Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Abdestsiz Kur'an'a Dokunmak

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ABDESTSİZ
KUR'AN'A DOKUNMAK


I. Kur’an’a Abdestsiz Dokunulması:

Abdestsiz kişilerin Kur’an’a dokunmasının hükmü ile alâkalı müçtehitlerin ortak bir görüşü bulunmamaktadır. Zira – sıhhati tartışılmış da olsa- meselenin cevazı ya da haramlığını yansıtan deliller mevcuttur. Bu deliller inşaallah detaylarıyla ileride incelenecektir.

II. Kur’an’a Boy Abdesti Olmadan Dokunulması:


Alimler Kur’an-ı Kerime dokunma konusunda abdest şartını ele alırken abdestsizlik ile boy abdestsizliği arasında bir ayırım gözetmemişlerdir. Dolayısıyla abdestsiz kişinin Kur’an’a dokunması hakkında oluşan ihtilaf boy abdesti olmayanlar hakkında da tekerrür etmiştir. İhtilafın sebebi bu konuda esas alınan ayet ve hadislerin biraz kapalı oluşudur.

Konuyla İlgili Deliller:

Kur’anla abdest arasında bir irtibat ihtimalini gündeme getiren deliller şöyle nakledilir:

Cenab-ı Hakk buyuruyor ki:
(arapça metin)

"Şüphesiz O şerefli bir Kur'an'dır. Korunmuş bir kitaptadır. O'na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz." [57]

Rasulûllah (sallâllahu aleyhi ve sellem) Yemen’de bulunan Amr b. Hazm’a yazdığı mektupda şöyle buyurmuştur: “Kur’ an’a temiz olandan başkası dokunamaz.[58].

Cenab-ı Hakkın Vakıa suresinde “ O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz”. âyetiyle kastettiği “temizlik” vasfından kasdın ne olduğu ; bu vasıfdan uzak kişilerin dokunamayacağı şeyin elimizde bulunan mushaflar mı yoksa Kur’anın da içinde saklı bulunduğu gökyüzündeki kitap “Levh-i Mahfuz” mu olduğu; haber cümlesiyle ifade edilmiş bir ayete emir anlamı yüklemenin caiz olup olmadığı alimlerin düğümlendiği üç ayrı nokta olmuştur.

Tefsîr-u Taberî ve Tefsîr-u Kurtubî’de İbn Abbas'ın "korunmuş kitab”ı “gökyüzündeki kitap” , "temiz olanlar"ı da “melekler” olarak tefsir ettiği rivayet edilmiştir. Ayrıca Enes, Mücahid, Said b. Cübeyr, Ebu Nehik, Ebu'l-Aliye, Katade, Cabir b. Zeyd, Kelbi’nin de bu görüşte olduğu kaydedilmektedir.[59]

Katade: "Cenab-ı Hakkın yanında bulunan kitaba sadece temiz olanlar dokunur. Ama dünyadaki kitaba pis olan mecusi de, münafık da dokunabilir." yorumunu yapmıştır.[60]

Ferra ise: "O'nun faydasını, bereketini, tadını ancak temiz olan, Kur'an'a inanan kişiler anlar”. demiştir.[61]

Hüseyin b. Faddal buna: "O'nun tefsirini ve te’vilini (yorumunu) ancak Allah'ın şirkten ve nifaktan temizlediği kişiler bilirler" yorumunu eklemiştir.

Diğer bir grup alim de "korunmuş kitab"ı elimizde bulunan mushaflar, "temiz olanlar”ı da, “cünüplükten ve abdestsizlikten arınmış olanlar olarak" yorumlamışlardır.[62]

'Arapça metin) ........................................................

“Temizlik” kelimesinin şumûlü bağlamında aynı ihtilâfların zuhur ettiği İbn Hazm’ın hadisi üzerinde buna ilâveten bir de sıhhat değerlendirmeleri yapılmıştır.

Hadisin ravi ve metin kritiği şöyledir:

"Zühri"yi, Ömer b. Abdulaziz zamanındaki alimler güvenilir buldular. Yahya b. Muin ravilerden "Süleyman b. Davud el- Havlani"nin,aleyhinde konuşmuştur. Abdurrahman b. Ebi Hatem bab--asının, Muhammed b. Ebu Hatem'de Ebu Zur’a'nın onun hakkında.......... "bir zararı yoktur" ifadesini kullandığını söylemişlerdir. Ahmed b. Hanbel ve diğerleri bu zatın güvenilir olduğu görüşündedirler. Hadisin başka tarikten rivayetinde Süleyman b. Erkam bulunmaktadır. Nesei, onun hadislerinin metruk[63] olduğunu, kabul edilemeyeceğini söylemiştir. İbn Rüşd İbn Hazm’ın hadislerinin “musahhah” (bazı harflerinin yerlerinin değiştirilmiş ) olması sebebiyle alimler arasında ihtilâfa sebep olduğunu söylemiştir. [64] Müteahhirinden bir grup huffaz (hadis hafızları); hadisin her ikisi de zayıf görülen iki ravi üzerinde dönüp dolaştığını, tercih edilen ravinin Süleyman b. Erkam olarak takdim edildiğini, ancak onun da metruk rivayetleri sebebiyle hadislerinin kabul edilemeyeceğini beyan etmişlerdir.[65]

Söz konusu mektubun "Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz" ibaresinin bulunduğu bölümünü Hakim tahric etmiştir. Mektubun isnadının sahih olduğu savunan Hakim :"Bütün çabalarıma rağmen bu mektubu şerhsiz hiçbir yerde bulamadım, mektup bana insanlar tarafından yapılan açıklamalarıyla metinle şerh birbirine karışmış olarak ulaştı." diyerek "sahih"lik ifadesinde ciddi bir çelişki göstermiştir.[66] "Nasbu'r Raye' adlı eserde Ebu Davud'un bu mektubu “Merasil”inde [67] zikrettiği kaydedilmektedir. Ancak Nasbur'r-Raye'nin haşiyesi Buğyetu'l- Elmai fi Tahrici’z- Zeylâi Ebu Davud'un "Merasili"nde bu mektubun bulunmadığını haber vermektedir.[68] Ve yine mektubu Nesei'nin de tahric ettiği belirtilmesine rağmen Nesei’de sadece sadakalarla (zekâtla) ilgili izahlar bulunan bir mektup bulunmakta “Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz” gibi bir ibare yer almamaktadır. Dolayısıyla Hakim'le Nesei'nin rivayetleri farklılık arzetmektedir. Ahmed b. Hanbel ise mektubun diğer kısımlarının değil sadece sadakalarla (zekâtla) ilgili bölümün sahih olduğuna dikkat çekmiştir.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
HANEFİ MEZHEBİ

Hanefi mezhebinde cünüp, hayızlı ve abdestsizin mushafa dokunması haramdır. Mushafdan tamamen ayrı, ona yapışık, bağlı veya dikili olmayan kılıfı ile tutmaya izin verilmiştir. Bu kişilerin üzerinde tam bir ayet yazılı olan kağıda, paraya veya levhaya dokunması da haram kabul edilmiştir. Mushafı kılıfı, paraları da kesesi ile tutabilirler denmektedir.[69] "Kâfi" yazarı kabın bitişik veya ayrı olmasını zikretmeyip sadece kılıfı ile tutabilir demiştir.[70]Buna göre herhangi bir şarta bağlı kılınmaksızın Kur’an’ın cildine dokunmak caiz olmaktadır.

