Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Allah Nerede ? - Rahman Arş'a İstiva Etti ! (kitap)

T Çevrimdışı

Tarık Yıldız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi

14.37'den sonra açıklamış. aşağıda da sofiler gaws falan diyor hala :p

17.00' Allah arşın üzerindedir, nasıl olduğunu bilmeyiz.
Ahi. Yükleyen kanalda daha ne yüklediğini bilmiyor heralde :) Kanalın yapığı yorum:
Abdülkâdir Geylânî Hazretleri (k.s.) 1 yıl önce Mustafa Kaya kullanıcısına yanıt
Amin. Eksik olmayın. Aziz ve Celil olan Allah sizden de razı olsun. Evliyalar Sultanı, Gavsu'l Azam Abdulkadir Geylani Hazretleri'nin Gunyetü't Talibin adlı eserinin sesli kitap hazırlığı devam etmektedir. Tamamladıkça sizlerle paylaşıyoruz.
 
hebbit kerrih Çevrimdışı

hebbit kerrih

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Ahi. Yükleyen kanalda daha ne yüklediğini bilmiyor heralde :) Kanalın yapığı yorum:
Abdülkâdir Geylânî Hazretleri (k.s.) 1 yıl önce Mustafa Kaya kullanıcısına yanıt
Amin. Eksik olmayın. Aziz ve Celil olan Allah sizden de razı olsun. Evliyalar Sultanı, Gavsu'l Azam Abdulkadir Geylani Hazretleri'nin Gunyetü't Talibin adlı eserinin sesli kitap hazırlığı devam etmektedir. Tamamladıkça sizlerle paylaşıyoruz.
aynen ahi :D :D sofiler hep böyle şu adamlar az düşünse samimi adamlar aslında.
 
E Çevrimdışı

ebu-ahmed

Üye
İslam-TR Üyesi






Miraç Ve Allah'a Mekân İsnadı:


Şubhe yok ki, İsra makamı, Musa aleyhisselâm'ın mikatından daha üstündür. Nerde kaldı ki Yunus b. Mettâ'nın makamından üstün olmasın. Ancak bizim sözümüz, her halde ve her makamda ikisinin yani Peygamber ve Yûnus'un Allah Teâlâ'ya yakınlıklarının eşit olduğudur. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Nerede bulunursanız Allah sizinle beraberdir.” (Hadid 4)
Biz kula şahdamarından daha yakınız.” (Kaf 16)
Allah, kullarının üstünde galibtir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir.” (En'am 61) anlaşıldığına göre Allah Teâlâ'nın kulları üzerine yükselmesi, mekân bakımından yükseklik değil, mertebe ve makam bakımından yüksekliktir. Yani şânı yüce olmak demektir. Ehl-i Sünnet vel-Cemaat âlimleri ile Mutezile, Havariç vesair İslâm taifelerince de durum bu şekilde tesbit edilmiştir. Diğer bidat taifeleri de aynı görüştedir. Ancak, Allah Teâlâ’ya cihet isbat eden Hanbelilerle Mucessimeden bir taife bu görüşte değildir. Allah Teâlâ onların isnad ettiklerinden uzaktır.
Şârih ne tuhaftır ki Allah Teâlâ'nın yüceliğini isbat etmekte:
Şubhesiz bu Kur'an'ı, Emin ruh Cebrail, korkutuculardan olasın diye, senin kalbine indirdi.” (Şuara 93-94) âyetini delil getiriyor.
Muellifin bu âyetle Allah Teâlâ'nın yücelik sıfatını ispat etmeye çalışmasının garibliği apaçıktır. Zira nuzul ve tenzil kelimeleri alâ harf-ı cerri ile mütâaddi olurlar. Burada Kur'an'ın gökten inmesinden murad edilen, Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in kalbine indirilen kelâmın yüceliğidir. Bu konuda bir çekişme bahis konusu değildir. Kelâmın yüceliğinden Melik ve Allâm olan Allah Teâlâ'nın mekânının yüceliği yani ona yüce bir makam ispatı lâzım gelmez. Favk ve uluv gibi sıfatlara delâlet eden bazı âyet ve hadisleri zikrettikten sonra: “Selef âlimlerinin, yücelik sıfatını ispat etme konusundaki sözleri çoktur.” sözü bizce de musellemdir. Ancak selef âlimlerinin, Allah'a yücelik, yükseklik sıfatı ispat etmeleri mekânın yüceliği ile tevil edilmiştir.
Sonra şarih şöyle diyor:


