Allah’tan Gayrı Varlıkları Sevmede Allah’a Denk Yapmak
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan kimileri Allah’tan gayrı eşler edinirler, Allah’ı sever gibi onları severler...”
Bakara 165
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesatından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Rasulünden ve onun yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, o halde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin.”
Tevbe 24
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Hiç biriniz ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz.”
Buhari 170, Müslim 44/70
Allah’ı Sevmenin Alameti
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır ve acıyandır.”
Ali İmran 31
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Üç haslet kimde bulunursa imanın tadını bulur.
1) Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili olmak,
2) Sevdiklerini yalnız Allah için sevmek,
3) Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra yine küfre dönmekten ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmamak’ buyurdu.”
Buhari 170, Müslim 44/70
Allah’ın Sevgisini Celbeden Sebepler
Allah’ın sevgisini celbeden sebeplerin geneli Allah, failini övdüğü, sevip beğendiği fiil ve hasletleri Kur’an’da açıklamış ve ona teşvik etmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kur’an’ı düşünmüyorlar mı, yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var?”
Muhammed 24
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette akıl sahipleri için ibretler vardır. Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzere yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler: Rabbimiz, bunları boşa yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru derler.”
Ali İmran 190, 191
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Andolsun biz Kur’an’ı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mu?”
Kamer 17
1) Farzlardan Sonra Nafilelerle Allah’a Yaklaşmak
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: Herkim benim velime düşmanlık ederse, ben de ona savaş açarım. Kulum bana, kendisine farz ettiğim ibadetlerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim...’ dedi.”
Buhari 6424, İbni Hibban 347
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Gece saatlerinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk var ki onlar, Allah’a ve ahiret gününe iman ederler, iyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve hayır işlerinde koşuşurlar. İşte onlar salih kimselerdir.”
Ali İmran 113, 114
Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Gece içinde öyle bir saat var ki Müslüman bir kul, Allah’tan hayır isterken duasını o saate denk getirirse Allah onun isteğini mutlaka kendisine verir’ buyurdu.”
Müslim 757/167
Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her anında Allah’ı zikrederdi.”
Müslim 373/117
2) Allah’ın Dinine Yardımcı Olmak
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, Allah’ın yardımcıları olun...”
Saf 14
3) Sadıklarla Beraber Olmak
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.”
Tevbe 119
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Biri Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi ve:
−Ya Rasulallah! Kıyamet saati ne zamandır? diye sordu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Sen o saat için ne hazırladın?’ buyurdu. O şahıs:
−Allah ve Rasulünü sevmeyi dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Kişi sevdiği ile beraberdir’ buyurdu.
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Biz müslüman olduktan sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bu sözü sebebiyle duyduğumuz sevincin fevkinde daha şiddetli bir sevinçle sevinmedik. Ben Allah’ı, Rasulünü, Ebu Bekir ve Ömer’i seviyorum. Ben onların hayır işlerine benzer hayır işler ve ibadet etmesem de onlara olan sevgim sebebiyle, yarın onlarla beraber olacağımı ümit ediyorum derdi.”
Müslim 2639/163
Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bir kimseyi sevmek, onunla beraber olmak, hayır ve meşru işlerde ona tabi olmayı, meşru çerçevede ona muhalefet etmemeyi gerektirir. Sadıklarla beraber olup onları sevmenin ölçüsü, onların Allah’ın kitabına ve Rasulünün sünnetine itaat etmeleriyle kayıtlıdır.
Yoksa: “Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz.” Bakara 135 diyen Yahudi ve Hristiyanların durumuna düşeriz. Yahudi ve Hristiyanlar, Musa ve İsa (Aleyhisselam)’a muhalefet ettikleri halde kendilerinin o iki değerli Rasulü sevdiğini iddia etmektedirler. Tabi bu sahte bir iddiadır. Eğer onlar gerçekten Musa ve İsa (Aleyhisselam)’ı sevmiş olsalardı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e iman etmeleri ve getirdiği şeriata ittiba etmeleri gerekirdi.
4) Allah’tan Korkmak Allah’ı Sevmenin Gereğidir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şeytan sizi kendi dostlarıyla korkutuyor, eğer müminler iseniz, onlardan korkmayın, sadece benden korkun.”
Ali İmran 175
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Onlardan korkmayın sadece benden korkun.”
Maide 3
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Eğer gerçekten müminler iseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan Allah’tır.”
Tevbe 13
Korku birkaç kısma ayrılır, onları şöyle sıralayabiliriz:
a) Fıtri Olan Korku
Bu korku Allah’ın her ferdin fıtratına yerleştirdiği, tabi olan bir korkudur. Bu korku sahibinin, insan ile cin olması arasında fark olmadığı gibi, normal bir insan olmasıyla nebi ve rasul olması arasında da fark yoktur. Ancak fark fertlerdeki korkunun azlığı ve çokluğu arasında olabilir, korkunun kendisinde değildir. Onuncu sayfanın dip notunda belirttiğimiz gibi, ibadet olunan korku ile fıtri olan korku birbirinden farklıdır.
Fıtri korku, vahşi hayvanın saldırısında veya öldürücü bir silahın kendisine doğrultulduğunda kişinin kalbinde meydana gelen gayrı ihtiyari endişesi ve kalp çarpıntısı buna örnek verilebilir. Bu nevi korku, kişinin imanına zarar vermez, çünkü bu fıtri bir olaydır. Bunu birkaç ayetle örneklendirelim: Bu korku tedbir almakla beraber kişinin mükellefiyetini yerine getirmesine mani değildir. Bunu Kur’an’da birçok örneği vardır Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Musa şehirde korku içinde bekleyerek sabahladı.”
Kasas
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Musa ve Harun: Rabbimiz, onun bize taşkınlık etmesinden yahut iyice azıtmasından korkuyoruz deler.”
Taha 45
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Musa: Hayır siz atın dedi. (Onlar iplerini ve sopalarını attılar. Musa) bir de baktı ki, sihirlerinden ötürü sihirbazların ipleri ve sopaları gerçekten koşuyor gibi görünüyordu. Bu sebeple Musa, içinde bir korku duydu. (Biz de kendisine): Korkma, üstün gelecek sensin dedik.”
Taha 66, 68
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan çekiniyordun, oysa asıl çekinmeye layık olan Allah’tır.”
b) Batıl Olan Korku
Cin veya evliya sanılan kimselere itaat etmezse onların kendisine zarar vereceğini düşünmesi ve bu şekilde onlardan korkmasıdır. Bu korku, tevhide muhalif olan bir korkudur.
Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah kuluna yeterli değil mi? Seni Allah’tan gayrı varlıklarla korkutuyorlar. Allah kimi şaşırtırsa artık onu yola getirecek bulunmaz.”
Zümer 36
İbni Cerir bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir:
“Müşrikler, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i veli edindikleri putlara iltifat etmediği için korkutuyor ve:
−Ya Muhammed, bizim evliyalarımızdan teberri ettiğin ve: Onlar ne fayda ne de zarar veremez deyip ayıpladığın için onlar seni çarpacak, onlardan manevi zarar göreceksin diyorlardı.”
İbni Cerir 24/5
c) Fıtrî Korku Mükellefiyete Etkili Değildir
Müslümana, insanlardan kendisine zarar gelecek korkusuyla vacip olan mükellefiyeti terk etmesi ikrah altında olmanın dışında caiz değildir.
İkrah durumu ise arızi ve geçici bir durumdur. Bu durumu şöyle özetleyebiliriz. Naslar çerçevesinde küfür kelimesini ikrah altında söylemek ruhsattır. Bununla beraber o durumda küfür kelimesini söylememek daha faziletlidir.
İkrah sebebiyle bir müslümanı öldürmek veya onun ırzına geçmek şartlar ne olursa olsun helal değildir. İkrah sebebiyle bir müslümana sövmek veya onu küfre nisbet etmek ilk fırsatta bundan dönmek ve sövülen kimseden helallik almak şartıyla caizdir.
Bununla beraber ben Allah’ın “Herkim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr edip küfre göğsünü açarsa işte Allah’ın gazabı o gibilerinin başınadır ve onlar için büyük bir azap vardır.” Nahl: 106 ayetine dikkat çekmek istiyorum. Kuşkusuz bir müslüman, ne ikrah halinde ne de ikrahın dışındaki hallerde küfre göğsünü açmaz; aksine küfürden ve kâfirlerden göğsü daralır.
Altında kaldığı ikrah halinin geçici bir hal olduğunu ve kendisine verilen o anlık ruhsatın da geçici bir hal olduğunu bilir. Bunu anlamı; İkrah halinde küfür kelimesini kolayca söylemek, onu dayanak ve ulaşılması gereken hedef olarak görmek, Allah’a karşı nankörlük aynı zamanda müminin cihadını ve sâyu gayretini iptal etmektir. Allah-u Teâlâ bu gibileri için şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan kimileri var ki: “Allah’a iman ettik derler.” Fakat Allah uğrunda kendisine bir eziyet dokunduğunda, insanların eziyetini Allah’ın azabına denk sayarlar?!”
Ankebut 10
İbadet olan korku, sadece Allah’tan olup bir başka varlıktan olmamasıdır, bunun anlamı: Bir insanın, gücü ve iradesiyle zarar vermeye kadir olan varlığın sadece Allah olduğuna itikat etmesidir. Allah’tan başkasına Allah dilemedikçe ne yarar ne de zarar veremeyeceğine inanmasıdır. Ancak Allah-u Teâlâ mahlûkatından birini diğerine bir zarar dokunmada sebep ve vasıta kılarsa bu müstesnadır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan kimileri Allah’tan gayrı eşler edinirler, Allah’ı sever gibi onları severler...”
Bakara 165
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesatından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Rasulünden ve onun yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, o halde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin.”
Tevbe 24
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Hiç biriniz ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz.”
Buhari 170, Müslim 44/70
Allah’ı Sevmenin Alameti
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır ve acıyandır.”
Ali İmran 31
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Üç haslet kimde bulunursa imanın tadını bulur.
1) Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili olmak,
2) Sevdiklerini yalnız Allah için sevmek,
3) Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra yine küfre dönmekten ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmamak’ buyurdu.”
Buhari 170, Müslim 44/70
Allah’ın Sevgisini Celbeden Sebepler
Allah’ın sevgisini celbeden sebeplerin geneli Allah, failini övdüğü, sevip beğendiği fiil ve hasletleri Kur’an’da açıklamış ve ona teşvik etmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kur’an’ı düşünmüyorlar mı, yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var?”
Muhammed 24
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette akıl sahipleri için ibretler vardır. Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzere yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler: Rabbimiz, bunları boşa yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru derler.”
Ali İmran 190, 191
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Andolsun biz Kur’an’ı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mu?”
Kamer 17
1) Farzlardan Sonra Nafilelerle Allah’a Yaklaşmak
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: Herkim benim velime düşmanlık ederse, ben de ona savaş açarım. Kulum bana, kendisine farz ettiğim ibadetlerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim...’ dedi.”
Buhari 6424, İbni Hibban 347
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Gece saatlerinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk var ki onlar, Allah’a ve ahiret gününe iman ederler, iyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve hayır işlerinde koşuşurlar. İşte onlar salih kimselerdir.”
Ali İmran 113, 114
Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Gece içinde öyle bir saat var ki Müslüman bir kul, Allah’tan hayır isterken duasını o saate denk getirirse Allah onun isteğini mutlaka kendisine verir’ buyurdu.”