Mushafı elbisenin kolu ile tutmayla ilgili olarak iki ayrı görüş zikredilir:"Hidaye" yazarı Merginani mushafa yen (elbisenin kol ağzı) ile dokunmanın mekruh olduğunu, sahih olan görüşün de bu olduğunu savunurken, Mevsılî, "El- İhtiyar" adlı kitabında bunun bir sakınca arzetmediğini belirtmiştir. Müçtehitlerin çoğu da bu görüştedir.[71] Kişinin üzerinde bulunan ve onunla birlikte hareket eden her kumaş parçasının elbisenin kolu hükmünde olduğu da beyan edilmektedir.[72]

Ebu Hanife'den cünübün elini yıkadığı taktirde Kur'an'a dokunmasının caiz olduğu görüşü rivayet edilmiştir. Sahih olan ise cünüplükten tamamen temizlenmeden Kur’an’a dokunmanın haram olmasıdır.[73]

İmam Ebu Yusuf'a göre cünüp, hayızlı ve abdestsizin kişilerin Kur'an'ı yazmalarında bir sakınca yoktur. İmam Muhammed ise; yazmamalarının daha güzel olacağını söylemiştir.[74]

Ebu Yusuf'un; "Kur'an'ı yazmalarında bir sakınca yoktur" sözünü Hanefi alimlerinin açıklamaları farklı boyutlarda olmuştur.
Bir grub: “Kur’an yazılırken el ile levha arasına bir engel konur, ve elin levhayla teması engellenebilirse Kur'an'ın yazıya dökülmesinde bir mahzur olmaz,fakat böyle bir engel bulunmadan yazmak caiz değildir”.derken diğerleri de; “mekruh olan yazıya dokunmaktır, yazısız bölüme dokunabilir”.demişlerdir.[75]

Kur'an'ın tercümesi ve tefsirine dokunma hakkında Hanefi kitaplarında haramlığı[76]-mekruhluğu ve cevazına yönelik üç ayrı görüşe rastlanmaktadır. Ebu Hanife’nin fetvası ve esah (daha doğru kabul edilen) görüş. Kur’an’ın tercüme ve tefsirine dokunmanın caiz olmasıdır.

Kur’an’ın tercüme ve tefsirine dokunma konusunda oluşan ihtilâf hadis ve fıkıh kitapları için de söz konusu edilmiştir. İmameyn bu tür kitaplara dokunmanın mekruh olduğunu savunurken, İmam Ebu Hanife cevazına yönelik fetva vermiştir. Burada da esah olan görüş Ebu Hanife’nin görüşüdür.

Tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarına çıplak elle dokunmanın mekruh olduğunu söyleyenler elbisenin kolu ile dokunmaya izin vermişlerdir.[77]

Ebu Yusuf, kâfirin de Kur'an'a dokunmasının haram olduğunu söylerken, İmam Muhammed guslettiği taktirde dokunabileceğini belirtmiştir.[78]

Çocuklara Kur'an-ı Kerimi veya üzerinde Kur'an yazılı bir levhayı vermek mahzurlu görülmemiştir.[79]

Mushafın yangın, sel gibi bir afette zayi olması tehlikesi karşısında, yahut kâfirlerin İslâm memleketini işgal etmesi halinde ya da pis yere atılmış olan bir mushafı kurtarmak niyetiyle abdestsizin, hatta cünübün onu taşıması vacibdir. Mushafın saygınlığı bunu gerektirir, denilmektedir.[80]


Hanefi Mezhebinin Delilleri:


Hanefi alimleri bölüm girişinde hakkındaki ihtilâflardan bahsedilen Vakıa Sûresinin 77-78 ve 79. ayetleri olan(Arapça)" O şerefli Şüphesiz bir Kur'an'dır. Korunmuş bir kitaptadır. O'na arınmış olanlardan başkası dokunamaz." kelâm-ı ilahisini delil almışlardır. Onlara göre "O'na arınmış olanlardan başkası dokunamaz" ayetinde Cenab-ı Hakkın (â) zamiri O'na ifadesi ile kastettiği şey ya “Levhi Mahfuz” ya da elimizde bulunan mushaflardır. Fakat her ne şekilde olursa olsun sonuç aynıdır; mü'minlerden istenen Kur'an'a abdestsiz dokunmamalarıdır. Çünkü ayet-i kerime Kur'an'ı övmek için nazil olmuştur. Kur'an yücedir ve temiz olmayanlardan korunmuştur. Bundan Kur'an'a saygı göstermenin vücûbiyyeti ve korunmasının gerekliliği anlaşılır. Kur'an'a abdestsiz dokunmak ta'zim sayılmaz ve temiz olmayanın dokunmasından da onu korumak gerekir.[81] Velhasıl bu ayeti kerime kendisiyle nehiy (yasaklama) murad edilmiş haberdir. Amr b. Hazm’ın "Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz" hadisi Hanefilerin ayete bu yorumla yaklaşmalarında önemli bir etken olmuştur.

Hanefi alimleri bir ayet ve hadisten oluşan nakli delillerini sıraladıktan sonra Kur’an’ı yen ile tutmanın mekruhluğuna dair verilen fetvayı şu akli delile dayandırarak açıklarlar:

Kişinin Kur'an'a dokunmasının hükmü ne ise üzerinde bulunan ve onunla birlikte hareket eden şeylerin hükmü de aynı olmalıdır. Çünkü elbise sahibine tabidir. Tabi olana ise ayrıca hüküm verilmez. Nitekim bir kişi yerde oturmayacağım diye yemin etse de üzerindeki elbise ile otursa yeminini bozmuş olur. Ve yine namaz kılarken yerde bulunan necasetin üzerine elbisenin kolunu yaysa namazı caiz olmaz.[82]

Bu izahlardan sonra ister istemez akla gelen bir soru vardır. “Tabi olanın hükmü farklı verilmiyorsa Kur'an'a el ile dokunmak haram kabul edilirken niçin yen ile dokunmanın hükmü mekruhtur ? ”

Bu soruya maalesef Hanefi kitaplarında açık ve net bir cevap bulunamamaktadır. Fakat bilinen bir gerçek var ki; Hanefi kitaplarında kayıtsız olarak zikredilen mekruhluk ifadesi harama yakınlığı gösterir. Yani bu meselenin hükmü “mekruhtur” denildiğinde onun hükmünün tahrimen mekruh olduğu anlaşılır. Şayet tenzihen mekruh ise bu açık bir şekilde belirtilir. Bu konudaki hükmün haram değil de ”mekruh” ifadesiyle ortaya konmuş olması muhtemelen delilin kuvvetli olmamasından kaynaklanmaktadır.

