Siz kelimeleri cımbızlayarak ibni teymiyeyi tekfir etmeye mi çalışıyorsunuz.Bu ne cambazlık böyle.Teşbih yapmak tekfire girer mi bay ilim talabesi.Peki aşağıdaki ayetteki teşbihe ne dersin?Bu cahil halimle sana acıdım.Ayetle ilgili açıklamayı da okursan,konulara parçadan bakmadan bütünü görmeyi öğrenirsin belki...
"Bakın, Allah size kendi hayatınızdan bir temsil getiriyor: Hiç, elinizin altındaki köle ve hizmetçilerden, size nasib ettiğimiz servette, onların payları da sizinki ile eşit olacak derecede, kendinize ortak yaptığınız, kendinize itibar ettiğiniz kadar onlara da itibar edip saydığınız ortaklarınız var mıdır? İşte Biz aklını kullanan kimseler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz."(Rum, 30/28)
Kur'an'ın bazı konular için insanların yakın çevrelerindeki olay veya ilişkilerden temsil getirme üslûbunun bir örneğini yansıtan 28. âyette, Allah'a şirk koşma, yani O'nu tanrı kabul etmekle beraber, başka bazı varlıkları da tanrılıkta O'na ortak olarak görme yaklaşımının, özündeki sakatlığın yanı sıra, aynı zamanda çelişkiler içeren bir tutum olduğu somut bir anlatımla ortaya konmaktadır. Bu örnek özetle
"Köleyi efendisine eşit saymıyorsunuz da, yaratılmış olanı yaratıcısına nasıl eşit görürsünüz!"
anlamında bir eleştiri ve uyan anlamı taşımaktadır. "Kendinizden bir örnek gösteriyor" ifadesini
"Yakın çevrenizden ve kolay tahlil edebileceğiniz bir örnek veriyor"
şeklinde yorumlamak mümkün olduğu gibi, bunun
"Unutmayın ki siz nihayet yaratılmış, âciz varlıklarsınız, buna rağmen Allah iyi bir muhakeme yapmanıza fırsat vermek üzere sizi bile bu mukayesede temel alma lütfunda bulunmaktadır."
gibi bir anlam taşıdığı ve insanları Allah'a karşı edebe davet etmeyi amaçladığı düşünülebilir.
Âyetin "Elinizin altında bulunan köleleriniz" şeklinde tercüme ettiğimiz kısmını yorumlarken, öncelikle Kur'an'ın geldiği dönemde yaygın ve yerleşik bir uygulaması bulunan köleliğin hatırlanması gerekir. Beşerî ilişkiler içinde "sahiplik" kavramının en üst düzeyde kullanımına imkan vereni efendilik-kölelik ilişkisidir. Fakat bunda dahi birincisi diğerinin varlık sebebi, yaratıcısı olmak bir yana, -İslâmî kurallara göre- onun üzerinde ölüm dirim hakkına sahip değildir, hatta birçok konuda birbirleriyle eşit tutulmuşlardır; ontolojik açıdan da aralarında bir fark bulunmamaktadır. Kaldı ki "Size verdiğimiz nzıklarda" ifadesinin içerdiği uyarıya dikkat edilirse, size ait olan şeyler gerçekte sîzin değil Allah'ın size vermiş olduklarıdır, O'na ait olanlar ise hakiki anlamda da O'nundur. Böyle olduğu halde efendiler kölelerinin kendileriyle eşit haklara sahip olmasına rıza gösterirler mi ve diğer hür ortaklarıyla olan ilişkilerinde olduğu gibi onlardan çekinirler mi?
Meselâ, kârın bölüşümünde ortaklarının haksızlık yapmasından endişe ettikleri gibi kölelerinin de böyle bir hak gasbında bulunabileceğinden endişe ederler mi? Asla! Zaten onlarla bir paylaşım İçine girmeye razı olmazlar ki! Bu hususları göz önüne aldıktan sonra cevaplanması gereken soru şu olmaktadır:
Peki evrendeki bütün varlıkların yegâne yaratıcısı, gerçek sahibi ve mâliki olan Allah Teâlâ'ya onun bu yarattıklarından bazılarını ortak saymak büyük bir tutarsızlık değil midir?
Âyetin "Birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz" şeklinde çevrilen kısmı ,
"O taptıklarınızın ne yarar ne zarar verme gücü olmadığına göre, birbirinizden korktuğunuz gibi onlardan niye korkasınız ve korkup da onlara niye tapasınız ki!"
şeklinde de açıklanmıştır. Yine bu kısma
"kendinizi saydığınız gibi saydığınız"
anlamı da verilmiş ve şöyle bir yorum yapılmıştır:
Sizin tanrılık yakıştırdığınız varlıklar için
"Onlar Allah katında bizim için şefaatçi oluyorlar, bu sebeple onlara tapıyoruz"
şeklindeki bahaneniz de tutarsızdır. Çünkü siz, kendiniz gibi hür kimselere gösterdiğiniz saygıyı kendinizle aynı nitelikleri taşıyan kölelerinize göstermiyorsunuz ki, yine Allah Teâlâ'nın mülkiyetinde olan fakat O'nunla hiç bir benzerliği bulunmayan varlıklara aynı hürmeti gösteresiniz!
Öte yandan bu temsilin anlaşılması için konuyu daima hukuki bir statü olarak efendi-köle ilişkisi çerçevesinde ele almak zaruri değildir. Hatta temsilin teması açısından, "sahiplik" fikri ve duygusunun daha zayıf ve sınırlı olduğu ilişkilerden yararlanılması sebebiyle mümkündür.
Meselâ, bir fabrikanın sahibi orada çalıştırdığı işçilerin emeğini satın aldığı ve bu emeğe mâlik olduğu fikri ve duygusuyla hareket eder; sosyal mülâhazalarla işçi hakları konusunda ne kadar mesafe alınırsa alınsın, onların kendisine ait bütün mal varlığı hatta sırf o fabrikanın mülkiyeti üzerinde eşit haklara sahip olmasına razı olmaz.
Yine, âyetin anlamının Kur'an'ın ilk muhatapları olan Mekke müşriklerinin şirk tarzı ile sınırlı düşünülmemesi gerekir. Âyetin bütün zamanlar ve coğrafyalar için geçerli olan mesajı şudur:
Hangi saikle ve hangi biçimde olursa olsun, Allah'ın yegâne yaratıcı olduğu, mutlak iradesini hiçbir gücün sınırlayamayacağı gerçeği ile bağdaşmayan her inanç ve O'ndan başkasına kulluk etme veya kullukta başkasını aracı kılma anlamı taşıyan her davranış, şirktir ve âyette vurgulanan çelişkiyi taşır.
Diyanet tefsiri