إِثْبَات الْعُلُوّ
قَالَ ابو حنيفَة من قَالَ لَا اعرف رَبِّي فِي السَّمَاء اَوْ فِي الأَرْض فقد كفر وَكَذَا من قَالَ إِنَّه على الْعَرْش وَلَا ادري الْعَرْش أَفِي السَّمَاء اَوْ فِي الأَرْض وَالله تَعَالَى يدعى من اعلى لَا من أَسْفَل لَيْسَ من وصف الربوبية والألوهية فِي شَيْء وَعَلِيهِ مَا روى فِي

الحَدِيث ان رجلا اتى إِلَى النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم بِأمة سَوْدَاء فَقَالَ وَجب عَليّ عتق رَقَبَة أفتجزىء هَذِه فَقَالَ لَهَا النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم أمؤمنة أَنْت فَقَالَت نعم فَقَالَ أَيْن الله فَأَشَارَتْ إِلَى السَّمَاء فَقَالَ اعتقها فَإِنَّهَا مُؤمنَة


Bu delillerden biri Ebû Muti' el-Belhi'den nakledilen şu rivayettir:
Ebû Muti' Ebû Hanîfe'ye: “Allah'ın, yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum.” diyen kişiden sormuş; Ebû Hanife de: “Kâfir olmuştur, zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor”:
Allah Arş üzerinde duruyor.” (Taha 5) Allah'ın Arşı ise yedi kat göğün üstündedir.” buyurdu.
Ben derim ki; Ebû Hanîfe “Eğer bir kimse, Allah Teâlâ Arş üzerindedir, fakat Arş'ın gökte mi yerde mi olduğunu bilmiyorum.” derse, kâfir olduğunu söylemiştir, Çünkü o, Allah'ın gökte olduğunu inkâr etmiştir. Allah'ın gökte olduğunu inkâr eden kişi ise kâfirdir. Zira Allah Teâlâ yücelerin yücesindedir. Allah Teâlâ yüksekten çağrılır, aşağıdan değil.”


Ebu Hurayra’nin rivâyetine göre;
"Adamın biri Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve : Mu'min bir cariyeyi azad etme borcum vardır.” diyerek (yanındaki cariyesinin bu şarta haiz olup olmadığını) sordu.
Rasulullah (s.a.v.) kadına dönerek Allah nerdedir?diye sordu.
Kadın başı ve işaret parmağıyla semaya işaret etti.
Bu defa Rasulullah (s.a.v.) Ben kimim? diye sordu.
Kadın parmağıyla semaya ve Rasulallah’a işaret etti.
Yani Sen Rasulallahsındemek istedi.
Bunun üzerineBu mu'mindir , bunu azad et. diye buyurdu." (Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 1/23).




Buna cevabımız şöyledir: İmam Abdusselâm, “Hallur-Rumûz” adlı kitabında İmam Âzam'ın şu sözünü kaydediyor:
Kim Allah'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, Allah'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. Allah'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise Allah'ı yaratıklara benzeten kişidir.”
Şubhe yok ki Abdullah b. Selâm ilim adamlarının büyüklerinden biri olup güvenilir bir âlimdir. Şarihin naklettiğine değil, onun naklettiğine itimat etmek gerekir. Ebû Muti, aynı zamanda Hadis âlimlerince hadis uydurucusudur.
Hulâsa, sarih Ebû Mutî teşbih'i nefy etmekle beraber Allah'a yüksek bir mekân isnad ediyor. Bu konuda Bidat ehli bir taifeye uymuştur. Daha önce geçtiği üzre Ebû Hanîfe Muteşâbih sıfatlara inanır ve tavilinden sakınırdı. Allah Teâlâ'yı bu sıfatların zahirî manasından da tenzih eder, dolayısıyla Selef âlimlerinin görüşünde olduğu gibi bu husustaki bilgiyi Allah Teâlâ'ya havale eder. Halef âlimlerinin çoğunluğunun görüşü de budur. Selefin Mezhebi daha sağlam, daha doğru ve daha kuvvetlidir.

344282


İMAM AZAM FIKH-I EKBER
Aliyyul- Kari Şerhi , Sayfa : 216 - 219
Tercume : Yunus Vehbi Yavuz
İlaveli 4. Baskı 15 ytl .
Çağrı yayınları : Tel : 0 212 516 20 80 -81 fax : 0 212 516 20 82

www.cagriyayinlari.com[email protected]
Baskı Modern Matbaası İstanbul : 1992 / 1413 h.







2. Bölüm

Kafam karıştı şimdi, yardımcı olur musunuz?

Yukardaki alıntı yaptığım kısım ile ilgili ben kıt aklımla şunları anlıyorum:


Buna cevabımız şöyledir: İmam Abdusselâm, “Hallur-Rumûz” adlı kitabında İmam Âzam'ın şu sözünü kaydediyor:
Kim Allah'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, Allah'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. Allah'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise Allah'ı yaratıklara benzeten kişidir.”




Allah'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise Allah'ı yaratıklara benzeten kişidir.”




Bu sözden sonra Allah mekandan münezzehtir mi dememiz gerekiyor?
 
S Çevrimdışı

soruncevaplayalım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ALLAH ZAMANDAN VE MEKÂNDAN MÜNEZZEHMİDİR? EHLİSÜNNETİN GÖRÜŞÜ BU KONUDA NEDİR?

BİRİNİCİSİ: “Allah Teâlâ zamandan ve mekândan münezzehtir” sözü doğru bir söz değildir. Bu iki yönden yanlıştır:

1-Sünnette böyle bir tanımlama/vasiflama şekli gelmemiştir. Ayrıca selefden de böyle bir söz nakledilmemiştir.

2-Bu söz;kişiyi fasid bir anlama götürebilir. Bu sözü söyleyen kimselerin bu sözü söylemelerinden kastettikleri genel olarak; Allah tealanın, yaratılmışlardan yüce/üstün/üstte olmasını, semanın üstünde olan arşa istiva etmesini kabul etmemektedirler.

Dolayısıyla böyle diyen insanlar; Allah tealanın üstünlük/yücelik ve yaratıklardan üstte olmasının batıl olduğunu söylemiş olurlar. İşte bu konuda ehlisünnete en büyük cehmiyyelerden gelmiştir.

Selef ise bu batıl görüşe reddiyeler vermiş ve böyle bir itikadın; mütevatir olarak gelen şer-i naslara, selef anlayışına, akli ölçülere ve selim fıtratlara ters olduğu âlemlerin Rabb’i olan Allahı inkar anlamı taşıdığını söylemişlerdir.

İKİNCİSİ: bu sözlerin batıl olarak çokça söylenmesi elbette, bu konunun sorulmamasını gerektirmez. Çünkü şer-i olarak nasıl söylenmesi gerektiğinin, bidat olanlar neler olduğunun ortaya konması gerekmektedir. Elbette bu konuları anlatırken de Allah Teâlâ hakkında bidat olan, bidate götürecek olan sözlerin de neler olduğunu belirterek, sahih olanın zikredilmesi gerekir.