Kur'an'a yen ile dokunmanın caiz olduğunu söyleyenler yenin, yani elbisenin kolunun bir engel teşkil ettiğini, yasaklanan "mess" (dokunma) olayına mani olduğunu söylemişlerdir. Bunun gibi Kur'an'a yapışık dahi olsa cildinin kişi ile Kur'an arasında engel oluşturması sebebi ile ciltli Kur'an'lara da dokunmanın caiz olduğunu belirtmişlerdir.

Fıkıh, tefsir, hadis kitaplarına dokunmayı mekruh kabul edenler;bu kitaplarda ayet bulunacağını,dolayısıyla kitaba dokunanın ayete dokunmuş sayılacağını belirtmişlerdir. Fakat bu tür İslâmî ilimleri ihtiva eden kitaplara dokunmaya duyulan şiddetli ihtiyaç ve bu kitapların Kur’an-ı Kerim gibi ezbere okunabilir bir özellikte olmaması onlara zaruret icabı yen ile dokunulmasını caiz hale getirmiştir.

İçinde ayet yazılı kitaplara dokunmayı şartsız olarak caiz gören Ebu Hanife kitapların içinde bulunan ayetlerin o -kitaba ait olduklarını ve bu tür kitaplara da Kur'an denmediğini, yasak olanın ise Kur'an'a dokunmak olduğunu belirtmiştir. Bu görüşe göre içinde ne kadar çok ayet bulunursa bulunsun Kur’an ismini taşımayan her kitaba dokunulabilir.[83]
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ŞAFİİ MEZHEBİ

Şafiiler; cünüp hayızlı ve abdestsizin Kur'an'ı Kerim'e dokunmasının haram olduğu görüşündedirler. Kur'an'ı Kerim'in yazısız yapraklarına, kendisine bitişik kılıfına, hatta kendisinden ayrı fakat onun için hazırlanmış ve içinde Kur'an bulunan çanta ve sandığa dahi dokunulması haramdır. Bu çanta ve sandık Kur'an’ın haricinde şeyler de konma düşüncesiyle hazırlanmışsa o zaman dokunulabilir.

Kur'an öğretmek için yazılmış olan kitaplara , içinde bir ayetin anlamlı bir bölümü bulunuyorsa dokunmak haramdır.
Üzerinde bir ayet ya da sûre yazılı paralara dokunmak caizdir.

Kur'an ve ondan başka bir kitap bir cilt altında toplansalar, cildin her iki tarafına da dokunmak haram olur.
Abdest almaya, hatta teyemmüm dahi yapmaya gücü yetmeyen kişi, Kur'an'ın pisliğe bulaşmasından, yanmasından ya da düşman eline geçmesinden korkar, emanet edeceği birisini de bulamazsa onu taşıyabilir ve üzerine oturabilir. Sadece zayi olmasından korkarsa taşıyabilir fakat üzerine oturamaz. Çünkü üzerine oturmak daha kötü bir harekettir. Çalınma korkusu bulunmadığı taktirde değerli ilim kitaplarının üzerine oturmak da haramdır.


Şafii Mezhebinin Delilleri:

Şafiiler bu konuda rivayet edilen Amr b. Hazm’ın: "Kur'an'a temiz olanlardan başkası dokunamaz". hadisini sahih kabul ettiklerini beyan etmişler ve onunla amel etmişlerdir.

İçinde Kur'an bulunan Kur'an için hazırlanmış sandık veya bohçaya dokunmak ise Kur’an için hazırlanmış şeylerin onun cildi yerine geçeceği düşüncesinden yola çıkılarak haram kılınmıştır.

Üzerinde sûre veya ayet yazılı paralara dokunmanın caiz olmasının sebebi; bunlar ders ya da ezber için paranın üzerine yazılmamıştır, bu nedenle Kur'an hükmü para üzerinde cereyan etmez şeklinde açıklanmıştır.[84]



 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
MALİKİ MEZHEBİ

Maliki mezhebinin abdestsiz Kur'an’a dokunmayla ilgili hükmü Kur’an okumayla ilgili hükmüyle paralellik arzetmektedir. Malikîler diğer meşhur üç mezhepden farklı olarak öğrenci, öğretmen ya da Kur’an’ı yerine kaldırma ihtiyacı duyan hayızlı ve abdestsiz kişilerin Kur’an’a dokunmasına izin vermişlerdir. Onlara göre Kur'an'dan bir ayete bakmaya ihtiyaç duyan kimse de talebe hükmündedir.

Hayızlı veya abdestsiz olanlar eğitim için ellerinde bulundurdukları levhaya (kitaba) dokunabilirler. Öğretmen talebelerin levhalarına, öğrenci ise sadece kendi levhasına dokunabilir.

Malikî alimlerinden Acc öğrenci ve öğretmen konumunda bulunan hayızlı kadında cünüplük de bulunursa, cünüplükten temizlenmeden Kur'an'a dokunması caiz değildir demiştir. Ali el -Adevi ise, hayızlının cünüp olup olmadığı önemli değildir diyerek verilen fetvayı genellemiş ve her durumda dokunmanın caiz olduğunu belirtmiştir.

Çocukların Kur'an'a dokunmak için abdestli olmaları farz değildir.[85]

Malikî Mezhebinin Delilleri:

Malikîler cünübün, talebe ve hoca konumunda bulunmayan hayızlı ve abdestsizin Kur’an’a dokunmasını Cenab-ı Hakkın "O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz" kavli şerifi sebebiyle haram görmüşlerdir.

Talebe, hoca ve Kur'an'ı yerine kaldırmak isteyen hayızlı ve abdestsiz hakkında sağlanan kolaylık İmam Malik'in Kur'an okuma mevzuunda olduğu gibi istihsânı esas alması sebebiyledir. Yani zorluğu gidermek için şer’i bir müsaadeye bağlı kalarak ihtiyaca uygun olan tercih edilmiştir. Bu şer’i müsaade cünüp için geçerli değildir. Çünkü cünüplüğü gidermek kişinin kendi elindedir. Belki abdestsizliği gidermek de insanın elindedir, ama abdestsizlik hali cünüplük gibi değildir, sık sık tekrarlandığı için, her defasında abdest almakta zorluk vardır.[86]
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
HANBELİ MEZHEBİ

Hanbeli mezhebinde cünüp, hayızlı ve abdestsizin Kur'an'a engelsiz dokunmaları haramdır. Kılıfı ile birlikte ya da eşya içerisinde taşımalarına izin verilmiştir.

