Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nifak Ehlinin Kisimlari: Örnek Ve Gerçek

S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Birinci Örnek Şudur: “Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer, (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların nurlarını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir; (onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördüler. Bundan dolayı dönmezler.”[2 Bakara/17-18]

İkinci Örnek İse Şudur: “Ya da (bunlar) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü, gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı dehşetle; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Ama Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır. Çakan şimşek, neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.”[2 Bakara/19-20] Kuran’daki bu iki örnek, iki gerçek durumu anlatmaktadır. Şöyle ki:

Birinci durum; hiç Müslüman olmamış, kalplerine asla iman girmemiş, hak kendisine arzedilir edilmez inkar edip yüz çeviren münafık hakkındadır. Ki bunun kalbi küfür üzerine karar kılmıştır. Fakat kılıç korkusundan veya sarı altın ümidinden dolayı zahiren Müslüman görünmektedir.

İkinci durum ise, münafıkların başka bir kısmı hakkındadır. Bunlar belli bir kararda durmayan münafıklardır. Kalplerine imani ilhamlar gelip onu gördüklerinde hidayete gelerek zahirleri Müslüman olduğu gibi kalpleri de Müslüman olur. Allahu Teala bunlar hakkında şöyle buyurur: “Önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler.” Fakat iman üzerinde sebat etmezler. Çünkü kalplerine bâtıl şüphe ilhamları veya heva ve nefis şehvetleri geldiğinde bu nuru değiştirirler ve kalpleri kararır. Allahu Teala’nın buyurduğu gibi: “Üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar.”

Bunların kalpleri için hiçbir karar yoktur; sürekli iman ile küfür arasında gidip gelmektedirler. Bunların akibetini Allahu Teala bilir. İman ve İslam üzereyken kendisine ölüm geldiğinde Müslüman olarak; küfür ve nifak üzereyken kendisine ölüm geldiğinde ise kafir ve münafık olarak ölürler. Ancak bize düşen, zahire ve galip gelen hale göre hükmetmektir. İmtihan ve denemeler, nifak ehlinin iki kısmını açığa çıkarmakta ve ikinci kısmın tabi tutulduğu imtihan ve denemeler ya onların nurunu ve imanın artırmakta veya onları tekrar küfür ve nifaka döndürmektedir. Allahu Teala’nın, “Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık bulunanlar, “Allah ve Rasul’ü meğer bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar” diyorlardı”[33 Ahzab/12] sözünün sırrı budur. Çünkü onlar, münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Bu aynı zamanda ayet-i kerimede geleceği gibi, onlarla ilgili uhrevi hükmün, Allahu Teala’nın dilemesine bağlı olmasının da nedenidir: “(Allah), münafıkları da dilerse azaplandıracak veya tevbe (nasip edip tevbe)lerini kabul edecektir.”[33 Ahzab/24] İnsanların mahiyetlerinin açığa çıkması, ancak Allah yolunda cihadla mümkün olur.

“Mü’minlerden öyle yiğit kimseler vardır ki, Allah ile yaptıkları ahde sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. Onlar hiçbir değişme ile ahidlerini değiştirmediler. Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafatlandıracak, münafıkları da dilerse azaplandıracak veya tevbe (nasip edip tevbe)lerini kabul edecektir. Hiç şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Allah, küfredenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi, onlar hiçbir hayra varamadılar. Savaşta Allah, (yardımcı ve zafer nasip edici olarak) mü’minlere yetti. Allah çok güçlüdür, üstün ve galip olandır. Kitap ehlinden onlara arka çıkanları da kalelerinden indirdi ve onların kalplerine korku düşürdü. Siz (onlardan) bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını ise esir alıyordunuz. Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir.”[33 Ahzab/23-27]

Sonra savaş söndü ve apaçık bir şekilde neticeleri ortaya çıktı. Bu savaş, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabına en zor gelen savaşlardan biridir. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı istemeyiniz. Allah’tan afiyet isteyiniz. (Ama) onlarla karşılaştığınızda ise sabrediniz. Biliniz ki şüphesiz cennet, kılıçların gölgesi altındadır” sonra devamla, “Ey Kitap’ı indiren, bulutları yürüten, orduları hezimete uğratan Allah’ım! Onları hezimete uğrat ve onlara karşı bize yardım eyle”[Buhari ve Müslim] dediği tek savaştır. Bu savaş, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabından düşmanla karşılaşmayı arzulamamalarını istediği tek savaştır. Yoksa, düşmanla karşılaşmak için sahabenin Radıyallahu Anhum çıktığı savaşlar sayılamayacak kadar çoktur. Hatta adı geçen savaştan sonra şöyle buyurulmuştur: “Bundan böyle artık onlarla biz savaşacağız. Onlar, artık bizimle savaşamayacaktır. Onların üzerine biz yürüyeceğiz.”[Buhari] Dolayısıyla bu hadise binaen mutlak anlamda düşmanla karşılaşmayı istemenin caiz olmadığına hükmedilmez. Buradaki durum, düşmanla karşılaşmanın bütün mü’min cemaati darmadağın edecek kadar zor bir vaziyetteki münferit bir durumdur. Ancak buna rağmen, düşmanla karşılaşıldığında sabredilmesi emredilmiştir.

Savaş, ahidlerini yerine getirip, yaratıcılarına kavuşan şehitleri açığa çıkarmıştır. Allahu Teala, onlarla karşılaşmayı isteyip kendilerini şehid etti. Onların şehid olması, Allahu Teala’nın bu cihaddaki maksatlarındandır. Nitekim Allahu Teala, bu hususu Uhud Savaşı’nı zikrederken şöyle açıklar: “Biz zafer günlerini insanların kâh bir kesimine, kâh diğer kesimine nasip ederiz. Tâ ki Allah, iman edenleri açığa çıkarsın ve aranızdan şehitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.”[3 Al-i İmran/140] Evet, Allah yolunda ölmek, cihad hareketinin maksatlarındandır. Buhari’nin Enes bin Malik’ten Radıyallahu Anhu rivayetine göre bu ayet[33 Ahzab/23], Enes bin Nadr Radıyallahu Anhu hakkında inmiştir. Ancak alimlerin belirttikleri gibi, bazen bir ayet birkaç münasebetle ve birkaç kez inebilir. Dolayısıyla ayetin Ahzab Hadisesi’nden bahsedilirken serdedilmesi, onun hem Uhud’dan hem de Ahzab’dan sonra olmak üzere iki kez inmesine mani değildir.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt