5. Bölüm: ORUÇ
Faziletleri:
Allâh’ın kitabında, O’na yakınlaşmak için oruç tutmaya teşvik eden ve faziletlerini beyan eden, muhkem ve açıklayıcı ayetler gelmiştir. Örneğin bir ayette: (Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar varya; işte Allâh, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır) [Ahzâb: 35]
Yine Allâh şöyle buyurur: (Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır ) [Bakara: 184]
Allâh Resûlü (s.a.s.) bir hadisinde, orucun şehvetlere karşı bir kalkan olduğunu açıklamıştır: (Ey gençler ! kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin; çünkü evlilik gözü sakındırır ve ferci korur. Kimin de gücü yetmez ise, oruç tutması gerekir, çünkü onun için bir kalkandır. )
Müslüman kardeşim, bu hadisten orucun şehvetlere engel olduğu ve hiddetini kestiği anlaşılmaktadır. Şehvetler ise, ateşe götürür; oruçta, ateşle oruç tutanın arasına girmekle engel olur.
Dolayısıyla oruçun ateşe karşı bir kalkan olduğu, kulun onun ile ateşten korunduğunu açıklayan hadisler gelmiştir. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Hangi kul Allâh yolunda bir gün oruç tutarsa; Allâh bu oruçla onun yüzünü ateşten yetmiş sene uzaklaştırır. )
Başka bir hadiste: (Oruç kalkandır, kul onunla ateşten korunur)
(Ebu Umâme (r.a)’dan, « Ey Allâh’ın Resûlü! Cennete gireceğim bir ameli bana göster » der. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: «Oruç tutman gerekir, onun gibisi yoktur »)
RAMAZAN AYININ ÜSTÜNLÜĞÜ
Ramazan, hayır ve bereket ayıdır. Allâh bu ayı bir çok faziletlerle donatmıştır. Bunlardan birisi; Allâh (Azze ve Celle) bu ayda Kur’ân’ı, insanlar için hidâyet ve müminler için şifâ maksadıyla indirmesidir.
Bu konuda Allâh şöyle buyurur: (Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun) [Bakara: 185]
Ramazan ayında öyle bir gece vardır ki, bu gece, Allâh (Azze ve Celle)’nin katında bin aydan daha hayırlıdır. Bu, kadir gecesidir. Allâh Teâla bu meyanda şöyle buyurur (Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.) [Kadir suresi: 1-5]
Bu ayda şeytanlar zincirlenir, cehennem kapıları kapanır ve cennetin kapıları açılır. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Ramazan geldiğinde; Cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlenir.)
Ramazan Ayının Tesbiti
Ramazan ayı adil bir kimse tarafından hilalin görülmesi veya şaban ayının günlerinin otuzu tamamlaması ile tesbit edilir.
İbni Ömer r.a.’dan; “İnsanlar hilali gözetliyordu. Hilali gördüğümü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdim ve insanlara oruç tutmalarını emretti.”
Ebu Hureyre r.a.’den; “(Ramazan Hilalinin) görülmesiyle orucu tutun ve (Şevval hilalinin) görülmesiyle bayram edin. Eğer hava kapalı olup (hilali göremezseniz) Şaban ayını otuza tamamlayın.”
Hüseyin İbnu'l-Haris el-Cedeli, Haris İbnu Hatib (radıyallahu anh)'den anlatıyor: "Haris dedi ki: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiIali görünce oruç tutmamızı emretti, eğer biz göremez de iki âdil şâhid gördükleri hususunda şehâdet ederlerse, onların şehâdetlerine uyarak tutacaktık.''
Müslim ve Nesai'de gelen bir rivayette: "Biz ümmi bir milletiz, ne yazı ne de hesap biliriz. Ay, şöyle şöyledir" dedi. Yani bir defasında yirmidokuz, bir defasında otuz gösterdi" denmiştir."
Ebu Umayr İbnu Enes, Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından olan amcalarından naklettiğine göre, bir grup kimse Rasulullah (aleyhissalâtu vesselam)'a binekleriyle gelip: "Dün hilâli gördük'' diye şehâdette bulundular. Bunun üzerine, Efendimiz onlara oruçlarını açmalarını, sabah olunca da musallaya (bayram namazına) gelmelerini emretti."
Kişi tek başına hilali görürse yalnız hareket etmez: Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.''
Bir beldede hilalin görülmesi diğer beldeler için de geçerlidir.
NİYET
Niyetin yeri kalbtir, dil ile bunun söylenmesi bid’attır, velevki insanlar bunu güzel görseler dahi bu böyledir.
Ramazanın girişi, gözle görüldüğü veya şehâdet ile yâhut iddetin tamamlanmasıyla sâbit olmuş ise, mükellef olan her müslümanın orucuna geceden niyet etmesi farzdır. Hadiste: ( Kim geceden oruca niyet etmezse, onun oruçu yoktur )
Ramazan ayına idrak ettiğini bilmeden yer ve içerse sonra da bunu bilirse, kendini yemek ve içmekten tutarak orucunu tamamlar, bu onun için yeterlidir.
Niyetin geceden yapılması farz olan oruca hastır. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.), Aişe (r.a)’ya, ramazan olmaksızın gelir ve şöyle derdi: “Yanınızda kahvaltı var mı? Yoksa ben oruçluyum”.
ORUCUN VAKTİ
Sehl b. Saad (r.a.) şöyle der: (Beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için ) , âyeti indiğinde, kişi oruç tutmak isterse ,bacağına beyaz ve siyah iplik bağlardı her ikisinin görülmesi açığa çıkıncaya kadar, yeme içmeye devam ederdi. Bunun üzerine Allâh, daha sonra (من الفجر) (fecre kadar) ayetini indirir. Böylece bunun, gece ve gündüz manasına geldiğini bildiler.)
Fecr iki tanedir:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Fecr iki tanedir: İlki; yemeği yasaklamaz, namazı helâl kılmaz. İkincisi; yemeği yasaklar, namazı helâl kılar. )
Başka bir hadiste: (Yiyin, için, yüksek ışık uzun fecr sizi huzursuz etmesin, (sahûrdan geri durmayın), kızıllık size gözükünceye kadar yiyin ve için.)
Diğer bir hadiste: (Peygamber (s.a.s.) parmaklarını topladıktan sonra onları yere doğru dikerek) «fecr, şöyle zâhir olan aydınlık değildir. (Şahâdet parmağını orta parmağı üzerine koyup iki elini uzatarak ) lâkin şöyle görünen aydınlık fecirdir» buyurmuştur.)
Sonra da orucu geceye tamamlar:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gece bu taraftan gelir, gündüz de bu taraftan gelip güneş batarsa; oruçlu iftar etmiş olur )
Bu durum güneş dairesinin hemen batması akabinde gerçekleşir. Velevki ışığı belirgin olsa bile. Allâh Resûlü (s.a.s.)’in durumu oruçlu olduğunda böyleydi; Bir kişiye emreder, o da yüksek bir yere çıkar, güneş battı dediğinde; İftar ederdi.
SAHÛR
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz ) [Bakara, 183]
Oruç, vakit ve hüküm olarak Ehli Kitâb’a farz olunduğu şekildeydi. Yemezler ve içmezler, uykudan sonra ilişkide bulunmazlardı ( Yâni birisi uyuduğunda bir sonraki geceye kadar yemek yemezdi ). Bu, müslümanlara da aynı şekilde farz kılındı. Bunun hükmü kalkınca, Allâh Resûlü (s.a.s.) Ehli Kitâb’ın orucu ile bizim orucumuzun arasını sahûr ile ayırdetmeyi emretti.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kitab Ehli’nin orucu ile bizim orucumuzun arasındaki fark, sahûr yemeğidir.)
Sahûr berekettir, çünkü sahûr sünnete uymadır, oruç tutana güç verir ve sahûrda Kitab Ehli’ne muhâlefet söz konusudur.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Sahûr yemeği yiyin; çünkü gerçekten sahûrda bereket vardır.)
Sahûrun en büyük bereketlerinden birisi de, Allâh Teâla ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salât getirmeleridir.
Hadiste: (Sahûr yemeği berekettir, velev ki biriniz, sudan içeceği bir yudum olsa bile sahûru sakın terketmeyin. Gerçekten Allâh ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salat getirirler.)
İFTÂR
Allâh Resûlü(s.a.s.) şöyle buyurur: (İnsanlar iftâr etmekte acele ettikleri müddetçe, din üstün olmakta devam eder. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar geciktirirler.)
Diğer bir hadiste: (İnsanlar iftârı acele yaptıkları müddetçe hayırdadırlar)
el-Hâfız İbn Hacer, Feth’ul-Bâri (4/199) adlı kitabında şöyle der: « Bu zamanda ihdas olunan kötü bid’atlardan bir tanesi de; fecirden yirmi dakika önce ikinci ezanın okunmasıdır. Bunu ihdâs eden ibâdette ihtiyat inancıyla yapmaktadır. Bu durum onları güneşin batımından bir müddet sonra ezan okumaya başlamalarına götürmüş. Zanlarına göre vaktin girdiğinden emin olmaktı. Böylece iftârı geciktirip, sahûru da erkene aldılar. Sünnete muhalefet ettiler, dolayısıyla onlardan hayır azaldı ve aralarında kötülük çoğaldı, Allâh yardım edendir.»