Tefsir, fıkıh kitapları gibi içinde ayet bulunan kitaplara ve mektuplaşmalarda yazılan ayetlere dokunmak caizdir. Kağıda dokunmadan Kur'an'ın yazılmasında da sakınca yoktur.

Hanbelî Mezhebinin Delilleri:

Cenab-ı Hakkın; "O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz." kavli şerifi ve Amr b. Hazm’ın "Kur'an'a ancak temiz olan dokunur." hadisi Hanbelilerin bu konudaki delilleri olmuştur.

İçinde ayet bulunan kitap ve mektuplara dokunmanın cevazı hususunda Hz. Peygamber'in Kayser'e gönderdiği içinde ayet bulunan mektup esas alınmıştır. Bir gayr-i müslimin oradaki ayetlere dokunması caiz ise herkesin dokunması caizdir. Ayrıca bu kitaplara mushaf denmez ve içinde ayet var diye mushafın haramlığı bunlar üzerinde tahakkuk etmez.

Bir engelle Kur'an'a dokunmanın caiz olması aradaki engelin yasaklanan "mess" yani dokunma olayına mani olması sebebiyledir.
Bir Hanbeli kitabı olan ve metin bölümünde yukarıda zikredilen görüşler bulunan el-Muğni'nin haşiyesinde ise adeta metne reddiye tarzında şu ibareler yer almaktadır:

"O'na temiz olandan başkası dokunamaz." ayeti ile delil getirmekte şüpheli bir durum vardır. Çünkü ayetteki “kitap” saklı olarak vasıflanmıştır. O da Kur’an’ın indirildiği “Levh-i mahfuz” dur. Temiz olanlar da meleklerdir. Cenab-ı Hakkın “Güvenilir kâtiplerin elleriyle yazılıp tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde yazılmış bu âyetler bir hatırlatma ve öğüttür."[87] ve "Hakikatte onların yalanladıkları aslı Levh-i Mahfuzda bulunan şerefli bir Kur'an'dır."[88] kavli şerifleri de bu kabildendir.

Amr b. Hazm'ın hadisi ise üzerinde hadis alimlerinin büyük ihtilâfları bulunan bir hadistir. Hadis sahih bile olsa ibarede "temiz" kelimesi yer almaktadır. Temiz olanlar ise Cenab-ı Hakkın "Ey iman edenler ancak müşrikler pistir.[89]." kavli şerifinde olduğu gibi şirk pisliğinden temiz olanlardır denerek mezhebin görüşü ciddi bir biçimde tenkit edilmiştir.[90]
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ZAHİRİ MEZHEBİ

Zahiri mezhebinde cünüp, hayızlı ve abdestsizin Kur'an'a dokunmaları câizdir.[91]

Zahiri Mezhebinin Delilleri:

Zâhirî alimleri abdestsizlik halinde bulunanlar için Kur'an'a dokunma yasağı getirenlerin delillerinin sahih olmadığını ileri sürmüş ve onlara karşı kendi görüşlerini el-Muhallâ adlı eserde şöyle ortaya koymuştur:

Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem), dokunacağını yakînen bildiği halde Hristiyan olan Herakliyus’a içinde: "Bismillâhirrahmanirrahim. Ey Kitap ehli! Hepiniz bizimle sizin aranızda müsâvi bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi ortak tutmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabb'ler edinmeyelim"[92]) ayeti bulunan bir mektup göndermiştir.

Peygamberimizin (sallâllahu aleyhi ve sellem) mektuba yazdığı sadece bir ayettir denilecek olursa, deriz ki; evet Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) sadece bir ayet yazmıştır, fakat bundan fazlasını da yasaklamamıştır. Sonra sizler kıyas ehli kimselersiniz. Niçin bir ayeti ondan daha çoğu ile kıyaslamıyorsunuz?

Şayet delil olarak, "Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem), Kur'an ile düşman topraklarına gitmeyi düşmanın eline geçme korkusu ile yasaklamıştı" hadisini zikredecek olurlarsa, bu kendisine uyulması gereken bir gerçektir deriz. Hadiste kâfir veya cünüp Kur'an'a dokunmasın şeklinde bir ifade yer almamaktadır. İstenilen O'nun ehli harbin, yani düşmanın eline geçmemesidir.

Cenab-ı Hakkın (...................). “O korunmuş kitaptadır. . O'na temiz olandan başkası dokunamaz”, ayetini zikredecek olurlarsa, bu ayette onlar için bir delil olmadığını söyleriz. Çünkü içinde emir değil sadece haber vardır. Açık bir nass ve yakînen bilinen bir icma bulunmadıkça haber lâfzına emir anlamı vermek caiz değildir. Allah'u Azimuşşân (c.c); temiz olmayanların Kur'an'a dokunamayacağını haber vermiştir ve şüphesiz O'nun söylediği doğrudur, gerçektir. Bizler mushafa temiz olanın da, olmayanın da dokunduğunu görüyorsak anlarız ki Allah Azze ve Celle orada mushafı değil başka bir kitabı kastetmiştir.
(................)

Muhammed b. Said, bize Said b. Cübeyr'in : "O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz' ayetiyle kastedilenin gökteki melekler olduğunu söylediğini haber vermiştir.

(.....................)

Alkame'den nakledilmiştir:

Süleyman b. Farisi'ye gitmiştik. Tuvaletten çıkıp yanımıza geldi. Biz; Ya Eba Abdillah, abdest alsan da bize şu sûreyi okusan dedik. Süleyman bize: "O saklı bir kitaptadır. O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz" ayetini okudu ve âyette zikredilenin semada bulunan kitap olduğunu ve O'na meleklerden başkasının dokunamayacağını söyledi.[93]
(.............................)

İbrahim en-Nehaî'nin bildirdiğine göre, Alkame b. Kays bir mushaf edinmek istediği zaman bir Hristiyan'dan kendisine bir nüsha Kur'an yazmasını isterdi.[94]

 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
DİĞER GÖRÜŞLER:

Şimdiye kadar aktarılan bilgilerden, ortada birbirine taban tabana zıt iki ayrı görüş bulunduğunu müşahede ediyoruz.. Bunlardan birisi Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezhebinin müdafisi olduğu abdestsizlik halindeki kişilerin Kur’an’a dokunmasının haramlığı görüşü;bir diğeri de Zahirilerin üzerinde durduğu kâfir olsun abdestsizlik halindeki mü’min olsun her durumda Kur’an’a dokunulabileceği görüşü. Bu arada talebe ve hoca konumunda bulunan abdestsiz ya da adetli kişilerin Kur’an’a dokunabileceklerini söyleyen Mâliki mezhebinin fetvası her iki görüşün orta noktası durumunda bir görünüm arzediyor.

