Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şehir değiştiriyorum (Allahın izniyle)

H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
portalkal kardeşim,kusura bakma amacım konunu veya bu niyetini sulandırmak değil,sadece bunu biraz daha açıp özerinde hasbihal etmektir,eğer rahatsız olursan devam etmem bilmeni isterim..
selametle
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
insanın kendisini kurtarmasının yolu mücadeleye devam etmektir,eğer kendimizi tek kurtarmakla sorumluysak o zaman insanlardan uzak,toplumdan uzak,bir bakıma mağaraya kapanmak veya dağda yaşamak yada ıssız bir yerde yaşamak yeterli olurdu,ama biz bu anlayışı nebevi metodta göremiyoruz,hem kendini kurtaracaksın hemde kendinle beraber çevrenide kurtaracaksın,en azından gayret bu olacak,hidayeti bahşeden Rabbimizdir,bize düşen gayrettir,hidayete erip ermediklerinden sorumlu değiliz ama iyiliği emredip kötülükten sakındarmakla görevliyiz.Eğer sadece kendimizi düşünürsek tasavvuf ehlinide kınamamamız lazım,çünkü temel anlayış nefsini kurmaktır,toplumsal bir dertleri yoktur,sadece zikir çekip,hatim yapar ve büylece kendini kurtarma derdindedir,yanıbaşındaki müslümanlar ölmüş veya islmın emirleri çiğnenmiş bunu umursamalzar genelde,o zaman bu bakışla dediğiniz arasındaki fark nedir?
Hicret elbetteki dediğiniz gibi ALLAHın sevdiği bir davranıştır,peki hicret edilecek yer neresi?bir islam ülkesi varmı yani islamın hakiki manada uygulandığı bir yer?en basitinden suud veya sözde bir başka islam ülkesindeki değişen durumlar nedir?fuhuş yani günaha teşvik edici materyaller elbette yok veya çok az,ama yönetim olarak zalim veya kukla değillermi?oralardada muvahhid müslümanlar eziyet görmüyormu?şayet evet diyorsak demekki yinede mücadele bitmiyor,yani oradada durmayıp çalışmak lazım?eğer bir şehirden bir şehire hicret diyorsak,misalen antalyadaki plaja yakın bir yerdeksek,bir başka şehire gidersek yinede aynı anlayış ve günaha teşvik eden tüm unusrların devam ettiğini göreceğiz,sadece şekli bir değişiklik yeterli olurmu?bu değişiklik kişinin kendini kurtarmasına sebeb olurmu?
Amacım sadece fikri manada faydalanmak ve istifade etmektir,bu kardeşimin tercihine itiraz değil ama katkılarınızla doğru olan anlayışı anlamaya çalışmaktır,bu bakışla bakmanızı rica ediyorum..

selametle

Kardeşim eğer bir yol ya da yöntem takip edilmesi gerekiyorsa buna en çok layık olan rasullahtır. Rasulullah a.s islamı kabul edenleri kendi kavmine davetçi olarak gönderirdi. O sahabe kavmini hakka davet ederdi. Eğer o kimseler islam olsalardı sahabe onlarla birlikte yaşar ve davetini devam ettirirdi. Fakat sahabenin davetine karşılık insanlar onlara küfrediyor ve islam olmuyorlarsa sahabe onların arasında durmuyordu.

Bundan hareketle, eğer davet ettiğin yerde bir cemaat var ise orada kalabilirsin. Fakat eğer orada herhangi bir muvahhid cemaat yoksa bu durum ise zulümdür. Ya senin kalbin onlara benzeyecek ya da sen onlara benzeyeceksin. Davetine ramen onlar gerçek anlamda tevhidi kabul etmemişler ve hala da kalpleri kör ise kendini paralayacak mısın? Halbuki Allah rasulüne sen üzülme diyor. Doğruya ulaştıran da saptıran da Allah'tır.

Bir başka nokta, burada kadınlar çıplak dolaşıyor, insanlar küfürle her yeri kavuruyor... Bu diyardan farklı bir diyara Allah rızası için hicret etmenin ne sakıncası var? Hizbullah çevresinden hep şunu duydum: "Halbuki bugün dışarıya gidip cihad edenler ülkelerinde kalsalardı şimdi ülkeyi fethetmiştik." Benim de onlara cevabım, "gerçek anlamda burada kurulan bir cihad cephesi varsa buyurun birlikte cihad edelim yoksa hicret edenler en doğru yoldadır" olur.

