H
Çevrimdışı
Alevilerden Müslümana linç girişimi! (Video)
Oda Tv tarafından servis edilen bir haberde Temmuz ayının ilk günlerinde yaşanan olayda; sakallı adamın üzerine yürüyen kişiler adamı darp ettiler. Çevreden toplanan kalablık hep birlikte adamın üzerine yürüdüler, bunun üzerine bildiri dağıtan kişi olay yerinden uzaklaştı. Yere dağılan bildiriler ise; toplanan kalabalık tarafından sloganlar ve hakaretler eşliğinde yakılarak yok edildi.
Dağıtılan “Müslüman Olmak Neyi Gerektirir” başlıklı bildirinin tam metni..
“Allahu Teala dilediği kulundan dilediği günahları affedebilir. Ancak şirk ve küfrü (inkar etmeği) affetmez. Şirk ve küfür içindeyken yaptığı ve yapacağı ibadetleri de kabul etmez. Tevbe etmezse ebedi cehennemde kalır. O halde neler şirk ve küfürdür yani inkar etmektir biliyor muyuz acaba? Şirk Allah’a ortak koşmaktır. Yani bir kimse Allah’a inandığı halde Allah’a ait olan sıfatlardan birini Allah’tan başkasına verirse şirk koşmuş olur. Mesela Allah’ın isimlerinden biri Er-Rezzak’tır yani bütün mahlukatın rızkını veren Allah’tır. Bir kimse rızkı falanda filanda verir derse Allah’a şirk ortak koşmuş olur. Allah’a şükürler olsunki açıkça böyle şirk koşana rastlamadık. Ama şu şekilde şirk koşanlara çok rastladık. Şöyle ki Allah’ın isimlerinden biri de El Hakem’dir. Yani hüküm verendir. Yani kullarının nasıl ve ne şekil yaşayacaklarına dair emir ve yasaklar koyan ancak Allah’tır. Bir ayeti kerimede de “ Hüküm vermek ancak Allah’a aittir” buyrulmuştur. (Yusuf40) Fakat Türkiye de yaşayan insanlar olarak çok iyi biliyoruz ki 1920 lerden sonra hakimiyet yani emir ve yasak koyma Allah’a değil millete verilmiştir. Hatta Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir denmektedir. Türkiye de şeriat yani Kuran Kanunları değil (insanların kendi kafalarından çıkardıkları kanunlar) geçerli olmaktadır. Bu yetmiyormuş gibi birde Laiklik şartı vardır. Yani dinin emirleri devlet işlerine karıştırılamazmış. Çıkarılan kanunlar dine uygun olamazmış! Bu sebeple demokrasi de, laiklik de İslama tamamen ters olan küfür sistemleridir.
Partiler ise Laik ve Demokrasi yönetimini ayakta tutan unsurlardır. Çünkü hangi parti başa gelirse gelsin önce Laikliğe, Demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına dair yemin ederler. Halbuki Maide suresi 44.ayette “Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar kafirlerdir” buyrulduğundan bu şekilde yemin edenler ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermeyenler Allah’ın bildirdiğine göre kafir olmuş olurlar. Allah’ın kafir dediğine kafir dememek yani Allah’ın dediğinin tersini söylemek ise küfürdür yani inkar ve kafirliktir.
Gelelim oy verenlere: oy verenlerde laikliğe ve demokrasiye bağlı kalacaklarına dair yemin edecek olan ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermeyecek olan kimselere oy verip devletin başına idareci olarak getirdiklerinden dolayı imandan çıkarlar. Çünkü küfre rıza göstermek ve küfrü desteklemek küfürdür. Başka bir ifade ile demokrasi partilerle ayakta durur, partilerde oylarla ayakta durur. Küfür sistemini ayakta tutmak kafirliktir. Bir ayeti kerimede ‘’Kim iyi bir işe aracılık ve yardım ederse onunda o işten nasibi (sevabı) olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onunda ondan bir günah payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir’’(Nisa85)
Eğer denirse ki biz namaz kılanlara oy veriyoruz. Onlar bu sözleri sadece dilleri ile söylüyorlar kalpleri ile öyle inanmıyorlar ki. Cevaben deriz ki: Ehli Sünnet inancına göre bir kimse ikrah (zorlama) olmadan, sadece diliyle de küfrü icap eden bir söz söyleyemez. Çünkü bu mesele hakkında fetva şöyledir: ‘’Bir kimse zorlama olmadığı halde dili ile küfrü(inkarı) icap ettiren bir söz söylerse kalbide iman ile mutmain (dolu) olsa bile yine kafirdir. Zira bize göre bir insanın kafir veya mümin olduğu ancak sözü ile anlaşılır.’’(Ehli Sünnet İtikadı Ahmet Gümüşhanevi S.90 Bedir yayınevi1990) bu fetvadan anlaşıldığı üzere zorlama olmadan dil ile de küfür ve inkar kelimeleri söylenemez. Fıkıh kitaplarında yazdığına göre zorlamanın ölçüsü şöyledir: ‘’O küfür sözü ve işi yapmadığı takdirde ölüm veya bir uzvun kesilmesi ile tehdit edilmektir.’’(Fetavai Hindiye C.10 S269) Sahabelerden Ammar (R.A) küfür sözü yani inkar manasına gelen bir söz söylemişti. Çünkü babası Yasir annesi Sümeyye gözünün önünde şehit edilmişti. Sıra Ammar’a gelince korktu onların istediği küfür sözünü söyledi. Böyle bir zorlama karşısında, kurtulmak için kalbi iman dolu olmak şartıyla küfür sözü söylemeye izin vardır. Ama bir mevki ve makama çıkmak için küfür sözü söylemeye izin yoktur. Çünkü müşrikler Peygamberimize gelerek putlarına dil uzatmamak şartı ile başkanlık yapabileceğini teklif etmişlerdi de Peygamberimizde sayımız gücümüz az, şimdilik putlara dil uzatmayayım başa geçtikten sonra putlarında putçularında hakkından gelirim diyebilirdi. Ama çok iyi bilindiği gibi bu teklifi reddetti. Müşriklere hiç taviz vermedi. Hem Hz. Peygamber hem de müminler eziyetlere maruz kaldılar. Birçok savaşlar yapıldı. Müminler az ve güçsüz olmalarına rağmen Allah’ın yardımı ile galip geldiler.
Laikliğin olmadığı sadece demokrasinin olduğu Cezayir’de yapılan seçimlerde %80 çoğunlukla seçilen ve şeriatı savunan Milli Selamet Cephesi askeriye tarafından kapatılmıştı. Bu da gösteriyor ki Demokrasinin yani halkın çoğunluğunun görüşünün kabul edildiği söylenen yerlerde bile halkın çoğunluğu İslam’ı isterlerse buna izin vermiyorlar. Darbe meydana geliyor. Ya bir de laikliğin bulunduğu ve şeriattan bahsetmenin suç olduğu bir ülkede bu yolla şeriatı getirmek hiç mümkün olur mu. Mümkün olmaz ama farzedelim ki bir İslam devleti kurdular. Ama kurana kadar da Allahu Tealanın ve Resulünün izin vermediği bir çok küfür sözleri ve hareketleri yaptılar. O zaman bu kimseler şu hadisi şerifde bildirilen kimselerden olmuş olmazlar mı “Allah bu dini ,dinde nasibi olmayan kimselerle de kuvvetlendirir” O halde bu kimselerden olmamak için din adına çalışırken dine uymayan işler yapmamak gerekir. Eğer denirse ki başkan ve milletvekilleri o meclise girebilmek için böyle küfür sözleri söylemek ve yemin etmek mecburiyetindeler onlar isteyerek söylemiyorlar. Cevaben deriz ki; siz hala neyden bahsediyorsunuz! Değil küfür sözlerini söylemeye ve söyleyenlerle iştiraki mesai yapmaya küfür sözlerinin söylendiği bir yere gidip oturmaya dahi Cenabı Hak izin vermiyor. Çünkü Nisa Suresi 140. Ayeti kerimede Allah şöyle buyuruyor ’’Allah size kitabında şunu da indirmiştir.Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla eğlenildiğini işittiğiniz zaman onlar başka söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın (eğer oturursanız) o taktirde siz de onlar gibi olursunuz. Şüphe yok ki Allah münafıklara kafirlerin hepsini Cehennemde toplayacaktır’’ Türkiye Büyük Millet Meclisi ise dine uygun kanunların çıkarılmadığı , çıkarılmasını teklif etmenin dahi suç sayıldığı bir meclistir. Bu sebeple bu mecliste devamlı küfür sözleri ve kanunları konuşulacağından Müslümanlar burada bir an dahi oturamazlar. Çünkü Allahu Teala’’oturmayın o halde sizde onlar gibi olursunuz’’ buyurmuştur. Bir fetvada şöyledir: “bir vaiz küfür kelimesini konuştuktan sonra o sözün küfür olduklarını bildikleri halde orada otururlarsa kafir olurlar” (Ehli sünnet itikadı S:129 ve Elfazı Küfür Hüseyin Aşık S.242 Demir kitabevi)
Kimileri bu konudaki ayet ve fetvalara kulak vermeyerek sadece iyi niyetlerle mesela’’yavaş yavaş olacak veya bu gelmezse daha kötüsü gelir’’ diyerek veya daha başka niyetlerle oy verirler. Ama bu kimseler bilsinler ki iyi niyet haramı helal yapmadığı gibi şirki de imana çevirmez. Yani iyi niyetle de olsa yapılan, haram yine haramdır, şirk yine şirktir. Ama bir haramı veya şirki değiştirmeye gücünüz yetmiyorsa ona destek olmamaya gücünüz yeter. Allah’ın huzuruna çıktığınızda ‘’Ya Rabbi İslam Devletini kurmaya gücüm yetmedi ama İslama uymayan bir devleti de hiçbir zaman ve hiçbir şekilde desteklemedim’’ dersiniz.
Ehveni şerri (şerrin hafifini) tercih için oyumu veriyorum diyenlere deriz ki; eğer ehveni şer denilen bu şer, küfür ve şirk olan bir şer ise, ancak ölüm veya bir uzvun kesilmesi tehdidi altında yapılabileceğini başka bir tehditle yapılamayacağını yukarıda yazmıştık. Eğer bu şer haram veya günah olan bir şer ise ölüm tehdidinin dışında mesela hapsedilmek , bir hastalığın artması yada aç kalmak gibi sebeplerle de yapılabilir. Fakat zina veya bir Müslümanı öldürmek gibi şeyler hiçbir tehditle yapılamaz.
İmanı bozan şeyler sadece partilerde mevcut sayılmasın. Günümüz okullarında da mevcuttur. Çünkü ilkokullar da hergün çocuklara ‘Ey ulu Atatürk açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim’ diye (ant) yemin verdiriliyor. Ders kitaplarında ise Atatürkün İslama zıt olarak yaptığı devrimler iyi bir şeymiş gibi öğretiliyor. Mesela Şeriat bizi geri bıraktı. En iyi yönetim Demokrasidir. Laikliktir. Arap harfleri karma burma olduğu için harf devrimi yapıldı. Latin harfleri getirildi. Kadın ve erkek kıyafetleri değiştirildi. Zina, faiz, içki daha bir çok şeyler serbest bırakıldı. 23 Nisan !9 Mayıs 29 Ekim gibi günler bayram olarak kutlandı. Çünkü bu günlerde hakimiyet hakkı millete verildi. Yani şeriat kanunları kaldırıldı. Halbuki bir fetvada ‘’bir kimse nevruz günü(Mecusilerin ilkbaharın gelişini kutladığı gün) kafirlerin toplandığı yere giderse kafir olur’’ diye yazılıdır.(fıkhı ekber şerhi Aliyyül Kari S:345) Nevruz gününe katılanlar bile kafir olursa şeriatın kaldırıldığı günlere bayram diye katılanlar katmerli kafir olurlar. Değil bir diploma için hatta dünya bile verecek olsalar imanımızı bozacak şeyler yapamayız. Çünkü ölünce azabı vardır. Böyle bir devletin açtığı ve açılmasına izin verip gözetim altında tuttuğu bu okullara, isterse bu okulun adı imam hatip olsun isterse özel okul olsun yine çocuklar gönderilemez. Çünkü yukarıda yazılanlar bu okullar içinde geçerlidir. Zaten bu okulların kitapları da müfredatı da milli eğitim bakanlığı tarafından hazırlanmaktadır. Yukarıda manasını yazdığımız Nisa 140. Ayeti kerimede ise İslama ters düşen şeylerin öğretildiği ve de harama, helale dikkat edilmediği böyle yerlerde eğitim almak öyle dursun, oturmaya bile izin verilmiyor.
