Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Trafik Polisine Rüşvet Vermek Caiz midir?

A Çevrimdışı

antitağut1979

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selamu aleykum ve rahmetullah trafik polisi çevirdi aracı bağlayacak bu durumda polise rüşvet vermek caiz olurmu
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
beyzaesranisanur;312325' Alıntı:
selamu aleykum ve rahmetullah
trafik polisi çevirdi aracı bağlayacak bu durumda polise rüşvet vermek caiz olurmu

Âleykum selam we rahmetullah ;

Câiz olmaz.

Dar’ul harb’de din , akıl , nesil , can ve mal emniyeti yoktur. Müslümanlar Dar’ul harb’te korku içerisindedirler. Çünkü harbiler iktidara sahibtirler. Dolayısıyla dar’ul harbte “rüşvet” , harbiler için geçim kaynağıdır.
İslam uleması tarafından rüşvetin çeşitli tasnifleri yapılmıştır. İbn Abidin şöyle diyor:
Rüşvet kelimesi veya raşvet şeklinde söylenebilir. Misbah isimli lügat kitabında ; rüşvet şeklinde zabtedilmiş ve rüşvet ; kişinin hakime veya başkasına ; lehinde hüküm vermesi için veya isteğine ulaşabilmek için vermiş olduğu şeydir.”
(Raddu’l Muhtar Ala’d Durri’l Muhtar -ibn-i abidin- C. 5, sayfa: 362, İst. /1984)


Rüşvet haram ve câiz olmak üzere kısımlara ayrılır :

Kâdî Hân, fetvâlarının el-Kâdâ bahsinde der ki :
"Rüşvet dört türlüdür.

Bir çesidi vardır ki, her iki taraf içinde haramdır. Kadıyı (yani hâkimliği) rüşvet ile olsa, bu adam hâkim olamaz. Bu durumda rüşvet, alana da, kadıya da haram olur. Bu bir ;

ikincisi, kendi lehine hüküm vermesi için hâkime rüşvet verse, bu rüşvet de her iki taraf için haramdır. Hüküm ister bi-hakkın verilmiş olsun, ister olmasın, değişmez.

Diğer bir şekli: Malının ya da canının telef olacağı korkusuyla rüşvet verse, bu rüşvet alana haramdır ama, verenin vermesi haram değildir. Yine malında gözü olana, malının bir kısmını rüşvet olarak verip; kalanını kurtaranın durumu da böyledir.


Bir diğer şekli: Devlet idarecilerinin nezdinde işini takip etmesi için rüşvet verse, veren için vermesi helâldir ama, alan için alması haramdır. Bu durumda verdiği rüşvetin alana da helâl olabilmesi için; veren, alanı, rüşvet vermek istediği miktarla, bir gün geceye kadar ücretle tutar. Çünkü bu nevi icâre sahîhtir. Sonra muste'cir (ücretle tutan) dilerse onu yaptıracağı bu işte, dilerse başka işte çalıştırır.


Bu, devlet idarecisi nezdinde işini takib etmesi için rüşveti önceden verirse böyledir.

Hiç rüşvet adı etmeden işini tâkib etmesini istese ve işi olduktan sonra rüşvet verse durum ne olur?

Bunda ihtilâf vardır. Alanın alması helâl olmaz diyenler varsa da, sahîh olan, helâl olur diyenlerin görüşüdür.

Zira, bu, bir nevi iyilik, mukâfaat ve ihsandır. Aynen imâma ya da müezzine, şart koşmadan bir şey vermek gibidir. Hâkimin rüşvet alması helâl olmadığı gibi, hâkim olmazdan önce kendisine hediye vermek âdeti olmayan yabancıdan hediye alması da câiz değildir.
Borç ve iare de hediye gibidir.
Fıkıh kitaplarının vasiyyetler bölümünde fukaha; kişinin canını ve malını zûlümden kurtarmak için, kendi hakkında verdiğin rüşvet olmayacağını, başkasında olan malını çıkarabilmek için sarfettiğinin ise rüşvet olacağını söylerler.
el Hulâsa adlı kitabta denir ki :
Hâkim rüşvet alıp hüküm verse, ya da hüküm verdikten sonra rüşvet istese ve hâkimin oğlu veya onun için şehadeti kabul edilmeyecek birisi alsa, hüküm nâfiz olmaz. Ancak tevbe eder ve aldığını geri verirse, verdiği hüküm sahîh olur.