Nitekim kardeşimiz insanların böyle şeyleri kabul etmediklerini psikolojik baskılara katlanmak zorunda kaldığını ifade etmiştir. Bu durumda insanın yapması gereken ne olabilir ki?
 
portalkal Çevrimdışı

portalkal

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Artık devir gerçekten imanı kurtarma devrine döndü.Allah sonumuzu hayreyle ya vurdumduymaz olacaksın ki bu müslümanım diyenin hasletide değildir,ya da kuran ve sünnete göre çaresine bakacaksın
 
H Çevrimdışı

hakdava

Üyeliği İptal Edildi
Banned
cevap yazacaktım ama zaten gereken kardeşler cevab vermiş yerime
Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.tevbe 18

bugun camii inşaat edenler bazılar ya faiz yiyor veya Allahtan başkasından korkmayanlar demekte osmanlıdan kalma camiler de imamlar var diğerleride tevbe 18 ayetine muhatap müslümanların yaptığı varsada az sayılı buda bol camilii olmuyor imamlarda bizi terörist diye anarak diğer insanlara bizi düşman gibi gösteriyor



[TD="width: 100%, bgcolor: #000000"]MESCID-I DIRÂR OLAYI:


[TD="width: 100%"]Hz. Peygamber Tebük'te yirmi gün kadar kaldıktan sonra, ashab-ı kiramın ileri gelenleri ile istişare ederek geri dönmeye karar verdi. Çünkü Bizans ordusu saldırmaya cesaret edememiş ve amaca ulaşılmıştı. O gün için daha fazla ileri gidip kan dökmeye ihtiyaç yoktu. Çünkü Şam yöresini fetih gibi bir amaçla yola çıkılmamıştı. Üstelik Şam yöresinde bulaşıcı bir hastalık (tâun) olduğu da haber alınmıştı. Geri dönüş için yola çıkan ordu Ramazan'ın ilk günlerinde Medîne'ye ulaştı. Hz. Peygamber Tebük'e giderken Medine'ye bir saat uzaklıktaki Ziyevan köyüne geliniğinde münâfıklardan bir heyet gelerek: "Ey Allah'ın Resulu! Biz hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu gecelerde namaz kılmak üzere bir mescid bina ettik. Teşrif edip burada namaz kıldırsanız, hayır ve bereketle dua buyursanız" dediler. Hz. Peygamber bunun dönüşte olabileceğini söylemişlerdi. Bunun üzerine Tebük dönüşü bu sözü Allah elçisine hatırlatıp yeni yapılan mescide gelmesini rica ettiler.
Bu mescid Ebû Âmir Fâsık adlı bozguncu münafık ve fasığın teşviki ile münafıklarca Kuba Mescidinin cemaatını bölmek niyetiyle yapılmış ve Hz. Peygamber'e suikast düzenlemek üzere içi silâhla doldurulmuştu. Hz. Peygamber bu mescide gitmeye hazırlanırken Cebrail (a.s) gelerek durumu haber verdi.
Kur'an-ı Kerîm'de bu mescidden şöyle söz edilir:
Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah ve Resulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlamak üzere bir mescid yapanlar; "Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk" diye yemin ederler. Allah da şahittir ki bunlar yalancıdırlar" (et-Tevbe, 9/107). "Ey Muhammed! Bu mescidde asla namaz kılma. Şüphesiz ki, başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kılman daha hayırlıdır. O mescidde kendilerini maddî ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah temizlenmek isteyenleri sever" (et-Tevbe, 9/108; bk. 109, 110).
Bunun üzerine Hz. Peygamber ashab-ı kiramdan Mâlik b. Dehsan ile Ma'n b. Adiyy (r. anhümâ)'yi Mescid-i Dırar'ı yıkmak üzere gönderdi. Bu sahabeler mescidi yakıp yıktılar. Böylece kötü amaç için bina edilen bir mescid ortadan kaldırılmış oldu (bk. İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, III, 71; İbn Sa'd, Tabakât, III, 540 vd; İbn Kesîr, Muhtasar Tefsîr, II, 169; Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarih, X, 422).



