ALLAH İLE DOSTLUĞUN GETİRİSİ NELERDİR?
Egoist ve bencil yaratılan insanoğlu her bir amel sonrası ille de prim ister... Bu insanoğlunun fıtratında vardır... Şunu yaparsam bana ne var! Şöyle yaparsam bana ne var? gibi...
Siyer sayfalarını şöyle bir karıştırdığımızda böyle bir diyaloğun yaşandığını Rasulullah (s.a.v.)’ın amcasına yapmış olduğu davet sonrasında görebiliyoruz:
– Rasulullah (s.a.v.) amcasına;
“La ilahe illallah de, kurtul!” dediğinde,
“La ilahe illallah dersem bana ne var?” diyor... Yine benzer bir misal;
II. Akabe beyatında Peygamber (s.a.v.) hac mevsiminde medinelerle buluştu. Ve Peygamber (s.a.v.) beyat için medinelilerle anlaşmak istedi. O arada bazı medineliler dediler ki:
– Ya Resulallah! Biz sözümüzde bulunursak karşılığı ne olur?.. Resulullah (s.a.v.)
– ‘Cennet’ dedi. Bu söz üzerine Medineliler:
‘Elini uzat, beyat edelim’ dediler.
Bizler de benzer bir talepte bulunarak;
“Allah ile kurulacak bir dostluğun ne tür bir getirisi olur? (hem bu dünyada, hem de öteki alemde)” diyoruz.
Yeni bir bölüm açarak bu sorumuza cevap bulmaya çalışalım.
1. Cehaletten Kurtulurlar.
Allah ile dostluğunu kurmaya çalışanlar, büyük bir ihtimalle geleceklerini garanti altına almış olurlar;
‘Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)’dir. Onları karanlıktan nura çıkarır... (Bakara: 2/257)
Yani, cehennem güzergahında cahil cahil giden kuluna, bir şekilde hidayet nimetinden tattırarak hat değiştirmesini sağlar... Yeni hat’tın adı;
– Kendisine, çevresine ve Yaradanına saygılı, adaletli ve elinden ve dilinden emin olunan bir insan’dır. Ve bu hattın yolcuları hiçbir durakta durmaksızın direk cennete giderler... Çünkü gerçek dost hiçbir vaadinden dönmez;
“Rabbimiz! Bize, Peygamberlerin vasıtasıyla va’dettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil rüsvay etme; şüphesiz sen va’dinden caymazsın!” (Al-i İmran: 3/194)
2. Şeytanın Vesveselerine Karşı Uyanık Olurlar
Allah’a dost olmanın belki de en büyük getirisi... Dostunun (Allah’ın) yardımıyla en büyük düşmana karşı uyanık olabiliyorsun...
Düşmana karşı uyanık olmak demek onun saldırı zamanı ve taktiğini önceden bilmek demektir.
‘Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.’ (A’raf: 7/201)
Allah’a dost olanlar, şeytanın her vesvesesin de Gerçek dostlarının şu nasihatını hatırlayıp Allah’ı zikrederek Şeytanı, def ederler.
‘Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü o, işitendir, bilendir.’ (A’raf: 7/200)
Çünkü Allah-u Teala her zaman kendi dostlarının yanındadır.
‘Şüphesiz ki benim koruyanım Kitab-ı indiren Allah’tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir.’ (Araf : 7/196)
Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar şeytanın ağına takılırlar;
‘(Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar...’ (Araf: 7/202)
3. Huzurlu Olurlar
Yaşamayı çok seven insanoğlu yeşiliyle göz boyayan bu dünyadan ayrılmak istemez... Hayatı dolu dolu yaşamak için çırpınır durur... Rahat yaşamak ve ölmemek için her türlü tedbire başvurur...
Fakat bir türlü yaşlılığı başından savamaz... her saç telleri sırasıyla beyazlaşarak ‘kefen’ rengini verirler... Böylece muhataplarını huzursuz ederler... Hele de can ve maldan eksilmeyle sınandıklarında huzursuzlukları tavan yapar!