Peki böyle bir devletin askerliğini (bekçiliğini) yapmaya gençler gönderilebilir mi tabiki gönderilemez. Çünkü askerlere yemin törenlerinde küfür (inkar) manasına gelen sözler söylettiriliyor ve islama uymayan , Şeriatı çağdışı gören bir devletin bekçiliği yaptırılıyor. Halbuki Allahu Teala Nisa Suresi 76.ayette ‘’İman edenler Allah Yolunda savaşır kafirler ise Tağut yolunda savaşır siz Şeytanın dostları ile savaşın’’ buyurarak müminin kafir ordusuna değil , kafirlere (şeytanın dostlarına) karşı savaşmasını emrediyor. Ayette geçen Tağut kelimesi haddi aşan ve isyan eden demektir. Allah’ın emir ve yasakları olmasına karşılık ona aykırı emir ve yasaklar koyan demektir.Bir ayeti kerimede ise ’’kim tağutu inkar(red) ederse muhakkak sağlam bir kulpa yapışmıştır’’ buyruluyor.(Bakara 256) Görüldüğü üzere bu ayette Allah’a imandan önce Tağutu inkar etmek şart koşulmuştur. Tağutun yönetimini , eğitimini, askerliğini, memurluğunu reddetmek gerektiği gibi mahkemelerini de reddetmek gerekir. Çünkü bir ayette şöyle buyruluyor ’’Sana indirilen Kurana ve senden önce indirilen kitaplara gerçekten iman ettik diye boş iddiada bulunanlara bakmazmısın. Bunlar Tağuta muhakeme olmayı (mahkemeleşmeyi) istemektedirler. Oysa onlar Tağutu red ve inkar etmekle emrolunmuşlardı’’ (Nisa 60) demek ki islama uymayan kanunlara muhakeme olmayı istemek Allah’ın kitabına iman etmekle bağdaşmıyor Bilakis çelişiyor. Bir ayette ise ; ‘’İhtilafa (anlaşmazlığa) düştüğünüz bir şey hakkında hüküm Allah’a aittir’’ (Şura 10) buyrulduğundan senetlerde ve bazı sözleşmelerde bulunan ihtilaf vukuunda T.C. Mahkemeleri yetkilidir gibi sözlere imza atmak da imanı tehlikeye sokan işlerdendir. Çünkü ancak Allah’a ait olan şeylerde hiç kimseyi ortak yapamayız, yetkili sayamayız. Aksi takdirde şirk koşmuş oluruz. Belediye nikahı kıyılırken de nikah memuru belediyenin bana verdiği yetkiye dayanarak ….diyerek belediye nikahı yapar. Yetkiyi Allah’dan başkasına vermek de küfürdür. Bu muameleyi yapmak zorunda kalanlar bu küfür sözünü söyletmeden işlemini yapmalıdır. Özellikle kafirlerin yılbaşını kutlamak eğlencelerine katılmak kişiyi dinden çıkarır.
Türkiye’de birçok imam olmasına karşı bunları size anlatmadılar değil mi. Anlatamazlar çünkü imamlar hatta tüm memurlar aldıkları maaş karşılığında laikliği, demokrasiyi ve inkılapları koruyacaklarına ve davranış halinde göstereceklerine dair imza atarlar ve dinden çıkarlar. Artık bu imamların arkasında kılınan namazların kabul olmayacağını söylemeye gerek varmı acaba.
İslam devletinin olmadığı bir yerde bu yazılanları yaşamak elbette ki zordur. Peygamberimiz bu zorluktan bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur; ‘’ öyle bir zaman gelecek ki iman ele alınan kor bir ateş gibi olacak. Bırakılırsa söner ele alınırsa eli yakar.’’
Allahu Teala cümlemizi zorluklara sabreden ve imanını muhafaza ederek ölen kullarından eylesin.AMİN.”