İnsanların hayırda olması, Peygamberlerinin menhecini takib edip, onun sünnetini korumalarındandır. Çünkü İslâm üstün ve gâlib gelici olarak kalacaktır. Dolayısıyla muhâlefet edenin İslâma bir zararı olamaz. Böylelikle İslâm ümmeti örnek alınacak iyi bir model olacaktır. Artık İslâm ümmeti hiç bir zaman doğu ve batının kuyruğu olup, her ötenin gölgesi olmayacak ve rüzgarla birlikte aynı yöne meyletmeyecektir.
İftâr akşam namazından öncedir, ama kişi ne ile iftar edecektir?
Enes (r.a) dan şöyle der: (Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz kılmadan önce rutab hurmalarıyla iftar ederdi. Rutab olmadığında hurma ile, hurma da olmadığında yudumlayarak su içerdi.)
Kişi iftâr esnasında ne der:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gerçekten oruç tutanın iftarı esnasındaki duası reddedilmez.)
Allâh Resûlü (s.a.s.)den naklolunan dua da: (Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, Allah’ın izniyle de ecir sabit oldu (kazanıldı)
Oruç tutmanın yasaklandığı günler;
1- Bayram günleri
Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İki günde oruç câiz olmaz: Fıtır günü (Ramazan bayramının birinci günü) ve Nahr günü."
2- Teşrik günleri
Nübeyşe el-Hüzeli (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Teşrik günleri, yeme-içme ve Allah'ı zikretme günleridir."
3- Tek Cuma günü
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden hiç kimse, cum'agünü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan oruç tutuyorsa bu takdirde cum'a günü de oruç tutabilir." Müslim'in bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına denk gelirse o hariç."
4- Farz olan hariç cumartesi günleri
Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kızkardeşi es-Sammâ (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cumartesi günü oruç tutmayın, ancak Allah'ın size farzettiği şeyde o gün oruç tutarsınız. Biriniz yiyecek nev'inden bir şey bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü oruçlu olmasın).''
5- Şekk gününde:
Sıla İbnu Züfer anlatıyor: "Biz, Şabandan mı, Ramazandan mı olduğu şüphe edilen günde Ammâr (radıyallahu anh)'ın yanında idik. Bize kızartılmış bir koyun getirildi. Cemaatten biri: "Ben oruçluyum'' diyerek geri çekildi. Ammâr: "Kim bugün oruç tutarsa, muhakkak olarak Ebu'I Kâsım aleyhissalâtu vesselâm'a isyan etmiştir" dedi"
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kimse, ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse, önceden oruç tutmakta idiyse, orucunu tutsun.''
6- Dehr orucu
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim ebed orucu tutarsa, ne oruç tutmuş, ne iftar etmiştir.''
7- Kadın kocasından izinsiz nafile oruç tutamaz;
Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; Kadın kocasının yanında ancak onun izniyle (nafile) oruç tutabilir.”
8- Şaban ayının ikinci yarısı:
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şaban ayı yarılandı mı artık oruç tutmayın."
Nafile Oruçlar:
1- Pazartesi ve Perşembe günleri:
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ameller Allah Teala hazretlerine pazartesi ve perşembe günleri arzedilir. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde arzedilmesini severim."
2- gün aşrırı oruç;
3-her aydan üç gün;
Muâzetu'l Adeviyye anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den sorduın: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) her ay üç gün oruç tutar mıydı?''
"Evet!'' diye cevap verdi. Ben tekrar:
"Ayın hangi günlerinde tutardı?'' dedim.
"Hangi günde oruç tuttuğuna ehemmiyet vermezdi'' diye cevap verdi.''
4- Şaban ayının çoğunu oruçlu geçirmek:
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm (bazan) oruca öyle devam ederdi ki, "(Bu ay) hiç yemiyecek'' derdik. Bazan da öyle devamlı yerdi ki, "(Bu ay) hiç tutmayacak'' derdik. Ben, onun ramazan dışında bir ayı tam olarak tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda, şâban ayında tuttuğundan daha fazla tuttuğunu da görmedim."
Üsâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)'' diye sordum. Şu cevabı verdi:
"Bu, Receb'le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki O, amellerin Rabbülâlemin'e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum."
5- Şevval’den altı gün oruç:
Eyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur."
6- Zilhicce’de dokuz gün:
Hüneyde İbnu Hâlid hanımından, o da Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevcelerinden birinden anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselâm) Zilhicce'den dokuz günle Aşura günü oruç tututardı. Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç tutardı."
7- Hac dışında Arefe günü
Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulüllah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Arafat günü tutulan orucun, geçen yılın ve gelecek yılın günahlarına kefaret olacağına Allah'ın rahmetinden ümidim var."
8- Muharrem ayının çoğunda ve aşure günü oruç;
Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç Alah’ın Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra namazların en faziletlisi gece namazıdır.”
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ramazan (farz olmazdan) önce Aşura orucu tutuluyordu. Ramazanın farziyeti indikten sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı."
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince, yahudileri Aşüra günü oruç tutar gördü. Onlara:
"Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu.
"Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Beni İsrâil'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu '' dediler. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlara da tutmalarını emretti.
Diğer bir hadiste; “Aşure gününde oruç tutunuz, bir gün öncesinde veya bir gün sonrasında da oruç tutarak yahudilere muhalefet ediniz.” Buyrulmuştur.
Aşure gününde yapılan bidatler; sürme çekmek, musafaha yapmak, aşure yemeği pişirmek, sevinç gösterisi, gusül, kına yakmak, hüzün günü olarak değerlendirmek, o günü açlık ve susuzluk günü yapmak, ağıt yakmak, zincirlerle dövünmek bütün bunlar aşure günü yapılan çirkin fiillerdir. Ne peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den, ne sahabeden, ne de tabiinden bu konuda gelen bir şey yoktur. “Kim aşure gününde ev halkına bolluk gösterirse Allah bütün sene ona bolluk verir” sözü ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına uydurulmuş bir yalandır.
Ankara’da sapık bir takım Rıfai tarikatı mensupları aşure gününe kadar on gün boyunca akşamları toplanır, Kerbelayı yad ederler, siyah elbiseler giyerler, su içmezler, matem ilan ederler. Bu sapıklıkları çıkaranlar, şeytanın adımlarını takip ederken, iyi bir iş yaptıklarını zannederler. Sapmaktan ve saptırılmaktan Allah’a sığınırız.
“Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık. De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar; ) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.”(Kehf 102-104)
Üç aylarda oruç: Bu konuda sahih bir şey yoktur. Özellikle Recep ayına has bir fazilete delil yoktur.
Haraşe Bin Hurr’den; Ömer r.a. Recep ayında oruç tutanları dövüyor ve diyordu ki; “Yeyiniz! Bu aya ancak cahiliyedekiler tazim ederdi.”
İbni Ömer r.a. Recep ayına tazim edenlerden hoşlanmazdı.
ORUÇLUNUN TERK ETMESİ GEREKLİ OLAN ŞEYLER
Allâh Resûlü (s.a.s.) oruç tutanın iyi ve güzel ahlâk ile donanmasını, ayrıca ahlâksızlık, müstehcenlik, sövüp saymak ve kırıcılıktan uzak durmasını teşvik etmiştir. Aslında müslümanın her zaman bu tür şeylerden uzak durması ve kaçınması gerekli olmakla birlikte, ancak oruç farizâsını edâ ettiği esnadaki yasaklık daha da şiddetli olmaktadır.
Bunun için bu kötülükleri yapan hakkında Nebî (s.a.s.) den şiddetli tehdit gelmiştir. Şöyle buyurur: (Nice oruçlu vardır ki ona tuttuğu oruçtan sadece açlık ve susuzluk kalacaktır.)
Dolayısıyla oruçlunun orucunu yaralayan işlerden kaçınması gerekmektedir.
ORUÇLUNUN YAPMASI MUBAH OLAN İŞLER
1- Oruç tutan cünub olarak sabahlayabilir : Aişe ve Ummu Seleme (r.anhma) şöyle derler: (Peygamber (s.a.s.) ramazanda ihtilamsız olarak cünub olduğu halde fecir girerdi, böyle iken gusül abdesti alarak oruç tutardı.)
2- Oruç tutan misvak kullanabilir, koku sürünebilir : Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Eğer ümmetime zorluk vermeyeceğimi bilseydim, her namaz ile birlikte misvağı onlara emrederdim)
Allâh Resûlü (s.a.s.) hadiste oruçlu ile oruçsuz olanın arasını ayırmamıştır. Bu da her abdest ve namaz esnasında oruçlu ve oruç tutmayanın misvak kullanabileceğine delildir.
İbni Mesud r.a.’den; “Biriniz oruçluyken taransın ve güzel koku sürünsün.”
3- Mazmaza ve İstinşâk : Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde mazmaza ve istinşâk yapardı. Ancak oruç tutanın bunu şiddetlice yapmasını yasaklamıştır. Hadiste: (...İstinşağı şiddetlice yap, ancak oruçlu olursan başkadır. )
4- Oruçlunun hanımıyla oynaşıp öpebileceği : Aişe (r.anha)’nın şöyle dediği sabit olmuştur: (Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde öperdi, oruçlu olduğu halde oynaşırdı, ancak o içinizden nefsine en fazla sahib olanıydı. )
Bu durum genç için mekruh olup, ihtiyar için serbest görülmüştür.
Abdullâh b. Amr b. el-Âs şöyle rivâyet etmiştir Nebî (s.a.s.) yanında iken bir genç gelir ve şöyle der: «Ey Allâh’ın Resûlü ! Oruçlu olduğum halde öpebilir miyim?» O da « hayır » der. İhtiyar bir adam gelir, ve şöyle der: «Oruçlu olduğum halde öpebilir miyim? » O da «evet» deyince, birbirimize bakmaya başladık. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurdu: «Gerçekten ihtiyar nefsine sahiptir».
