Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şura (danışma / Müşavere)

eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Veliyyulemr, kendini "şura" dan müstağni addedemez. Zira, "şura"yı Yüce Allah, Peygamberine emretmiştir:

"(Ey Muhammed!) Allah'ın rahmeti sebebiyle sen onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba ve sert kalpli olsaydın şüphesiz ki onlar çevrenden dağılırlardı. Onları affet ve onlar için (Allah'tan) bağışlanma dile. (Önemli) İşlerde onlarla istişare et. Bir şeyi yapmaya azmettiğinde (onu yap ve) Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, kendisine tevekkül edenleri sever." (Âli İmran 3/159).

Ebu Hureyre'nin "ashabına Peygamberimizden daha çok danışan kimse yoktur" dediği nakledilir.

Âyet "Yüce Allah, Peygamberine şurayı, ashabının kalplerini ısındırmak, kendinden sonra ona uymak ve harp gibi vahiy inmeyen konularda onlardan görüş almak için emretmiştir. Peygamberimizden başkası ise, müşavereye daha çok muhtaçtır" şeklinde yorumlanmaktadır.

Yüce Allah:

"Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimidir. İnanıp Rabb'lerine güvenenler için Allah'ın yanında bulunanlar daha iyi ve daha kalıcıdır."

"Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da affederler."

"Rabb'lerinin çağrısına gelirler, namaz kılarlar. Onların işleri aralarında danışma (İstişare) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar." (Şûra 42/ 36-38) buyurmak suretiyle ashabı bu yüzden övmektedir.

Veliyyulemr, tebaasına danıştığında, kimisi ona, Allah'ın Kitabı'nda, Rasûlun sünnetinde veya müslümanların icmaında uyulması gerekeni açıklarsa, buna uymak kendisine vaciptir; -din ve dünya konusunda önemli ve yerinde görünse de- buna aykırı olan bir görüşe uyamaz.

Yüce Allah:

"Ey iman edenler! Allaha itaat edin. Rasulüne ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman etmişseniz onu Allah’a ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir." (Nisa 4/59) buyurmaktadır.

Konu, müslümanların çekiştiği bir konu olduğunda, herkesin görüşünü ve bu görüşün gerekçesini: açıklaması gerekir; hangi görüş, Allah'ın Kitabına, Rasûlunün sünnetine daha uygun ve yakınsa ona uyulur.

Yüce Allah:

Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman etmişseniz onu Allah’a ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir." (Nisa 4/59) buyurmaktadır.

Ululemr iki çeşittir:

1. Emirler ve

2. Alimler (ümera ve ulema).

Bunlar iyi olunca, insanlar da iyi olur; her birine düşen söylediğinde ve yaptığında, Allah'a ve Rasûlune itaati ve Allah'ın Kitabı'na uymayı gösteren yolları araştırmaktır. Çözümlenmesi gereken konularda, Kitap ve Sünnet'in gösterdiğini bilmek mümkünse, bunu yerine getirmek vaciptir; vaktin darlığı, araştıranın yetersizliği ve acizliği, delillerin eşitliği vb. den dolayı mümkün değilse, imamın, ilminden ve dininden hoşnut olduğu ve güven duyduğunun görüşüne uyması caizdir; konuyla ilgili görüşlerin en kuvvetlisi budur. Kimi bilginlere göre ise, hiçbir şekilde bunların görüşünden başkasına uyamaz. Her üç görüş de İbn Hanbel ve başkalarının mezhebinde bulunmaktadır.