İşte tam bu sırada ilahi nasihata kulak veren insanoğlu şu vaadlerin muhatabı olur;
‘... Her kim Allah’a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.’ (Al-i İmran: 3/101)
Dostluk tercihini huzur verende kullananlar hayatlarından emin olurlar... Böylelikle onlar;
‘... Allah’ın dostlarına korku yoktur; Onlar üzülmeyecekler de.’ (Yunus: 10/62)
Hem neden korksunlar ki?! Nasıl olsa Allah’ın yazdığı isabet edecek...
Böylelikle her halukârda huzurlu olurlar... Hastalık gelir; sabrederler, günahları dökülür... Can ve maldan imtihan edilirler; sabrederler, sevap kazanırlar... Çünkü Allah dostları şunu çok iyi bilir;
‘Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur. Öldüren de dirilten de O’dur.’ (Necm: 53/43-44)
4. Gelecek Kaygıları Olmaz
İnsanları ümitsizliğe, cimriliğe ve vaktin büyük bir kısmını dünyaya harcamasına sebep olan, belki de tek sebep ‘Gelecekten endişe’ korkusudur.
Bu korku birçok haramlara da gebedir:
– Malın artması için olası bir; Yalan, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik, rüşvet ve hatta yeri geldiğinde cinayet...
Bir de var olanın eksilmesi korkusu var... Bu korku da geleceği bir hayli endişelendirir;
– Cimrilik
– Sömürücülük
– Terazide hilelik...
Gelecek kaygısını taşıyan bir insan kolay kolay kanaat sahibi olamayacağından hayatının her keresinde endişeye rastlanır;
– Nasıl artırabilirim?
– Mevcudu nasıl korurum?
Tabiri caizse odun gibi bir hayat! Ve bu hayat dostluğa zarar verir;
‘Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymayın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.’ (Münafikun: 63/9)
Böyle bir endişeyi taşıyanlar vakitlerinin büyük bir çoğunluğunu malları ve evlatlarıyla geçirecekleri için Allah’a pek vakit ayıramazlar.
Peki nasıl olurda Allah’a dost olanlar böyle bir endişeyi yaşamazlar.
Kanaatimce; Allah, kimi dost kabul etmişse Ona, vaadlerine karşı müthiş bir güven ve tevekkül bilinci vermiştir. Haliyle, Allah’a dost olan kişi, hem ölüm öncesi, hem de ölüm sonrası rızıklanacağını bilir;
‘... Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir... (Talak: 65/3)
‘Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler va’detti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluşta budur.’ (Tevbe: 9/72)
Hz. Ebu Bekr (r.a) ve Hz. Ömer (r.a.)’ın infaktaki yarışı ve Rasulullah’ın: Tebük cihadına katılanlardan; Hz. Ebu Bekir (r.a.)’ya:
‘Ailene ne bıraktın?’ sorusu üzerine;
‘Allah ve Rasulünü’ demesinin arkasındaki sır ne acaba?
5. Yardım Sever Olurlar
Gelecek endişesi olmayan bir insan mal’ı sevmez. Hele de biriktirmeyi hiç sevmez. Hem ne diye biriktirsin ki! Biriktiripte şu ikaza mı muhatap olsun;
‘... Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele.’
‘(Bu paralar) Cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): “İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!” (Tevbe: 9/34-35)
Allah-u Teala, kendisine dost seçtikleri kişilerden, ‘gelecek endişesi’ korkusunu alır. Onun yerine cömertliği ve yardım severliliği verir.
Böylelikle Allah dostlarına dünya malı farklı bir boyut kazanır;
– Biriktirdikçe azalan,
– Verdikçe çoğalan.
Dünyaya karşı böyle bir bakış açısı yakalayan bir insan ecir avcısı olacağı için çevresine karşı oldukça yardım sever olur... Daha da ileriye giderek Resulullah’ın (s.a.v.) şu hadisindeki bahsettiği ecre de talip olurlar:
Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
“Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. Borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine: ‘Onun burcundan vazgeçiverin, böylece Allah’ın da bizim günahlarımdan vazgeçeceğini umarız” derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti.”
