videonun cevirisi:
Muzaffer ümmete kısa risaleler 5.bölüm
ALLAH’TAN BAŞKASINA BOYUN EĞMEYİZ
Allah’ın adıyla. Hamd Allah’a mahsustur. Resulullah’a, ailesine, sahabelerine ve onu veli edinenlere salat ve selam olsun.
Allah’ın, -aralarında Kaidetu’l-cihad cemaatinin de bulunduğu- mücahidlere lütuflarından birisi de, onların bu dünyada büyük mücrimlerin tamahlarına karşı gerçek bir tehdit oluşturabilmeleridir. Allah’ın fazlı ile onlar, haklarını istemeleri, şirke, azgınlığa, zulme ve saldırılara karşı koymada Müslüman ümmetin uyanışı için -hatta yeryüzündeki diğer ezilmişlerin uyanışı için de- ana unsurdurlar.
Bundan ötürü –aralarında Kaidetu’l-Cihad cemaatinin de bulunduğu- mücahidlere karşı karalama ve nefret ettirme hamlesi başlamıştır. Maalesef bu hamleye katılan taraflardan birisi de İbrahim el-Bedri’nin yalancılarıdır. Hakkımızda yalan söyleyenler, bizim tağutu inkâr etmediğimizi, çoğunluğun arkasından gittiğimizi, Muhammed Mursi’yi övdüğümüzü, onun ümmetin umudu olduğunu ve kahramanlarından birisi olarak nitelediğimizi iddia ettiler. Hatta daha da ileri giderek benim ‘Hristiyanların yönetime ortak olmalarına çağırdığım’ iddiasını ortaya attılar. Oysa benim söylediğim, onların vatanda ortak olmalarıdır. Yani ziraat, ticaret ve malda. Şeriatımızın hükmü gereğince onların sınırlarını koruruz. Ancak yapılan, yalanda ısrardır.
Hatta bizim Şia’yı tekfir etmediğimizi iddia ettiler. Oysaki biz onlara, yayınlanmadan bir sene önce “Cihad çalışmasıyla ilgili genel öneriler” başlığı altında bir vesika göndermiştik. Birden fazla kez onlara pazarlarda, Hüseyniyelerde ve camilerde patlatmaları terk etmelerini, ordu, emniyet, polis ve Şii milis güçlerine odaklanmalarını bildirmiştik. Tek bir kelimeyle bile karşılık vermediler. Lakin onların tamahları ve kan akıtılmasındaki cüretkârlıkları karşısında durunca, bizim Şia’yı tekfir etmediğimizi ve onlarla savaşı yasakladığımızı iddia ettiler. Oysaki ben açıklamalardan birisinde Ehli-Sünnet imamlarının Şia hakkındaki görüşlerini aktarmıştım. Onlara çoğunluğu Şia’dan oluşan Irak ordusu, polisi ve emniyet güçlerine ve yine Şii milislere saldırmalarını yazmıştım. Kimsenin göz zayıflığı nedeniyle bir şikâyette bulunmaması için bu kısmı kalın harfle yazıp altını da çizmiştim. Ancak basiretin zayıflığının çözümü var mıdır?
Aynı şekilde başka taraflardan da bizden soğutma hamlesi yürütülmüştür; Amerika’nın sizi terörist kabul etmemesi için Kaide’den uzak durun. Füzeleri sizi hedef almaması ve el-Kaide ile savaşının devamını üstlenmemek için el-Kaide’den uzak durun. Sanki Amerika’nın rızası amaçmış gibi ya da cihadda zafer yoluymuş gibi! Sanki el-Kaide ülkelerimizi ifsat eden Amerika ve yandaşlarına savaş açtığı için suçluymuş gibi! Sanki Amerika el-Kaide kurulmadan önce ve sonrasında Müslümanları katletmiyormuş gibi!