el-Akdiye'de de şunlar vardır:
Hediyeler üç türlüdür:

Verene de alana da helâl olan:
Mucerred sevgiden dolayı verilen hediyeler gibi.


İkincisi, her iki tarafa da haram olan:
Yaptığı zulümde, kendisine yardım için verilen hediye gibi.

Üçüncüsü, verene vermesi helâl olan :
Zalime, zûlmunü def etrnek için verilen hediye gibi. Bu alana haramdır.



Bu hususta çıkış yolu şöyledir :

İşini gördüreceği adamı iki üç gün gibi bir zaman ücretle tutar. Sonra -eğer yaptıracağı iş, meselâ bir mesaj götürmek gibi, ücret vermenin câiz olduğu bir iş ise- onu bu işte çalıştırır. Ama çalıştıracağı süreyi tayin etmezlerse, bu câiz değildir. Bütün bunlar şartlı olursa böyledir. Ama hediye şartsız olarak verilse ve fakat alan, kendisine; devlet dairelerinde ona yardım etmesi için hediye verdiğini kesinlikle bilse, ulemâmız bunda bir beis olmadığı görüşündedirler.
Her hangi bir ön şart olursa böyledir. Ama hediye şartsız olarak verilse ve fakat alan, kendisine devlet dairelerinde ona yardım etmesi için hediye verdiği kesinlikle bilse, ulemâ bunda bir beis olmadığı görüşündedirler.
Herhangi bir ön şart ve bekleyiş olmaksızın ihtiyacını giderse ve ondan sonra hediye verse, bunu kabul etmekte bir beis yoktur. Bu hususta almanın hoş olmayacağına dair İbn Mes'ûd'dan rivayet edilen haber, takvânın ileri derecesini bildirir. Bu husus Bezzâziye'de de aynıdır.
Hâkim bir tutanak yazsa veya bir taksim işini üzerine alsa ve bunları yaptığı için ecr-i misil istese hâkkıdır . Ama küçük bir kızın nikâhına veli olsa, herhangi bir şey alması helâl değildir. Zira kendisine vacip olan bir şeyi yapmıştır.
Vâcib olan bir şeyi yapma karşılığında ücret almak ise câiz değildir. Yok eğer üzerine vacip olmayan bir şeyi yapsa ücret alması câiz olur .

Fetevây-ı Kâdîhân'da el-Bakkâlî'den naklen şöyle bir şey vardır:
Birisi. bir bekâr kızın nikâhını (velisi olarak) akdettiğimde bir dinar alırım. Dul ise yarım dinar alırım dediğinde, kızın başka velisi yoksa. onun bunu alması helâl olmaz. Ama bir başka velîsi varsa biraz önce zikrettiğimiz hükme binaen aldığı helâl olur. Yetimin malını satsa da bir şey alamaz. Eğer alsa ve bey de de mezun olsa, alış verişi nâfiz değildir.

Fethu'l-Kadîr'deki ifadeye göre, rüşvet dört kısımdır.

Alana da verene de haram olanı vardır. Kazâ ve imâret makamlarını elde etmek için verilen rüşvet bu kabildendir. Bu şekilde iş başına gelen kadı olamaz.

