebliğ yapan bir rasûle iman ediyoruz. "Ey insanlar gelin Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur." 7
Biz, medeniyetler ittifakı adı altında diyalog toplantıları düzenleyen değil, tebliğ toplantıları düzenleyen, tebliğ için mektuplar hazırlayıp sahiplerine açık ve net ifadelerle gönderen bir rasûle iman ediyoruz. 8
Biz, kendi kafasından değil, başkalarının hatırı için değil, çaresizliğinden dolayı değil, insanlar hoşgörsün diye değil, yaratan rabbin adı ile okuyan, hareket eden, yol bulan, rabbani bir metod ortaya koyan bir rasûle iman ediyoruz. ''Yaratan rabbin adı ile oku'' 9
Biz, islam medeniyenin kurulması için, Allah ayetleriyle içerisinde öncü neslin hazırlandığı, öncü kadroların yetiştirildiği, Suffa üniversitesini kuran bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, Hz.Ömer r.a ın efendimiz a.s ın hasır üzerinde yatması sonrasında üzerinde meydana gelen izlere taaccüp edip de, kisraları, kralları hatırlatması üzerine ''istemezmisin ya ömer, dünya onların ahiret ise bizim olsun'' buyurarak mütevazı bir hayat yaşayan bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, bir kenarda duran, tribünde olmamızı değil sahada olmamızı isteyen bir rasûle iman ediyoruz. ''Allah'a yemin ederim ki senin vesilenle, senin çalışmalarınla bir tek insanın hidayete ermiş olması, dünya ve içindekilerin tamamının sana verilmesinden daha hayırlıdır''10 "Bir cemaat Allah'ın evlerinden birinde toplanıp Allah'ın kitabını okur ve aralarında onu müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, yüce Allah da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar." (MÜSLİM)
Biz, medeniyet kriterlerini, ilerleme kriterlerini müşriklerden alan değil, Kur'an'dan alan bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, hem Mekke'si hem de Medine'si olan bir rasûle iman ediyoruz. Biz, bulunduğu toplum itibariyle mutsuz olan ancak islami faaliyetlerle mutluluğu yakalayan bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, müslümanlar arasındaki her türlü tefrikaya karşı, cemaatler arası bölünmelere karşı; ''Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostuğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz''11 düsturuyla mü'minleri renk, dil, ırk, makam, mevki, rütbe bakımından ayırmadan vahiyden aldığı terbiyeyle birleştiren bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, itikafı olan, tefekkürü olan bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, ıslahatçı değil, inkılapçı bir peygambere, inkılapçı bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, namazı çarçabuk aceleyle kılan rasûle değil, secdesini uzun, rükûsunu uzun tutan bir rasûle iman ediyoruz.12