Müslim 757/167
Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her anında Allah’ı zikrederdi.”
Müslim 373/117
2) Allah’ın Dinine Yardımcı Olmak
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, Allah’ın yardımcıları olun...”
Saf 14
3) Sadıklarla Beraber Olmak
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.”
Tevbe 119
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Biri Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi ve:
−Ya Rasulallah! Kıyamet saati ne zamandır? diye sordu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Sen o saat için ne hazırladın?’ buyurdu. O şahıs:
−Allah ve Rasulünü sevmeyi dedi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Kişi sevdiği ile beraberdir’ buyurdu.
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Biz müslüman olduktan sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bu sözü sebebiyle duyduğumuz sevincin fevkinde daha şiddetli bir sevinçle sevinmedik. Ben Allah’ı, Rasulünü, Ebu Bekir ve Ömer’i seviyorum. Ben onların hayır işlerine benzer hayır işler ve ibadet etmesem de onlara olan sevgim sebebiyle, yarın onlarla beraber olacağımı ümit ediyorum derdi.”
Müslim 2639/163
Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bir kimseyi sevmek, onunla beraber olmak, hayır ve meşru işlerde ona tabi olmayı, meşru çerçevede ona muhalefet etmemeyi gerektirir. Sadıklarla beraber olup onları sevmenin ölçüsü, onların Allah’ın kitabına ve Rasulünün sünnetine itaat etmeleriyle kayıtlıdır.
Yoksa: “Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz.” Bakara 135 diyen Yahudi ve Hristiyanların durumuna düşeriz. Yahudi ve Hristiyanlar, Musa ve İsa (Aleyhisselam)’a muhalefet ettikleri halde kendilerinin o iki değerli Rasulü sevdiğini iddia etmektedirler. Tabi bu sahte bir iddiadır. Eğer onlar gerçekten Musa ve İsa (Aleyhisselam)’ı sevmiş olsalardı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e iman etmeleri ve getirdiği şeriata ittiba etmeleri gerekirdi.
4) Allah’tan Korkmak Allah’ı Sevmenin Gereğidir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şeytan sizi kendi dostlarıyla korkutuyor, eğer müminler iseniz, onlardan korkmayın, sadece benden korkun.”
Ali İmran 175
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Onlardan korkmayın sadece benden korkun.”
Maide 3
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Eğer gerçekten müminler iseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan Allah’tır.”
Tevbe 13
Korku birkaç kısma ayrılır, onları şöyle sıralayabiliriz:
a) Fıtri Olan Korku
Bu korku Allah’ın her ferdin fıtratına yerleştirdiği, tabi olan bir korkudur. Bu korku sahibinin, insan ile cin olması arasında fark olmadığı gibi, normal bir insan olmasıyla nebi ve rasul olması arasında da fark yoktur. Ancak fark fertlerdeki korkunun azlığı ve çokluğu arasında olabilir, korkunun kendisinde değildir. Onuncu sayfanın dip notunda belirttiğimiz gibi, ibadet olunan korku ile fıtri olan korku birbirinden farklıdır.
Fıtri korku, vahşi hayvanın saldırısında veya öldürücü bir silahın kendisine doğrultulduğunda kişinin kalbinde meydana gelen gayrı ihtiyari endişesi ve kalp çarpıntısı buna örnek verilebilir. Bu nevi korku, kişinin imanına zarar vermez, çünkü bu fıtri bir olaydır. Bunu birkaç ayetle örneklendirelim: Bu korku tedbir almakla beraber kişinin mükellefiyetini yerine getirmesine mani değildir. Bunu Kur’an’da birçok örneği vardır Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Musa şehirde korku içinde bekleyerek sabahladı.”
Kasas
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Musa ve Harun: Rabbimiz, onun bize taşkınlık etmesinden yahut iyice azıtmasından korkuyoruz deler.”