Oda Tv tarafından servis edilen bir haberde Temmuz ayının ilk günlerinde yaşanan olayda; sakallı adamın üzerine yürüyen kişiler adamı darp ettiler. Çevreden toplanan kalablık hep birlikte adamın üzerine yürüdüler, bunun üzerine bildiri dağıtan kişi olay yerinden uzaklaştı. Yere dağılan bildiriler ise; toplanan kalabalık tarafından sloganlar ve hakaretler eşliğinde yakılarak yok edildi.
Dağıtılan “Müslüman Olmak Neyi Gerektirir” başlıklı bildirinin tam metni..
“Allahu Teala dilediği kulundan dilediği günahları affedebilir. Ancak şirk ve küfrü (inkar etmeği) affetmez. Şirk ve küfür içindeyken yaptığı ve yapacağı ibadetleri de kabul etmez. Tevbe etmezse ebedi cehennemde kalır. O halde neler şirk ve küfürdür yani inkar etmektir biliyor muyuz acaba? Şirk Allah’a ortak koşmaktır. Yani bir kimse Allah’a inandığı halde Allah’a ait olan sıfatlardan birini Allah’tan başkasına verirse şirk koşmuş olur. Mesela Allah’ın isimlerinden biri Er-Rezzak’tır yani bütün mahlukatın rızkını veren Allah’tır. Bir kimse rızkı falanda filanda verir derse Allah’a şirk ortak koşmuş olur. Allah’a şükürler olsunki açıkça böyle şirk koşana rastlamadık. Ama şu şekilde şirk koşanlara çok rastladık. Şöyle ki Allah’ın isimlerinden biri de El Hakem’dir. Yani hüküm verendir. Yani kullarının nasıl ve ne şekil yaşayacaklarına dair emir ve yasaklar koyan ancak Allah’tır. Bir ayeti kerimede de “ Hüküm vermek ancak Allah’a aittir” buyrulmuştur. (Yusuf40) Fakat Türkiye de yaşayan insanlar olarak çok iyi biliyoruz ki 1920 lerden sonra hakimiyet yani emir ve yasak koyma Allah’a değil millete verilmiştir. Hatta Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir denmektedir. Türkiye de şeriat yani Kuran Kanunları değil (insanların kendi kafalarından çıkardıkları kanunlar) geçerli olmaktadır. Bu yetmiyormuş gibi birde Laiklik şartı vardır. Yani dinin emirleri devlet işlerine karıştırılamazmış. Çıkarılan kanunlar dine uygun olamazmış! Bu sebeple demokrasi de, laiklik de İslama tamamen ters olan küfür sistemleridir.
Partiler ise Laik ve Demokrasi yönetimini ayakta tutan unsurlardır. Çünkü hangi parti başa gelirse gelsin önce Laikliğe, Demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına dair yemin ederler. Halbuki Maide suresi 44.ayette “Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar kafirlerdir” buyrulduğundan bu şekilde yemin edenler ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermeyenler Allah’ın bildirdiğine göre kafir olmuş olurlar. Allah’ın kafir dediğine kafir dememek yani Allah’ın dediğinin tersini söylemek ise küfürdür yani inkar ve kafirliktir.
