MÜTEŞABİH AYETLER TEVİL EDİLEMEZ
(Bu ayetlerin tevilinde : elden maksat ALLAH’ın kudreti , yahut nimetidir , denilemez. Zira bu türlü tevillerde ALLAH’ın sıfatlarını iptal vardır. ALLAH’ın sıfatlarını iptal ise Kaderiye ve Mutezile taifesinin sözleridir. Lakin ALLAH’ın eli , keyfiyetsiz olarak sıfatıdır. ALLAH’ın gazab ve rızası da yine keyfiyetsiz olarak ALLAH’ın sıfatlarıdır. )
Yani bu sıfatların nasıl olduğunu biz bilmeyiz , ancak ALLAH kendisi bilir .
“El” sözü için olduğu gibi ALLAH’a izafe edilen “yüz” sıfatı için de ALLAH tealanın zatıdır , ayn sözünden maksat , görmesidir , Arş üzerinde durmasından maksat da Arş’ı istila etmesidir ,(kaplamasıdır) denilemez . Bu ayetler tevil edilemez. Çünkü Cenabı ALLAH özellikle bu kelimeleri kullanmış , bunların yerine , kudret , nimet , görme ve istila kelimelerini zikretmemiştir .
Doğrusu Cenabı ALLAH el kelimesinden nimet ve kudret gibi iki manadan başkasını kasdetmiştir. Bu sıfatlar ALLAH hakkında müteşabih sıfatlardandır. İmam Azam da Cumhur-u Selefe uyarak aynı görüşe katılmıştır. Ondan sonra gelen ilim adamları da ona uymuşlardır . ALLAH Tealanın gadab ve rıza sıfatlarından gazabı ve intikamı dilemek , rızası ile nimet vermeyi dilemek kastedilmiştir , tarzında tevil yapılamaz . Bunlardan maksat , esas konuluş gayeleri olan nimet ve azabtır .
Fahr’ul-İslam demiştir ki : ALLAH için , el ve yüz isnat etmek bize göre haktır . Bu el ve yüz aslı ile bilinen ve vasfı ile müteşabih olan sıfatlardır.
Vasfını yapmaktan aciz olduğundan dolayı bu sıfatların aslını ALLAH hakkında iptal etmek caiz değildir . İşte Mutezile bu yönden sapımıştır .
Zira onlar , makul bir şekilde sıfatların vasfını bilmedikleri için bu sıfatların asıllarını da reddetmişlerdir. Bu şekilde onlar da ALLAH’ın sıfatlarını inkar ve tatil edenlerden oldular.
Şems’ul-Eimme Serahsi de bu noktayı zikrettikten sonra şöyle diyor :
“Ehl-i Sünnet vel Cemaat , nalsa , yani kati ayetler ve kesin delaletlerle bilinen aslı iptal ettiler , sıfatların aslını iptal ettiler , fakat müteşabih olan keyfiyeti üzerinde ise bir şey söylemeyip sustular. Bununla beraber sıfatların keyfiyetini aramakla meşgul olmayı caiz görmediler. Nitekim Yüce ALLAH , gerçek bilgi sahiplerini şu şekilde vasıflandırmaktadır :
فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ
مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ
وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ{7
Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini ALLAH'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler.Bunları ancak aklı tam olanlar iyice düşünür . Al-i İmran 7 ”