İkincisi, kadının hüküm vermek için rüşvet alması durumudur. Bu da her iki taraf için haramdır. Rüşvet alarak hüküm verdiği hâdisede hükmü nâfiz (geçerli) değildir. İster bi-hakkın, isterse bâtıl bir hüküm vermiş olsun, değişmez. Eğer haklı bir hüküm vermişse o, zaten Ona vâcibdi. Binaenaleyh, buna karşılık bir mal alması câiz olamaz. Bâtıl bir hüküm verdiği takdirde ise, durum daha da açıktır. Önceden rüşvet alıp hüküm vermesiyle, önce hüküm verip sonra rüşvet alması arasında da bir fark yoktur.


Üçüncüsü, bir zararı def etmek, ya da bir menfaati celbetmek maksadıyla, devlet dairesinde bir işi halletmek için rüşvet almak halidir. Bu, alana haramdır ama, verene haram değildir.
El-Akdiye'de hediye kısımlara ayrılırken bu, hediyenin kısımlarından olarak gösterilmiştir.


Dördüncüsü, malına ve canına karşı korkusu olduğu kimseye, bu korkusundan kurtulmak için verdiği şeydir. Bu, veren için helâldir ama alan için haramdır. Zira müslümandan zararı def etmek vâcibdir. Vâcibi yerine getirmek için mal almaksa câiz degîldir.


El Kunye'de mahzurlu olan şeyler babında şöyle denir :

Zâlimler, halkın ormanlardan odun yapmasına, kendilerine bir şeyler verilmeksizin müsaade etmiyorlarsa, o şeyi vermek de,almak da haramdır. Zira verilen bu şey rüşvettir. Aynı yerde, âşıkların rüşvet olarak verdiklerinin de mülk edinilemeyeceği yazılıdır. Bu sağlam nakillerle anlaşılmış oldu ki, kadı'ya (hâkime) verilen rüşvet, her iki taraf için de haramdır. İster hükümden önce olsun, ister sonra olsun, ister haklı bir hüküm vermesi istensin, ister bâtıl ile hükmetmesi istensin, hepsi eşittir. Yine anlaşılmış oldu ki, hakime verilen hediye de rüşvet gibidir; dolayısıyla her iki taraf için de haramdır.
Meselâ bir adam, hâkime gelip bir miktar mal vererek, kendi lehine hükmettiği için verse, veren bir haram irtikâp etmiş olur. Binaenaleyh, hâkim bunu kabul etmese ve onu tâzir ile cezalandırmak istese bu, şu fıkhî kaideden dolayı onun hakkıdır: "Belli bir had cezası olmayan bir masiyeti işleyene tâ'zir vâcib olur."
El-Bedâye'de kaydedildiğine göre, tâ'zirin vâcib olmasının sebebi, şeriatte tayin edilmiş bir haddi bulunmayan bir cinayeti irtikâp etmesidir. Bu cinayet ister ALLAH'ın hukukuna, isterse kul hukukuna karşı yapılmış olsun. Vucûbunun şartı ise, sadece akıldır.
Binaenaleyh, belirli bir had cezası olmayan bir cinayeti irtikâb eden her akıllıya ta'zir uygulama salâhiyeti var mıdır? denirse, Câmi'ul-Fusûleyn ve daha başka yerlerdeki ifadeye dayanarak, evet vardır, deriz.
Aleyhine hüküm veren kadı'ya, "Rüşvet aldın!" derse, kadı'nın ona ta'zir uygulama yetkisi vardır. Tâ'zir cezasıni teşhir ederek uygulamak da câizdir. Çünkü bu da bir nevi ta'zirdir.

İmâm Ebu Hanife'nin, yalancı şahidlik yapan için, "Sokaklarda, toplulukların huzurunda teşhir edilerek ta'zir edilir. Başka cezası yoktur." sözü bunu gösterir.
İmâmeyn ise acıtacak şekilde dövülüp hapsedileceğini söylerler.

Fethu'l-Kadîr'de: "İmâm Azam'ın (Tâzir uygulamam) sözü, (Dövmem) manasında olmuş oluyor.
Neticede tâ'zirinde ittifak vardır. Şu kadar var ki, İmam tâ'zir edilenin bu durumunu, sokaklarda teşhir ettirmekle iktifa etmiştir. Bu da bazan gizlice dövülmesinden daha ağır bir ceza olur.
İmâmeyn ise, buna dövmeyi de ilâve etmişlerdir:" deniyor:
Mesele, el-İnâye de ve başka kitablarda da böylece izah edilmiştir. Teşhirin bir nevi tâ'zir olduğunu ifade etmişlerdir. Binaenaleyh, kadı (hâkim), yalancı şâhidi cezalandırmakta başkası için bir maslahat murad etse, bozguncuları men için ona tâ'zir uygulama yetkisi vardı;. Çünkü tâ'zir, kadı'nın görüşüne bırakılmıştır.

Şöyle bir soru akla gelse: Acaba kadı'nın, tâ'zirde yüzü karartma, ya da sakalının bir tarafını traş etme yetkisi var mıdır ?
Çünkü bunlar "Musle" uz'vu keserek cezalandırma kabilindendir. Bu ise yasaklanan bir şeydir. Evet yapabilir deriz. Zira bunlar musle cinsinden değildir. Bunun ne olduğuna verilecek cevab, Ömer (r.anh)'ın şu fiiline verilecek cevabın tâ kendisidir:
İbnu Ebî Şeybe'nin kendi senediyle rivayet ettiğine göre, Ömer (radıyallâhu anh) Şam diyarındaki valilerine, yalancı şahide kırk sopa vurulmasını, yüzünün karartılmasını, sarığının boynuna atılmasını, kafasının traş edilmesini ve hapsinin uzun tutulmasını yazmıştır.
Abdu'rrazzak da Musannef’inde: Ömer (radıyallâhu anh) yalancı şahidin yüzünün karartılmasını, sarığının boynuna atılmasını ve kabîleler arasında dolaştırılmasını emretti, diye rivayet eder. Fethul-Kadîr'de bunun "musle" olup olmadığı görüşü cevablandırılırken deniliyor ki:
"Musle" ancak uz'uvları, ya da bedendeki uzuv gibi şeyleri kesmekle olur ve devam eder. Yıkamakla kaybolacak arazî şeyler "müsle" değildir.
Ulemadan bazıları da Ömer'in bu yaptığı bir siyaset idi. Binaenaleyh, hâkim bir maslahat görürse, bunu yapma yetkisine sahibdir, diye cevab vermişlerdir. Fethul-Kadîr'de ise, buna karşı, "Ömer’in Şam diyarındaki valilerine yazması, bu görüşü reddeder." denmiştir.
Vurulacak sopanın kırka vardırılması, bunun siyaset olduğunun delilidir. Zira tâzir, hadler derecesine vardırılamaz, denmesinin de bir manası yoktur. Zira bu, ihtilaflı bir meseledir. Alimlerden bunu câiz görenler vardır. Buna göre Ömer'in görüşünün de böyle olması câizdir.
Buradan anlaşılıyor ki, siyaset, şer'î bir nas vârid olmaksızın hâkimin, umumun maslahati için yaptığı şeydir. Binaenaleyh, şayet hâkim, rüşvetin bu zamanda yaygın olduğunu göz önünde bulundurarak, bunu azaltmak maksadıyla, başın bu şekilde teşhir edilmesini umumun maslahatına uygun görürse, bunun için sevabı gerektiren bir iş yapmış olur. İsterse şer'î bir nas bulunmasın. Kaldı ki, yalan yere şâhidlik yapanın durumu, buna asıl teşkil eder. Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan ALLAH en iyisini bilir.


