Ömer İbnu’l- Hattab (r.a), Ka’b (r.a)’a:
Ey Ka’b! Bizi uyar ve korkut, dedi. Kab şöyle dedi:
-Vallahi Allah’ın kendilerini yarattığı günden beri ayakta duran melekler vardır, daha bellerini eğmemişlerdir. Onların bir kısmı rukudadır, bellerini doğrultmamışlardır. Bir kısmı da secdedir, başlarını kaldırmamışlardır. Nihayet sura son defa üflenir. Hep beraber şöyle derler; “Seni tesbih ederiz. Sana hamd ederiz. Sana layık olduğun şekliyle ibadet edemedik.”
Vallahi bir adamın o gün yetmiş peygamberin ameline denk ameli olsa, o günün
şiddetinden dolayı amelini az görürdü. Vallahi, cehennem ehlinin vücutlarından çıkan irinle dolu bir kova, güneşin doğduğu tarafa sarkıtılsa, batıdaki bir kavmin kafataslarının kemikleri onun pis kokusundan çatlardı!.. Vallahi cehennem sesli olarak bir nefes alıp verse, ne Allah’a yakın olan melekler ne de diğerleri kalır, hepsi diz üstü çöküp kendi dertlerine düşerek; “Nefsim, nefsim” derlerdi. Hatta İbrahim (a.s), oğlu İshak’ı unutup; “Rabbim! Ben senin dostun İbrahim’im” derdi.
Ka’b (r.a)’ın bu sözleri orada bulunanları ağlattı. Yüksek sesle hıçkırmaya başladılar. Bunu gören Ömer:
- Ey Ka’b! Bizi müjdele, dedi. Ka’b anlatmaya şöyle devam etti:
- Müjdeler olsun! Allah’ın 314 şeriatı vardır . Onlardan birisiyle gelen herhangi
bir kimseyi, kendisine ortak koşmaması şartıyla mutlaka cennete girdirecektir. Ona rahmet edecektir. Vallahi eğer siz Allah’ın rahmetinin tamamını bilseydiniz, salih amel işlemekte gevşek davranırdınız. Vallahi cennet kadınlarından biri kapkaranlık bir gecede dünya semasından görünseydi, elbette onun sebebiyle yeryüzü dolunay halindeki ayın aydınlatmasından daha çok aydınlanırdı. Ve yeryüzünde yaşayanların hepsi onun yaydığı güzel kokuyu duyarlardı. Vallahi cennet ehlinin elbiselerinden bir elbise, dünyada açılsa, elbette ona bakan bayılır ve gözleri dayanamazdı.”
Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekaik/Abdullah ibni Mübarek 225.
"Allah'ın 314 şeriatı vardır" derken ne demek isteniyor?
Ey Ka’b! Bizi uyar ve korkut, dedi. Kab şöyle dedi:
-Vallahi Allah’ın kendilerini yarattığı günden beri ayakta duran melekler vardır, daha bellerini eğmemişlerdir. Onların bir kısmı rukudadır, bellerini doğrultmamışlardır. Bir kısmı da secdedir, başlarını kaldırmamışlardır. Nihayet sura son defa üflenir. Hep beraber şöyle derler; “Seni tesbih ederiz. Sana hamd ederiz. Sana layık olduğun şekliyle ibadet edemedik.”
Vallahi bir adamın o gün yetmiş peygamberin ameline denk ameli olsa, o günün
şiddetinden dolayı amelini az görürdü. Vallahi, cehennem ehlinin vücutlarından çıkan irinle dolu bir kova, güneşin doğduğu tarafa sarkıtılsa, batıdaki bir kavmin kafataslarının kemikleri onun pis kokusundan çatlardı!.. Vallahi cehennem sesli olarak bir nefes alıp verse, ne Allah’a yakın olan melekler ne de diğerleri kalır, hepsi diz üstü çöküp kendi dertlerine düşerek; “Nefsim, nefsim” derlerdi. Hatta İbrahim (a.s), oğlu İshak’ı unutup; “Rabbim! Ben senin dostun İbrahim’im” derdi.
Ka’b (r.a)’ın bu sözleri orada bulunanları ağlattı. Yüksek sesle hıçkırmaya başladılar. Bunu gören Ömer:
- Ey Ka’b! Bizi müjdele, dedi. Ka’b anlatmaya şöyle devam etti:
- Müjdeler olsun! Allah’ın 314 şeriatı vardır . Onlardan birisiyle gelen herhangi
bir kimseyi, kendisine ortak koşmaması şartıyla mutlaka cennete girdirecektir. Ona rahmet edecektir. Vallahi eğer siz Allah’ın rahmetinin tamamını bilseydiniz, salih amel işlemekte gevşek davranırdınız. Vallahi cennet kadınlarından biri kapkaranlık bir gecede dünya semasından görünseydi, elbette onun sebebiyle yeryüzü dolunay halindeki ayın aydınlatmasından daha çok aydınlanırdı. Ve yeryüzünde yaşayanların hepsi onun yaydığı güzel kokuyu duyarlardı. Vallahi cennet ehlinin elbiselerinden bir elbise, dünyada açılsa, elbette ona bakan bayılır ve gözleri dayanamazdı.”
Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekaik/Abdullah ibni Mübarek 225.
"Allah'ın 314 şeriatı vardır" derken ne demek isteniyor?