Gelelim oy verenlere: oy verenlerde laikliğe ve demokrasiye bağlı kalacaklarına dair yemin edecek olan ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermeyecek olan kimselere oy verip devletin başına idareci olarak getirdiklerinden dolayı imandan çıkarlar. Çünkü küfre rıza göstermek ve küfrü desteklemek küfürdür. Başka bir ifade ile demokrasi partilerle ayakta durur, partilerde oylarla ayakta durur. Küfür sistemini ayakta tutmak kafirliktir. Bir ayeti kerimede ‘’Kim iyi bir işe aracılık ve yardım ederse onunda o işten nasibi (sevabı) olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onunda ondan bir günah payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir’’(Nisa85)
Eğer denirse ki biz namaz kılanlara oy veriyoruz. Onlar bu sözleri sadece dilleri ile söylüyorlar kalpleri ile öyle inanmıyorlar ki. Cevaben deriz ki: Ehli Sünnet inancına göre bir kimse ikrah (zorlama) olmadan, sadece diliyle de küfrü icap eden bir söz söyleyemez. Çünkü bu mesele hakkında fetva şöyledir: ‘’Bir kimse zorlama olmadığı halde dili ile küfrü(inkarı) icap ettiren bir söz söylerse kalbide iman ile mutmain (dolu) olsa bile yine kafirdir. Zira bize göre bir insanın kafir veya mümin olduğu ancak sözü ile anlaşılır.’’(Ehli Sünnet İtikadı Ahmet Gümüşhanevi S.90 Bedir yayınevi1990) bu fetvadan anlaşıldığı üzere zorlama olmadan dil ile de küfür ve inkar kelimeleri söylenemez. Fıkıh kitaplarında yazdığına göre zorlamanın ölçüsü şöyledir: ‘’O küfür sözü ve işi yapmadığı takdirde ölüm veya bir uzvun kesilmesi ile tehdit edilmektir.’’(Fetavai Hindiye C.10 S269) Sahabelerden Ammar (R.A) küfür sözü yani inkar manasına gelen bir söz söylemişti. Çünkü babası Yasir annesi Sümeyye gözünün önünde şehit edilmişti. Sıra Ammar’a gelince korktu onların istediği küfür sözünü söyledi. Böyle bir zorlama karşısında, kurtulmak için kalbi iman dolu olmak şartıyla küfür sözü söylemeye izin vardır. Ama bir mevki ve makama çıkmak için küfür sözü söylemeye izin yoktur. Çünkü müşrikler Peygamberimize gelerek putlarına dil uzatmamak şartı ile başkanlık yapabileceğini teklif etmişlerdi de Peygamberimizde sayımız gücümüz az, şimdilik putlara dil uzatmayayım başa geçtikten sonra putlarında putçularında hakkından gelirim diyebilirdi. Ama çok iyi bilindiği gibi bu teklifi reddetti. Müşriklere hiç taviz vermedi. Hem Hz. Peygamber hem de müminler eziyetlere maruz kaldılar. Birçok savaşlar yapıldı. Müminler az ve güçsüz olmalarına rağmen Allah’ın yardımı ile galip geldiler.
Laikliğin olmadığı sadece demokrasinin olduğu Cezayir’de yapılan seçimlerde %80 çoğunlukla seçilen ve şeriatı savunan Milli Selamet Cephesi askeriye tarafından kapatılmıştı. Bu da gösteriyor ki Demokrasinin yani halkın çoğunluğunun görüşünün kabul edildiği söylenen yerlerde bile halkın çoğunluğu İslam’ı isterlerse buna izin vermiyorlar. Darbe meydana geliyor. Ya bir de laikliğin bulunduğu ve şeriattan bahsetmenin suç olduğu bir ülkede bu yolla şeriatı getirmek hiç mümkün olur mu. Mümkün olmaz ama farzedelim ki bir İslam devleti kurdular. Ama kurana kadar da Allahu Tealanın ve Resulünün izin vermediği bir çok küfür sözleri ve hareketleri yaptılar. O zaman bu kimseler şu hadisi şerifde bildirilen kimselerden olmuş olmazlar mı “Allah bu dini ,dinde nasibi olmayan kimselerle de kuvvetlendirir” O halde bu kimselerden olmamak için din adına çalışırken dine uymayan işler yapmamak gerekir. Eğer denirse ki başkan ve milletvekilleri o meclise girebilmek için böyle küfür sözleri söylemek ve yemin etmek mecburiyetindeler onlar isteyerek söylemiyorlar. Cevaben deriz ki; siz hala neyden bahsediyorsunuz! Değil küfür sözlerini söylemeye ve söyleyenlerle iştiraki mesai yapmaya küfür sözlerinin söylendiği bir yere gidip oturmaya dahi Cenabı Hak izin vermiyor. Çünkü Nisa Suresi 140. Ayeti kerimede Allah şöyle buyuruyor ’’Allah size kitabında şunu da indirmiştir.Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla eğlenildiğini işittiğiniz zaman onlar başka söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın (eğer oturursanız) o taktirde siz de onlar gibi olursunuz. Şüphe yok ki Allah münafıklara kafirlerin hepsini Cehennemde toplayacaktır’’ Türkiye Büyük Millet Meclisi ise dine uygun kanunların çıkarılmadığı , çıkarılmasını teklif etmenin dahi suç sayıldığı bir meclistir. Bu sebeple bu mecliste devamlı küfür sözleri ve kanunları konuşulacağından Müslümanlar burada bir an dahi oturamazlar. Çünkü Allahu Teala’’oturmayın o halde sizde onlar gibi olursunuz’’ buyurmuştur. Bir fetvada şöyledir: “bir vaiz küfür kelimesini konuştuktan sonra o sözün küfür olduklarını bildikleri halde orada otururlarsa kafir olurlar” (Ehli sünnet itikadı S:129 ve Elfazı Küfür Hüseyin Aşık S.242 Demir kitabevi)
Kimileri bu konudaki ayet ve fetvalara kulak vermeyerek sadece iyi niyetlerle mesela’’yavaş yavaş olacak veya bu gelmezse daha kötüsü gelir’’ diyerek veya daha başka niyetlerle oy verirler. Ama bu kimseler bilsinler ki iyi niyet haramı helal yapmadığı gibi şirki de imana çevirmez. Yani iyi niyetle de olsa yapılan, haram yine haramdır, şirk yine şirktir. Ama bir haramı veya şirki değiştirmeye gücünüz yetmiyorsa ona destek olmamaya gücünüz yeter. Allah’ın huzuruna çıktığınızda ‘’Ya Rabbi İslam Devletini kurmaya gücüm yetmedi ama İslama uymayan bir devleti de hiçbir zaman ve hiçbir şekilde desteklemedim’’ dersiniz.
Ehveni şerri (şerrin hafifini) tercih için oyumu veriyorum diyenlere deriz ki; eğer ehveni şer denilen bu şer, küfür ve şirk olan bir şer ise, ancak ölüm veya bir uzvun kesilmesi tehdidi altında yapılabileceğini başka bir tehditle yapılamayacağını yukarıda yazmıştık. Eğer bu şer haram veya günah olan bir şer ise ölüm tehdidinin dışında mesela hapsedilmek , bir hastalığın artması yada aç kalmak gibi sebeplerle de yapılabilir. Fakat zina veya bir Müslümanı öldürmek gibi şeyler hiçbir tehditle yapılamaz.
İmanı bozan şeyler sadece partilerde mevcut sayılmasın. Günümüz okullarında da mevcuttur. Çünkü ilkokullar da hergün çocuklara ‘Ey ulu Atatürk açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim’ diye (ant) yemin verdiriliyor. Ders kitaplarında ise Atatürkün İslama zıt olarak yaptığı devrimler iyi bir şeymiş gibi öğretiliyor. Mesela Şeriat bizi geri bıraktı. En iyi yönetim Demokrasidir. Laikliktir. Arap harfleri karma burma olduğu için harf devrimi yapıldı. Latin harfleri getirildi. Kadın ve erkek kıyafetleri değiştirildi. Zina, faiz, içki daha bir çok şeyler serbest bırakıldı. 23 Nisan !9 Mayıs 29 Ekim gibi günler bayram olarak kutlandı. Çünkü bu günlerde hakimiyet hakkı millete verildi. Yani şeriat kanunları kaldırıldı. Halbuki bir fetvada ‘’bir kimse nevruz günü(Mecusilerin ilkbaharın gelişini kutladığı gün) kafirlerin toplandığı yere giderse kafir olur’’ diye yazılıdır.(fıkhı ekber şerhi Aliyyül Kari S:345) Nevruz gününe katılanlar bile kafir olursa şeriatın kaldırıldığı günlere bayram diye katılanlar katmerli kafir olurlar. Değil bir diploma için hatta dünya bile verecek olsalar imanımızı bozacak şeyler yapamayız. Çünkü ölünce azabı vardır. Böyle bir devletin açtığı ve açılmasına izin verip gözetim altında tuttuğu bu okullara, isterse bu okulun adı imam hatip olsun isterse özel okul olsun yine çocuklar gönderilemez. Çünkü yukarıda yazılanlar bu okullar içinde geçerlidir. Zaten bu okulların kitapları da müfredatı da milli eğitim bakanlığı tarafından hazırlanmaktadır. Yukarıda manasını yazdığımız Nisa 140. Ayeti kerimede ise İslama ters düşen şeylerin öğretildiği ve de harama, helale dikkat edilmediği böyle yerlerde eğitim almak öyle dursun, oturmaya bile izin verilmiyor.