[TD="width: 100%, bgcolor: #000000"]


[TD="width: 100%"]Münafıklarca Medine'de inşa edilen mescit. Müslümanlara zarar verme amacıyla yapıldığı için Kur'an'da Mescid-i Dırâr olarak nitelenmiş ve daha sonra bu adla anılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s), münafıkların amacını bildiren vahiy üzerine bu mesciti yaktırarak müslümanlar arasında fitne kaynağı olmasına izin vermemiştir.
Medine'de münafıklar, İslâm aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapamadıkları için İslâm devletinin takibinden kendilerini koruyacak, gizli çalışmalarını yürütmeye elverişli bir merkeze ihtiyaç duyuyorlardı. Aslen Medineli olduğu halde, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicret etmesi üzerine İslâma ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'e düşmanlığı ve hışmı dolayısıyla önce Mekke'ye daha sonra da Bizans ülkesine giden Ebû Âmir er-Râhib/el-Fâsık (Hz. Peygamber, onun er-Râhib lakabını el-Fâsık şeklinde değiştirmiştir) irtibatlı bulunduğu Medine'deki münafıklara mescit şeklinde bir merkez kurmaları tavsiye ve tahrikinde bulundu.
Bunun üzerine münafıklar, 9/630 senesinde Medine'de Sâlim b. Avf Oğullarının bölgesinde Kubâ Mescidi'ne yakın bir yerde sözde bir mescit inşa ettiler. Bundan sonra Hz. Peygamber'e müracaatla içlerinden yaşlıların ve özür sahiplerinin devamlı merkezdeki Medine Mescidi'ne gelemediklerini, bazen yağmurlu ve soğuk günlerde kendilerinin de cemaata katılamadıklarını, bu sebeple kendi bölgelerinde namazı cemaatla kılabilmek üzere bir mescit inşa ettiklerini belirterek, mescitlerine gelip namaz kıldırmasını ve böylece bu mescitin açılışını yaparak resmen tanınmasını istediler. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s), Tebûk Gazvesi'nin hazırlıkları ile son derece meşguldu ve sefere çıkmak üzere idi. Bu sebeple kendisine müracaat edenlere, ancak seferden döndükten sonra mescitlerine gelebileceğini belirtti.
Fakat Hz. Peygamber (s.a.s), Tebük Seferinden dönerken Medine yakınlarında Tevbe Suresinin 107-110. ayetleri nazil oldu. Bu ayetlerde sözkonusu mescitin zarar verme (dırâr) inkar etme, Müslümanlar arasında ayrılık çıkarma, daha önce Allah ve Resulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlama amacıyla yapıldığı, münafıkların bu amaçlarını gizlemek için "Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk" diye yemin ettikleri, buna rağmen yalancı oldukları belirtilerek şöyle buyuruluyordu: "Ey Nebi! Bu mescitte asla namaza durma. Şüphesiz ki başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescitte namaz kılman daha hayırlıdır. O mescitte kendilerini maddi ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah kendisini temizleyenleri sever. Binasının temelini Allah'tan korkma ve rızasını kazanma esası üzerine kuran mı, yoksa binasını bir uçurumun kenarına kurupta onunla Cehennemin ateşine göçen mi daha hayırlıdır! Allah zalimler güruhunu doğru yola sevketmez. Yürekleri paramparça oluncaya kadar yaptıkları o mescit daima bir şüphe kaynağı olarak kalblerinde kalacaktır. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir" (et-Tevbe, 9/107-110.
Münafıklar Dırâr Mescitini açmak için Hz. Peygamber (s.a.s)in seferden dönmesini bekliyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye dönünce, gerçek mahiyeti konusunda bilgilendirildiği, yönlendirildiği Dırâr mescitini görevlendirdiği birkaç sahabe vasıtasıyla yaktırarak ortadan kaldırdı. Böylece münafıkların belli bir merkezde üslenerek faaliyette bulunmalarına fırsat vermedi. Dırar mescidinin yakılması, İslâm tarihinde bir ibadet mahalline yönelik ilk ve son eylemdir. Bu eylem İslam toplumunun birliğini bozmaya yönelik faaliyetlere hiç bir şekilde izin verilmeyeceğinin bir kanıtıdır. Bu olay ayrıca İslâm düşmanlarının haince amaçları için İslam'ın temel kurumlarını bile kullanmaktan çekinmeyecekleri konusunda Müslümanlara yapılan bir uyarı niteliği taşımaktadır.




 
Üst Ana Sayfa Alt