"Aliyy'ul-Kârî'nin, Mirkat şerhinde; rüşvetin hakkı ibtal, bâtılı ikâme etmek için verilen menfaat olduğu ifade edilmekte; hakka erişmek, zulmü önlemek için bir menfaat vermekte sakınca olmadığı belirtilmektedir. Yine aynı eserde, bir kimsenin bir hakkı sahibine vermek uğrunda sarfetmek üzere rüşvet alınmasında bir sakınca olmadığı kaydediliyor. Fakat bu meselede rüşveti alan kimsenin bu davayı halletmek üzere görevlendirilmiş bir hâkim veya bir yetkili olmaması gerekir. Çünkü bu davayı adaletli bir şekilde neticelendirmek onların aslî görevi olduğundan bu iş için rüşvet almaları caiz olmaz. Nitekim Hanefî ulemasından İbn Melek de bu görüştedir." (Mubârakfurî, Tuhfetul-Ahvezî, IV, 565-566; Aliyyu'1-Kârî, Mirkâtu'l-Mefâtih, IV, 153)

Aliyyul-Kârî bu görüşü ifade ettikten sonra, bütün bu görüşleri aslında Hattâbî'den naklettiğini belirterek şöyle diyor:
"Hattâbî'nin; bir kimsenin bir hakkı sahibine vermek uğrunda harcamak üzere rüşvet almasında bir sakınca olmadığını söylemesi aslında; "Mûmin kardeşinin işinin görülmesi için aracı olan kimse bu yardımından dolayı kendisine gönderilmiş olan hediyeyi kabul ederse faiz kapılarından büyük bir kapıya gelmiş olur" mealindeki hadisin zahirine aykırıdır."

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ السَّرْحِ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ عَنْ عُمَرَ بْنِ مَالِكٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي جَعْفَرٍ عَنْ خَالِدِ بْنِ أَبِي عِمْرَانَ عَنْ الْقَاسِمِ عَنْ أَبِي أُمَامَةَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَنْ شَفَعَ لِأَخِيهِ بِشَفَاعَةٍ فَأَهْدَى لَهُ هَدِيَّةً عَلَيْهَا فَقَبِلَهَا فَقَدْ أَتَى بَابًا عَظِيمًا مِنْ أَبْوَابِ الرِّبَا
Ebû Umâme (r.anh), Nebi (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Bir kimse, bir (din) kardeşi için şefaatte bulunur da, kardeşi O'nun şefaati üzerine hediye verir, O da kabul ederse ribâ kapılarından büyük bir kapı açmıştır.”
(Ebu Davud, Akiyye, Bab 23, Hadis no: 3541)
Hadis-i şerif bir müslümanın işini yapmak için aracı olan kişinin aracılığı karşılığında aldığı hediyenin ribâ cinsinden bir şey olduğuna işaret etmektedir. Fethıı'l-Vedûd'da, konu ile ilgili olarak şöyle denilmektedir:
"Çünkü iyi olan şefaat teşvik edilmiştir. Hatta bazan insanların işini yapmak için aracı olmak vacip olur. Bu durumda şefaat karşılığında ücret almak, onun ecrini zayi eder. Ribâ da helâli zayi eder." Fethu'l-Vedûd ʿalâ Suneni Ebî Dâvûd sahibi Muhammed b. Abdulhâdî es-Sindî'nin bu sözlerinden anlaşıldığına göre; şefaatta bulunmak karşılığında hediye almak haram değildir. Fakat, o hareket için alınacak olan sevabın kaybolmasına sebebdir.


Mecmau'l-Bihâr isimli eserde de; bir kimsenin kendi hakkını elde etmesi ya da bir haksızlığı önlemesi için verdiği malın rüşvet olmadığı ifade edilmektedir.
Ancak Şevkânî; Mecmau'l-Bihâr'da zikredilen bu görüşün bir delile dayanmadığını söylemektedir. (Neylul-Evtâr, VIII, 302)
Bu mevzuya Hanefî ulemasından Bedreddin Aynî'nin şu sözleriyle son veriyoruz:
"Rüşvet dört kısımdır:
1- Alınması da verilmesi de haram olan rüşvet. Hâkimlik görevini elde edebilmek için verilen rüşvet gibi.
2- Hâkimin görevi başında vereceği bir hüküm için aldığı rüşvet. Bu rüşvetin hem alınması, hem verilmesi haramdır.
3- Bir kişinin malını veya canını kurtarmak için verdiği rüşvet. Bu sınıfa giren rüşveti almak haramsa da vermek haram değildir.
4- Sultan katında halledilmesi gereken fakat çıkmaza giren bir işin halledilmesi için verilen rüşvet. Bu sınıfa giren rüşvetin de alınması haram, verilmesi helâldir. (el-Binâye fi Şerhi'l-Hidâye, VII, 7)