Hâkim ve valiler konusunda gerekli olan da, - namaz, cihad, vb. ibadetlerin şartlarında olduğu şekilde, güç bulundukça her şartın vacip olması gibi- aranan niteliklerin imkânlar oranında gerçekleştirilmesidir; güç yetirilmeyince, Yüce Allah'ın hiç kimseye gücünün üstünde teklifte bulunmayacağı hatırlanmalıdır. Zira O, namaz kılacak kimsenin su ile temizlenmesini, suyun yokluğunda veya şiddetli soğuk, yara vb. den dolayı kullanmakla zarara uğramaktan korkunca, temiz toprakla yüzüne ve ellerine meshederek teyemmüm etmesini emretmiştir.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de, İmran b. Husayn'a (r.a.):

"Namazı ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak kıl, buna da gücün yetmezse yanın üzere kıl" buyurmuştur.

Allah Taâlâ, mümkün olduğunca namazların vaktinde kılınmasını vacip kılmıştır:

"Namazları ve orta namazı muhafaza edin! Ve Allah için (namazda) kanitiyn olarak ayakta durun!"

"Eğer (birşeyden) korkarsanız (namazı) yaya veya binek üzerinde kılın! Emin olduğunuzda da (Allah'ın) size bilmediğiniz şeyleri öğrettiği gibi Allah'ı zikredin!" (Bakara 2/238-239).
Yüce Allah, emniyet ve korku halindekine, hastaya ve sağlıklıya, zengine ve yoksula, mukime ve yolcuya namazı farz kılmış, -Kitap ve Sünnet'in gösterdiği gibi- yolcu, hasta, ve korku halindekilere ise kolaylık sağlamıştır.

Aynı şekilde temizlik, setr-i avret ve istikbal-i kıble gibi işlemleri namaz için farz kılmış, bunlardan âciz kalan kimselerden ilgili farzı düşürmüştür. Gemisi batan veya savaştıklarının elbiselerini çaldığı topluluk, hallerine göre, setr-i avretsiz veya çıplak olarak namaz kılar, cemaat olduklarında başkalarının onların avret yerlerini görmemesi için imam ortalarında durur. Kıble tayin edilemeyince, deliller yardımıyla ictihad edilir, deliller açıklık getirmezse, kesine en yakın olan duruma göre namaz kılınır; nitekim Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında da uygulama bu şekilde yapılmıştır.

Cihad, vilâyetler ve diğer bütün din işlerinde de böylece hareket edilir. Bütün bunların esası, Yüce Allah'ın:

"O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak mallarınızı Allah yolunda harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Teğabun 64/16) ve Hz. Peygamberin:

"Size bir şeyi emrettiğimde, onu gücünüz yettiğince yerine getirin" buyruklarıdır.

Nitekim, Yüce Allah, pis yiyecekleri haram kılarken:

"(Allah) muhakkak ki size ölüyü, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kılmıştır. Kim zaruret içinde kalırsa, haddi aşmamak ve haksızlık yapmamak şartıyla (yemesinde) ona bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah Gafur'dur, Rahim'dir." (Bakara 2/173) ve başka âyetlerde de

"Allah'ın rızası uğrunda gerektiği gibi cihad ediniz. O sizi bu görevi yapmak üzere seçti. Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi. Atanız İbrahim'in dinidir bu. Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda gerekse elinizdeki Kur'anda "müslüman" olarak adlandırdı. Amaç, Peygamberin size tanık ve canlı örnek olması, sizin de diğer insanlara tanık ve canlı örnek olmanızdır. Öyleyse namazı kılınız, zekâtı veriniz ve Allah'a sımsıkı bağlanınız. Sizin efendiniz, koruyucunuz O'dur. O ne güzel efendi ve ne güzel destekleyicidir!" (Hac 22/78),

"Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın! Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın! Eğer cünübseniz gusledin! Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz hacet gidermekten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin! Yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin! Allah size bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat, sizi temizlemek ve belki (O’na) şükredersiniz diye, üzerinize olan nimetini tamamlamak ister." (Maide 5/6) buyurmaktadır.

Güç yetmeyeni vacip kılmadığı gibi, kulun hatası dolayısıyla olmayınca, muztar kalmanı da haram kılmamıştır.

Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye
SİYASET VE HİSBE
 
Üst Ana Sayfa Alt