Biz, kız çocuklarının diri diri toğrağa gömülmesine engel olan bir rasûle iman ettiğimiz gibi, kız çocuklarının hayasızlaştırılarak öldürülmelerine de karşı olan bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, haksızlığa uğramış, mazlum düşenler için ''Hilf'ul-Fudul''13 derneğinde bizzat görev alan, haksızlığı, zulmü hiç sevmeyen bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, ahlaksızlık karşısında ahlak anlayışını bayraklaştırmayan, adaletsizlik karşısında sosyal adalet sistemini bayraklaştırmayan, Allah'ın istediği metod olan LA İLAHE İLLALLAH'ı bayraklaştırmış bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, yeryüzünde tağutların, zalimlerin zulmü karşısında "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" zihniyetinde olan bir rasûle değil, ''Mü'min kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir''14 ikazıyla vurdumduymaz müslümanlara seslenen bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, Allah'ın boyasıyla boyanmış olan bir rasûle iman ediyoruz.15
Biz, ilimsiz, ibadetsiz, cihad bilgisi öğretip anarşist yetişitiren değil; iman, ibadet, ahlak ve cihadı bir bütünlük içinde öğretip mûcahidler yetiştiren bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, islam medeniyeti kurma adına toplumu tepeden aşağıya doğru değiştirme projesiyle hareket eden değil, toplumu aşağıdan tepeye doğru değiştirme projesiyle işe başlayan bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, kendisine tevdi edilen vahyi, karşısındakinin makamına, mevkiine, rütbesine, konumuna, statüsüne, ırkına, diline, rengine bakmaksızın anlatan bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, Uhud'da savaşın başında bir grup mü'mini bir tepeye yerleştirip "ne pahasına olursa olsun yerlerinizden ayrılmayacaksınız" diye talimat veren, hikmeti daha sonra savaşın sonunda çıkacak olan itaatin önemini öğreten bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, "aç köpeğin yemeğe saldırdığı gibi gün gelecek çok olmanıza rağmen kafir milletler de size saldıracak, o zaman siz de vehen olacak" diye ümmetini dünya sevgisi ve ölüm korkusuna karşı uyaran bir rasûle iman ediyoruz.16
Biz, "emin" Muhammed'e iman ettiğimiz gibi "emir" Muhammed'e de iman ediyoruz.
Biz, özel taktikleri olan bir kumandan, bir devlet başkanı, iyi bir eş olan, iyi bir baba olan, kafirlerin islam'ı engelleme adına giriştikleri her türlü satın alma taktiklerine karşı tevhidî duruşunu bozmayan, tavizsiz bir rasûle iman ediyoruz.
Biz, peygamberi bir-iki hadisle anlatanların, tanıtanların inandığı değil, Allah'ın vahyi ile okuyup, hayata karışan bir rasûle iman ediyoruz. Yine Rasulullah (s.a.v)'in yolunun yolcuları, önderlerini, takipçilerini sadece gül koktuğu için değil, sadece gül yüzlü olduğu için değil, aynı zamanda gül ahkamıyla nasıl yürüneceğini öğrettiği için, nemrudi düzenlere kıyam edip İbrahim a.s teslimiyetini göstermeden, ateşin gül bahçesine dönüşemeyeceğini öğrettiği için takip ederler.
Meseleyi açılığa kavuşturmak için bu örnekler yeterli sanırım. Siz bunları kaynaklar itibariyle çoğaltabilirsiniz. Rasûlü anlatmaksa onun tamamının hayatını anlatmaktır.
Kitab'ın ve peygamberin bilgisinin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek, imansızlığın, nifakın açık ilanıdır. Üstad şehid Seyyid Kutub'un dediği gibi "islam'ın ya hepsini alın, ya da onu terkedin..." anlayışını iyi anlamak...
Bu meyanda da bir ayeti kerime mealini hatırlamak yerinde olur:.. ''Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz ? Artık sizden bunu yapanın cezası,dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.''(Bakara 85)