Peki böyle bir devletin askerliğini (bekçiliğini) yapmaya gençler gönderilebilir mi tabiki gönderilemez. Çünkü askerlere yemin törenlerinde küfür (inkar) manasına gelen sözler söylettiriliyor ve islama uymayan , Şeriatı çağdışı gören bir devletin bekçiliği yaptırılıyor. Halbuki Allahu Teala Nisa Suresi 76.ayette ‘’İman edenler Allah Yolunda savaşır kafirler ise Tağut yolunda savaşır siz Şeytanın dostları ile savaşın’’ buyurarak müminin kafir ordusuna değil , kafirlere (şeytanın dostlarına) karşı savaşmasını emrediyor. Ayette geçen Tağut kelimesi haddi aşan ve isyan eden demektir. Allah’ın emir ve yasakları olmasına karşılık ona aykırı emir ve yasaklar koyan demektir.Bir ayeti kerimede ise ’’kim tağutu inkar(red) ederse muhakkak sağlam bir kulpa yapışmıştır’’ buyruluyor.(Bakara 256) Görüldüğü üzere bu ayette Allah’a imandan önce Tağutu inkar etmek şart koşulmuştur. Tağutun yönetimini , eğitimini, askerliğini, memurluğunu reddetmek gerektiği gibi mahkemelerini de reddetmek gerekir. Çünkü bir ayette şöyle buyruluyor ’’Sana indirilen Kurana ve senden önce indirilen kitaplara gerçekten iman ettik diye boş iddiada bulunanlara bakmazmısın. Bunlar Tağuta muhakeme olmayı (mahkemeleşmeyi) istemektedirler. Oysa onlar Tağutu red ve inkar etmekle emrolunmuşlardı’’ (Nisa 60) demek ki islama uymayan kanunlara muhakeme olmayı istemek Allah’ın kitabına iman etmekle bağdaşmıyor Bilakis çelişiyor. Bir ayette ise ; ‘’İhtilafa (anlaşmazlığa) düştüğünüz bir şey hakkında hüküm Allah’a aittir’’ (Şura 10) buyrulduğundan senetlerde ve bazı sözleşmelerde bulunan ihtilaf vukuunda T.C. Mahkemeleri yetkilidir gibi sözlere imza atmak da imanı tehlikeye sokan işlerdendir. Çünkü ancak Allah’a ait olan şeylerde hiç kimseyi ortak yapamayız, yetkili sayamayız. Aksi takdirde şirk koşmuş oluruz. Belediye nikahı kıyılırken de nikah memuru belediyenin bana verdiği yetkiye dayanarak ….diyerek belediye nikahı yapar. Yetkiyi Allah’dan başkasına vermek de küfürdür. Bu muameleyi yapmak zorunda kalanlar bu küfür sözünü söyletmeden işlemini yapmalıdır. Özellikle kafirlerin yılbaşını kutlamak eğlencelerine katılmak kişiyi dinden çıkarır.
Türkiye’de birçok imam olmasına karşı bunları size anlatmadılar değil mi. Anlatamazlar çünkü imamlar hatta tüm memurlar aldıkları maaş karşılığında laikliği, demokrasiyi ve inkılapları koruyacaklarına ve davranış halinde göstereceklerine dair imza atarlar ve dinden çıkarlar. Artık bu imamların arkasında kılınan namazların kabul olmayacağını söylemeye gerek varmı acaba.
İslam devletinin olmadığı bir yerde bu yazılanları yaşamak elbette ki zordur. Peygamberimiz bu zorluktan bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur; ‘’ öyle bir zaman gelecek ki iman ele alınan kor bir ateş gibi olacak. Bırakılırsa söner ele alınırsa eli yakar.’’
Allahu Teala cümlemizi zorluklara sabreden ve imanını muhafaza ederek ölen kullarından eylesin.AMİN.”
Moderatör tarafında düzenlendi: