Bundan sonra beyan edeceğim tenbihler de kısmen, Abdurrahman bin Muallâ el-Luveyhik el-Mutayrî’nin, Ümmü’l-Kura yayınlarından çıkan قواعد في التعامل مع العلماء (Türkçe'deki ismi) ‘Hak ve Sorumluluklar Temelinde Ulemâ Ümmet ilişkisi’ kitabından faydalanacağım. Allah kitâbın neşrinde, basımında ve dağıtımında emeği geçen her müslümana ziyadesi ile ecrini versin. Bu kitâbı, “Âlimlere ittiba etmek” siyâkında herkese şiddetle tavsiye ediyorum.
İkinci Tenbih:
Yeryüzünde her dâim âlimlerin bulunacağı hakikatini idrak etmiş ve kavramışsan, şunu da bil ki:
Bizim kendisini akîde ve menhec de önder edineceğimiz kişilerin âlimler olması, üzerimize vaciptir. Şeyh Mutayrî akîde ve menhec’i âlimlerden almanın aynî olarak her birimiz üzerine vâcip olduğu husûsunda en açık olanlarından on iki tane delîl zikretmiştir. Ben sadece delîlleri zikredip, kısa bir ta'lik yapacağım yada şeyhin şerhinden ihtisâr edeceğim.
1. Delîl:
“Ey îman edenler! Allah’a itaat edin, Resul’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de…” (4/59)
Allah azze ve celle bu ayette “îman eden her bir ferde” zikri geçenlere itâati farz kılmıştır. Çünkü âyetin lafzı umûmîdir. Delâlet vechi “sizden olan emir sâhiplerine de” kısmıdır. Ehli Sünnet ulemâsı bu lafzın manâsı hakkında iki görüş zikretmişlerdir:
1- Yöneticiler ve otorite sâhipleri
2- İlim sâhipleri
2. Delîl:
“Bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (21/7)
Âyetin umumu, zikir ehline sormanın vücûbuna delalet etmektedir. Delâlet vechi, ayetin tümüdür.
“Âlimler, avama düşen görevin âlimlerini taklit etmek olduğu hususunda ihtilâf etmemişlerdir. ‘Bilmiyorsanız, zikir ehline sorun’ ayetinde murâd edilenler de onlardır.”(Câmiu’l-Beyâni’l-İlmi ve Fadlih, 2/114)