Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru "Şeriat ile Yönetim Olsun mu" Diye Bir Referandum Yapılsa Evet veya Hayır Oyu Kullanabilir miyiz?

A Çevrimdışı

asrinsirri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
misir_ukc.jpg


SELAMUN ALEYKUM; Bir abinin sorduğu ve bilenlere sormamı rica ettiği bir soru...

" T.C Devleti " ŞERİAT Hükümleri tatbik edilsin mi, ŞERİAT gelsin mi ? Diye bir REFERANDUM'a gitse, Bu uygulamaya katılıp EVET veya Hayır diyebilir miyiz ? Veya bu uygulamaya katılmanın hükmü nedir ?
ALLAH c.c razı olsun, SELAMUN ALEYKUM...
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
misir_ukc.jpg


SELAMUN ALEYKUM; Bir abinin sorduğu ve bilenlere sormamı rica ettiği bir soru...

" T.C Devleti " ŞERİAT Hükümleri tatbik edilsin mi, ŞERİAT gelsin mi ? Diye bir REFERANDUM'a gitse, Bu uygulamaya katılıp EVET veya Hayır diyebilir miyiz ? Veya bu uygulamaya katılmanın hükmü nedir ?
ALLAH c.c razı olsun, SELAMUN ALEYKUM...

Şeriat bir halkın tercih hakkına göre olması gereken bir yönetim biçimi değildir.Şeriat Allahın kulları için zorunlu kıldığı bir idare şeklidir.Müslüman olarak bu konuda tercih hakkı yoktur.Bu yüzden referanduma göre tercih edilme şekli caiz olmaz.Şeriatı istemeyen ve inkar eden dinden çıkar.Referanduma bu konuda evet veya hayır oyu verirsen,demokrasinin ve tabi olanların arzularına uymuş olursun.

(Ey Muhammed !) Sana da o Kitab’ı (Kuran’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. " Maide-48

Kim de doğru, apaçık belli olduktan sonra peygambere muhalefette bulunur ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu gittiği o yolda bırakır ve kendisini cehenneme boylatırız ki, o ne kötü gidiştir!(Nisa /115)
 
A Çevrimdışı

asrinsirri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şeriat bir halkın tercih hakkına göre olması gereken bir yönetim biçimi değildir.Şeriat Allahın kulları için zorunlu kıldığı bir idare şeklidir.Müslüman olarak bu konuda tercih hakkı yoktur.Bu yüzden referanduma göre tercih edilme şekli caiz olmaz.Şeriatı istemeyen ve inkar eden dinden çıkar.Referanduma bu konuda evet veya hayır oyu verirsen,demokrasinin ve tabi olanların arzularına uymuş olursun.

(Ey Muhammed !) Sana da o Kitab’ı (Kuran’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. " Maide-48

Kim de doğru, apaçık belli olduktan sonra peygambere muhalefette bulunur ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu gittiği o yolda bırakır ve kendisini cehenneme boylatırız ki, o ne kötü gidiştir!(Nisa /115)
Verdiğin cevaba yakın bir yanıt verdim fakat buraya da açmak istedim...
 
E Çevrimdışı

ENSARİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
rejimin başka bir rejimi kamuoyuna sunması o rejimin bittiği anlamına gelirki buda şartlar dahilinde mümkün değildir..bunu yapsa dahi kendi lehine olan sonucu çıkartır..%99 cumhuriyet dedi %1 kesimde Şeriat dedi ..
 
M Çevrimdışı

morueqq

لا إله إلا الله
İslam-TR Üyesi
akhim Allah'ın hükümleri eğer insanlar isterse seçilecek demektir ki bu yine Allah'ın hüküm koymada birlememek anlamındadır halk %100 müslüman dahi olsa ve hepsi de şeriatı istese aralarında ya şeriat ya x rejimi diye bir seçim olamaz Allah hüküm koymada insanlara danışacak değildir Allah bizlere isterseniz ve çoğunlukta olursanız Allah'ın hükümleriyle hükmet istemessen hükmetme dememiştir aksine casiye 18. ayette herşeyi açıklamıştır yine ayetlerle sabit olduğu üzere Allah kimseye hüküm koymada ortak kabul etmez seçim ancak şeriat düzeni içinde halife seçiminde şura ile olur ki bu da batıl ve hak arasında demokraside olduğu gibi değildir.
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kişiler kendi içlerinde seçim yapabilirler , ama referandum meselesine gelince ABD nin hedefi malumumuz " Dünya Düzeni " kendine ait olan ,,, şimdi dünya çapında referandum uygulansa islam hukuku mu roma hukuku mu falan diye ? Burada seçim yapmanın zaten bir mantığı bulunmamaktadır ki ! Sonuç islam hukuku çıkar mı ?. Faraziye gibi görünüyor ama Birleşmiş Milletler bu mantık üzerine kuruludur .... Yani bu dediğiniz şey gibi oluyor ülke adına bakmadan ibrahimin milleti ile kafirler seçime gidiyor hangi düzende yönetilelim diye , hangisi hangisinin kini kabul edecek seçim sonucuna göre ???? Uygulamasında da imkansızlık söz konusu . Bu mesela şu var İngiliz hükümetinin şeriat mahkemesi kurma planları , ingilteredeki müslümanlar için.Peki İngiliz otoritesini kabul edeceksek (GÜLENİ ANALIM BURADA), ne halt yemeye müslümanlar birinci dünya savaşındAn beri sürekli bağımsızlık savaşı verip durur ? Kurarlar şeriat mahkemesini kardeş kardeş sömürge sömürge yaşanır ! Şu anda yerleştirilmeye çalışşılan ılımanlıkda böyle bir şey aslında BM denetiminde şeriat gibi bir şey ...
 
