Selefte Allahın gökte olmadığını,mekan tutmadığını söylemiştir.
İmam Malik’ten, hatta bazı sahabîlerden, ehl-i beytten, ezvâc-ı tâhirattan nakledilen bir söz var: الاستواء معلوم والكيف مجهول istivâ malumdur, nasıl istivâ ettiği meçhuldür. İmam-ı Malik’e sorulduğunda böyle demiş: الاستواء معلوم والكيف مجهول والسؤال عنه بدعة birisi sormuş “nasıl istivâ ediyor” diye o da böyle cevap vermiş.
Şimdi soruya ve cevaba iyi dikkat etmek lazım. “Nasıl istivâ etti” demiş adam. Cevap bu: “İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür.” Oysa adam istivâ malum mu, meçhul mü bunu sormuyor. Nasıl istivâ etti, ben de biliyorum istivâ ettiğini, ama nasıl istivâ etti? diye soruyor.
İstivâ Allah Teâlâ hakkında Kur’ân’da kullanılan Allah Teâlâ’nın zâtı hakkında sıfatı olarak kullandığı bir kelimedir. Bu mânâda malumdur. Allah Teâlâ arşa istivâ etmiş midir? Etmiştir. Çünkü Allah Teâlâ Kur’ân’da bunu haber veriyor. Peki nasıl istivâ etmiştir? İşte onu bilemeyiz. Keyfiyeti meçhul çünkü. Sadece Kur’ân’da haber verildiği için biliyoruz ki istivâ diye bir şey vardır. Ama nasıl olduğunu bilemeyiz.
Ebûbekir bin Arabi diyor ki: İstivâ kelimesinin Arap dilinde on küsur tane anlamı vardır. Bunlardan hangisi?
el-Avâsım mine’l-Kavâsım’da anlatıyor: Bazı Hanbeliler bir yolculuk esnasında yolunu kesmişler. Israrla sormuşlar: “Allah nasıl istivâ etti” diye. Demiş ki: “İstivanın oturmak, mekan tutmak, yerleşmek anlamlarına geldiğini söylememi istiyorsunuz. Ama istivâ kelimesinin on küsur tane anlamı vardır. Niye bunların içerisinde diğerleri değil de bu?”
Selef'in yakîn ve teslimiyeti, müteşabihata tevilsiz iman etmektir.Halef uleması (müteahhirun) bunu yaparken de, müteşabihata tevilsiz imanın asıl olduğunu da belirtmiştir.
İmam-ı Azam Ebu Hanife rahimehullah el-Fıkhu'l Ebsat'ta Allah-u Teala nerededir? sorusuna ''Yaratılmadan önce mekan yoktu,halbuki Allah vardı. Mahlukattan hiçbiri yokken , ''nerede'' mefhumu mevcut değilken Allah vardı. O her şeyin yaratıcısıdır '' cevabının verilmesini ister. (İmam-ı Azamın 5 eseri,Fıkhu'l Ebsat terc.Mustafa Öz Marmara Üniversitesi İlahiyyat Fakültesi Vakfı yayınları-İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Eserleri Fıkh-ı Ebsat sh.102 ,ter.şerh Doç.Dr.Abdülvehap Öztürk-Şamil yay.)
İmam-ı Azam Ebu Hanife rahimehullah el-Fıkhu'l-Ebsat'ta şöyle diyor:"Rabbimin gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum diyen kimse kâfir olur. Aynı şekilde, "Allahü teâlâ Arş'ın üzerindedir, Arş'ın gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum" diyenin durumu da böyledir." (İmam-ı Azamın 5 eseri Şamil yayınları sh.94)
Molla Aliyyül Kârî İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin bu sözü hakkında şu açıklamayı yazmaktadır:-"İmam İzz bin Abdusselâm, Hillu'r-Rumûz adlı kitabında İmam Âzam'ın şu sözünü kaydediyor: ‘Kim Allah'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, Allah'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. Allah'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise Allah'ı yaratıklara benzeten kişidir.’ Şüphe yok ki İbn Abdusselâm alimlerin büyüklerinden biri olup sika (güvenilir) bir âlimdir."- (bkz. Fıkh-ı Ekber Şerhi, "Miraç ve Allah'a Mekân İsnadı")
el-Bayâdî rahimehullah İşârâtu’l-Merâm’ında bunu şöyle îzâh eder:-"Bunun sebebi, kâilin bu söz ile Hâlık-ı Zülcelâl (celle celâluhû)’ya cihet ve hudud tâyin etmesidir; zîra ciheti ve hudûdu olan her şey bizzarûre mahlukdur. Binâenaleyh bu söz, Allah (celle celâluhû)’ya kusûr atfetmekdir. İlâhî cismâniyyete ve cihete inanan o kimsedir ki, hevâss ile idrâk edilemeyen her şeyin varlığını münkîrdir. Onlar, fevkettabî‘a olan ulûhiyyet cevherini reddederler. Bu da onları kat‘î sûretde îmânsızlığa götürür." (el-Kevserî, Makâlât, s.368-369; nakleden: Yusuf Hanîf)
Yusuf-i Nebhanî de bunu şöyle îzâh eder:"Bir kimse, "Allah'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum" derse, kâfir olur. Zira bu söz, Allahü teâlâ için bir mekân var da o kimse bunda şüphede imiş vehmini verir." (Şevahidü'l-Hakk, s.218)
Muhaddis Ebul Mehâsin el-Kavukci “El-İtimad Fi'l İtikad” adlı kitabında şöyle diyor: “Allâh, yönlerden ve cisim olmaktan münezzehtir. O’nun hakkında; sağı, solu, arkası, önü vardır, Arş’ın üstünde, altında, sağında, solunda bulunmaktadır, Âlemin içinde veya dışındadır demek caiz değildir. O’nun yerini O’ndan başka kimse bilemez de denmez. Ve her kim “Bilmiyorum Allâh gökte midir, yerde midir? der ise küfre düşer. Çünkü bu iki yerden birini Allâh’a mekân olarak nispet etmiş olur.
Şarih Ebu'l Leys Semerkandi bunun illetini şöyle göstermiştir;-''Çünkü o,bu sözü ile Allah'u teala'nın bir mekanı olacağını söylemek istemiş ve bu yüzden müşrik olmuştur.Çünkü Allah'u teala var iken mekan yoktu.Allah var iken;ne mekan,ne halk ne de başka bir şey vardı.O,her şeyin Halikıdır.Binaenaleyh mekan ancak sonradan olan şeyler için düşünülür.Bu hususta imam Tahavi şöyle demiştir;''Kim nefy'den (Allah'ı yok saymaktan) ve teşbihten (Allah'ı mahluka benzetmekten) sakınmassa,ayağı kayar ve Allah'ı gereği şekilde noksanlıklardan tenzih etmemiş olur.'' Zira Rabbimiz celle ve ala vahdaniyet sıfatları ile mevsuf,ferdaniyyet sıfatları ile nitelidir.Mahluktan hiçbiri bu manada tasavvur edilemez.O'nun hududu,sınırı, rükünleri,azaları ve aletleri yoktur.Diğer varlıklarda olduğu gibi altı ciheti yoktur(sağ,sol,ön,arka,alt üst).'' -(Zahit el-Kevseri'nin neşrinden İmam-ı Azamın 5 eseri Şamil yayınları sh.94)
Ayrıca İmam-ı Azam el-Vasiyye adlı eserinde :"Cennet ehlinin Allahü teâlâya keyfiyet, teşbih ve cihet olmadan mülaki olmaları haktır." derken ciheti inkarı açıktır.Ahirette keyfiyet ,teşbih ve cihetten Allah'u tealayı münezzeh tutan Ebu Hanife, nasıl oldurda şimdi O'na cihet iddia edecek?