Amerika Vietnam’da beş milyona yakın insanı katletmiştir. Attığı turuncu kimyasal bombalar nedeniyle yarım milyondan fazla çocuk kötürüm olarak dünyaya gelmiştir, bu yüzden nadir gözüken kanser türleri ortaya çıkmıştır. Daha öncesinde ikinci dünya savaşında Japonya’da –nükleer silahlarının haricinde- ateşli silahlarla dört yüz bin insanı öldürmüştür. Sonra Japonya’nın yenilgisi kesin olmasına rağmen savaşı erken sonlandırmak için Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı nükleer bombalarla yüz elli binden fazla insanı öldürmüştür. Hamburg’da ateşli bombaları bir gecede altmış bin insan öldürmüştür. Deresten’de başka bir gece de yüz otuz beş bin insanı öldürmüştür. Eski Amerika dışişleri bakanı Malden Olbrite’a, Irak’a yapılan cezalandırmalar nedeniyle yarım milyon çocuğun öldürülmesi sorulduğunda meşhur yorumunu yapmıştır: “Durum bunu gerektiriyordu!” Birinci körfez savaşında Irak’a üç yüz yirmi ton uranyum akıtmıştır. Afganistan ve ikinci körfez savaşında ise ne kadar attıklarını kimse bilmemektedir.
Amerika tüm bunları Budist ve sosyalist Vietnamlılara, Hristiyan Almanlara ve laik milliyetçi Saddam’ın ordusuna karşı kullanmıştır ve bunların hiçbirisinin el-Kaide’yle bir bağı yoktur. Ancak Amerika’nın tamahlarına karşı olduğu sürece arada bir fark yoktur.
Öyleyse bombardıman el-Kaide’ye has değil, bilakis Amerika’nın tamahlarına muhalif olan herkesedir. Amerika istediği her şeyde kendisine muvafakat eden Muhammed Mursi’ye acımadıysa, şeriatın hâkim olmasına, Kudüs’ü ve diğer Müslüman beldeleri özgürleştirmeye çağıran mücahidlere acır mı sizce? Bunların el-Kaide olmamaları neyi değiştirir?
Mesele güneş kadar açıktır. Batı siyasetinin propaganda terörünün esiri olmamalıyız, uşak simsarların oyuncağı olmamalıyız!
Yalan amaçlayanlar, el-Kaide’yi farklı işbirlikçiliklerle itham ettiler. Bizim Amerikan’ın işbirlikçisi olduğumuzu, bizi Rusya ile savaşı sırasında ürettiklerini, bizim Suudi işbirlikçisi olduğumuzu ve bizi paralarıyla ürettiklerini söylediler!
Yeni Safevi Rafıziler bizi Amerika ve İsrail’in işbirlikçileri olmakla itham ettiler! Yalan boruları, on bir Eylül saldırılarının bir Siyonist tuzağı olduğunu, Amerika’nın İran’a saldırmak için bir bahane olduğunu üfürdü. On beş sene süren savaş boyunca böyle bir şey olmadığı gibi aralarındaki ilişkiler daha da güçlenmiş bulunmaktadır. Afganistan, Arap yarımadası ve Şam’da Müslümanlara karşı müttefik olmuşlardır.
Körfez bölgesinde bulunan Amerikan üslerinin kapıcıları ve hizmetçileri, bizim İran’ın işbirlikçisi olduğumuzu ve İran’ın çıkarlarını gerçekleştirdiğimiz ithamında bulundular. Son olarak da bizim Amerika’nın düşmanı olmamız nedeniyle bizden sakındırdılar. Bizimle birlikte yürüyenlerin bizim suçlarımızın mirasçısı olacağını söylediler.
Şeyh Usame (rahimehullah) mücahidleri bir araya getirmeye çalıştığında, ona hükümetleri ve orduları tekfir edenlerin etkisi altında kalan aşırılardan olduğu ithamında bulundular. Sonra bunun tam aksine yine aynı kimseler -yeni Haricilerin gürültüleri arasında- Usame b. Ladin’in menhecinden sapan mürtedler oldular. Bunu, onları övdükten ve açıklamalarında onları da anmalarını istemelerinden sonra yaptılar. Çünkü bizler onların iftiraları gereğince, riddet hükümlerini açıklamada yumuşamışız, çoğunluğun arkasına takılmışız, Şia’yı tekfir etmemişiz, Muhammed Mursi’yi desteklemişiz, ayaklanmalardan önce ve sonra tağutların ordularını ayırmışız. Böylece -seleflerinin küfür gördüğü- tekrarla kasıtlı yalan söyleyerek seleflerinin önüne geçmişlerdir.
Bu şekilde bir yalandan zıttı bir yalana, bir iftiradan zıttı olan bir iftiraya yalan denizi dalgaları arasında yalpalanıp dururlar. Mahlûkatın en şereflisi Muhammed (s.a.v.) şair, sihirbaz ve delilik ile itham olunmuşsa, münafıklar ve onlardan sonra gelen Rafıziler onun temiz ırzına iftirada bulunmuşlarsa, Rafıziler sahabenin çoğunu tekfir ettilerse, Hariciler sahabeleri tekfir edip onlara karşı savaşmışlarsa, -İbrahim el-Bedri’yi halife yapan Saddam ordusunun emekli subaylarının ve istihbaratının örnek aldıkları- Haccac b. Yusuf Kufe’deki hasımlarından kendisinin küfrüne tanıklık etmeyenleri öldürdüyse; bizler ne peygamberlerin (a.s.), ne sahabelerin (r.anhum) ne de tabiinin (rahimehumullah) kurtulamadıkları iftiralardan nasıl kurtulabiliriz.
Bu nedenle burada hızlı ve kısa bir şekilde el-Kaide’nin Müslüman ümmetine ve tüm dünyaya mesajının ne olduğunu açıklamak istiyorum. Ancak başlangıç olarak üç noktaya değinmek istiyorum:
Birincisi: Bizler masum değiliz, bilakis doğru yapan ve hata eden beşerleriz. Verilen nasihatlere kulak asmalıyız. Vakıayla örtüşmesi ve şer’i delillere dayanması şartıyla ümmetimizin bize nasihat ve irşadda bulunması bizim haklarımızdandır. Her halükarda inşallah bizler ikna olsak da olmasak da nasihatlerden istifade ederiz. Hatta –başlarında cihad ehli olmak üzere- İslam için çalışanlar arasında dini desteklemek için en doğru menhec ve en doğru üsluplar hakkında diyaloglarda bulunmak istiyoruz.
İkincisi: İslam’ı desteklemek için çalışma yollarından seçtiklerimiz, -örneğin ümmetimizi, cihadlarındaki öncelikleri olarak asrın Hubel’i Amerika’yı vurmaya çağırmamız gibi konular- eylemsel birer içtihattır inen vahiy değildir. Bu konularda mücahid kardeşlerimizin ve diğer Müslüman kardeşlerimizin istişare, nasihat ve önerilerini kabul ederiz. Şeriatın emirlerine bağlı ve yasaklarından uzak olduğu sürece eylemsel alanımızda bu önerilere göre şekilleniriz.
Üçüncüsü: Bizler menhecimizi ve davamızı defalarca açıkladık. -Mağrib’den Hind kıtasına kadar- kardeşlerimiz bu konuda detaylı açıklamalarda bulundular, deliller getirip şüpheleri reddettiler. Geriye mübarek bir ürün, bir davet mirası ve övülen bir ilim bıraktılar. Aynı şekilde çağrımızın ve mesajımızın temellerini, “İslam’ın desteklenmesi” ve “Cihad çalışmasında genel öneriler” açıklamalarında olduğu gibi başka beyanatlarda da özetledik.
Ancak ümmetimize ve tüm dünyaya mesajımızın kısaca hatırlatılmasında bir beis yoktur. Zira hatırlatma müminlere fayda verir.
***
Allah’tan yardım isteyerek diyorum ki, ümmetimize ve tüm dünyaya mesajımızın temelleri şunlardır:
Birincisi: Allah (subhanehu)yu tevhide ve yalnızca ona ibadet etmeye, şeriatıyla hükmolunmaya, dua ve ibadetlerde birlemeye davet.
İkincisi: İslam şeriatıyla hükmolunmaya ve bunun dışındaki ilkelerden, inançlardan ve kanunlardan oluşan hükümleri reddetmeye davet. Bu hükümler, yönetimi halka veren toplumların hâkimiyeti ya da ikinci dünya savaşında galip gelen devletlerin kurdukları ve ‘Birleşmiş milletler’ olarak adlandırdıkları uluslararası düzen hâkimiyeti olması arasında bir fark yoktur.
Üçüncüsü: Kuranı-Kerim’in, sünneti mutahharanın, raşid halifelerin, sahabeyi kiramın ve haklarında Resulullah’ın (s.a.v.) “Asırların en hayırlısı benim asrım, sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenlerdir.” buyurduğu üç asrın açıkladığı şekilde, ümmetin tevhid kelimesi etrafında birleşmesi.
Dördüncüsü: Yurtlarının asli kâfirlerin ve mürtet uşaklarının işgallerinden özgürleştirilmesi için Müslüman ümmet arasında cihad farizasının ihya edilmesi.