sirati mustakim Çevrimdışı

sirati mustakim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
" T.C Devleti " ŞERİAT Hükümleri tatbik edilsin mi, ŞERİAT gelsin mi ? SORUSUNU ANCAK VE ANCAK -HAYR-CIKACAGINA EMIN OLDUKTAN SONRA VERE BILIR.ONUDAKI VEREMEZ.ABD VE AVRUPA BIRLIYINDEN KORKAR ONA GORE. O ABIYE DE ALLAH HIDAYET VERSIN.ALLAHIN SERIATI HIC BIR ZAMAN OYLE KOLAYLIKLA YANI EVETMI HAYIRMI DIYE KURULMAMIS.KUFR SISTEMLER SON NEFESINE KADAR DIRENICEK.SEYTANI SISTEMLER ONA GORE.
BEN GITMEM.
bide ilave olarak sizce seriat devleti olsaydi ve bu seriat devleti demokrasi hukumleri tatbik edilsinmi?kufur gelsin mi? diye bi referenduma giderdimi?:baybay
ona gore ne boyle bi sey olmaz olsa da yine olmaz
vessalam

 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Bir de şu gerçeği herkesin bilmesi gerek.Şeriatı isteyen müslümandır,mümindir.%98 müslüman ise ülkedeki halk,o zaman neden şeriat yok.Allahın mülkünde Allahın kanunlarını yok sayan kişiler,müslümanlıklarına neye göre karar veriyorlar bu da çok ilginç doğrusu.Şeriat sistemi müslümanları Allahın dinine göre yaşamaları ve cehennem azabından sakındırılmaları için Allahın insanlar için bir rahmetidir.Çünkü biz bu şeriatın sınavından sorumluyuz.Başka sistemlerin sınavlarına tabi olmak,ahirette geçerli değil.Çünkü başka sistemler ateşe çağırır.Örnek olarak şunları düşünelim,
1-Şeriatta domuz eti haramdır,müslümanın harama girmesini sakındırır./Başka sistemlerde haram değildir.Haram iptal edilmiş,kişiye ya sev ya terket modeli uygulanmaktadır.
2-Şeriatta zina haramdır/Başka sistemlerde haram değildir.Haram iptal edilmiş,iki kişinin rızası olduğu sürece helal sayılmıştır.
3-Şeriatta Namaz kılmak farzdır/Başka sistemlerde namaz kılmak için harcanan zaman,aykırı bir davranış gibi algılandığından,kul hakkına tecavüz etmek gibi değerlendirilir.
4-Şeriatta,kadınlarda başörtüsü ve dış örtü farzdır/Başka sistemlerde başörtüsü haramdır ve dinsel obje olduğu için,düşüncelerini rencide eden,demokratik haklarına hakaret edilen ve kul hakkına girildiği varsayılan bir simge olarak değerlendirilir.
5-Şeriatta,faiz haramdır/Başka sistemlerde helaldir.Faizsiz hiç bir işlem kalmamıştır.
.....................v.s.!

En son şunu söyleyelim,Allahın kulları üzerindeki hakkı ile ilgili bir hadisi hatırlayalım,
Muaz b. Cebel radiyallahu anh diyor ki: "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'ın bindiği merkebin terkisinde bulunuyordum. Bana dedi ki: "Ey Muaz! Allah'ın kulları üzerindeki ve kulların da Allah üzerindeki hakkı nedir, biliyor musun?" Dedim ki: "Allah ve Rasulü daha iyi bilir." Buyurdular ki: "Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, yalnız O'na ibadet etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların, Allah üzerindeki hakkı ise, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan kullarına azab etmemesidir." Dedim ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Bunu herkese müjdeleyeyim mi?" Buyurdular ki: "Hayır, müjdeleme! Sonra buna güvenirler (salih amelleri terkederler)." (Buhari ve Müslim).
Bir de şu ayetleri düşünelim.

(Yahudiler) Allah’ı bırakıp alimlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler» (Tevbe, 31). Allah Resûlü (S.A.V.) Tirmîzi’de yer alan sahih bir hadiste bu ayeti Adiy b. Hâtem’e, “Hıristiyanlar alimlerine helali haram, haramı da helal kılmalarında itaat ediyorlardı. Kim Allah’tan başkasına şeriat koyma, (hayata tümüyle yön verme) hakkı iddia ederse Allah’tan indirileni inkar etmiştir” -şeklinde açıklamış, sonra da şu ayeti okumuştur,- «Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler» (Mâide, 44).

«Allah, kendisine ortak koşanları bağışlamaz. Bundan öte dilediğine, dilediği kimse için bağışlar. Her kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz büyük bir iftira da bulunmuştur» (Nisa, 48).

«Şüphesiz,kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun gideceği yer Cehennemdir. Zalimlere orada bir yardımcı da yoktur» (Maide, 72).

«Hüküm yalnız Allah’ındır» (Yusuf, 40).

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa: 60]

Şimdi insanlar diğer sistemlere(Tağutlara) tabi olmakla,kişiler,Allahın kulları üzerindeki bu hakkını başkalarına vererek Allaha ortak koşmuş olmaktalar.Allahın haramlarını(yasaklarını) helal(yasaya uygun),hellalerini yasak gören ve buna göre hüküm icra edenler,onlara destek olanlar,acaba kime kulluk yaptıklarının farkında değiller mi?Alim denen kişiler bu konuda hala kendilerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyecekler mi?Şirk bütün amelleri yada ibadetleri iptal ettiğine göre,acaba biz kime kulluk yaptığımızı düşünme vakti gelmedi mi?

Bunlar fark olarak küçük bir kesit.Hesabını verebilecek olan varsa ahirette görecekler elbet.
 
F Çevrimdışı

faraklit583

Üye
İslam-TR Üyesi
Hz.Yusuf bakanlık yaptığında acaba o devlet Allahın şeriatiyle mi yönetiliyordu?Gelde işin içinden çık.Hemen hüküm vermek insanı yanlışa sürükler.
 
sirati mustakim Çevrimdışı

sirati mustakim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
hezreti YUSUFA demokrasinin en guzel din oldugunu kabullendirirdilermi acaba?
 
M Çevrimdışı

morueqq

لا إله إلا الله
İslam-TR Üyesi
Hz.Yusuf bakanlık yaptığında acaba o devlet Allahın şeriatiyle mi yönetiliyordu?Gelde işin içinden çık.Hemen hüküm vermek insanı yanlışa sürükler.