5- Kan tahlili ve gıdalanma kasdı (serum gibi) olmaksızın iğne vurulabileceği.
6- Hacamat: Hacamat önceden orucu bozanlar cümlesindendi, sonra hükmü kaldırıldı. Nebî (s.a.s.) den oruçlu olduğu halde hacamat yaptırdığı sabit olmuştur. İbn Abbâs (r.a) şöyle der: (Nebî (s.a.s.) oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır )
7- Yemeğin tadına bakmak: İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: (Oruçlu olduğu halde sirkenin, veya boğazına girmemesi şartıyla başka bir şeyin tadına bakılmasında bir beis yoktur )
8- Göze giren sürme ve damla gibi benzeri şeyler: Aişe r.a.’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem oruçlu iken sürme kullanırdı.” Enes r.a. oruçlu iken sürme çekerdi.”
9- Soğuk suyun başa dökülmesi ve yıkanmak: Peygamber (s.a.s.) oruçlu olduğu halde sıcaktan ve susuzluktan dolayı başına su serperdi.
10- Bir şey koklamak: Ata r.a.’den; “Bir şey koklamak orucu bozmaz.”
ORUCU BOZAN ŞEYLER
1- Kasden (bilerek) yeme ve içme.
Unutana, hata ile veya zorla orucunu açana bir şey gerekmez, hadiste: ( Allâh, ümmetimi hata, unutma ve zorlandıkları şeyde sorumlu kılmayacaktır )
Hata ile yemek yiyen oruçlunun, Allâh’ın onu doyurduğunu bilmesi gerekir. Hadiste: (Unutarak yer ve içerse, orucunu tamamlasın, gerçekten onu Allâh yedirip içirmiştir.)
2- Cima yapma.
3- Kasden (bilerek) kusma :
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kime kusma galebe çalarsa, üzerine kazâ gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa, kazâ etsin.)
4- Aybaşı ve nifas (lohusalık) kanı :
Kadın, gündüzün herhangi bir vaktinde ister evvelinde isterse sonunda olsun, aybaşı veya nifas kanını gördüğünde orucu bozulmuştur. Kazâ eder (kan gördüğü günler kadar ramazan sonrası tutar) eğer kanı görmesine rağmen oruç tutarsa bu farz olan orucun yerini doldurmaz.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (« Kadın, aybaşı kanı gördüğünde namaz kılmaz oruç tutmaz değil mi?» dediğinde, kadınlar da: « Evet » dediler. Allâh Resûlü (s.a.s.): «İşte bu da kadının dininin eksikliğindendir » buyurur.)
5- Besleyici iğne (serum) :
Beslenme kasdıyla besleyici bazı maddelerin hastaların midelerine ulaştırılmasıdır. Bu ise, oruçlunun orucunu bozar. Çünkü mideye ulaştırmadır. Mideye değil de, kana ulaşan iğne ise, yine de orucu bozar. Çünkü bu yeme ve içmenin yerine geçer. Aynı şekilde böbrek hastalığına yakalanan hastaların (tedavi esnasındaki) aldıkları ilâç orucu bozar.
6- meninin inzâli:
Bu öperek, oynaşarak veya istimnâ (masturbasyon) yoluyla olsun fark etmez. Çünkü bu tür şeyler kudsi hadiste de geldiği gibi oruç tutanın kaçınması ile emrolunduğu şehevî arzulardır: (Benim için yiyeceğini içeceğini ve şehvetini bırakır) [Buhârî ve Müslim]
Şeyhu’l-İslâm Hakikat’us-Siyâm(s.23) adlı kitabında şöyle der: «Her kim istimnâ yapar ve inzâl olursa orucu bozulmuştur.»
ALLÂH SİZİN İÇİN KOLAYLIK İSTER ZORLUK İSTEMEZ
Yolculukta olan:
Yolculukta olanın oruç tutması konusunda serbest olduğuna dâir hadisler gelmiştir. Sakın unutma ki bu rahmet, Allâh’ın Kitâbında zikredilmiştir.
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Kim hasta veya yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin. Allâh sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.) Bakara : [185]
Hamza b. Amr el-Eslemî Allâh Resûlü (s.a.s)’e sorar: (« Yolculuk esnasında tutacak mıyım?» – Kendisi çok oruç tutardı – Bunun üzerine (s.a.s.) şöyle der: « İster oruç tut, ister orucunu boz. »)
Bazı insanlar bu asırda yoculuk esnasında oruç bozmanın câiz olmadığını zannına kapılıp Allâh’ın bu ruhsatını alanları ayıplamakta, veya ulaşım araçlarındaki kolaylık sebebiyle oruç tutmanın daha evlâ olduğu yanılgısına kapılmaktadırlar. Böylelerinin dikkatlerini Allâh’ın şu âyetlerine çevirelim: (Rabbin unutkan değildir) [Meryem : 64) (Allâh bilir siz bilmezsiniz) [Bakara : 232]
2- Çok yaşlı erkek ve kadın:
İbn Abbâs (r.a) şu âyeti okur: (Oruç tutmaya güç yetiremeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir ) ve şöyle der: ( Bu oruca güç yetiremeyen ihtiyar adamdır. Her gün için yarım sâğ (yaklaşık bir buçuk kilo gram) buğday ile bir fakiri doyurur )
Buna iyileşme ümidi olmayan hasta da dâhildir, meselâ kanser gibi. Böyle bir kişinin oruç tutması farz değildir. Her gün için bir fakiri doyurması gerekir.
Hâmile ve emziren kadın:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Allâh -Tebâreke ve Teâla- yolcudan namazın yarısını, hâmile ve emziren kadından da orucu kaldırmıştır )
Hâmile ve emziren kadın oruç tuttuğunda kendi veya çocuğu hakkında endişe ederse orucunu bozar ve bozduğu her güne karşılık bir fakiri doyurur.
İbn Umer (r.a.) bebeği hakkında korkan kadından sorulur. O da; «Orucunu bozar ve her gün için bir fakir doyurur... » der..
(Sizden ramazan ayını idrâk edenler onda oruç tutsun.) âyetinin tefsiri hakkında İbn Abbâs şöyle der: «Hâmile ve emziren kadın korkar ise, oruçlarını bozar ve her gün için bir fakir doyururlar.»
Başka bir rivâyette İbn Umer şöyle der: (Hâmile ve emziren kadın iftar eder, kazâ etmez.)
KAZÂ
İbn Abbâs (r.a) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s)’e bir adam gelerek: «Ey Allâh’ın Resûlü! annem, üzerinde bir ayın orucu varken öldü, dolayısıyla onun yerine kazâ edebilir miyim?» diye sorar. Allâh Resûlü de (s.a.s.) cevâben: «Evet, çünkü Allâh’ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır » der.)
Hayırlı amellerde acele etmeye delâlet eden delillerin geneline dâhil olduğundan, kazâ etmede acele etmek, geciktirmekten daha evlâdır. Allâh Teâla şöyle buyurur (Rabbinizin bağışına koşun ) [Âl-i İmrân : 133].
(İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar ) [Mu’minûn :61].
Nafile oruç bozulursa kaza gerekmez. Ebu Said r.a. hadisinde; “Dilersen onun yerine bir gün oruç tut, dilersen tutma” buyurulmuştur.
Tenbîh : Kazâ orucunu ardı ardına tutmak gerekli değildir. [Kişi ölür de kılmadığı namazları varsa, ne velisi ne de başkasının bunu kazâ edemeyeceğine dâir ilim ehlinin icmâ-ı vardır. Aynı şekilde her kim oruç tutamaz ise, hiç kimse yaşadığı esnada onun yerine oruç tutmaz. Bilâkis her gün için bir fakir doyurur.
Ama kim de üzerinde adak orucu olduğu halde ölür ise, yukarıdaki hadise göre velisi yerine tutar. Çünkü sahâbe bunu böyle anlamıştır: (Bir kadının annesi üzerinde ramazan orucu olduğu halde ölmüştür. Aişe (r.anha)’ya gelip «onun yerine kazâ edebilir miyim der?» O da: «Hayır kazâ etme bilâkis onun yerine her gün için bir fakire yarım sa’ sadaka ver», der.)
Başka bir eserde İbn Abbâs (r.a.) şöyle der: (Kişi ramazanda hasta olur da oruç tutmadan ölürse, onun yerine (fakir) doyurulur, üzerine kazâ gerekmez. Eğer üzerinde adak orucu varsa, velisi onun yerine kazâ eder.)
Ramazanda bilerek (özürsüz) orucunu bozan kimse hakkında, Peygamber(s.a.s.) den kazâ edeceğine veya keffâret ödeyeceğine dâir hiç bir delil sabit değildir. Çünkü bunun günâhı çok büyük olduğundan kazâ veya keffâret ile telâfi edilecek gibi değildir. Bilâkis Allâh’a tevbe etmesi ve tevbesinde sadık olması, sâlih amelleri ve taatleri çoğaltması gerekir. Umulur ki Allâh, orucunu kasden bozarak işlediği bu günahını siler.
Oruç, amelî olduğu kadar vakti olan bir ibâdettir. Malûmdur ki, kişi ramazan orucunu bir başka ayda tutsa bu ondan kabul edilmediği gibi, kazâ da aynı şekilde kabul edilmez. Eğer bu kapı açılır da insanlara ramazanda bilerek oruç bozana bir gün kaza gerekir denilirse, nasıl olsa kazâ edeceğiz diye farz olan ramazan orucunda tembellik ederek bunun günahını önemsemezler.
