Yahudiler, Peygamber (s.a.v.)'e: "Eğer gerçekten peygamber isen Musa'nın yaptığı gibi sen de Allah'ı görerek, O'na bakarak O'nunla konuşsan ya. Sen bunu yapmadıkça elbette sana iman edecek değiliz." demişlerdi.
Peygamber (s.a.v.) de "Musa Allah'a bakıp O'nu görmedi ki." buyurması üzerine Şû'ra 51 ayet-i kerime nazil olmuştur.
"Bir beşer için Allah'ın kendisiyle konuşması olacak şey değildir. Meğer ki bir vahyile veya perde arkasından, yahut bir elçi gönderip de izniyle dilediğini vahyetsin. Muhakkak ki O, Aliyy 'dir, Hakîm 'dir." (Şû'ra 51)
(Vahidî, Esbâbu'n-Nuzûl, s. 266)
“Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık. Bir kısmını ise sana anlatmadık. Allah Mûsâ ile gerçekten konuştu.” (Nisa 164)
Allah'ın kelamı ile konuşması, ağız ve dille söylemediği için harf ile olmaz.
Allah, sıfatları ve isimleri ile var olmuş ve var olacaktır. Onun isim ve sıfatlarından hiç biri sonradan olma değildir. O ilmiyle daima bilir, ilim onun ezelde sıfatıdır. O kudretiyle daima kadirdir, kudret onun ezelde sıfatıdır. Kelamı ile konuşur, kelam onun ezelde sıfatıdır. Yaratması ile daima haliktır, yaratmak onun ezelde sıfatıdır. Fiili ile daima faildir, fiil onun ezelde sıfatıdır. Fail Allah'tır, fiil ise onun ezelde sıfatıdır. Yapılan şey, mahlûktur. Yüce Allah'ın fiili ise mahlûk değildir. Allah'ın ezeldeki sıfatları mahlûk ve sonradan olma değildir. Allah'ın sıfatlarının yaratılmış ve sonradan olduğunu söyleyen yahut tereddüt eden veya şubhe eden kimse Yüce Allah'ı inkâr etmiş olur.
Kur'anı Kerim, Allah kelamı olup, mushaflarda yazılı, kalblerde mahfuz, dil ile okunur ve Peygamber (a.s.)'e indirilmiştir. Bizim Kur'anı Kerimi telaffuzumuz, yazmamız ve okumamız mahlûktur, fakat Kur'an mahlûk değildir. Allah'ın Kur'an'da belirttiği Musa ve diğer peygamberlerden, firavun ve İblis'ten naklen verdiği haberlerin hepsi Allah kelamıdır, onlardan haber vermektedir. Allah'ın kelamı mahlûk değildir, fakat Musa'nın ve diğer yaratılmışların kelamı mahlûktur. Kur'an ise onları değil, Allah'ın kelamı, kadim ve ezelidir. Allah'ın “Allah Musa'ya hitab etti” (Â'raf 143, Şû'ra 51) ayetinde belirttiği gibi, Musa Allah'ın kelamını işitti. Şubhesiz ki Allah, Musa ile konuşmasından önce de, kelam sıfatı ile muttasıftı. Yüce Allah yaratmadan da ezelde yaratıcı idi.
Allah, Musa'ya hitab ettiğinde, ezelde sıfatı olan kelamı ile konuştu. O'nun sıfatlarının hepsi, mahlûkların sıfatlarından başkadır. O bilir fakat bizim bildiğimiz gibi değil. O Kadir'dir fakat bizim gücümüzün yettiği gibi değil. O görür fakat bizim görmemiz gibi değil. O işitir fakat bizim işittiğimiz gibi değil. O konuşur fakat bizim konuşmamız gibi değil. Biz uzuvlar ve harflerle konuşuruz. Oysaki uzuvsuz ve harfsiz konuşur. Harfler mahlûktur, fakat Allah'ın kelamı mahlûk değildir.
Allah bir şey(varlık)dir, fakat diğer şeyler gibi değildir. Onun varlığı cisim, cevher, araz, had, zıd, eş ve ortaktan uzaktır. Onun Kur'an'da zikrettiği gibi eli, yüzü ve nefsi vardır. Allah'ın Kur'an'da zikrettiği el, yüz ve nefs gibi şeyler, keyfiyetsiz sıfatlardır. O'nun eli kudreti veya nimetidir denilemez. Zira bu takdirde sıfat iptal edilmiş olur. Bu, Kaderiyye ve Mutezile'nin görüşüdür. O'nun elinin, keyfiyetsiz sıfat olması gibi, gazabı ve rızası da keyfiyetsiz sıfatlarından iki sıfattır. (İmamı Azam’ın Beş Eseri, 66-72)
Allah'ın mahlukatıyla konuşması vardır. Cenâb-ı Allah ezelî ve ebedî kelâm sahibidir. Peygamberlerine vahiy gönderdiği gibi, mahlûkâtıyla da ilhâm yoluyla konuşur, mahlûkâtının her ihtiyâcını onlara ilham yoluyla bildirir, onlara imdat eder. Kullarının kalbine dilediği bilgileri ilhamla aktarır, doğruları ilham eder.