Egoist ve bencil yaratılan insanoğlu her bir amel sonrası ille de prim ister... Bu insanoğlunun fıtratında vardır... Şunu yaparsam bana ne var! Şöyle yaparsam bana ne var? gibi...
Siyer sayfalarını şöyle bir karıştırdığımızda böyle bir diyaloğun yaşandığını Rasulullah (s.a.v.)’ın amcasına yapmış olduğu davet sonrasında görebiliyoruz:
– Rasulullah (s.a.v.) amcasına;
“La ilahe illallah de, kurtul!” dediğinde,
“La ilahe illallah dersem bana ne var?” diyor... Yine benzer bir misal;
II. Akabe beyatında Peygamber (s.a.v.) hac mevsiminde medinelerle buluştu. Ve Peygamber (s.a.v.) beyat için medinelilerle anlaşmak istedi. O arada bazı medineliler dediler ki:
– Ya Resulallah! Biz sözümüzde bulunursak karşılığı ne olur?.. Resulullah (s.a.v.)
– ‘Cennet’ dedi. Bu söz üzerine Medineliler:
‘Elini uzat, beyat edelim’ dediler.
Bizler de benzer bir talepte bulunarak;
“Allah ile kurulacak bir dostluğun ne tür bir getirisi olur? (hem bu dünyada, hem de öteki alemde)” diyoruz.
Yeni bir bölüm açarak bu sorumuza cevap bulmaya çalışalım.
1. Cehaletten Kurtulurlar.
Allah ile dostluğunu kurmaya çalışanlar, büyük bir ihtimalle geleceklerini garanti altına almış olurlar;
‘Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)’dir. Onları karanlıktan nura çıkarır... (Bakara: 2/257)
Yani, cehennem güzergahında cahil cahil giden kuluna, bir şekilde hidayet nimetinden tattırarak hat değiştirmesini sağlar... Yeni hat’tın adı;
– Kendisine, çevresine ve Yaradanına saygılı, adaletli ve elinden ve dilinden emin olunan bir insan’dır. Ve bu hattın yolcuları hiçbir durakta durmaksızın direk cennete giderler... Çünkü gerçek dost hiçbir vaadinden dönmez;
“Rabbimiz! Bize, Peygamberlerin vasıtasıyla va’dettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil rüsvay etme; şüphesiz sen va’dinden caymazsın!” (Al-i İmran: 3/194)
2. Şeytanın Vesveselerine Karşı Uyanık Olurlar
Allah’a dost olmanın belki de en büyük getirisi... Dostunun (Allah’ın) yardımıyla en büyük düşmana karşı uyanık olabiliyorsun...
Düşmana karşı uyanık olmak demek onun saldırı zamanı ve taktiğini önceden bilmek demektir.
‘Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.’ (A’raf: 7/201)
Allah’a dost olanlar, şeytanın her vesvesesin de Gerçek dostlarının şu nasihatını hatırlayıp Allah’ı zikrederek Şeytanı, def ederler.
‘Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü o, işitendir, bilendir.’ (A’raf: 7/200)
Çünkü Allah-u Teala her zaman kendi dostlarının yanındadır.
‘Şüphesiz ki benim koruyanım Kitab-ı indiren Allah’tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir.’ (Araf : 7/196)
Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar şeytanın ağına takılırlar;
‘(Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar...’ (Araf: 7/202)
3. Huzurlu Olurlar
Yaşamayı çok seven insanoğlu yeşiliyle göz boyayan bu dünyadan ayrılmak istemez... Hayatı dolu dolu yaşamak için çırpınır durur... Rahat yaşamak ve ölmemek için her türlü tedbire başvurur...
Fakat bir türlü yaşlılığı başından savamaz... her saç telleri sırasıyla beyazlaşarak ‘kefen’ rengini verirler... Böylece muhataplarını huzursuz ederler... Hele de can ve maldan eksilmeyle sınandıklarında huzursuzlukları tavan yapar!