Peki Ramazanda özürsüz olarak orucunu bozanın cezası nedir ?:
Ebû Umâme el-Bâhilî(r.a.) Resûlüllâh(s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim der: «Ben uyuyorken, iki adam gelip iki koltuğumdan tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler» ve : «Buraya çık» dediler. Bunun üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına gelince şiddetli sesler duyuldu. Ben : «Bu sesler nedir ?» deyince :
«Cehennem halkının feryadı dediler. Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki, avurtları yarılmış, bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk var !» Ben:
«Bunlar kim?» dedim. «Oruçlarını vaktinden önce yiyenler» dediler.)
İbn Abbâs (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre; Bir adam gelerek: («Ben ramazandan bir gün oruç yedim, bunun için bana bir çare bulur musun?» diye sorar, İbn Abbâs: «Ramazandan boş bir gün bulmaya güç yetirirsen onun yerine tut der.» Adam da: «Ramazandan boş bir gün bulabilecek miyim?» Deyince, İbn Abbâs ta: «Ben de bundan başka sana hangi fetvâyı bulayım der.»)
CİMÂ’NIN KEFFARETİ
Ebu Hureyre (r.a.)’dan şöyle der: (Bir adam Allâh Resûlü (s.a.s.)’e gelerek, «Helâk oldum ya Rasulallâh !» dedi. Resulallâh (s.a.s.) «Seni helak eden nedir?» Diye sorunca, adam; «Ramazan da aileme yanaştım», diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) «Azad edilecek kölen var mı ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Aralıksız iki ay oruç tutabilir misin?” diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Altmış tane fakiri doyurabilir misin ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. Bunun üzerine adama «otur» dedi. O da oturdu. Bu arada Nebî (s.a.s.)’e bir kök hurma getirirler. Adama, «şunları sadaka ver» buyurur. Adam, «şu iki siyah taşlık arasında bizden daha fazla fakir olan kimse yoktur», deyince, Nebî (s.a.s.) ön dişleri görünecek derecede güldü. Sonra «şunu alıp, çoluk çocuğunu doyur», buyurdular.)
Diğer bir rivayetin sonunda şu fazlalık vardır: (Sen ve çoluk çocuğun ye, bir gün tut ve Allah’tan af dile.)
Bu hüküm kadını da içine alır. Çünkü kadının da cimâ ile bozduğu bir günün yerine kazâ edip Allâh’a tevbe etmesi gerekir.
Tenbih: Kadına keffâret gerekmez. Çünkü Nebî (s.a.s.) ancak bir keffâreti gerekli kılmıştır. Allâh en doğrusunu bilir.
TERÂVİH NAMAZI
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Her kim ramazanı, iman ederek ve sevâbını Allâh’tan bekleyerek ibâdetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.)
Terâvih namazını cemaatle kılmak meşrûdur. On bir rek’âttır. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.) ne ramazanda ve ne de ramazan dışında on bir rek’âtı aşmazdı.)
KADİR GECESİ
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar. ) [el- Kadr Sûresi]
Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: (Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın)
Diğer bir hadiste: (Kadir gecesini ramazanın tekli olan son on gününde arayın.)
Müslüman kişi Kadir gecesini nasıl arar:
Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.) (ramazan’ın son) on gününe girdiğinde izârını salamca bağlar (kendini ibâdete vermek için hanımlarından uzaklaşır), geceyi ibâdetle geçirir ve âilesini kaldırırdı. )
Yine şöyle buyurur: (Allâh Resûlü (s.a.s.) (ramazan’ın) son on gününde gayret ettiği kadar diğerlerinde bu kadar gayretli olmazdı.)
Bu gecenin alâmetleri:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kadir gecesi, bağışlama ve azad gecesidir. Ne soğuk ne de sıcaktır. Güneş o gecenin sabahında kırmızılığı zayıf olarak doğar.)
[Ayrıca bu gece, deniz sularının tatlı olacağı, köpeklerin havlamayacağı, meleklerin inip insanlara selâm vereceği gibi bazı alâmetler zikredilmiştir, ancak bunların hiç birinin sağlam bir dayanağı yoktur.]
İTİKÂF
İtikâf, ramazan ve ramazan dışındaki senenin diğer günlerinde müstehabtır. Peygamber (s.a.s.)’in şevvâl ayının son on gününde itikâfa girdiği sabittir. Umer (r.a.) Nebî (s.a.s.)’e şöyle demiştir: (Yâ Resulallâh ! Ben cahiliyye’de Mescid’ul-Harem’de bir gece itikâfa girmeyi adadım deyince, Nebî (s.a.s.) « adağını yerine getir » der. O da bir gece itikâfa girer.)
İtikâfın en faziletlisi ramazanda olanıdır. Çünkü Nebî (s.a.s.) Allâh Azze ve Celle tarafından vefât ettirilene kadar ramazanın son on günü itikâfa girerdi.
İtikâfın şartları:
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Mescidlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin.) [Bakara: 187]
Ancak mescidlerden murâd olunan bütün mescidler değildir. Çünkü bunun tayini sünnette gelmiştir. Resûl (s.a.s.) şöyle buyurur: (İtikâfa ancak üç mescitte girilir )
Â’işe (r.a.) şöyle der: (Sünnet olan, itikâfa girenin oruç tutmasıdır.)
İtikâfa girenin yapması câiz olan şeyler:
İtikâfa girenin ihtiyaca binâen çıkması câizdir.
Başını mescidden çıkarabilir. Â’işe (r.a.) şöyle der: ( Rasûlullâh (s.a.s.) mescidde itikâfa girdiği halde ben odamda iken başını sokar ben de (saçlarını) tarardım. Ben hayızlı olurum, benimle onun arasında kapının eşiği olurdu. İtikâfta olduğunda ancak insâni ihtiyaçtan dolayı eve girerdi.)
Kadının kocasıyla veya tek başına itikâfa girmesi câizdir. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: ( Nebî (s.a.s.) Allâh onu vefât ettirene kadar ramazanın son ongünü itikâfa girerdi. Sonra da ardından hanımları itikâfa girdiler.)
Şeyh el-Albânî şöyle der: « Bu hadiste kadınların itikâfa girmelerinin cevâzı vardır. Hiç şüphesiz ki, konuyla ilgili bir çok delilden dolayı bu (hüküm), kadınların velilerinin iznine, fitneden ve erkeklerle karışmalarından emin olmaya bağlıdır. Fıkhî kâide şöyle der: “Kötülüğün def edilmesi maslahatın celb edilmesinden önce gelir”.»
FITIR ZEKÂTI
Fıtır zekâtının hükmü, cinsi ve kimin üzerine farz olduğu:
Abdullâh b. Umer (r.a.) şöyle der: (Allâh Resûlü (s.a.s.) fıtır zekâtını bir sağ hurma veya bir sağ arpa olmak üzere müslümanlardan köle ve hür kişiye, erkeğe ve kadına, küçüğe ve büyüğe farz kılmıştır.)
Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.) şöyle der: ( Bizler Allâh Resûlü zamanında bayram günü bir sağ yiyecek verirdik. Bizlerin yiyeceği : arpa, üzüm, süzme peynir ve hurma idi.)
Bu hadis onların, depolandırılması elverişli olan yiyeceklerden fıtır zekâtını verdiklerini beyan etmektedir. Hal böyle ise, insanlar arasında yaygın olan yiyecekte iddihâr (depolandırma) için uygun olacaktır. Böylesi azık olduğundan fıtır zekâtı için yeterlidir.
Tenbîh : Fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılması meşrû değildir. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.) yiyecek olarak verilmesini emretmiştir. Sahâbe de (r.anhum.) Allâh’ın ve O’nun Resûlü’nun (s.a.s.) emirlerine ittibâ gereğince ancak yiyecek olarak vermişlerdir. Dolayısıyla bu büyük hükme muhâlif davranmamamız gerekmektedir. Sevgili kardeşim, Allâh’ın emrine uy ve O’nun şiarlarını işlenmez hâle getirme.
Muhammed İbrâhim Şakra şöyle der: «Çok tuhaf karşıladığım bir şey de; fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılmasına cevâz verenlerdir. Derler ki : “Para fakire fâide getirir, belki kendi ve çocukları için giyeceğe veya belki de istediği başka bir yiyeceği satın alma ihtiyacında olabilir...” Ancak bu bahâne geçerli değildir, çünkü bügün de olduğu gibi geçmişte de insanların paraya ihtiyaçları vardı. Sahâbe arasında birçok altın ve gümüşe sahib olan zenginler vardı. Sana göre Allâh Resûlü (s.a.s.) acaba neden altın ve gümüşten söz etmedi. Fıtır zekâtına yetecek kadarını niçin belirtmedi dersin?! Müslümanlar arasında fakir olanları vardı, belki de paraya olan ihtiyaçları buğday, hurma, veya arpadan daha fazlaydı?! Eğer Allâh Resûlü (s.a.s.) bunu unuttu ise Allah unutmaz. (Rabbin unutkan değildir) [Meryem: 64].
Nebî (s.a.s.)’e fıtır zekâtının cinsinin yiyecek olarak tayini konusunda inen, Allâh’ın ona vahyettiğinden farklı mıdır?! İnsan, onun vahiy olduğundan şüpheye düşmez. Dolayısıyla aklın rey’i ile, şeriatın vahyi reddedilmez.»