Bir arkadas ; "Yusuf (a.s)'da kafir olan hükümdarın ülkesinde hazine bakanlığı yapmıştır. Eğer parti kurmak küfür olsaydı hiç Yusuf (a.s) kafir bir ülkede maliye bakanlığı yaparmıydı ; Firavunun ölümü ile Mısıra sultan olur muydu ?, Kuran’da da geçiyor" diyerek partisel çalışmaları meşru zemine oturtmaya çalışarak kendi fikrine hak aramaya çalışıyordu.

Evvela bu mesele usul-u fıkıh ilminde “şer’u men kablena “, yani bizden önceki peygamberlerin şeriatlerinde sabit olan şer’i bir hükmün bizim için de bağlayıcı olup olmaması ile ilgili bir meseledir.
Bizden öncekilerin şeriatlerinin bizim için bağlayıcı bir hüküm ifade edeceğini kabul edenler bile, bir takım şartlarla kabul ederler.
Bunlar arasında bizden önceki şer’i hükmün bizim şeriatimizde nesh edildiğinin , yani hükmünün kaldırıldığının sabit olmaması ve bizim şeriatimizde o konuda ondan farklı bir hükmün bulunmaması şartları da vardır .
“54. Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, kendime tahsis edeyim." Sonra onunla konuşunca da: "Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin" dedi.
55. O da, ona dedi ki: "Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi korurum, iyi bilirim.
56. Ve işte biz böylece Yusuf'u o yerde temkin ettik (yerleştirdik). Neresinde isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin mükafatını zayi etmeyiz.
57. İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır.” Yusuf suresi

Biz Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırız, çünkü ancak cahiller her konuda bilir bilmez atar ve tutarlar. Öncelikle bir ayetin bir mevzuda delil olması için o ayetin tefsirini bilmek gerekir.
Öncelikle şunu ifade edelim ki Kuranda geçen peygamberlerin yada geçmiş kavimlerin kıssaları ahkam ve şeriat bildirmek için değil bilakis ibret almak içindir. Kuran öyle bir kitabtır ki orada geçen mesellerle Allah dilediğini sapıklığa düşürür dilediğini de hidayete kavuşturur.
Bu olumsuz Kurana bakış tavrı nedeniyle Ashab-ı Kehf'in, Ashab-ı uhdud , Hz. İbrahimin, Hz.Musa’nın ve diğer bir çoklarının mücadelesini değil de sadece ve bir tek Yusuf (a.s.)ın kıssasını görebilmiştir. İşin bir başka boyutu da Hz.Yusufun şeriatının nesh edilmiş olmasıdır.
Hz.Muhammed’in (s.a.v) gelişiyle din tamamlanmış ve Allahu tealanın bizzat ifade ettiği gibi tek din Rasulullah’ın tebliği kalmıştır. Yani her ne kadar öyle bir ameli Hz.Yusuf yapmış olsa da Muhammediler böyle bir davranışa yeltenemezler. Bir sahih hadis de :
“ Bir gün hz. Ömer (r.a.) elinde Tevrat’tan sayfalarla Rasulullah’ın yanına gelir .Hz. Muhammed (s.a.v.) sorar:
-Elindekiler nedir ya Ömer ?: Hz.Ömer cevap verir :
-Tevrat’tan sayfalar.
Hz. Muhammed (s.a.v.) yüzü öfkesinden kıpkırmızı bir hal alır .Bu hali gören Hz. Ömer dehsete düşer. Büyük bir hata yaptığını anlar. Rasulullahın yavas yavas rengi düzelir ve :
-Ya Ömer ; Allah’a kasem olsun ki Musa hayatta olsaydi bana tabi olmaktan baska bir sey yapmazdı !!” der.
( Ahmed b. Hanbel, III, 338; İbn Ebî Şeybe, V, 312; Ebû Ya’lâ, IV, 102.)

Şimdi bu tür vakıalar varken biz hala gecmis , nesh olmus , buna rağmen en son din gelmiş ve Allah c.c. ondan raz olmuş iken , hala macera aramaya girişiyoruz !!
Peygamberler Allah'a şirk koşar mı, bu iddianızla Yusuf (a.s)'a şirk koştuğunu iddia etmiş olursunuz. Bu sizin iddianızı çürütür. Çünkü Yusuf (a.s) hayatı boyunca Allah'ın hükmüyle hükmetmiştir. Bir tek delil dahi Kral'ın hükmüyle hükmettiğine dair bir delil gösteremezsiniz. Bilakis:
"Biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasaydık, hükümdarın dinine -kanununa göre kardeşini alıkoyamazdı." (Yusuf: 76)
Ayette de görüldüğü gibi Yusuf aleyyisselam Kralın dinine göre değil de Allah'ın hükmüne göre hükmettiğini görüyoruz. Bu da Yusuf (a.s) Allah'ın hükmü dışında bir hükümle hükmetmediğini gösterir. Bu da sizin iddianızı boşa çıkarır. Aksine (Yusuf: 40)'da hükmün tamamen Allah'a ait olduğunu bildiren kendisidir.
Görüldüğü gibi Yusuf a.s. kendisi bağımsız , kralın yanında görev aldığında dinden çıkarıcı hareketlerde tazimlerde hüküm koymada ve hükme uymada bir fiiliyata bulunmamıştır. Ve Allah c.c. 56 ayette
“O'nu biz yerleştirdik ve neresinde isterse orada makam tutuyordu";
Gördüğümüz gibi bir özgürlük var Yusuf’a (a.s.). En küçük bir küfr olsa bu olur muydu?
Bu iddia ise tağutun kanununa uymakla suçlamaktır.