Haram olma hususunda; yöneticilere, âmillere ve benzerlerine verilen hediyeye benzemektedir. Hatta bazıları o hediyeleri rüşvetten saymışlardır. Çünkü karşılıksız olarak yapılması zorunlu olan bir işin yapılması için, kendisine yapılan kişiden alınan mal oluşu bakımından o hediye ve rüşvet birbirine benzemektedir.

Ebu Hâmid el-Sâ’idî’den şunu rivayet etti:
Nebi (s.a.v.) , İbn el-Lutbeyye’yi, Beni Selim kabilesinin zekâtlarını toplamak işine âmil tayin etti.

Rasule (s.a.v.) , gelince ona şöyle hesab verdi: “Bu size aittir. Bu da bana hediye edilendir.”
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:

فَهَلا جَلَسْتَ فِي بَيْتِ أَبِيكَ وَبَيْتِ أُمِّكَ حَتَّى تَأْتِيَكَ هَدِيَّتُكَ إِنْ كُنْتَ صَادِقًا ثُمَّ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَخَطَبَ النَّاسَ وَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّي أَسْتَعْمِلُ رِجَالاً مِنْكُمْ عَلَى أُمُورٍ مِمَّا وَلانِي اللَّهُ فَيَأْتِي أَحَدُكُمْ فَيَقُولُ هَذَا لَكُمْ وَهَذِهِ هَدِيَّةٌ أُهْدِيَتْ لِي فَهَلا جَلَسَ فِي بَيْتِ أَبِيهِ وَبَيْتِ أُمِّهِ حَتَّى تَأْتِيَهُ هَدِيَّتُهُ وَاللَّهِ لا يَأْخُذُ أَحَدُكُمْ مِنْكم شَيْئًا بِغَيْرِحَقِّهِ إِلا لقي اللَّهَ يَحْمِلُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Doğruysan söyle! Sen babanın ve annenin evinde otursaydın o hediyen gelir miydi?"
Sonra Rasululllah
(s.a.v.) ayağa kalkıp, Allah’a hamd ve senâdan sonra insanlara hitab etti.

Şöyle dedi: “Ben sizden bir adamı, Allah’ın bana yüklediği bazı işlerin üzerine görevli tayin ediyorum. Sonra biriniz bana gelip, bu sizin için, bu da bana hediye edilen hediyedir, diyor. Doğruysa söyleyin, o babası ve annesi evinde otursaydı, ona hediyesi gelir miydi? Allah’a yemin olsun ki; sizden birisi hakkı olmaksızın ondan bir şey alırsa, Kıyamet Günü Allah’a onun sorumluluğunu taşıyarak gelir.
(Buhari, Hayl, 6464)

Dar'ul-harb'te Rüşvet

Rüşveti veren de alan da haram işlemiştir.

Abdullah b. Amr (r.anh)'dan , Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:

لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي
"Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerine olsun."
(Ahmed b. Hanbel; Ebu Davud; Tirmizi;, İbni Mâce, K. Ahkâm, 2304)


Rüşvet verene, alana, aralarında aracı olana ALLAH lanet etmiştir.”
(Ahmed b. Hanbel, sahih)


حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي ذِئْبٍ عَنْ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي
Abdullah b. Amr'dan, demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.), rüşvet verene de alana da lanet etti.
(Ebu Davud, Akdiye, Bab 24, Hadis no: 3580; Tirmizî, ahkâm; İbn Mâce, ahkâm; Ahmed b. Hanbel, II, 164, 190, 194, 212, 387, 388, V, 279)