Daha önce zekat bölümünde geçen açıklamaya bakınız
Faziletleri:
Allâh’ın kitabında, O’na yakınlaşmak için oruç tutmaya teşvik eden ve faziletlerini beyan eden, muhkem ve açıklayıcı ayetler gelmiştir. Örneğin bir ayette: (Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar varya; işte Allâh, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır) [Ahzâb: 35]
Yine Allâh şöyle buyurur: (Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır ) [Bakara: 184]
Allâh Resûlü (s.a.s.) bir hadisinde, orucun şehvetlere karşı bir kalkan olduğunu açıklamıştır: (Ey gençler ! kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin; çünkü evlilik gözü sakındırır ve ferci korur. Kimin de gücü yetmez ise, oruç tutması gerekir, çünkü onun için bir kalkandır. )
Müslüman kardeşim, bu hadisten orucun şehvetlere engel olduğu ve hiddetini kestiği anlaşılmaktadır. Şehvetler ise, ateşe götürür; oruçta, ateşle oruç tutanın arasına girmekle engel olur.
Dolayısıyla oruçun ateşe karşı bir kalkan olduğu, kulun onun ile ateşten korunduğunu açıklayan hadisler gelmiştir. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Hangi kul Allâh yolunda bir gün oruç tutarsa; Allâh bu oruçla onun yüzünü ateşten yetmiş sene uzaklaştırır. )
Başka bir hadiste: (Oruç kalkandır, kul onunla ateşten korunur)
(Ebu Umâme (r.a)’dan, « Ey Allâh’ın Resûlü! Cennete gireceğim bir ameli bana göster » der. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: «Oruç tutman gerekir, onun gibisi yoktur »)
RAMAZAN AYININ ÜSTÜNLÜĞÜ
Ramazan, hayır ve bereket ayıdır. Allâh bu ayı bir çok faziletlerle donatmıştır. Bunlardan birisi; Allâh (Azze ve Celle) bu ayda Kur’ân’ı, insanlar için hidâyet ve müminler için şifâ maksadıyla indirmesidir.
Bu konuda Allâh şöyle buyurur: (Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun) [Bakara: 185]
Ramazan ayında öyle bir gece vardır ki, bu gece, Allâh (Azze ve Celle)’nin katında bin aydan daha hayırlıdır. Bu, kadir gecesidir. Allâh Teâla bu meyanda şöyle buyurur (Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.) [Kadir suresi: 1-5]
Bu ayda şeytanlar zincirlenir, cehennem kapıları kapanır ve cennetin kapıları açılır. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Ramazan geldiğinde; Cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlenir.)
Ramazan Ayının Tesbiti
Ramazan ayı adil bir kimse tarafından hilalin görülmesi veya şaban ayının günlerinin otuzu tamamlaması ile tesbit edilir.
İbni Ömer r.a.’dan; “İnsanlar hilali gözetliyordu. Hilali gördüğümü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdim ve insanlara oruç tutmalarını emretti.”
Ebu Hureyre r.a.’den; “(Ramazan Hilalinin) görülmesiyle orucu tutun ve (Şevval hilalinin) görülmesiyle bayram edin. Eğer hava kapalı olup (hilali göremezseniz) Şaban ayını otuza tamamlayın.”
Hüseyin İbnu'l-Haris el-Cedeli, Haris İbnu Hatib (radıyallahu anh)'den anlatıyor: "Haris dedi ki: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiIali görünce oruç tutmamızı emretti, eğer biz göremez de iki âdil şâhid gördükleri hususunda şehâdet ederlerse, onların şehâdetlerine uyarak tutacaktık.''
Müslim ve Nesai'de gelen bir rivayette: "Biz ümmi bir milletiz, ne yazı ne de hesap biliriz. Ay, şöyle şöyledir" dedi. Yani bir defasında yirmidokuz, bir defasında otuz gösterdi" denmiştir."
Ebu Umayr İbnu Enes, Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından olan amcalarından naklettiğine göre, bir grup kimse Rasulullah (aleyhissalâtu vesselam)'a binekleriyle gelip: "Dün hilâli gördük'' diye şehâdette bulundular. Bunun üzerine, Efendimiz onlara oruçlarını açmalarını, sabah olunca da musallaya (bayram namazına) gelmelerini emretti."
Kişi tek başına hilali görürse yalnız hareket etmez: Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.''
Bir beldede hilalin görülmesi diğer beldeler için de geçerlidir.
NİYET
Niyetin yeri kalbtir, dil ile bunun söylenmesi bid’attır, velevki insanlar bunu güzel görseler dahi bu böyledir.
Ramazanın girişi, gözle görüldüğü veya şehâdet ile yâhut iddetin tamamlanmasıyla sâbit olmuş ise, mükellef olan her müslümanın orucuna geceden niyet etmesi farzdır. Hadiste: ( Kim geceden oruca niyet etmezse, onun oruçu yoktur )
Ramazan ayına idrak ettiğini bilmeden yer ve içerse sonra da bunu bilirse, kendini yemek ve içmekten tutarak orucunu tamamlar, bu onun için yeterlidir.
Niyetin geceden yapılması farz olan oruca hastır. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.), Aişe (r.a)’ya, ramazan olmaksızın gelir ve şöyle derdi: “Yanınızda kahvaltı var mı? Yoksa ben oruçluyum”.
ORUCUN VAKTİ
Sehl b. Saad (r.a.) şöyle der: (Beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için ) , âyeti indiğinde, kişi oruç tutmak isterse ,bacağına beyaz ve siyah iplik bağlardı her ikisinin görülmesi açığa çıkıncaya kadar, yeme içmeye devam ederdi. Bunun üzerine Allâh, daha sonra (من الفجر) (fecre kadar) ayetini indirir. Böylece bunun, gece ve gündüz manasına geldiğini bildiler.)
Fecr iki tanedir:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Fecr iki tanedir: İlki; yemeği yasaklamaz, namazı helâl kılmaz. İkincisi; yemeği yasaklar, namazı helâl kılar. )
Başka bir hadiste: (Yiyin, için, yüksek ışık uzun fecr sizi huzursuz etmesin, (sahûrdan geri durmayın), kızıllık size gözükünceye kadar yiyin ve için.)
Diğer bir hadiste: (Peygamber (s.a.s.) parmaklarını topladıktan sonra onları yere doğru dikerek) «fecr, şöyle zâhir olan aydınlık değildir. (Şahâdet parmağını orta parmağı üzerine koyup iki elini uzatarak ) lâkin şöyle görünen aydınlık fecirdir» buyurmuştur.)
Sonra da orucu geceye tamamlar:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gece bu taraftan gelir, gündüz de bu taraftan gelip güneş batarsa; oruçlu iftar etmiş olur )
Bu durum güneş dairesinin hemen batması akabinde gerçekleşir. Velevki ışığı belirgin olsa bile. Allâh Resûlü (s.a.s.)’in durumu oruçlu olduğunda böyleydi; Bir kişiye emreder, o da yüksek bir yere çıkar, güneş battı dediğinde; İftar ederdi.
SAHÛR
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz ) [Bakara, 183]
Oruç, vakit ve hüküm olarak Ehli Kitâb’a farz olunduğu şekildeydi. Yemezler ve içmezler, uykudan sonra ilişkide bulunmazlardı ( Yâni birisi uyuduğunda bir sonraki geceye kadar yemek yemezdi ). Bu, müslümanlara da aynı şekilde farz kılındı. Bunun hükmü kalkınca, Allâh Resûlü (s.a.s.) Ehli Kitâb’ın orucu ile bizim orucumuzun arasını sahûr ile ayırdetmeyi emretti.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kitab Ehli’nin orucu ile bizim orucumuzun arasındaki fark, sahûr yemeğidir.)
Sahûr berekettir, çünkü sahûr sünnete uymadır, oruç tutana güç verir ve sahûrda Kitab Ehli’ne muhâlefet söz konusudur.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Sahûr yemeği yiyin; çünkü gerçekten sahûrda bereket vardır.)
Sahûrun en büyük bereketlerinden birisi de, Allâh Teâla ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salât getirmeleridir.
Hadiste: (Sahûr yemeği berekettir, velev ki biriniz, sudan içeceği bir yudum olsa bile sahûru sakın terketmeyin. Gerçekten Allâh ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salat getirirler.)
İFTÂR
Allâh Resûlü(s.a.s.) şöyle buyurur: (İnsanlar iftâr etmekte acele ettikleri müddetçe, din üstün olmakta devam eder. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar geciktirirler.)
Diğer bir hadiste: (İnsanlar iftârı acele yaptıkları müddetçe hayırdadırlar)
el-Hâfız İbn Hacer, Feth’ul-Bâri (4/199) adlı kitabında şöyle der: « Bu zamanda ihdas olunan kötü bid’atlardan bir tanesi de; fecirden yirmi dakika önce ikinci ezanın okunmasıdır. Bunu ihdâs eden ibâdette ihtiyat inancıyla yapmaktadır. Bu durum onları güneşin batımından bir müddet sonra ezan okumaya başlamalarına götürmüş. Zanlarına göre vaktin girdiğinden emin olmaktı. Böylece iftârı geciktirip, sahûru da erkene aldılar. Sünnete muhalefet ettiler, dolayısıyla onlardan hayır azaldı ve aralarında kötülük çoğaldı, Allâh yardım edendir.»
İnsanların hayırda olması, Peygamberlerinin menhecini takib edip, onun sünnetini korumalarındandır. Çünkü İslâm üstün ve gâlib gelici olarak kalacaktır. Dolayısıyla muhâlefet edenin İslâma bir zararı olamaz. Böylelikle İslâm ümmeti örnek alınacak iyi bir model olacaktır. Artık İslâm ümmeti hiç bir zaman doğu ve batının kuyruğu olup, her ötenin gölgesi olmayacak ve rüzgarla birlikte aynı yöne meyletmeyecektir.
İftâr akşam namazından öncedir, ama kişi ne ile iftar edecektir?
Enes (r.a) dan şöyle der: (Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz kılmadan önce rutab hurmalarıyla iftar ederdi. Rutab olmadığında hurma ile, hurma da olmadığında yudumlayarak su içerdi.)
Kişi iftâr esnasında ne der:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gerçekten oruç tutanın iftarı esnasındaki duası reddedilmez.)
Allâh Resûlü (s.a.s.)den naklolunan dua da: (Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, Allah’ın izniyle de ecir sabit oldu (kazanıldı)
Oruç tutmanın yasaklandığı günler;
1- Bayram günleri
Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İki günde oruç câiz olmaz: Fıtır günü (Ramazan bayramının birinci günü) ve Nahr günü."
2- Teşrik günleri
Nübeyşe el-Hüzeli (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Teşrik günleri, yeme-içme ve Allah'ı zikretme günleridir."
3- Tek Cuma günü
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden hiç kimse, cum'agünü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan oruç tutuyorsa bu takdirde cum'a günü de oruç tutabilir." Müslim'in bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına denk gelirse o hariç."
4- Farz olan hariç cumartesi günleri
Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kızkardeşi es-Sammâ (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cumartesi günü oruç tutmayın, ancak Allah'ın size farzettiği şeyde o gün oruç tutarsınız. Biriniz yiyecek nev'inden bir şey bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü oruçlu olmasın).''
5- Şekk gününde:
Sıla İbnu Züfer anlatıyor: "Biz, Şabandan mı, Ramazandan mı olduğu şüphe edilen günde Ammâr (radıyallahu anh)'ın yanında idik. Bize kızartılmış bir koyun getirildi. Cemaatten biri: "Ben oruçluyum'' diyerek geri çekildi. Ammâr: "Kim bugün oruç tutarsa, muhakkak olarak Ebu'I Kâsım aleyhissalâtu vesselâm'a isyan etmiştir" dedi"
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kimse, ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse, önceden oruç tutmakta idiyse, orucunu tutsun.''
6- Dehr orucu
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim ebed orucu tutarsa, ne oruç tutmuş, ne iftar etmiştir.''
7- Kadın kocasından izinsiz nafile oruç tutamaz;
Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; Kadın kocasının yanında ancak onun izniyle (nafile) oruç tutabilir.”
8- Şaban ayının ikinci yarısı:
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şaban ayı yarılandı mı artık oruç tutmayın."
Nafile Oruçlar:
1- Pazartesi ve Perşembe günleri:
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ameller Allah Teala hazretlerine pazartesi ve perşembe günleri arzedilir. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde arzedilmesini severim."
2- gün aşrırı oruç;
3-her aydan üç gün;
Muâzetu'l Adeviyye anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den sorduın: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) her ay üç gün oruç tutar mıydı?''
"Evet!'' diye cevap verdi. Ben tekrar:
"Ayın hangi günlerinde tutardı?'' dedim.
"Hangi günde oruç tuttuğuna ehemmiyet vermezdi'' diye cevap verdi.''
4- Şaban ayının çoğunu oruçlu geçirmek:
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm (bazan) oruca öyle devam ederdi ki, "(Bu ay) hiç yemiyecek'' derdik. Bazan da öyle devamlı yerdi ki, "(Bu ay) hiç tutmayacak'' derdik. Ben, onun ramazan dışında bir ayı tam olarak tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda, şâban ayında tuttuğundan daha fazla tuttuğunu da görmedim."
Üsâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)'' diye sordum. Şu cevabı verdi:
"Bu, Receb'le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki O, amellerin Rabbülâlemin'e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum."
5- Şevval’den altı gün oruç:
Eyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur."
6- Zilhicce’de dokuz gün:
Hüneyde İbnu Hâlid hanımından, o da Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevcelerinden birinden anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselâm) Zilhicce'den dokuz günle Aşura günü oruç tututardı. Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç tutardı."
7- Hac dışında Arefe günü
Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulüllah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Arafat günü tutulan orucun, geçen yılın ve gelecek yılın günahlarına kefaret olacağına Allah'ın rahmetinden ümidim var."
8- Muharrem ayının çoğunda ve aşure günü oruç;
Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç Alah’ın Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra namazların en faziletlisi gece namazıdır.”
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ramazan (farz olmazdan) önce Aşura orucu tutuluyordu. Ramazanın farziyeti indikten sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı."
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince, yahudileri Aşüra günü oruç tutar gördü. Onlara:
"Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu.
"Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Beni İsrâil'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu '' dediler. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlara da tutmalarını emretti.
Diğer bir hadiste; “Aşure gününde oruç tutunuz, bir gün öncesinde veya bir gün sonrasında da oruç tutarak yahudilere muhalefet ediniz.” Buyrulmuştur.
Aşure gününde yapılan bidatler; sürme çekmek, musafaha yapmak, aşure yemeği pişirmek, sevinç gösterisi, gusül, kına yakmak, hüzün günü olarak değerlendirmek, o günü açlık ve susuzluk günü yapmak, ağıt yakmak, zincirlerle dövünmek bütün bunlar aşure günü yapılan çirkin fiillerdir. Ne peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den, ne sahabeden, ne de tabiinden bu konuda gelen bir şey yoktur. “Kim aşure gününde ev halkına bolluk gösterirse Allah bütün sene ona bolluk verir” sözü ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına uydurulmuş bir yalandır.
Ankara’da sapık bir takım Rıfai tarikatı mensupları aşure gününe kadar on gün boyunca akşamları toplanır, Kerbelayı yad ederler, siyah elbiseler giyerler, su içmezler, matem ilan ederler. Bu sapıklıkları çıkaranlar, şeytanın adımlarını takip ederken, iyi bir iş yaptıklarını zannederler. Sapmaktan ve saptırılmaktan Allah’a sığınırız.
“Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık. De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar; ) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.”(Kehf 102-104)
Üç aylarda oruç: Bu konuda sahih bir şey yoktur. Özellikle Recep ayına has bir fazilete delil yoktur.
Haraşe Bin Hurr’den; Ömer r.a. Recep ayında oruç tutanları dövüyor ve diyordu ki; “Yeyiniz! Bu aya ancak cahiliyedekiler tazim ederdi.”
İbni Ömer r.a. Recep ayına tazim edenlerden hoşlanmazdı.
ORUÇLUNUN TERK ETMESİ GEREKLİ OLAN ŞEYLER
Allâh Resûlü (s.a.s.) oruç tutanın iyi ve güzel ahlâk ile donanmasını, ayrıca ahlâksızlık, müstehcenlik, sövüp saymak ve kırıcılıktan uzak durmasını teşvik etmiştir. Aslında müslümanın her zaman bu tür şeylerden uzak durması ve kaçınması gerekli olmakla birlikte, ancak oruç farizâsını edâ ettiği esnadaki yasaklık daha da şiddetli olmaktadır.
Bunun için bu kötülükleri yapan hakkında Nebî (s.a.s.) den şiddetli tehdit gelmiştir. Şöyle buyurur: (Nice oruçlu vardır ki ona tuttuğu oruçtan sadece açlık ve susuzluk kalacaktır.)
Dolayısıyla oruçlunun orucunu yaralayan işlerden kaçınması gerekmektedir.
ORUÇLUNUN YAPMASI MUBAH OLAN İŞLER
1- Oruç tutan cünub olarak sabahlayabilir : Aişe ve Ummu Seleme (r.anhma) şöyle derler: (Peygamber (s.a.s.) ramazanda ihtilamsız olarak cünub olduğu halde fecir girerdi, böyle iken gusül abdesti alarak oruç tutardı.)
2- Oruç tutan misvak kullanabilir, koku sürünebilir : Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Eğer ümmetime zorluk vermeyeceğimi bilseydim, her namaz ile birlikte misvağı onlara emrederdim)
Allâh Resûlü (s.a.s.) hadiste oruçlu ile oruçsuz olanın arasını ayırmamıştır. Bu da her abdest ve namaz esnasında oruçlu ve oruç tutmayanın misvak kullanabileceğine delildir.
İbni Mesud r.a.’den; “Biriniz oruçluyken taransın ve güzel koku sürünsün.”
3- Mazmaza ve İstinşâk : Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde mazmaza ve istinşâk yapardı. Ancak oruç tutanın bunu şiddetlice yapmasını yasaklamıştır. Hadiste: (...İstinşağı şiddetlice yap, ancak oruçlu olursan başkadır. )
4- Oruçlunun hanımıyla oynaşıp öpebileceği : Aişe (r.anha)’nın şöyle dediği sabit olmuştur: (Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde öperdi, oruçlu olduğu halde oynaşırdı, ancak o içinizden nefsine en fazla sahib olanıydı. )
Bu durum genç için mekruh olup, ihtiyar için serbest görülmüştür.
Abdullâh b. Amr b. el-Âs şöyle rivâyet etmiştir Nebî (s.a.s.) yanında iken bir genç gelir ve şöyle der: «Ey Allâh’ın Resûlü ! Oruçlu olduğum halde öpebilir miyim?» O da « hayır » der. İhtiyar bir adam gelir, ve şöyle der: «Oruçlu olduğum halde öpebilir miyim? » O da «evet» deyince, birbirimize bakmaya başladık. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurdu: «Gerçekten ihtiyar nefsine sahiptir».