Bu nedenle bir kimse: “Allah mekândan münezzehtir” dediğinde, biz ona: sen bundan neyi kastediyorsun? Diye sorarız. Şayet cevabı: yaratılmışlardan hiçbir şey Allah tealayı ihata edemez.” Anlamını kastediyorum derse, biz ona bu konuda muvafakar eder ve bu söz doğru bir sözdür, deriz.

Çünkü Allah teala: evvel ve ahir olandır. Zahir ve batın olandır. Rab Teâlâ bütün yaratılmışlardan büyüktür. Onun kürsüsü; yeryüzünü ve gökyüzünü kuşatmıştır.

Ebû Hureyre (r.a.)’dan gelen bir rivayette, kendisi Resûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyurduğunu işitmiştir: “Allahu Teâlâ yeryüzünü kabzalar ve sağı ile gökleri dürer sonra da: “Ben Melikim, Nerede yerin melikleri?” diye buyurur. (Buhari, 4812. Müslim, 2787)

-Şayet bize: evet ben bunu biliyorum, benim kastım âlemlerin ötesinde ki yüce/üstün mekânı kastediyorum derse, biz bu kişinin Allah tealanın yüce/üstünlüğünü nefyediyor deriz. Böyle söyleyen kişiye: bu fasid bir sözdür, akli çıkarımlara ve sahih nâkile de terstir, deriz.

İbni Useymin şöyle demiştir: “Allah mekândan münezzehtir” sözünden: mekânı nefyettiğini kastetmiş yani hiçbir mekân Allah tealayı kuşatamaz, demişse böyle bir mekan nefyi sahihtir. Çünkü Allah tealayı hiçbir yaratılmış kuşatamaz. Zira Allah Teâlâ: bir şeyler tarafından kuşatılmaktan yüce ve azimdir. Çünkü “kıyamet günü Allahu Teâlâ yeryüzünü kabzalar ve sağı ile gökleri dürer...”

Şayet kişi : “Allah mekândan münezzehtir” sözünden Allah tealanın üstte/yücede olmasını nefyetmeyi kast etmişse, bu nefiy sahih değildir. Bilakis bu söz; kuran ve sünnetin, selim aklın, selim bir fıtratın ve icmanın delaletiyle batıl bir sözdür.

Çünkü peygamber’den (s.a.v) sabit olmuştur ki, bir cariyeye: Allah nerede? Diye sormuş, bunun üzerine cariyede: semada cevabını vermiştir. Bunun akabinde cariyenin sahibine: bu cariye mümindir bunu azat edebilirsin demiştir.(Müslim, 537)

Her kim dua ederse: o kişinin kalbi mutlaka yücelere, semalara yönelir. İşte bu fıtratın Allah tealanın semelarda olduğunun delilidir. Allah fıtratları bu anlayış üzere yaratmıştır ancak şeytanların bozduğu fıtratlar bundan müstesnadır. Selim bir fıtrata sahip olan kimse dua ederken ne sağa ne de sola döner ve ne de bir başka yöne döner. Döndüğü yön direkt olarak yücelere/üstlere yönelir. (Mecmu’ Fetava ve Resail İbni Useymin, 1/196)

Şayet bir kimse bu sözünden: Allah Teala her yerdedir, Allah tealayı hiçbir yerle sınırlanmaz” anlamı kastettim ders, biz bu sözünün batıl bir söz olduğunu söyleriz. Hatta en batıl olan sözdür deriz.

Suudi Arabistan Fetva Komisyonu: “Allah Teala zatıyla ve nefsiyle her yerdedir” diyen kimse hululi ve hatalı bir kafirdir. Şayet Allah Teâlâ zatı ile değil, ilmi ile her yerdedir” derse bu isabet etmiştir. (Suudi Arabistan Daimi Fetva Komisyonu, 2/38)


ÜÇÜNCÜSÜ:
bu sözlerin bir benzeri de” Allah Teâlâ zamandan münezzehtir” sözüdür. Bu sözde selef salihinden bilinen bir söz değildir. Bu sözü söyleyen kimse: neyi kastettiğini mutlaka söylemesi gerekir.

Şayet: Allah Teâlâ her şeyden önce var idi ve her şeyden de sonra var olacak olandır” derse, bu sözleri doğrudur, bu konuda sana muvafakt ediyoruz deriz.

Çünkü Peygamber (s.a.v) şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Sen Evvelsin, senden önce hiçbir şey yoktur; sen Âhirsin, senden sonra da hiçbir şey yoktur. Sen Zâhirsin, fevkinde/üstünde hiçbir şey yoktur; sen Bâtınsın, dûnunda (senden öte/senden yakın) hiçbir şey yoktur.” (Müslim, Zikir, 17 (61/2713); Ebû Dâvud, Edeb, 107)

Şayet bu kişi: Allah tealanın sıfatlarının zaman ile alakasını nefyediyorum, derse, Allah tealanın bu sıfatlarına fiili sıfatlar yahut ihtiyari fiilleri denilir ki; bunlar istiva, inme, gülme, rıza ve gazab gibi sıfatlardır.

Biz bu kimseye: biz, bu sözlerine katılmıyoruz deriz çünkü ehlisünnet icma etmiştir ki: Gecenin son üçte birinde Allah tealanın inme sıfatı vardır. Rabbimiz kendisine yakışır şekilde, naslarda sabit ve sahih olarak geldiği üzere kabul ederiz. İşte yukarıdaki sözü söyleyen kimse: bütün bunları kabul etmemiş demektir.
 
S Çevrimdışı

soruncevaplayalım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
BAZI İNSANLAR: 'ALLAH TEÂLÂ GÖKLERİN ÜSTÜNDEDİR', BAZILARI İSE:'ALLAH TEÂLÂ İÇİN HERHANGİ BİR MEKÂN YOKTUR' ? DEMEKTEDİRLER.

BU MESELEDE DOĞRU OLAN GÖRÜŞ HANGİSİDİR?



Hamd, yalnızca Allah'adır.

Ehl-i Sünnet, Allah Teâlâ'nın zâtıyla kullarının üstünde olduğuna dâir Kur'an, sünnet, icmâ, akıl ve fıtrattan deliller göstermişlerdir.

Birincisi:

Kur'an-ı Kerim'den delillere gelince, Allah Teâlâ'nın yarattıklarının üzerinde olduğunu gösteren deliller değişik şekilde gelmiştir.

Nitekim bazen "Uluvv" kelimesi zikredilerek, bazen "Fevka" (üstünde/üzerinde) kelimesi zikredilerek, bazen her şeyin O'nun katından indiği zikredilerek, bazen amellerin O'na çıktığı zikredilerek, bazen de O'nun göklerde olduğu zikredilerek gelmiştir.

Örneğin "Uluvv" kelimesinin iki şu âyette geçmesi gibi:

"Allah, O'ndan başka ilah olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, Hayy, Kayyûm’dur (her an yarattıklarını gözetendir). Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir? (Hiç kimse şefaat edemez). O, onların (kullarının) yaptıklarını da, yapacaklarını da bilir. Onlar, O'nun dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsü'sü gökleri ve yeri kaplamıştır (kuşatmıştır), onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." ( Bakara Sûresi: 255 )

Allah’ın Arşı, Kürsü’ye nisbetle daha geniş ve büyüktür. Kürsü ve Arş kavramları için sahih akide kitaplarına başvurulabilir.

"Rabbinin yüce adını, (şirkten ve her türlü noksanlıklardan, O'nun azametine yaraşır bir şekilde) tenzih et." ( A'lâ Sûresi:1 )

"Fevka/Üstünde/Üzerinde" kelimesinin iki şu âyette geçmesi gibi:

"O, kullarının üzerinde her türlü güce sahip mutlak hükümrandır. O, (hikmeti gereği her şeyi yerli yerine koyan) hikmet sahibi, her şeyden hakkıyla haberdâr olandır." (En'âm Sûresi:18)

"Onlar (melekler), (zâtı ve gücü ile) kullarının üstünde bulunan Rablerinden korkarlar ve onlar, kendilerine ne emrolunursa, onu yaparlar." (Nahl Sûresi:50)

- Şu âyetlerde olduğu gibi, her şeyin O'nun katından inmesi:

"Gökten yere kadar bütün işleri O düzenleyip yönetir.Sonra (bütün bu işler), sizin (dünyada) saydıklarınıza (hesabınıza) göre bin yıl tutan bir günde O’nun katına yükselir." (Secde Sûresi:5)

"Hiç şüphesiz ki o Zikr'i (Kur'an'ı) biz indirdik ve onu koruyacak olan da biz'iz." (Hicr Sûresi:9)

Bu ve buna benzer âyetlerde olduğu gibi.

- Şu âyetlerde olduğu gibi, her şeyin O'nun katına yükselmesi:

"Kim izzet istiyorsa bilsin ki, izzet tamamiyle Allah’ındır. Güzel sözler, O’na çıkar ve sâlih amel O'na yükselir.Kötülük için tuzak kuranlara şiddetli bir azap vardır. Onların kurdukları bütün tuzaklar mutlaka bozulacaktır." (Fâtır Sûresi:10)

"Melekler ve Rûh (Cebrail), O’nun arşına; miktarı (dünya yılı ile) ellibin sene olan bir günde yükselirler (bu süre, mü'min için bir vakit namazı süresi kadardır.)"(Meâric Sûresi:4)

- Şu âyetlerde olduğu gibi, O'nun semânın üzerinde olması:

"Semânın üzerinde olanın (Allah'ın) sizi yerin dibine geçirmesinden emin mi oldunuz? İşte o zaman bir de bakarsınız ki yer sarsılıp duruyor." (Mülk Sûresi:16)

İkincisi:

Sünnet'ten delillere gelince, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in söz, fiil ve ikrarından sahih olarak gelen birçok hadis vardır.

Nitekim "Uluvv" ve "Fevkiyye"nin zikri hakkında, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in secdesinde yaptığı duâlardan birisi de şu sözü idi:

“En yüce olan Rabbimi tüm noksanlıklardan tenzih ederim.” (Sünen sahipleri ile İmam Ahmed rivâyet etmişlerdir.)

Başka bir hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Allah, arşın üzerindedir." (Bkz: Elbânî'nin: "Uluvv Muhtasarı", s:70)

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in fiili sünnetine gelince, Vedâ haccı yılında, Arefe günü en büyük topluluk insanlara hitap ederken, işâret parmağını semâya doğru kaldırmış ve şöyle demiştir:

"Dikkat edin! Ben, tebliğ ettim mi (tebliğ görevini yerine getirdim mi?) Sahâbe: Evet, tebliğ ettin, dediler. O tekrar: Dikkat edin! Ben, tebliğ ettim mi (tebliğ görevini yerine getirdim mi?) Sahâbe: Evet, tebliğ ettin, dediler. O tekrar: Dikkat edin! Ben, tebliğ ettim mi (tebliğ görevini yerine getirdim mi?) Sahâbe: Evet, tebliğ ettin, dediler.O her defasında: Allahım! Şâhid ol! diyerek parmağını önce semâya doğru kaldırırıyor, sonra insanlara işâret ediyordu."

Yine, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in fiili sünnetlerinden birisi de, onlarca hadiste geldiği üzere, o duâda ellerini semâya kaldırırdı.İşte bu, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in fiilî sünneti ile Allah Teâlâ'nın semânın üzerinde olduğunun isbatıdır.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in takrirî sünnetine gelince, câriye hadisinde gelmiştir.

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- câriyeye:

- Allah nerededir? diye sordu.

Câriye:

- Semâdadır, diye cevap verdi.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-:

- Ben kimim? diye sordu.