Dokunmanın haramlığı hakkında iki delil zikrediliyor. Bunlar, bir âyeti kerime ve bir hadisi şerif. Ayetin nüzûl sebebine ve ilk dönemden bu yana yapılan yorumlarına baktığımızda bu âyetin Kur'an'a dokunmanın haramlığı hususunda açık ve net bir delil olmadığını görüyoruz. Hadisi-i şerif ise hem zayıf, hem de haramlık ifade eden bir emri içermiyor. Hükmün haramlığını savunanlar dönüp dolaşıp bir fikir üzerinde birleşiyorlar: “Deliller kesin olmasa bile Kur'an'a abdestsiz dokunmak saygısızlıktır. Kur'an'a saygısızlık ise haramdır”. Öte yandan Zâhirî uleması görüşlerini Ashab-ı kiramdan yaptığı nakiller ve en önemlisi açık ve sıhhati sabit bir hadis-i şerif ile ortaya koyuyor. Bu hadis Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) efendimizin bir Hristiyana gönderdiği -aslı halen Topkapı Sarayında mevcut- içinde ayet bulunan bir mektup. Rasûlullah (sallâllahu aleyhi ve sellem).Kur'an'ı bir gayri müslime göndermiş ise anlaşılan âyette geçen ve pek çok ihtilâflara sebep olmuş temiz kelimesinin anlamı abdestli demek değildir. Zira gayri müslimlerin abdestsiz olacağı şüphesizdir ve Allah Rasûlü bu durumu yakînen bildiği halde bir Hristiyan’a dokunması gereken ayet yazılı bir metin göndermiştir.

İslâm litaratüründe .(....)"temiz" kelimesi başka ne gibi anlamlara gelmektedir ve bu anlamlardan her biri,“O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz” âyetini ve"Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz" hadisini nasıl etkiler?
1- (....) "Temiz" kelimesi itikadi temizlik anlamında kullanılmıştır. Cenab-ı Hakkın (......................) “Ancak müşrikler necistir (pisliktir)”[95] kavli şerifi ve Hz. Peygamberin (..........................) “Mü'min necis olmaz”[96] hadis-i şerifi "necis"in manevi pislik, imansızlık hali ve dolayısıyla "tahir"in de mümin olarak kullanıldığına delildir.

Tahiri mü’min olarak algıladığımızda âyet,O’na (Kur’an’a ya da Levh-i Mahfuz’a mü’min olanlardan başkası dokunamaz; hadis ise"Kur'an'a mümin olandan başkası dokunamaz şeklinde anlaşılacaktır. Levh-i Mahfuz’a mü’min olsun, kâfir olsun beşerin teması mümkün olmadığına göre bu âyetle Kur’an yazılmış sayfalara mü’minlerin dışındakilerin dokunamayacağı belirtilmiş ya da mü’min olanların dışındakilerin Kur’an’a dokunması yasaklanmıştır denilebilir. İlk ihtimalin imkânsız olduğu zaten pratikte gözlemlenmektedir, çünkü mü’mini de, münafığı da, kâfiri de Kur’an’a dokunmaktadır. İkinci ihtimal ise sahih hadislerle çakışması ve haber lâfzıyla ifade edilmiş âyet ve hadise emir anlamı yüklemeyi gerektirdiğinden çok isabetli gözükmemektedir. Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) Kur’an yazılı sayfalara mü’minlerin dışındakilerin dokunmasını yasaklayıp da bu yasağı bir Hristiyan olan Herakliyus’a ayet yazılı mektup göndererek çiğnemesi düşünülemezdi. Allah Rasulünün bu uygulaması –bir âyet Kur’an sayılmaz- düşüncesine rağmen gayr-ı müslimlerin Kur’an’a dokunabileceğinin en açık delilidir. Zira Kur’an-ı Kerim Rasulûllah (sallâllahu aleyhi ve sellem) zamanında yazı malzemeleri üzerinde zaten âyet âyet bulunuyordu, toplanarak kitap haline getirilmesi Hz. Ebu Bekir zamanında olmuştur. Dolayısıyla Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem)’in, yazılı haldeki Kur'an’dan bahsettiğinde bir veya birkaç ayetten fazlasını kastetmesi mümkün değildi.

2- "Tahir", hakiki pisliklerden uzak olma, bedende kan, idrar, dışkı gibi maddi olarak hissedilen bir necasetin bulunmaması, ya da sadece örfi olarak değer verilen bir şeye veya kişiye dokunma durumunda pis olarak kabul edilen çamur vs. gibi şeylerden arınmış olma halidir. “Necasetten taharet” terimi tahir kelimesinin bu anlamda kullanıldığının en bariz örneğidir.

Bu tanıma göre ayetin anlamı O’na (Levh-i Mahfuz ya da Kur’an’a) dünyevi bir pislikle dokunulamaz ;hadisin anlamı ise"Pislik bulaşmış bir uzuvla Kur'an'a dokunamazsınız" olur. Herhalde saygısızlık kavramına en yakın olan da bu olacaktır. Zira yeryüzünde tabiatı bozulmamış hiçbir insan yoktur ki böyle bir davranışı hoş karşılasın ve kirli ellerle kutsal bir şeye dokunmayı hakaret kabul etmesin.

3- "Tahir" kelimesi, hükmi pisliklerden, yani cünüplük, hayız ve abdestsizlikten uzak olma anlamına gelmektedir.
Cenab-ı Hakk Maide Sûresi ayet 6'da mü'minlere namaz kılacakları zaman abdest almalarını, cünüp olanlara boy abdesti ile temizlenmelerini emretmiş ve "Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi tertemiz kılmak ve size nimetini tamamlamak istiyor, umulur ki şükredersiniz" buyurmuşlardır. Bir hadis-i şerifte de Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem): (...............................................)Allah taharetsiz (abdestsiz) hiçbir namazı kabul etmez buyurmuştur[97].

Ayeti kerime ve hadis-i şeriften anlaşıldığına göre cünüp, hayızlı ve abdestsiz de dışarıdan bakanın anlayamayacağı hükmi bir pislik bulunmaktadır ve temizlik bu hallerden uzak olma anlamında kullanılmıştır.