5- Kan tahlili ve gıdalanma kasdı (serum gibi) olmaksızın iğne vurulabileceği.
6- Hacamat: Hacamat önceden orucu bozanlar cümlesindendi, sonra hükmü kaldırıldı. Nebî (s.a.s.) den oruçlu olduğu halde hacamat yaptırdığı sabit olmuştur. İbn Abbâs (r.a) şöyle der: (Nebî (s.a.s.) oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır )
7- Yemeğin tadına bakmak: İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: (Oruçlu olduğu halde sirkenin, veya boğazına girmemesi şartıyla başka bir şeyin tadına bakılmasında bir beis yoktur )
8- Göze giren sürme ve damla gibi benzeri şeyler: Aişe r.a.’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem oruçlu iken sürme kullanırdı.” Enes r.a. oruçlu iken sürme çekerdi.”
9- Soğuk suyun başa dökülmesi ve yıkanmak: Peygamber (s.a.s.) oruçlu olduğu halde sıcaktan ve susuzluktan dolayı başına su serperdi.
10- Bir şey koklamak: Ata r.a.’den; “Bir şey koklamak orucu bozmaz.”
ORUCU BOZAN ŞEYLER
1- Kasden (bilerek) yeme ve içme.
Unutana, hata ile veya zorla orucunu açana bir şey gerekmez, hadiste: ( Allâh, ümmetimi hata, unutma ve zorlandıkları şeyde sorumlu kılmayacaktır )
Hata ile yemek yiyen oruçlunun, Allâh’ın onu doyurduğunu bilmesi gerekir. Hadiste: (Unutarak yer ve içerse, orucunu tamamlasın, gerçekten onu Allâh yedirip içirmiştir.)
2- Cima yapma.
3- Kasden (bilerek) kusma :
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kime kusma galebe çalarsa, üzerine kazâ gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa, kazâ etsin.)
4- Aybaşı ve nifas (lohusalık) kanı :
Kadın, gündüzün herhangi bir vaktinde ister evvelinde isterse sonunda olsun, aybaşı veya nifas kanını gördüğünde orucu bozulmuştur. Kazâ eder (kan gördüğü günler kadar ramazan sonrası tutar) eğer kanı görmesine rağmen oruç tutarsa bu farz olan orucun yerini doldurmaz.
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (« Kadın, aybaşı kanı gördüğünde namaz kılmaz oruç tutmaz değil mi?» dediğinde, kadınlar da: « Evet » dediler. Allâh Resûlü (s.a.s.): «İşte bu da kadının dininin eksikliğindendir » buyurur.)
5- Besleyici iğne (serum) :
Beslenme kasdıyla besleyici bazı maddelerin hastaların midelerine ulaştırılmasıdır. Bu ise, oruçlunun orucunu bozar. Çünkü mideye ulaştırmadır. Mideye değil de, kana ulaşan iğne ise, yine de orucu bozar. Çünkü bu yeme ve içmenin yerine geçer. Aynı şekilde böbrek hastalığına yakalanan hastaların (tedavi esnasındaki) aldıkları ilâç orucu bozar.
6- meninin inzâli:
Bu öperek, oynaşarak veya istimnâ (masturbasyon) yoluyla olsun fark etmez. Çünkü bu tür şeyler kudsi hadiste de geldiği gibi oruç tutanın kaçınması ile emrolunduğu şehevî arzulardır: (Benim için yiyeceğini içeceğini ve şehvetini bırakır) [Buhârî ve Müslim]
Şeyhu’l-İslâm Hakikat’us-Siyâm(s.23) adlı kitabında şöyle der: «Her kim istimnâ yapar ve inzâl olursa orucu bozulmuştur.»
ALLÂH SİZİN İÇİN KOLAYLIK İSTER ZORLUK İSTEMEZ
Yolculukta olan:
Yolculukta olanın oruç tutması konusunda serbest olduğuna dâir hadisler gelmiştir. Sakın unutma ki bu rahmet, Allâh’ın Kitâbında zikredilmiştir.
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Kim hasta veya yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin. Allâh sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.) Bakara : [185]
Hamza b. Amr el-Eslemî Allâh Resûlü (s.a.s)’e sorar: (« Yolculuk esnasında tutacak mıyım?» – Kendisi çok oruç tutardı – Bunun üzerine (s.a.s.) şöyle der: « İster oruç tut, ister orucunu boz. »)
Bazı insanlar bu asırda yoculuk esnasında oruç bozmanın câiz olmadığını zannına kapılıp Allâh’ın bu ruhsatını alanları ayıplamakta, veya ulaşım araçlarındaki kolaylık sebebiyle oruç tutmanın daha evlâ olduğu yanılgısına kapılmaktadırlar. Böylelerinin dikkatlerini Allâh’ın şu âyetlerine çevirelim: (Rabbin unutkan değildir) [Meryem : 64) (Allâh bilir siz bilmezsiniz) [Bakara : 232]
2- Çok yaşlı erkek ve kadın:
İbn Abbâs (r.a) şu âyeti okur: (Oruç tutmaya güç yetiremeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir ) ve şöyle der: ( Bu oruca güç yetiremeyen ihtiyar adamdır. Her gün için yarım sâğ (yaklaşık bir buçuk kilo gram) buğday ile bir fakiri doyurur )
Buna iyileşme ümidi olmayan hasta da dâhildir, meselâ kanser gibi. Böyle bir kişinin oruç tutması farz değildir. Her gün için bir fakiri doyurması gerekir.
Hâmile ve emziren kadın:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Allâh -Tebâreke ve Teâla- yolcudan namazın yarısını, hâmile ve emziren kadından da orucu kaldırmıştır )
Hâmile ve emziren kadın oruç tuttuğunda kendi veya çocuğu hakkında endişe ederse orucunu bozar ve bozduğu her güne karşılık bir fakiri doyurur.
İbn Umer (r.a.) bebeği hakkında korkan kadından sorulur. O da; «Orucunu bozar ve her gün için bir fakir doyurur... » der..
(Sizden ramazan ayını idrâk edenler onda oruç tutsun.) âyetinin tefsiri hakkında İbn Abbâs şöyle der: «Hâmile ve emziren kadın korkar ise, oruçlarını bozar ve her gün için bir fakir doyururlar.»
Başka bir rivâyette İbn Umer şöyle der: (Hâmile ve emziren kadın iftar eder, kazâ etmez.)
KAZÂ
İbn Abbâs (r.a) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s)’e bir adam gelerek: «Ey Allâh’ın Resûlü! annem, üzerinde bir ayın orucu varken öldü, dolayısıyla onun yerine kazâ edebilir miyim?» diye sorar. Allâh Resûlü de (s.a.s.) cevâben: «Evet, çünkü Allâh’ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır » der.)
Hayırlı amellerde acele etmeye delâlet eden delillerin geneline dâhil olduğundan, kazâ etmede acele etmek, geciktirmekten daha evlâdır. Allâh Teâla şöyle buyurur (Rabbinizin bağışına koşun ) [Âl-i İmrân : 133].
(İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar ) [Mu’minûn :61].
Nafile oruç bozulursa kaza gerekmez. Ebu Said r.a. hadisinde; “Dilersen onun yerine bir gün oruç tut, dilersen tutma” buyurulmuştur.
Tenbîh : Kazâ orucunu ardı ardına tutmak gerekli değildir. [Kişi ölür de kılmadığı namazları varsa, ne velisi ne de başkasının bunu kazâ edemeyeceğine dâir ilim ehlinin icmâ-ı vardır. Aynı şekilde her kim oruç tutamaz ise, hiç kimse yaşadığı esnada onun yerine oruç tutmaz. Bilâkis her gün için bir fakir doyurur.
Ama kim de üzerinde adak orucu olduğu halde ölür ise, yukarıdaki hadise göre velisi yerine tutar. Çünkü sahâbe bunu böyle anlamıştır: (Bir kadının annesi üzerinde ramazan orucu olduğu halde ölmüştür. Aişe (r.anha)’ya gelip «onun yerine kazâ edebilir miyim der?» O da: «Hayır kazâ etme bilâkis onun yerine her gün için bir fakire yarım sa’ sadaka ver», der.)
Başka bir eserde İbn Abbâs (r.a.) şöyle der: (Kişi ramazanda hasta olur da oruç tutmadan ölürse, onun yerine (fakir) doyurulur, üzerine kazâ gerekmez. Eğer üzerinde adak orucu varsa, velisi onun yerine kazâ eder.)
Ramazanda bilerek (özürsüz) orucunu bozan kimse hakkında, Peygamber(s.a.s.) den kazâ edeceğine veya keffâret ödeyeceğine dâir hiç bir delil sabit değildir. Çünkü bunun günâhı çok büyük olduğundan kazâ veya keffâret ile telâfi edilecek gibi değildir. Bilâkis Allâh’a tevbe etmesi ve tevbesinde sadık olması, sâlih amelleri ve taatleri çoğaltması gerekir. Umulur ki Allâh, orucunu kasden bozarak işlediği bu günahını siler.
Oruç, amelî olduğu kadar vakti olan bir ibâdettir. Malûmdur ki, kişi ramazan orucunu bir başka ayda tutsa bu ondan kabul edilmediği gibi, kazâ da aynı şekilde kabul edilmez. Eğer bu kapı açılır da insanlara ramazanda bilerek oruç bozana bir gün kaza gerekir denilirse, nasıl olsa kazâ edeceğiz diye farz olan ramazan orucunda tembellik ederek bunun günahını önemsemezler.
Peki Ramazanda özürsüz olarak orucunu bozanın cezası nedir ?:
Ebû Umâme el-Bâhilî(r.a.) Resûlüllâh(s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim der: «Ben uyuyorken, iki adam gelip iki koltuğumdan tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler» ve : «Buraya çık» dediler. Bunun üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına gelince şiddetli sesler duyuldu. Ben : «Bu sesler nedir ?» deyince :
«Cehennem halkının feryadı dediler. Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki, avurtları yarılmış, bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk var !» Ben:
«Bunlar kim?» dedim. «Oruçlarını vaktinden önce yiyenler» dediler.)
İbn Abbâs (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre; Bir adam gelerek: («Ben ramazandan bir gün oruç yedim, bunun için bana bir çare bulur musun?» diye sorar, İbn Abbâs: «Ramazandan boş bir gün bulmaya güç yetirirsen onun yerine tut der.» Adam da: «Ramazandan boş bir gün bulabilecek miyim?» Deyince, İbn Abbâs ta: «Ben de bundan başka sana hangi fetvâyı bulayım der.»)
CİMÂ’NIN KEFFARETİ
Ebu Hureyre (r.a.)’dan şöyle der: (Bir adam Allâh Resûlü (s.a.s.)’e gelerek, «Helâk oldum ya Rasulallâh !» dedi. Resulallâh (s.a.s.) «Seni helak eden nedir?» Diye sorunca, adam; «Ramazan da aileme yanaştım», diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) «Azad edilecek kölen var mı ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Aralıksız iki ay oruç tutabilir misin?” diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Altmış tane fakiri doyurabilir misin ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. Bunun üzerine adama «otur» dedi. O da oturdu. Bu arada Nebî (s.a.s.)’e bir kök hurma getirirler. Adama, «şunları sadaka ver» buyurur. Adam, «şu iki siyah taşlık arasında bizden daha fazla fakir olan kimse yoktur», deyince, Nebî (s.a.s.) ön dişleri görünecek derecede güldü. Sonra «şunu alıp, çoluk çocuğunu doyur», buyurdular.)
Diğer bir rivayetin sonunda şu fazlalık vardır: (Sen ve çoluk çocuğun ye, bir gün tut ve Allah’tan af dile.)
Bu hüküm kadını da içine alır. Çünkü kadının da cimâ ile bozduğu bir günün yerine kazâ edip Allâh’a tevbe etmesi gerekir.
Tenbih: Kadına keffâret gerekmez. Çünkü Nebî (s.a.s.) ancak bir keffâreti gerekli kılmıştır. Allâh en doğrusunu bilir.
TERÂVİH NAMAZI
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Her kim ramazanı, iman ederek ve sevâbını Allâh’tan bekleyerek ibâdetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.)
Terâvih namazını cemaatle kılmak meşrûdur. On bir rek’âttır. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.) ne ramazanda ve ne de ramazan dışında on bir rek’âtı aşmazdı.)
KADİR GECESİ
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar. ) [el- Kadr Sûresi]
Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: (Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın)
Diğer bir hadiste: (Kadir gecesini ramazanın tekli olan son on gününde arayın.)
Müslüman kişi Kadir gecesini nasıl arar:
Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.) (ramazan’ın son) on gününe girdiğinde izârını salamca bağlar (kendini ibâdete vermek için hanımlarından uzaklaşır), geceyi ibâdetle geçirir ve âilesini kaldırırdı. )
Yine şöyle buyurur: (Allâh Resûlü (s.a.s.) (ramazan’ın) son on gününde gayret ettiği kadar diğerlerinde bu kadar gayretli olmazdı.)
Bu gecenin alâmetleri:
Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kadir gecesi, bağışlama ve azad gecesidir. Ne soğuk ne de sıcaktır. Güneş o gecenin sabahında kırmızılığı zayıf olarak doğar.)
[Ayrıca bu gece, deniz sularının tatlı olacağı, köpeklerin havlamayacağı, meleklerin inip insanlara selâm vereceği gibi bazı alâmetler zikredilmiştir, ancak bunların hiç birinin sağlam bir dayanağı yoktur.]
İTİKÂF
İtikâf, ramazan ve ramazan dışındaki senenin diğer günlerinde müstehabtır. Peygamber (s.a.s.)’in şevvâl ayının son on gününde itikâfa girdiği sabittir. Umer (r.a.) Nebî (s.a.s.)’e şöyle demiştir: (Yâ Resulallâh ! Ben cahiliyye’de Mescid’ul-Harem’de bir gece itikâfa girmeyi adadım deyince, Nebî (s.a.s.) « adağını yerine getir » der. O da bir gece itikâfa girer.)
İtikâfın en faziletlisi ramazanda olanıdır. Çünkü Nebî (s.a.s.) Allâh Azze ve Celle tarafından vefât ettirilene kadar ramazanın son on günü itikâfa girerdi.
İtikâfın şartları:
Allâh Teâla şöyle buyurur: (Mescidlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin.) [Bakara: 187]
Ancak mescidlerden murâd olunan bütün mescidler değildir. Çünkü bunun tayini sünnette gelmiştir. Resûl (s.a.s.) şöyle buyurur: (İtikâfa ancak üç mescitte girilir )
Â’işe (r.a.) şöyle der: (Sünnet olan, itikâfa girenin oruç tutmasıdır.)
İtikâfa girenin yapması câiz olan şeyler:
İtikâfa girenin ihtiyaca binâen çıkması câizdir.
Başını mescidden çıkarabilir. Â’işe (r.a.) şöyle der: ( Rasûlullâh (s.a.s.) mescidde itikâfa girdiği halde ben odamda iken başını sokar ben de (saçlarını) tarardım. Ben hayızlı olurum, benimle onun arasında kapının eşiği olurdu. İtikâfta olduğunda ancak insâni ihtiyaçtan dolayı eve girerdi.)
Kadının kocasıyla veya tek başına itikâfa girmesi câizdir. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: ( Nebî (s.a.s.) Allâh onu vefât ettirene kadar ramazanın son ongünü itikâfa girerdi. Sonra da ardından hanımları itikâfa girdiler.)
Şeyh el-Albânî şöyle der: « Bu hadiste kadınların itikâfa girmelerinin cevâzı vardır. Hiç şüphesiz ki, konuyla ilgili bir çok delilden dolayı bu (hüküm), kadınların velilerinin iznine, fitneden ve erkeklerle karışmalarından emin olmaya bağlıdır. Fıkhî kâide şöyle der: “Kötülüğün def edilmesi maslahatın celb edilmesinden önce gelir”.»
FITIR ZEKÂTI
Fıtır zekâtının hükmü, cinsi ve kimin üzerine farz olduğu:
Abdullâh b. Umer (r.a.) şöyle der: (Allâh Resûlü (s.a.s.) fıtır zekâtını bir sağ hurma veya bir sağ arpa olmak üzere müslümanlardan köle ve hür kişiye, erkeğe ve kadına, küçüğe ve büyüğe farz kılmıştır.)
Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.) şöyle der: ( Bizler Allâh Resûlü zamanında bayram günü bir sağ yiyecek verirdik. Bizlerin yiyeceği : arpa, üzüm, süzme peynir ve hurma idi.)
Bu hadis onların, depolandırılması elverişli olan yiyeceklerden fıtır zekâtını verdiklerini beyan etmektedir. Hal böyle ise, insanlar arasında yaygın olan yiyecekte iddihâr (depolandırma) için uygun olacaktır. Böylesi azık olduğundan fıtır zekâtı için yeterlidir.
Tenbîh : Fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılması meşrû değildir. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.) yiyecek olarak verilmesini emretmiştir. Sahâbe de (r.anhum.) Allâh’ın ve O’nun Resûlü’nun (s.a.s.) emirlerine ittibâ gereğince ancak yiyecek olarak vermişlerdir. Dolayısıyla bu büyük hükme muhâlif davranmamamız gerekmektedir. Sevgili kardeşim, Allâh’ın emrine uy ve O’nun şiarlarını işlenmez hâle getirme.
Muhammed İbrâhim Şakra şöyle der: «Çok tuhaf karşıladığım bir şey de; fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılmasına cevâz verenlerdir. Derler ki : “Para fakire fâide getirir, belki kendi ve çocukları için giyeceğe veya belki de istediği başka bir yiyeceği satın alma ihtiyacında olabilir...” Ancak bu bahâne geçerli değildir, çünkü bügün de olduğu gibi geçmişte de insanların paraya ihtiyaçları vardı. Sahâbe arasında birçok altın ve gümüşe sahib olan zenginler vardı. Sana göre Allâh Resûlü (s.a.s.) acaba neden altın ve gümüşten söz etmedi. Fıtır zekâtına yetecek kadarını niçin belirtmedi dersin?! Müslümanlar arasında fakir olanları vardı, belki de paraya olan ihtiyaçları buğday, hurma, veya arpadan daha fazlaydı?! Eğer Allâh Resûlü (s.a.s.) bunu unuttu ise Allah unutmaz. (Rabbin unutkan değildir) [Meryem: 64].
Nebî (s.a.s.)’e fıtır zekâtının cinsinin yiyecek olarak tayini konusunda inen, Allâh’ın ona vahyettiğinden farklı mıdır?! İnsan, onun vahiy olduğundan şüpheye düşmez. Dolayısıyla aklın rey’i ile, şeriatın vahyi reddedilmez.»
Daha önce zekat bölümünde geçen açıklamaya bakınız