A
Çevrimdışı
Allah’ın İsimlerinde İlhad -Eğriliğe Sapmak-kitabı okudunuz mu? bu adamların her makaslayıp bidatçi diye sunduğunu kabul edecekseniz ibn teymiyye yi, ibn kayyımı da sapık kabul edin. makaslayarak kafir ilan etmek kolaydır arkadaşlar emin olmadığınız meselenin peşine zann ile düşmeyin.
"Onlar Allah’ın isim ve âyetlerinde ilhâda (inkâra, manalarını kaydırmaya) sapmazlar" sözlerine gelince: büyük ilim adamı merhum İbnu’l-Kayyim şöyle demektedir:
"Allah’ın isimlerinde ilhâd (eğriliğe, inkâra sapmak) o isimleri, hakikatlerini ve manalarını onlar hakkında sabit olmuş hak manalarından uzaklaştırmak demektir. Bu kelime "meyletmek, sapmak" dan alınmıştır. Nitekim "lehade" kökü de buna delâlet etmektedir. Lahd de buradan gelmektedir ki, bu da ortasından yana doğru kaymış kabrin yan tarafında yarık açmak demektir. Haktan meyleden ve hak olmayan şeyleri dine sokan kimse hakkında kullanılan "dinde mülhid" tabiri de buradan gelmektedir."
O halde Allah’ın isimlerinde ilhad, ya onları bile bile reddetmek ve büsbütün inkâr etmekle olur yahut ta onların anlamlarını inkâr edip hiçbir anlam ifâde etmeyecek şekilde açıklamaktır ya da onları doğrudan uzaklaştırıp fâsid te’villerle hakkın dışına çıkartmaktır yahut bu sıfatları sonradan yaratılmış birtakım varlıklara isim vermekle olur. Vahdet-i vücudu savunanların ilhadı gibi.
Yapılan bu açıklamaların özü şudur:
Selef, yüce Allah’ın kitab-ı kerîm’inde kendi zatı hakkında, rasûlünün de yüce Allah hakkında haber verdiği herbir şeye tahrif ve ta’tilden, keyfiyetlendirme ve temsilden uzak bir şekilde iman ederler.
Yüce Allah’ın zatı ve sıfatları hakkında söz söylemeyi aynı konu olarak kabul ederler. Çünkü sıfatlara dair söz söylemek zat hakkında söz söylemenin bir ayrıntısıdır. Zat hakkında söz söylerken izlenen yolun aynısı izlenir. Zatın isbatı bir varlığın isbatıdır. Keyfiyetlendirme isbatı değildir. Sıfatların isbatı (yani kabul edilmesi) da bu şekildedir. Bazan bu hususu şu sözleriyle dile getirirler:
"Bu buyruklar te’vilsiz olarak geldiği gibi kabul edilir." Onların bu sözlerini anlamayan kimseler bu ifadeler ile anlamı üzerinde düşünmeksizin lafzı okuyup geçmek olduğunu sanmışlardır. Oysa bu batıl bir anlayıştır. Çünkü burada nefyedilen te’vilden kasıt, mananın hakikati, özü ve keyfiyetidir.
(Bunu pekiştiren hususlardan birisi de şudur. Onlar bazan şöyle derlerdi:
“Bu buyruklar geldiği gibi kabul edilir, keyfiyet nisbeti yoluna gidilmez.” Yoksa onlar “Bunlar manası olmaksızın geldikleri gibi kabul edilirler.” demiyorlardı. işte bundan anlaşıldığına göre onlar manayı kabul ediyor, fakat keyfiyeti reddediyorlardı. Şarih’in:
“Mananın hakikati” sözünden kastı da keyfiyettir. O, mana ile mananın hakikati arasında fark gözetmektedir. şöyle ki, onlar manayı kabul ederler, hakikatini yani keyfiyetini ise redederler.)
İmam Ahmed -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: "Yüce Allah ancak kendi zatını nitelendirdiği yahut rasûlünün onu nitelendirdiği sıfatlarla vasfedilir. Bu hususta Kur’ân ve hadisin sınırlarının dışına çıkılmaz."
(Bk. Mecmuu’l-Fetâvâ, V, 26. Ahmed b. Hanbel: Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in gerçek imamıdır. Tam anlamıyla şeyhu’l-islam’dır. Künyesi Ebu Abdullah olup, ez-Zührî, eş-Şeybanî, el-Mervezî sonra da el-Bağdadî diye bilinir. Önder imamlardan birisidir. Kur’ân’ın yaratılması mihnetinde sebat göstermiştir. 164 h. yılında doğmuş, 241 h. yılında vefat etmiştir.)2
Buharî’nin hocası Nuaym b. Hammâd da şöyle demiştir:
"Allah’ı yarattıklarına benzeten kimse kâfir olur. Allah’ın kendi zatını nitelendirdiği sıfatları inkâr eden de kâfir olur. Allah’ın kendi zatını nitelendirdiği vasıflarda da, Rasûlünün O’nu nitelendirdiği vasıflarda da ne teşbîh söz konusudur, ne de temsîl."
(ez-Zehebî bunu “el-Uluvv” adlı eserinde senediyle kaydetmiştir. el-Elbanî, Muhtasaru’l-Uluvv (s. 184)’de:
“Bu sahih bir isnaddır” demektedir.Nuaym b. Hammad: Ebu Abdullah el-Huzaî el-Mervezî diye bilinir. Hadise dair ilk müsned toplayan kişidir. insanlar arasında feraizi en iyi bilen kişi idi. 228 h. yılında vefat etmiştir.)
el Akidetül Vasıtıyye Şerhi İbni Teymiyye-Muhammed Halil Herras