Hadisi şerife "tahir" kelimesinin bu anlamı yerleştirildiğinde, hadisin anlamı "Kur'an'a ancak abdestli olan dokunur" olacaktır. Fakat bu yorum şekli de pek çok nakli ve akli delile ters düşmektedir. Çünkü Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) efendimizin Kur'an'ı yazmakla memur bulunan vahiy kâtiplerini abdestsiz bulunduklarında bu vazifeden nehyettiğine dair hiçbir rivayet bulunmamaktadır. Her gün Kur’anla iç içe bulunan Ashab-ı kiram tarafından abdestsiz Kur'an'a dokunmalarının haram kılındığını belirten tek bir açıklama yapılmamıştır. Kur'an'ı Kerim’e son derece ilgi ve muhabbet besleyen, hayatını Kur’anla yönlendiren bu insanların en küçük ayrıntıları kendisinden sonraki nesillere naklettikleri halde böylesi önemli bir yasakla karşılaşıp da sükût etmelerinin tasavvuru dahi mümkün değildir. Ayrıca "Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz" hadisini rivayet eden tek bir sahabi de yoktur. Hadisin mürsel olması bunu göstermektedir. Rasulullah'ı görmeyen tabiinden bir zat kimden duyduğunu belirtmeksizin Rasulullah'tan hadis rivayet etmiştir.

Dikkate alınması gereken diğer bir husus da “ Kur’an’a temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz âyetinin Mekke’de nazil olmasıdır. İlim ehlince ma’lum bir gerçek var ki Mekke’de nazil olan âyetlerde amelî değil itikadî konular ağırlıklıdır. Mekki sûreler îmana dâvet eden, Allah’ın varlığını, birliğini vurgulayan, âhiret hayatına yönelik kıyamet, cennet, cehennem tasvirlerini ön plânda tutan âyetlerle doludur. Zira akide binanın temelidir ve temeli atılmayan binâya kat çıkmak mümkün değildir. “Allah ve Rasulü ile savaş”olarak nitelendirilen “faiz”in Medîne’de ve dört merhalede yasaklanmış olması ve yine kötülüğü hakkında dört ayrı uyarı bulunan içkinin yasaklanmasının Medine’de gerçekleşmiş olması hep bu sebepledir.. Dolayısıyla “Oku” emriyle başlayan bir kelâma ulaşmaya daha Mekke’de sınır getirilmesi ilâhi kanuna muhâlif bir tavır olarak gözükmektedir.

Müslümanlara namaz dışında hiçbir ibadet için abdestin farz olmadığı Kur'an'da abdest emrinin namaza kalkma şartına bağlı kılınmasından da anlamak mümkündür.

Alkame b. Fağva Hz. lerinden ve benzer manada Ebu Cehm'den rivayet edildiğine göre Maide sûresinin abdestle alâkalı 6. âyeti indirilinceye kadar Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem).abdesti bozulduğunda yeniden abdest alıncaya kadar ne konuşur, ne konuşulana cevap verir, ne selâm verir, ne de selâm alırdı.[98] Ashab-ı kirama da deve eti ya da diğer bir rivayette ateşte pişmiş bir taamı bile yediklerinde abdest almayı emrettiği beyan edilmektedir.[99]

Medine-i Münevvere’de nâzil olan ve en son inen sûreler arasında bulunan Maide sûresinin 6.ayeti ile bu uygulamanın hükmü neshedilmiş ya da en azından abdest ve guslün namaza kalkma eylemiyle kayıtlanması namaz harici ibadetler için alınan abdestin farz olmadığını belgelemiştir.


Bu manâya uygun olarak Ebû Dâvud ve Tirmîzi’de zikredilen ve hasen olarak kabul edilen bir hadis ise şu mealdedir: "Allah Rasulü abdestini bozmuştu. Kendisine bir yemek takdim edildi. Abdest suyu getirmeyelim mi diye sordular. Bunun üzerine: "Ben ancak namaza kalktığımda abdest almakla emrolundum."[100] buyurdu.”


4) “Tahir” kelimesini hükümlerini kabul etsin etmesin Kur'an-ı Kerim’e saygı gösterebilecek, O’na hakaret edip zarar vermeyecek kişi ya da kişiler olarak düşünmek de mümkündür. Kelimenin bu anlamda kullanıldığına dair bir delil bulunmamakla birlikte Rasulüllah (sallâllahu aleyhi ve sellem) efendimizin Kur'an ile düşman topraklarına seferi düşmanın O'na zarar vermesinden korktuğu için yasakladığı rivayeti [101] bizleri bu anlayışa götürmüştür. Zira Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) burada Kur'an'ı kâfirden değil düşmandan korumayı emretmiştir. Maksat kâfir olsaydı Medine'de bulunanlar için de bir yasaklamanın getirilmesi gerekirdi.


Bu yorum şekline göre kâfirler de iyi niyetli yaklaştıktan sonra Kur'an'ı alıp okuyabilirler. Zaten bunun aksini tatbik etmek İslâm'ın yayılmasına büyük bir darbedir. Ma’lûmdur ki; nice gayr-i müslim, sadece Kur'an'ı okuduğu ve O'nun mûcizevi yönünü müşahade ettiği için müslüman olmuştur.


Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) Yemen'in yeni fethedilen bir bölge olması ve orada bulunan "İslâm düşmanı" kâfirlerin zaten az sayıda bulunan âyet yazılı nüshalara zarar vermelerini önlemek niyetiyle mü'min olanları "Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz" şeklinde düşmana karşı temkinli davranmaları için uyarmış olabilir.


5- "Tahir" kelimesiyle meleklerin kastedilmiş olması da mümkündür. Vakıa Suresinin "O'na temiz olanlardan başkası dokunmaz" âyetinin nüzul (indirilme) sebebinde açıklandığı gibi; kâfirler Kur'an'ın şeytanlar tarafından indirildiğini iddia ediyorlardı. Cenab-ı Hak: "O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz" âyeti kerimesi ile inanç hususunda pisliğiyle şöhret bulmuş şeytanın pisliğinin Kur'an'dan uzak olduğunu ve Levh-i Mahfuz'daki Kur'an'a sadece temiz olan meleklerin dokunup O'nu dünyaya indirdiklerini haber vermiştir.

En'am suresinin indirilişini anlatan rivayetler de bu manâyı destekler mahiyettedir. Bu rivayetlerde Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Kur'an'da En'am Suresinden başka bir sure bana tümü birden inmedi ve şeytanlar bu süre için toplandıkları kadar hiçbir süre için toplanmamışlardı. Bu süre bana Cibril ile emrinde elli bin melek olduğu halde gönderildi. Bunu kuşatmışlar, bir düğün debdebesiyle getirdiler."[102]

Tahir kelimesinin anlamını “melek” olarak algıladığımızda Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) yeni fethedilen bir yere ve İslâm'dan habersiz bulunan Yemenlilere bir mektup ile İslâm'ın bazı hükümlerini bildirmiş ve orada bulunan kâfirlerin müslümanları olumsuz yönde etkilemesine mahal vermemek için Kur’ân’ın vasfını, yüceliğini, şeytanın pisliğinden berî tertemiz olduğunu “O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz” âyetinin tefsiri mahiyetinde izah buyurmuştur, denilebilir.

Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem)’in söz konusu mektubunu incelediğimizde mektubun emirler, nehiyler ve İslâmî konuların îzahı olmak üzere üç bölüme ayrıldığını müşahade ediyoruz. "Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz" cümlesi emir ya da nehiylerin değil izahların bulunduğu bölümde yer alıyor.

Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) efendimizin Amr b. Hazm’a yazmış olduğu ve içinde “Kur’an’a temiz olandan başkası dokunamaz” ifadesinin yer aldığı mektubun ilgili bölümünü öncesi ve sonrasıyla aynen naklediyoruz:
(.........)

"Umre küçük hactır. Kur'an'a temiz olandan başkası dokunamaz. Evlenmeden boşanma olmaz. Satın almadan köle azad edilmez."

İbare bütünüyle incelendiğinde birbiri ardına gelen cümlelerin aksini tatbîke imkân vermeyen konuları içerdiği görülüyor. "O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz" cümlesi bağlantılı olduğu cümleler itibariyle bizi şöyle bir anlayışa götürüyor: Evlenmeden önce boşanmak ve satın almadan köle azad etmek ne kadar imkânsız ise temiz olandan başkasının Kur'an'a dokunması da o kadar imkânsızdır. Böyle bir şey olur diyenlerin sözü, satın almadığı bir köleyi azad ettim diyen kişinin sözü gibi boştur.


Mektubdan naklettiğimiz cümlelerin hemen akabinde: "Sizden hiçbiriniz bir yanı açık namaz kılmasın, sizden hiçbiriniz saçları örülü namaz kılmasın" gibi nehiy cümleleri bulunmaktadır. Şayet, Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) "Ona temiz olandan başkası dokunamaz" cümlesi ile bir yasaklama murad etmiş olsaydı ibare yukarıdaki izah cümleleri arasında değil bu bölümde yer almış olurdu.

Tahir, kelimesine şimdiye kadar değindiğimiz anlamlarından en çok yakışan İbn Abbas, Enes, Mücahid, Saîd b. Cübeyr, Ebû Nehik, Ebu’l Aliye, Katade, Cabir b. Zeyd, Kelbî
ve Katade’nin de tercihiyle “melek” anlamdır. Zira Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde Kur'an'a abdestsiz dokunmayın ya da sadece abdestliler dokunsun tarzında açık bir emir ya da yasaklama cümlesi bulunmamaktadır. Bizlere sadece Kur'an'a temiz olanlardan başkasının dokunamayacağı haber tarzında ifade edilmiştir. Dünyada kirli olarak kabul ettiğimiz kişiler Kur'an'a dokunuyorsa ki dokunuyor, o taktirda âyette kastedilen Kur'an Levh-i Mahfuz’daki Kur'an . olmalıdır. Nitekim Cenab-ı Hakk “ Hayır yıldızların yerleri üzerine yemin ederim. Gerçekten bilseniz bu büyük bir yemindir. Şüphesiz O şerefli bir Kur’an’dır, korunmuş bir kitaptadır. O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. Siz bu sözü mü küçümsüyor sunuz ?”[103] buyurmuş öncelikle Levh-i Mahfuz’un bulunduğu bölgeye yıldızların yerleri üzerine yemin ederek burada bulunan Kur’an’ın özelliklerini belirtmiş ve onun yüceliğine dikkat çekmiştir. Hemen akabinde devam eden âyette de bu Kur’an’ın dünyaya indirildiği haber verilmektedir. “O’na temizlenmiş olanlardan bakası dokunamaz” âyetinin “Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir” ayetinden sonra değil “O saklı bir kitaptadır” âyetinin ardında yer alması da temiz olmayanların dokunamayacağı şeyin Levh-i Mahfuz’daki Kur’an olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca âyetin devamında siz bu sayfaları, Kur’an yapraklarını mı küçümsüyorsunuz denmemiş, “Siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz.” buyurulmuştur. Çünkü yazılı olan şey Arapça’da Kur’an değil mushaf, sahife ya da mektup gibi kelimelerle ifade edilir. Mushaflara Kur’an denilmesi halk diline yerleşmiş hatalı bir kullanımdır. Ve Cenab-ı Hakk âyet-i kerimede manâsı okunan demek olan “Kur’an’ı methetmektedir.


Dikkatleri çeken diğer bir husus da Kur’an’ın içinde bulunduğu kitabı tasvir ederken kullanılan “meknûn” kelimesidir. Vakıa suresinin 23. âyetinde incinin gizliliğini ifade ederken kullanılan “meknûn” kelimesi burada Kur’an’ı içinde bulunduran kitabın vasfını beyan için tercih edilmiştir. Elimizde bulunan mushaflar istiridye içindeki inci gibi insan eli ulaşmayacak ya da nadiren ulaşacak şekilde saklı tutulmadığına göre inci gibi saklı tutulan temizlik vasfını haiz meleklerin dışındakilere kapalı bulunan “Levhi Mahfuz” dan başka bir şey olmamalıdır.


Bu arada elimizde bulunan mushafları Levh-i Mahfuz’da bulunan Kur’an’a kıyas etmek ve bunlara saygı amacıyla abdestli dokunmayı elzem görmek “saygı” kavramını bir kere daha gözden geçirmeyi gerekli hale getirmektedir. Cenab-ı Hakkın zatının isimlerine ya da, peygamberlerine ya da Beytullah olarak adlandırılan kâbeye ya da diğer kutsal kitaplara dokunmak haram mı ki bunlara kıyasen onlar gibi kutsal bir değere dokunmak haram olsun ? Allah’ın saygısızlık olarak addetmediği ya da böyle bir şeyi açıkca izhar etmediği bir fiilden yola çıkarak Kur’an ile insanlar arasına girmek yakîn (kesin) bilgi varken zanna tabi olmaktır. Yani Kur’an yazılı bir nüshaya abdestsiz kişilerin dokunabileceğini sahih ve açık bir şekilde belgeleyen bir Herakliyus hadisi varken manâsı müphem bir âyet ve hadisin peşine düşmektir ki, bu hareketle Cenab-ı Hakkın: “Onlar sadece zanlarına tabi oluyorlar”[104] âyet-i kerimesindeki kınanan “zanna tabi olma” fiili işlenmiş olunur.