Günümüzün demokrasisinde küfre girmeden makam sahibi olmak mümkün müdür?
Particilerin arkasinda hz. Yusuf (a.s.)a oldugu gibi vahy mi var?
Hata yaptığında düzeltiliyor musun?
Üstelik bu makama Allah c.c. getirdi Sahi günümüz particileri Allah mı getiriyor , küfr kanunları ile hükmetmeleri için ?
Helalleri haram , haramları helal yapmak için , putların önünde 2 dk. İbadet (tazim) etmek için , küfr laik demokratik ilke ve inkılaplara bağlı kalıp koruyacağına yemin etmesini ‘Allah c.c. mı emrediyor?
Yoksa yine Yusuf suresi 40 ayette dediği gibi :
“Hüküm ancak Allah'a aittir ”: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler." (YUSUF 40)
Hüküm , kanun koymanın Allaha ait olduğunu . Kim kanun koyuyorsa islama zıt onun ilahlık yaptığını ve onları normal görenlerin ise o kanun koyanlara kulluk ederek ibadet etmiş olduklarını. Halbuki bir tek allaha ibadet etmek (onun kanunlarına uymak)emredildiğimizi bildirir .
Yine TEVBE 31 de helali haram , haramı helal diye kanun koyan kişi yada sistemlerinin RABB‘ lik yaptıgını , bunu normal gören kişilerin (seçmenlerin ) onlara ibadet ettiğini bildirir.
“Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.” (TEVBE 31)
Bu ayetin tefsirine baktığımızda her şey çok güzel anlaşılmaktadır. (1- İSLAM’DA LAİKLİK YOKTUR başlığında izah edilmiştir) Dinbilgini , rahip , alim bile olsa eğer Allah’ın kitabında hükümler konusunda Allah’ın koyduğu hükümlere muhalif olarak hüküm koyanlar RABB’lik yapmışlardır (mesela parlamento, hükümet).

Bunları normal görerek uyanların ise onlara ibadet ettiğini (mesela halk, seçmen) en güzel sekilde hz. MUHAMMED (s.a.v.) bildirmistir.

Allah Rasulunun (s.a.v) Allah’ın (c.c.) ayetini tefsiri yasama ve yargılamada uyma (ittiba etme)nin dinden çıkaran bir ibadet olduğuna kesin delildir.Bazı insanların kimilerini Rab edinmeleridir. Bu , bu dinin şirki yok etmeye , “yeryüzünde” “insanı” Allah’tan başkasına ibadet etmekten kurtarmaya geldiğinin açık bir ilanıdır. Bu ayetin tefsirine bakıldığında bu hadise ulaşılacaktır. Ve en güzel tefsiri Allah’ın rasulu yapmış , yoruma mahal bırakmamıştır .

Ahzab 36 “Allah ve Rasulu bir şeye hükmedince inanan erkek ve kadının işlerinde başka yolu seçme hakkı yoktur. Kim Allah'ın Kitab'ına ve Rasulün sünnetine karşı gelirse apaçık bir şekilde sapmış olur.”
Her emire uymak küfür değildir. Mesela trafik kanununa uymak , imar kanununa uymak küfür değildir. Küfür şirk koşmadır ve Allah’a muhalif bende kanun koyarım firavun gibi demektir!
Hz. Yusuf hükümdarın küfr olmayan emirlerini yerine getirmiştir çünkü bu imana bir sakat vermez , Tehlikeli olan Kur'anın emirleri , puta tazimi , haramları uygulatmakla yasallaştırıp , farz yada helalleri yasaklamakla olur. Hz. Yusuf böyle bir şey yapmamıştır, delilde yokdur.
Peki günümüzün partilerinde ise böyle midir? Körler bile kabul ediyor küfr olduğunu ama imanı körler etmiyor !!

Yusuf peygamber hiç bir zaman bunlar gibi tağutun hükmüyle hükmetmemiştir.
yusuf {22 وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ


O, tam erginlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verdik. İşte biz, güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız. yusuf suresi 22.


فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ

yusuf {76 فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاءَ اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ


Yine 76 ayette “Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.”
Melikin kanununa uymadığını böyle bir kanuna uymada serbestliği olduğu , Allahın kanunuyla hareket ettiği ayetle sabit olmasına rağmen particiler, hala yusuf-(a.s) delil almaya calışıyorlar.
Bunun yanında -“ Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır” (NİSA 140)
RASULULLAH'ın ; cahiliyenin DARUNNEDVE küfür parlementosunun teklifini neden reddettiğinin anlaşılması gerekir . Aksi taktirde özümseyemeyenler Particiler gibi girmek için can atar.
Şeriatın emri tesetture dışarı dışarı denen yer , içkinin tekel adı altında üretildiği, faizin banka kurarak helalleştirildiği, zinanın genelevi açarak müslüman bacıları çalıştırarak yine müslumanım diyen polisleri güvenliğini sağlatarak devlet kontrolünde güvenli zina yaptırarak helalleştirip ; sonrada vergisini alarak , diyanet başkanına, müftülere, imamlara yedirerek cemaati de bunlara uydurarak namaz kıldırtarak , helallerin haram haramların helal dendiği mecliste oturmaislamı savunma adı bile olsa orayı terk et . Orada bulunan onlar gibidir-der-!!!
Bir başka hadiste ise“ Bir mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz” der. Sahi bu particiler sayıs aymayı ne zaman öğrenecekler ?
Kaç kere balans ayarı çekilecek ki sünnetullaha dönelim? Yine bir başka mesele de Hz.Yusuf’un Kralın yanındaki pozisyonu ile Particilerimizin Kemalist sisteme karşı olan pozisyonudur. Biz Yusuf peygamberin tevhidi inancını okuduğumuz ayetlere binaen diyoruz ki gizlediğini yada Kralın ters bir emri ile bırakıp Kral a ve onun kanunlarına uyduğunu görmüyoruz; böyle bir davranış da Nebilerin tavırlarından olamaz. Çünkü onların Sıdk ve tebliğ gibi iki sıfatları vardır.
Sıdk davalarına olan sadakatleri, Tebliğ ise Allah’tan aldıklarını kendilerinden bir şey katmadan olduğu gibi tebliğ etmeleridir. Oysa partiler ve malum partici tayfa her kırbaç şaklamasında mevcut sistemin dümen suyuna girmektedirler ki bu iman ve islam namına ölümdür. Allah hepimizi nass ları işine geldiği gibi yorumlayanlardan muhafaza buyursun ve öyle bir meslekle de iştigal ettirmesin.
 
M Çevrimdışı

morueqq

لا إله إلا الله
İslam-TR Üyesi
 
F Çevrimdışı

faraklit583

Üye
İslam-TR Üyesi
Ama şeriatte böyle keskin bir sınırlamanın olduğuna da inanmıyorum.Mesala Necaşi ve sahabelerin ilişkisi.Ki Necaşi imanını gizliyordu ama hangi kanunlarla ülkeyi yönetiyordu?
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Ama şeriatte böyle keskin bir sınırlamanın olduğuna da inanmıyorum.Mesala Necaşi ve sahabelerin ilişkisi.Ki Necaşi imanını gizliyordu ama hangi kanunlarla ülkeyi yönetiyordu?
Siz dinin cahiliye döneminden nübüvvet dönemine geçişi sırasındaki metodlara takılarak,kıyas yoluyla bugünkü sistemlere metod üretme çabasındasınız.Oysa bu din artık tamamlanmıştır.Küçük Metodlara ve ayrıntılara takılarak,metodun ulaştırdığı gayeyi görmezden geliyorsunuz.Akıl ve nakili de birbirine karıştırıp,nakiller ile ilgili akli şüpheler üretiyorsunuz.İlk önce islamın düsturlarına yaklaşımınızı tevazu ve teslimiyet ile gösterin.Dini felsefi akımlarla yorumlamayın.Aklın kavramadığı,gözlerin görmediği,kulakların duymadığı bir bir maneviyatı maddeci ve tevilci yaklaşımlarınızla çürütmeye çalışıyorsunuz.Biz burada dinin eksiklerini değil,dinden eksik kalanları tartışıyoruz.Size cevap vermek istemiyordum ama,insanların kalbine şüphe bıraktığınızı hissedince cevap vermek zorunda kaldım.Size necaşi ile ilgili metod ile şüpheleriniz konusunda aşağıda alıntı bir yazı sunuyorum.Bunları kendine nasslar kesin olarak açıklanmış iken,delil ve sapma aracı olarak kullanmasan iyi olur.




[TD="width: 100%"] RASULULLAH (S.A.V.) İSLÂM'A GİREN NECAŞİ'NİN KÜFÜR HÜKÜMLERİ İLE YÖNETMESİNİ KABUL ETTİ Mİ?



[TD="width: 100%"]


Fert olsun grup olsun İslâm davetini samimi olarak yüklenen ve İslâmi yönetimi hayat sahasına geri getirmek için çalışma yapan kimsenin, küfürle hükmetmeyi kabul etmesi mümkün değildir. Küfür yönetimine katılmayı iddia eden kimse nasıl bu küfür sistemini yıkmaya çalıştığını iddia eder?! Zira küfür iktidarına katılmak, küfrü uygulamayı gerektirdiği gibi, küfür sistemini ve kanunlarını yaşatır ve onun ömrünü uzatır, onu yıkmaz sürdürür. Küfür rejimine katılmak için herhangi bir bahane uydurulursa insan, Allah'ı ve müminleri kandırmadan önce kendi kendini kandırır ve aldatır. Özellikle bu bahane sübutu ve delaleti kesin olan şer’i delillerle çelişirse durum daha da vahimdir. Muhakkak ki davayı yüklenen kimsenin şeriatın reddettiği ve aklının hoş gördüğü maslahatı bir delil olarak ittihaz etmesi haram ve büyük bir beladır. Üstelik bu maslahatı, sübutu ve delaleti kesin olan delile aykırı olduğunu bile bile yapılan kimsenin hali nice olur?!
Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyip, küfür yönetimine katılmasına bir bahane bulmak için şüpheler araması ne kadar tehlikeli bir durumdur?! Halbuki; küfür yönetimine katılmak, sübuti ve delaleti kati olan deliller tarafından yasaklanmış ve yalnız Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek farz kılınmıştır.
Mesela, Rasulullah (s.a.v.)'in öldüğünü sahabelere haber verip üzerine cenaze namazı kıldırdığı Necaşi hikayesi, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemek ve küfür hükmüne katılmak için bir bahane olarak kullanılmaktadır. Necaşi'nin Rasulullah (s.a.v.) döneminde müslüman olduğu ve müslüman olmadan önce uyguladığı küfür sistemini uygulamaya devam ettiğini söylüyorlar. Necaşi'nin ölümüyle ve onun üzerine cenaze namazının kılınmasıyla ilgili Buhari’nin gösterdiği altı hadisi delil gösteriyorlar. Bunların üçü Cabir bin Abdullah el-Ensar’dan diğer üçü de Ebu Hüreyre’den rivayet edilmiştir. Halbuki bu hadisler, küfür sistemine katılıp kanunlarını uygulamak için hiç bir surette delil olarak kullanılamaz. Bunu şöyle açıklarız:
1- Bu hadisleri rivayet eden Buhari, bunların beş tanesini “Necaşi'nin ölümü" başlığı altında, bir tanesini de. “Cenazeler konusu” başlığı altında anlattı. Halbuki bu altı hadis Necaşi’nin ölümüyle; Rasulullah (s.a.v.)'in hadisleri, Necaşinin salih bir kişi ve müslümanların kardeşi olduğunu ve onun için Allah'tan af dilemelerini istediğini, kendisiyle birlikte cenaze namazını kılmalarını talep ettiğini bildirmektedir. Böylece, bu hadisler Necaşi’nin müslüman olduğunu göstermektedir.
2- İbni Hacer el-Askalani, Buhari'nin şerhi Fethu'l Bari'de; "Necaşi'nin Ölümü" başlıklı konuyu açıklarken hadisleri Necaşinin müslümanlığına yorumlamamasını şu ifade ile anlatır: “Buhari, Necaşi’nin müslüman olup olmadığı konusunda karışıklığa düştüğü için Necaşinin müslümanlığına yorumlamadı. Halbuki bu meselenin yeri burasıdır. Buhari'de Necaşi'nin müslümanlığı kıssası sabit olmadığı için böyle bir yorum yapmadı. Oysa Necaşi'nin vefatı nedeniyle cenaze namazının kılınmış olması onun müslüman olduğunu göstermektedir.
3- Buhari’nin rivayet ettiği hadisler; Rasulullah (s.a.v.)'in Necaşinin ölümünü ve müslümanlığını öldüğü gün vahiy yoluyla öğrendiğini göstermektedir. Sahabelerin de Necaşinin müslüman olduğunu ve öldüğünü Rasulullah (s.a.v.)'in kendilerine haber vermesiyle öğrenmeleri de aynı hususu desteklemektedir. Cabir Bin Abdullah yoluyla rivayet edilen hadis şöyledir:
“Peygamber (s.a.v.), Necaşi vefat edince şöyle dedi: “Bugün salih bir adam vefat etti. Kalkınız. Kardeşiniz Asheme (Necaşi)’nin üzerine (gıyaben) cenaze namazı kılınız.”
k.gif
Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadis şöyledir: “Rasulullah (s.a.v.) Habeşistan meliki olan Necaşi öldüğü gün, ashabına onun ölümünü bildirdi.”
Bu rivayetler Rasulullah (s.a.v.)'in Necaşi'nin ölümünü ve Müslümanlığını öldüğü gün vahiy yoluyla öğrenmiş olduğuna delalet etmektedir. Rasulullah (s.a.v.)'den Cabir b. Abdullah'dan rivayet edilen:
“Bugün salih bir adam vefat etti. Kalkınız. Kardeşiniz Asheme (Necaşi)’nin üzerine (gıyaben) cenaze namazı kılınız”
k.gif
hadisi, sahabelerin o güne kadar Necaşi'nin müslüman olduğunu bilmediklerini gösterir. Eğer müslümanlar onun Müslümanlığından haberdar olsalardı Rasulullah (s.a.v.), “salih adam” “kardeşiniz” ifadelerini kullanmazdı. Çünkü Allah'ın Rasulü, sahabelerden birisi vefat ettiği zaman sahabeleri cenaze namazına çağırırken bu tür ifadeleri kullanmıyordu.
4- Bu hadisler Necaşi’nin ölmeden önce İslâm'a girdiğini gösterir. Fakat, ne zaman İslâm'a girdiğini göstermez. Hadislerde geçen ifadeler Rasulullah’ (s.a.v.)'in Necaşinin Müslümanlığını öldüğü gün vahiy yoluyla öğrendiğini göstermektedir. Bu olay dışında Necaşinin Müslümanlığını Rasulullah’a bildiren bir başka habere rastlanılmamaktadır.
5- Bu altı hadis, Rasulullah (s.a.v.)'in ölüm haberini verdiği ve üzerine cenaze namazını kıldığı Necaşi'nin, Müslümanların Habeşistan’a hicret ettikleri zaman Habeşistan'ın hükümdarı olduğuna işaret etmemektedir. Ayrıca, Rasulullah’ın (s.a.v.) İslâm'a davet etmek üzere krallara mektuplar gönderince Habeşistan kralına da bir mektup göndermişti. Zira “NECAŞİ”kelimesi belli bir kişi için kullanılan isim değildir. İmam Nevevi'nin Sahih-i Müslim’e yazdığı şerhin on ikinci cildinde, İbni Hacer el-Askalan'inin de "el-İsabe"sinin üçüncü cildinde belirttiği üzere Necaşi kelimesi Habeşistan'da yönetimi elinde bulunduranlara verilen bir "ünvan"dır.
6- İmam-ı Nevevi'ye ait Sahihi Müslim’in şerhini on ikinci cildinde şu ifadeler yer almaktadır: “Rasulullah (s.a.v.)'in Hudeybiye gazvesinden döndükten sonra Hicret’in altıncı senesinde İslâm'a davet etmek üzere mektup gönderdiği Necaşi, Rasulullah’ın (s.a.v.) üzerine cenaze namazı kıldığı Necaşi değildir. Hadis’in metni şöyledir: Enes'den: “Nebi (s.a.v.) Kisra’ya, Kayser’e, Necaşi’ye ve her diktatöre birer mektup gönderip onları Allahu Teâla’ya davet etti. Buradaki Necaşi; Rasulullah (s.a.v.) tarafından üzerine cenaze namazı kıldırılmış olan Necaşi değildir.” Bu hadis, Rasulullah (s.a.v.)’ın üzerine cenaze namazı kıldırdığı Necaşi'nin, müslümanların yanına hicret ettikleri zaman Habeşistan'da hükümran olan Necaşi olmadığını göstermektedir. Aynı zamanda bu Necaşi, Hicretin altıncı senesinin sonuna doğru Rasulullah (s.a.v.) tarafından Amr bin Umeyye ed-Dameri yoluyla kendisini İslâm'a davet etmek için bir mektup gönderildiği Necaşi de değildir. Bu iki Necaşi’nin dışında başka Necaşi de vardı. Rasulullah (s.a.v.)'in üzerine cenaze namazı kıldırdığı Necaşi, İslâm’a davet etmek üzere mektup gönderdiği Necaşi'nin ölümünden sonra Kral olan Necaşi’dir. Kendisine mektup gönderilen Necaşi, Rasulullah'ın (s.a.v.)’in davetine icabet etmedi ve İslâm’a girmedi. Eğer bu Necaşi İslâm’a girseydi, Rasulullah (s.a.v.) onun müslüman olduğunu Müslümanlara bildirir ve öldüğü zaman da cenaze namazını kıldırırdı. Üstelik hicretin yedinci yılında Hayber'in fethinden sonra Habeşistan’dan dönen Cafer b. Ebu Talip ve beraberindeki muhacirlerin de Necaşinin müslüman olduğunu bilmeleri gerekirdi. Çünkü onlar Rasulullah (s.a.v.)'in İslâm’a davet etmek üzere Necaşi'ye gönderdiği elçiden sonra Habeşistan'dan dönmüşlerdir. Eğer necaşi müslüman olmuş olsaydı müslüman olması Medine'de yankı yapar ve müslümanlar da sevinirlerdi. Özellikle Hayber'in fethinden sonra Necaşi'nin müslüman olduğunu duymaları onların sevincini kat kat artırırdı. Rasulullah (s.a.v.) de onun müslüman olduğunu ashabına müjdelerdi. Çünkü; Cafer (r.a.) döndükten sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir:
”Bilmiyorum ki hangisiyle sevineyim. Hayber’in fethiyle mi yoksa Cafer’in gelişiyle mi.”
k.gif
Necaşi müslüman olsaydı Rasulullah (s.a.v.) bu ifadesine şu ifadeyi de eklerdi: ”Yoksa Necaşi’nin İslâm'a girmesiyle mi” Fakat, bu hadiste Necaşi’den hiç söz etmemiştir. Müslüman olsaydı mutlaka Rasulullah (s.a.v.) ondan söz ederdi.
7- Necaşi meselesini kullananlar, bu üç Necaşi’nin aynı kişi olduklarını zannettiler. Müslümanların Kureyş’in eziyetinden kaçıp Habeşistan’a hicret edince yanında emniyet buldukları Necaşi'yi ve Hicretin altıncı senesinin sonuna doğru Rasulullah (s.a.v.) tarafından İslâm'a davet etmek için kendisine bir mektup gönderilmiş olan Necaşi'yi ve Rasulullah (s.a.v.) tarafından üzerine cenaze Namazı kıldırılmış olan Necaşi'yi birbirine karıştırıp onların aynı kişi olduklarını zannettiler. Onları bu karışıklığa iten sebep şudur: Rasulullah (s.a.v.), Mekke’de daveti yüklenirken müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerine izin verdi ve oradaki Necaşi’yi överek şöyle dedi:
”O kral ki yanına sığınanlara hiç zulüm edilmez ve onun toprağı doğruluğun toprağıdır.”
k.gif

O Necaşi (kral) kendi tarafına hicret eden müslümanlara iyilik yaptı, onlara emniyet sağladı, Kureyş’in elçilerine teslim etmedi ve böylece onlar kimseden korkmadan Allah'a kulluk ettiler. Necaşi onları teslim etmek hususunda Patrikleri’nin taleplerine uymadı. Ayrıca Müslümanlara şöyle dedi: “Siz benim toprağımda emniyet içerisindesiniz, kim size söverse cezalandırılır.” Ayrıca, Cafer (r.a.), Rasulullah (s.a.v.) hakkında Necaşi'nin sorusuna cevap verdikten sonra Necaşi'nin sözü onların kafalarını karıştırdı: “Şüphesiz ki; bu İslâm ile İsa’nın getirdiği arasında fark yoktur, aynı yerden kaynaklanıyor.” İkinci gün, İsa (s.a.v.) ile ilgili Cafer’in (r.a.) cevabına yaptığı yorum da onların evham uydurmalarına sebep oldu. Necaşi bir odun parçası alıp toprakta bir çizgi çizdi ve şöyle dedi: “Allah'a yemin ederim ki; Meryem oğlu İsa, sizin söylediğinizden başka değildir. Arada şu çizgi kadar bile fark yoktur.”
k.gif

Necaşi'nin verdiği bu cevaptan dolayı onun İslâm'a girdiğini zannettiler. Halbuki, Rasulullah (s.a.v.) onun İslâm'a girdiğini duyurmadı. Rasulullah’ın (s.a.v.)'in hanımı Ümmü Seleme Habeşistan’a hicret edenlerdendi. Medine'ye dönünce, Necaşi’nin İslâm'a girdiğinden hiç söz etmedi. O şöyle anlattı: “Biz Habeşistan toprağına girince en hayırlı komşu yanında kaldık. O, Necaşi'dir. O, dinimiz için emniyet sağladı. Bu şekilde eziyet görmeden Allahu Teâla’ya kulluk etmeye başladık ve sevmediğimiz hiç bir şeyi duymadık. Biz tekrar Rasulullah’ın (s.a.v.) yanına dönünceye kadar onun (Necaşi’nin) yanında en hayırlı şekilde ikamet ettik.”
k.gif

Ümmü Seleme'nin bu sözleri Necaşi’nin İslâm'a girmediğini gösterir. Öte taraftan; Müslümanlar Habeşistan’a hicret ettikleri zaman orada bulunan Necaşi, İslâm'a davet etmek üzere Rasulullah (s.a.v.) tarafından kendisine mektup gönderdiği Necaşi ve üzerine cenaze namazı kılınmış olan Necaşi'yi karıştıran kişiler, Sahihi Müslim’de geçen Enes Bin Malik’in (r.a.) şu hadisini okumadılar galiba: “Nebi (s.a.v.) Kisra’ya, Kayser’e, Necaşi’ye ve her diktatöre birer mektup gönderip onları Allahu Teâla’ya davet etti. Buradaki Necaşi; Rasulullah (s.a.v.) tarafından üzerine cenaze namazı kıldırılmış olan Necaşi değildir.”
Muhammed Hamidullah, “Nebevi Döneme ait Siyasi Belgeler” adındaki kitabında gösterdiği iki mektuba gelince: Birinci mektupta, Necaşi'nin Rasulullah (s.a.v.)'e; müslüman olduğunu, emrettiğinde Medine'ye gelmeye hazır olduğunu ve bu mektubu oğlu Erhab b. Esham b. Ebhar ile gönderdiğini; bu mektubun da Mekke'de bulunduğunu; İkinci mektubu ise Necaşi'nin, Habeşistan’dan Rasulullah (s.a.v.)'in yanına dönen bazı sahabelere verdiğini yazmaktadır.
Her iki mektup da, sahih hadis kitaplarında yer almamaktadır. Muhammed Hamidullah "Nebevi Döneme ait Siyasi Belgeler”i; Taberi, Kalkaşendi ve İbni Kesir gibi yazarların tarih kitaplarından aldığını belirtmektedir. Halbuki tarih kitapları pek güvenilir değildir. Çünkü, tarih kitaplarını yazanlar hadislerin tahricine önem vermezler. Tarih kitapları hadis kitaplarına eşit tutulamaz. Tarih kitaplarının sahipleri, odun parçasını mı yoksa yılanı mı tuttuğu belli olmayan, geceleyin odun toplayan kimseler gibidir. Bu nedenle bu iki mektuba itibar edilmez. Ayrıca bu belgeler, hem Sahih-i Müslim’de Enes bin Malik (r.a.)'in rivayet ettiği sahih hadisle, hem de Necaşi hakkında Ümmü Seleme’nin rivayetiyle ve Habeşistan’a hicret edip dönen diğer Sahabelerin rivayetleriyle çelişmektedir. Habeşistan’a hicret edip dönen Sahabeler ve bunlardan en son dönen Cafer (r.a.) böyle bir durumdan bahsetmedi. Necaşi’nin İslâm'a girdiğini ise asla aktarmadı. Özellikle; Cafer (r.a.) Hayber'in fethinden sonra Hicretin Yedinci senesinde Habeşistan'dan döndü. Halbuki, krallara ve bunlar içerisinde Necaşi’ye Hicretin altıncı senesinde mektuplar gönderilmişti. Buna göre M. Hamidullah'ın gösterdiği her iki mektup da sahih değildir. Bunlar delil olarak gösterilemez, reddedilir ve sahih rivayetlere bakılır.
Bu açıklamalardan, İslâm'a giren Necaşi'nin, Müslümanların Habeşistan’a hicret ettikleri zaman Kral olan Necaşi’den başkası olduğu anlaşılmaktadır. Müslüman olan Necaşi, Hicretin altıncı senesinde Rasulullah (s.a.v.) Amr bin Umeyye ed-Dameri elçiliğiyle İslâm’a davet ettiği Necaşi de değildir. İslâm'a giren Necaşi, Amr bin Umeyye ed-Dameri elçiliğiyle İslâm'a davet edilen Necaşi’den sonra yönetime geçmiştir. Bu Necaşi, Hicretin yedinci senesinden sonra yönetime geçmiş olmalıdır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.), Hudeybiye gazvesinden sonra krallara mektuplar yazmıştır. Hudeybiye ise, Hicretin altıncı senesinin sonunda Zilkade ayında idi. Buna göre, bu Necaşi Hicretin Yedinci senesinde vefat etmiş olmalıdır. İslâm'a giren Necaşi bu yıl içerisinde iktidara geçmiş olmalıdır. Bunun ölümü Mekke fethinden önce olmuştur. Mekke’nin fethi Hicretin sekizinci senesinde gerçekleşmiştir. Beyhaki, (Nübuvvet Delilleri) konulu altın kitabında bunu göstermiştir.
Bu açıklamalardan, bu Necaşi’nin krallığa geçip gizlice müslüman olması ile ölümü arasında çok az bir sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Kimsenin onun Müslümanlığından haberi yoktu, hatta Rasulullah (s.a.v.)'in bile haberi yoktu. Ancak Rasulullah (s.a.v.) vahiy yoluyla bu Necaşi’nin öldüğü gün Müslümanlığını öğrenmiştir. Bu durum Buhari’nin bu konuyla ilgili rivayet ettiği hadislerden anlaşılmaktadır. Ölmeden önce Müslüman olarak geçirdiği yaşam süresinin pek kısa olduğu için İslâm hükümlerini onun öğrenmesi mümkün değildir. Rasulullah (s.a.v.)'in onun İslâm'a girmesinden haberi olmadığı için kendi üzerine düşen görev ve vecibeleriyle ilgili talimatın gönderilmesi de mümkün değildir. Özetle Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyerek ve küfür ile hükmetmek için Necaşi meselesini bir delil olarak kullanmak doğru değildir. Küfür sistemlerini uygulamak için bu meseleden cevaz çıkartılamaz. Böylece küfür sistemine katılmak Necaşi meselesini savunanların iddia ve bahanelerinin çürük ve batıl olduğunu ortaya çıkarmaktadır
(alıntı)
 
İ Çevrimdışı

İbn Abdilberr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ama şeriatte böyle keskin bir sınırlamanın olduğuna da inanmıyorum.Mesala Necaşi ve sahabelerin ilişkisi.Ki Necaşi imanını gizliyordu ama hangi kanunlarla ülkeyi yönetiyordu?

Senin "İnanmıyorum" sözün helaya atılacak boş bir sözdür. Sözünün hakikati varsa ayet, hadis ve alimlerin sözleriyle ispatla.

Necaşi ülkesinde kendi kitabı ile hükmediyordu. Kur'an ile hükmetmesi imkansızdı. ÇÜNKÜ HÜKÜM İLE İLGİLİ AYETLERİN HEPSİ MEDİNE İKEN İNDİ. NECAŞİ HAYATTA İKEN HÜKÜM AYETLERİ İNMEMİŞTİ. Necaşi olmayan ayetle nasıl hükmedecekti? Araştırmadan konuşmayalım.
 
F Çevrimdışı

faraklit583

Üye
İslam-TR Üyesi
Senin "İnanmıyorum" sözün helaya atılacak boş bir sözdür. Sözünün hakikati varsa ayet, hadis ve alimlerin sözleriyle ispatla.

Necaşi ülkesinde kendi kitabı ile hükmediyordu. Kur'an ile hükmetmesi imkansızdı. ÇÜNKÜ HÜKÜM İLE İLGİLİ AYETLERİN HEPSİ MEDİNE İKEN İNDİ. NECAŞİ HAYATTA İKEN HÜKÜM AYETLERİ İNMEMİŞTİ. Necaşi olmayan ayetle nasıl hükmedecekti? Araştırmadan konuşmayalım.


Mekke fethinden az önce Necaşî Rabbine kavuştu.

Resûlüllah (s.a.v.) sahabeyi onun için namaz kılmaya davet etti ve şöyle dedi.

«Kardeşiniz Necaşî Ashama vefat etti, onun için namaz kılınız».


Necaşinin o denilen kral olmadığını ispat için ne tahrifler yapılmış doğrusu parmak ısırtır.
 
Üst Ana Sayfa Alt