Rasûl a.s ı gelin daha iyi tanıyalım. Kırpmadan, eğilip bükülmeden, aşağılık kompleksine kapılmadan, nefsimizi devreden çıkarıp, ''O''nun O(nur)lu duruşunu, ortaya koyduğu onurlu destanı dillendirelim. Nefsimizle değil, hakkıyla tanıyıp dillendirelim ki, meydanı peygamberi tekeline alan saptırıcıların eline bırakmayalım. Bırakmayalım ki, belirli gün ve gecelerde hatırlanan, hiç mücadale etmeyen bir peygamber anlayışı toplumun belleğine yerleştirilmesin... Kendilerince peygamberi anlatanlar, menfaatleri adına ayetleri gizledikleri gibi peygamberi de gizleyenler... Sahi siz "rasûle inandım, Allah'a inandım "der iken samimi misiniz, değil misiniz ?... Rabbimiz olan Allah bizden nasıl bir kulluk istemişse, onu rasûl a.s 'ın örnekliğinde anlayan,yaşayan ve anlatan kullardan olmak dileğiyle...

Mehmet Fatih MANAZ

KAYNAKLAR :
1) KIYAMET 36
2) MAİDE 67
3) ENAM 34
4) BAKARA 285
5) NECM 3.-4.
6) TEVBE 29
7) ARAF 59
8) Habeşistan Necaşisi'ne Gönderilen Mektup, Mısır'da Mukavkıs'a Gönderdiği Mektup, Bizans İmparatoru Heraklius'a Gönderilen Mektup, İran İmparatoru Kisra'ya Gönderilen Mektup, Uman Melikleri Ceyfer ve Abd'e Gönderilen Mektup, Ahsa Valisi El Münzir'e Gönderilen Mektup..
9) ALAK 1
10) BUHARİ
12) Huzeyfe -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor: Bir gece Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile berâber namaza durdum. Bakara sûresini okumaya başladı. Ben içimden: - Yüzüncü ayete varınca rukûya varır, dedim. Yüzüncü ayete geldikten sonra da okumasını sürdürdü. Ben: - Herhalde bu sûre ile iki rekat kılacak, diye zihnimden geçirdim. Okumasına devam etti. Sûreyi bitirince rükûa varır, diye düşündüm. Sonra Nisâ sûresini okumaya başladı. Bitirince Âl-i İmrân sûresini okumaya başladı. Ağır ağır okuyordu. Tesbih âyetleri geldiğinde 'sübhânallâh' diyor, dua âyeti geldiğinde duâ ediyor, istiâze ayeti geldiğinde de Allâh'a sığınıyordu. Sonra rükûa vardı. 'Sübhâne Rabbiye'l-Azîm' demeye başladı. Rükûu da kıyâmı kadar sürdü. Sonra 'Semiallâhu limen hamideh. Rabbenâ leke'l-hamd' d iyerek (doğruldu). Rükûda durduğuna yakın bir müddet kıyamda durdu. Sonra secdeye vardı. Secdede 'Sübhâne Rabbiye'l-A'lâ' diyordu. Secdesi de kıyâmına yakın uzunlukta idi. (Müslim)
13) Sözlükte “anlaşma, akid, yemin” manalarına gelen hilf (çoğulu ahlaf), terim olarak cahiliye Arapları’nda kabilelerin veya şahısların yardımlaşma, dayanışma ve himaye amacıyla yaptıkları antlaşma ve ittifakları ifade eder. Hilf yapan kişilere halif (çoğulu ahlaf veya hulefa) denir. Fudul ise fadl kelimesinin çoğuludur. Fadl, şerefli ve üstün demektir. Fudul da şerefliler ve üstünler anlamına gelir. Hilfu’l Fudul, fazilet sahiplerinin yemini, eşrafın yemini, üstün olanların sözleşmesi demektir. Bazı Kureyş ileri gelenlerinin, Mekke’de haksızlığa uğrayan insanlara yardım etmek amacıyla yaptıkları, Hz. Muhammed’in de katıldığı antlaşma demektir. Bu oluşuma katılanların ilk işi, As b. Vail’e giderek Yemenli’nin malını ondan almak ve Yemenli’ye teslim etmek oldu. O günlerde, Has’am kabilesinden Yemenli bir tacir, kızı ile birlikte hac için Mekke’ye gelmişti. Şehrin despot kişilerinden Nübeyh b. Haccac’ın, kızını zorla elinden alması üzerine tacir, Hilfu’l Fudul’a gitti. Hilf mensupları hemen Nubeyh’in evini kuşattılar ve kızı alıp babasına teslim ettiler. Eraş kabilesine mensup birinden mal satın alan Ebu Cehil, parasını ödemedi. Ebu Cehil’in Hz. Peygamber’e düşmanlığını bilen bir müşrik alay etmek amacıyla mağdur tacire, o sırada Kabe’de bulunan Hz. Muhammed’i göstererek ona başvurduğu takdirde parasını alıp kendisine verebileceğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber’e giden tacir olayı anlatıp yardım istedi. Hz. Muhammed onunla birlikte Ebu Cehil’in evine gitti ve herhangi bir güçlükle karşılaşmadan parayı aldı. (Müsned)
14) HAKİM,EBU DAVUT
15) Bakara 138
16) EBU DAVUTTAN RİVAYETLE : -YEMEK YİYEN OBUR KİMSELERİN YEMEK SOFRASINA ÜŞÜŞTÜKLERİ GİBİ ÇEŞİTLİ DİN MENSUPLARININ -kafirlerin- SİZE KARŞI BİRLEŞİP ÜŞÜŞMELERİ YAKINDIR. ASHABDAN BİRİ SORDU : o zaman sayıca az mı olacağız ? Efendimiz : "HAYIR" DEDİ. BİLAKİS SİZ O ZAMAN SAYICA ÇOK OLACAKSINIZ. FAKAT SİZ SELİN SÜRÜKLEDİĞİ ÇERÇÖP GİBİ OLACAKSINIZ -hiçbir değeriniz olmayacak- ALLAH DÜŞMANLARINIZIN KALBİNDEN KORKUNUZU -heybetinizi-ÇIKARTACAKTIR. SİZİN KALBİNİZDE VEHEN OLACAKTIR.VEHEN İSE DÜNYA SEVGİSİ VE ÖLÜM KORKUSUDUR... (NESAİ.)


(Zeynepder'in düzenlemiş olduğu "Nasıl Bir Rasul'e ve Nasıl İnanıyoruz ?" konulu makale yarışmasında 2. olan makaledir)
 
Üst Ana Sayfa Alt