Saygı sebebiyle Kur'an'dan uzak kalma düşüncesi ilk bakışta önemsiz gibi gözükmesine rağmen belki de İslâm âleminin Kur'an'dan uzaklaşmasında en büyük rolü oynamış ve Kur'an'a yapılacak gerçek saygısızlığın tohumlarını atmıştır. Kur'an mü'minlerin rehberi, kılavuzudur ve oku emriyle başlayan kılavuz sadece okuyana kılavuzluk eder. Gerekçesi saygı da olsa rehberinden uzaklaşanların elde edeceği en iyimser sonuç yolunu şaşırmak olacaktır. İnsanların kılavuzlarına dokunmalarına birtakım engeller getirmek onları ya bu rehberden soğutacak ya da bıkkınlığa yol açan sıkıntılara girmelerine sebep olacaktır. Şeker hastalarını ya da sıkça tuvalet ihtiyacı hisseden kişileri düşünecek olursak durumun güçlüğü daha iyi anlaşılır. Oysa ki Allahü Azimüşşa'n Kelâm'ı Mecidinde (........................................) "Allah size dinde bir güçlük yaratmamıştır"[105] buyurmaktadır.

Ortada sübûtî ve manâya delâleti kat’i bir delil bulunmadan verdiğimiz hükümler insanların sıkıntıya girmesine sebep oluyorsa bu hükümleri değiştirmek Cenab-ı Hakkın yukarıda zikredilen kavli gereğince üzerimize vacib derecesinde bir vazife olmalıdır.

Şüphesiz en doğrusunu Cenab-ı Hakk bilir.


 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Kaynakça:

[57] Vakıa,56 / 77,78,79.

[58] Hakim el-Müstedrek, tarih ve yer yok, K.Zekât, c.1, s.395 vd.

[59] Taberî, Tefsir-u Taberi, Beyrut 310 h.,Vakıa suresinin tefsiri, c.11,s.660 vd.; Kurtûbi, Tefsir-u Kurtûbi, Beyrut 1408 h.,Vakıa suresinin tefsiri, c.17, s.145.

[60] İbn Kesir, Tefsir-i ibn. Kesir, Vakıa 79’un tefsiri.

[61] Kurtubî, Tefsir-i Kurtubi, Vakıa 79’un tefsiri.

[62] İbn Kesir, Tefsir-i İbn Kesir, Vakıa 79’un tefsiri.

[63] Yalancılıkla itham edilmesi , aşırı yanılması, fazla gafleti veya açık fasıklığı gibi bir nedenle zayıflığı hakkında icma edilen bir ravinin tek başına rivayet ettiği hadistir. Hatiboğlu, Haydar, Sünen-i İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1982, c.1, s.xxxvıı.

[64] İbn Rüşd, a.g.e.,K. Tahâre, c.1,s. 32.

[65] Cemâluddin Ebi Muhammed Abdullah b. Yusuf (v.562 h.), Nasbu’r-Raye, Kahire 1357 h., K.Zekât,c.2, s.340.

[66] Hakim, a.g.e., c.1, s.395.

[67] Merâsil: Rasulûllah’ı (sallâllahu aleyhi ve sellem) görmeyen tabiinin sahabe ismi zikretmeksizin “Rasulûllah şöyle buyurdu.” diyerek rivayet ettiği hadislerin bulunduğu kitap.

[68] Abdullah b. Yusuf, Cemaluddin Ebi Muhammed,a.g.e., c.2, s.340.

[69] Halebî, İbrahim, a.g.e., c.1, s.58 vd.

[70] MÜLTEKA........................

[71] el-Merginani, Burhaneddin, el-Hidaye, K.Hayz, Kahire, 1356, c.1,s.18, el-Mevsıli, Mahmud b. Mevdud, el-İhtiyar, K. Tahâre, İstanbul 1989, s.13.

[72] İbn Hümam, Kemaluddin, a.g.e.,c.1,s.117.

[73] Halebi, İbrahim, a.g.e.,c.1,s.58 vd.

[74] el-Kâsâni, Ebu Bekr b. Mes’ud , Bedayiu’s-Sanai, Lübnan ts., c.1, s.37 vd.

[75] Halebi, İbrahim, a.g.e.,c.1,s.58 vd.

[76] el-Kâsânî, a.g.e.,c.1,s.37 vd.

[77] Halebî,İbrahim,a.g.e.,c.1,s.58 vd.

[78] el-Kâsâni, a.g.e., c.1, s.37.

[79] Halebî, İbrahim, a.g.e.,c.1,s.58 vd.

[80] Hattabî, a.g.e.,c.2,s.304.

[81] el-Kâsânî,a.g.e., c.1, s.33 vd., Halebi, İbrahim, a.g.e.,s.58 vd.

[82] İbn Hümam, a.g.e.,c.1,s.117.

[83] Halebi, İbrahim, a.g.e., s.58 vd.

[84] el-Heytemî, Ahmed b. Hacer, a.g.e., c.1, s.145.-153.

[85]el-Huraşî veya Haraşî alâ Muhtasarı Seydi Halîl,Dar-ı Sâdır, Beyrut ts., c.1, s.161.Hamişindeki kitap: Haşitetu’ş-Şeyh Ali el-Adevi; İbn Rüşd, a.g.e.,c.1, s.42.

[86] el-Huraşi alâ muhtasarı Seydi Halil,c.1,s.161.

[87] Abese,80/ 11-16.

[88] Buruc,85/ 21-22.

[89] Tevbe,9/28.

[90] İbn Kudâme, a.g.e.,c.1,s.147 vd.

[91] İbn.Hazm,a.g.e.,s.97 vd.

[92] Al-i İmran,3/ 64.

[93] Bu rivayet zinciri içinde bulunan Yahya b. el-Alâ el-Beceli için Ahmed b. Hanbel ......”yalancıdır”, “hadis uydurur”; İbn Maîn, ...”güvenilir değildir”, Veki de...”yalan söylerdi” ifadelerini kullanmışlardır. İbn Hazm’ın adı geçen eserine Abdulgaffar Süleyman el-Bendarî tarafından yazılmış haşiye, c.1, s.98.

[94] İbn Hazm,a.g.e.,c.1, s.97 vd.

[95] Tevbe,9 / 28.

[96] Sahih-i Buharî, K.Gusl, B. 23, H.34.

[97] İbn Mace, K. Tahâre, 271.

[98] İbn Rüşd, a.g.e.,s.36-37; Emiroğlu, Tahsin, Esbab-ı Nuzül, Konya 1969, c.4, s.29.

[99] Tirmizî, K. Tahâre, 79, 81.

[100] Ebu Dâvud, K. Et’ıme, 11, Tirmizî, K. Et’ıme, 1908.

[101] Müslim, K. İmâre, 94.

[102] Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dîni Kur’an Dili, İstanbul ts.,c.3, s.375.

[103] Vâkıa, 56/ 75-81.

[104] En’am, 6/ 116.

[105] Hacc, 22/ 78.
 
Üst Ana Sayfa Alt