Rüşvetin haram kılınması hususunda, rüşvetin yöneticiye verilmesi ile memura, başkana veya başkasına verilmesi arasında bir fark yoktur. Zirâ hepsi de haramdır.
“Ahmed, Ebu Hurayra (r.anh)’den Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:


لَعَنَ اللَّهُ الرَّاشِيَ وَالْمُرْتَشِيَ فِي الْحُكْمِ
Allah’ın lâneti, yönetimde rüşvet alan ve rüşvet veren üzerine olsun."
(Ahmed b. Hanbel, Musned, Mukessirîn, 8662)

Rüşvet, bazı konularda sadece alan için haram olur, veren için haram olmaz. Kişinin, kendisine yapılan zulmü kaldırmak için hakime, polise vs. rüşvet vermesi gibi...

Hasan el Basri şöyle dedi:
Irzını korumak için bir kimseye para vermekte sakınca yoktur.”
(Kurtubi, Ahkamul Kur’an Tefs.)


(Bunun ismi rüşvet değil, zulmü kaldırmaktır.)

İbni Mes’ud (r.anh), Habeşistan’da iken iki dirhem rüşvet vererek şöyle dedi:
Günah rüşveti alanadır, verene değildir.” (Kurtubi)
(İbni Mes’ud (r.anh), kendi hakkını almak ve zulmü kaldırmak için rüşvet vermiştir.)


Vehb b. Munbih’e şöyle soruldu:
Rüşvet her şeyde haram mıdır?” Hayır dedi.
Haram olan rüşvet, senin olmayan şeylerin senin olması için rüşvet vermendir. Veya ödemen gerektiği bir şeyi ödememen için rüşvet vermendir. Fakat dinini, kanını, malını korumak için rüşvet vermen haram değildir
.”

Ebu’l Leys Semerkandi, bu görüşü alıyoruz dedi. Kişinin nefsini, malını korumak için rüşvet vermesinde sakınca yoktur.
(Kurtubi)


Orijini :

11- Dar'ul-harb'te Rüşvet Meselesi

 
A Çevrimdışı

antitağut1979

Üyeliği İptal Edildi
Banned
şöyle bir itiraz geçerlimidir ceza yazsa diyelim 500 tl öbür türlü polise50 tl vermek küfür devletine daha fazla ödememek için merak ettiğimden soruyorum
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
şöyle bir itiraz geçerlimidir ceza yazsa diyelim 500 tl öbür türlü polise 50 tl vermek küfür devletine daha fazla ödememek için merak ettiğimden soruyorum
Hak ettiğin (mesela canını tehlikeye atarak aşırı hızdan dolayı) bir ceza ise, cezayı öde ki canın yansın bir daha yapmayasın.

Küfür devletinde isen ve kendi çıkarını (maddi) değil de, Allah'a ve mu'minlere harb açan düzene 500 lira vererek damarlarına kan pompalamamak için, ferdi olan bir kişiye (polis, maliye vb.) 50 lira vermek mantıken daha uygundur.
(Hatta devlete 500 lira makbuzla ceza verene kadar, bir tek polisin şahsına 600 lira vererek makbuz yazmamasını da istemek mumkundur. Çünkü, küfri bir devletin İslama vereceği zarar, ferd olarak bir polisin vereceği zarardan şubhesiz daha fazladır. Hem böylece tağuti rejimin kolluk kuvvetlerinin laçkalaşması, disiplininin bozulmasına katkı da sağlanmış olabilir. Allahu âlem)


İlgili Konu:

Tağuti Ülkelerde Rüşvet İle Askerlikten Kurtulmak Caiz Olur mu?


https://www.islam-tr.org/konu/taguti-ulkelerde-rusvet-ile-askerlikten-kurtulmak-caiz-olur-mu.30465/

10- Dar’ul-harb’te Kafir Düzene Vergi Vermek


https://www.islam-tr.org/konu/dar’ul-harb-ve-dar’ul-islam-kitap.7235/
 
Üst Ana Sayfa Alt