İşte tam bu sırada ilahi nasihata kulak veren insanoğlu şu vaadlerin muhatabı olur;
‘... Her kim Allah’a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.’ (Al-i İmran: 3/101)
Dostluk tercihini huzur verende kullananlar hayatlarından emin olurlar... Böylelikle onlar;
‘... Allah’ın dostlarına korku yoktur; Onlar üzülmeyecekler de.’ (Yunus: 10/62)
Hem neden korksunlar ki?! Nasıl olsa Allah’ın yazdığı isabet edecek...
Böylelikle her halukârda huzurlu olurlar... Hastalık gelir; sabrederler, günahları dökülür... Can ve maldan imtihan edilirler; sabrederler, sevap kazanırlar... Çünkü Allah dostları şunu çok iyi bilir;
‘Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur. Öldüren de dirilten de O’dur.’ (Necm: 53/43-44)
4. Gelecek Kaygıları Olmaz
İnsanları ümitsizliğe, cimriliğe ve vaktin büyük bir kısmını dünyaya harcamasına sebep olan, belki de tek sebep ‘Gelecekten endişe’ korkusudur.
Bu korku birçok haramlara da gebedir:
– Malın artması için olası bir; Yalan, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik, rüşvet ve hatta yeri geldiğinde cinayet...
Bir de var olanın eksilmesi korkusu var... Bu korku da geleceği bir hayli endişelendirir;
– Cimrilik
– Sömürücülük
– Terazide hilelik...
Gelecek kaygısını taşıyan bir insan kolay kolay kanaat sahibi olamayacağından hayatının her keresinde endişeye rastlanır;
– Nasıl artırabilirim?
– Mevcudu nasıl korurum?
Tabiri caizse odun gibi bir hayat! Ve bu hayat dostluğa zarar verir;
‘Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymayın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.’ (Münafikun: 63/9)
Böyle bir endişeyi taşıyanlar vakitlerinin büyük bir çoğunluğunu malları ve evlatlarıyla geçirecekleri için Allah’a pek vakit ayıramazlar.
Peki nasıl olurda Allah’a dost olanlar böyle bir endişeyi yaşamazlar.
Kanaatimce; Allah, kimi dost kabul etmişse Ona, vaadlerine karşı müthiş bir güven ve tevekkül bilinci vermiştir. Haliyle, Allah’a dost olan kişi, hem ölüm öncesi, hem de ölüm sonrası rızıklanacağını bilir;
‘... Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir... (Talak: 65/3)
‘Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler va’detti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluşta budur.’ (Tevbe: 9/72)
Hz. Ebu Bekr (r.a) ve Hz. Ömer (r.a.)’ın infaktaki yarışı ve Rasulullah’ın: Tebük cihadına katılanlardan; Hz. Ebu Bekir (r.a.)’ya:
‘Ailene ne bıraktın?’ sorusu üzerine;
‘Allah ve Rasulünü’ demesinin arkasındaki sır ne acaba?
5. Yardım Sever Olurlar
Gelecek endişesi olmayan bir insan mal’ı sevmez. Hele de biriktirmeyi hiç sevmez. Hem ne diye biriktirsin ki! Biriktiripte şu ikaza mı muhatap olsun;
‘... Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele.’
‘(Bu paralar) Cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): “İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!” (Tevbe: 9/34-35)
Allah-u Teala, kendisine dost seçtikleri kişilerden, ‘gelecek endişesi’ korkusunu alır. Onun yerine cömertliği ve yardım severliliği verir.
Böylelikle Allah dostlarına dünya malı farklı bir boyut kazanır;
– Biriktirdikçe azalan,
– Verdikçe çoğalan.
Dünyaya karşı böyle bir bakış açısı yakalayan bir insan ecir avcısı olacağı için çevresine karşı oldukça yardım sever olur... Daha da ileriye giderek Resulullah’ın (s.a.v.) şu hadisindeki bahsettiği ecre de talip olurlar:
Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
“Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. Borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine: ‘Onun burcundan vazgeçiverin, böylece Allah’ın da bizim günahlarımdan vazgeçeceğini umarız” derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti.”