Peki birine Allah arşa istiva etti . istiva dilde malum fakat keyfiyette meçhuldur. daha soru sormak bidattır sende bidatcının tekisin.İmam malik. böyle desek oda Allah mekandan önce vardı mekan yaratılmadan önce vardı derse ne diyelim
Tahâvî’nin -
ALLAH ona rahmet etsin-: "O’nun Arş’a da, Arş’ın dışındakilere de ihtiyacı yoktur" sözüyle ilgili olarak Yüce ALLAH’ın şu buyruklarını hatırlatalım:
"
Şubhesiz ki ALLAH âlemlere muhtaç değildir." (Al-i İmran, 3/97);
"
Ey insanlar! ALLAH’a muhtaç olan sizlersiniz, ALLAH ise O, kimseye muhtaç olmayandır. Her hamde layık olandır." (Fâtır, 35/15)
Tahâvî’nin -
ALLAH ona rahmet etsin- burada bu ifadeleri kullanmasının sebebi şudur:
O 'Arş ve Kursî’yi söz konusu ettikten sonra O’nun 'Arş’a da, 'Arş’ın dışındaki varlıklara da muhtaç olmadığını dile getirerek, 'Arş’ı yaratıp üzerine istivâ etmesinin, bu ona olan bir ihtiyacından ileri gelmediğini açıklamak istemiştir. O bunu ihtiyacı dolayısıyla yaratmamıştır. Aksine bunu gerektiren bir hikmeti vardır.
Üstte olanın, altta olanın üzerinde olması altta olanın, üstte olanı ihtiva edip onu kuşatmasını, onu taşıyor olmasını gerektirmediği gibi; üstte olanın, altta olana muhtaç olmasını da gerektirmez. Yüce Rabbimiz bundan çok daha büyüktür, yücedir. O’nun yüceliğinin böyle bir hususu gerektirmesinden münezzehtir. Aksine O’nun yüceliğinin gerekleri kendine has özelliklerindendir. Bu da kendi kudretiyle altta olanı taşımasıdır. Altta olanın, O’na muhtaç olmasıdır. Kendisinin ise alttakine muhtaç olmaması ve O’nu kuşatıcı olmasıdır.
Yüce ALLAH 'Arş’ın üstündedir. Bununla beraber O 'Arş’ı ve 'Arş’ı taşıyanları kudretiyle birlikte taşır, 'Arş’a da muhtaç değildir. Buna karşılık 'Arş’ın
(var olmak için) ona ihtiyacı vardır. O 'Arş’ı da kuşatır, fakat arş onu kuşatmaz. O 'Arş’ın sınırlarını hasretmiştir, ancak 'Arş onu hasredemez. İşte bunlar Yüce ALLAH hakkında söz konusu olup mahlukatta bulunmayan özelliklerdir.
ALLAH’ın yüceliğini nefyeden Muattile şâyet bu hususu bu şekilde etraflı olarak ele almış olsalardı dosdoğru yola hidayet bulurlar, aklın indirilen vahye mutabık olduğunu anlarlar, delilin peşinden yol alırlardı. Fakat onlar delilden uzak düştükleri için yolu da kaybettiler.