Taha 45
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Musa: Hayır siz atın dedi. (Onlar iplerini ve sopalarını attılar. Musa) bir de baktı ki, sihirlerinden ötürü sihirbazların ipleri ve sopaları gerçekten koşuyor gibi görünüyordu. Bu sebeple Musa, içinde bir korku duydu. (Biz de kendisine): Korkma, üstün gelecek sensin dedik.”
Taha 66, 68
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan çekiniyordun, oysa asıl çekinmeye layık olan Allah’tır.”
b) Batıl Olan Korku
Cin veya evliya sanılan kimselere itaat etmezse onların kendisine zarar vereceğini düşünmesi ve bu şekilde onlardan korkmasıdır. Bu korku, tevhide muhalif olan bir korkudur.
Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah kuluna yeterli değil mi? Seni Allah’tan gayrı varlıklarla korkutuyorlar. Allah kimi şaşırtırsa artık onu yola getirecek bulunmaz.”
Zümer 36
İbni Cerir bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir:
“Müşrikler, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i veli edindikleri putlara iltifat etmediği için korkutuyor ve:
−Ya Muhammed, bizim evliyalarımızdan teberri ettiğin ve: Onlar ne fayda ne de zarar veremez deyip ayıpladığın için onlar seni çarpacak, onlardan manevi zarar göreceksin diyorlardı.”
İbni Cerir 24/5
c) Fıtrî Korku Mükellefiyete Etkili Değildir
Müslümana, insanlardan kendisine zarar gelecek korkusuyla vacip olan mükellefiyeti terk etmesi ikrah altında olmanın dışında caiz değildir.
İkrah durumu ise arızi ve geçici bir durumdur. Bu durumu şöyle özetleyebiliriz. Naslar çerçevesinde küfür kelimesini ikrah altında söylemek ruhsattır. Bununla beraber o durumda küfür kelimesini söylememek daha faziletlidir.
İkrah sebebiyle bir müslümanı öldürmek veya onun ırzına geçmek şartlar ne olursa olsun helal değildir. İkrah sebebiyle bir müslümana sövmek veya onu küfre nisbet etmek ilk fırsatta bundan dönmek ve sövülen kimseden helallik almak şartıyla caizdir.
Bununla beraber ben Allah’ın “Herkim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr edip küfre göğsünü açarsa işte Allah’ın gazabı o gibilerinin başınadır ve onlar için büyük bir azap vardır.” Nahl: 106 ayetine dikkat çekmek istiyorum. Kuşkusuz bir müslüman, ne ikrah halinde ne de ikrahın dışındaki hallerde küfre göğsünü açmaz; aksine küfürden ve kâfirlerden göğsü daralır.
Altında kaldığı ikrah halinin geçici bir hal olduğunu ve kendisine verilen o anlık ruhsatın da geçici bir hal olduğunu bilir. Bunu anlamı; İkrah halinde küfür kelimesini kolayca söylemek, onu dayanak ve ulaşılması gereken hedef olarak görmek, Allah’a karşı nankörlük aynı zamanda müminin cihadını ve sâyu gayretini iptal etmektir. Allah-u Teâlâ bu gibileri için şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan kimileri var ki: “Allah’a iman ettik derler.” Fakat Allah uğrunda kendisine bir eziyet dokunduğunda, insanların eziyetini Allah’ın azabına denk sayarlar?!”
Ankebut 10
İbadet olan korku, sadece Allah’tan olup bir başka varlıktan olmamasıdır, bunun anlamı: Bir insanın, gücü ve iradesiyle zarar vermeye kadir olan varlığın sadece Allah olduğuna itikat etmesidir. Allah’tan başkasına Allah dilemedikçe ne yarar ne de zarar veremeyeceğine inanmasıdır. Ancak Allah-u Teâlâ mahlûkatından birini diğerine bir zarar dokunmada sebep ve vasıta kılarsa bu müstesnadır.