Câriye:

- Sen, Allah'ın elçisisin, diye cevap verdi.

Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- câriyenin efendisine:

- Onu hürriyetine kavuştur (azad et), çünkü o, mü'minedir, buyurdu." (Müslim ve başkaları rivâyet etmişlerdir.)

Bu câriye, genellikle diğer câriyelerde olduğu gibi, eğitim görmemiş, hür olmayıp köle kadın olmasına ve hürriyeti kendi elinde olmamasına rağmen, Rabbinin semâda olduğunu biliyorsa, insanlardan bazı sapık kimseleri nasıl olur da Allah Teâlâ'nın semâda olduğunu inkâr edip: Allah Teâlâ, ne yukarıda, ne aşağıda, ne sağda, ne de soldadır. Aksine O, her yerdedir! diyebilirler?!

Üçüncüsü:

İcmânın delil olmasına gelince, ilk müslümanlar, Allah Teâlâ'nın zâtı ile semâda olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.

Nitekim ilim ehlinin bu konuda görüşlerini, Zehebî -Allah ona rahmet etsin- "el-Uluvv lil-Aliyyi'l-Ğaffâr" adlı eserinde nakletmiştir.

Dördüncüsü:

Aklın delil olmasına gelince, diyebiliriz ki:

"el-Uluvv", akıl sahiplerinin ittifakıyla kemâl sıfatıdır.Kemâl sıfatı olduğuna göre, bunun Allah Teâlâ için sâbit olması gerekir.Çünkü mutlak olan bütün kemal sıfatlar, Allah Teâlâ için sâbittir.

Beşincisi:

Fıtratın delil olmasına gelince, bu konuda tartışma götürmediği ve büyüklenmenin kabul edilmediği bir gerçek vardır ki o da; her insan, -fıtratı gereği- Allah Teâlâ'nın semâda olduğunu bilir ve böyle inanır. Bunun içindir ki savmaya gücünün yetmediği bir şey aniden başına geldiği zaman, başından savması için hemen Allah Teâlâ'ya yönelirsin. Çünkü senin kalbin, başka hiçbir yöne değil de, sadece semâya yönelir.Hatta çok ilginçtir ki, Allah Teâlâ'nın, yarattıklarının üzerinde olduğunu inkâr edenler, duâ sırasında ellerini ancak semâya kaldırırlar.

Hatta Allah Teâlâ'nın düşmenı olan Firavun bile, Musa -aleyhisselâm- ile Rabbi konusunda tartışmak istediği zaman veziri olan Haman'a şöyle demişti:

"Firavun:

- Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule inşa et, belki yollara, göklerin yollarına böylece erişirim de Mûsâ’nın ilâhına ulaşırım! Doğrusu ben onun yalancı olduğunu zannediyorum, dedi.Böylece yaptığı kötü işi, Firavun’a süslü (câzip) gösterildi ve yoldan saptırıldı.Sonuç itibariyle Firavunun hile ve tuzağı tamamen boşa çıktı." (Mü'min Sûresi:36-37)

Firavun, hakikatte ve kendi nefsinde Allah Teâlâ'nın varlığını gerçekten biliyordu.

Nitekim Allah -azze ve celle- bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Kendileri de bunlara kalpten inandıkları halde, zulûm ve kibirlerinden onları inkâr ettiler.(Ey Rasûl! Allah'ın âyetlerini inkâr ederek yeryüzünde) bozgunculuk yapanların sonlarının nice olduğuna bir bak!" (Neml Sûresi:14)

Kur'an, sünnet, icma, akıl, fıtrattan hatta kâfirlerin sözlerinden zikredilen bu kadar çok delil, Allah Teâlâ'nın gökte olduğuna delâlet etmektedir.

Allah Teâlâ'dan, bizleri hidâyete ve hakka iletmesini dileriz.


Muhammed b. Sâlih el-Muneccid
 
Üst Ana Sayfa Alt