Kâfirlere Müslümanların beldelerini işgal hakkı veren tüm uluslararası sözleşmelerin, ittifakların ve kararların reddedilmesi. (Örneğin İsrail’in Filistin’i işgali, Rusya’nın orta Asya’yı ve Kafkasya’yı işgali, Hindistan’ın Keşmir’i işgali, İspanya’nın Sebte ve Meliliye’yi işgali, Çin’in doğu Türkistan’ı işgali gibi.)
Ümmetimizin mücahidlerini, asrın Hubel’i Amerika’ya ve müttefiklerine karşı cihadı, güç yetirebildikleri kadar önceliklerine almaya çağırma. Tabi bunda cihadın maslahatlarını gerçekleştirecek olan her cihad sahasının koşullarına riayet edilmelidir.
Beşincisi: Buna ek olarak, Müslüman esirlerin kurtarılması için elden gelen tüm çabaların ortaya konulması.
Altıncısı: Müslümanların servetlerinin düzenli olarak yağmalanması uygulamalarının durdurulması için çalışılması.
Yedincisi: Diktatör ve müfsit tağutlara karşı ayaklanmalarında Müslüman halkların desteklenmesi, halkların şeriat ile hükmolunmanın gerekliliği hususunda bilinçlendirilmesi ve İslam âleminin vekâlet hükmünden kurtulabilmesi için henüz ayaklanmayan halkların öncekilere uyması için teşvik edilmesi.
Sekizincisi: Mücahidlerin birliğe ve aralarında yakınlaşmaya çağrılması, Haçlı-laik-Safevi-Budist hamleler karşısında, yardımlaşma, dayanışma ve birbirlerine destek olmaya teşvik edilmesi.
Dokuzuncusu: Müslümanların seçimleri ve rızaları üzerine kurulan, adaleti yayan, şurayı tesis eden, İslam düşmanlarına karşı cihad eden, hakları sahiplerine iade eden, mazlumlara yardım eden, milliyetçi devleti, vatan bağını ve işgalcilerin dayattıkları sınırları tanımayan, Müslüman beldelerinin birliğine ve aralarını eşit kılan kardeşlik bağına iman eden nübüvvet menheci üzere bir hilafetin kurulması için çalışılması.
Onuncusu: Müslümanlara eziyetten uzak durulması ve bombalama, öldürme, kaçırma, malın ya da mülkün telef edilmesi şekilleriyle şeriatın saldırıda bulunmasını yasakladığı herkese karşı eziyetten men edilmesi.
On birincisi: -Müslüman olsun kâfir olsun- zulme uğrayanlara ve saldırıda bulunanlara karşı mazlumlara ve mustazaflara yardım edilmesi. Gayri Müslimlerden bile olsa onlara yardım edenlerin desteklenip teyit edilmesi.
Eğer bunlar suçsa, bunlar bizim övünç kaynağımız, izzetimiz ve kıyamet günü için hazırladığımız azığımızdır.
Amerika’ya deyin ki,
Allah’tan başkasına boyun eğmeyiz!
Allah yolunda cihad eder.
Bükülmeyiz korkmayız.
Geriye dönmeyiz,
Korkanlar dönse de.
Dünyaya aldananları,
Onun için çalışanları,
Ve ona tamah edenleri,
Seslice ilan edeceğiz,
Görenlere ve duyanlara.
Hainlere savaş açtık.
Ve onların yardımcılarına.
Ümmetinin yemeğini çalan,
Halkı alçaltan ya da ezenlere.
Küfür milletini meşrulaştıran,
Onlara dua eden ve rükû edenlere.
Şeriat hâkim olana dek.
Buna çağırır buna boyun eğeriz.
Mescidi-Aksa’yı özgürleştireceğiz.
Harameyni’de. Geri dönmeyeceğiz.
Ve ümmetimizin tüm beldelerini,
Ve esirlerimizi.
Raşid halifelikten başkasına razı olmayacağız,
Dağınıklığımızı birleştirecek olan.
Amerika’nın burnunu yere sürteceğiz,
Ona tabi olanların da.
Hoşlanmasalar da onlara duyuracağız;
Allah’tan başkasına boyun eğmeyeceğimizi!
Dualarımızın sonu, hamd âlemlerin rabbi olan Allah’adır. Efendimiz Muhammed’e, ailesine ve sahabelerine salat ve selam olsun.
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh.
Mütercim: Muhammed Atta